0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

CMK Madde 311

(1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:

a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.

b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.

c) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.

d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.

e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.

f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya ceza hükmü aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.

(2) Birinci fıkranın (f) bendi hükümleri, 4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile, 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır.



CMK Madde 311 Gerekçesi

Yargılamanın yenilenmesi, kesinleşmiş hükümlere karşı kabul edilmiş olağanüstü bir kanun yoludur. Böylece hükümlerdeki maddî soruna ilişkin fiilî hataların giderilebilmesine olanak sağlanmıştır.

Tasarı, hükümlülerin lehine olan yargılamanın yenilenmesi nedenlerini geniş, aleyhine olan nedenleri ise 1412 sayılı Kanundan daha da dar olarak düzenlemiştir. Bazı Batı kanunlarında aleyhte olarak yargılanmanın yenilenmesi, esasen kabul edilmemektedir.

Yargılamanın yenilenmesi nedenleri maddede beş bent hâlinde gösterilmiştir. Bu nedenler şunlardır:

  1. Duruşmada kullanılan ve mahkemenin ispat, nitelendirme veya cezayı belirlemede dayandığı, böylece hükmü etkileyen bir belgenin sahteliğinin anlaşılması;

  2. Yemin verilerek dinlenmiş bir tanık veya rapor düzenlemiş bir bilirkişi veya tercümanın hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçeğe aykırı tanıklık veya bilirkişilik veya çeviri yaptığının belirlenmesi;

  3. Hükümlü tarafından doğrudan ve onun yönlendirdiği bir kişi aracılığıyla neden olunması hâli ayrık, hükme katılan hâkimlerden birinin, aleyhine ceza kovuşturmasını ve bir cezayla hükümlülüğünü gerektirecek nitelikte görevini yerine getirmede kusurlu olması;

  4. Ceza hükümlülüğü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayanılarak kurulmuş, ancak hukuk mahkemesinin bu kararının yeni ve kesinleşmiş bir hükümle ortadan kaldırılmış bulunması;

  5. Hüküm verildiği tarihte mahkemece bilinmeyen, yalnız başına veya önceden sunulmuş delillerle birlikte göz önüne alındıklarında hükümlünün beraatini veya hakkında daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanmasını gerektiren yeni olay veya delillerinin ortaya çıkması.

  6. Ceza hükmünün İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi için maddede sayılan ilk beş neden bakımından bir süre öngörülmemiş olmasına karşılık, (6) numaralı bentte sayılan neden yönünden başvuruda bulunma süresi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren hak düşürücü süre niteliğindeki bir yılla sınırlandırılmaktadır. Bu süre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 44 üncü maddesi anlamında kararın kesin nitelik kazandığı tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır.


CMK 311 Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/430

  • CMK 311
  • Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan 21.09.2016 tarihli itirazda sanıklar ve katılan M.İ.’ın cep telefonlarından alınan sinyallerin suç yerinden gelmediğinin tespit edildiği belirtilmiş ise de bu delilin sanıklar hakkındaki incelemeye konu mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onandıktan sonra ortaya çıktığı, CMK’nın 311. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendindeki “Yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa” şeklinde düzenleme karşısında söz konusu bu yeni delilin yargılanmanın yenilenmesi yoluna başvuru sebebi olabileceği, itiraz kanun yolu aşamasında değerlendirilemeyeceğinin kabulü gerekmektedir.

5271 sayılı CMK’nın 230/1-b maddesinde açıklandığı gibi Yerel Mahkemece, hükmün gerekçe kısmında hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin neler olduğunun belirtilmesi ve bunun dayanaklarının geçerli, yeterli ve kanuni olacak şekilde gösterilmesi bir zorunluluk olmakla birlikte söz konusu leh ve aleyhe delillere makul bir gerekçe ile cevap verilmesi şartının oluşması için bu delillerin davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması gerekmektedir. Bu kapsamda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazına konu sebepler ayrı ayrı değerlendirildiğinde; kolluk görevlilerince olay yerindeki delillerin tespitine yönelik iki ayrı tutanak tutulduğu ve ikinci tutanağın gerçeği yansıtmadığı gibi oluşu da desteklemediği belirtilmiş ise de söz konusu tutanaklarda katılan M.İ.’ın iddiasını destekler şekilde olay yerinden ip ve paslanmış bıçağın ele geçirildiğinin yazıldığı ve söz konusu tutanakların özünde benzer nitelikte olduğu, suçta kullanılan ip üzerinde yapılan incelemede, söz konusu ipin suçta kullanıldığına ilişkin ciddi şüphelerin bulunduğu ve yine suçta kullanılan kola şişesinin suç tarihinden sonra üretilmiş olduğunun tespit edildiği ileri sürülmüş ise de katılan M.İ.’a yönelik yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının 31.08.2006 tarihinde işlendiği, olay yeri tespitinin ise 28.11.2007 tarihinde yapıldığı, dolayısıyla olayın üzerinden çok uzun zaman geçmiş olması nedeniyle söz konusu şişenin daha sonradan buraya konulmuş olabileceği, ayrıca katılanın olay yerinde birden çok şişe olduğunu beyan etmesi karşısında olay yerinden alınmayan başka bir şişenin suçun işlenmesi sırasında kullanılmasının mümkün olduğu, olay yerinden ele geçirilen ipin ise suç tarihinden inceleme tarihine kadar bu şekilde kalıp kalamayacağının net olarak tespit edilemediği, sanık A.’in baskısı üzerine katılan M.İ. tarafından devredildiği iddia edilen aracın noter satışının, katılanın iddia ettiği zaman dilimi ile uyuşmadığı belirtilmiş ise de noterdeki işleme başlama zamanı ile imza atma zamanının her zaman aynı olmayabileceği, araya zaman diliminin girmesinin mümkün olabileceği hususları ile dosyadaki diğer deliller göz önünde bulundurulduğunda, itiraznamede ileri sürülen söz konusu delillerin davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olmaması ve sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesinde bir etkisinin bulunmaması nedenleriyle Yerel Mahkemece bu delillere neden itibar edilmediğinin belirtilmemesinin 5271 sayılı CMK’nın 230/1-b maddesine aykırılık teşkil etmeyeceği, Yerel Mahkemenin sanıkların mahkûmiyetlerine ilişkin gerekçesinin yasal ve yeterli olduğu kabul edilmelidir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan 21.09.2016 tarihli itirazda sanıklar ve katılan M.İ.’ın cep telefonlarından alınan sinyallerin suç yerinden gelmediğinin tespit edildiği belirtilmiş ise de bu delilin sanıklar hakkındaki incelemeye konu mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onandıktan sonra ortaya çıktığı, CMK’nın 311. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendindeki “Yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa” şeklinde düzenleme karşısında söz konusu bu yeni delilin yargılanmanın yenilenmesi yoluna başvuru sebebi olabileceği, itiraz kanun yolu aşamasında değerlendirilemeyeceğinin kabulü gerekmektedir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.


Ceza Genel Kurulu 2020/262 E. , 2022/491 K.

  • CMK 311
  • Yargılamanın yenilenmesi davası, taleple belirtilen yeni vakıa ve deliller çerçevesinde yapılan bir yargılama olduğundan önceki yargılamanın bir devamı olarak kabul edilmelidir.

Yargılamanın yenilenmesi davasının bağımsız bir dava niteliğine sahip olup olmadığı hususu üzerinde durulması gerekmektedir.

CMK’nın 311 ve 314. maddelerinde yargılamanın yenilenmesi nedenleri sınırlayıcı şekilde sayılmış olup belirtilenler dışındaki nedenlere dayalı olarak yenileme isteminde bulunulamaz. Mahkemece yapılacak ön incelemede davanın kabule değer olduğu sonucuna ulaşılması hâlinde başlatılan yargılama faaliyeti kapsamında her yargılamada olduğu gibi yenileme yargılamasında da istemde ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın taleple bağlantılı olacak şekilde maddi gerçeği bulmaya hizmet edecek tüm delillerin toplanması zorunludur. Önceki davada ileri sürülmeyen yeni vakıa veya delillerin yenileme yargılamasında ileri sürülmesi ya da önceki muhakeme aşamasında toplanmayan delillerin mahkemece araştırılarak kovuşturmanın genişletilmesi, başka bir hâkimin davaya bakacak olması yenileme yargılamasının, öncekinden tamamen bağımsız ve yeni bir yargılama olduğunu kabul etmeye yeterli değildir. Çünkü bu aşamada yargılama faaliyeti istisna hâller dışında en başından itibaren tekrarlanmamakta, yalnızca talepte ileri sürülen yeni delil veya vakıalar çerçevesinde bir yargılama faaliyeti icra edilmektedir. Mahkemece ilk hükme ait dava dosyası incelenerek yenileme sebebine göre bu kez hangi hususların farklı olduğu değerlendirilecek; örneğin, yeni alınan tanık beyanının veya bilirkişi raporunun önceki kararı değiştirmeyi gerektirecek bir etkiye sahip olup olmadığı muhakeme edilecektir.

Yargılamanın yenilenmesi davasının önceki yargılama faaliyetinden tamamen ayrı ve bağımsız bir dava olmadığı yönünde ulaşılan bu sonucun, yenileme yargılaması sonrasında verilen önceki hükmün onaylanması ya da iptali ile yeni bir hüküm kurulmasına ilişkin kararın da önceki hükmü denetleyen üst dereceli Yargıtay tarafından incelenmesi gerektiği şeklindeki sonuç ile uyumlu olduğu söylenebilecektir.


Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2022/552 E. , 2024/2284 K.

  • CMK 311
  • Antisosyal kişilik bozukluğuna ilişkin rapor yargılamanın yeneilenmesi nedenidir.

Hükümlünün yargılama aşamasında “antisosyal kişilik bozukluğu” olduğuna ilişkin beyanda bulunulmadığı gibi bu konuda dosyada herhangi bir bilgi ve belge de bulunmadığı, Türk Silahları Kuvvetleri Sağlık Kurulunun 23.06.2005 tarihli raporuna göre hükümlünün ileri derecede antisosyal kişilik bozukluğuna sahip olup barışta ve savaşta askerliğe elverişli olmadığına dair sağlık kurulu raporunun hükmün kesinleşmesinden sonra ibraz edilmesi karşısında; anılan raporun, 5271 sayılı Kanun’un 311 inci maddesinin birinci fıkrası (e) bendi kapsamında yeni delil ortaya konulması olarak değerlendirilerek, 5237 sayılı Kanun’un 32 nci maddesine göre hükümlünün suç tarihinde akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamadığının veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığının Adli Tıp Kurumunca düzenlenecek rapor ile tespiti ve sonucuna göre karar verilmesi gerekeceğinden, yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine dair karara itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/1981 Karar : 2018/4306 Tarih : 11.04.2018

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

Altı ayrı kişiye karşı beşer kez; nitelikli hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından sanık …’un 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-b (5 kez), 116/1 (5 kez), 119/1-c (5 kez), 151/1 (5 kez) ve 62. (15 kez) maddeleri gereğince (5 kez) 2 yıl 6 ay hapis, (5 kez) 1 yıl 8 ay hapis ve (5 kez) 10 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına dair Büyükçekmece 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 03/11/2016 tarihli ve 2008/1572 esas, 2016/506 sayılı kararının İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesinin 13/01/2017 tarihli ve 2017/43 esas, 2017/116 sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddedilmesi sonucu kesinleşmesini müteakip, hükümlü müdafii tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin aynı Mahkemenin 05/05/2017 tarihli ve 2008/1572 esas, 2016/506 sayılı ek kararına yönelik itirazın reddine dair mercii Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 06/06/2017 tarihli ve 2017/655 değişik iş sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 26.02.2018 gün ve 13067-2017 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.03.2018 gün ve 2018/17547 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 23/3. maddesinde yer alan “Yargılamanın yenilenmesi hâlinde önceki yargılamada görev yapan hâkim aynı işte görev alamaz” şeklindeki düzenleme ile aynı Kanun’un 318/1. maddesindeki “Yargılamanın yenilenmesi istemi, hükmü veren mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule değer olup olmadığına karar verir.” biçimindeki düzenleme karşısında, ilk kararı veren hâkimin olayla ilgili kanaatinin oluştuğu, görüşünün ilk hükümle belirginleştiği, yeniden yargılama aşamasında ya da bu aşamaya götürecek talebin kabule değer olup olmadığına dair vereceği kararda önceki kanaat ve görüşünün etkisi altında kalabileceği, bu nedenle adil yargılama hakkının bir uzantısı olarak olaya tamamen yabancı, farklı bir hâkimin yargılamanın yenilenmesi talebini incelemesi gerektiği cihetle, somut olayda mahkûmiyet hükmünü veren hakim …’ın yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin kararı da verdiği gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Yargılamanın yenilenmesi yolu, ancak sınırlı hallerde kabul edilmiş olağanüstü bir kanun yoludur. 5271 sayılı CMK’nın 311 ile 323. maddelerinde düzenlenmiştir. Yargılamanın yenilenmesi istemi, ilk hükmü veren mahkemeye sunulur (CMK’nın 318/1. maddesi). Bu mahkeme, öncelikle istemin kabul edilebilir olup olmadığını inceleyerek bir karar verir. Bu inceleme dosya üzerinden yapılır. CMK’nın 23/3. maddesine göre yargılamanın yenilenmesi halinde, yargılamada görevli hakim, aynı işte görev alamaz. Bu halde hakim, uyuşmazlık hakkında daha önceden görüşünü bildirmiştir. Yargılama süresince görüşünü bildirmiş olan bir hakimin, yargılamanın yenilenmesi aşamasında görev yapması, hakimin tarafsızlığı ilkesi ile bağdaşmaz. Yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilebilir olup olmadığına ilişkin kararın, aynı mahkemece, fakat asıl kararı veren hakim dışındaki hakim tarafından verilmesi gerekir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Büyükçekmece 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 03.11.2016 tarih ve 2008/1572 E., 2016/506 K. sayılı hükmünü veren hakimin … olduğu, verilen hükmün İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesinin 13.01.2017 tarih ve 2017/43 E., 2017/116 K. sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmek suretiyle onanarak kesinleştiği; bilahare hükümlünün yargılamanın yenilenmesine ilişkin isteminin, aynı mahkemenin 05.05.2017 tarih ve 2008/1572 E., 2016/506 K. sayılı ek kararı ile CMK’nın 318/1. maddesi gereğince kabule değer olmadığından reddine karar verildiği, red kararı veren mahkeme hakiminin de … (40198) olduğu, bu ek kararın cezaevinde bulunan hükümlüye tebliğ edilmesi üzerine hükümlü müdafiinin 22.05.2017 tarihli dilekçesi ile talebin reddine ilişkin ek karara yönelik itirazda bulunduğu, akabinde itiraz mercii olan Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.06.2017 tarih ve 2017/655 değişik iş sayılı kararı ile itirazın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır ki, asıl kararı veren hakim …’ın, yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine de karar vermesi CMK’nın 23/3. maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Bu nedenle yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine dair kararın ortadan kaldırılmasına ve talebin kabulüne karar verilmesi gerekirken, itirazın reddine karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden (BAKIRKÖY) 16. Ağır Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 06.06.2017 gün ve 2017/655 sayılı D. İş sayılı kararın 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca BOZULMASINA, sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 11.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/1975 Karar : 2018/3435 Tarih : 28.03.2018

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

5237 sayılı TCK’nın 66. maddesinin 01.06.2005 tarihi ile 08.07.2005 tarihleri arasında yürürlükte olan 5. fıkrasında “Aynı fiilden dolayı her ne suretle olursa olsun tekrar yargılanması gereken hükümlünün sonradan yargılanan suça ait üçüncü fıkrada yazılı esasa göre belirlenecek zamanaşımı göz önünde bulundurulur.” hükmü mevcut iken, bu fıkra 08.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 29.06.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanun’un 8. maddesiyle “Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yeni baştan işlemeye başlar.” biçiminde değiştirilmiştir.

5377 sayılı Kanun ile 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin 5. fıkrasında yapılan değişikliğin gerekçesi; “Yargılamanın yenilenmesi gibi aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, zamanaşımına açıklık getirmeye yönelik olarak bu fıkra metninde değişiklik yapılmıştır. Bu durumlarda, dava zamanaşımı süresi, tekrar yargılama konusu suç bakımından belirlenecektir. Tekrar yargılama konusu suça ilişkin zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi de, bu husustaki talebin mahkemece kabul edildiği tarih olacaktır. Tekrar yargılama konusu suça ilişkin zamanaşımı süresi bakımından, maddenin birinci fıkrasındaki süreler dikkate alınacaktır. Bu düzenlemeyle güdülen amaç, yeniden yargılama söz konusu olan hallerde, bu nedenle dava zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle yargılamaya son verilmesi yönündeki taleplerin önüne geçmektir.” şeklinde ifade edilmiştir.

Gerekçede de belirtildiği üzere, dava zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle yargılamaya son verilmesi (davanın düşürülmesi) istemlerini önlemek amacıyla 5237 sayılı Kanun’un 66. maddesinin 5. fıkrası değiştirilmiştir. Bu hüküm, yargılamanın yenilenmesi gibi kesinleşmiş hükümlere karşı tekrar yargılama yapılmasını gerektiren hâllerde uygulanacaktır ki, 5271 sayılı Kanun’un 311 ve devamı maddelerinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi ile kanun yararına bozma kararı sonrası yeniden yargılama yapılması gereken hallerde 5237 sayılı Kanun’un 66/5. maddesinin uygulanması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Bu itibarla; kanun yararına bozma kararı sonrası yeniden yapılan yargılamada 5237 sayılı Kanun’un 66/5. maddesinin uygulanması, Yargıtay tarafından verilen ve direnilmesi de mümkün olmayan kanun yararına bozma kararının, aynı zamanda yeniden yargılamayı gerektiren hukuka aykırılık istemini/nedenini kabul eden ve yeniden yargılamayı sağlayan bir karar olması nedeniyle dava zamanaşımının da kanun yararına bozma kararı tarihinden itibaren başlatılması uygun olacaktır.

İnceleme konusu olayda, kanun yararına bozma kararının verildiği 12.10.2016 tarihinden itibaren hırsızlık ve mala zarar verme suçlarına ilişkin zamanaşımın henüz gerçekleşmediği belirlenerek tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir

Kanun yararına bozma üzerine yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin isteme aykırı olarak ONANMASINA, 28.03.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/15302 Karar : 2018/375 Tarih : 17.01.2018

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

1-Sanığın, 03.03.2015 tarihli mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanığın 24.03.2015 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilen hükmü, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 310. maddesinde öngörülen bir haftalık yasal süresinden sonra 28.04.2015 tarihinde temyiz ettiği anlaşıldığından, vaki temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

2-Sanık müdafiinin, 11.05.2016 tarihli yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü üzerine verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarına gelince;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. maddesinin 1. fıkrasında sınırlı sayıda gösterilen nedenler dışında kesinleşen bir hükmün iptaline karar verilemeyeceği,dava şartı gerçekleşmeden yargılama yapılıp hüküm kurulması halinin yargılamanın yenilenmesi sebepleri arasında yer almadığı gözetilmeden,sanık hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na muhalefet suçundan açılan kamu davasında, aynı yasanın 367. maddesi uyarınca dava şartı olan mütalaanın bulunmadığı gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesi talebi kabul edilerek, süresinden sonra temyiz edilmesi kesinleşen 03.03.2015 tarihli mahkumiyet hükmü ortadan kaldırılıp yeniden hüküm kurulması,

Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 17.01.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/10421 Karar : 2017/6263 Tarih : 3.07.2017

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

Usulüne aykırı olarak oy sandığının yerini değiştirme, açma, çalma, tahrip etme, oy zarflarını çalma suçundan sanıklar …, …., …,…. ve ….’ın, 298 sayılı Kanun’un 161/1 ve 5237 sayılı Kanun’un 62. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 2 yıl 6 ay hapis cezaları ile cezalandırılmalarına dair Varto Asliye Ceza Mahkemesinin 20/02/2013 tarihli ve 2009/71 esas, 2013/114 sayılı kararının Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 05/03/2014 tarihli ve 2013/18346 esas, 2014/2450 sayılı kararıyla onanarak kesinleşmesini müteakip, sanık müdafii tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin Varto Asliye Ceza Mahkemesinin 15/06/2015 tarihli ve 2015/29 değişik iş sayılı kararına yönelik itirazın keza reddine dair Muş Ağır Ceza Mahkemesinin 14/09/2015 tarihli 2015/606 sayılı kararı aleyhine, Adalet Bakanlığı’nın 18/05/2016 gün ve 441 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02/06/2016 gün ve KYB. 2016 / 214504 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede;

Varto Asliye Ceza Mahkemesinin 15/06/2015 tarihli kararı ile yargılamanın yenilenmesi talebinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. maddesinde yer alan koşullardan herhangi birinin şartlarını taşımadığı ve dilekçede belirtilen vakıaları doğrulayacak delillerin soyut iddialardan uzak olarak açıklanamamış olması nedenleriyle reddine karar verilmiş ise de, hükümlüler müdafiisinin yargılamanın yenilenmesi dilekçesinde dile getirdiği hükmü etkileyen kolluk tutanaklarının sahteliği iddiası ile diğer iddiaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. maddesi kapsamında, yapılacak yeni değerlendirme sonucunda ortaya çıkacak delillerin sanık lehine kabule değer olabileceği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,

Gereği görüşülüp düşünüldü:

5271 sayılı CMK’nın “Yargılamanın Yenilenmesi” üst başlığı altında yer alan “Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri” başlıklı 311. maddesi;

“… (1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hallerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:

a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.

b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.

c) Hükme katılmış olan hakimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkumiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.

...

d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.

e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkum edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.

f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu halde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.

(2) Birinci fıkranın (f) bendi hükümleri, 4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile, 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır…” şeklinde yargılamanın yenilenmesi sebeplerini sınırlı sayıda belirtmiştir.

Kanun yararına bozmaya konu dosyadaki somut olay incelendiğinde; Sanıklar hakkında verilen mahkumiyet hükmünün, Yargıtay incelemesinden geçmek suretiyle kesinleştiği, bundan sonra yargılama dosyasında hükme esas alınan delillerin sıhhatini etkileyecek yeni bir durum veya delilleri geçersiz hale getirecek yeni bir karar veya delil ortaya çıkmamasına rağmen, bir kısım sanıklar vekili tarafından yargılamanın yenilenmesi talepli dilekçe ile başvurulduğu, ancak CMK 311/(1) maddesi a-) ve e-) bentlerinde yazılı hususlardan birisinin gerçekleştiğinin ispatlanamadığı anlaşılmakla,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görülmediğinden, kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 03/07/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/1217 Karar : 2017/4202 Tarih : 18.05.2017

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.12.2014 tarih, 411829 sayılı Kanun Yararına Bozma istemi ile;

Terör örgütü üyesi olmak ve örgüt adına silahlı eylemlerde bulunmak suçlarından sanık …’un, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 125 ve 59/1. maddeleri gereğince müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Diyarbakır 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 04.12.2001 tarihli ve 1997/77 esas, 2001/375 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, hükümlü vekilleri tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.09.2013 tarihli ve 2013/422 değişik iş sayılı kararına yönelik itirazın reddine dair Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 03.12.2013 tarihli ve 2013/495 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

Dosya kapsamına göre, sanıklar vekilinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 311/1-f. maddesine göre yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğu, ancak mahkemece sanıklar vekilinin dilekçesinde belirttiği hususların yargılamanın yenilenmesi nedenleri arasında bulunmadığından bahisle yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verildiği anlaşılmakla dosyanın incelenmesinde; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 16.07.2009 tarihli ve 6094/03 başvuru numaralı kararında sanıkların yargılanmaları sırasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlal edildiğinin tespit edildiği ve sanıklar vekilinin yargılamanın yenilenmesi talebinin de bu karara dayandığı, 5271 sayılı Kanununun 311/1-f. maddesinde “Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu halde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.” şeklinde düzenleme yer aldığı, bu hali ile 5271 sayılı Kanunun 311/1-f bendinde yer alan yargılamanın yenilenmesi koşulunun gerçekleştiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 05.12.2014 gün ve 94660652-105-21-10946-2014-22101/73348 sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak tebliğ olunmuştur.

I-OLAY:

Terör örgütü üyesi olmak ve örgüt adına silahlı eylemlerde bulunmak suçlarından 765 sayılı TCK’nın 125 ve 59/1 maddeleri gereğince müebbet ağır hapis cezasıyla hükümlü olan …’un yeniden yargılanma talebi Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.09.2013 tarih, 2013/422 değişik iş sayılı kararıyla reddedilmiştir.

Karara karşı yapılan itiraz Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 03.12.2013 tarih, 2013/495 değişik iş sayılı kararıyla reddedilerek hüküm kesinleşmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Dairesi 16.07.2009 tarih, 6094/03 başvuru no ile El … ve diğerleri/Türkiye davasında; “sanığın gözaltında avukat bulundurma hakkından yararlanamadığına ilişkin şikayetinin kabul edilebilir olduğunu” bu çerçevede başvuranın adil yargılama hakkının ihlal edildiğini, talep etmesi halinde AİHS 6/1 maddesindeki gereklilikleri karşılayacak şekilde yeniden yargılanmasının gerekeceğine karar vermiştir.

Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 05.02.2010 tarih, 2010/104 müteferrik sayılı kararında; hükümlünün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine 10.12.2002 tarihinde başvurduğu, 04.02.2003 tarihinden önce yapılan başvuruların CMK’nın 311/f maddesi kapsamında kalmadığı, bu nedenle yargılamanın yenileme nedeni sayılamayacağından talebin reddine karar verilmiştir.

Yukarıda ayrıntısına yer verilen gerekçeler doğrultusunda, Adalet Bakanlığınca Kanun Yararına Bozma yoluna gidilmiştir.

II-KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNE İLİŞKİN UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI:

04.02.2003 tarihinden önce hak ihlali nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine, verilen ihlal kararlarının yargılamanın yenilenmesi nedeni kabul edilip edilmeyeceğine ilişkindir.

III-HUKUKSAL DEĞERLENDİRME:

1-Yargılamanın Yenilenmesi

A-Genel Olarak:

Kesin Hükümde yer alan adli hataların düzeltilmesine ve hükümlü hakkında aynı fiil nedeniyle tekrar muhakeme yapılmasına imkan tanıyan yargılamanın yenilenmesi, olağanüstü kanun yollarının bir çeşidini oluşturmaktadır.

Kesin hüküm; doğruluğu hukuken kabul edilen ve artık tartışılmayan bir mahkeme kararıdır. İstisnai olsa da uyuşmazlığın çözümünde “adli hata” denilen yanlışlıklar yapılmış olduğu sonradan öğrenilebilir. Bazı önemli hataların giderilebilmesi ve hakikatin araştırılması bu şekilde maddi gerçeğe ulaşılabilmesi olağanüstü kanun yolu ile mümkün olabilecektir.

“Bu yolun istisnai olarak kabul edilmesinin nedeni, doğruluğu hukuken tartışılmayan “kesin hükmün” temellerinin bazı hallerde sarsılmış olması hükmün artık bu temel üzerinde oturmasının mümkün olmamasına dayanmaktadır. Hukuk barışının ve güvenliğinin sağlanması ne kadar önemli ise de, “hukuka olan güvenin sağlanması da en az bu kadar güvenlidir. Temelleri olmayan bir hüküm hukuk düzeni tarafından kabul edilemez.” Bu nedenle yargılamanın yenilenmesi yolu sadece çok istisnai hallerde mahkeme kararı ile açılabilmektedir.” (Yenisey-Nuhoğlu, CMK 4. baskı 962. syf.)

“Maddi gerçeğe ulaşmayı hedefleyen ceza muhakemesinde verilen ve kesinleşen hükmün sonradan maddi gerçeğe uyumlu olmadığı anlaşıldığı halde, kararın infazının aynı şekilde sürdürülebilmesi adli hatadan vazgeçilmemesi diğer bir anlatımla yeni ortaya çıkan bu durumların görmemezlikten gelinmesi, bir hukuk devletinde kabul edilemez. Her şeyden önce kesinleşmiş bir hükmün, doğru ve maddi bir gerçeğe uygun olduğu, yargılamanın hukuka uygun yürütüldüğü, meşru olduğu, adaletin tecelli ettiği varsayımının bu konudaki inancın kamu vicdanında tahribata uğraması, bozulan hukuk düzeninin yeniden tesis edilmesi ve hukuk barışının yeniden sağlanmasını zorunlu kılar.” (Yenidünya-İçer, CMK 2016 baskı 835. syf.)

İstisnai nedenlerle yargılamanın yenilenmesine karar verildikten sonra yapılacak yargılamada izlenecek yol; yeni bir yargılamada olduğu gibi deliller toplanabilir. Re’sen araştırma ilkesi sonucu olarak yenilenme sebebine bağlı olmaksızın başvuruda belirtilen delillerin dışında da delil toplanabilir. Toplanan deliller karar yerinde tartışılıp suçun ne şekilde işlendiği açıklanmalı, mevcut deliller irdelenmeli delillerle sonuç arasında bağ kurulmalı bir başka deyişle bu delillerle önceden bu sonuca varıldığı anlatılmalı, suçun nitelendirilmesi yapılarak yenilenen yargılamanın daha önce yapılıp bitirilen yargılama sonucunda ulaşılan sonuçları değiştirecek bir yenilik getirip getirmediği duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir. (Ünver- Hakeri CMK. şerhi)

Yargıtay CGK’nın 11.03.2014 tarih, 2012/3-909 esas, 2014/121 karar sayılı içtihadında vurgulandığı üzere, “yargılamanın yenilenmesindeki amaç kanunda istisnai ve sınırlı olarak sayılan hallerin gerçekleşmesi halinde gerçeğin araştırılması böylece toplumun ve sanığın menfaatinin korunması olduğundan, kesin hükme yönelik olarak ileri sürülen ve gerekli şartları taşımayan her türlü yenileme talebini dikkate alınması söz konusu olmayacaktır.” bu nedenle yargılamanın yenilenmesi nedenleri tek tek sayılmıştır. CMK’nın 311. maddedeki düzenleme aşağıdaki şekildedir;

(1)Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hallerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:

a)Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.

b)Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.

c)Hükme katılmış olan hakimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkumiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.

d)Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.

e)Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkum edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.

f)Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu halde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.

(2)Birinci fıkranın (f) bendi hükümleri, 04.02.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile, 04.02.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır.

Uyuşmazlık konusu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararı ile hükümlü hakkındaki yargılamanın hakkaniyete uygun yapılmadığı ve adil yargılama ilkesine aykırı olduğuna ilişkin tespittir.

Yargılamanın yenilenmesi isteminde hükümlünün bulunabileceği gibi, sağ olmaması halinde eşi, üst veya altsoyu, kardeşleri şayet bu kişiler mevcut değilse Adalet Bakanı talepte bulunabilir.

Talepte bulunabilmek için cezanın infaz edilmemiş olması ya da hükümlünün sağ olması şart değildir.

Somut olayda yargılamanın yenilenmesi CMK 311/1-f maddesindeki “ceza hükmünün, insan hakları ve ana hürriyetleri korumaya dair sözleşmenin veya ekli protokollerinin ihlali sureti ile verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu halde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararının kesinleştiği tarihten itibaren 1 yıl içinde istenebilir.” hükmüne dayandırılmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanununa 11.04.2013 tarih, 6459 sayılı Kanunla eklenen geçici 2. maddesi gereğince; “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlalin tespitine dair kesinleşmiş kararlardan 15.06.2012 tarih itibariyle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önünde denetlenmekte bulunanlar bakımından CMK 311/2. fıkra uygulanmayacaktır.”

Hükümlü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine 10.12.2002 tarihinde başvuru yapmıştır. İkinci dairenin 16.07.2009 tarih, 6094/03 sayılı Elçiçek ve diğerleri-Türkiye davasında verilen ihlal kararına karşı taraflarca büyük daireye 3 ay içinde başvuru olmadığından 16.10.2009 tarihinde kesinleşmiştir.

Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün 01.08.2003 tarihli yazısına göre; Başvurucunun davasının 15.06.2012 tarihi itibariyle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesince denetlenmekte olan kararlardan olduğu, anlaşılmıştır.

AİHM’in ihlal kararının kesinleşmesi tarihinden itibaren yargılamanın yenilenmesi için 1 yıl içinde yapmış olduğu başvurunun CMK 311/2 maddesi gereğince süre yönünden reddedilmiş ise de, 11.04.2013 tarih ve 6459 sayılı Kanun ile CMK’ya eklenen geçici ikinci maddenin hükümlü lehine maddi sonuçlar doğuran düzenleme olması nedeniyle TCK’nın 7. maddesi gereğince uygulanmasının gerekliliği açık olmakla bu kanun yürürlüğe girdikten sonra yapılan başvurunun süresi içinde olduğu kabul edilmelidir.

Yerel mahkemece yapılacak işlem, ihlal kararı doğrultusunda duruşma açmak suretiyle yeniden yargılama yapıp oluşan sonuca göre bir karar vermekten ibarettir. Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu yazılı olduğu şekilde karar verilmesi kanuna aykırı görüldüğünden kanun yararına bozma talebi yerinde görülmüştür.

IV- SONUÇ VE KARAR:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.12.2014 tarih, 2014/411829 sayılı Kanun Yararına Bozma talebinin KABULÜNE,

5271 sayılı CMK’nın 311/1-f bendi gereğince yargılamanın yenilenmesi koşulu gerçekleştiğinden CMK’nın 309/4-b maddesi gereğince Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 03.12.2013 tarih, 2013/495 değişik iş sayılı kararının BOZULMASINA,

Gereğinin takdir ve ifası için dosyanın Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2462 Karar : 2017/3188 Tarih : 10.04.2017

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

Karşılıksız çek keşide etmek suçundan sanık … hakkında yapılan yargılama sonunda 3167 sayılı Kanun’un 16/1. maddesi uyarınca 5470.00 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, 1 yıl süreyle çek hesabı açmaktan yasaklanmasına dair İstanbul 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 28/09/2006 tarihli ve 2005/104 esas, 2006/577 sayılı kararını müteakip, sanık müdafii tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin aynı Mahkemenin 06.05.2008 tarihli ve 2005/104 esas 2006/577 sayılı ek kararına yönelik itirazın reddine dair, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.07.2008 tarihli 2008/1038 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 16/01/2015 gün ve 8375 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28/01/2015 gün ve KYB.2015-23372 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, … inşaat Dekorasyon Gıda Tekstil Turizm Sanayi ve Limited Şirketinin sanık adına sahte kimlikle kurulduğunun, akabinde çek karnesi alınarak sahte imza ile karşılıksız çek keşide edildiğinin iddia edilmiş olması, yine Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca başka sanık … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan düzenlenen iddianamede bahse konu şirketin sahte kimliklerle kurulmuş bir şirket olduğunun, bu şirketi sahte isim ve kimliklerle kuran şahısların aldıkları çeklerle piyasayı dolandırdıklarının ve bu konuda Kadıköy ve Şişli Cumhuriyet Başsavcılıklarınca soruşturma yapıldığının belirtilmesi, sanık müdafiinin dosyaya ibraz ettiği nüfus cüzdanı örneği ile 01.12.2003 tarihli imza beyannamesi ekindeki sanığa ait nüfus cüzdanı fotokopisindeki fotoğrafların bariz şekilde birbirinden farklı olduğunun anlaşılması karşısında, bu durumun 5271 sayılı CMK’nın 311/1-c maddesi anlamında yeni delil olarak değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde karar verilmiş olmasında isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 09/07/2008 tarihli ve 2008/1038 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahkemesince yapılmasına, 10/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/16511 Karar : 2017/3689 Tarih : 4.04.2017

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

Görevi yaptırmamak için direnme suçundan sanıklar …, …, … ve …in 5237 sayalı Türk Ceza Kanunu’nun 265/2 ve 265/3. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 4 yıl hapis cezası ile ayrıca hakaret suçundan sanık …‘in anılan Kanunu’un 125/1, 25/3-a ve 125/4. maddeleri uyarınca 1 yıl 9 ay hapis cezaları ile cezalandırılmalarına dair, Kahta Asliye Ceza Mahkemesinin 30/11/2006 tarihli ve 2006/25 esas, 2006/272 sayılı kararının, temyiz edilmesi üzerine hükmün onanarak kesinleşmesine müteakip sanıklar müdafiinin yargılamanın yenilenmesi talebini reddine dair Kahta 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/02/2016 tarihli ve 2006/25 esas, 2006/272 sayılı ek kararına yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Adıyaman 1 . Ağır Ceza Mahkemesinin 24/03/2016 tarihli ve 2016/712 değişik iş sayılı kararının Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11/07/2016 gün ve 2016/272121 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi:

İstem yazısında; “ Dosya kapsamına göre;

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/03/2014 tarihli ve 2012/3-909 esas, 2014/121 sayılı kararında, “Delil ve olayların, yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilebilmesi için “ yeni” olması gerekmektedir. Hükmü veren mahkemeye bildirilmemesi sebebiyle, hükümde dikkate alınmamış olan her olay ve delil hükümlü tarafından bilinip bilinmemesi önemli olmaksızın “yeni” olarak nitelendirilmektedir. Olay ya da delilin yeniliği, olayın kesin hükümden sonra meydana gelmiş olmasıyla değil kesinleşmiş olan hükmün verilmesi sarasında değerlendirilip değerlendirilmediği ile bağlantılıdır. Kesin hükümden önce meydana gelen ancak mahkemenin bilgisine sunulmayan ya da mahkeme tarafından değerlendirilmeyen deliller ve olaylar da “yeni” sayılmalıdır. Bu doğrultuda hükmü veren mahkemeye bildirilmediğinden yargılama yapılırken değerlendirilemeyen her türlü olgu ve delil de “yeni” sayılmaktadır.” şeklindeki açıklamalar nazara alındığında.

Somut olayımızda, kovuşturma ve temyiz aşamasında sanık müdafiince bir kısım tanıkların dinlenilmesi talebinde bulunulmuş ise de, yargılama mercilerince bu taleplerin kabul görmediği, olayın meydana geliş ve sübutu noktasında mahkemece tanık beyanlarına dayanarak hüküm kurulmuş olması da dikkate alındığında, söz konusu tanıkların dinlenilmesinin önceden sunulan delillere birlikte değerlendirildiğinde sanıkların beraatini veya daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirecek nitelikte bulunduğu, bu yönüyle de dinlenilmeyen tanıkların beyanının “ yargılama aşamasında mahkemece bilinmeyen, incelenmeyen, yargılama konusu yapılmayan ve bu nedenle değerlendirilmeyen delil” olarak kabulü gerekeceği cihetle, sanıklar müdafiinin yargılamanın yenilenmesi talebinin esastan incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir. denilmektedir.

Hukuksal Değerlendirme:

5271 sayılı CMK’nın “Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri” başlıklı 311. maddesinin (e) bendinde; “Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa” hükmüne yer verilmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yargılamanın yenilenmesi konusunun ele alındığı 11.03.2014 tarih ve 2012/3-909 esas ve 2014/121 karar sayılı kararında; “Yeni olay ya da delilin yargılamanın yenilenmesi sebebi olması için aynı zamanda “önemli” de olması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile yeni deliller ve olaylar ortaya konulduklarında tek başlarına ya da önceden sunulan delillerle birlikte değerlendirildiğinde sanığın beraatini veya daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirecek nitelikte olmalıdır.

Yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olup olmadığı konusunda şekil şartının yerine getirilmesi yeterli olmayıp, ikame olunan olay ve delillerin önceden ileri sürülmeyen ve tamamen yeni nitelik taşıyan yapıda olması ve tek başına veya diğer deliller birlikte incelendiğinde hükümlü lehine değerlendirmeye ve önceki hükmü değiştirmeye mahkemeyi yönlendirecek ciddiyette bulunması gerekmektedir. Bu özelliği taşımayan iddialarla, sırf şekli unsurların yeterliliğinden bahisle yargılamanın yenilenmesinde delil toplamaya ya da bu safha aşılarak duruşmalı incelemeye yönelmek kanun koyucunun amacıyla ve olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesinin yapısıyla uyuşmamaktadır. Diğer bir ifade ile yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilebilmesi için kesin hükümden dönülmesini gerektirecek, duruşma açılmasını haklı ve gerekli kılıcak ciddiyette yeni delil ve olayların ortaya konulması zorunludur.” görüşlerine yer verilmiştir.

Yargılamanın yenilenmesi kurumu kesin hükme karşı öngörülen olağanüstü yasayolları arasında yer aldığından, bu yola başvurulabilmesi için ortaya konulan gerekçelerin, yeniden yargılamaya başlanmasını gerektirecek nitelik, önem ve ciddiyete sahip olması gerekmektedir.

İnceleme konusu somut olayda; Kahta Asliye Ceza Mahkemesinin 30/11/2006 tarihli ve 2006/25 esas, 2006/272 sayılı kararı ile görevi yaptırmamak için direnme suçundan sanıklar …, …, … ve …‘in 5237 sayalı Türk Ceza Kanunu’nun 265/2 ve 265/3. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 4 yıl hapis cezası ile ayrıca hakaret suçundan sanık …‘in anılan Kanunu’un 125/1, 125/3-a ve 125/4. maddeleri uyarınca 1 yıl 9 ay hapis cezaları ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir.

Bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 14/11/2011 tarih, 2009/16673 E., 2011/21014 K. Sayılı kararı ile direnme ve hakaret suçlarının onanmasına karar verilmiş, sanıklar Yunus ve Mustafa’nın eylemlerinin 86/2,3-c olduğu, hakaret suçunu işlediklerine dair delil de bulunmadığı gerekçesiyle Yargıtay Başsavcılığınca itiraz edilmiş, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2014/4-68 E., 2014/411 K. sayılı kararı ile itiraz reddedilmiş, sanıklar hakkındaki mahkumiyet kararları kesinleşmiştir.

Sanıklar müdafii 18/02/2016 tarihli dilekçesi ile talepte bulunulması üzerine yargılamanın yenilenmesi talebi Kahta Asliye Ceza Mahkemesince 2006/25 Esas, 25/02/2016 tarihli kararı ile yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verilmiş, bu karara yapılan itiraz üzerine Adıyaman 1 . Ağır Ceza Mahkemesinin 24/03/2016 tarihli ve 2016/712 değişik iş sayılı kararı ile itiraz reddedilmiştir.

Kovuşturma aşamasında sanıklar müdafii 30/06/2011 havale tarihli dilekçesi yeni tanık listesi bildirmiş, daha öncede dinlenilmesi istediği tanıkların da dinlenmesini talep etmiştir. Mahkemece yeni tanık dinletme talebi reddedilmiş, çağrı kağıdına rağmen gelmeyen ve sehven çağrılan diğer tanıkların da dinlenilmesinden vazgeçilmesine karar verilmiştir.

Mahkemece tarafsız olduğuna inanılan tanıklar… , …‘ın beyanlarına itibar edildiği gerekçede belirtilmiştir.

Yukarıda da açıklanan nedenlerle sanıklar müdafiinin 30/06/2011 dinlenmesini istediği tanıklarla ilgili mahkemece bir değerlendirme yapılarak talep 30/06/2011 tarihli oturumda reddedilmiştir. Yargılamada ele alınıp değerlendirilmiş kanıtlar yargılanmanın yenilenmesi sebebi yapılamayacaktır. Yine sanıklar müdafiinin hükümlerin infaz aşamasında yeni tanıklar bildirmesi hususu da tüm dosya kapsamı gözetildiğinde yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilebilmesi için kesin hükümden dönülmesini gerektirecek, duruşma açılmasını haklı ve gerekli kılıcak ciddiyette yeni delil niteliğinde değildir. Buna göre, söz konusu itirazın reddine ilişkin kararda hukuka aykırılık görülmemiştir.

Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görülmediğinden, CMK’nın 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 04/04/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/15248 Karar : 2017/7358 Tarih : 13.03.2017

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

Resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından sanık …‘in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204/1, 158/1-f, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis, 2 yıl 6 ay hapis ve 17.900,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/12/2011 tarihli ve 2011/111 esas, 2011/475 sayılı kararının … 23. Ceza Dairesinin 11/01/2016 tarihli ve 2015/4616 esas, 2016/59 sayılı ilamı ile onanmasını müteakip, sanık müdafii tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin aynı Mahkemenin 16/08/2016 tarihli ve 2016/1257 değişik iş sayılı kararına yönelik itirazın keza reddine dair Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/10/2016 tarihli ve 2016/1661 değişik iş sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 25/01/2017 gün ve 94660652-105-41-15120-2016 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası … Cumhuriyet Başsavcılığının 03/02/2017 gün ve 20176710 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

… Ceza Genel Kurulunun 11/03/2014 tarihli ve 2012/3-909 esas, 2014/121 sayılı kararında, “Delil ve olayların, yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilebilmesi için “yeni” olması gerekmektedir. Hükmü veren mahkemeye bildirilmemesi sebebiyle, hükümde dikkate alınmamış olan her olay ve delil hükümlü tarafından bilinip bilinmemesi önemli olmaksızın “yeni” olarak nitelendirilmektedir. Olay ya da delilin yeniliği, olayın kesin hükümden sonra meydana gelmiş olmasıyla değil, kesinleşmiş olan hükmün verilmesi sırasında değerlendirilip değerlendirilmediği ile bağlantılıdır. Kesin hükümden önce meydana gelen ancak mahkemenin bilgisine sunulmayan ya da mahkeme tarafından değerlendirilmeyen deliller ve olaylar da “yeni” sayılmalıdır. Bu doğrultuda hükmü veren mahkemeye bildirilmediğinden yargılama yapılırken değerlendirilemeyen her türlü olgu ve delil de “yeni” sayılmaktadır.” şeklindeki açıklamalar nazara alındığında,

Somut olayımızda, sanığın, …… Şubesinde çek hesabı bulunan ……‘e ait çek yapraklarından sahte üretilmiş ve doldurulmuş çekin arkasına ilk ciranta olmak üzere ….hayali adını yazarak imzalayıp, ciro altına kendisi üzerine kayıtlı telefon numarasını yazdıktan sonra müşteki …‘dan satın aldığı toptan tekstil ürünü karşılığında verdiği olay nedeniyle, grafolog bilirkişinin 07/03/2011 tarihli raporunda çekteki ilk ciro olan ….. ismi ve imzasının sanığın eli ürünü olduğu ve telefon numarasının sanığı ait olduğundan bahisle sanığın mahkumiyetine karar verilmiş ise de; çekin arka yüzünde bulunan telefon numarasına ait abonelik sözleşmesinin sanığın terhis olduktan bir kaç gün sonra 19/01/2009 tarihinde düzenlenmesi, hükme esas alınan 07/03/2011 tarihli bilirkişi raporunda 1. ciranta yazılarının sanığın el ürünü olduğunun belirtilmesine rağmen imzanın ise sanığın el ürünü olmasının mümkün bulunduğunun belirtilmesi karşısında, sanığın çekte belirtilen telefon hattını 19/01/2009 tarihinde alması, çekin keşide tarihinin bu tarihten sonra olmasına rağmen müştekinin tüm aşamalarda 07/08/2009 keşide tarihli çeki yaklaşık bir yıl önce aldığını beyan etmesi ve müştekinin 12/02/2016 tarihli dilekçesinde de çeki aldığı kişi ile sanığın aynı kişi olmadığını belirtmesi karşısında, mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde sanığın beraatini veya daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirecek nitelikte bulunduğu cihetle, sanık müdafiinin yargılamanın yenilenmesi talebinin esastan incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 Sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

İncelenen dosya içeriğine göre; çekin arkasında … isminin altında yazılı bulunan telefon numarasından yola çıkılarak hükümlüye ulaşıldığı ve soruşturma aşamasında adli tıp şube müdürlüğünde görevli grafolog tarafından hazırlanan 07.03.2011 tarihli bilirkişi raporuna göre, çekin arasında bulunan birinci ciranta yazılarının hükümlünün eli ürünü olduğu, imzanın da ona ait olmasının mümkün bulunduğu gerekçesiyle hükümlü hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edildikten sonra yapılan temyiz itirazları üzerine … 23. Ceza Dairesi’nin 11.01.2016 tarih ve 2015/4616-2016/59 sayılı ilamıyla hükümlerin doğrudan ve düzelterek onanmasına karar verildiği anlaşılmış ise de; hükümlerin onanmasından sonra şikâyetçinin vermiş olduğu 12.02.2016 tarihli dilekçede, kendisine hükümlü müdafi tarafından gösterilen boydan çekilmiş resimlerdeki kişinin kesinlikle çek alışverişi yaptığı kişi olmadığına dair kesin kanaate ulaştığını bildirmesi de dikkate alınarak yapılan değerlendirmede; şikâyetçinin emniyette vermiş olduğu ilk ifadesinde, çeki çorap sattığı kişiden aldığını belirtmesi, Cumhuriyet savcılığındaki beyanında da, suça konu çeki …. bulunan …. isimli kendi yazıhanesinde aldığını söylemesi, yargılama aşamasında ise, çeki kendisinin değil, sekreterinin aldığını belirterek çelişkili beyanlarda bulunması nedeniyle sonradan vermiş olduğu dilekçesinin yeni delil niteliğinde olması, öte yandan şikayetçinin ilk alınan 13.10.2009 tarihli ifadesinde, çeki yaklaşık bir yıl kadar önce …’ten aldığını belirtmiş olmasına rağmen buna ilişkin ticari belgeleri ibraz etmemesi nedeniyle alışverişin hangi tarihte yapıldığının kesin olarak belirlenememesi ve hükümlünün, çekin arkasında yazılı olan telefon numarasına ilişkin sözleşmeyi 19.01.2009 tarihinde imzalayarak hattı da bu tarihten sonra kullandığının belirlenmiş olması da dikkate alındığında, çekin alındığı tarihte hükümlünün çekin arkasında yazılı olan telefon numarasını kullanan kişi olmama ihtimalinin bulunması nedeniyle dosyaya sunulan bu deliller ile hükme esas alınan bilirkişi raporunun çelişmesi dolayısıyla Adli Tıp Kurumu ihtisas dairesinden yeniden rapor alınıp, yüzleştirme işleminin yapılması ve şikayetçinin suç tarihlerinde telefonla görüştüğü kişinin hükümlü olup olmadığının kesin ve net şekilde açıklığa kavuşturulması ile ticari belgelerin incelenmesi gerektiğinin belirlenmesi karşısında; bu durumun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. ve devamı maddeleri uyarınca yargılamanın yenilenmesi yoluyla mahallinde çözümlenebileceği gözetilmeden merciince itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesince kesin olarak verilen, 21.10.2016 gün ve 2016/1661 değişik iş sayılı kararın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre, hükümlünün cezasının infazının durdurulmasına, başka suçtan tutuklu ya da hükümlü değilse derhal tahliyesine, müteakip işlemlerin mahallinde takdir ve ifasına, dosyanın … Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/276 Karar : 2017/849 Tarih : 8.03.2017

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

İhaleye fesat karıştırma ve rüşvet vermek suçlarından sanıklar … ve … 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 235/1, 252/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2’şer kez 4 yıl 2 ay hapis ve 3 yıl 4 ay hapis cezaları ile ihaleye fesat karıştırma suçundan sanık …’in, anılan Kanun’un 235/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2 kez 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına dair … Ağır Ceza Mahkemesinin 23/05/2007 tarihli ve 2006/131 esas, 2007/87 sayılı kararının Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 30/04/2008 tarihli ve 2007/12276 esas, 2008/3794 karar sayılı ilâmıyla onanarak kesinleşmesini müteakip, 30/04/2013 tarihli ve 28633 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin ihaleye fesat karıştırma suçu yönünden sanıklar lehine olduğundan bahisle uyarlama talebinin kabulü ile sanıklar … ve …’ın, 5237 sayılı Kanun’un 235/3-b ve 62. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin … Ağır Ceza Mahkemesinin 16/05/2014 tarihli ve 2014/32 esas, 2014/76 sayılı kararı ile sanık …’in, 5237 sayılı Kanun’un 235/3-b ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Kanun’un 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair … Ağır Ceza Mahkemesinin 27/09/2013 tarihli ve 2013/76 esas, 2013/158 sayılı kararlarının kesinleşmesi sonrasında, sanıklar müdafiileri tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi talepleri üzerine, aynı nitelikteki talepler hakkında 01/10/2015 tarihinde ek karar verildiğinden bahisle yeniden karar verilmesine yer olmadığına dair aynı Mahkemenin 29/07/2016 tarihli ve 2016/497 değişik iş sayılı ek kararına vaki itirazın keza reddine ilişkin mercii … Ağır Ceza Mahkemesinin 05/09/2016 tarihli ve 2016/281 değişik iş sayılı kararının;

Dosya kapsamına göre, incelenen iş bu dosyanın tanığı olup, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçundan … Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/108 esas sayılı dosyasında yapılan yargılamada sanık olan Hüseyin Çiğdem’in, anılan kararı temyiz ettiği dilekçesinde “adımın geçtiği diğer tüm dosyalarda tanık olarak ifadem alınmış ve şahsımın tüm hareketleri … Cumhuriyet Savcılığının bilgisi ve yönlendirmesi doğrultusunda gerçekleşmiştir. Şahsımın bu dosyadaki pozisyonu ajan/muhbir durumundadır.” şeklindeki ve aynı şahsın 08/12/2014 tarihli KOM Şube Müdürlüğünde vermiş olduğu ifadesinde belirttiği, haber elemanı olduğu ve bildiklerini zaman zaman Cumhuriyet Savcısı ve görevli polis memurlarına anlattığı şeklindeki beyanları karşısında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311/1-e maddesi anlamında ortaya atılan yeni iddiaların yeni delil olarak değerlendirilmesi gerektiği ve sanıklar lehine bir durum meydana getirebileceği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet

görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakamesi Kanununun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli, 15/12/2016 gün ve 94660652-105-42-13937-2016-Kyb sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay C.Başsavcılığından tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:

Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış dava, hükümlü lehine olmak üzere CMK’nın 311. maddesinde gösterilen koşulların varlığı halinde yeniden görülebilir. Yargılamanın yenilenmesi bakımından ortada kesinleşmiş bir hüküm bulunmalıdır. CMK’nın 223/1. maddesindeki “… beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, mahkumiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşme kararı hükümdür. “ şeklindeki düzenleme nazara alındığında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını hüküm olarak değerlendirme olanağı bulunmadığı gibi CMK’nın 231/5. maddesinin son cümlesi uyarınca sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağından kesinleşen hüküm niteliğinde bulunmayan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı olağanüstü yasa yolu olan yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesi mümkün değildir.

Somut olayda da … Ağır Ceza Mahkemesince uyarlama talebi üzerine ihaleye fesat karıştırma suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları kesinleşmiş mahkumiyet hükmü olarak kabul edilemeyeceğinden bu kararlara karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilememesine göre, bu suça ilişkin olarak, … Ağır Ceza Mahkemesinin 05/09/2016 tarihli ve 2016/281 Değişik İş sayılı kararında bir isabetsizlik görülmediğinden vaki karardaki bu suça yönelik kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, rüşvet suçundan verilen kesinleşmiş mahkumiyet hükmüne ilişkin olarak ise kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden talebin kabulü ile … Ağır Ceza Mahkemesince verilen 05/09/2016 tarihli ve 2016/281 Değişik İş sayılı kararın bu suç yönünden CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine nazaran müteakip işlemlerin merciince yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 08/03/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/5213 Karar : 2017/340 Tarih : 13.02.2017

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

İstanbul (kapatılan) 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/08/2005 tarihli uyarlama kararı kapsamında 12 yıl 6 ay hapis cezasına hükümlü … (…)’in, söz konusu yargılamaya ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaptığı 1595/03 sayılı başvurusu üzerine verilen 02/06/2009 tarihli kararı dayanak gösterdiği yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine dair İstanbul (kapatılan) 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 01/10/2015 tarihli ve 1993/205 esas, 2000/154 sayılı kararına yönelik itirazın kabulüne ilişkin mercii İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/01/2016 tarihli ve 2016/62 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;

Dosya kapsamına göre; İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince, sanık hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin ihlal edildiğine dair tespitin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 311/1-e maddesine göre “yeni bir durum” oluşturduğunun kabulü gerekeceğinden bahisle, itirazın kabulüne karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Kanunun 311/1-f maddesine göre, ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması durumunda, yargılamanın yenilenmesinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebileceği, somut olayda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin anılan Kararının 02/09/2009 tarihinde kesinleştiği nazara alındığında başvurunun süresinde yapılmadığı gibi, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/03/2014 tarihli ve 2012/3-909 esas, 2014/121 sayılı kararında belirtildiği üzere yargılamanın yenilenmesinin, mutlaka istek üzerine yapılabileceği, davasız yargılama olmaz ilkesinin doğal sonucu olarak mahkemece re`sen yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesinin mümkün olmayacağı cihetle sanık müdafii tarafından 5271 sayılı Kanunun 311/1-f dayanak gösterilerek yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması karşısında, mahkemece dava konusu yapılmayan aynı Kanunun 311/1-e maddesi kapsamında değerlendirme yapılarak itirazın kabulü ile yargılamanın yenilenmesine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu

Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü`nün 02/08/2016 gün ve 94660652-105-34-7126-2016-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesi ile Dairemize ihbar ve dava evrakı gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü;

TÜRK MİLLETİ ADINA

Kanun yararına bozma talebine dayanılarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/01/2016 tarihli ve 2016/62 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK`nun 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA, diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13/02/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/4860 Karar : 2017/5529 Tarih : 6.02.2017

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

Dolandırıcılık suçundan sanık …‘in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 157/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis ve 100 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Niğde 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 07/05/2009 tarihli ve 2008/118 esas, 2009/401 sayılı kararının, … 15. Ceza Dairesinin 17/12/2013 tarihli ve 2012/1466 esas, 2013/20207 sayılı ilâmı ile onanarak kesinleşmesini müteakip, sanık tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin aynı Mahkemenin 10/03/2016 tarihli ve 2008/118 esas, 2009/401 sayılı kararına yönelik itirazın keza reddine dair Niğde Ağır Ceza Mahkemesinin 27/04/2016 tarihli ve 2016/522 değişik iş sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 02.11.2016 gün ve 94660652-105-51-8419-2016-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası … Cumhuriyet Başsavcılığının 24/11/2016 gün ve 2016/390537 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

Dosya kapsamına göre, sanığın üzerine atılı suçu işlemediğine dair değişmeyen beyanı ile İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı tarafından düzenlenen 18/02/2016 tarihli ve 2015/1016957-279353 sayılı uzmanlık raporunda, soruşturma evresinde kaydedildiği belirtilen CD-R içerisinde bulunan görüntülerdeki şahıs ile Burhaniye Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gönderilen sanığa ait fotoğrafların yapılan karşılaştırmasında her iki fotoğraftaki kişilerin muhtemel farklı kişiler olduğu kanaatine varıldığının belirtilmiş olması karşısında, bu durumun yeni delil olarak kabulü ile yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 Sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

İncelenen dosyada; hükmün kesinleşmesinden sonra düzenlenen 18.02.2016 tarihli uzmanlık raporunda, olay sırasında kayıt yapan CD-R içerisinde bulunan görüntülerdeki kişi ile hükümlünün farklı kişiler olduğu yönünde kanaat bildirilmiş olması ve yargılama sırasında böyle bir incelemenin yapılmaması ile fotoğraf üzerinden yaptırılan teşhis işleminin de usulüne uygun olmaması karşısında, bu durumun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. ve devamı maddeleri uyarınca yargılamanın yenilenmesi yoluyla mahallinde çözümlenebileceği gözetilmeden merciince itirazın kabulü yerine, anılan raporda yer alan hükümlüye ait eski ve yeni fotoğraflarının karşılaştırılması neticesinde aynı kişi olduğu yönündeki ibareye dayanarak talebi uygun görmeyen mahkemenin yetersiz gerekçesine göre hükümlünün itirazının reddine karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, Niğde Ağır Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen, 27.04.2016 gün ve 2016/522 değişik iş sayılı kararın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, sonraki işlemlerin merciince yerine getirilmesine, 06.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/12110 Karar : 2016/10630 Tarih : 13.12.2016

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanık müdafii 17/10/2016 tarihli dilekçesinde katılan şirket yönetim kurulu başkanının 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında FETÖ ile bağlantısı bulunması nedeniyle gözaltına alınıp hakkında yurt dışına çıkış yasağı getirildiğini, çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edilen hakim ve savcılar arasında Yargıtay 23. Ceza Dairesi üyelerinin de bulunduğunu, bu nedenle kararın hukuka uygunluğundan şüpheye düştüklerini belirtmiş ise de; sanık müdafiinin bu talebinin yargılamanın yenilenmesi talebi niteliğinde olduğu, CMK’nın 311/1. maddesine göre ancak kesinleşmiş kararlara karşı yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulabileceği ve kararın da henüz kesinleşmediği anlaşıldığından, müdafiin bu yöndeki talebinin bu aşamada ek temyiz dilekçesi olarak kabulü ile yapılan incelemede;

09/09/1993-12/09/2008 tarihleri arasında katılan şirkette çalışan ve çek tahsil ve muhafaza işleri hususunda yetkili olan sanığın, işten ayrılmadan önceki 1-2 aylık süre içerisinde katılan şirkete ait olan toplam 259.935,28 TL bedelli 15 adet çekin bedelini bankadan tahsil edip bu parayı şirket hesabına yatırmadığı anlaşıldığından hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/9574 Karar : 2016/10481 Tarih : 7.12.2016

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

Sanık, 01.08.2016 havale tarihli dilekçesi ile mahkeme başkanı hakim Y.. K..’ın silahlı terör örgütü suçlaması ile HSYK tarafından görevden ihraç edildiğini, Elazığ’da görevli iken tutuklandığını, CMK’nın 311/1-c maddesi gereğince hakimin aleyhine ceza kovuşturmasını gerektirecek biçimde görevini yapmada kusur etmesinin yargılamanın yenilenmesi sebebi olduğunu, CMK’nın 24. maddesine göre hakimin tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı reddinin istenebileceğini ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gereği tarafsızlığından şüphe duyulan hakimin davadan çekilmesi gerektiğini belirterek kararın bu yön de esas alınarak bozulmasını talep etmiş ise de; CMK’nın 311/1. maddesine göre ancak kesinleşmiş kararlara karşı yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulabileceği ve kararın da henüz kesinleşmemiş bulunduğu anlaşıldığından, sanığın talebinin ek temyiz dilekçesi olarak kabulüyle yapılan incelemede;

Sanığın Kahramanmaraş Barosu’nda … sicil numarasıyla kayıtlı avukat olduğu, Baro Disiplin Kurulunun 03.04.2003 tarih, 2003/29 E. 2003/8 K. ve 03/08/2006 tarih, 2006/6 E. 2006/11 K. sayılı kararlarıyla 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 153. maddesi gereğince tedbir mahiyetinde işten yasaklı olduğu, bu sebeple karar tarihinden itibaren avukatlığa ait hak ve yetkileri kullanamadığı, sanığın yasaklanma devam ederken avukatlık bürosuna gelen ve sanığın olay tarihinde işten yasaklı olduğundan haberdar olmayan mağdur …’a bu durumu açıklamadığı ve mağdurun haksız yere işten çıkartılması sebebiyle iş mahkemesinde açmak istediği davayı takip etmek ve masraflar için mağdurdan 1.200 TL aldığı, vekaletnameyi daha sonra düzenleteceğini söylediği, davayı mağdurun kendisinin açtığı ve davasının takip edilmemesi sebebiyle sanıktan şikayeti üzerine sanığın avukat …’yı arayıp bir duruşmaya katılımını sağladığı, mağdura da aldığı 1.200 TL’yi duruşmaya giren avukatın ücretine mahsup edeceğini bildirdiği, ancak avukat …’ya hiç ücret ödemesi yapmadığı iddia olunan olayda;

Sanığın ikrar içeren savunmaları, mağdur ve tanıkların beyanları ile tüm dosya kapsamından sanığın suç tarihinden önce Kahramanmaraş Barosu’na kayıtlı olarak avukatlık yaptığı, ancak hakkında tedbir mahiyetinde işten yasaklanma cezası verildiği ve buna rağmen kendisini avukat olarak tanıtıp dava işlerini yürütmek için mağdurdan para aldığı anlaşıldığından, sanığın eyleminin dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine,

ancak;

1-) 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 153. maddesinde hakkında meslekten çıkarma cezasını gerektirebilecek mahiyette bir işten dolayı kovuşturma yapılmakta olan avukatın disiplin kurulu kararıyla tedbir mahiyetinde işten yasaklanabileceği, aynı Kanun’un 155/1. maddesinde işten yasaklanmış olanların bu tarihten itibaren avukatlığa ait yetkileri hiçbir şekilde kullanamayacakları ve yine aynı Kanun’un 63/1. maddesine göre de baro levhasında yazılı bulunmayanlar ve işten yasaklanmış olan avukatların, şahıslarına ait olmayan dava evrakını düzenleyemeyecekleri, icra işlemlerini takip edemeyecekleri ve avukatlara ait diğer yetkileri kullanamayacaklarının belirtilmesi karşısında, baro disiplin kurulu kararıyla tedbir mahiyetinde işten yasaklanan sanığın avukatlık faaliyetlerini yerine getirme yetkisi kalmadığı halde üzerinde avukatlık levhası bulunan bürosunu ve avukatlık ruhsatnamesini kullanarak mağdurdan haksız menfaat elde etmek şeklinde gerçekleştirdiği eyleminin TCK’nın 158/1-d maddesi kapsamında kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu olan baronun araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, sanığın TCK’nın 158/1-i maddesi uyarınca cezalandırılması,

2-) Mağdurun, paranın avukat …’ya verilmesi gereken paradan mahsup edileceğini sanığın kendisine söylediğini, zararının giderilmiş kabul edilmesini istediğini ve şikayetçi olmadığını ifade etmesi karşısında, zararının ne zaman ve ne şekilde karşılandığı mağdura açıklattırılarak zararın karşılandığı tarihin kesin olarak tespiti ve sanığın etkin pişmanlık gösterip göstermediği değerlendirilerek sonucuna göre TCK’nın 168. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı kanunun 6723 sayılı kanunun 33. maddesiyle değişik 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 07.12.2016 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/26941 Karar : 2014/19488 Tarih : 9.07.2014

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

Konya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü bulunan M.. Ö..’ın, uyuşturucu madde kullandığı gerekçesiyle 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun`un 44/3-g. maddesine aykırı hareket etmekten dolayı “11 gün süre ile hücreye koyma” disiplin cezası ile cezalandırılmasına dair anılan Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığının 27/02/2013 tarihli ve 2013/69 sayılı kararına itirazın reddine dair,

Konya İnfaz Hâkimliğinin 07/03/2013 tarihli ve 2013/650 esas, 2013/664 sayılı kararma yönelik itirazın reddine dair, Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/03/2013 tarihli ve 2013/213 değişik iş sayılı kararını müteakiben; kesinleşen disiplin cezasının 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun`un 48/3-a maddesi gereğince onanmasına dair,

Konya İnfaz Hâkimliğinin 25/03/2013 tarihli ve 2013/811 esas, 2013/810 sayılı kararından sonra hükümlünün vaki 22/11/2013 tarihli yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine dair, Konya İnfaz Hâkimliğinin 26/11/2013 tarihli ve 2013/2965 esas, 2013/2962 sayılı karara vaki itirazın da reddine dair, Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/12/2013 tarihli ve 2013/1279 değişik iş sayılı karar aleyhine,

Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 15/04/2014 gün ve 2014/7478-26199 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05/05/2014 gün ve 149368 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

5271 sayılı CMK.nun 23/3. maddesindeki “Yargılamanın yenilenmesi halinde önceki yargılamada görev yapan hakim aynı işte görev alamaz” şeklindeki düzenleme ile

aynı Kanunun 318/1. maddesindeki “Yargılamanın yenilenmesi istemi, hükmü veren mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule değer olup olmadığına karar verir” şeklindeki düzenlemeler karşısında,

ilk kararı veren heyetin olayla ilgili kanaatinin oluştuğu, görüşünün ilk hükümde belirginleştiği, yeniden yargılama aşamasında ya da bu aşamaya götürecek talebin kabule değer olup olmadığına dair vereceği kararda önceki kanaat ve görüşünün etkisi altında kalabileceği, bu sebeple adil yargılanma hakkının bir uzantısı olarak, olaya tamamen yabancı, farklı bir hâkimin yargılamanın yenilenmesi talebini incelemesi gerektiği cihetle,

somut olayda ilk yargılamada görev alan hâkimin, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine vermiş olduğu gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

Gereği düşünüldü:

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 311. maddesinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kesinleşmiş hükümle sonuçlanmış davalar yönünden başvurulabilecek olağanüstü yasa yolu olup, hakim veya mahkeme tarafından verilen her tür karara karşı yargılamanın yenilenmesi yasa yoluna başvurulması olanağı bulunmamaktadır.

Hükümlünün, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunca verilen hücre hapsi cezasının onanmasına ilişkin Konya İnfaz Hakimliğinin 25.03.2013 günlü kararına karşı yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunması üzerine, CMK.nun 23/3 ve 289.maddelerine aykırı olarak onama kararını veren hakim tarafından değerlendirme yapılarak istemin reddine karar verilmiş ve istemin farklı bir hakim tarafından incelenmesi gerektiği gerekçesiyle itiraz mercii kararına karşı kanun yararına bozma isteminde bulunulmuş ise de;

infaz hakimliği kararı yargılamanın yenilenmesi yasa yoluna konu olamayacağından, bu konudaki istemin reddine karar verilmesinde sonucu itibariyle isabetsizlik bulunmayıp, bu kararın aynı hakim tarafından verilmesi de sonuca etkili olmadığından,

Konya İnfaz Hakimliğinin, yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine dair 26.11.2013 günlü kararına itiraz üzerine merciince itirazın reddine karar verilmesinde de isabetsizlik görülmemekle, Konya 2.Ağır Ceza Mahkemesinin 17.12.2013 gün ve 2013/1279 D.İş sayılı kararına yönelik kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas : 2007/13594 Karar : 2008/1374 Tarih : 13.02.2008

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na aykırı davranmak suçundan sanık Hakan Yüncü’nün, anılan Kanun`un 359/a-2, 359/3. maddeleri uyarınca 10.800 Yeni Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair, Bakırköy 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 20/10/2005 gün ve 2001/910 esas, 2005/855 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanık vekili tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin, Bakırköy 9.Asliye Ceza Mahkemesinin 20/11/2006 gün ve 2006/835-732 sayılı kararına yönelik itirazın keza reddine dair, Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/12/2006 gün ve 2006/875 müteferrik sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığının 6.9.2007 gün ve 45082 sayılı Kanun Yararına Bozma istemini içeren dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığının 25.9.2007 gün ve Y.E.2007183615 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.

Mezkür ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, vergi mükellefi olan sanığın yapılan tebligata rağmen defter ve belgeleri ibraz etmediğinden bahisle hakkında yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de, söz konusu tebligatın geçersiz olduğuna ve hükmedilen cezalı tarhiyatın terkin edildiğine ilişkin hükümden sonra dosya ibraz edilen Bakırköy Vergi Dairesi Müdürlüğünün 26/07/2001 tarihli ve 10561 sayılı yazısı ile İstanbul 8.Vergi Mahkemesinin 10/09/2001 tarihli ve 2001/1199-1350 sayılı kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. maddesi kapsamında yeni delil olarak kabulü gerekeceğinin gözetilmemesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla gereği görüşülüp düşünüldü:

213 sayılı Vergi Usul Kanunu`nun 367/son maddesinde düzenlenen “Ceza mahkemesinden sadır olacak kararlar, bu Kanunun dördüncü kitabının ikinci kısmında ( … ) yazılı vergi cezalarını uygulayacak makam ve merciler muamele ve kararlarına müessir olmadığı gibi bu makam ve mercilerce ittihaz edilecek kararlar da ceza yargıcını bağlamaz.” hükmü uyarınca vergi mahkemesince verilen kararlar ceza mahkemesini bağlamayacağından,

Yerinde görülmeyen Kanun Yararına Bozma isteminin ( REDDİNE ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2005/9295 Karar : 2005/10869 Tarih : 11.11.2005

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

Hizmet nedeniyle inancı kötüye kullanmak suçundan sanık Levent’in 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 510, 522 maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair (İstanbul Onüçüncü Asliye Ceza Mahkemesi)nin 26.06.2003 gün, 2001/1488 esas, 2003/403 sayılı kararının yazılı; emir yoluyla bozularak sanığın 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 510, 522. maddeleri gereğince 1 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesinin 30.09.2004 gün, 2004/7300-7017 sayılı kararını da kapsayan dosyanın incelenmesinde, “Tüm dosya kapsamına göre müşteki Beyza’ya ait şirkette çalışan sanığın kendisine verilen yetki belgesine istinaden D………… Şubesindeki hesaptan 13.07.2001 tarihinde çektiği parayı çalıştığı şirkete teslim etmemek şeklindeki eylemi ile ilgili olarak İstanbul Onbirinci Asliye Ceza Mahkemesinin 26.12.2001 gün ve 2001/1977-3300 sayılı karar ile mahkumiyetine karar verildiği ve söz konusu cezasının infaz edildiği gözetilmeksizin, aynı nedenle açılan diğer davanın reddi yerine yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmediğinden,”

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 26.09.2005 gün ve 40093 sayılı yazılı emirlerine atfen Yargıtay C.Başsavcılığının 13.10.2005 gün ve YE.2005176087 sayılı ihbarnamesiyle daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla incelenip gereği görüşüldü:

01.06.2005 tarihinde yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK.nun 343. maddesinde düzenlenen yazılı emir ile bozma kurumu, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK.nunda “Olağanüstü Yasa Yollarının” yer aldığı “Üçüncü Kısım” 309 ve 310 maddelerinde “Kanun Yararına Bozma” başlığıyla düzenlenmiş olup; İstinaf ve temyiz incelemesinden geçmekizin kesinleşen hüküm veya kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi için kural olarak Adalet Bakanı, istinaen de Yargıtay C.Başsavcısı tarafından başvurulan olağanüstü bir yasa yoludur. Bu yasa yolunda önemli olan husus gerek maddi hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin aykırılıkların karar veya hükümlerin verildiği anda mevcut olmasıdır. Hükümden sonra ortaya çıkan veya hüküm verilinceye kadar mahkemenin bilgisine sunulmayıp, sonradan bildirilen nedenlere dayanılarak yasa yararına bozma istenemez. Bu gibi durumlarda, sonradan ortaya çıkan “yeni olaylara” dayanılarak CMK.nun 311 maddesinin (e) fıkrası uyarınca “Yargılamanın Yenilenmesi” yasa yoluna başvurmak olanağı bulunmaktadır.

İncelenen dava dosyasında; sanık hakkında aynı suçtan dolayı İstanbul Onbirinci Asliye Ceza Mahkemesine mükerrer dava açıldığı, davanın mahkumiyet hükmü ile sonuçlanıp kesinleşen ilamın tamamen infaz edildiği olgusu, hükmün kesinleşmesinden sonra infaz aşamasında tespit edildiğinden yargılama sona erdikten sonra ortaya çıkan ve mahkemesince bilinmeyen bu hususun ilk kez yazılı emir yoluyla incelenmesi olanaksız olup, sonradan ortaya çıkan delillerin değerlendirilmesi için başvurulacak yasal yollar tükenmediğinden yasa yararına bozma koşulları oluşmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, yasa yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki istemin CMK.nun 309. maddesi uyarınca (REDDİNE), dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığına iadesine, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2012/3-909 Karar: 2014/121 Tarih: 11.03.2014

  • CMK 311. Madde

  • Hükümlü Lehine Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri

6831 sayılı Kanuna muhalefet suçundan sanık K…in 93/2. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, …Sulh Ceza Mahkemesince verilen 14.02.2002 gün ve 814-158 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 29.05.2003 gün ve 1945-3180 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Hükümlü vekilince 31.12.2003 tarihinde muhakemenin iadesi talebinde bulunulması üzerine …1. Sulh Ceza Mahkemesince 11.02.2004 gün ve 814-158 sayı ile, talebin kabulüne karar verilip, duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucunda …1. Sulh Ceza Mahkemesince 16.07.2008 gün ve 224-1011 sayı ile;

“Yargılanmanın yenilenmesi talebinin reddine,

…Sulh Ceza Mahkemesinin 14.02.2002 gün 2000/814 esas 2002/158 karar sayılı ilamının onanmasına ve aynen infaz edilmesi için …Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine” karar verilmiştir.

Bu kararında hükümlü müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 23.12.2010 gün ve 8200-21802 sayı ile;

“1- Hükme esas alınan 19.11.2004 tarihli keşifte, keşfin doğru yerde yapılmasının temini açısından zabıt mümziilerinden birinin katılımı ve yer göstermesi suretiyle yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,

2- Keşif sonucu düzenlenen harita mühendislerinin raporunda orman tahdit haritası ve tutanakları ile zeminde görülen ve ölçüm suretiyle bulunan 2607 nolu orman sınır noktaları birbirini teyit etmemiş ve hatta 2606 nolu taş bulunamamışsa da orman tutanaklarında bahsedilen kuyunun yeri baz alınarak 33 nolu parsellerin arasındaki sınırın haritada gösterilen 2606 nolu orman sınır noktasının olduğu başlangıç kabul edilmesi halinde evin orman tahdit alanı dışında kalabileceğinin teknik ve bilimsel olarak kesin sonuca gidilemeyeceğinin söz konusu ise de, kanaatlerince dava konusu evin orman tahdit sınırları içinde kaldığının; orman mühendisi bilirkişilerin ayrı ayrı raporlarında ise yerin orman tahdit sınırları içinde kaldığının ifade edilmek suretiyle çelişki yaratılması karşısında mahallinde zabıt mümziilerinin de hazır bulundurularak yer gösterimleri suretiyle ormancılık ve harita tekniğinden anlayan harita mühendisi ve orman mühendislerinden oluşturulacak üç kişilik bilirkişi heyeti vasıtasıyla mahallinde yapılacak keşifte orman tahdidine ait harita ve tutanaklar tahdidin yapıldığı yöntem ve aletlerle uygulanarak suça konu yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığının dava konusu evin tahdit sınırları içinde kalıp kalmadığının kesin bir şekilde tesbitinden ve tüm dosya kapsamındaki bilirkişi raporları arasındaki çelişkiler giderildikten sonra hukuki durumunun tayini gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 12.04.2011 gün ve 170-609 sayı ile;

“Yargılamanın yenilenmesi olağanüstü bir yargılama yoludur. Yargılamanın yenilenmesinin şartları 311. maddesinde sınırlı olarak sayılmıştır. Sanık müdafi raporlar ve kararlar arasında çelişki bulunduğunu belirterek …Asliye Hukuk Mahkemesinin tespite konu olan raporuna dayanmıştır. Ancak bu delil yeni bir delil değildir. Zira …Kadastro Mahkemesinin kararına esas aldığı ve dava konusu yerin 6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi ile orman dışına çıkartıldığına ilişkin rapor ile tespite konu olan rapor içerik ve sonuç olarak aynıdır. Sadece bilirkişilerin isimleri farklıdır. Raporlarda esas alınan orman sınır noktaları da aynıdır. Ayrıca tespit dosyasında mahkemece oluşturulan bilirkişi heyeti iki kişiden oluşmuştur. Oysa bilirkişinin tek ya da üç kişiden oluşması gerekir. Mahkumiyete ilişkin karar temyiz edilir iken Kadastro Mahkemesine sunulan rapor dilekçeye eklenmiş, buna rağmen Yargıtay 3. Ceza Dairesi bu delili de değerlendirerek hükmü onamıştır. Bu aşamadan sonra artık yargılamanın yenilemesi talebinde bulunabilmek için yeni bir delile dayanmak gerekir. Oysa dayanılan delil yeni delil değildir. Yargılamanın yenilenmesinin kabulünde öncelikle yargılamanın yenilenmesinin kabule şayan olup olmadığının değerlendirilmesi daha sonra da yargılamanın yenilenmesinin kabulüne ya da reddine karar verilmesi gerekir iken doğrudan doğruya talebin kabulüne karar verilmesi nedeniyle bu kararın sanık yönünden usulü müktesap hak doğurmadığı sonucuna varılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, sanık müdafinin dayandığı delilin yeni bir delil olmadığı, bu delilin mahkumiyet hükmünün onanmasından önce var olduğu, bu delilin de yargılama aşamasında değerlendirildiği, dolayısıyla yargılamanın yenilenmesinin yasal şartlarının oluşmadığı, dairenin öncelikle bu konuda inceleme yapması gerekir iken, yargılamanın yenilenmesinin kabulüne karar verildikten sonra mahallinde yapılan keşfin yasaya uygun olmadığını gerekçe göstererek hükmü bozması yerinde görülmediğinden önceki hükümde ısrar olunmuş ve istemin bu nedenlerle reddine karar vermek gerekmiştir” gerekçesiyle direnmiştir.

Bu hükmünde hükümlü vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 21.04.2012 gün ve 232624 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

Ancak, Ceza Genel Kurulundaki inceleme sırasında bir Genel Kurul Üyesi tarafından, inceleme konusu dosya da zamanaşımının gerçekleştiğinin ileri sürülmesi üzerine, bu husus Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle ele alınıp “ön sorun” olarak değerlendirilmiştir.

İncelenen dosya kapsamından;

Orman muhafaza memurlarınca 22.02.2000 tarihinde düzenlenen suç tutanağına istinaden sanık hakkında …Sulh Ceza Mahkemesine 6831 sayılı Orman Kanununa muhalefet suçundan kamu davası açıldığı, yerel mahkemece, 21.03.2001 tarihinde mahallinde keşif yapıldığı, keşif sonucu düzenlenen 23.3.2001 tarihli bilirkişi raporu ve rapora ekli kroki hükme esas alınmak suretiyle, sanığın 6831 sayılı Kanunun 93/2. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edildiği, temyiz dilekçesine dava konusu yere komşu …, …, Yaka köyü 133 ada 33 parselin hazine adına tapuya tesciline ilişkin …Kadastro Mahkemesinin 08.06.2000 gün ve 62-118 sayılı kararı, bu kararın onanmasına ilişkin Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 17.10.2000 gün 7053-8018 sayılı ilamı ve bu kararın düzeltilmesi talebi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesince verilen 01.02.2001 gün ve 11068-461 sayılı karar düzeltme isteminin reddine ilişkin kararların eklendiği, yapılan temyiz incelemesi sonucu hükmün Yargıtay 3. Ceza Dairesince onandığı,

Hükmün onanmasından sonra hükümlü müdafiince Özel Daire kararına yönelik olarak karar düzeltme kanun yoluna başvurulması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunulduğu, bu ihbar üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 11.12.2003 gün ve 173242 sayı ile karar düzeltme yoluna başvurulmasını gerektirir bir durum bulunmadığına karar verildiği,

Hükümlü vekilince bu kez …12. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu taşınmazla ilgili olarak …Orman İşletme Müdürlüğü aleyhine bir tespit davasının açıldığı, mahkemece bir orman mühendisi ve bir harita mühendisi eşliğinde mahallinde keşif yapıldığı, keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ve krokinin tespit dosyasına sunulduğu, bu raporda dava konusu evin Hazine adına tescilline karar verilen …, …, Yaka köyü 133 ada 33 parsel içerisinde kaldığının belirtildiği,

…12. Asliye Hukuk Mahkemesinin tespit davası sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ve kroki eklenmek suretiyle hükümlü müdafiince 13.12.2003 tarihli dilekçe ile muhakemenin iadesi talebinde bulunulduğu, …7. Sulh Ceza Mahkemesince 11.02.2004 gün ve 814-158 sayı ile talebin kabulüne ve infazın durdurulmasına karar verildiği,

Duruşmalı olarak yapılan inceleme sırasında mahkemece suça konu yerde yeniden keşif yapılmasına karar verildiği, iki harita mühendisi ve bir orman yüksek mühendisinin iştiraki ile 19.11.2004 tarihinde mahallinde keşif icra edildiği, hükümlü müdafii ile katılan vekilinin keşfe iştirak ettiği,

Harita mühendisi bilirkişiler raporlarında; zeminde ve ofis ortamındaki tüm imkanlar kullanmak suretiyle eldeki verileri rapora yansıttıklarını, tespit dosyasına ibraz edilen raporda orman haritası ve kadastro tutanaklarının göz önüne alınmaması nedeniyle çelişkili ve hatalı sonuca ulaşıldığını, teknik ve bilimsel verilere göre yaptıkları değerlendirme sonucunda dava konusu evin orman sınırları içinde kaldığını, bazı ölçümleme farklılıkları olmakla birlikte kesinleşen hükme esas alınan ilk raporun sonucu itibarıyla doğru olduğunu belirttikleri, orman yüksek mühendisi bilirkişinin de aynı doğrultuda görüş bildirdiği,

Yerel mahkemece duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucunda 16.07.2008 gün ve 224-1011 sayı ile, hükümlü müdafiince ileri sürülen hususların “yeni delil” niteliğinde olmadığı gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesi şartlarının oluşmadığından bahisle hükümlü müdafiinin talebinin reddine, önceki hükmün onanmasına karar verildiği, kararın hükümlü müdafiince temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verildiği, yerel mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilerek önceki hüküm gibi karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin önsorunla ilgili olarak yapılan değerlendirmede:

1412 sayılı CMUK’nun 327 ve1412 sayılı CMUK’nun 327 ve devamı maddelerinde düzenlenen “muhakemenin iadesi”, 5271 sayılı CMK’nun 311 ve devamı maddelerinde “yargılamanın yenilenmesi” adı altında benzer düzenlemeye konu edilmiştir. 5271 sayılı CMK’nun 311. maddesinde yer alan düzenleme, 1412 sayılı CMUK’nun 327. maddesinin kısmen tekrarı niteliğindedir. Ancak 1412 sayılı CMUK’nun aksine, 5271 sayılı CMK’nda olağan ve olağanüstü kanun yolları ayrımı yapılarak, 311. maddedeki düzenlemeye olağanüstü kanun yollarına ilişkin bölümde yer verilmiştir.

Ceza Genel Kurulunun 17.03.1998 gün ve 18-91 sayılı kararında da belirtildiği üzere, Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz yargılaması sonunda verdikleri kararların kesinliği evrensel bir ilkedir. Ancak kanun koyucu bazı durumlarda kesinleşmiş hükümlere yönelik olarak olağanüstü kanun yollarına başvurma imkânı tanımıştır.

Olağanüstü kanun yollarının en temel özelliği, kesinleşmiş hükümlere karşı başvurulan istisnai nitelikte kanun yolları olmalarıdır. Yargıtay ilgili Ceza Dairesince bir hüküm onanmakla kesinleşmekte ve kesinleşme anına kadar işleyen dava zamanaşımı bu aşamada sona ermektedir. Nitekim 09.05.1956 gün ve 6/4 sayılı İçtihadi Birleştirme Kurulu kararında; onama ile hükmün kaziye-i muhkem hale geleceği açıkça belirtilmiştir.

Ön sorunun sağlıklı şekilde çözülebilmesi için yargılanmanın yenilenmesi kanun yolunda zamanaşımının işleyip işlemeyeceği konusunun incelenmesi gerekmektedir.

765 sayılı TCK’nun 109. maddesi765 sayılı TCK’nun 109. maddesi; “Aynı fiilden dolayı her ne suretle olursa olsun tekrar muhakemesi görülmek lazım gelen mahkumünaleyhin ahiren vaki olan mahkumiyeti evvelki mahkumiyetinden daha hafif bir cezayı mutazammın ise müruru zaman müddeti sonraki hüküm ile tertip olunacak cezaya göre hesap olunur” şeklinde düzenlenmiş iken,

5237 sayılı TCK’nun “Dava zamanaşımı” başlıklı 66. maddesinin5237 sayılı TCK’nun “Dava zamanaşımı” başlıklı 66. maddesinin 5. fıkrası;

“Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yeni baştan işlemeye başlar” şeklinde düzenlenmiştir.

765 sayılı muhakemenin iadesine karar verilmesinin dava zamanaşımına tesir edeceğine ilişkin bir hüküm mevcut değildir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 28.01.1942 gün ve 16-16 sayılı kararında; kesinleşen hükümlerin muhakemenin iadesi yoluyla yeniden incelenmesinde dava zamanaşımının mevzu bahis olamayacağına hükmedilmiştir.

Yine Ceza Genel Kurulunun 29.05.1954 gün ve 84 sayılı kararında; “Muhakemenin yenilenmesine karar verilmekle asli dava advet etmiş olmayacağından zamanaşımı mevzu bahis olamazsa da, eski hüküm 1412 sayılı CMUK’nun 341. maddesine göre iptal olunur, yeniden hüküm kurulması gerekirse zamanaşımı nazara alınabilir. Şayet, eski hüküm iptal edilmez de tastik olunursa zamanaşımından bahisle hüküm bozulamaz” sonucuna ulaşılmıştır.

Bununla birlikte, 765 sayılı TCK’nun 109. maddesinde muhakemenin iadesi sonucu failin suçunun daha hafif cezayı gerektiren başka bir suç olduğunun belirlenmesi durumunda, bu suçun kanunda belirlenen zamanaşımının ilk yargılama süresi içinde gerçekleşmiş bulunduğunun belirlenmesi durumunda fail hakkındaki davanın düşmesine karar verileceği hükme bağlanmıştır. Diğer bir ifadeyle, muhakemenin iadesi sonucu değişen suç vasfının önceki muhakeme sırasında doğru tespit edilmesi durumunda davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilecek idiyse, muhakemenin iadesi sonucunda da davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine kararı verilecektir.

Buna göre, 765 sayılı ve 1412 sayılı yürürlükte olduğu dönemde muhakemenin iadesine karar verilmesi durumunda, muhakemenin iadesine konu edilen davada zamanaşımı söz konusu olmayacaktır. Ancak, muhakemenin iadesi sonucu suç vasfından değişme olmuş, değişen suç vasfına göre yeniden belirlenen zamanaşımı önceki yargılamada gerçekleşmiş ise, muhakemenin iadesi yargılaması sonucunda 765 sayılı TCK’nun 109. maddesi uyarınca sanık hakkında açılan kamu davasınında zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi gerekmektedir.

5237 sayılı açısından konu incelendiğinde ise, kanunun 66/5. maddesi uyarınca aynı fiilden dolayı tekrar yargılanmayı gerektiren hallerde zamanaşımının söz konusu olacağı, ancak zamanaşımının yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulünden itibaren yeni baştan işlemeye başlayacağı hükme bağlanmış ve yargılamanın yenilenmesinde zamanaşımının mümkün olduğu açıkça ortaya konulmuştur.

Görüldüğü gibi, yargılamanın yenilenmesinde eski hükmün iptal edilip failin daha az bir ceza ile cezalandırılmasına karar verilmesi hali dışında 765 sayılı göre dava zamanaşımı söz konusu olmazken, sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 66/5. maddesinde ki açık düzenleme karşısında yargılamanın yenilenmesinde dava zamanaşımı söz konusu olacaktır. Bu nedenle, inceleme konusu dosyada hükümlü lehine olduğunda tereddüt bulunmayan 5237 sayılı uyarınca zamanaşımının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu sonuca ulaşıldıktan sonra zamanaşımı bakımından daha kısa süreler öngören 765 sayılı TCK’nun 102, 104. maddelerinin esas alınması gerektiği ileri sürülebilir ise de; 765 sayılı yargılamanın yenilenmesi muhakemesinde dava zamanaşımının öngörülmemesi, bu nedenle 5237 sayılı lehe olduğunun kabul edilmesi karşısında, zamanaşımının da 5237 sayılı TCK’nun 66, 67. maddelerinde belirlenen esaslara göre hesaplanması gerekmektedir. Aksi yöndeki kabul, lehe kanun uygulamasında karma uygulama sonucunu doğuracak olup, usul ve kanuna aykırılık oluşturacaktır.

Nitekim, Ceza Genel Kurulu ve Yargıtay Özel Dairelerinin istikrar kazanmış kararlarında; lehe kanunun uygulanmasına ilişkin olan 5252 sayılı Kanunun 9/3 maddesi, 23.02.1938 gün ve 23-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve öğretide bu konuda ileri sürülen görüşler birlikte göz önüne alındığında, lehe kanunun belirlenmesi amacıyla sabit kabul edilen maddi olaya suç tarihinde yürürlükte bulunan kanunlar ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hiçbir hükmü karıştırılmadan bir bütün halinde uygulanması ve uygulama sonucu ortaya çıkan sonuçların birbiriyle karşılaştırılması gerektiği vurgulanmaktadır.

Bu bilgiler ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;

Yargılamanın yenilenmesine konu olan somut olayda, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı hükümlerine göre yargılamanın yenilenmesi aşamasında eski hükmün iptal edilip failin daha az ceza ile cezalandırılmasına karar verilmesi hali dışında dava zamanaşımı söz konusu olmadığı, buna karşılık sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 66/5. maddesi uyarınca dava zamanaşımının yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edildiği tarihten itibaren yeni baştan işlemeye başlayacağı sabittir.

Hükümlünün sabit olan suçuna ilişkin olarak 6831 sayılı Kanunun 93/2. maddesinde belirlenen cezanın miktarına göre asli dava zamanaşımı 5237 sayılı TCK’nun 66/1-e maddesi uyarınca 8 yıl, kesintili dava zamanaşımı ise aynı kanunun 67/4. maddesi uyarınca 12 yıldır.

Zamanaşımını kesme nedenlerini incelediğimizde ise, 67. maddesinin 2. fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde sayılan kesme nedenlerinin yargılamanın yenilenmesine konu olabilecek bir ceza davasında gerçekleşmesi mümkün değildir. Ancak anılan fıkranın (d) bendinde belirtilen kesme nedeni yargılamanın yenilenmesinde söz konusu olabilecektir.

Bu kapsamda, yargılamanın yenilenmesi talebi kabul edildikten sonra yapılan duruşma sonucunda 323/1. maddesine göre önceki mahkumiyet hükmünün onaylanmasına karar verilmesi durumunda sonuçları itibarıyla mahkumiyete hükmedilmiş olduğundan bu kararın 67/2-d maddesinde belirtilen zamanaşımının kesme nedenleri arasında sayılan “mahkumiyet kararı verilmesi” olarak kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Buna göre, yerel mahkemece muhakemenin iadesi talebinin kabul edildiği 19.11.2004 tarihinden, önceki hükmün onanmasına karar verildiği 16.07.2008 tarihine kadar 8 yıllık asli dava zamanaşımının, Genel Kurul inceleme tarihi itibarıyla da 12 yıllık uzatmalı dava zamanaşımının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.

Bu nedenle, inceleme konusu olayda dava zamanaşımı gerçekleşmediğinden Ceza Genel Kurulunca direnme hükmünün incelenmesine geçilmesine oyçokluğuyla karar verilmiştir.

Ön soruna ilişkin olarak çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; “İnceleme konusu olayda, 765 sayılı TCK’nun 102/2, 104/2. maddeleri uyarınca zamanaşımının gerçekleştiğinden sanık hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmesi gerektiği ve bu uygulamanın karma uygulama olmayacağı” görüşüyle ön sorun yönünden karşıoy kullanmışlardır.

Ön sorunun bu şekilde çözülmesinden sonra, yerel mahkeme direnme hükmünün isabetli olup olmadığına ilişkin uyuşmazlığa gelince;

1412 sayılı CMUK’nun “Mahkumun lehine muhakemenin iadesi sebepleri” başlıklı 327. maddesi1412 sayılı CMUK’nun “Mahkumun lehine muhakemenin iadesi sebepleri” başlıklı 327. maddesi;

“Kat’ileşen bir hükümle neticelenmiş olan bir dava aşağıda yazılı hallerde mahkumun lehine olarak muhakemenin iadesi yol ile tekrar görülür:

1- Duruşmada ihticaç olunan ve hükme tesir eden bir vesikanın sahteliği tebeyyün ederse.

2 - Yemin verilerek dinlenmiş olan bir şahid veya ehlihibrenin hükme müessir olacak surette mahküm aleyhine kasd veya ihmal ile hakikat hilafında şahitlikte bulunduğu veya rey verdiği anlaşılırsa.

3 - Bizzat mahküm tarafından sebebiyet verilmiş olan kusur müstesna olmak üzere hükme iştirak etmiş olan hakimlerden biri aleyhine ceza tatbikatını ve kanuni bir ceza ile mahkümiyeti istilzam edecek mahiyette olarak vazifelerini ifada kusur etmişse.

4 - Ceza hükmü, hukuk mahkemesinin bir hükmüne müstenid olup da bu hüküm kat’ileşmiş olan diğer bir hüküm ile bozulmuş ise.

5 - Yeni vakıalar veya yeni deliller dermeyan edilip de bunlar yalnız başına veya evvelce irad edilen delillerle birlikte nazara alındıkları takdirde maznunun beraetini veya daha hafif bir cezayı havi kanun hükmünün tatbiki ile mahküm olmasını istilzam edebilecek mahiyette olursa. Şu kadar ki kabahat hükümleri hakkında ancak evvelce mahküm tarafından öğrenilmemiş olan veya kendi kusurile olmıyarak evvelce irad edilmemiş bulunan vakıalar veya deliller dermeyan olunabilir.

6- Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu halde, muhakemenin iadesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir” şeklinde düzenlenmiş iken,

5271 sayılı CMK’nun “Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri” başlıklı 311. maddesi5271 sayılı CMK’nun “Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri” başlıklı 311. maddesi;

“(1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür.

a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.

b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.

c) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.

d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.

e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.

f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.

(2) Birinci fıkranın (f) bendi hükümleri, 4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile, 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır” biçiminde düzenlenmiştir.

Görüldüğü gibi yargılamanın yenilenmesi, 1412 sayılı “muhakemenin iadesi” 5271 sayılı ise “yargılamanın yenilenmesi” başlığı altında benzer şekilde düzenlenmiştir.

5271 sayılı CMK’nun 311. maddesinde5271 sayılı CMK’nun 311. maddesinde hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenlerine yer verilmiş ve bunlar sınırlı biçimde sayılmıştır. Bunun dışındaki nedenlerle hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesinin istenilmesi mümkün değildir.

Kamu düzeninin sağlanması, davaların bir noktada sona ermesi sonucunu, yani kesin hükmü doğurmuştur. Kesin hükümle birlikte artık yargılamaya konu sorun çözülerek, maddi gerçeğe ulaşıldığından kesin hükümle sonuçlanmış bir ihtilaf kural olarak yeniden yargılama konusu yapılamayacaktır. Bununla birlikte bir yargılama faaliyeti sonucu verilen kesin hükümde adli hataların yapılması da mümkündür. Hükmün kesinleşmesinden sonra ortaya çıkan maddi olaylar kesin hükmün maddi gerçeği yansıttığı kabulünü ve kesin hükmün ispatla ilgili temellerini sarsabilecektir. Bu durumda, bir yanda kesin hüküm, diğer yanda ise adli hatanın düzeltilmesi zorunluluğu söz konusu olacaktır. Bu iki değerden birinin tamamen gözardı edilmesi mümkün olmadığından kanun koyucu maddi temelleri sarsılmış kesin hükümden fedakarlık yapmak zorunda kalmış ve bunun şartlarını belirlemiştir. Bu açıdan yargılamanın yenilenmesi kesin hükmün dokunulmazlığının istisnasını oluşturmaktadır. Kesinleşen hükmün, maddi gerçeğe uymadığına ilişkin kanunda belirtilen şartları taşıyan taleplerin değerlendirilmesi ve yapılacak değerlendirme sonucunda şartların oluşması halinde kesinleşen hükmün düzeltilmesi gerekmektedir. İşte bu nedenlerle kanun koyucu bu sorunu çözebilmek için yargılamanın yenilenmesi müessesesini şartlarını ayrıntılı olarak düzenlemek suretiyle ihdas etmiştir.

Yargılamanın yenilenmesi ancak kesinleşmiş hükümlerde başvurulacak bir yol olup hukuki niteliği itibarıyla sistematiği, düzenleniş şekli ve düzenlendiği yer dikkate alındığında tereddütsüz olağanüstü bir kanun yoludur. Yargılamanın yenilenmesindeki amaç, kanunda istisnai ve sınırlı olarak sayılan hallerin gerçekleşmesi halinde gerçeğin araştırılması, böylece toplum ve sanığın menfaatinin korunması olduğundan, kesin hükme yönelik olarak ileri sürülen ve gerekli şartları taşımayan her türlü yenilenme talebinin dikkate alınması da söz konusu olmayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında yargılamanın yenilenmesini; kanunda sınırlı şekilde sayılan yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin en az birisine dayalı olarak kesinleşmiş bir hükümde adli hata bulunduğu iddiasıyla kural olarak hükmü veren mahkemeye başvurulmasıyla başlayan, hükmü veren hakimin katılımı olmaksızın, mahkemece başvurunun şekil ve esas açısından kabulüne karar verilmesi halinde devam edilerek hükme konu sanık ve fiil hakkında yeniden kovuşturma yapılmasına imkan sağlayan, olağanüstü bir kanun yolu olarak tanımlamak mümkündür.

Yargılamanın yenilenmesi, mutlaka istek üzerine yapılabilecek, davasız yargılama olmaz ilkesinin doğal sonucu olarak mahkemece re’sen yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesi mümkün olmayacaktır. Hükmün infaz edilmiş olması veya hükümlünün ölümü de yargılamanın yenilenmesine engel teşkil etmeyecektir.

Yargılamanın yenilenmesi başvurusu kural olarak herhangi bir süre sınırlamasına tâbi tutulmamış olup, talep hükmü veren mahkemeye yapılmalıdır. Yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması kesinleşen hükmün infazını kendiliğinden etkilemeyecek, ancak mahkemenin infazın geri bırakılmasına ya da durdurulmasına karar vermesi mümkün olabilecektir.

Yargılamanın yenilenebilmesi için hükümde önemli bir adli hatanın yapılmış olması gereklidir. Yargılamanın yenilenmesini gerektiren bu hata, hükümlünün lehine ya da aleyhine olarak yapılmış olabileceğinden hukukumuzda yargılamanın yenilenmesi hem hükümlünün lehine hem de aleyhine olarak başvurulabilecek bir kanun yolu olarak düzenlenmiştir.

CMK’nun 311. maddesinde belirtildiği üzere, kesinleşen bir hükümle sonuçlanan davanın, yargılamanın yenilenmesi yolu ile hükümlü lehine yeniden görülebilmesi için;

a - Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliğinin anlaşılması,

b- Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması veya görüş bildirmesi,

c- Kararı veren hakimlerden birinin görevini yaparken kusurlu davranması,

d- Kararın dayandığı hukuk mahkemesi kararının kesinleşmiş bir kararla bozulması,

e- Hükümlünün beraetini veya daha hafif bir suçtan cezalandırılmasını gerektirecek yeni delil ve olayların ortaya çıkması,

f- Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması gerekir.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulması bakımından yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden olan “yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulması”nın üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.

“Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulması”na ilişkin yenileme nedeni 311. maddesinin 1 fıkrasının (e) bendinde;

“Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa” şeklinde düzenlenmiştir.

Delil; ceza muhakemesinin konusu olan olayda maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla kullanılan ispat aracı olup ceza muhakemesi hukukunda “delil serbestisi” ilkesi gereği akılcı ve gerçekçi olmak ve hukuka aykırı bulunmamak şartıyla her beyan, belge veya belirti, delil olarak kabul edilebilecektir.

Olay ise, doğrudan doğruya veya dolayısıyla muhakeme hukuku içinde ispat vasıtası olarak kabul edilen, diğer bir anlatımla doğrudan veya dolaylı olarak ispat aracı olarak kullanılabilecek ve yargılama sonucunu etkileyecek olgulardır.

Delil ve olayların, yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilebilmesi için “yeni” olması gerekmektedir. Hükmü veren mahkemeye bildirilmemesi sebebiyle, hükümde dikkate alınmamış olan her olay ve delil hükümlü tarafından bilinip bilinmemesi önemli olmaksızın “yeni” olarak nitelendirilmektedir. Olay ya da delilin yeniliği, olayın kesin hükümden sonra meydana gelmiş olmasıyla değil, kesinleşmiş olan hükmün verilmesi sırasında değerlendirilip değerlendirilmediği ile bağlantılıdır. Kesin hükümden önce meydana gelen ancak mahkemenin bilgisine sunulmayan ya da mahkeme tarafından değerlendirilmeyen deliller ve olaylar da “yeni” sayılmalıdır. Bu doğrultuda hükmü veren mahkemeye bildirilmediğinden yargılama yapılırken değerlendirilemeyen her türlü olgu ve delil de “yeni” sayılmaktadır.

Daha önceden mahkemeye bildirilen ancak mahkeme tarafından değerlendirilerek inandırıcı bulunmadığı için dikkate alınmayan delil ve olgular “yeni” değildir. Buradaki yenilikten anlaşılması gereken taraf bakımından değil, mahkeme bakımından olay ya da delilin yeni olmasıdır. Mahkemece bilinmeyen, incelenmeyen, yargılama konusu yapılmayan ve bu nedenle değerlendirilmeyen deliller “yeni delil veya olay” kapsamındadır. Yenilik açısından önemli olan delil vasfına sahip olacak biçimde içerikteki yeniliktir. Bu nedenle hükümlünün bildiği veya bilmesi gereken bir olay veya delil, mahkemece bilinmiyorsa veya öğrenilmekle birlikte değerlendirilmemişse yargılamanın yenilenmesi nedeni olabilecektir.

Yeni olay ya da delilin yargılamanın yenilenmesi sebebi olması için aynı zamanda “önemli” de olması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile yeni deliller ve olaylar ortaya konulduklarında tek başlarına ya da önceden sunulan delillerle birlikte değerlendirildiğinde sanığın beraatini veya daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirecek nitelikte olmalıdır.

Yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olup olmadığı konusunda şekil şartının yerine getirilmesi yeterli olmayıp, ikame olunan olay ve delillerin önceden ileri sürülmeyen ve tamamen yeni nitelik taşıyan yapıda olması ve tek başına veya diğer deliller birlikte incelendiğinde hükümlü lehine değerlendirmeye ve önceki hükmü değiştirmeye mahkemeyi yönlendirecek ciddiyette bulunması gerekmektedir. Bu özelliği taşımayan iddialarla, sırf şekli unsurların yeterliliğinden bahisle yargılamanın yenilenmesinde delil toplamaya ya da bu safha aşılarak duruşmalı incelemeye yönelmek kanun koyucunun amacıyla ve olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesinin yapısıyla uyuşmamaktadır. Diğer bir ifade ile yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilebilmesi için kesin hükümden dönülmesini gerektirecek, duruşma açılmasını haklı ve gerekli kılacak ciddiyette yeni delil ve olayların ortaya konulması zorunludur.

Buna göre, yargılama aşamasında yerel mahkemece temas edilen, bilgi sahibi olunan, incelenen ve hüküm verilirken göz önüne alınan, temyiz aşamasında da Özel Dairece incelenip değerlendirilen bir delile ilişkin olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmak mümkün olmadığı gibi, bu tür nedenlere dayalı olarak yapılan taleplerin de kabul edilmemesi gerekmektedir.

Bu nedenle, gerek ilk derece yargılamasında gerekse temyiz aşamasında ileri sürülen, yargılama makamlarının bilgi sahibi olduğu, suçun sübutu ve nitelendirmesi bakımından göz önüne alınan, bu şekilde aşamalarda değerlendirilen olay ve delillere dayalı olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması durumunda, 318/3. maddesi uyarınca mahkemece yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabule değer olmadığına karar verilmesi gerekmektedir.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.06.1995 gün ve 164-190 sayılı kararında; “Yargılanmanın yenilenmesi bakımından yeni delil ve vakıanın varlığından bahsedebilmek için delil ve olayın daha önce mahkemeye sunulmamış, mahkemenin bilgisi dışında kalmış, yalnız başına veya diğer delillerle birlikte sonuca etkili olması gerekmektedir. Bu nitelikleri taşımayan delil veya olaylara ‘yeni delil ve olay’ niteliği yüklenemez”, 15.10.1990 gün ve 214-236 sayılı kararında; “Yargı kararının verildiği tarihte, mahkemece bilinmeyen ve mahkûmiyet hükmü kurulurken değerlendirme dışı tutulan yeni delil veya yeni olay diye tanımlanabilecek yeni bir durum ortaya çıkmadığından, önceki hükmün tasdikine ilişkin yerel mahkeme kararı ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır”, 01.10.1990 gün ve 190-212 sayılı kararında; “Yerel mahkeme yargılamanın yenilenmesi davası sırasında, sanığın ileri sürdüğü hususlarda gösterdiği tanıkları dinlemiş, bu tanıkların tümü de sanığın ileri sürdüğü hususları doğrular nitelikte anlatımda bulunmuşlardır. O halde sanığın dilekçesinde ileri sürdüğü hususların doğruluğu kanıtlandığına göre, bu hususların yargılamanın yenilenmesi davasına konu, yargı kararının verildiği tarihte, yargılama heyetinin bilmediği delil veya olay diye tanımlayabileceğimiz yeni delil veya yeni olay olup olmadığına bakılmalı, bu soruya bulunacak cevap olumlu olduğu takdirde, hükümlünün beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren yasa hükmünün uygulanmasını gerektirip gerektirmediğini saptamak gerekecektir”, 27.05.1985 gün ve 72-306 sayılı kararında ise; “Öğreti ve uygulamada kabul olunduğu üzere ‘yeni vakıa ve delil’, evvelce yargıya sunulmamış olan onun bilgisi dışında kalmış olan delildir” sonucuna ulaşılmıştır.

Öğretide de; “Yeni vakıa, yahut yeni delil mahkemece bilinmeyen yani mahkemenin hüküm verdiği esnada vakıf olmadığı vakıa yahut delil demektir. Yenilik, vakıa veya delilin vukuu zamanına, yani kronolojik bir esasa göre değil, mahkemece bilinmiş olup olmadığına göre tâyin edilir” (Baha Kantar, Ceza Muhakemeleri Usulü Üçüncü Kitap Kanun Yolları, Ankara, 1953, s.411), “Muhakemenin yenilenmesi için sebep olarak gösterilen vakıa veya delillerin ‘yeni’ olması şarttır. Hükümlünün bildiği veya bilmesi lâzım geldiği bir vakıa veya delil, mahkemece malûm değil ise, yenilenme sebebi olabilir” (Faruk Erem, Muhakemenin Yenilenmesi Hakkında Genel Bilgiler, AÜHFD, S.1-4, C.19, Ankara, 1962, s.25), “Muhakemenin iadesi sebebi olabilmesi için dermeyan edilen vakıaların veya delillerin yeni olması gerekir. Yeni demek, hüküm tesis olunduğu zaman mahkemece bilinmeyen ve failin kusurluluğunu tesbitte tesir icra edebilen ve ilk hüküm tesisinde hiç nazara alınmamış bulunan hususlardır. Bir vakıa veya delil hüküm tesisi zamanında fail tarafından bilinse, fakat mahkemeye ikâme edilmemiş olsa ve bu sebeple de hükümde değerlendirilmemiş veya hükme tesir etmemiş olsa, bu iadei muhakeme sebebi olabilecektir; zira, bahis konusu olan yenilik fail bakımından değil mahkeme bakımından aranmalıdır” (Ayhan Önder, Ceza Muhakemesi Usulü Hukukunda Yeni Vakalar ve Yeni Deliller Sebebiyle Muhakemenin İadesi, İÜHFM, C.31, No:1-4, İstanbul 1966, s.63), “Hükmü veren mahkemede bildirilmemiş veya bildirilememiş ve bu sebeple hükümde nazara alınmamış olan her türlü vakıa ve deliller, mahkûm tarafından bilinip bilinmemelerinin bir ehemmiyeti olmaksızın yeni sayılırlar. Yani yenilik taraf bakımından değil, mahkeme bakımındandır. Delil ve vakıaların evvelki duruşmada dermeyan edilmemiş ve neticede mahkemenin malûmatı dışında kalmış olmaları yeni kabul edilmeleri için yeterlidir. Evvelki duruşmada dermeyan edilmiş fakat mahkemece inandırıcı görülmeyerek nazara alınmamış delil ve vakıalar ‘yeni’ sayılmazlar” (Eralp Özgen, Ceza Muhakemesinin Yenilenmesi, Ankara, 1968, s. 95), “Yargılaşan kararın verildiği tarihte hakimin bilmediği delil veya olay diye tarif edebileceğimiz yeni delil veya olayın yenileme sebebi olabilmesi için yalnız başına veya eskilerle birlikte nazara alındığında hükümlünün beraatini veya daha hafif bir cezayı havi kanun hükmünün, yani sonuç cezanın tayininde kullanılması takdire bırakılmayıp, kanun gereği olan normların uygulanması ile mahkum olmasını gerektirecek nitelikte olması gerekir” (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi, 18. Bası, İstanbul, 2010, s.1493), “Şüphesiz muhakemenin iadesi için ileri sürülen delil veya vakıanın yeni olması gerekir. Buradaki ‘yenilik’ten kasıt, daha önce bilinmeyen, bildirilmemiş veya sonradan ortaya çıkan delil veya olay olabileceği gibi, bir tarafça bilinmekle birlikte mahkemece bilinmeyen veya mahkemeye ismen bildirilmekle birlikte incelenmemiş, üzerinde delil veya olay muhakemesi yapılmamış, kısaca hiç dikkate alınıp değerlendirilmemiş hususlar da olabilir. Çünkü buradaki ‘yenilik’, taraf bakımından değil, mahkeme bakımındandır. Dermeyan edilmeyip, sadece kendisinden bahsedilerek hiçbir şekilde dikkate alınmayan ve inceleme dışı tutulan delil ve olay arasında fark bulunmamaktadır. Bunlar da kendileri dikkate alınmadan yapılan yargılama açısından ‘yenilik’ vasıflarını yitirmeyip sürdürürler” (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, C. 2, 8. Baskı, Ankara, 2013, s. 494), “Yeni delil, mahkemeye sunulmamış, sunulsa bile mahkemece irdelenmemiş, dikkate alınmamış delildir. Bununla birlikte delil irdelenmiş ancak hükme esas alınmamış ise yeni değildir. Yeni delil aslında önceki hükmün yanlış olduğunu gösteren delildir. Buna göre fiil hakkında mahkemenin verdiği karar hukuksal dayanağını kaybediyor veya eski ispat olgusunda şüphe doğuruyorsa, bunu ortaya koyan vakıa ve/veya delil, yeni vakıa ve delildir” (Veli Özer Özbek/ Mehmet Nihat Kanbur/ Koray Doğan/ Pınar Bacaksız/ İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 4. Baskı, Ankara, 2012, s. 806), “Hükmü veren mahkemeye bildirilmediği için hüküm kurulurken dikkate alınmamış her türlü olgu ve deliller yeni sayılır. Daha önceden mahkemeye bildirilen, ancak mahkemece inandırıcı bulunmadığı için dikkate alınmayan delil veya olgular yeni sayılmaz” (Nur Centel- Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Bası, İstanbul, 2013, s.793), “Muhakemenin yenilenmesi nedeninin oluşması için olay ve delilin yeni olması gerekmektedir. Kanun koyucu burada yeni kelimesini, oluş tarihinden itibaren çok zaman geçmemiş anlamında değil, daha önce söylenmemiş, görülmemiş, gösterilmemiş, düşünülmemiş anlamında kullanmıştır. Bu nedenle delilin yeni sayılması için ceza muhakemesi sırasında mahkemece varlığının bilinmemesi veya bilindiği halde olay yada delile ulaşılmaması gerekir” (Ahu Karakurt, Ceza Muhakemesi Hukukunda Muhakemenin Yenilenmesi, Ankara, 2009, s.111), “Mahkemece yargılama sırasında bilinmeyen, bilindiği halde ulaşılamayan ve bu nedenle de kısmen veya tamamen hükmün kurulmasında dikkate alınmamış olan delil yeni delildir” (İlhan Akbulut, Ceza Muhakemesi Usulü Hukukunda Muhakemenin İadesi, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 78,, 2004/4, s. 1559), “Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunların yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkum edilmesini gerektirecek nitelikte olması yargılamanın lehe yenilenme nedenidir” (Sevi Bakım, Ceza Muhakemesi Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Özel Sayı, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, İstanbul, 2013, s. 933) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık hakkında 6831 sayılı Orman Kanununa muhalefet suçundan açılan kamu davasında yerel mahkemece mahallinde 21.03.2001 tarihinde keşif yapıldığı, keşif sonucu düzenlenen 23.3.2001 tarihli bilirkişi raporu ve rapora ekli kroki hükme esas alınmak suretiyle, sanığın orman sınırları içine ev yaptığı anlaşıldığından, 6831 sayılı Kanunun 93/2. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edildiği, temyiz dilekçesinde dava konusu edilen taşınmazın orman sınırları içinde olmayıp komşu …, …, Yaka köyü 133 ada 33 parsel içinde yer aldığının ve bu taşınmazında hazine adına tapuya tesciline karar verildiğinin ileri sürüldüğü, buna ilişkin olarak …Kadastro Mahkemesinin 08.06.2000 gün ve 62-118 sayılı kararı, bu kararın onanmasına ilişkin Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 17.10.2000 gün 7053-8018 sayılı ilamı ve bu kararın düzeltilmesi talebi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesince verilen 01.02.2001 gün ve 11068-461 sayılı karar düzeltme isteminin reddine ilişkin kararın temyiz dilekçesine eklendiği, yapılan temyiz incelemesi sonucu hükmün Özel Dairece onandığı, hükmün onanmasından sonra hükümlü vekilince, …12. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu taşınmazla ilgili olarak …Orman İşletme Müdürlüğü aleyhine tespit davası açıldığı, dava konusu yerin tespitinin istendiği, tespit dosyasında bir orman mühendisi ve bir harita mühendisi eşliğinde yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda, dava konusu yerin hazine adına tescilli …, …, Yaka köyü 133 ada 33 parsel içerisinde kaldığının belirtildiği, bu rapor eklenmek suretiyle hükümlü müdafiince 13.12.2003 tarihli dilekçe ile muhakemenin iadesi talebinde bulunulduğu, …7. Sulh Ceza Mahkemesince 11.02.2004 gün ve 814-158 sayı ile muhakemenin iadesi talebinin kabulüne ve infazın durdurulmasına karar verildiği, duruşmalı olarak yapılan muhakemenin iadesi yargılaması sırasında iki harita mühendisi ve bir orman yüksek mühendisinin iştiraki ile 19.11.2004 tarihinde mahallinde keşif icra edildiği, harita mühendisi bilirkişilerce hazırlanan raporda; yenileme talebine gerekçe yapılan rapor düzenlenirken orman haritası ve kadastro tutanaklarının göz önüne alınmaması nedeniyle hatalı sonuca ulaşıldığını, teknik ve bilimsel verilere göre yaptıkları değerlendirme sonucunda dava konusu evin orman sınırları içinde kaldığını, bazı ölçümleme farklılıkları olmakla birlikte kesinleşen hükme esas alınan ilk raporun sonucu itibarıyla doğru olduğunu belirttikleri, orman yüksek mühendisi bilirkişinin de aynı doğrultuda görüş bildirdiği anlaşılmaktadır.

Yerel mahkemece, ilk hükmün dosyada bulunan orman mühendisi tarafından düzenlenen 23.03.2001 tarihli bilirkişi raporu ve bu rapora ekli kroki esas alınmak suretiyle kurulması, bu hükmün temyiz dilekçesine ekli komşu parsele ilişkin kadastro mahkemesi kararı, bu kararın onanmasına ve onama kararına yönelik karar düzeltme talebinin reddine ilişkin Yargıtay 20. Hukuk Dairesi kararları da değerlendirilmek suretiyle Özel Dairece onanması, hükümlü vekilinin yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule değer görülmesi üzerine yapılan yenileme yargılaması sırasında mahallinde icra edilen keşfe iştirak eden iki harita mühendisi ve bir orman yüksek mühendisi tarafından düzenlenen raporların ilk hükme esas alınan raporu teyit ederek, dava konusu yerin orman sınırları içinde olduğunu ve hükmün kesinleşmesinden sonra hükümlü müdafiince asliye hukuk mahkemesine açılan tespit dosyasında dava konusu yerle ilgili alınan bilirkişi raporunun hatalı olduğunu belirlemeleri karşısında, hükümlü müdafiinin yargılamanın yenilenmesine dayanak olarak ileri sürdüğü bilirkişi raporunun mahkemenin yargılama sırasında temas ettiği, bilgi sahibi olduğu, incelediği ve değerlendirmeye tabi tuttuğu bir konuya ilişkin olup, sonuca etkili olacak yeni delil niteliğinde olmadığı açıktır.

Hükümlü müdafiinin yargılamanın yenilenmesi talebi üzerine yerel mahkemece, 5271 sayılı 311 vd. maddeleri uyarınca gerekli inceleme yapıldıktan sonra, ileri sürülen olay veya delilin yukarıda açıklandığı üzere “yeni” olmaması nedeniyle aynı kanunun 319/1. maddesi gereğince yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule şayan görülmeyerek reddedilmesine karar verilmesi gerekirken, bu inceleme yapılmadan dilekçeye ekli sonradan hatalı ölçümleme sonucu düzenlendiği anlaşılan bilirkişi raporuna itibar edilerek yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule değer görülüp duruşmalı olarak yargılamanın yenilenmesi muhakemesine geçilmesi hatalı bir uygulama ise de; yerel mahkemece yürütülen yargılamanın yenilenmesi muhakemesinde talebe dayanak gösterilen raporun “yeni delil” niteliğinde olmadığı sonucuna ulaşılarak, talebin reddine ve önceki hükmün onanmasına karar verilmesi sonucu itibarıyla isabetlidir.

Bu itibarla, sonucu itibarıyla isabetli olan yerel mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; “yerel mahkeme direnme hükmü isabetsiz olduğundan bozulmasına karar verilmesi gerekir” düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle,

1- Sonucu itibarıyla isabetli bulunan …1. Sulh Ceza Mahkemesinin 12.04.2011 gün ve 170-609 sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.03.2014 günü yapılan müzakerede ön sorun ve direnme hükmü yönünden oyçokluğuyla karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS