0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Gözlem Altına Alınma

CMK Madde 74

(1) Fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun, kişinin davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için; uzman hekimin önerisi üzerine, Cumhuriyet savcısının ve müdafiin dinlenmesinden sonra resmî bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından karar verilebilir.

(2) Şüpheli veya sanığın müdafii yoksa hâkim veya mahkemenin istemi üzerine, baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.

(3) Gözlem süresi üç haftayı geçemez. Bu sürenin yetmeyeceği anlaşılırsa resmî sağlık kurumunun istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir; ancak sürelerin toplamı üç ayı geçemez.

(4) Gözlem altına alınma kararına karşı itiraz yoluna gidilebilir; itiraz, kararın yerine getirilmesini durdurur.

(5) Bu madde hükmü, 223 üncü maddenin sekizinci fıkrası gereğince yargılamanın durması kararı verilmesi gereken hâllerde de uygulanır.



CMK Madde 74 Gerekçesi

1412 sayılı Kanunun 74 üncü maddesinin birinci fıkrasında “tedavi ve muhafazaya hükmolunması veya Ceza Kanununun 47 nci maddesinin uygulanması bakımından yapılan incelemede” ibaresine yer verilmiştir. Tasarının bu maddesiyle Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Türk Ceza Kanunu arasında uyum sağlanmıştır.

İkinci fıkrasında, “Birinci fıkra hükmü, ancak şüpheli veya sanığın fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler varsa uygulanabilir” hükmü yer almaktadır. Böylece, Anayasanın 19 uncu maddesinde belirtilen gözlem altına alma gibi kişi hürriyeti ve güvenliğini ve Anayasanın 17 nci maddesinde belirtilen kişi dokunulmazlığını çok yakından ilgilendiren ağır bir işlemin ancak kuvvetli şüphelerin bulunması hâlinde söz konusu olabilmesi uygun sayılmıştır ve ayrıca çağdaş ceza muhakemesinin evrensel ilkelerinden biri olan orantılılık ilkesine de gereken önem verilmiştir.

Üçüncü fıkra, şüpheli veya sanık hakkında alınacak bu tedbirin kişi haklarını, adeta tutuklama gibi ihlâl edici nitelikte bulunması nedeniyle, bu hâlde zorunlu avukat atanması esasını getirmiştir. Dördüncü fıkra, gözlem altında bulundurmayı belirli sürelerle kısıtlamış bulunmaktadır. Bu kararlara karşı acele itiraz yoluna gidilebilecek ve itiraz kararın yerine getirilmesini durduracaktır.

Fiili işlediği zaman şuur ve hareket serbestliği yerinde olan sanığın, sonradan bilincini veya hareket serbestliğini tamamen kaldıracak veya önemli derecede azaltacak surette aklî malûliyet hâli ortaya çıkarsa, hakkında kovuşturma yapılamıyacağından, bu madde hükmü gereğince işlem yapılması ve sonucuna göre yargılamanın durması kararının verilmesi gerekir.


CMK 74 (Gözlem Altına Alınma) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/33090 Karar: 2017/6973 Tarih: 01.06.2017

  • CMK 74. Madde

  • Gözlem Altına Alınma

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- ) Suça sürüklenen çocuğun annesinin 14.11.2014 tarihli dilekçesi ekinde sunulan Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesinin raporuna göre, suça sürüklenen çocuğa “IQ 64 hafif mental retardasyon” tanısı konulduğunun anlaşılması ve dosya içerisindeki aynı mahkemenin 2011/822 Esas sayılı dosyası için düzenlenen sosyal inceleme raporunun onaylı örneğinin içeriği karşısında, suç tarihi itibariyle TCK’nın 32. maddesi uyarınca “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığı” konusunda CMK’nın 74. maddesine göre gözlem altında tutulup usulünce sağlık kurulu raporu alınarak, sonucuna göre suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

2- ) Suça sürüklenen çocuğun hakkındaki şikayet sebebiyle işlemleri yapılmak üzere ekip aracına bindirildikten sonra polis memuru olan müştekiye aynı zaman diliminde sayılabilecek biçimde birçok kez hakaret etmesi şeklinde gerçekleşen olayda, tek hakaret suçunun oluştuğu gözetilmeden TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca artırım yapılarak fazla ceza tayini,

SONUÇ : Kanuna aykırı, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye kısmen uygun olarak, HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01.06.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 22. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/22679 Karar: 2016/10253 Tarih: 14.06.2016

  • CMK 74. Madde

  • Gözlem Altına Alınma

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, kararların nitelik, cezanın türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

KARAR : 6352 Sayılı Kanun’un geçici 2. maddesinin 2. fıkrası uyarınca iade kararı sadece elektrik enerjisi hakkında hırsızlık ( Karşılıksız yararlanma ) suçundan kurulan hükümle ilgili olup, mühür bozma ve görevli memura direnme suçlarından kurulan önceki hüküm ve bu hükümlere karşı yapılan temyiz başvuruları geçerli olup sanık ve o yer Cumhuriyet savcısının mühür bozma ve görevli memura direnme suçlarından kurulan 13.04.2012 tarihli 2010/241 ( Esas ) ve 2012/ 450 ( Karar ) sayılı hükme yönelik temyiz talebi ile karşılıksız yararlanma suçundan kurulan 2012/634 ( Esas ) ve 2013/ 271 ( Karar ) sayılı hükme yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;

