0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Zabıt Kâtibinin Reddi veya Çekinmesi

CMK Madde 32

(1) Bu Bölümde yazılı hükümler zabıt kâtipleri hakkında da uygulanır.

(2) Zabıt kâtibinin reddi veya kendisinin reddini gerektiren sebepleri bildirerek görevden çekinmesi hâlinde gereken karar, yanında çalıştığı mahkeme başkanı veya hâkim tarafından verilir.

(3) Aynı işte zabıt kâtibinin hâkim ile birlikte reddi istemi hakkında veya çekinmelerine karar verecek merci, hâkime göre belirlenir.



CMK Madde 32 Gerekçesi

Maddede, yargılama işlemlerinde tutanakların düzenlenmesinde hâkimin yardımcısı olarak görev yapan zabıt kâtiplerinin, yerine getirdikleri görevin önemi gözetilerek ret veya davadan çekinme yönünden hâkimlerle aynı hükümlere tâbi olmaları öngörülmüştür.

Zabıt kâtibinin reddi veya çekindiğini bildirmesi hâllerinde, nedenlerin yerinde olup olmadığını inceleme ve karara bağlama yetkisi, yanında görev yaptığı başkan veya hâkime aittir. Hâkim ve zabıt kâtibi birlikte reddedilmiş veya davadan çekinmişlerse; karar verecek mahkeme hâkime göre belirlenir.


CMK 32 (Zabıt Kâtibinin Reddi veya Çekinmesi) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2006/12817 Karar: 2010/7690 Tarih: 22.10.2010

  • CMK 32. Madde

  • Zabıt Kâtibinin Reddi veya Çekinmesi

Zimmet ve görevi kötüye kullanmak suçlarından sanıklar M…. S…. ve U….. K…..’nın yapılan yargılanmaları sonunda; sanık M…..’nin lehe kabul edilen zimmet suçundan 5237 sayılı uyarınca sanık U….’nun eyleminin görevi kötüye kullanmak suçunu oluşturduğunun kabulüyle 5237 sayılı hükümlerine göre mahkumiyetlerine dair, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 28.10.2005 gün ve 2002/85 Esas, 2005/317 Karar sayılı hükümlerin süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanıklar müdafileri tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Yargıtay C. Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

Sanık U….. K….. hakkında kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanığa isnat ve kabul olunan görevi kötüye kullanmak suçunun tabi olduğu yasa maddesinde öngörülen cezanın tür ve miktarına nazaran 765 sayılı TCK. nun belirlenen 5 yıllık asli ve ilave zaman aşımına tabi olduğu, suç tarihi olan 25.12.2001 ile inceleme günü arasında bu sürenin gerçekleştiği anlaşıldığından, 5237 sayılı TCK. nun ile 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gözetilmek suretiyle hükmün CMUK. nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden sanık hakkında açılan kamu davasının aynı Yasanın 322 ve 5271 sayılı CMK. nun 223/8. maddeleri uyarınca zaman aşımı sebebiyle DÜŞMESİNE,

Sanık M….. S….. hakkında kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;

Görevi kötüye kullanma suçundan açılan dava hakkında bir karar verilmesi mümkün bulunmuş, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık müdafiin sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Hükme esas alınan bilirkişi raporuna, kaçamaklı sanık savunmalarına, tanık beyanlarına ve dosya içeriğine göre, Çukurca İlçe Tarım Müdürlüğünde Veteriner Sağlık Teknisyeni olarak görev yapan sanığın ilçe tarım müdür vekili olarak görevli bulunduğu dönemlerde temizlik malzemesi, yakacak, onarım işlerine ilişkin olarak komisyon kararları düzenleyip komisyonda bulunan üyelerin yerine taklit etmek suretiyle imza atıp, gerçekte alım yapılmadığı halde, Ege Ticaret firmasından 1.500.000.000 ve 750.000.000 TL. bedelinde odun, G…. Ticaret firmasından 475.000.000 ve 264.380.000 TL. bedelinde temizlik malzemesi, C…… Limited Şirketinden 588.000.000 TL. bedelinde inşaat malzemesi, Ş…… İnşaat Firmasından 281.000.00 TL. bedelinde inşaat malzemesi alımı yapılmış gibi tahakkuk müzekkereleri ve verile emirleri düzenlediği, 25.12.2001 günlü 1500.00 TL.’lik yakacak alımına ilişkin tahakkuk müzekkeresi dışındaki tahakkuk memuru imzalarını da ilgililer yerine taklit etmek suretiyle attığı ve bu suretle ilgili firmalara ödeme yapılmasını sağladığı, firma yetkililerince alınan bu paralardan KDV düşüldükten sonra kalan kısmın sanığa ödendiği ve sanığın bu meblağları mal edindiği anlaşılmış, oluş mahkemece de bu şekilde kabul edilmiş olduğu halde; bir kamu görevlisinin zimmet suçunun oluşması için mal edilen paraların kendisine görevinin normal fonksiyonu icabı ve gerçek belgelerle tevdii edilmiş bulunmasının gerekmesine, sanığın iğfal kabiliyetine haiz olduğu açıkça anlaşılan, düzenlediği gerçek dışı evraklarla ilgili firmalara ödeme yapılmasını sağlayıp daha sonra paraları almış bulunmasına göre, bu paralar üzerinde sanığın koruma ve gözetim sorumluluğundan söz edilemeyeceği cihetle, haksız çıkar sağlamış olmasının zimmet suçunu değil, müteselsil resmi evrakta sahtecilik ve kamu kurumunu dolandırmak suçlarını oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kabule göre de;

Hükmün gerekçesinde duruşma savcısının esas hakkındaki görüşü belirtilmeyerek 5271 sayılı CMK. nun 230/1-a maddesine, Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde kanıtların değerlendirilmesi, tutarlı şekilde tartışılması ve varsa çelişkilerin giderilmesi ve sanığın hangi eyleminin ya da eylemlerinin zimmet olarak kabul edildiği açıklanmaksızın yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması suretiyle Anayasanın 141, CMK. nun 32, 230. maddelerine muhalefet edilmesi,

5252 sayılı Yasanın 9/3 ve CMK. nun 34, 230. maddeleri uyarınca lehe olan hükmün önceki ve sonraki kanunların bütün hükümlerinin olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçlarının birbiriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmesi ve her iki kanunla ilgili uygulamanın gerekçeleri ile birlikte denetime olanak verecek şekilde kararda gösterilmesi gerektiğinin, 5237 sayılı TCK. nun 212. maddesindeki <sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur> biçimindeki düzenleme nedeniyle, sanığın gerçekleşen eylemlerinde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılması ve sahteciliğin varlığının kabulü halinde bu suçtan da mahkumiyet hükmü kurularak, buna göre lehe yasanın belirlenmesi gerektiğinin düşünülmemesi,

Sanığın eylemini teselsülen gerçekleştirdiğinin gözetilmemesi,

G….. ticaret firmasından temizlik malzemesi alınmadığı halde 475.000.000 TL.lik fatura alındığı iddiası ile ilgili olarak damga vergisi ve KDV düşüldükten sonra 389.500.000 TL.’nin sanığa ödendiği gözetilmeksizin, kurum zararının bu iddia ile ilgili olarak 222.070.000 TL. olduğunu mütalaa eden hatalı bilirkişi raporu esas alınarak mal edinilen toplam para miktarının 3.037.969.000 TL. olduğu kabul edilmek suretiyle bu miktarın düşülmesinden sonra sanığın fazladan ödediği kabul edilen paranın iadesine karar verilmesi,

Sanığın kendi altsoyu yönüyle 5237 sayılı TCK. nun 53/1-c maddesinde düzenlenen hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihi ile sınırlı olduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK. nun 321, 326. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 22.10.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2006/3-206 Karar: 2006/205 Tarih: 10.10.2006

  • CMK 32. Madde

  • Zabıt Kâtibinin Reddi veya Çekinmesi

Sanıklar hakkında kasten yaralama suçlarından yapılan yargılama sonunda; sanık Hüseyin Tekin’in, mağdur Mustafa Güngör’ü kasten yaralama suçundan beraatına, mağdur Behiç Barış Ateş’i kasten yaralama suçundan 765 sayılı Yasanın 456/4,, 457/1,, 81/1-3 maddeleriyle takdiren ve teşdiden 4 ay 1 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, bu cezanın 647 sayılı Yasanın 4. maddesi gereğince günlüğü 4.745.000 liradan, 574.145.000 lira ağır para cezasına çevrilmesine, mağdur Tarık Batu Karakaş’ı kasten yaralama suçundan, 765 Sayılı Yasanın 456/4,, 457/1,, 81/1-3 maddeleriyle takdiren ve teşdiden 4 ay 1 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, bu cezanın 647 sayılı Yasanın 4. maddesi gereğince günlüğü 4.745.000 liradan, 574.145.000 lira ağır para cezasına çevrilmesine, sanık Behiç Barış Ateş’in; mağdurlar Mesut Tuna ve Hüseyin Tekin’i kasten yaralama suçlarından beraatına, mağdur Adnan Tekin’i kasten yaralama suçundan 765 sayılı Yasanın 456/2, 463. maddeleri gereğince 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanık Mustafa Güngör’ün; mağdurlar Mesut Tuna ve Hüseyin Tekin’i kasten yaralama suçlarından beraatına, mağdur Adnan Tekin’i kasten yaralama suçundan 765 sayılı Yasanın 456/2, 463. maddeleri gereğince 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, Tarık Batu Karakaş, Gökay Özenç ve Rıfat Küçükoğlu’nun; mağdurlar Adnan Tekin ve Hüseyin Tekin’i kasten yaralama suçlarından beraatlerine, mağdur Mesut Tuna’yı kasten yaralama suçundan ayrı ayrı 765 sayılı Yasanın 456/4 maddesiyle 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hapis cezasının 647 sayılı Yasanın 4. maddesi gereğince günlüğü 4.745.000 liradan sonuç olarak 427.050.000 lira ağır para cezasına çevrilmesine, suçta kullanılan aletlerin 765 sayılı Yasanın 36. maddesi gereğince zor alımına ilişkin Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.12.2003 gün ve 734/951 sayılı hükümlerin katılan Adnan Tekin vekili, katılan sanıklar Hüseyin Tekin ve Behiç Barış Ateş vekilleri ile sanıklar Mustafa Güngör, Tarık Batu Karakaş, Gökay Özenç ve Rıfat Küçükoğlu müdafileri tarafından temyiz edilmeleri üzerine; Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda, 19.12.2005 gün ve 1332/24422 sayı ile;

“… 1- Mustafa Güngör ve Behiç Barış Ateş hakkında Mesut Tuna’yı yaralama suçundan kurulan beraat kararı ve Adnan Tekin’i yaralama suçundan kurulan mahkumiyet kararı, sanık Hüseyin Tekin hakkında Mustafa Güngör’ü yaralama suçundan verilen beraat kararı ile yakınan Behiç Barış Ateş’i ve Tarık Batu Karakaş’ı yaralama suçlarından verilen mahkumiyet kararları ile sanıklar Tarık Batu Karakaş, Gökay Özenç ve Rıfat Küçükoğlu hakkında katılanlar Adnan ve Hüseyin’i yaralama suçlarından verilen beraat kararları ile sanık Mesut Tuna hakkında mağdur Mustafa Güngör’ü yaralama suçundan yakınmadan vazgeçme nedeniyle verilen ortadan kaldırılmasına ilişkin kararlar usul ve yasaya uygun olduğundan ONANMASINA,

2- Sanıklar Hüseyin Tekin ve Behiç Barış Ateş hakkında kurulan hükümlere hasren yapılan temyiz incelemesinde,

a- Sanık Hüseyin’in kardeşi olan katılan Adnan’ın sanıklar tarafından dövülmesi üzerine yüklenen suçu işlediği anlaşılması karşısında sanık yararına haksız kışkırtma hükmünün uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

b- Sanıklar Mustafa Güngör ile Behiç Barış Ateş’in katılan Hüseyin’e vurdukları tanık Meryem Tekin’in anlatımından anlaşılmasına karşın anılan sanıklar hakkında katılan Hüseyin Tekin’i yaralama suçundan beraat kararı verilmesi,

c- Sanık Hüseyin Tekin’in sabıka kaydında anne adının, sanık Behiç Barış Ateş’in sabıka kaydında baba adının yanlış yazılması karşısında nüfus kayıtlarına uygun sabıka kayıtları getirtilip diyecekleri sorulmadan eksik soruşturma sonucu hükümler kurulması,

5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 7. maddesinde “zaman bakımından uygulama” 5252 Sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesinde ise, “lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” kurallarının düzenlenmesi, ayrıca 5252 Sayılı Kanunun 12. maddesi ile 765 Sayılı Türk Ceza Kanunun yürürlükten kaldırılması, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Kanunların hükümden sonra 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunması karşısında;

5237 Sayılı Kanunun 7. ve 5252 Sayılı Kanunun 9. maddeleri uyarınca, sanıkların hukuki durumunun 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanun Hükümleri de nazara alınarak yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, katılan Adnan Tekin ve katılan sanık Hüseyin Tekin vekili, katılan sanıklar Behiç Barış Ateş, Mustafa Güngör, Tarık Batu Karakaş, Rıfat Küçükoğlu vekili ve sanık Gökay Özenç müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA…” karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.07.2006 gün ve 2006/153901 sayı ile itiraz yasa yoluna başvurmuş ve;

“1- Yüksek 3. Ceza Dairesi ilamının 1 no’lu bendinde sanıklar Mustafa Güngör ve Behiç Barış Ateş hakkında Adnan Tekin’i yaralama suçundan kurulan mahkumiyet kararları onanmıştır.

2- İlamın 2 no’lu bendinde sanıklar Hüseyin Tekin ve Behiç Barış Ateş hakkında kurulan hükümlere hasren inceleme yapıldığı belirtilerek 1 no’lu bentte onanan sanık Hüseyin Tekin’e ilişkin mahkumiyet hükümleri haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğinden, sabıka kaydında anne adının yanlış yazıldığından ve 5237 sayılı kanun hükümlerinin değerlendirilmesi gerektiğinden bozulmuş ve 1 no’lu bentte belirtilen hükümlerle çelişki oluşturulmuştur.

3- Sanık Mustafa Güngör hakkındaki mahkumiyet hükmünün, 5237 sayılı kanun hükümlerinin değerlendirilmesi gerekeceğinden bozulması gerekirken onanmış, sanıklar Tarık Batu Karakaş, Gökay Özenç ve Rıfat Küçükoğlu haklarındaki Mesut’u yaralamak suçundan kurulan mahkumiyet hükmü ile ilgili olarak da, onanması ya da bozulması yönünden bir hüküm kurulmamıştır.

4- Yukarıda belirtilen durumlar karşısında, 308. maddesi uyarınca “resen” ve istek üzerine, sanıklar lehine olarak itiraz kanun yoluna başvurmak gereği duyulmakla..” Şeklinde açıklanan nedenlerle; “Yüksek Daire ilamında belirtilen mahkumiyet hükümlerine ilişkin onama kararları kaldırılarak, sanıklar Mustafa, Behiç Barış ve Hüseyin haklarında kurulan mahkumiyet hükümlerinin BOZULMASINA, ilamın 2 no’lu bendinde belirtilen bozma nedenlerinin geçerli olduğunun işarına, sanık Mustafa hakkındaki mahkumiyet hükmünün de 5237 sayılı kanun hükümlerinin değerlendirilmesi gerektiğinden BOZULMASINA, sanıklar Tarık, Gökay ve Rıfat haklarındaki Mesut’u yaralamaktan kurulan mahkumiyet hükümleri ile ilgili geçerli talep doğrultusunda bir karar tesisi için dosyanın Yüksek Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmesine” karar verilmesini talep etmiştir.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Sanık Hüseyin Tekin’in, mağdur Mustafa Güngör’ü kasten yaralama suçundan beraatına, mağdur Behiç Barış Ateş’i kasten yaralama suçundan 765 sayılı Yasanın 456/4,, 457/1,, 81/1-3 maddeleriyle takdiren ve teşdiden 4 ay 1 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, bu cezanın 647 sayılı Yasanın 4. maddesi gereğince günlüğü 4.745.000 liradan, 574.145.000 lira ağır para cezasına çevrilmesine, mağdur Tarık’ı kasten yaralama suçundan, 765 sayılı Yasanın 456/4,, 457/1,, 81/1-3 maddeleriyle takdiren ve teşdiden 4 ay 1 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, bu cezanın 647 sayılı Yasanın 4. maddesi gereğince günlüğü 4.745.000 liradan, 574.145.000 lira ağır para cezasına çevrilmesine, sanık Behiç Barış Ateş’in; mağdurlar Mesut Tuna ve Hüseyin Tekin’i kasten yaralama suçlarından beraatına, mağdur Adnan Tekin’i kasten yaralama suçundan 765 sayılı Yasanın 456/2, 463. maddeleri gereğince 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanık Mustafa Güngör’ün; mağdurlar Mesut Tuna ve Hüseyin Tekin’i kasten yaralama suçlarından beraatına, mağdur Adnan Tekin’i kasten yaralama suçundan 765 sayılı Yasanın 456/2, 463. maddeleri gereğince 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanıklar Tarık Batu Karakaş, Gökay Özenç ve Rıfat Küçükoğlu’nun; mağdurlar Adnan Tekin ve Hüseyin Tekin’i kasten yaralama suçlarından beraatlerine, mağdur Mesut Tuna’yı kasten yaralama suçlarından ayrı ayrı 765 sayılı Yasanın 456/4 maddesiyle 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hapis cezalarının 647 Sayılı Yasanın 4. maddesi gereğince günlüğü 4.745.000 liradan sonuç olarak 427.050.000 lira ağır para cezasına çevrilmesine, suçta kullanılan aletlerin 765 sayılı Yasanın 36. maddesi gereğince zor alımına, karar verilen olayda; Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; sanık Hüseyin Tekin hakkındaki mahkumiyet hükümlerinin kararın ( 1 ) no’lu bendinde onandıktan sonra, ( 2 ) no’lu bendinde bozulduğuna ve bu şekilde çelişki meydana getirildiğine; sanık Mustafa Güngör hakkındaki mahkumiyet hükmünün, 5237 sayılı Yasa gereğince değerlendirme yapılabilmesi için bozulması gerekirken, onandığına; bir kısım sanıklar hakkındaki hükümlerle ilgili olarak herhangi bir karar verilmediğine ilişkindir.

Bu durumda; öncelikle itirazın kapsamını belirleme zorunluluğu bulunmaktadır:

İtiraz değerlendirildiğinde;

1- Sanık Hüseyin Tekin hakkındaki mahkumiyet hükümleri,

2- Sanıklar Behiç Barış Ateş ve Mustafa Güngör haklarındaki mahkumiyet hükümleri ile,

3- Sanıklar Behiç Barış Ateş ve Mustafa Güngör’ün hakkında mağdur Hüseyin Tekin’i kasten yaralama suçundan kurulan beraat hükümlerinin,

4- Sanıklar Tarık Batu Karakaş, Gökay Özenç ve Rıfat Küçükoğlu haklarındaki mahkumiyet hükümlerinin itiraza konu edildiği,

5- Diğer hükümlerin ise itiraz kapsamına dahil edilmediği görülmektedir.

Bu nedenle incelemenin anılan itiraza konu hükümlere hasredilmesi gerekmektedir.

İtirazın kapsamı belirlendikten sonra;

Dosyanın esasının görüşülmesine geçilmeden önce; bir kısmı usule, bir kısmı ise esasa ilişkin olan itiraz nedenlerinden usule ilişkin olanların Yargıtay Yasasının 40/4-5 ve Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi gereğince ön sorun olarak ele alınıp değerlendirilmesi gerekmiştir.

İncelenen dosyada;

Özel Daire kararının beş ayrı noktada usule aykırılık içerdiği belirlenmiştir. Bu sorunlar teker teker ele alınarak incelendiğinde;

1- Aynı konuda çelişkili kararlar verilerek, karışıklığa neden olunması sorunu:

5271 sayılı Yasanın 308. maddesine göre; Yargıtay ceza dairesi kararlarına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, yasada sayılan hukuka aykırılık hallerinden birisinin varlığı halinde itiraz yoluna başvurabilecektir. Usul yasaları ve ceza yasalarındaki düzenlemelere uyumsuzluk genel olarak hukuka aykırılığı oluşturmaktadır; bununla birlikte, kesin hukuka aykırılık halleri, 1412 sayılı Yasanın halen yürürlükte olan 308. maddesinde sayılmıştır. 308. maddenin 7. fıkrası 7. fıkrasında; hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi kesin hukuka aykırılık hali olarak düzenlenmiştir.

Kararların gerekçeli olması zorunluluğu 1412 sayılı Yasanın 308. maddesi dışında; Anayasanın 141. maddesinin 3. fıkrası 3. fıkrasında, yürürlükten kalkan 1412 sayılı Yasanın 30. maddesinde ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Yasanın 32. maddesinde yer almaktadır. Yerleşik içtihatlara göre; Yargıtay kararlarının da gerekçeli olması zorunludur. Kararda gerekçenin bulunmasının ne anlama geldiği, birçok yargısal kararda açıklanmıştır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 02.05.2000/11-89-91 gün ve sayılı kararına göre; gerekçe, hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun açıklamasıdır. Gerekçenin dosyadaki bilgi ve belgelerin yerinde değerlendirildiğini gösterir biçimde geçerli, yeterli ve yasal olması aranmalıdır. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açar. Keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, denetim yapılmasına olanak sağlamak için, hükmün gerekçeli olması gerekir. Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 17.03.1998/6-18-91 gün ve sayılı kararına göre; hükümde, iki seçenek birbirleriyle çatıştıklarında yek diğerini çürütecek, bu suretle hüküm gerekçesiz kalmış olacaktır.

Bununla birlikte; “karar” kelimesinin sözlük anlamı ( Türk Dil Kurumu Sözlüğü ); bir iş veya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargıdır. Aynı sözlükte, hukukta karar; herhangi bir durum için tartışılarak verilen kesin yargı, hüküm, olarak ifade edilmiştir. Yine, karar kelimesinin ifade ettiği farklı bir anlam olarak; kesin yargıyı bildiren belge belirtildikten sonra, karar; değişmeyen, düzenli durum, düzenlilik, yöntemlilik ve değişmez olma olarak ta tarif edilmiştir. Bu tanımlardan yola çıkıldığında, yargısal karar; bir yargılama işlemi sonunda belli bir yönteme bağlı olarak verilmiş, kesin yargıyı ifade eden belge olarak tanımlanabilir. Bu durumda kararın en önemli özelliği olarak, “kesinlik” karşımıza çıkmaktadır. Kesinlik kelimesinin sözlük anlamı; bir bilginin, bir kanaatin şüpheye düşmeden onaylanması durumudur. Şu halde; bir yargının karar olabilmesi için kesinlik ifade etmesi gerekir, bu itibarla karar çelişki içermemeli, hiçbir kuşkuya yer kalmayacak şekilde anlaşılabilir olmalıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.01.2006/9-23-3; 22.03.2006/4-87-84 gün ve sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; bu biçim, yargıda açıklık ve netlik ilkesinin bir gereğidir. Aksi halde, kararın infazında ortaya çıkacak tereddüt; ihtilaf ve karışıklığa neden olur.

Somut olayda; sanık Hüseyin Tekin hakkındaki mahkumiyet hükümleri ile sanık Behiç Barış Ateş hakkındaki mahkumiyet hükmü (1) no’lu bentte onanıp, (2) no’lu bentte bozulmuş böylece; aynı metin içerisinde birbiriyle çatışan iki seçeneğe yer verilmiştir. İki seçenek çatıştığında birbirlerini çürüteceklerinden; gerekçesizliğe yol açacak olan bu durumda, yargılama işlemi sonunda ortaya çıkan kesin bir yargıdan da bahsedilemeyecektir. Bu itibarla; gerekçe içermeyen ve bünyesindeki çelişki nedeniyle kesinlik ifade etmeyen Özel Daire kararı bu yönleriyle hukuka aykırıdır.

2- Bazı hükümlerle ilgili olarak herhangi bir karar verilmemiş olması sorunu:

1412 sayılı Yasanın halen yürürlükte olan 305 ve devamı maddelerindeki düzenlemelere göre; hükmün temyiz edilmesi üzerine Yargıtay ilgili ceza dairesi temyize konu hükümlerden her biri hakkında yasada yer alan kararlardan birini vermek suretiyle temyiz davasını sonuca bağlayacaktır.

Somut olayda; temyiz incelemesi kapsamında oldukları halde; sanıklar Tarık Batu Karakaş, Gökay Özenç ve Rıfat Küçükoğlu haklarında mağdur Mesut Tuna’yı kasten yaralama suçundan kurulan hükümlerle ilgili olarak herhangi bir karar verilmemiştir.

3- Yerel mahkemenin hükümlerinde yer alan bazı hukuka aykırılık hallerine kararda değinilmemiş olması sorunu:

1412 sayılı Yasanın halen yürürlükte olan 320. maddesine göre; “Yargıtay, temyiz dilekçesi ve layihasında irad olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilekçesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder.” Aynı yasanın 321. maddesinde ise; “Yargıtay, aleyhine itiraz olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o cihetten bozar.” hükümleri yer almaktadır. Bu düzenlemelere göre Yargıtay ilgili ceza dairesi; temyiz yoluyla önüne gelen hükmü hem talep edilen yönüyle, hem de res’en incelemek ve inceleme sonucu hukuka aykırılık tespit ederse bozmak durumundadır.

Somut olayda; sanıklar Behiç, Mustafa, Tarık, Gökay ve Rıfat’tan alınmasına karar verilen avukatlık ücretinin katılanlar yerine, katılanlar vekili Av.Kamil Şirin’e verilmesine; sanık Hüseyin’den alınmasına karar verilen avukatlık ücretinin, katılanlar yerine, katılanlar Behiç ve Tarık vekili Av.Necati Okuroğlu’na verilmesine; katılan Adnan için yapılan masrafın ayrıca Behiç ve Mustafa’dan alınmasına karar verilirken; bu masrafların nelerden ibaret olduğu ve miktarının denetime olanak verecek şekilde kararda gösterilmemesine ve kendilerine karşı işlenmiş fiiller nedeniyle kamu davası açılmamış olan sanıklar Gökay ve Rıfat’ın müdahilliklerine karar verilmesine karşılık, Özel Daire kararında bu hususlara temas edilmemiştir.

4- Kararın ( 3 ) no’lu bendinde; sanık Behiç Barış Ateş ve sanık Hüseyin Tekin haklarındaki mahkumiyet hükümleri nüfus ve adli sicil kayıtları arasındaki uyumsuzluklar gerekçe gösterilerek bozulmuştur. Dosya kapsamına bakıldığında, baba adının nüfus kaydında “Mustafa Behçet”, adli sicil kaydında ise “Mustafa Behçet” biçiminde gösterilmiş olması nedeniyle sanık Behiç Barış Ateş hakkındaki bozma isabetlidir. Bununla birlikte; sanık Hüseyin Tekin’in nüfus ve adli sicil kayıtlarının her ikisinde de ana adının “Ummuhan” olarak gösterilmiş olması nedeniyle sanık Hüseyin Tekin’in kayıtları arasında bir uyumsuzluk bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle; kararın (3) nolu bendine sanık Hüseyin Tekin’e ilişkin olmak üzere dercedilen bozma yerinde değildir.

5- Karar içeriğinden hükümlerin esasına girilerek inceleme yapıldığı anlaşılmasına karşılık; Özel Daire kararının son paragrafında “sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı bozulmasına” ifadesine yer verilmesi isabetli bulunmamıştır.

Bu açıklamalara göre; Özel Daire kararı yukarıda sayılan beş ayrı sebeple usule ve hukuka aykırı bulunduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının değişik gerekçeyle kabulü ile diğer yönleri incelenmeyen Yargıtay 3. Ceza Dairesi Kararının öncelikle bu nedenlerle kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,

2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin sair yönleri incelenmeyen 19.12.2005 gün ve 1332/24422 sayılı kararının; sanık Hüseyin hakkındaki mahkumiyet hükümleri, sanıklar Behiç ve Mustafa haklarındaki mahkumiyet hükümleri, her iki sanık hakkında mağdur Hüseyin’i kasten yaralama suçundan kurulan beraat hükümleri ve sanıklar Tarık, Gökay ve Rıfat haklarındaki mahkumiyet hükümleriyle ilgili kısımlarının usule aykırılıktan KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın yeniden karar verilmesi için Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 10.10.2006 günü oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2006/12817 Karar : 2010/7690 Tarih : 22.10.2010

  • CMK 32. Madde

  • Zabıt Kâtibinin Reddi veya Çekinmesi

Zimmet ve görevi kötüye kullanmak suçlarından sanıklar M. S. ve U. K.’nın yapılan yargılanmaları sonunda; sanık M.’nin lehe kabul edilen zimmet suçundan 5237 sayılı TCK uyarınca sanık U.’nun eyleminin görevi kötüye kullanmak suçunu oluşturduğunun kabulüyle 5237 sayılı TCK hükümlerine göre mahkümiyetlerine dair, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 28.10.2005 gün ve 2002/85 Esas, 2005/317 Karar sayılı hükümlerin süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanıklar müdafiileri tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Yargıtay C.Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

Sanık U. K. hakkında kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanığa isnat ve kabul olunan görevi kötüye kullanmak suçunun tabi olduğu yasa maddesinde öngörülen cezanın tür ve miktarına nazaran 765 sayılı TCK.nun 102/4 ve 104/2. maddelerinde belirlenen 7,5 yıllık asli ve ilave zamanaşımına tabi olduğu, suç tarihi olan 25.12.2001 ile inceleme günü arasında bu sürenin gerçekleştiği anlaşıldığından, 5237 sayılı TCK.nun 7/2. maddesi ile 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gözetilmek suretiyle hükmün CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden sanık hakkında açılan kamu davasının aynı Yasanın 322 ve 5271 sayılı CMK.nun 223/8. maddeleri uyarınca zamanaşımı sebebiyle DÜŞMESİNE,

Sanık M. S. hakkında kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;

Görevi kötüye kullanma suçundan açılan dava hakkında bir karar verilmesi mümkün bulunmuş, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık müdafiin sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak; Hükme esas alınan bilirkişi raporuna, kaçamaklı sanık savunmalarına, tanık beyanlarına ve dosya içeriğine göre, Çukurca İlçe Tarım Müdürlüğünde Veteriner Sağlık Teknisyeni olarak görev yapan sanığın ilçe tarım müdür vekili olarak görevli bulunduğu dönemlerde temizlik malzemesi, yakacak, onarım işlerine ilişkin olarak komisyon kararları düzenleyip komisyonda bulunan üyelerin yerine taklit etmek suretiyle imza atıp, gerçekte alım yapılmadığı halde, Ege Ticaret firmasından 1.500.000.000 ve 750.000.000 TL. bedelinde odun, G. Ticaret firmasından 475.000.000 ve 264.380.000 TL. bedelinde temizlik malzemesi, C. Limited Şirketinden 588.000.000 TL. bedelinde inşaat malzemesi, Ş. İnşaat Firmasından 281.000.00 TL. bedelinde inşaat malzemesi alımı yapılmış gibi tahakkuk müzekkereleri ve verile emirleri düzenlediği, 25.12.2001 günlü 1500.00 TL.’lik yakacak alımına ilişkin tahakkuk müzekkeresi dışındaki tahakkuk memuru imzalarını da ilgililer yerine taklit etmek suretiyle attığı ve bu suretle ilgili firmalara ödeme yapılmasını sağladığı, firma yetkililerince alınan bu paralardan KDV düşüldükten sonra kalan kısmın sanığa ödendiği ve sanığın bu meblağları mal edindiği anlaşılmış, oluş mahkemece de bu şekilde kabul edilmiş olduğu halde; bir kamu görevlisinin zimmet suçunun oluşması için mal edilen paraların kendisine görevinin normal fonksiyonu icabı ve gerçek belgelerle tevdii edilmiş bulunmasının gerekmesine, sanığın iğfal kabiliyetine haiz olduğu açıkça anlaşılan, düzenlediği gerçek dışı evraklarla ilgili firmalara ödeme yapılmasını sağlayıp daha sonra paraları almış bulunmasına göre, bu paralar üzerinde sanığın koruma ve gözetim sorumluluğundan söz edilemeyeceği cihetle, haksız çıkar sağlamış olmasının zimmet suçunu değil, müteselsil resmi evrakta sahtecilik ve kamu kurumunu dolandırmak suçlarını oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, Kabule göre de;

Hükmün gerekçesinde duruşma savcısının esas hakkındaki görüşü belirtilmeyerek 5271 sayılı CMK.nun 230/1-a maddesine, Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde kanıtların değerlendirilmesi, tutarlı şekilde tartışılması ve varsa çelişkilerin giderilmesi ve sanığın hangi eyleminin ya da eylemlerinin zimmet olarak kabul edildiği açıklanmaksızın yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması suretiyle Anayasanın 141, CMK.nun 32 ve 230. maddelerine muhalefet edilmesi,

5252 sayılı Yasanın 9/3 ve CMK.nun 34 ve 230. maddeleri uyarınca lehe olan hükmün önceki ve sonraki kanunların bütün hükümlerinin olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçlarının birbiriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmesi ve her iki kanunla ilgili uygulamanın gerekçeleri ile birlikte denetime olanak verecek şekilde kararda gösterilmesi gerektiğinin, 5237 sayılı TCK.nun 212. maddesindeki “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” biçimindeki düzenleme nedeniyle, sanığın gerçekleşen eylemlerinde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılması ve sahteciliğin varlığının kabulü halinde bu suçtan da mahkümiyet hükmü kurularak, buna göre lehe yasanın belirlenmesi gerektiğinin düşünülmemesi, Sanığın eylemini teselsülen gerçekleştirdiğinin gözetilmemesi, G. ticaret firmasından temizlik malzemesi alınmadığı halde 475.000.000 TL.lik fatura alındığı iddiası ile ilgili olarak damga vergisi ve KDV düşüldükten sonra 389.500.000 TL.’nin sanığa ödendiği gözetilmeksizin, kurum zararının bu iddia ile ilgili olarak 222.070.000 TL. olduğunu mütalaa eden hatalı bilirkişi raporu esas alınarak mal edinilen toplam para miktarının 3.037.969.000 TL. olduğu kabul edilmek suretiyle bu miktarın düşülmesinden sonra sanığın fazladan ödediği kabul edilen paranın iadesine karar verilmesi, Sanığın kendi altsoyu yönüyle 5237 sayılı TCK.nun 53/1-c maddesinde düzenlenen hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihi ile sınırlı olduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK.nun 321 ve 326. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS