0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Bilirkişinin Atanması

CMK Madde 63

(1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re’sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. (Değişik cümle: 3/11/2016-6754/42 md.) Ancak, genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. (Ek cümle: 3/11/2016-6754/42 md.) Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.

(2) Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de aynı biçimde karar verilir.

(3) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir.



CMK Madde 63 Gerekçesi

Madde, ilke olarak bilirkişinin ne gibi hâllerde atanabileceğini göstermektedir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel (yani herkese ortak toplumsal kültür verileri) ve hukukî bilgilerle çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi atanamayacak ve dinlenemeyecektir. Böylece, uygulamada bazen görüldüğü üzere, örneğin “fiilin hangi suçu oluşturduğunu” belirlemek amacı ile bilirkişi atanması söz konusu olamayacaktır.

Madde bu hususu açıklamakla yetinmemiş ve fakat ayrıca bilirkişi oy ve görüşünün hangi hâllerde alınabileceğini de açıklamıştır: Çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hâllerde re’sen, Cumhuriyet savcısının, tarafların veya avukatlarının istemi üzerine bilirkişi atanabilecektir. Açıklanmalıdır ki, bu ölçü çerçevesinde bugün bilirkişiye başvurulması gerekli konular çok geniştir ve genişlemektedir: Psikiyatri ve adlî tıp bilgileri, ceset üzerinde incelemeler, parmak izleri ve benzeri metodlar, toksikoloji, bilimsel polis, silâhlar, daktilolar, biyoloji, kimya, muhasebe, mimarî, mekanik, trafik, arkeoloji, yabancı dil, Türkiye’de eski harfler.

Maddeye göre bilirkişiyi atamak yetkisi soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısına, kovuşturma evresinde ise hâkim veya mahkemeye aittir. Bilirkişinin sayısının belirlenmesi de hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısının takdirine bırakılmıştır. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemin reddinde de aynı usul uygulanacaktır.

1412 sayılı Kanunun 66 ncı maddesine göre Cumhuriyet savcısının bilirkişi atama yetkisinin, hâkim ile aynı düzeye getirilmesinin nedeni, soruşturmanın noksansız yapılmasını sağlamaktır.

Madde ile güdülen amaç (maddenin “ratio legis”i) bilirkişiyi gerçek rolüne döndürmek ve bilirkişi adaleti olarak adlandırılan uygulamalara son vermektir.


CMK 63 (Bilirkişinin Atanması) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2016/487 E. , 2020/353 K.

  • CMK 63
  • Bilirkişinin atanması

Ön sorun bağlamında ceza muhakemesinde bilirkişilik kurumu üzerinde de durulmalıdır.

CMK’nın “Bilirkişinin Atanması” başlıklı 63. maddesinin birinci fıkrası;

“Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re’sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.” şeklindeyken, suç ve hüküm tarihinden sonra 24.11.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 42. maddesi ile anılan fıkra; “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re’sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak, genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” biçiminde değiştirilmiştir.

Ceza Muhakemesi Kanununa Göre İl Adlî Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmelik’in 3. maddesi ile sonradan 03.08.2017 tarihli ve 30143 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve anılan Yönetmelik’i yürürlükten kaldıran Bilirkişilik Yönetmeliği’nin 4. maddesinin (c) bendinde bilirkişi; “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya tüzel kişi” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan da hareketle, sahip bulunduğu uzmanlık bilgisiyle mahkemeye bir ispat sorununda yardımcı olup, raporu delil değil, delil değerlendirmesi aracı olan bilirkişiye başvurmanın amacı; “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüş alınmasıdır.”

Ceza muhakemesinde bir sorunun çözümünün uzmanlığı ya da özel veya teknik bir bilgiyi gerektirip gerektirmediğine, bilirkişi görevlendirmekle yetkili olan Cumhuriyet savcısı veya hâkim karar verecek, bilirkişi kendiliğinden bir rol üstlenemeyecektir. Esasen incelenen davanın bilirkişisi, hâkim veya Cumhuriyet savcısının kendisi olup kural olarak bilgisi, kültürü ve müktesebatı ile önüne gelen bir konuyu çözmek yeteneğine sahiptir. İhtisasla ilgisi bulunmayan hâllerde bilirkişinin mütalaasına başvurulmasında kanuni bir zorunluluk bulunmamaktadır. CMK’nın 63. maddesinde de bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına “Karar verilebileceği” belirtilmek suretiyle bilirkişiye başvurma zorunlu kılınmamıştır.

Bununla birlikte maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinen ceza muhakemesinde bazı durumlarda işin niteliği gereği bilirkişiye başvurulması zorunluluk gösterebilmektedir. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bir bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği, örneğin; CMK’nın 73. maddesi uyarınca sahte para ve değerler üzerinde inceleme yapılması, 74. maddesi uyarınca şüpheli veya sanığın akıl sağlığının incelenmesi, 75 ve 76. maddeleri uyarınca beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması, 78. maddesi uyarınca moleküler ve genetik incelemeler yapılması, 86 ve 87. maddeler uyarınca ölünün adli muayenesi ve otopsi, 89. maddesi uyarınca zehirlenme şüphesi üzerine yapılacak işlemlerde bilirkişi incelemesi yapılması zorunludur. Kanun koyucu bu durumlarda bilirkişi incelemesi yaptırılması zorunluluğunu kendisi belirlemiş ve böylece bilirkişi incelemesi yaptırmaya yetkili olan mercinin, sorunun çözümünün özel ve teknik bilgiyi gerektirip gerektirmediği konusundaki takdir yetkisini ortadan kaldırmıştır.

Öte yandan, CMK’nın 63. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde bilirkişiye başvurmanın yasak olduğu hâl, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözülmesi mümkün konular olarak belirtilmiş olup hukuki sorunun çözümüne ilişkin konularda bilirkişiye başvurulamayacaktır.

Görüldüğü üzere, hukuki sorunun çözümüne yönelik konularda bilirkişiye başvurulmayacak, buna karşın CMK’nın yukarıda örneklerine yer verilen delillerin değerlendirilmesine ilişkin olarak bilirkişi incelemesi yaptırılması zorunlu olacak, mahkemelerce genel kültür bilgisi ya da hukuki bilgi ile çözülemeyecek diğer konularda ise somut olayın özelliği ve delil durumuna göre gerektiğinde bilirkişiye başvurulabilecektir.

Ceza Genel Kurulunun 27.04.2010 tarihli ve 174–92 sayılı kararında; çözümü ancak uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren konularda bilirkişiye başvurulması gerektiği, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi gereken konularda, bilirkişiye başvurulmasına gerek olmadığı, 25.03.2014 tarihli ve 9-138, 13.05.2014 tarihli ve 1-256 ile 09.10.2007 tarihli ve 139-202 sayılı kararlarında da; 1412 sayılı CMUK’nın 66 ve benzer düzenlemeyi içeren 5271 sayılı CMK’nın 63. maddeleri uyarınca, hâkimin genel ve hukuki bilgisiyle çözemeyeceği, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi görüşüne başvurulmasının zorunlu olduğu vurgulanmıştır. Bu konuda öğretide de; hâkimin ancak ve yalnız özel ve uzmanlık bilgisi gerektiren durumlarda maddi gerçeğe ulaşma görevini kolaylaştırmak üzere bilirkişiye başvurabileceği, bilirkişinin ceza muhakemesi organlarının bilgi eksikliklerini tamamlama amacına hizmet ettiği ve bilirkişiye başvurmanın kural olarak zorunlu olmadığı görüşlerine yer verilmiştir (… Caner Yenidünya-Zafer İçer, Ceza Muhakemesi Hukukunda Bilirkişilik, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s.11; Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 8. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.365; Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Bası, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2013, s. 265; Yüksel Ersoy, Türk Ceza Hukukunda Bilirkişilik ve Uygulamadan Doğan Sorunlar, Hukuk Kurultayı, 16.01.2000, s. 429 vd.).

Diğer taraftan “Tercüme”, Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde “Çevirme”, tercüman ise “Çevirmen” olarak tanımlanmıştır. 05.03.2013 tarihli ve 28578 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanununa Göre Tercüman Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmelik’in 3. maddesinin “e” bendinde ise tercüman “Soruşturma ve kovuşturma evresinde mağdur, şüpheli, sanık ve tanığın beyanlarını başka bir dilden veya işaret diliyle Türkçe’ye çeviren kişi” şeklinde tanımlanmıştır. Kaynak dilden hedef dile tercüme yapan çevirmenin her iki dile hâkimiyeti kadar kişiliği, ifade tarzı, vurguları ve hatta hukuki kelimelere yatkınlığı yargılamanın seyrini etkileyebilecek unsurlardandır. Bu nedenle tercümanların sahip olması gereken birtakım özellikler ismi geçen Yönetmelik’in 10. maddesinin 2. fıkrasında “Etik ilkeler” olarak tanımlanmış ve bu ilkeler:

“a) Bağımsızlık

b) Tarafsızlık

c) Dürüst davranma ve doğruyu söyleme

d) Görevini bizzat yerine getirme

e) Temel yargılama ilkelerine uygun davranma.” şeklinde sayılmıştır. Bu ilkelere uygun hareket edecek tercümanların belirlenmesi ve atanmalarını temin etmek için kanun koyucu CMK’nın 202. maddesine 24.01.2013 tarihinde 6411 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile eklenen 5. fıkrası ile “Tercümanlar, il adlî yargı adalet komisyonlarınca her yıl düzenlenen listede yer alan kişiler arasından seçilirler.” şeklinde hüküm koymuştur.

Doktrinde de kabul edildiği üzere tercümanlık da bir nevi bilirkişiliktir. Çevirmen, yargılama dili dışındaki bir dil üzerinde teknik uzmanlığı ile ceza yargılamasında görev almaktadır (Ayrıntılı bilgi için bkz. Yaprak Öntan, Ceza Muhakemesi Hukukunda Bilirkişilik, Yetkin Yayınları, Ankara 2014, s.33-34.). Öte yandan tercümanın soruşturma evresinde kim tarafından atanabileceğinin tespit edilmesi gerekmektedir. CMK’nın 202. maddesinin 3. fıkrasındaki “Birinci ve ikinci fıkra hükümleri, soruşturma evresinde dinlenen şüpheli, mağdur veya tanıklar hakkında da uygulanır. Bu evrede tercüman, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından atanır.” ibaresi çok açık olup kolluk görevlileri ya da başkaca bir mercî tarafından tercüman görevlendirilmesi mümkün değildir.

Bu bilgiler ışığında birinci ön sorun değerlendirildiğinde;

Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçundan verilen iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi kararlarına istinaden inceleme dışı sanıklar …, … ve … ile sanık … arasında 26.10.2005, 16.02.2006 ve 28.02.2006 tarihlerinde yapılan telefon görüşmelerinin 32, 1016, 1021 ve 871 numaralı iletişim tespit tutanakları ile tespit edildiği, tutanaklarda konuşma dilinin Kürtçe olduğunun belirtildiği, bu konuşmaların 16-T-00016 kod numaralı, kimlik bilgileri belli olmayan emniyet personelince Türkçe’ye çevrildiği anlaşılmaktadır.

Sanık … hakkındaki mahkûmiyet hükmüne esas alınan, yargılama dili dışında başka bir dile ait olduğu belirtilen ve çözümü teknik uzmanlığı gerektirip kovuşturmanın seyrini etkileme niteliği olan bu konuşmaların usulüne uygun olarak uzman bilirkişi tarafından çözümü ve tercümesinin yapılıp yapılmadığının araştırılması, yapılmış ise ilgili bilirkişiye ait yemin veya İl Adli Yargı Komisyonu tarafından görevlendirme tutanağı ile bilirkişi tarafından düzenlenen konuşmaların çözümüne ilişkin tercüme evraklarının getirtilmesi, daha önce bu hususta bilirkişi incelemesi yapılmamış ise usulünce görevlendirilecek bilirkişi vasıtasıyla suça konu telefon görüşmelerinin içeriğinin belirlenmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin edilmesi gerekirken, bu hususlar gözetilmeyip eksik araştırma ile hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.

Bu itibarla, sanık … hakkındaki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükmünün, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı değişik gerekçeyle kabul edilip, Özel Dairece verilen onama kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi nedeniyle sanık … hakkındaki cezanın infazının durdurulmasına ve sanığın atılı suçtan tahliyesine karar verilmelidir.


Yargıtay (Kapatılan) 15. Ceza Dairesi 2011/6087 E. , 2011/7888 K.

  • CMK 63. madde
  • İmza incelemesi içi bilirkişi atanması

Hükümlünün, çekteki yazı ve imzaların kendisine ait olmadığını belirtmesi karşısında, CMK 63. maddesi gereğince çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi incelemesi yapılması zorunluluğu dikkate alınarak, sanığa ait imza ve yazı örneklerinin yanı sıra başka amaçla atılmış samimi imzalarını içeren resmi daireler ve bankalardaki imzasını içeren belgede asılları getirildikten sonra suça konu çek aslı ve hesap açılırken muhatap bankaya sanığa atfen sunulan belgelerdeki yazı, rakam ve imzaların sanığın eli ürünü olup olmadığı hususunda konusunda uzman kişi veya kişilerden rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, eksik inceleme ile hüküm tesisi, bozma nedenidir.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3136 Karar: 2015/7770 Tarih: 25.11.2015

  • CMK 63. Madde

  • Bilirkişinin Atanması

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Dosyada mevcut vergi suçu ve vergi inceleme raporlarında sanığın yetkilisi olduğu şirketin faaliyetine devam ettiğinin belirtilmesi, defter ve belgelerin ibrazı için çıkartılan yazının işyeri adresinde çalışanına tebliğ edilmiş olması sebebiyle faaliyetini sürdürdüğü anlaşılan sanığa 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 139/2. maddesinde öngörülen istisnalardan birinin varlığı önceden belirlenmeden yapılan tebligatın hukuki geçerliliği bulunmadığı cihetle, yüklenen suçun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

2-Kabule göre ise;

a-213 sayılı VUK’nın 359. maddesinin (a) fıkrasındaki cezanın alt sınırının, 08/02/2008 tarih ve 26781 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 23/01/2008 tarih ve 5728 sayılı Kanun’un 276. maddesi ile “altı ay” dan, “bir yıl” hapis cezasına yükseltilmesi karşısında, suç tarihi itibariyle anılan maddede öngörülen hapis cezasının asgari haddinin “1 yıl” olduğu gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılarak eksik ceza tayini,

b- Kısa süreli hapis cezası ertelenen sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53/4. maddesi uyarınca anılan yasanın 53/1. maddesindeki hak yoksunluklarına hükmedilemeyeceğinin gözetilmemesi,

c- Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 gün ve 2008/250-13 sayılı kararında açıklandığı üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin 5271 sayılı CMK’nın 231/6-c madde ve bendinde işaret olunan zarar kavramının kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenebilir, ölçülebilir maddi zararlara ilişkin olduğu, manevi zararların bu kapsama dahil edilmemesi gerektiği, zarar koşulunun ancak zarar suçlarında dikkate alınması gereken bir unsur olduğu, defter ve belge ibraz etmemek suçunda somut bir zarardan söz edilemeyeceği dikkate alındığında, engel adli sicil kaydı bulunmayan ve sanık hakkında daha lehe sonuç doğuracak olan CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen hüküm açıklanmasının geri bırakılması kararı verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmemesi,

d- Suç tarihinin, isteme yazısının tebliğ tarihi olan 16.03.2009 tarihinden itibaren 15. günden sonraki gün olan 01.04.2009 olduğunun gözetilmemesi,

e-CMK’nın 63. maddesi uyarınca; sadece çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verilebileceği, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemeyeceği, ‘‘defter ve belgeleri gizlemek’’ suçu nedeniyle bilirkişiden sorulan hususların hâkim tarafından takdir ve değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden kovuşturma aşamasında bilirkişi incelemesi yaptırılarak yargılama konusu meselenin hâli için gerekli olmayan bilirkişi incelemesi nedeniyle yapılan 200 TL yargılama giderinin hazine uhdesinde bırakılması yerine sanıktan tahsiline karar verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı ve sanık müdafii ile katılan vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 25.11.2015 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/28221 Karar: 2014/23642 Tarih: 16.10.2014

  • CMK 63. Madde

  • Bilirkişinin Atanması

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

1- Duruşmada okunduğu belirtilmesine rağmen sanığın nüfus ve sabıka kaydının dosya içerisinde bulunmadığı anlaşılmakla, yabancı uyruklu olan sanığın İnterpol aracılığı ile nüfus ve sabıka kayıt örneği getirtilmeden mahkumiyetine karar verilmesi,

2- Yabancı uyruklu olan sanığın dinlenmesi sırasında tercüman olarak bilgisine başvurulan R.’un İl Adli Yargı Adalet Komisyonu tarafından düzenlenen listede yer alan bilirkişiler arasından atanıp atanmadığının belirtilmemesi ve anılan listede yer alan bilirkişiler arasından atanmamış ise yeminin yaptırılmaması, yaptırılmış ise buna ilişkin tutanağın dosyaya konulmaması suretiyle 5271 Sayılı CMK’nın 63., 64. maddelerine aykırı davranılması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebeplerden dolayı bozulmasına, 16.10.2014 tarihinde oy birliği ile, karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/28241 Karar: 2014/23636 Tarih: 16.10.2014

  • CMK 63. Madde

  • Bilirkişinin Atanması

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1- Duruşmada okunduğu belirtilmesine rağmen, sanığın nüfus ve sabıka kaydının dosya içerisinde bulunmadığı anlaşılmakla, yabancı uyruklu olan sanığın İnterpol aracılığı ile nüfus ve sabıka kayıt örneği getirtilmeden mahkumiyetine karar verilmesi,

2- Yabancı uyruklu olan sanığın dinlenmesi sırasında tercüman olarak bilgisine başvurulan R.E….’un İl Adli Yargı Adalet Komisyonu tarafından düzenlenen listede yer alan bilirkişiler arasından atanıp atanmadığının belirtilmemesi ve anılan listede yer alan bilirkişiler arasından atanmamış ise yeminin yaptırılmaması, yaptırılmış ise buna ilişkin tutanağın dosyaya konulmaması suretiyle CMK’nın 63., 64. maddelerine aykırı davranılması,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 16.10.2014 tarihinde oy birliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/3871 Karar: 2014/17798 Tarih: 15.09.2014

  • CMK 63. Madde

  • Bilirkişinin Atanması

Davacıların tazminat taleplerinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

1- Davacı S. A. hakkında kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelemesinde;

6100 sayılı HMK’nın uyarınca halen uygulanmakta olan ve 21.07.2004 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5219 sayılı Kanunun 2. maddesi ile değişik Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427., ek 4. maddelerindeki temyiz sınırı ve hükmolunan tazminat miktarına göre, hükmün kesin olması nedeniyle davalı Hazine vekilinin temyiz talebinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 432. maddesi gereğince REDDİNE,

2- Davalı vekilinin davacılar İ. A. ve S. A. hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacıların sosyal ve ekonomik durumları, üzerlerine atılı suçların niteliği, tutuklanmalarına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldıkları süre ve benzeri hususlar ile tazminat davasının kesinleşeceği tarihe kadar davacıların elde edecekleri parasal değer dikkate alınıp, hak ve nesafet ilkelerine uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, davacılar lehine belirlenen ölçütlere uymayacak miktarda fazla manevi tazminata hükmolunması,

2- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 63/1 ve devamı maddelerinde bilirkişinin atanması ve görevleri kapsamında, çözümü uzmanlığı ve özel veya teknik bilgiyi gerektirmeyen, davacıların tutuklu kaldıkları sürenin mahkeme heyeti tarafından belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, maddi tazminat miktarının tayin ve tespitine esas alınan bilirkişi raporunda, davacılar lehine hükmedilecek maddi tazminatın, davacılardan S. A.’nun tutuklandığı 04/02/2002 tarihi ile tahliye olduğu 03/05/2002 tarihleri arasında tutuklu kalınan 88 gün yerine, 148 gün üzerinden, davacı İ. A. yönünden 106 gün yerine, 107 gün üzerinden hesaplandığının dikkate alınmaması ve davacıların tutuklu kaldıkları tarihteki net asgari ücret yerine, 2013 yılında geçerli olan net asgari ücret üzerinden yapılan hesaplama sonucu tespit edilen tutarların esas alınması suretiyle, davacılar lehine fazla maddi tazminata hükmedilmesi,

3- Gerekçeli karar başlığında davacıların tutuklandıkları tarih itibariyle, dava türü olarak, ‘‘466 sayılı Kanun gereğince tazminat’’ ibaresi yerine, ‘’ 141-142 Maddeleri Gereği Tazminat Talebi’’ ibaresinin yazılması,

4- Yapılan temyiz incelemeleri sırasında, aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı olarak birden fazla dava açıldığının tespit edilmesi nedeniyle, hazine zararına yol açan mükerrer davalara ilişkin ödemelerin önlenmesinin temini ve kamu kaynaklarının etkili, verimli ve hukuka uygun kullanılması bakımından, davacılar lehine aynı tutuklama nedenine dayalı açılmış başka dava bulunup bulunmadığının, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden sorgulanıp, ilgili maliye hazinesinden sorularak tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

İsabetsiz olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak bozulmasına, 15.09.2014 tarihinde oy birliği ile, karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/8778 Karar: 2014/5356 Tarih: 10.07.2014

  • CMK 63. Madde

  • Bilirkişinin Atanması

Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Suça konu maddenin, 5271 Sayılı CMK’nın 63. maddesi uyarınca, gerek nitelik ve gerekse miktar yönünden 5237 Sayılı TCK’nın 188. maddesi kapsamında sayılabilecek uyuşturucu veya uyarıcı madde olup olmadığı konusunda, uzman bir kurum veya kuruluşa bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği gözetilmeyerek, İlçe Tarım Müdürlüğü’nde görevli ziraat teknikeri M. Ç. tarafından soruşturma sırasında düzenlenen 21.4.2008 tarihli raporla yetinilmek suretiyle, eksik araştırma ile hüküm kurulması,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde olduğundan, CMUK’nın 321. maddesi gereğince hükmün diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, 10.07.2014 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/10490 Karar: 2014/7780 Tarih: 10.06.2014

  • CMK 63. Madde

  • Bilirkişinin Atanması

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelendi;

Hükmolunan ceza miktarı itibarıyla suça sürüklenen çocuk müdafiin vaki duruşma isteminin CMUK.nın 318. maddesi uyarınca reddiyle, incelemenin duruşmasız yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 63. maddesi hükmü uyarınca suça sürüklenen çocuğun işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığını takdir yetkisinin münhasıran mahkemeye ait olduğu, mahkemenin Eskişehir Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 26.03.2008 tarihli “suça sürüklenen çocuğun isnat edilen cinsel taciz eyleminin hukuki anlam ve sonuçlarını kavrayarak bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmediği” yolundaki raporuna karşın Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 19.10.2009 tarihli “suça sürüklenen çocuğun bulunduğu suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmiş olduğu” şeklindeki raporunu yeterli ve inandırıcı görerek hüküm kurduğu ve gerekçede de bunun nedenlerini açıkladığı anlaşılmakla bu hususta bozma isteyen tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Hüküm kurulurken alt sınırdan uzaklaşmanın kanuni ve yeterli gerekçesi gösterilmemesi, uygulanma koşulları farklı olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve ertelemenin uygulanmalarına yer olmadığına karar verilirken kanuni ve yeterli olmayan aynı gerekçeler gösterilerek yazılı şekilde karar verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 10.06.2014 tarihinde oy birliği ile, karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/6795 Karar: 2014/5632 Tarih: 25.04.2014

  • CMK 63. Madde

  • Bilirkişinin Atanması

Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi;

Mahkemece suça sürüklenen çocuk hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarına teşebbüs suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın 231/12. maddesi uyarınca itirazı kabil olup temyiz yeteneğinin bulunmadığı anlaşıldığından, suça sürüklenen çocuk müdafiin bu suçtan verilen hükme yönelik temyiz isteminin 264. maddesi hükmüne göre itiraz niteliğinde kabul edilip gerekli karar merciince mahallinde verilmek üzere temyiz incelemesinin suça sürüklenen çocuk hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan verilen mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

CMK.nın 185. maddesiCMK.nın 185. maddesi gereğince 18 yaşını doldurmamış suça sürüklenen çocuk hakkında duruşmanın kapalı yapılacağı ve hükmün de kapalı duruşmada açıklanması gerektiği, mahkemece yargılamanın kapalı yapılmasına rağmen hükmün açık tefhimi, inceleme gününde suça sürüklenen çocuğun 18 yaşını doldurmuş olması karşısında telafisi mümkün olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Adli Tıp Kurumu Kanununun 7, 23. maddelerine göre, suç tarihinde çocuk olduğu anlaşılan mağdurenin muayenesi ve hakkındaki raporun düzenlenmesi sırasında, inceleme konusunun uzmanı olan çocuk psikiyatristi bulundurulması gerektiği gözetilmeden, usulüne uygun teşekkül etmeyen ihtisas kurulu raporuna itibar edilerek karar verilmesi,

Suç tarihinde 12-15 yaş grubunda bulunan suça sürüklenen çocuk hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 35. maddesi uyarınca sosyal inceleme raporunun aldırılması gerektiği, CMK.nın 63. maddesi hükmü uyarınca da suça sürüklenen çocuğun işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığını takdir yetkisinin münhasıran mahkemeye ait olduğu, hakimin bu konuda tam kanaat sahibi olamadığı durumlarda adli tıp veya psikiyatri uzmanından görüş alarak suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun tayini gerektiği gözetilmeden, Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 29.07.2009 tarihli raporuna dayanılarak hüküm kurulması,