Dosya kapsamı itibariyle diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- )Sanık …‘nın temyiz dilekçesine eklediği … Ruh Sağlığı ve Hastalıkları tarafından düzenlenen sağlık raporlarına göre, “diososyal kişilik bozukluğu” teşhisinin konulduğunun anlaşılması karşısında; öncelikle CMK’nın 74/2. maddesi uyarınca müdafiii atanarak, 32 /1-2. maddeleri uyarınca sanığın suç tarihi itibariyle akıl hastalığı bulunup bulunmadığı ve bu hastalığı sebebiyle işlediği karşılıksız yararlanma,mühür bozma ve görevli memura karşı direnme fiillerinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalıp azalmadığı veya aynı maddenin ikinci fıkrasında belirtildiği üzere birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalıp azalmadığı hususunda rapor alınarak hukuki durumunun buna göre değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Kabul ve uygulamaya göre de,

2- )Somut olayda; sanık …‘nın 14.10.2009, 19.10.2009, 10.12.2009,16.12.2009, 29.12.2009, 14.01.2010 tarihli kaçak elektrik tespit tutanaklarına göre borcundan dolayı mühürlenip kesilen elektriği sayacın mührünü sökerek harici bağlantı yaparak kaçak elektrik kullandığı gerekçesi ile kamu davası açıldığının anlaşılması karşısında; suç tarihinde sanığın suça konu yerde kullandığı kaçak elektrik miktarının, dolayısıyla katılan kurumun gerçek zararının yapılacak keşif sonucunda bilirkişi marifetiyle kesin olarak tespiti ile sanığa miktar da belirtilmek suretiyle “bilirkişinin hesapladığı kurumun cezasız ve vergisiz gerçek zararını gidermesi durumunda 6352 Sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi gereğince hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verileceğine” dair bildirimde bulunulduktan sonra yasal sürenin geçmesi nedeni ile sanığa makul bir süre de tanınıp bu süre beklenilerek, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayininin gerekli olduğu gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesi,

3- ) 14.10.2009-14.01.2010 tarihleri arasında düzenlenen mühür bozma tutunaklarına konu mühürleme işlemini gerçekleştiren katılan … Elektrik Dağıtım A.Ş ‘nin mühürleme tarihlerinden önce 11.02.2009 tarihinde özelleştirildiği anlaşıldığından, lisans sahibi özel şirket görevlileri tarafından yapılan bu mühürleme işlemlerine karşı gerçekleştirilen davranışlardan dolayı 203. maddesinde düzenlenen mühür bozma suçunun oluşmayacağı gözetilmeden, sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

4- )Sanığın suç tarihi itibariyle özel şirket statüsünde bulunan ve kamu görevlisi sayılmayan … Elektrik Dağıtım A.Ş görevlilerine karşı elde edilemeyen bıçakla tehdit eyleminin 106/1. cümle ve 106/2-a müddesinde düzenlenen silahla tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden,aynı Kanun’un 265/1-4. maddesinden hüküm kurulması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeplerle istem gibi BOZULMASINA, 14.06.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 22. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/13263 Karar: 2016/5161 Tarih: 05.04.2016

  • CMK 74. Madde

  • Gözlem Altına Alınma

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, kararların niteliği, cezaların türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

KARAR : Dosya kapsamı itibariyle diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- ) Sanığın aşamalardaki savunmasında üzerine atılı hırsızlık suçunu kabul etmediği ve tanığın da suça konu motorsikleti sanıktan satın aldığını söylediği, bunun dışında hırsızlık suçunu işlediğine dair delil bulunmadığının anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin TCK’nın 165/1. maddesinde düzenlenen suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunu oluşturup oluşturmadığının tartışılması gerektiği halde, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- )Sanık hakkında diğer sanığın atfı cürümu ve tanığın suç tarihinden çok sonra yaptığı fotoğraf teşhisi dışında somut bir delilin bulunmaması ve sanığın da üzerine atılı suçlamayı kabul etmemesi karşısında; sanığın atılı suçu işlediğine ilişkin; hukuka uygun, her türlü kuşkudan uzak, savunmasının aksini kanıtlayan kesin, yeterli ve inandırıcı deliller gösterilmeden, yetersiz ve varsayıma dayalı gerekçe ile yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

Kabule göre de;

3- )Sanığın temyiz dilekçesine eklediği 08.05.2012 tarihli Torbalı Devlet Hastanesinden verilen sağlık kurulu raporuna göre, psikotik bozukluk teşhisinin konulduğunun anlaşılması karşısında; öncelikle CMK’nın 74/2. maddesi uyarınca zorunlu müdafiii atanarak, TCK’nın 32/1-2. maddeleri uyarınca sanığın suç tarihi itibariyle akıl hastalığı bulunup bulunmadığı ve bu hastalığı sebebiyle üzerine atılı hırsızlık fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalıp azalmadığı veya aynı maddenin ikinci fıkrasında belirtildiği üzere birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği iddia olunan fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalıp azalmadığı hususunda rapor alınarak hukuki durumunun buna göre değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ile o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 05.04.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/7077 Karar: 2014/13365 Tarih: 26.06.2014

  • CMK 74. Madde
  • Gözlem Altına Alınma

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

KARAR : I- )Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan kurulan hükmün incelenmesinde:

Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alma, kabul etme veya bulundurma suçundan dolayı, 5237 Sayılı TCK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası gereğince verilen “tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına” dair kararlar, sözü edilen fıkraya 14.4.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 Sayılı Kanunun 20. maddesiyle eklenen son cümleye göre, durma kararı niteliğinde olup itiraz kanun yoluna tabi olması nedeniyle, itirazlarla ilgili gerekli kararların yetkili ve görevli itiraz merciince verilmesi için, dosyanın incelenmeksizin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na İADESİNE,

II- )Yağma suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde:

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- )5.5.2013, 6.5.2013 ve 25.8.2013 tarihli eylemlerin geceden sayılan zaman diliminde işlenmediği anlaşılmasına karşın, TCK’nın 149/1-h bendi de tatbik edilmesi, 5.10.2013 günü gerçekleşen eylemde ise silahtan sayılan bıçak kullanıldığının anlaşılması karşısında, TCK’nın 149/1-a bendinin değerlendirmeye alınmaması,

2- )Sanığın, annesi olan katılandan 5.5.2013 tarihinde 15,00 TL, 6.5.2013 tarihinde 10,00 TL, 25.8.2013 ve 5.10.2013 günü gerçekleşen eylemlerde ise 30,00’ar TL parayı tehdit ile alarak bu miktarlar ile yetindiği, daha fazlasını istemediğinin anlaşılması karşısında; olayların oluş biçimi, sanığın özgülenen kastı da gözetilerek hakkında TCK’nın 150/2. maddesinin değerlendirilmemesi,

3- ) Yasa koyucu, suç işlememiş olmasına karşın hakkında çeşitli sebeplerle ceza soruşturması yapılan ve bu süreçte kendisini yeterince savunamayacağı varsayılan bazı kişilerin yargılanmalarının adil yapılabilmesinin sağlanması ve bu durumda olan kişilerin ceza almamalarındaki toplumsal yararı gözeterek, istemleri olmasa dahi zorunlu olarak müdafii atanmasını düzenlemiştir. Bu duruma 5271 Sayılı Kanunun 74/2, 150. maddeleri örnek olarak gösterilebilir.

5320 Sayılı Kanunun 13/1. maddesinde, Ceza Muhakemeleri Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine baro tarafından görevlendirilen müdafii ve vekile ücret ödeneceği, bu ücretin yargılama giderlerinden sayılacağı, 5271 Sayılı CMK.nın 324. maddesinde yargılama giderlerinin neleri kapsayacağı ve aynı Kanunun 325. maddesinde de, bütün yargılama giderlerinin cezaya ya da güvenlik tedbirine mahkum edilen sanığa yükleneceğinin düzenlenmiş olmasına karşın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesinde, her sanığın kendi kendini savunmaktan başka, kendisinin seçeceği ya da mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından, yararlanma hakkına da sahip olduğu belirtilmiş ve TC. Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrasında usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş milletler arası sözleşmelerin yasa gücünde olduğu, anayasaya aykırılıklarının ileri sürülemeyeceği ve temel hak ve özgürlüklere dair milletler arası sözleşmelerle yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi sebebiyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletler arası sözleşme hükümlerinin esas alınacağı belirtilmiştir. Anılan maddeye göre, hakim uyuşmazlıklarda, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen ulusal yasalarla, uluslararası sözleşmelerin çelişmesi durumunda şüphesiz ki milletler arası sözleşme hükümlerine göre hareket etme durumundadır.

Bu açıklamalar ışığında;

Sanığa, kovuşturma evresinde zorunlu savunman görevlendirilmesi ile 5271 CMK’nın 150/3.maddesi gereği savunmana ödenen avukatlık ücretinin, dosyadaki bilgilerden mali geliri bulunmadığı anlaşılan sanığa, yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık İ. E. ve savunmanın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, 5320 Sayılı Kanunun 8/1.maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK.nın 326 /son maddesi gereğince ceza süresi bakımından kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, 26.06.2014 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/129 Karar: 2014/2381 Tarih: 14.04.2014

  • CMK 74. Madde

  • Gözlem Altına Alınma

1- Katılanlar Ü. ve G.’nin hak ve yetkileri olmadığından, katılanlar vekilinin duruşmalı inceleme isteminin 318. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.

2- Maktul M.’nın kardeşi S.’in davaya katılma isteminde bulunmasına rağmen, katılma talebi ile ilgili bir karar verilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

3- Sanıklar E. ve H. hakkında maktul M.’yı kasten öldürme, sanık M. hakkında suç delillerini gizleme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;

a) Gerekçeli kararın Anayasa’nın 141. ve 5271 sayılı CMK’nın 34,, 230, 232. maddelerinde belirtilen nitelikleri taşıması, gerekçede, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin açıkça gösterilmesi, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi, bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi, maktulün nasıl öldürüldüğüne ilişkin maddi vakanın kabulüne hangi delillerle ulaşıldığı somut olarak gösterilmek suretiyle, Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde ulaşılan kanaat, suç oluşturduğu sabit görülen fiiller ve bunun nitelendirilmesi gerektiği düşünülmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurulması,

b) Hükmün gerekçe bölümünde, mahkemece olayın nasıl kabul edildiği anlatılırken (sayfa 21-ilk paragraf) “sanık E.’nin, eşinin misafirler gittikten sonra mısır tarlasına nöbet tutmaya gideceğini söyleyerek maktulü eve çağırdığı, maktul geldikten sonra sanık E.’nin gece 00.46 sıralarında kocası sanık H.’ı arayarak eve çağırdığı” belirtildiği halde, suç nitelendirilirken (sayfa 21-son paragraf) “sanık E. ve maktul M. arasında suç tarihinden birkaç saat önce yapılan ve içeriği belli olmayan telefon görüşmesinden” bahsedilmesi; mahkemece olayın öncesi anlatılırken (sayfa 20) “sanık H.’ın, hanımının maktul ile ilişkisi olduğu dedikodusundan haberi olmasına karşın maktul ile yakın komşuluk ilişkisine devam ettiği” belirtildiği halde, haksız tahrikin tartışıldığı paragrafta (sayfa 22) sanık H.’ın, karısı E. ile maktul arasındaki gönül ilişkisini 6 yıldır bilmesine karşın, tepki vermediğinden” bahsedilmesi; bu şekilde gerekçede çelişki yaratılarak zaafiyete sebebiyet verilmesi,

c) Sanık H. hakkında maktul M.’yı kasten öldürme suçundan kurulan hüküm yönünden;

Sanık H. müdafiinin aşamalardaki savunmaları, sanık H.’ın suçtan sonraki davranışları ve suçun işlenmesindeki özellikler dikkate alınarak, sanığın, 5271 sayılı CMK’nın 74. maddesi gereğince gözlem altına alınmasına karar verilerek, suç tarihi itibariyle ve halen TCK’nın 32/1-2. maddesi kapsamında rapor aldırılması, sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi yerine, eksik soruşturma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

d) Sanık M. hakkında suç delillerini gizleme suçundan kurulan hüküm yönünden;

AA) Maktul M.’yı kasten öldürme suçundan, sanıklar E. ve H. hakkında 22.03.2012 tarihli iddianame ile açılan davaya maktulün eşi G. ve oğlu Ü.’in katılmasına karar verildiği halde, sanık M. hakkında 25.04.2012 tarihli iddianame ile açılan ve 06.06.2012 tarihli birleştirme kararına konu olan davada, suçtan zarar görenler G. ve Ü. vekilinin, 05.10.2012 tarihli oturumda sanık M.’in tutuklanmasını, 30.11.2012 tarihli oturumda ise sanık M.’in kasten öldürme suçundan cezalandırılmasını talep ederek davaya katılma isteminde bulunmasına rağmen, bu davaya özgü olarak müştekiler G. ve Ü.’in kamu davasına katılmalarına karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,

BB) Gerekçeli kararda, sanık M. hakkında suç delillerini gizleme suçundan verilecek cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 3 yıl 6 ay olarak belirlendiği belirtilmesine rağmen, hüküm fıkrasında sanık M.’e suç delillerini gizleme suçundan 4 yıl hapis cezası verilerek, gerekçe ile uygulama arasında çelişki yaratılması suretiyle hükmün karıştırılması,

Karar ve Sonuç: Bozmayı gerektirmiş olup, sanık H. müdafiinin temyiz dilekçesinde ve duruşmalı incelemedeki itirazları ile sanıklar E. ve M. müdafiileri ile katılanlar Ü. ve G. vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, öldürme suçları yönünden resen de temyize tabi bulunan hükümlerin 321. maddesi uyarınca kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 14.04.2014 gününde oy birliği ile, karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/20690 Karar: 2014/2637 Tarih: 20.02.2014

  • CMK 74. Madde

  • Gözlem Altına Alınma

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Karar: Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- İçerisinde uyutucu-uyuşturucu madde bulunan çikolatanın katılana ikram edilip, kendisinden geçmesi sağlanarak gerçekleşen yağma suçunun, TCK’nın 148/3. maddesi delaleti ile aynı Yasanın 148/1. maddesinde düzenlenen yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeyerek, yazılı biçimde karar verilmesi,

2- Kabule göre de; yasa koyucu, suç işlememiş olmasına karşın hakkında çeşitli nedenlerle ceza soruşturması yapılan ve bu süreçte kendisini yeterince savunamayacağı varsayılan bazı kişilerin yargılanmalarının adil yapılabilmesinin sağlanması ve bu durumda olan kişilerin ceza almamalarındaki toplumsal yararı gözeterek, istemleri olmasa dahi zorunlu olarak müdafii atanmasını düzenlemiştir. Bu duruma 5271 sayılı Yasanın 74/2, 150. maddeleri örnek olarak gösterilebilir.

5320 sayılı Yasanın 13/1. maddesinde5320 sayılı Yasanın 13/1. maddesinde, Ceza Muhakemeleri Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine baro tarafından görevlendirilen müdafii ve vekile ücret ödeneceği, bu ücretin yargılama giderlerinden sayılacağı, 5271 sayılı CMK.nın 324. maddesinde yargılama giderlerinin neleri kapsayacağı ve aynı Yasanın 325. maddesinde de, bütün yargılama giderlerinin cezaya ya da güvenlik tedbirine mahkum edilen sanığa yükleneceğinin düzenlenmiş olmasına karşın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesinde, her sanığın kendi kendini savunmaktan başka, kendisinin seçeceği ya da mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanma hakkına da sahip olduğu belirtilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90. maddesinin son fıkrasında, usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslararası sözleşmelerin yasa gücünde olduğu, Anayasaya aykırılıklarının ileri sürülemeyeceği ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası sözleşmelerle yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınacağı belirtilmiştir. Anılan maddeye göre, hakim uyuşmazlıklarda, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen ulusal yasalarla, uluslararası sözleşmelerin çelişmesi durumunda, şüphesiz ki uluslararası sözleşme hükümlerine göre hareket etme durumundadır.

Bu açıklamalar ışığında;

Sanığa, kovuşturma evresinde zorunlu savunman görevlendirilmesi ile Mahkemece, sanık için baroya yazı yazılarak 5271 sayılı CMK’nın 150/3. maddesi gereği savunmana ödenen avukatlık ücretinin, dosyadaki bilgilerden mali geliri bulunmadığı anlaşılan sanığa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı biçimde, yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanık A. Ç. savunmanının temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 20.02.2014 tarihinde oy birliği ile, karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2010/29718 Karar: 2013/20061 Tarih: 23.10.2013

  • CMK 74. Madde

  • Gözlem Altına Alınma

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- Olay tarihinde sanıklar (T.G.) ve (E.Ö.)’in kimliği tespit edilemeyen suç arkadaşları ile birlikte yakınanı takibe aldıkları, mağdur (F.K.)’ın döviz bürosundan çıkması ile birlikte kol çantasının fermuarının sanık (T.G.) tarafından açılıp 150 milyon TL’nin alındığı anda, durumu fark eden adı geçen mağdurun sanığı yakaladığı, ancak sanık (T.G.)’in yakınanın elinden kurtulmak için yumruk ile mağdura vurarak yaraladığı, mağdur (F.K.)’ın yardım istemesi üzerine mağdur (M.Y.)’ın olay yerine geldiği ve sanık (T.G.)’i omuzlarından tuttuğu, adı geçen sanığın elindeki para destesini yere fırlattığı, sanık (E.Ö.) ve kimliği tespit edilemeyen suç arkadaşları tarafından yere dağılan paraları toplayarak kaçtıklarının anlaşılması karşısında; sanıkların hırsızlık yapmak için anlaştıkları eylemin sanık (T.G.)’in suça konu paraları aldıktan sonra kendisini ve paraları kurtarma kastı ile yakınanı yaralaması ve elinde bulunan paraları yere atıp diğer sanık (E.Ö.) ve suç arkadaşlarının almalarını sağlaması, hırsızlık suçu olarak başlayan eylemin zor kullanılması suretiyle yağma suçuna dönüştüğü, bu aşamada sanık (E.Ö.)’in yere dağılan paraları alıp kaçması ile yağma suçuna asli olarak da iştirak ettiği gözetilip yağma suçundan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde hüküm kurulması;

2- Yağma suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiği gözetilmeden, sanık (T.G.) hakkında 5237 sayılı TCK.nun 149/1-c maddesi yerine 148/1. maddesiyle hüküm kurulması,

3- Yakınan (F.K.)’ın soruşturma aşamasında Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu 20.07.2004 havale tarihli dilekçe içeriğine göre, zararının tamamının sanık (T.G.)’in yakınları tarafından karşılandığının anlaşılması karşısında; oluşa uygun olmayarak, kovuşturma aşamasında zararın giderildiğinin kabulü suretiyle sanığa fazla ceza verilmesi,

4- Yasa koyucu, suç işlememiş olmasına karşın hakkında çeşitli nedenlerle ceza soruşturması yapılan ve bu süreçte kendisini yeterince savunamayacağı varsayılan bazı kişilerin yargılanmalarının adil yapılabilmesinin sağlanması ve bu durumda olan kişilerin ceza almamalarındaki toplumsal yararı gözeterek, istemleri olmasa dahi zorunlu olarak müdafii atanmasını düzenlemiştir. Bu duruma 5271 sayılı Yasanın 74/2, 150. maddeleri örnek olarak gösterilebilir.

5320 sayılı Yasanın 13/1. maddesinde5320 sayılı Yasanın 13/1. maddesinde, Ceza Muhakemeleri Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine baro tarafından görevlendirilen müdafii ve vekile ücret ödeneceği, bu ücretin yargılama giderlerinden sayılacağı, 5271 sayılı CMK.nın 324. maddesinde yargılama giderlerinin neleri kapsayacağı ve aynı Yasanın 325. maddesinde de, bütün yargılama giderlerinin cezaya ya da güvenlik tedbirine mahkum edilen sanığa yükleneceğinin düzenlenmiş olmasına karşın, Avrupa İnsan Haklarıözleşmesi’nin 6/3-c maddesinde, her sanığın kendini savunmaktan başka, kendisinin seçeceği ya da mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından, yararlanma hakkına da sahip olduğu belirtilmiş ve TC Anayasa’sının 90. maddesinin son fıkrasında usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslararası sözleşmelerin yasa gücünde olduğu, Anayasaya aykırılıklarının ileri sürülemeyeceği ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası sözleşmelerle yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınacağı belirtilmiştir. Anılan maddeye göre, hakim uyuşmazlıklarda, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen ulusal yasalarla, uluslararası sözleşmelerin çelişmesi durumunda şüphesiz ki uluslararası sözleşme hükümlerine göre hareket etme durumundadır.

Bu açıklamalar ışığında;

Mahkemece 5271 sayılı Yasanın 150/3. maddesi uyarınca, sanık (E.Ö.)’in savunmasını yapmak üzere zorunlu savunmanın görevlendirilmesi nedeniyle, savunmana ödenen avukatlık ücretinin, sanığa, yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olduğunun gözetilmemesi,

5- Sanık (T.G.) hakkında; 53. maddesinin 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen hakları kullanmaktan yoksun kılınmasına, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca da kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından, söz konusu yasaklamanın koşullu salıverilen sanık hakkında uygulanmamasına karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hükmolunması,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanıklar (E.Ö.) ve (T.G.) savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle istem gibi BOZULMASINA, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddesi uyarınca hükmolunan cezaların süresi bakımından sanıkların kazanılmış haklarının korunmasına 23.10.2013 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2010/30560 Karar: 2012/41335 Tarih: 18.09.2012

  • CMK 74. Madde

  • Gözlem Altına Alınma

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : I- )Sanığın suç tarihi itibariyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı, bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalıp azalmadığı yönünden 5271 Sayılı CMK.nun 74. maddesi gereğince rapor alınmadan eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

II-Kabule göre de;

1- )Sanığın üzerine atılı hakaret suçu sebebiyle ceza ehliyeti olmadığından hakkında 5271 Sayılı CMK.nun 223/3-a maddesi uyarınca ceza tayinine yer olmadığına karar verildiği halde, 5237 Sayılı TCK.nun 57. maddesi uyarınca akıl hastalarına özgü koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

2- )Akıl hastası olduğu iddia edilen sanığın, müdafii huzuruyla savunması alınmadan, yazılı şekilde hüküm kurulmak suretiyle, 5271 Sayılı CMK.nun 150/2. maddesine aykırı davranılması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, 18.09.2012 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/7225 Karar: 2012/6156 Tarih: 30.05.2012

  • CMK 74. Madde

  • Gözlem Altına Alınma

Çocuğun basit cinsel istismarı suçundan sanık M.P.’ın yapılan yargılaması sonunda; sanığın çocuğa karşı cinsel istismar suçunu işlediği sırada akıl hastası olması sebebiyle hakkında akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine hükmedilmesine dair Hatay 4. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 31.07.2006 gün ve 2006/347 Esas; 2006/495 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtayca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğnameyle Daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Akıl hastası olduğunun kabulüyle hakkında TCK.nın 57/1. maddesi gereği akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine hükmedilen sanığa CMK.nın 74/2, 150/2. maddeleri uyarınca istemine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında kendisini temsil edecek bir müdafii atanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Sanığın sorgusu yapıldıktan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, sanığın sorgusu yapılmadan ve huzurda mahkemece gözlemlenmeden hüküm kurulması suretiyle CMK.nın 191, 193. maddelerine muhalefet edilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek, CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 30.05.2012 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2009/2162 Karar: 2012/5171 Tarih: 07.03.2012

  • CMK 74. Madde

  • Gözlem Altına Alınma

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Karar: Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Yasa koyucu, suç işlememiş olmasına karşın hakkında çeşitli nedenlerle ceza soruşturması yapılan ve bu süreçte kendisini yeterince savunamayacağı varsayılan bazı kişilerin yargılanmalarının adil yapılabilmesinin sağlanması ve bu durumda olan kişilerin ceza almamalarındaki toplumsal yararı gözeterek, istemleri olmasa dahi zorunlu olarak müdafii atanmasını düzenlemiştir. Bu duruma 5271 sayılı Yasanın 74/2, 150. maddeleri örnek olarak gösterilebilir.

5320 sayılı Yasanın 13/1. maddesinde5320 sayılı Yasanın 13/1. maddesinde, Ceza Muhakemeleri Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine baro tarafından görevlendirilen müdafii ve vekile ücret ödeneceği, bu ücretin yargılama giderlerinden sayılacağı, 5271 sayılı CMK. nun 324. maddesinde yargılama giderlerinin neleri kapsayacağı ve aynı Yasanın 325 maddesinde de, bütün yargılama giderlerinin cezaya ya da güvenlik tedbirine mahkum edilen sanığa yükleneceğinin düzenlenmiş olmasına karşın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesinde, her sanığın kendi kendini savunmaktan başka, kendisinin seçeceği ya da mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından, yararlanma hakkına da sahip olduğu belirtilmiş ve TC. Anayasa’sının 90. Maddesinin son fıkrasında usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslar arası sözleşmelerin yasa gücünde olduğu, anayasaya aykırılıklarının ileri sürülemeyeceği ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası sözleşmelerle yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslar arası sözleşme hükümlerinin esas alınacağı belirtilmiştir. Anılan maddeye göre, hakim uyuşmazlıklarda, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen ulusal yasalarla, uluslar arası sözleşmelerin çelişmesi durumunda şüphesiz ki uluslar arası sözleşme hükümlerine göre hareket etme durumundadır.

Bu açıklamalar ışığında;

Mahkemece 5271 sayılı Yasası’nın 150/3. maddesi uyarınca, Baroya yazı yazılarak 12-15 yaş grubunda bulunan sanığın savunmasını yapmak üzere zorunlu savunmanın görevlendirilmesi nedeniyle, savunmana ödenen avukatlık ücretinin, dosyadaki bilgilerden mali geliri bulunmadığı anlaşılan sanığa, yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olduğundan,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanık Sadık Bilen savunmanının temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 322.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından yargılama giderlerine ilişkin bölüm çıkartılarak yerine Yargılama sırasında yapılan 3 tebligat gideri olan 12.50 YTL. nin sanıktan tahsiline cümlesi yazılmak suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek ONANMASINA, 07.03.2012 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas: 2010/2271 Karar: 2011/7272 Tarih: 29.11.2011

  • CMK 74. Madde

  • Gözlem Altına Alınma

İ. B.’yi kasten öldürmeye teşebbüsten sanık A. M.’ın yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne dair (İzmir) 11. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 25.05.2009 gün ve 284/90 Sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi C. Savcısıyla sanık müdafii taraflarından istenilmiş olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığından tebliğnameyle Dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

KARAR : Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, tahrike ve takdire ilişen cezayı azaltıcı sebeplerin derecesi ve niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin eksik incelemeye vesaireye, o yer Cumhuriyet Savcısının tahrik bulunmadığına yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle,

a-) Oluşa ve dosya içeriğine göre; sanığın mağdura bıçakla 4 defa vurduğu, sol ön kol iç yüzünde 5 cm kesi oluşturan darbenin radial arterde ve fleksör karpi radius tendon kesisi ve yaşamsal tehlike doğurduğu, skapula altına isabet eden darbenin toraksa nafiz olmadığı, umbulikus üzerine isabet eden iki darbenin batına nafiz olmadığı olayda, öldürmeyi gerektirir nitelikte husumet bulunduğunun belirlenemediği, engel bir durum olmamasına rağmen sanığın kendiliğinden eylemine son verdiği dikkate alındığında, sanığın öldürme kastını açığa çıkaran kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşılmakla, kasten silahla yaralama suçundan hüküm kurulması yerine, suç vasfında hataya düşülerek, öldürmeye teşebbüs suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması,

b-) Sanık müdafiinin 25.05.2009 tarihli celsede ve aynı tarihli dilekçesiyle sanığın cezai ehliyetinin bulunmadığını savunduğu; dosyaya ibraz edilen belgelere göre sanığın 11.07.2007 tarihinde Dokuz Eylül Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Ana Bilim Dalında muayene olduğu ve “Psikotik Belirtili Ağır Depresif Nöbet” teşhisi konulduğu anlaşılmakla; ilgili sağlık kuruluşu kayıtları getirtilerek, 5271 Sayılı CMK.nun 74. maddesi gereğince müşahade kararı verilerek sanığın, adli tahkikat dosyasıyla birlikte uzman bir sağlık kuruluşunda müşahadeye tabi tutulup, 5237 Sayılı TCK.nun 32 nci maddesi uyarınca “işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılamayacağı veya bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığına” dair rapor alınarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi 321. madde gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine ve tutuklulukta geçirdiği süre nazara alınarak sanığın tahliyesine, başka suçtan tutuklu yada hükümlü değil ise derhal salıverilmesi için yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 29.11.2011 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2008/6230 Karar: 2009/1 Tarih: 30.12.2008

  • CMK 74. Madde

  • Gözlem Altına Alınma

Mala zarar vermek suçundan şüpheli Yahya hakkında yapılan yargılama sonucunda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesi uyarınca kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair, Araklı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 15.12.2007 tarihli ve 2007/981-871 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı müteakip, Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, şüpheli hakkında 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesi gereğince güvenlik tedbirine hükmolunmasına karar verilmesi yönünden yapılan talebin reddine dair, ( Arakıl Sulh Ceza Mahkemesi )’nin 17.12.2007 tarihli ve 2007/325 müteferrik sayılı kararına yapılan itirazın reddine ilişkin, ( Trabzon Birinci Ağır Ceza Mahkemesi )’nin 27.12.2007 tarihli ve 2007/740 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;

Dosya kapsamına göre, Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, şüpheli hakkında 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesi uyarınca güvenlik tedbirine hükmolunması konusunda yapılan talep üzerine, akı hastalığının nasıl tespit edileceği hususunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 74. maddesinde düzenlendiği, soruşturma sırasında şüphelinin müdafii huzurunda beyanı alınıp Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi sağlık kurulu raporu ile yetinildiği, anılan maddedeki usulün uygulanmadığı gerekçesiyle talebin reddine, 5271 sayılı Kanun’un 74. maddesi gereğince ceza muhakemesi işlemleri tamamlandıktan sonra talep halinde konunun yeniden değerlendirileceğinin bilinmesine dair, Araklı Sulh Ceza Mahkemesi’nce karar verilmiş olup, bu karara karşı yapılan itiraz da reddedilmiş ise de,

Soruşturma evresi sırasında alınan, Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Başhekimliği’nin 22.11.2007 tarihli ve 2007/2828 sayılı raporu ile şüphelinin psikotik bozukluk içerisinde olduğu ve işlediği suçu tamamen rahatsızlığının neticesinde meydana getirdiğinden dolayı, 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesinden yararlanabileceğinin değerlendirilmiş olduğu tespit edilerek yapılan incelemede,

5271 sayılı Kanun’un 74. maddesindeki düzenlemenin madde metninden de anlaşılacağı üzere soruşturma ve kovuşturma evresinde söz konusu olacağı, somut olayda Cumhuriyet Başsavcılığı’nca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile bu evrenin sona ermiş olması karşısında, 5271 sayılı Kanun’un 74. maddesindeki usulün uygulanamayacağı, 5237 sayılı Kanun’un 32. maddesi uyarınca kişi hakkında güvenlik tedbirine hükmolunması gerekeceği cihetle, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı’nın 22.02.2008 gün ve 11636 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay C.Başsavcılığı’nın 14.03.2008 gün ve 2008/55854 sayılı tebliğnamesi ile Daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesine göre, akı hastalığı nedeniyle işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış bulunan kişiye ceza verilemez; bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur. Hakkında güvenlik tedbirine hükmolunan akı hastalarının, aynı Yasa’nın 57/1. Maddesi uyarınca yüksek güvenlikli bir sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınması gerekir. Akı hastalığının ve bunun kişinin davranışlarını yönlendirme yeteneğine etkisinin saptanması ise, psikiyatri biliminin verileri çerçevesinde bilirkişi uzman hekim tarafından belirlenecektir.

Ancak Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bu tür raporların hangi hekim ya da kurumlardan alınacağı hususunda bir açıklık olmadığı ve yargılama usulüne ilişkin kurallarda kıyas mümkün bulunduğu için, bu durumda akı hastalığının saptanmasına dair kurallar öngören diğer yasal düzenlemelerden yararlanılmalıdır. Kişilerin akı hastalığı nedeniyle kısıtlanması yöntemini düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 409/2. maddesinde, “akı hastalığı veya zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya ancak resmi sağlık kurulu raporu üzerine karar verilir.” denilmektedir. 10.09.1982 tarih ve 8/5819 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilen Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nin 5. maddesinde sağlık kurumları işlevlerine göre beş gruba ayrılmış, genel dal hastaneleri ile eğitim ve araştırma hastaneleri ayrı birer grup olarak düzenlenmiş, 22 ve devamı maddelerinde ise, sağlık kurullarının oluşumu kurala bağlanmıştır. Bir başka yasal düzenleme de, infaz sırasında akı hastalığına tutulan hükümlülerle ilgili infazın geri bırakılması koşul ve yöntemlerini düzenleyen 5275 sayılı CGTİK’nın 16. maddesinde yer almıştır. Buna göre, infazın geri bırakılması kararı ancak Adli Tıp Kurumu’nca düzenlenen veya Adalet Bakanlığı’nca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adli Tıp Kurumu’nca onaylanan raporlar üzerine verilebilecektir.

Dolayısıyla, şüpheli veya sanığın akı hastası olup olmadığı, belirtilen sağlık kurumlarından herhangi birinden aldırılacak sağlık kurulu raporu ile saptanabilir.

Kişinin akı hastası olup olmadığının sağlık kuruluşlarınca saptanması işlemi sırasında gözlem altına alınması da zorunlu değildir. CMK’nın 74. maddesinde düzenlenen ve özgürlüğü kısıtlayan bir işlem olan gözlem altına alma, ancak bilirkişinin uygun görüşü doğrultusunda ve gerektiğinde başvurulabilecek bir kontrol yöntemidir.

Öte yandan, soruşturma sırasında şüphelinin kusur yeteneği ve ceza sorumluluğu bulunmadığını saptayan Cumhuriyet Savcısı, şüpheli hakkında CMK’nın 171. maddesine göre kovuşturmaya yer olmadığına karar verebilecek, ayrıca şüpheli hakkında koruma ve tedavi kararı verilmesi bakımından Sulh Ceza Hakimliği’ne de başvurabilecektir.

Akı hastaları hakkındaki güvenlik tedbiri yargılamasının nasıl yürütüleceği hususunda Ceza Muhakemesi Kanunu’nda açık· bir hüküm bulunmamakla birlikte, bu yargılamada fiilin akı hastası fail tarafından işlenip işlenmediği, yasada öngörülen suç tiplerinden birine uyup uymadığı, ayrıca kişinin kusur yeteneği ve sorumluluğunun bulunup bulunmadığı gibi hususların çözüme kavuşturulması gerekeceğinden, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yargılamaya ilişkin hükümlerinin gerekli görüldüğü ölçüde uygulanması da zorunludur.

Başvuruya konu olayda, Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Başhekimliği’nin 22.11.2007 tarihli ve 2007/2828 sayılı sağlık kurulu raporunda; şüpheliye “psikotik bozukluk” tanısı konulmuş ve “işlediği suçu tamamen rahatsızlığının neticesinde meydana geldiğinde 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesinden değerlendirilmesi gerektiği” kanaatine varıldığı bildirilmiştir. Cumhuriyet Savcısının, bu rapora dayanarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermesi ve ardından şüpheli Yahya hakkında koruma ve tedavi tedbiri kararı verilmesi istemiyle Sulh Ceza Mahkemesine başvurmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gibi, adı geçen kurumdan rapor aldırılırken şüphelinin gözlem altına alınması da zorunlu değildir. Kaldı ki, kişinin gözlem altına alınması gerektiğine ilişkin bir uzman hekim görüşü de bulunmamaktadır.

Öte yandan, güvenlik tedbiri istemini inceleyip karara bağlayacak olan mahkemenin gerektiğinde yeniden başka kurumlardan rapor aldırmasına da hukuken olanak bulunduğu dikkate alındığında, istemi çözüme bağlamak yerine, evrakın işlem yapılmaksızın Cumhuriyet Savcılığı’na iadesi ile kişinin gözlem altına alınıp yeniden rapor aldırılması yolundaki karar ve uygulaması da isabetsiz görülmüştür.

SONUÇ : Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, Trabzon Birinci Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27.12.2007 tarih ve 2007/740 Değişik İş sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay C. Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 30.12.2008 gününde oy birliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS