Yakalanan Kişinin Mahkemeye Götürülmesi
CMK Madde 94
(Değişik:21/2/2014 – 6526/7 md.)
(1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç 24 saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılır.
(2) Yakalanan kişi, en geç 24 saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde yakalandığı yer adliyesinde, mevcut değil ise en yakın adliyede kurulu sesli ve görüntülü iletişim sisteminin kullanılması suretiyle yetkili hâkim veya mahkeme tarafından bu kişinin sorgusu yapılır veya ifadesi alınır.
(3) (Ek:8/7/2021-7331/12 md.) İfadesi alınmak amacıyla düzenlenen yakalama emri üzerine mesai saatleri dışında yakalanan ve belirlenen tarihte yargı mercii önünde hazır bulunmayı taahhüt eden kişinin serbest bırakılması, Cumhuriyet savcısı tarafından emredilebilir. Bu hüküm her yakalama emri için ancak bir kez uygulanabilir. Taahhüdünü yerine getirmeyen kişiye, yakalama emrinin düzenlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından bin Türk lirası idari para cezası verilir.
CMK Madde 94 Gerekçesi
Gıyabi tutuklamaya CMK’da yer verilmemiştir. Bunun sonucu olarak, soruşturma veya kovuşturmanın yapıldığı yer dışında bulunan ve hakkında yakalama emri düzenlenmiş bulunan şüpheli veya sanığın yakalanması halinde, aslolan, en geç yirmidört saat içinde yakalama emrini düzenlemiş bulunan hâkim veya mahkeme önüne çıkarılmasıdır. Ancak bu süre içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamayan kişi bakımından bir hâkim güvencesi getirilmiş bulunmaktadır. Böylece kişi, en yakın sulh ceza hâkimi huzuruna çıkarılacaktır. Sulh ceza hâkimi, öncelikle, yakalama emrinin geri alınıp alınmadığını, ayrıca huzuruna getirilen kişinin yakalama emrinde belirtilen kişi olup olmadığını araştıracaktır. Yine, örneğin, yakalama emrini düzenleyen hâkim veya mahkeme, bu emrin ekinde, şüpheli veya sanığa yöneltilmek üzere bazı sorular sorulup cevabı alındıktan sonra serbest bırakılmasını isteyebilir. Bütün bu durumlarda, soruşturulduğu veya kovuşturulduğu yer dışında yakalanan kişinin gereksiz yere mağdur edilmesi önlenmiş olacaktır. Yakalama emri geri alınmışsa, yakalanan kişi yakalama emrinde belirtilen kişi değilse ya da somut durumda bu kişinin yetkili hâkim veya mahkemeye gönderilmesine gerek bulunmamakta ise, sulh ceza hâkimi kişiyi serbest bırakacaktır. Buna karşılık yakalanan kişinin yetkili hâkim veya mahkemeye gönderilmesi gerekmekte ise, gönderme işlemi de hâkim güvencesinde ve onun kararıyla olacaktır. Bu durumda hâkim, sevk tutuklaması kararı verecektir. Kararda, kişinin gönderileceği hâkim veya mahkeme ile ne zamana kadar götürülmesi gerektiği hususu belirtilecektir.
CMK 94 (Yakalanan Kişinin Mahkemeye Götürülmesi) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/28276 Karar: 2014/6684 Tarih: 18.03.2014
-
CMK 94. Madde
-
Yakalanan Kişinin Mahkemeye Götürülmesi
Davacının tazminat talebinin reddine ilişkin hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre; davacı vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Davacı en kısa sürede hakim huzuruna çıkarılmaması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nın diğer maddeleri uyarınca 4.000 TL maddi ve 20.000 TL. manevi tazminatın, davalı hazineden tahsilini talep etmiş, yargılama yapan Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesince, yasal koşulları dava tarihi itibariyle oluşmayan davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemece, henüz dava açma koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiş bulunduğundan, öncelikle derdest davalarda, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açılıp açılmayacağı konusu değerlendirilmiştir.
5271 sayılı CMK’nın tazminat istemenin koşulları başlığını taşıyan ; “Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde” bulunulabileceği hükme bağlanmış, 466 sayılı Kanun’un ise; “zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde,” uğranılan zararın tazmininin istenebileceği belirtilmiştir. 466 sayılı Kanundaki bu düzenleme nedeniyle, tazminat istemine konu davaların esasıyla ilgili verilen kararların kesinleşmesi veya verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararların kesinleşmesinden itibaren dava açma süresinin başlayacağı kabul edilmiş, yerleşik uygulama bugüne kadar da bu şekilde sürdürülmüştür.
Ancak; 5271 sayılı CMK’nın; “Tazminat istemi” başlıklı incelendiğinde, bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bu nedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır.
Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp, çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi bu konudaki talepler hakkında karar verilmesi için davanın esası hakkında karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde, kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hallerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, ya da hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen, kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı talepler değildir.
Ancak asıl davanın sonucuna bağlı veya asıl davada verilecek kararları etkileyici talepler yönünden mutlaka davanın esasıyla ilgili verilen karar veya hükmün kesinleşmesi zorunludur. Örneğin, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, yine mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılanlar hakkında, mutlaka davanın esasıyla ilgili olarak verilen kararın kesinleşmesini beklemek zorunluluğu bulunmaktadır. Zira, davacının tazminat isteme hakkı bu hallerde verilen karar veya hükmün kesinleşmesiyle doğmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar kapsamında somut olay incelendiğinde, davacı en kısa sürede hakim huzuruna çıkarılmadığı iddiasıyla tazminat talebinde bulunmuştur. Talep konusunda bir karar verilebilmesi için, yapılacak araştırma yakalanan sanığın hangi sürede hakim huzuruna çıkarıldığını saptamaktan ibaret olup, talebin dava sonucuyla veya verilecek hükümle bir ilgisi bulunmamaktadır. Gözaltında veya tutuklulukta geçen sürelerin, sanığın mahkumiyeti halinde cezasından mahsubu imkanının bulunması da ulaşılan bu sonucu değiştirmeyecektir. Hal böyle iken, davanın esasıyla ilgili henüz hüküm verilmediği ve derdest davalarda koruma tedbirlerine dayalı olarak dava açılamayacağına ilişkin gerekçenin yasal bir dayanağı bulunmadığı gibi mahkemenin bu yöndeki değerlendirmesi de isabetsizdir.
Davacının en kısa sürede hakim huzuruna çıkarılmaması nedeniyle tazminat isteminde bulunması halinde asıl davanın derdest olmasının dava açmasına engel oluşturmayacağı saptandıktan sonra talebiyle ilgi yapılan değerlendirmede;
5271 sayılı CMK’nın 5353 sayılı Kanun ile değişik , “Hakim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç 24 saat içinde yetkili hakim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde en yakın sulh ceza hakimi önüne çıkarılır; serbest bırakılmadığı takdirde, yetkili hakim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır.” hükmüne yer verilmiş, maddenin uygulanma koşulları ise gerekçesinde; “Gıyabi tutuklamaya CMK’da yer verilmemiştir. Bunun sonucu olarak, soruşturma veya kovuşturmanın yapıldığı yer dışında bulunan ve hakkında yakalama emri düzenlenmiş bulunan şüpheli veya sanığın yakalanması halinde, asıl olan, en geç 24 saat içinde yakalama emrini düzenlemiş bulunan hakim veya mahkeme önüne çıkarılmasıdır. Ancak bu süre içinde yetkili hakim veya mahkeme önüne çıkarılamayan kişi bakımından bir hakim güvencesi getirilmiş bulunmaktadır. Böylece kişi, en yakın sulh ceza hakimi huzuruna çıkarılacaktır. Sulh ceza hakimi, öncelikle, yakalama emrinin geri alınıp alınmadığını, ayrıca huzuruna getirilen kişinin yakalama emrinde belirtilen kişi olup olmadığını araştıracaktır. Yine, örneğin, yakalama emrini düzenleyen hakim veya mahkeme, bu emrin ekinde, şüpheli veya sanığa yöneltilmek üzere bazı sorular sorulup cevabı alındıktan sonra serbest bırakılmasını isteyebilir. Bütün bu durumlarda, soruşturulduğu veya kovuşturulduğu yer dışında yakalanan kişinin gereksiz yere mağdur edilmesi önlenmiş olacaktır. Yakalama emri geri alınmışsa, yakalanan kişi yakalama emrinde belirtilen kişi değilse ya da somut durumda bu kişinin yetkili hakim veya mahkemeye gönderilmesine gerek bulunmamakta ise, sulh ceza hakimi kişiyi serbest bırakacaktır. Buna karşılık yakalanan kişinin yetkili hakim veya mahkemeye gönderilmesi gerekmekte ise, gönderme işlemi de hakim güvencesinde ve onun kararıyla olacaktır. Bu durumda hakim, sevk tutuklaması kararı verecektir. Kararda, kişinin gönderileceği hakim veya mahkeme ile ne zamana kadar götürülmesi gerektiği hususu belirtilecektir.” şeklinde açıklanmıştır. Maddenin Adalet Komisyonunda görüşülmesi sırasında, “…mahkemeye gönderilmek üzere tutuklanır.” cümlesine açıklık getirilmesi için “mahkemeye” ibaresinden sonra gelmek üzere “en kısa zamanda” ibaresi eklenmiş bu şekilde maddenin uygulanmasına açıklık getirilmiş ve olası hak ihlallerinin de asgariye indirilmesi amaçlanmıştır.
İç hukuktaki diğer pozitif hukuk normları incelendiğinde; Anayasa’nın ve hürriyeti kısıtlamanın çok sıkı koşullara bağlandığı, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişilerin kısa sürede durumları hakkında bir karar verilmesini ve serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvuru haklarının bulunduğu ve yine bu esaslar dışında bir işleme uğrayan kişilerin uğradıkları zararların devletçe ödeneceği hükme bağlanmış, Anayasa’nın 90/son hükmü uyarınca, iç hukuka göre uygulama önceliğine sahip bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin de, “yakalanan veya tutuklu durumda bulunan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır; kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.” hükümlerine yer verilmiştir.
Davacının hukuki durumu bu kapsamda değerlendirildiğinde;
Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/26257 soruşturma numaralı dosyasında, davacı Tuncay Gültekin hakkında Dolandırıcılık suçundan yürütülen soruşturma kapsamında, Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesinden davacı hakkında yakalama kararı çıkartılması talep edildiği, davacı hakkında 16.07.2007 gün ve 2007/1490 sayı ile yakalama müzekkeresi düzenlendiği, davacının bu yakalama kararına istinaden 08.01.2010 tarihinde Ankara’da yakalandığı, 24 saatlik bir zaman dilimi içinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesine sevk edildiği, Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesince sanık -davacı- hakkında CMK’nın 94. maddesi uyarınca tutuklanma kararı da verildiğinden Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesince 08.01.2010 gün ve 2010/33 Değişik iş sayı ile davacının açık kimliği saptanıp, CMK’nın 147. maddesindeki hakları hatırlatılıp, müdafii huzurunda beyanı alındıktan sonra, sanık hakkında CMK’nın 94. maddesi uyarınca (yol tutuklaması) tutuklanmasına, hakkında tutuklama müzekkeresi düzenlenmesine ve Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla tutuklandığının yakınlarına bildirilmesine karar verildiği, 08.01.2010 tarihli tutuklama müzekkeresine istinaden aynı gün ceza evine konulan davacının (sanık) 17.02.2010 günü Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına getirilerek hakim önüne çıkarılmadan, Sulh Ceza Mahkemesince sorgusu yapılmadan, sadece Cumhuriyet savcısı huzurunda ifadesi alındıktan sonra aynı gün Ankara’ya gönderildiği, davacının Antalya Cumhuriyet başsavcılığının, Ankara Cumhuriyet başsavcılığına gönderdiği yazıya istinaden 05.03.2010 tarihinde tahliye edildiği,
Antalya - Ankara arası kısa bir mesafe olmamakla birlikte, davacının mümkün olan en kısa sürede Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesi mümkündür, bir an için aynı gün gönderilmesinin mümkün olmadığı kabul edildiği takdirde dahi en geç bir sonraki gün Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesine gönderilebilirdi, diğer yönden yargının yaygın olarak kullandığı Ulusal Yargı Ağı üzerinden de görüntülü olarak sorgusu yapılabilir, yargılamayı yapan ceza mahkemesince tutuklanır veya serbest bırakılabilirdi. Bu açık yasal düzenlemeler ve yasadaki emredici hükümlere rağmen gerektirici hiçbir neden bulunmamasına karşın sanık yakalanıp cezaevine konulduktan 56 gün sonra sorgusunu yapmaya yetkili hakim önüne çıkartılmadan tahliye edildiği, 56 günlük süre kanunun öngördüğü en kısa süre olmadığı gibi makul süre olarak dahi kabulüne imkan bulunmamaktadır. Tüm bu nedenlerle davacı hakkında makul bir tazminata hükmedilmesi yerine, yasal koşulları dava tarihi itibariyle oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin eksik incelemeye ilişkin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince, isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 18.03.2014 tarihinde oy birliği ile, karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/20227 Karar: 2012/18818 Tarih: 17.09.2012
-
CMK 94. Madde
-
Yakalanan Kişinin Mahkemeye Götürülmesi
Davacı hakkında yasa dışı terör örgütüne üye olmak suçundan Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/422 esas sayılı dava dosyası üzerinden yürütülen kamu davasında çıkarılan yakalama emri üzerine kolluk görevlileri tarafından yakalanarak 02/08/2008 tarihinde Seferihisar Cumhuriyet Savcılığınca gözaltına alınmış ve aynı gün Seferihisar Sulh Ceza mahkemesinin 2008/402 D.iş sayılı kararı ile Yol Tutuklaması yapılarak İzmir 1 nolu F tipi ceza evine konulmuş ve buradan da 01.09.2008 tarihinde Diyarbakır D tipi ceza evine nakledilerek 03.09.2008 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurularak aynı gün sorgusu yapıldıktan sonra Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklanmış ve Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen kamu davasında 16.12.2008 tarihinde tahliyesine karar verildikten sonra 05/11/2009 tarihinde de davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiştir.
Davacı yol tutuklaması ile tutuklandıktan sonra makul süreyi aşacak şekilde 30 gün sonra mahal mahkemesine nakledilerek uzun süre tutuklu bırakıldığından ve CMK’nın 94. maddesi kapsamında zamanında hakim önüne çıkarılmaması sebebiyle 5271 sayılı CMK’nın 142/1-b ve d bentleri gereğince 6.250 lira maddi ve 10.000 lira manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Mahkeme; “davacı hakkında açılan kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi gereğince zaman aşımı nedeniyle düşürülmesine karar verildiği ve CMK’nın 144/1-c maddesi gereğince tazminata hükmedilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş ve red kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, hakkında uygulamada yol tutuklaması olarak adlandırılan Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 94. maddesine göre yakalanıp ceza evine konulmuş ve 30 gün sonra mahalli mahkeme huzuruna getirilmiş ve bir süre daha tutuklu kalan davacının 16.12.2008 tarihinde tahliyesine karar verildikten sonra 05/11/2009 tarihinde de davanın zaman aşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 94/1. maddesinde yakalanan veya tutuklanan kişinin “yetkili hakim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır” hükmü bulunmaktadır. Madde de “en kısa zaman” diliminin ne kadar olması gerektiği düzenlenmemiştir. Düzenlemede “en kısa zaman” denildiğine göre bu süre yakalanan yere göre birkaç saatten birkaç güne kadar olabilir.
Davacı; Seferihisar kolluk görevlilerince yakalanmış ve aynı gün Sulh Ceza Mahkemesince kimlik tespiti yapılıp İzmir 1 nolu F Tipi Cezaevine konmuştur. Davacı makul sürede esas mahkemesine getirilebilirdi. Bunun yanında yargının yaygın olarak kullandığı Ulusal Yargı Bilişim Sistemi (UYAP )üzerinden de görüntülü olarak ifadesinin alınabilme olanağı karşısında davacının 30 gün gibi uzunca bir süre Cezaevinde tutulduktan sonra yargılamayı yapan yetkili mahalli ceza mahkemesine naklinin yapılmış olması bırakınız en kısa süre olarak, makul süre olarak dahi kabule imkan bulunmamaktadır. Davacının hukuki durumu bu kapsamda değerlendirildiğinde;
5271 sayılı CMK’nın tazminat istemenin koşulları başlığını taşıyan 142. maddesinde; “Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde” bulunulabileceği hükme bağlanmış, 466 sayılı Kanun’un 2. maddesinde ise; “zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan dâvalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde,” uğranılan zararın tazmininin istenebileceği belirtilmiştir. 466 sayılı Kanundaki bu düzenleme nedeniyle, tazminat istemine konu davaların esasıyla ilgili verilen kararların kesinleşmesi veya verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararların kesinleşmesinden itibaren dava açma süresinin başlayacağı kabul edilmiş, yerleşik uygulama bugüne kadar da bu şekilde sürdürülmüştür.
Ancak;
5271 sayılı CMK’nın; “Tazminat istemi” başlıklı 141. maddesi incelendiğinde, bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bu nedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır.
Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp, çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi bu konudaki talep konusunda karar verilmesi için davanın esası hakkında karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde, kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, yada hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen, kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı talepler değildir.
Ancak asıl davanın sonucuna bağlı veya asıl davada verilecek kararları etkileyici talepler yönünden mutlaka davanın esasıyla ilgili verilen karar veya hükmün kesinleşmesi zorunludur. Örneğin, Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, yine mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılanlar hakkında, mutlaka davanın esasıyla ilgili olarak verilen kararın kesinleşmesini beklemek zorunluluğu bulunmaktadır. Zira, davacının tazminat isteme hakkı bu hallerde verilen karar veya hükmün kesişleşmesiyle doğmaktadır.
Bu kapsamda somut olay incelendiğinde, davacı yol tutuklaması ile tutuklandıktan sonra makul süre aşılarak şekilde mahal mahkemesine nakledilerek uzun süre tutuklu bırakıldığını ve CMK’nın 94. maddesi kapsamında zamanında davaya bakan hakim önüne çıkarılmaması sebebiyle 5271 sayılı CMK’nın 142/1-b ve d bentleri gereğince tazminat talebinde bulunmuştur. Bu talep konusunda bir karar verilebilmesi için, yapılacak araştırma yakalanan sanığın hangi sürede hakim ve nakil yoluyla mahalli mahkeme huzuruna çıkarıldığını saptamaktan ibaret olup, talebin dava sonucuyla veya verilecek hükümle bir ilgisi bulunmamaktadır. Gözaltında veya tutuklulukta geçen sürelerin, sanığın mahkumiyeti halinde bu cezasından mahsubu imkanının bulunması da ulaşılan bu sonucu değiştirmeyecektir. Hal böyle iken, davanın esasıyla ilgili koruma tedbirlerine dayalı olarak dava açılamayacağına ilişkin gerekçenin yasal bir dayanağı bulunmadığı gibi mahkemenin bu yöndeki değerlendirmesi de isabetsizdir.
5271 sayılı CMK’nın 5353 sayılı Kanun ile değişik 94. maddesinde, “Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç 24 saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde en yakın sulh ceza hâkimi önüne çıkarılır; serbest bırakılmadığı takdirde, yetkili hâkim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır.” hükmüne yer verilmiş, maddenin uygulanma koşulları ise gerekçesinde; “Gıyabi tutuklamaya yer verilmemiştir. Bunun sonucu olarak, soruşturma veya kovuşturmanın yapıldığı yer dışında bulunan ve hakkında yakalama emri düzenlenmiş bulunan şüpheli veya sanığın yakalanması halinde, asıl olan, en geç 24 saat içinde yakalama emrini düzenlemiş bulunan hâkim veya mahkeme önüne çıkarılmasıdır. Ancak bu süre içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamayan kişi bakımından bir hâkim güvencesi getirilmiş bulunmaktadır. Böylece kişi, en yakın sulh ceza hâkimi huzuruna çıkarılacaktır. Sulh ceza hâkimi, öncelikle, yakalama emrinin geri alınıp alınmadığını, ayrıca huzuruna getirilen kişinin yakalama emrinde belirtilen kişi olup olmadığını araştıracaktır. Yine, örneğin, yakalama emrini düzenleyen hâkim veya mahkeme, bu emrin ekinde, şüpheli veya sanığa yöneltilmek üzere bazı sorular sorulup cevabı alındıktan sonra serbest bırakılmasını isteyebilir. Bütün bu durumlarda, soruşturulduğu veya kovuşturulduğu yer dışında yakalanan kişinin gereksiz yere mağdur edilmesi önlenmiş olacaktır. Yakalama emri geri alınmışsa, yakalanan kişi yakalama emrinde belirtilen kişi değilse ya da somut durumda bu kişinin yetkili hâkim veya mahkemeye gönderilmesine gerek bulunmamakta ise, sulh ceza hâkimi kişiyi serbest bırakacaktır. Buna karşılık yakalanan kişinin yetkili hâkim veya mahkemeye gönderilmesi gerekmekte ise, gönderme işlemi de hâkim güvencesinde ve onun kararıyla olacaktır. Bu durumda hâkim, sevk tutuklaması kararı verecektir. Kararda, kişinin gönderileceği hâkim veya mahkeme ile ne zamana kadar götürülmesi gerektiği hususu belirtilecektir.” şeklinde açıklanmıştır. Maddenin Adalet Komisyonunda görüşülmesi sırasında, “…mahkemeye gönderilmek üzere tutuklanır.” cümlesine açıklık getirilmesi için “mahkemeye” ibaresinden sonra gelmek üzere “en kısa zamanda” ibaresi eklenmiş bu şekilde maddenin uygulanmasına açıklık getirilmiş ve olası hak ihlallerinin de asgariye indirilmesi amaçlanmıştır.
İç hukuktaki diğer pozitif hukuk normları incelendiğinde;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 19/son maddesi “Hürriyeti kısıtlanan kişilerin en kısa zamanda bırakılmasının” sağlanmasını öngördüğü gibi yine Anayasa’nın 90/son maddesine göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletler arası antlaşmalardan olan ve uygulama önceliği olan, İnsan Hakları Sözleşmesinin 5/3. maddesindeki “Yakalanan veya tutuk durumda bulunan herkes hemen bir hakim veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır” düzenlemeleri bulunmaktadır. Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanununun 141/1-d maddesi “Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen” kişilere de tazminat verilmesini öngördüğünden bir kısım işlemler ve koruma tedbirleri nedeniyle davanın ne şekilde sonuçlandığına bakılmaksızın makul bir tazminata hükmedilmesi yerine, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 17.09.2012 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas: 2007/3678 Karar: 2008/4090 Tarih: 15.05.2008
-
CMK 94. Madde
-
Yakalanan Kişinin Mahkemeye Götürülmesi
Hüseyin Karaca’yı kasten öldürmeye tam derecede teşebbüsten sanık Yılmaz Bektaş’ın yapılan yargılanması sonunda; Hükümlülüğüne ilişkin ( KONYA ) ÜÇÜNCÜ Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 27.03.2006 gün ve 138/107 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanık vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle, incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1- Hakkında yakalama kararı çıkartılan sanık Yılmaz Bektaş’ın yakalandığında 5271 sayılı CMK.nun 94. maddesi uyarınca yetkili mahkeme olan Konya 3.Ağır Ceza Mahkemesine çıkartılıp savunmasının alınması gerektiği gözetilmeden 25.12.2005 tarihinde Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesince savunmasının alınması ve usulsüz alınan bu savunmaya dayanılarak hüküm kurulması,
2- Adli Tıp Kurumu Konya Şube Müdürlüğünden alınan 07.06.2004 tarihli raporda “sol bacağında ve göğsünde muhtelif kesici delici alet yarasının varlığından bahsedilmesi, ancak yara adedinin ve niteliğinin belirtilmemesi 12.05.2004 tarihli geçici raporunda da göğüsteki yaranın göğüs ve kalbe nafiz olabilecek toraksa nafiz” yaradan bahsedilmesi karşısında, mağdura ait hasta müşahede kağıtları da getirtilerek daha önce alınan raporları da eklenip Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, mağdurun vücudunda kaç adet kesici delici alet yarası bulunduğu, yara yerleri, her bir yaranın ayrı ayrı hayati tehlikeye maruz kılıp kılmadığı konusunda yeniden rapor alınarak suça vasıf verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme sonucu hüküm kurulması,
3- 5237 sayılı TCK. ile 765 sayılı olayla ilgili bütün hükümlerinin yargı denetimine olanak verecek biçimde somut olarak uygulanması ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması lehe olan hükmün belirlenerek uygulamanın ona göre yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Usule ve yasaya aykırı olup sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sair cihetleri incelenmeksizin öncelikle bu nedenle hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi ( BOZULMASINA ) 15.05.2008 gününde oy birliği ile karar verildi.
Yargıtay 14CD Esas : 2018/4053 Karar : 2018/5532 Tarih : 27.09.2018
-
CMK 94. Madde
-
Yakalanan Kişinin Mahkemeye Götürülmesi
Aydın Cumhuriyet Başsavcılığının yazışmasına binaen davacı zabıtaca yakalanıp İzmir adliyesine getirilmesi üzerine 03/08/2008 tarihinde 3. Sulh Ceza mahkemesince kimliği tespit edilip Buca Cezaevine konulmuş ve 13/08/2008 tarihinde Aydın Cumhuriyet Savcılığına getirilmesi üzerine ifadesi alınmış ve serbest bırakılmıştır.
Davacı en kısa zamanda hakim önüne çıkarılmaması sebebiyle 20.000 lira manevi ve 1000 lira maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
Mahkeme; “davacının tutuklanmadan dolayı tazminat talep edebilmesi için açılan davanın beraatle sonuçlanıp kesinleşme ve bu kesinleşmeden itibaren 3 ay içerisinde bu davanın açılması gerektiği” gerekçeyle davanın reddine karar vermiş ve red kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, hakkında uygulamada yol tutuklaması olarak adlandırılan Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 94. maddesine göre yakalanıp ceza evine konulmuş ve 10 gün sonra yakalamayı çıkaran savcının huzuruna getirilmiş ve ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 94/1. maddesinde yakalanan veya tutuklanan kişinin “yetkili hakim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır” hükmü bulunmaktadır.
Madde de “en kısa zaman” diliminin ne kadar olması gerektiği düzenlenmemiştir. Düzenlemede “en kısa zaman” denildiğine göre bu süre yakalanan yere göre birkaç saatten birkaç güne kadar olabilir.
Davacı; İzmir Emniyet Müdürlüğü yetkililerince yakalanmış ve aynı gün İzmir Sulh Ceza Mahkemesince kimlik tespiti yapılıp Buca Cezaevine konmuştur. İzmir-Aydın arası bilindiği gibi 1 saatlik mesafededir. Davacı aynı gün Aydın Cumhuriyet Savcılığına getirilebileceği gibi en geç bir sonraki gün de getirilebilirdi. Bunun yanında yargının yaygın olarak kullandığı Ulusal Yargı Ağı ( UYAP ) üzerinden de görüntülü olarak ifadesi alınabilirdi. Davacının 10 gün Ceza Cezaevinde tutulmasına gerek yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 19/son maddesi “Hürriyeti kısıtlanan kişilerin en kısa zamanda bırakılmasının” sağlanmasını öngördüğü gibi yine
Anayasa’nın 90/son maddesine göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalardan olan ve uygulama önceliği olan, İnsan Hakları Sözleşmesinin 5/3. maddesindeki “Yakalanan veya tutuk durumda bulunan herkes hemen bir hakim veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır” düzenlemeleri bulunmaktadır.
Aynca Ceza Muhakemesi Kanununun 141/1-d maddesi “Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen” kişilere de tazminat verilmesini öngördüğünden bir kısım işlemler ve koruma tedbirleri nedeniyle davanın sonuçlanmasının beklenmesine gerek olmadığından davanın kabulü yerine yazılı gerekçelerle reddine karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca isteme uygun olarak (BOZULMASINA), oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi Esas : 2008/70 Karar : 2009/4124 Tarih : 26.02.2009
-
CMK 94. Madde
-
Yakalanan Kişinin Mahkemeye Götürülmesi
Konya 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 06/09/2006 tarihli ve 2006/1127 değişik iş sayılı yakalama emrine istinaden şüphelinin Antalya ilinde yakalanmasını müteakip, sanığın yakalama emrini veren Konya Cumhuriyet Başsavcılığı Hazırlık Bürosuna sevkini sağlamak amacı ile sadece sevk için cezaevine konulmaksızın derhal bu mercie ulaşımını sağlayacak süre kadar olmak üzere sevk için tutuklanmasına, sevki sağlayacak birimlerin gereksiz biçimde bu süreci fazla uzatarak kişilerin mağduriyetine sebebiyet vermemeleri için uyarılmalarına dair, Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 14/03/2007 tarihli ve 2007/259 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin, Antalya 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/03/2007 tarihli ve 2006/111 müteferrik sayılı kararına karşı;
Adalet Bakanlığının 11/6/2007 gün ve 30662 sayılı kanun yararına bozma istemine dayalı,
Yargıtay C. Başsavcılığının 23/07/2007 gün ve 143382 sayılı ihbar yazısı ve 11. Ceza Dairesinin 31/12/2007 tarihli görevsizlik kararı ile infaz dosyası 28/01/2008 tarihinde Dairemize gönderilmekle incelendi:
Anılan Yazıda; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Yakalama Emri ve Nedenleri” başlıklı 98/1. maddesinde yer alan “ ( 1 ) Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet Savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir. Ayrıca, tutuklama isteminin reddi kararına itiraz halinde, itiraz mercii tarafından da yakalama emri düzenlenebilir.” şeklindeki düzenleme ve aynı Kanun’un “Yakalanan Kişinin Mahkemeye Götürülmesi” başlıklı 94. maddesinde de “ ( 1 ) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmidört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde en yakın sulh ceza hâkimi önüne çıkarılır; serbest bırakılmadığı takdirde, yetkili hâkim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır.” biçimindeki düzenleme karşısında,
somut olayda şüpheli hakkında anılan Kanun’un 98/1. maddesi uyarınca yakalama emri verildiği nazara alındığında, en yakın sulh ceza mahkemesi sıfatıyla Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesinin şüpheliyi serbest bırakmadığı takdirde tutuklanmasına karar vermesi ve tutuklanan kişilerinde kapalı ceza infaz kurumlarına alınarak buradan sevk işlemlerinin yapılması gerektiği gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271 sayılı CMK’nun 309.maddesi uyarınca anılan kararın bozulması Dairemizden istenilmiştir.
Kanun Yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden kabulü ile, Antalya 1. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 16/03/2007 tarih ve 2006/111 değişik – iş sayılı kararın 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi gereğince (BOZULMASINA), oybirliği ile karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.