Sonuç: Kanuna aykırı, suça sürüklenen çocuk müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 25.04.2014 tarihinde oy birliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/27225 Karar: 2013/989 Tarih: 14.01.2013

  • CMK 63. Madde

  • Bilirkişinin Atanması

Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı ve davacı vekilleri tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Bozma üzerine yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, davalı ve davacı vekillerinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1- Nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hak ve nesafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, 132 gün tutuklu kalan davacı lehine bu ölçütlere uymayacak miktarda az manevi tazminata hükmolunması,

2- 5271 sayılı CMK’nın 63/1. maddesi gereğince, maddi tazminat miktarının doğru ve denetime olanak sağlayacak şekilde tayin ve tespiti yönünden konusunda uzman bilirkişi görüşüne başvurulması gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, davalı ve davacı vekillerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 14.01.2013 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas: 2007/22455 Karar: 2010/395 Tarih: 18.01.2010

  • CMK 63. Madde

  • Bilirkişinin Atanması

Karşılıksız çek keşide etmek suçundan sanıklar M. T. E. ve F… K… Turizm Sanayi Ticaret Limited Şirketi hakkında İzmir 19. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucu, 15.03.2006 tarihinde 2005/968 esas ve 2006/70 karar sayı ile kurulan mahkumiyet hükümlerinin sanık M. T. E. ve sanık şirket temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen tebliğnamesi ile 28.11.2007 tarihinde Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya incelendi.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : A- Sanık M. T. E. hakkındaki hükümle ilgili olarak;

Suça konu çekin arka yüzünde bulunan 21.12.2004 tarihli ibraz kaşesinde yetkili imzaları bulunduğu, diğer kaşede ise herhangi bir yetkili imzası bulunmadığı gibi üzerinin de çizildiği ve geçerliliği bulunmadığı anlaşılmakla tebliğnamedeki ( 2 ) numaralı bozma düşüncesi benimsenmemiştir. Ancak;

1- Suça konu çekin dosyada bulunan fotokopisinde keşide tarihinin gün hanesinin değiştirilmiş görünümde olması, sanığın bu değişikliğin kendisi tarafından yapılmadığı ve paraf imzasının kendisine ait olmadığını belirtmesi karşısında; 5271 sayılı CMK’nın 63. maddesi gereğince çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi incelemesi yaptırılması zorunluluğu da dikkate alınarak, çek aslı ile ibraz anında alınan okunaklı ve onaylı örneği getirtilerek, belirtilen değişikliğin sanık tarafından yapılıp yapılmadığının ve paraf imzasının sanığa ait olup olmadığının tespiti ile buna göre ibrazın süresinde olup olmadığı, dolayısıyla suçun unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediği saptanmadan, eksik araştırma ile mahkumiyet hükmü kurulması,

2- 20.12.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı “Çek Kanunu” ile 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırılmış, dava konusu suçun unsurları ve yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiş olduğundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2, 7. maddeleri de gözetilerek, sanığın hukuksal durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesi gereği,

B- Sanık F… K… Turizm Sanayi Ticaret Limited Şirketi hakkındaki hükümle ilgili olarak;

20.12.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı “Çek Kanunu” ile 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun”un yürürlükten kaldırılmış ve adına karşılıksız çek düzenlenen tüzel kişiler hakkında sadece güvenlik tedbiri olarak “çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı” öngörülmüş ise de; 20.12.2009 tarihinden önce işlenen karşılıksız çek keşide etme fiilinden dolayı TCK’nın 5, 20/2. maddeleri ile 5560 sayılı Kanunla değişik 5252 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi uyarınca tüzel kişiler hakkında yaptırım uygulanmasına olanak kalmaması nedeniyle, sanık şirketin beraatine karar verilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık M. T. E. ve sanık şirket temsilcisinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin BOZULMASINA, 18.01.2010 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2015/12-1149 Karar: 2016/182 Tarih: 05.04.2016

  • CMK 63. Madde

  • Bilirkişinin Atanması

Taksirle iki kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık …‘ın 85/2, uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve 1 yıl süre ile iş yeri sorumlu müdürlüğü görevi icrasının yasaklanmasına ilişkin, Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.11.2013 gün ve 234-498 Sayılı hükmün sanık müdafii ve bir kısım katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 11.06.2015 gün ve 20745-10463 sayı ile 53/6. maddesinin uygulanmasına dair bölümün çıkarılması suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.02.2015 gün ve 73998 sayı ile;

“… Temel cezanın belirlenmesine dair olarak 61/1-f maddesinde taksire dayalı kusurun yoğunluğunun dikkate alınacağı belirtilmiş, 22/4 maddesinde ise taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir hükmüne yer verilmiştir, dolayısıyla sanığın tali veya asli kusurlu olması temel cezanın belirlenmesinde en önemli kıstas olmaktadır, öncelikle mahkemece sanık hakkındaki bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, zira soruşturma aşamasında alınan bilirkişi raporuna göre tali kusurlu, mahkeme aşamasında alınan bilirkişi raporuna göre ise asli kusurlu sayılmıştır … Mahkemece sanık hakkındaki bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile verilen hükmün onanmasına dair Daire kararının hükümlü lehine bozulması gerektiği…”,

Görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Dairenin düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Daire tarafından 15.10.2015 gün ve 14058-15403 sayı ile itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçe ile karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; taksirle iki kişinin ölümüne neden olma suçundan sanığın kusur durumuna dair bilirkişi raporları arasında çelişki bulunup bulunmadığı ve varsa çelişkinin giderilmesinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;Sanığın inşaat mühendisi olup olayın meydana geldiği inşaatın proje müdürlüğünü yaptığı, ölen …‘ün 46 yaşında, ortaokul mezunu olduğu, 10.06.2006 tarihinde iş makinesi operatörlüğü belgesi aldığı, Sosyal Güvenlik Kurumunda 01.12.2011 tarihinde kule vinç operatörü olarak işe başlayışının yaptırıldığı, kule vincin satın alındığı şirket tarafından 12.12.2007-26.12.2007 tarihleri arasında kule vinç montaj, demontaj, teleskopaj işlemleri eğitimi verildiğine dair eğitim belgesi bulunduğu, ölen …‘ın ise 23 yaşında olup B-G sınıfı sürücü belgesine sahip olduğu, Sosyal Güvenlik Kurumunda 01.12.2011 tarihinde kule vinç operatörü olarak işe başlayışının yaptırıldığı, olay tarihinde …‘ın vinç operatörü olarak tanıklar …, … ve … ile birlikte ölen …‘ün sorumluluğunda kule vincin yükseltme işlemi yapılırken vincin gövde elemanının teleskop kafesindeki raydan ortaya alınmasından sonra sekiz adet pimden yalnızca birini takabildikleri, diğer pimler yerine oturmayınca ölen …‘in teleskop ile vinci birbirine bağlayan üç adet pimi söktüğü, dördüncü pimi sökmeleri için … ve …‘e talimat verdiği, dördüncü pimde sökülünce bomun sallantıya geçtiği, önce teleskopa çarptığı, çarpma sonucu teleskoptaki …‘in yaklaşık 38 metreden aşağıya düştüğü, boşta kalan platformun yıkıldığı, …‘ın da içinde bulunduğu vinç kabini ile birlikte düştüğü, diğer işçilerin vincin gövdesine tutundukları, …‘ın olay yerinde öldüğü, …‘ün ise kaldırıldığı hastanede öldüğü, şikayetçi olmayan diğer işçilerin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandıkları, ölenlerin ailelerinin şikayetçi oldukları,

Soruşturma aşamasında iş güvenliği uzmanı bilirkişi tarafından düzenlenen raporda; firma çalışanlarına iş sağlığı ve güvenliği eğitiminin verildiği, yüksekte çalışan vinç kurulumu işi yapan işçilerin almaları gereken eğitimlerinin Milli Eğitim Bakanlığından yetki almış vinç kurulumu ile ilgili eğitim programı bulunmadığı için vinç firması tarafından verilen eğitimle sağlandığı, ölen …‘ün aldığı eğitimi, …‘ün 12-04.2012-19.04.2012 tarihleri arasında, … ve …‘in ise 06.06.2011-15.06.2011 tarihleri arasında aldıklarına dair belgelerinin bulunduğu, vinç kurulumunu ve diğer işlemleri anlatan dokümanların ingilizce olduğu, eğitimlerde anlatılanlar dışında ölenlerin çalıştığı firmada kurulum sırasında önemli emniyet noktalarının veya yükseltme sırasında teleskopaj işlemlerinde alınacak emniyet tedbirlerinin neler olduğunu tam olarak anlatan dökümanın bulunmadığı, ölen …‘e tebliğ edilen kule vinç kullanma talimatında çevre güvenliği ve vincin kurulumu sonrası yeterlilik belgesi alınmasına dair talimat bulunduğu, talimatta vinç kurulumu sırasında dikkat edilecek hususlara yer verilmediği, ölene 2007 yılında verilen eğitimin yenilenmediği, işçilerin sürekli uygulama yapmalarının her defasında aynı hatayı yapmış olmadıklarını göstermeyeceği, eğitimlerin güncellenmesi gerektiği, teleskop kafesi pimlerinin bütün pimler takıldıktan sonra çıkarılması gerektiğini işçilerine hatırlatmaları ve teleskop kafesine talimat asmaları gerektiği, 19.09.2009 tarih ve 27354 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan inşaat alanına dair ulusal meslek standartları ile vinç operatörü için ayrıntılı tanım getirildiğini, ancak vinç kurulumu işi yapanlarla ilgili bir tanımlama yapılmadığı, dolayısıyla vinç operatörünün vincin kurulumu işinde olmayacağı konusunda ayrım yapılmadığı, ölen …‘in vincin kurulumu ile görevlendirilmiş olmasının bu konuda aldığı eğitim ve çalışma sebebiyle uygunsuz olmadığı, aynı eğitime sahip olup …‘in pimleri çıkarma çalışmasına destek veren Hasan ve Hasan Hüseyin’in itiraz etmemesinin bu eğitimlerin ve talimatların yetersizliğinden kaynaklanabileceği, açıklanan nedenlerden dolayı, kötü tesadüfün olayda az da olsa etkili olduğu, ölen …‘ün asli, sanığın tali kusurlu olduğu şeklinde görüş bildirdiği,

Kovuşturma safhasında, aynı zamanda makine mühendisi olan bir iş güvenliği uzmanı, bir iş güvenliği yetkili mühendisi ile bir hukukçudan oluşan üç kişilik bilirkişi heyetince düzenlenen raporda; kule vinç operatörü ölen …‘e kule vinç firmasının Türkiye distribütörü tarafından kule vinç eğitimi belgesi verildiği, ancak aynı tarihlerde eğitim aldığına dair belge bulunan …‘ün çalıştığı dönem için böyle bir eğitim verilmediğini beyan ettiği, yine eğitim belgesi bulunan …‘in olay öncesinde kendilerine ölen … tarafından vincin nasıl kurulup söküleceği konusunda eğitim verildiğini, ölen …‘e kule vinci satan şirket tarafından eğitim verilmiş olduğunu ifade ettiği, ölen …‘ın eğitim aldığına dair bir belgenin bulunmadığı, kule vinç kurulum kitapçıklarının ingilizce olduğu, ölenin bunları anlama olanağının bulunmadığı, ölene oryantasyon eğitimi verilmediği, iş sağlığı güvenliği eğitimleri sonunda sınav yapılmadığı, kule vinçlerin montaj, demontaj ve kurulumu ile ilgili belgelendirme yapacak kurum bulunmadığından kule vinçlerin montaj, demontaj, alçaltılması, yükseltilmesi ve kurulumu kule vinç yetkili servisleri tarafından yapılması gerektiği, ölen …‘ın operatör eğitimi almadan çalıştığı, periyodik olarak tehlike ve riskler konusunda eğitim verilmediği, işverenin denetim ve gözetim yapmadığı, bu tespitlerle proje müdürü olarak görev yapan işveren vekili sanık …‘in 1. dereceden asli kusurlu olabileceği, dosyadaki ifadelere göre şirketin kule vinç sorumlusu olduğu kanaatine varılan kule vincin kurulumu ve yükseltilmesi çalışmasında iş başında bulunup iş güvenliği önlemlerini kontrol etmesi gereken Recep S.’ın 2. dereceden asli kusurlu olabileceği, ölen …‘in iş güvenliği ve ilgili önlemlere aykırı davranması sebebiyle tali kusurlu olabileceği kanaatinin belirtildiği,

Anlaşılmaktadır.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun “Bilirkişinin Atanması” başlıklı 63. maddesinde;

“1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re’sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.

2-) Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına dair istemler reddedildiğinde de aynı biçimde karar verilir.

3-) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir” şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir.

Ceza Muhakemesi Kanununa Göre İl Adlî Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde bilirkişi; “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya tüzel kişi” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan da hareketle denilebilir ki, sahip bulunduğu uzmanlık bilgisiyle mahkemeye bir ispat sorununda yardımcı olup, raporu delil değil, delil değerlendirmesi aracı olan bilirkişiye başvurmanın amacı, “çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüş alınmasıdır”. Bununla birlikte ceza yargılamasında bilirkişi kendiliğinden bir rol üstlenemeyecektir. Bir sorunun ne zaman uzmanlığı ya da özel veya teknik bir bilgiyi gerektirip gerektirmediğine, bilirkişi görevlendirmekle yetkili olan Cumhuriyet savcısı veya hâkim karar verecektir.

Anılan düzenlemeler uyarınca hâkim, çözümü ancak özel veya teknik bir bilgi gerektiren hallerde bilirkişi dinleyebilecek veya rapor isteyebilecektir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bir bilgi ile çözümü mümkün bulunan konularda ise bilirkişiye başvurmayacaktır. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bir bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği akıl hastalığı, parada sahtecilik, moleküler genetik inceleme gibi hususlar dışında hâkimin bilirkişi raporu alması zorunluluğu bulunmadığı gibi, bilirkişi raporları da mahkemeleri bağlayıcı nitelikte değildir. İcabında gerekçesi gösterilerek bilirkişi raporunun aksine karar verilmesi de mümkündür.Dosyada mevcut birden çok rapor arasında bariz çelişki bulunması durumunda bu çelişkinin giderilmesi gerekir. Ancak, her çelişkinin giderilmesi için yeni bir bilirkişi incelemesi yapılması zorunlu değildir. Buradaki kıstas maddi gerçeğin hiçbir şüpheye yer verilmeyecek biçimde ortaya çıkarılmasıdır. Bilirkişiye başvurulma nedeni olan çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar yeterince açıklığa kavuştuğu ahvalde, artık yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek yoktur.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Dosyada bulunan bilirkişi raporları arasında olayın gerçekleşme şekli ve tarafların taksirli davranışlarının neler olduğu hususlarında bir çelişki bulunmadığından, takdiri hakime ait olan kusur durumu ile ilgili raporlardaki farklılıklar sebebiyle yeni bir bilirkişi incelemesi yapılması gerekmemektedir. Bu sebeple mahkemece olayın meydana geliş şekline ve sanığın kusurlu davranışına dair aralarında çelişki bulunmayan raporlardan üç kişilik bilirkişi heyetince hazırlanan rapora itibar edilerek hükme esas alınmasında isabetsizlik bulunmamaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine, dosyanın mahalline gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan dokuz Genel Kurul Üyesi; “İtirazın kabulüne karar verilmesi” gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1-)Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2-)Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.04.2016 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS