Kanun Yararına Bozma
CMK Madde 309
(1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.
(2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir.
(3) Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.
(4) Bozma nedenleri:
a) 223 üncü maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.
b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.
c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez.
d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.
(5) Bu madde uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez.
CMK Madde 309 Gerekçesi
Maddeye göre, hâkim veya mahkemece verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık olduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirilecektir.
Olağanüstü temyiz de denilen bu kanun yoluna, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş bulunan kararlarda, gerek maddî hukuka ve gerek usul hukukuna ilişkin aykırılıkların giderilmesi için başvurulabilir.
Böylece kanunun eşit uygulanması ve sanığın aleyhine olmamak koşuluyla, hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amaçlanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanınca bildirilen nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtay ceza dairesine verir.
Yargıtay ileri sürülen nedenleri yerinde görmezse istemi reddeder, yerinde görürse karar veya hükmü kanun yararına bozar.
Bozma,
-
232 nci maddede belirtilen ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme gerekli inceleme ve araştırmayı yapar, buna göre yeniden karar verir.
-
Mahkûmiyet hükmünün davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğurmuş usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme yeniden yargılama yapıp önceki mahkûmiyetten daha ağır olmamak koşuluyla yargılama sonucuna göre hüküm kurar.
-
Davanın esasını çözen, ancak mahkûmiyet dışında kalan hükümlere ilişkin bozmalar aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmez.
-
Eğer hükümlünün cezasının kaldırılması veya daha hafif bir cezanın verilmesi gerekiyorsa, Yargıtay bu hususta doğrudan hüküm verir. Kanun yararına başvuru üzerine verilen bozma kararlarına karşı ilk derece mahkemelerinin direnme hakları yoktur.
CMK 309 (Kanun Yararına Bozma) Emsal Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu 2018/370 E. , 2019/654 K.
-
CMK 309
-
Açıkça hukuka aykırı mahkeme kararı kanun yararına bozma yoluyla ortadan kaldırılır.
Sanık hakkında hükmedilen adlî para cezasının taksitler hâlinde ödenmesine karar verilmesi nedeniyle, taksit miktarının TCK’nın 52/4. maddesinin amir hükmü gereğince dörtten az olamayacağı gözetilmeksizin, sanık aleyhine olacak şekilde adli para cezasının üç eşit aylık taksitle tahsiline karar verilmesinin yasaya aykırılık oluşturması karşısında, kanun yararına bozma talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği hâlde, kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmesinin isabetli olmadığı kanaatine varılmıştır.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında hükmedilen sonuç adli para cezasının taksitlendirilmesi sırasındaki hukuka aykırı uygulamanın kanun yararına bozma kanun yolu ile incelenip incelenemeyeceğine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle “kanun yararına bozma” kanun yoluna ilişkin açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır. Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen, 5320 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK’da ise “yazılı emir” olarak adlandırılan olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir. Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
…
Adli para cezasının infaz aşamasında Cumhuriyet Başsavcılığınca taksitlendirilmesi ise 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un “Adlî para cezasının infazı” başlıklı 106. maddesinin altıncı fıkrasında;
“Hükümde, adlî para cezası takside bağlanmamış ise, bir aylık süre içinde adlî para cezasının üçte birini ödeyen hükümlünün isteği üzerine geri kalan kısmının birer ay ara ile iki eşit taksitte ödenmesine izin verilir. İlk taksidin süresinde ödenmemesi hâlinde, verilen ikinci takside ilişkin izin hükümsüz kalır.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre; hükümde, adli para cezası takside bağlanmamış ise bir aylık süre içinde adli para cezasının üçte birini ödeyen hükümlünün isteği üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca geri kalan kısmının birer ay ara ile iki eşit taksitte ödenmesine izin verilecek, ilk taksidin süresinde ödenmemesi hâlinde, verilen ikinci takside ilişkin izin hükümsüz kalacaktır. Ancak, hükümde taksitlendirilme yapılmış ise cezanın artık buna göre infaz edilmesi gerektiğinden, Cumhuriyet Başsavcılığınca yeni bir taksitlendirilme yapılamayacaktır.
Öte yandan, infaz aşamasında alınabilecek kararları düzenleyen 5275 sayılı Kanun’un “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama” başlığını taşıyan 98. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.” şeklindeki düzenleme uyarınca, hükmün bünyesine dâhil bir husustaki hukuka aykırılığın infaz aşamasında alınacak bir karar ile düzeltilmesine olanak bulunmadığından bu nitelikteki bir hukuka aykırılık, ancak olağan veya olağanüstü kanun yollarına başvurulmasıyla giderilebilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık hakkındaki adli para cezasının taksitlendirilmesine karar veren Yerel Mahkemece, kanunda öngörülen asgari taksit sayısına ilişkin kuralın açıkça ihlâl edilmesi, hükmün bünyesine dâhil olan bu hukuka aykırılığın, 5275 sayılı Kanun’un 98. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemesinden karar istenmesi yoluyla giderilmesinin mümkün olmaması ve hükümde taksitlendirilme yapılmış olması nedeniyle infaz aşamasında Cumhuriyet Başsavcılığınca yeni bir taksitlendirme yapılmasına da imkân bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşen hükümdeki bu hukuka aykırılığın ancak kanun yararına bozma yoluyla giderilebileceğinin kabulü gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulu 2019/344 E. , 2020/369 K.
- CMK 309
- Kanun yararına bozma, uyuşmazlığın esasını çözen kararlarda ve mahkumiyet hükmünde aleyhe sonuç doğurmaz.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 86. maddesine göre 2017/07 aylarına ilişkin asıl veya ek nitelikteki aylık prim ve hizmet belgelerinin (bildirge no; 9540858) süresi içinde Kuruma verilmemesi eyleminden dolayı kabahatli Milas Kapalı Ceza İnfaz Kurumu hakkında aynı Kanun’un 102. maddesi uyarınca 1.777 TL idari para cezası uygulanmasına dair Muğla Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünce 24.10.2017 tarihli ve 12895727 sayılı idari para cezası kararına karşı kabahatli Milas Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü adına Milas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca başvuru yapıldığı,
Milas Sulh Ceza Hâkimliğince 29.12.2017 tarih ve 2017/1418 değişik iş sayı ile; görevli personelin söz konusu kabahate ilişkin kast ve kusuru bulunmadığından yapılan başvurunun kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına dair kesin olarak karar verildiği,
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 102. maddesinde yer alan ‘İdarî para cezaları ilgiliye tebliğ ile tahakkuk eder. Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ya da Kurumun ilgili hesaplarına yatırılır veya aynı süre içinde Kuruma itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare mahkemesine başvurabilirler. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde, idari para cezası kesinleşir’ şeklindeki düzenleme karşısında, 5510 sayılı Kanun’a göre verilen idari para cezalarına itiraz hakkında görevli mahkemenin idare mahkemesi olduğu gözetilmeden, yazılı şekilde esastan inceleme yapılarak Milas Sulh Ceza Hâkimliğince karar verilmesinin isabetli olmadığı gerekçesiyle kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu,
Özel Dairece kanun yararına bozma talebindeki düşünce yerinde görülerek sulh ceza hâkimliği kararının CMK’nın 309/4-a. maddesi uyarınca bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine karar verildiği, Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle “kanun yararına bozma” kanun yolu, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri konularının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen, 5320 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK’da ise “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
CMK’nın 223. maddesinde kararlardan hangilerinin “hüküm” olduğu açıklanmıştır. Buna göre; “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbiri, davanın reddi ve düşme kararları” birer hükümdür. “Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da kanun yolu bakımından hüküm sayılmaktadır. Belirtilen kararlardan “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirine” dair hükümlerin “uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler” oldukları konusunda öğretide genel bir kabul de bulunmaktadır.
Uyuşmazlık konusunun, 5510 sayılı Kanun gereğince verilen idari para cezasının iptali talebiyle 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca yapılan başvuru üzerine verilen iptal kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına ilişkin olması nedeniyle 5326 sayılı Kanun ile 5271 sayılı Kanun arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla 5326 sayılı Kanun’da hüküm bulunmaması hâlinde CMK hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir. 5326 sayılı Kanun’da kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku, hem de usul hukuku konularına yer verilmiş, bazı konularda ise 5237 sayılı TCK ve 5271 sayılı CMK hükümlerine atıf yapılmıştır.
…
Cumhuriyet Başsavcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahat teşkil ettiği belirlenerek, suç nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi hâlinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edildiğinde, bu karar Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliği tarafından incelenecek olup sulh ceza hâkimliğince verilen kararda hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu karar olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma kanun yoluna konu edilebilecektir.
Aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi hâlinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararı, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla kanun yararına bozma konusu yapılabilecektir.
Görüldüğü gibi 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile getirilen sistem Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerinden farklı ve kendine özgü olup, bu kanunda CMK’ya atıf yapılması da kendisine özgü sistem öngörülmesi gerçeğini değiştirmeyecektir.
Kabahatler Kanunu’nun getirdiği kendine özgü sistem nedeniyle idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararına başvuru ya da itiraz üzerine adlî mercilerce verilen kararlara karşı kanun yararına bozma isteminde bulunulup bulunulamayacağı tartışmalara ve yargısal kararlara konu olmuş, Ceza Genel Kurulunun 07.12.2010 tarihli ve 235–247 sayılı, 19.10.2010 tarihli ve 166–197 sayılı, yine 19.10.2010 tarihli ve 167–195 sayılı kararlarıyla, bu kararlara karşı da kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği kabul edilmiştir. Ancak CMK’da öngörülen karar ve hükümlere uygun olarak düzenlenmiş olan aynı Kanun’un 309. maddesinin, Kabahatler Kanunu uyarınca verilen kararlar açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira tamamen kendine özgü bir sistem getiren Kabahatler Kanunu’na göre verilen kararların, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yer alan düzenlemelere göre değerlendirilerek 309. madde açısından sonuçlar çıkarılması, hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına yol açabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Başvuru merci olan Milas Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesi uyarınca kabahatli aleyhine verilen idari yaptırım kararının kaldırılmasına ilişkin başvuru konusunda idare mahkemesinin görevli olduğu, bu nedenle 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 28/1-b maddesi uyarınca başvuru konusu idari yaptırım kararının sulh ceza hâkimliğinde incelenebilecek kararlardan olmadığı gözetilmeden, başvurunun bu yönden reddi yerine yazılı şekilde esastan inceleme yapılarak karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu konusunda bir uyuşmazlık bulunmamakta olup Yargıtay 19. Ceza Dairesinin bozma kararı bu yönüyle usul ve yasaya uygundur.
5510 sayılı Kanun gereğince verilen idari para cezasının iptali talebiyle 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca yapılan başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince verilen ve idari yaptırımın miktarına göre kesin nitelikte bulunan kanun yararına bozma talebine konu kararın, başvuruya konu idari para cezasını ortadan kaldırması sebebiyle davanın esasını çözen nitelikte kararlardan olduğu kabul edilmelidir.
Öte yandan, Kabahatler Kanunu uyarınca yapılan başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince verilen başvurunun kabulüne ve idari yaptırım kararının kaldırılmasına ilişkin kararın mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
Bu durumda, Kabahatler Kanunu hükümleri uyarınca başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince başvurunun kabulü ile idari yaptırım kararının kaldırılmasına dair verilen kararın, davanın esasını çözmesi ve mahkûmiyet hükmü olmaması nedeniyle CMK’nın 309/4-c maddesi kapsamında kabul edilmesi hakkaniyete daha uygun bir kabul olacaktır. Ceza Genel Kurulunun 30.04.2019 tarihli ve 1035-364 sayılı kararı ile 07.03.2019 tarihli ve 378-179 sayılı kararı da aynı yöndedir. Bu itibarla, başvuru mercisi tarafından verilen başvurunun kabulü ile idari yaptırım kararının kaldırılmasına dair kararın Özel Dairece CMK’nın 309/4-c maddesi uyarınca aleyhe tesir etmemek üzere kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerektiğine ilişkin itirazın kabulüne karar verilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/67
- CMK 309
- Yok hükmündeki kararlar için kanun yararına bozma yoluna başvurulamaz.
Sanık hakkında aynı eyleme ilişkin suç nedeniyle aynı Mahkemece verilmiş iki ayrı nitelikte karar bulunduğu ve bunlardan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin olan kararın kesinleşmesinden sonra zühulen davanın sonuçlandırılmadığı düşüncesiyle verilen zamanaşımı nedeniyle düşmeye ilişkin hükmün hukuken bir geçerliliğinin bulunmadığı tartışmasız olup şeklen hukuki varlığı bulunan bu kararın, açıklanması durumunda sanık hakkındaki kesinleşen diğer hükmün infazı, sanığın adli sicil kaydının düzenlenmesi veya başka bir suç işlenmesi durumunda sanığın kişisel durumunun değerlendirilmesi gibi konularda bir karışıklığa neden olma ihtimali de bulunmaktadır. Ancak, yok hükmünde bulunan bu kararın, kesinleşerek hukuk dünyasında sonuç doğurması söz konusu olmayıp, koşulları gerçekleşmediğinden kanun yararına bozma incelemesi sonucu Yargıtayca bozulmasının da mümkün olmadığı ve Özel Dairece bu husustaki bir talep üzerine, hükmün hukuki değerden yoksun olduğunun tespitiyle yetinilerek kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/425
- CMK 309
- Hakimin takdir hakkına ilişkin hukuka aykırılıklar için kanun yararına bozma yoluna başvurulamaz.
“Suçun işleniş şekli göz önüne alınıp takdiren…” şeklindeki aynı gerekçe ile hapis cezasının alt sınırdan, adlî para cezasının ise alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi şeklindeki hâkimin takdir hakkına ilişkin hukuka aykırılığın, diğer bir ifadeyle takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvuruların olağan kanun yolu olan temyiz başvurusunda ileri sürülmesinin olanaklı olduğu, fakat olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozmaya konu edilmesinin olanaklı olmadığı kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2016/1035 E. , 2019/364 K.
- CMK 309
- Kabahatler Kanunu hükümleri uyarınca başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince başvurunun kabulü ile idari para cezasının iptaline dair verilen kararın, davanın esasını çözmesi ve mahkûmiyet hükmü olmaması nedeniyle CMK’nın 309/4-c maddesi kapsamında kabul edilmesi hakkaniyete daha uygun bir kabul olacaktır.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesinde başvuru, 28. maddesinde başvurunun incelenme yöntemi, 29. maddesinde ise itiraz kanun yoluna ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, her üç hükümde de başvurulacak kanun yollarının şartları ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
Bu hükümler uyarınca;
a) 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik öncesinde 2.000 TL’ye kadar (2.000 TL dâhil), değişiklik sonrasında ise 3.000 TL’ye kadar (3.000 TL dâhil) idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince verilecek kararlar,
b) Bu miktardan fazla idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarında ise yapılan başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince verilen kararlara itiraz üzerine, itiraz mercisince verilecek kararlar,
c) İdari yaptırım kararının mahkemece verilmesi hâlinde, itiraz üzerine itiraz mercisince verilecek karar, İle 5326 sayılı Kanun’da öngörülen olağan kanun yolu süreci tamamlanacaktır.
Cumhuriyet Başsavcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahat teşkil ettiği belirlenerek, suç nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi hâlinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edildiğinde, bu karar Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliği tarafından incelenecek olup sulh ceza hâkimliğince verilen kararda hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu karar olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma kanun yoluna konu edilebilecektir.
Aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi hâlinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararı, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla kanun yararına bozma konusu yapılabilecektir.
Görüldüğü gibi 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile getirilen sistem Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerinden farklı ve kendine özgü olup, bu kanunda CMK’ya atıf yapılması da kendisine özgü sistem öngörülmesi gerçeğini değiştirmeyecektir.
Kabahatler Kanunu’nun getirdiği kendine özgü sistem nedeniyle idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararına başvuru ya da itiraz üzerine adlî mercilerce verilen kararlara karşı kanun yararına bozma isteminde bulunulup bulunulamayacağı tartışmalara ve yargısal kararlara konu olmuş, Ceza Genel Kurulunun 07.12.2010 tarihli ve 235–247 sayılı, 19.10.2010 tarihli ve 166–197 sayılı, yine 19.10.2010 tarihli ve 167–195 sayılı kararlarıyla, bu kararlara karşı da kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği kabul edilmiştir. Ancak CMK’da öngörülen karar ve hükümlere uygun olarak düzenlenmiş olan aynı Kanun’un 309. maddesinin, Kabahatler Kanunu uyarınca verilen kararlar açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira tamamen kendine özgü bir sistem getiren Kabahatler Kanunu’na göre verilen kararların, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yer alan düzenlemelere göre değerlendirilerek 309. madde açısından sonuçlar çıkarılması, hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına yol açabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Başvuru merci olan Karşıyaka 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 2559 sayılı Kanun’un 6. maddesi uyarınca kabahatli aleyhine verilen idari para cezasının iptaline ilişkin başvuru konusunda, idare mahkemesinin görevli olduğu gözetilmeden başvurunun bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde esastan inceleme yapılarak karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu konusunda bir uyuşmazlık bulunmamakta olup, Yargıtay 19. Ceza Dairesinin bozma kararı bu yönüyle usul ve yasaya uygundur. 2559 sayılı Kanun gereğince verilen idari para cezasının iptali talebiyle 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca yapılan başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince verilen ve idari yaptırımın miktarına göre kesin nitelikte bulunan kanun yararına bozma talebine konu kararın, başvuruya konu idari para cezasını ortadan kaldırması sebebiyle davanın esasını çözen nitelikte kararlardan olduğu kabul edilmelidir.
Öte yandan, Kabahatler Kanunu uyarınca yapılan başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince verilen başvurunun kabulüne ve idari para cezasının iptaline ilişkin kararın mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
Bu durumda, Kabahatler Kanunu hükümleri uyarınca başvuru üzerine sulh ceza hâkimliğince başvurunun kabulü ile idari para cezasının iptaline dair verilen kararın, davanın esasını çözmesi ve mahkûmiyet hükmü olmaması nedeniyle CMK’nın 309/4-c maddesi kapsamında kabul edilmesi hakkaniyete daha uygun bir kabul olacaktır.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/244
- CMK 309
- Usulsüz tebligat halinde şekle kesinleştirilse bile, karar kesinleşmediğinden kanun yararına bozma yoluna değil, temyiz yoluna başvurulmalıdır.
Hükmün sanığın MERNİS adresi yerine şikâyetçinin adres kayıt sisteminde bulunan ikametgâh adresine sanık adına tebliğ edildiği ve bu tebliğe göre hükmün kesinleştirildiği sabittir. Bu nedenle yapılan tebliğ usulsüzdür. Sanığın usulüne uygun olarak yapılmayan tebligattan haberdar olduğuna ilişkin dosya kapsamı itibarıyla herhangi bir bilgi ve belge de bulunmamaktadır. Yapılan tebliğin geçersiz olması nedeniyle sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Zira, kendisi hakkında verilen mahkûmiyet kararına karşı sanığın olağan yasa 422 Yukarıdaki 05.02.2019 tarihli ve 113-67 sayılı CGK kararında kanun yararına bozmaya ilişkin hukuki açıklamalar bulunduğundan, tekrardan kaçınmak adına bu kararın yalnızca özetine yer verilmiştir. Olağan yasa yollarından temyiz yasa yoluna başvurma hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle hüküm kesinlik kazanmadığından, artık olağanüstü yasa yollarından biri olan ve ancak kesinleşmiş hüküm ve kararlar için geçerli olabilecek “kanun yararına bozma” isteminde bulunulması olanaklı görülmemektedir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/115
- CMK 309
- Durma kararları aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilebilir.
B. Ağır Ceza Mahkemesinin sanık hakkında TCK’nın 191/2. maddesi uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararının, karar tarihi itibarıyla durma kararının hukuki sonuçlarını doğurması, CMK’nın 223/8. maddesinde düzenlenen durma kararlarının ise, davanın esasını çözmeyen kararlardan olması ve açılmış olan kamu davasının derdest olmaya devam etmesi karşısında; Özel Dairece bu kararın kanun yararına bozulması üzerine CMK’nın 309/4-a maddesi uyarınca müteakip işlemlerin mahalli mahkemesince yerine getirilmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/632
- CMK 309
- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararına ilişkin takdir yanılgısı kanun yararına bozma konusu edilemez.
Objektif koşulları mevcut olduğu halde, hapis cezalarının aynen tazmin cezasına çevrildiği gerekçesine dayalı olarak hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına yönelik kararda takdir hakkının hatalı kullanıldığının olağan yasa yolu olan temyiz başvurusunda ileri sürülmesi olanaklı ise de, gerekçesi ister doğru ister yanlış olsun, kabul edip etmemenin mahkemenin takdirine bağlı bulunduğu hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına yönelik yetkinin kullanılmasındaki takdir yanılgısının olağanüstü bir yasa yolu olan, kanun yararına bozmaya konu edilmesi olanaklı değildir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/614
- CMK 309
- Kanun yararına bozma başvurusu üzerine Dairece verilebilecek karar
TCK’nın 86/3-a maddesine ilişkin uygulamanın hükümden çıkartılarak TCK’nın 86/3. madde ve fıkrasının sadece (e) bendine göre cezanın alt sınırdan belirlenmesi ve kamuya yararlı bir işte çalıştırılma seçenek tedbirine hükmedilirken infazın kısıtlanmasına neden olan “temizlik işleri”nin hükümden çıkartılması suretiyle, daha az bir cezaya hükmedilmesini gerektiren söz konusu hukuka aykırılıkların, yargılamanın tekrarlanması yasağı da gözetilerek CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca Özel Dairece giderilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/559
- CMK 309
- Kanun yararına bozma başvurusu üzerine Dairenin doğrudan karar verebileceği hal
Kanun yararına bozma talebi üzerine hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün, suç tarihi itibarıyla 12-15 yaş grubunda yer alan sanık hakkında TCK’nın 31/2. maddesinin uygulanmaması ve belirlenen kısa süreli hapis cezasının TCK’nın 50/3. maddesi uyarınca aynı maddenin birinci fıkrasındaki seçenek yaptırımlarından birine çevrilmesi zorunluluğuna uyulmaması isabetsizliklerinden bozulması durumunda, söz konusu hukuka aykırılıklar CMK’nın 309/4-d maddesi kapsamında kalmakta olup, yargılamanın tekrarlanması yasağı nedeniyle gerekli kararın Yerel Mahkemece değil doğrudan Özel Dairece verilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/373
- CMK 309
- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, seçenek yaptırımlar ve erteleme hükümlerinin uygulanma ihtimalinin ortaya çıkması hâlinde Daire kendliğinden karar veremez, kararın kanun yararına bozularak hükmün yerel mahkemece yeniden verilmesi gerekir.
Kanun yararına bozma nedeninin sanık hakkında bir yıldan az hapis cezası verilmesini gerektirmesi, bu durumda hükmün açıklanmasının geri bırakılması, seçenek yaptırımlar ve erteleme hükümlerinin uygulanma ihtimalinin ortaya çıkması hâlinde, anılan kurumların gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin değerlendirme yönünden davanın esasının çözülmemiş olması nedeniyle CMK’nın 309/4-b maddesi kapsamında kanun yararına bozma nedenine göre hükmedilecek cezanın miktarı itibarıyla kişiselleştirme nedenlerinin uygulanması ihtimaline binaen gereğinin mahallinde yapılmasına karar verilmesi gerekeceğinden, CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca daha hafif cezaya doğrudan hükmedilmesine ilişkin Özel Daire kararında isabet bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2015/497
- CMK 309
- Kanun yararına bozma başvurusunu inceleyen Daire CMK’nın 309/4-d maddesi kapsamında kalan somut hukuka aykırılığı kendisi düzeltebilir.
Yerel Mahkemece, sanığın işlediği hırsızlık suçundan dolayı koşulları oluşmasına rağmen TCK’nın 168. maddesinin uygulanmaması ile hak ve yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suç olmadığı halde hakkında TCK’nın 53/5. maddesinin uygulanması isabetsiz olup, Özel Dairece kanun yararına bozma isteminin kabulüne ve kararın bozulmasına karar verilmesi kanuna uygundur. Ancak, bu aykırılıklar CMK’nın 309/4-d maddesi kapsamında kalmakta olup, yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, belirlenen hukuka aykırılıkların Özel Dairece sanık hakkında mağdura karşı işlediği hırsızlık suçundan dolayı verilen cezadan TCK’nın 168. maddesi uyarınca indirim yapılması ve hüküm fıkrasından TCK’nın 53/5. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkarılması suretiyle giderilmesi yerine, hükmün bozulduktan sonra müteakip işlemlerin mahkemesince yapılmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/4317 Karar : 2018/11662 Tarih : 27.06.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Basit yaralama suçundan müşteki şüpheliler … ve … haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 11/01/2017 tarihli ve 2017/196 soruşturma, 2017/93 esas, 2017/71 sayılı iddianamenin, müşteki şüphelilerden birinin üzerine atılı basit yaralama eyleminin uzlaştırmaya tabi suç kapsamında olmasına rağmen uzlaştırma işlemleri yapılmaksızın düzenlenmesi nedeniyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 174/1-c maddesi gereğince iadesine dair Çanakkale 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 26/01/2017 tarihli ve 2017/21 iddianame değerlendirme sayılı kararına yönelik itirazın kabulü ile iddianamenin iadesi kararının kaldırılmasına ilişkin Çanakkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 06/02/2017 tarihli ve 2017/210 değişik iş sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığının 17.05.2018 tarih ve 2018/4772 sayılı yazısıyla kanun yararına bozma isteminde bulunulduğundan bu işe ait dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.05.2018 tarih ve 2018/43806 sayılı tebliğnamesi ile Dairemize gönderilmekle incelendi.
Mezkur ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre; Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca 5271 sayılı Kanunun 253/3. maddesinde yer alan “Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması halinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz” şeklindeki hüküm gereğince ve suçun hukuki nitelendirilmesi sebebiyle iddianamenin iade edilemeyeceği gerekçesiyle iddianamenin iadesi kararına yapılan itirazın kabulü ile iade kararının kaldırılmasına karar verilmiş ise de,
5271 sayılı Kanun’un 174/1-c maddesinde yer alan “Ön ödemeye veya uzlaşmaya tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde ön ödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir” şeklindeki düzenleme karşısında, soruşturma dosyası kapsamı itibariyle müşteki şüphelilerden …‘in üzerine atılı basit yaralama suçunun uzlaşmaya tabi olduğu, taraflara soruşturma aşamasında uzlaştırma işlemi yapılmadığı, suç ve cezaların şahsiliği prensibi gereğince mağdura yönelik bir başka şüpheli tarafından işlenen suçlar açısından şüpheli mağdur ilişkisinin gözetilmesi gerektiği, bir şüphelinin üzerine atılı suç uzlaştırmaya tabi değilse, diğer şüphelinin üzerine atılı suçun da uzlaştırmaya tabi olsa bile uzlaştırma işlemlerinin gerçekleştirilmemesi şeklindeki genellemenin uzlaştırma müessesesinin getiriliş amacına aykırı olduğu, uzlaştırma işleminin her bir mağdur ve şüpheli yönünden ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği, bu nedenlerle iddianamenin iadesi kararının yerinde olduğu cihetle, itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde, isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK`nin 309. maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu anlaşıldı.
Gereği görüşülüp düşünüldü:
Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden; Çanakkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 06/02/2017 tarihli ve 2017/210 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK`nin 309/4. maddesi gereğince kanun yararına BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.06.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2811 Karar : 2018/7081 Tarih : 30.05.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Hırsızlık suçundan sanık …‘un beraatine dair Sultanhisar Asliye Ceza Mahkemesinin 05/05/2009 tarihli ve 2007/127 esas, 2009/146 sayılı kararının, Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 16/10/2014 tarihli ve 2012/7098 esas, 2014/17283 karar sayılı ilâmı ile bozulmasını müteakip, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 141 ve 62.maddeleri gereğince 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Nazilli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/03/2015 tarihli ve 2014/726 esas, 2015/177 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, deneme süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemesi nedeniyle sanık hakkındaki hükmün açıklanmasına, 5237 sayılı Kanun’un 141 ve 62.maddeleri gereğince 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Nazilli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/10/2017 tarihli ve 2017/62 esas, 2017/611sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 08/05/2018 gün ve 174/2018 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16/05/2018 gün ve 2018/41239 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
Dosya kapsamına göre, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 03/02/2014 tarihli ve 2013/23474 esas, 2014/2417 karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere; 5271 sayılı Kanun’un 231/8. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması halinde, denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı ve zamanaşımının denetim süresi içinde işlenen suçtan dolayı verilen hükümlülük kararının kesinleşmesi koşuluyla suçun işlendiği tarihte yeniden işlemeye başlayacağı, somut olayda dava zamanaşımı kesen nedenlerden olan sanığın sorgusunun Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/512 talimat nolu dosyasında 18/10/2007 tarihinde gerçekleştirildiği, bahse konu dava dosyasında sanık hakkında Sultanhisar Asliye Ceza Mahkemesinin 05/05/2009 tarihli ve 2009/146 esas, 2007/189 sayılı ilâmı ile beraat kararı verildiği, anılan beraat kararının Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 16/10/2014 tarihli kararı ile bozulması üzerine sanığın atılı hırsızlık suçundan mahkûmiyetine ilişkin Nazilli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/03/2015 tarihli hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik kararının 17/04/2015 tarihinde kesinleşmesi nedeniyle bu tarihte infazın durduğu, bu aşamada sanığının sorgusunun yapıldığı 18/10/2007 tarihinden itibaren 8 yıllık zamanaşımı süresinin dolması için (18//10/2015) geriye 184 gün süre kaldığı, Aydın 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/01/2017 tarihli ve 2016/584 esas, 2017 /77 sayılı kararına konu 2. suçun ise 14/03/2016 tarihinde işlendiği, sanık hakkında duran zamanaşımı süresinin ikinci suçun işlenme tarihi olan 14/03/2016 tarihinde yeniden işlemeye başladığı ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66 ve 67. maddelerinde öngörülen dava zamanaşımı süresinin hükmün açıklanmasına ilişkin Nazilli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/10/2017 tarihli kararından önce 15/09/2016 tarihinde gerçekleşmiş olduğu gözetilmeden sanığın mahkûmiyetine karar verilmesindeisabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
5271 Sayılı Kanun’un 231. maddesinin 8. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması halinde, denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı ve maddenin 11. fıkrasında, denetim süresi içinde kasten yeni suç işlenmesi halinde mahkemece hükmün açıklanacağı düzenlenmiş olup, duran zamanaşımının, denetim süresi içinde işlenen suçtan dolayı verilen hükümlülük kararının kesinleşmesi koşuluyla suçun işlendiği tarihte yeniden işlemeye başlayacağı, dosya kapsamına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 17.04.2015 tarihi itibariyle duran zamanaşımının 14.02.2017 tarihinde kesinleşen sonraki mahkûmiyete konu suçun işlendiği 14.03.2016 günü yeniden işlemeye başladığı belirlenerek yapılan incelemede;
Sanığa atılı suçun gerektirdiği cezanın üst sınırına göre TCK’nın 66/1-e, 66/4 maddeleri uyarınca hesaplanan 8 yıllık zamanaşımının, sanığın sorgusunun yapıldığı 18.10.2007 ile hükmün açıklandığı 24.10.2017 tarihleri arasında gerçekleştiği gözetilmeden, sanık hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesi yerine yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (NAZİLLİ) 3. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen, 24.10.2017 gün ve 2017/62 E., 2017/611 K. sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (d) bendinin verdiği yetkiyle; açılan kamu davasının, CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca DÜŞÜRÜLMESİNE, hükmolunan cezanın kaldırılmasına, 30.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2766 Karar : 2018/6733 Tarih : 23.05.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçundan meçhul şüpheli hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 10/01/2018 tarihli ve 2017/132681 soruşturma, 2018/2086 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine dair mercii Bakırköy 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 20/02/2018 tarihli ve 2018/1329 değişik işsayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 02/05/2018 gün ve 5454-2018 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10/05/2018 gün ve 2018/39558 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında,
Somut olayda, müştekinin cep telefon markasını ve IMEI numarasını da içeren dilekçesiyle cep telefonunun çalındığı iddiasıyla şikayetçi olduğu, anılan olaya ilişkin olarak hiçbir araştırma yapılmadığı, telefonla ilgili HTS dökümleri temin edilerek, olay tarihinden sonra telefonu kullanan kişilerin tespitinin gerektiği, olayın gerçekleşmiş olduğu yere ilişkin olarak müştekinin ayrıntılı beyanının alınmasını müteakip, olayın gerçekleştiği yerde bulunan işyerlerinin kamera kayıtlarının olup olmadığı araştırılarak, bulunması halinde görüntü dökümlerinin yapılması gerektiği anlaşılmakla, soruşturmanın genişletilmesine karar verilmesi, sonucuna göre kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın esası hakkında bir değerlendirme yapılması gerekirken, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesindeisabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, bir suçun işlendiği ihbarını alan Cumhuriyet savcısı, delil toplayıp maddi gerçeği araştırmaya başlayarak, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe bulunması halinde, aynı Kanun’un 170/2. maddesi uyarınca iddianame düzenleyip kamu davasını açmakla, yeterli şüphe bulunmaması halinde ise Kanun’un 172. maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına karar vermekle görevli bulunmaktadır. Buna karşın Cumhuriyet savcısının kararına itiraz üzerine Sulh Ceza Hakimliğince Cumhuriyet savcısı tarafından gerekli delillerin toplanmadığı veya araştırmanın olayın özelliğine göre yetersiz ve yüzeysel kaldığının açıkça anlaşıldığı durumlarda, soruşturmanın eksik yapıldığından bahisle, genişletilmesine gerek görürse bu hususu açıkça belirtmek suretiyle CMK’nın 173/3. maddesi uyarınca soruşturmanın genişletilmesi kararı vererek, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir, Cumhuriyet başsavcılığı belirtilen eksikleri tamamlayıp delilleri topladıktan sonra itirazı incelemek üzere dosyayı yeniden Sulh Ceza Hakimliğine gönderecektir. Sulh Ceza Hakimi bu kez dosyayı inceleyip itirazı kabul veya reddedecektir.
İnceleme konusu dosyada Cumhuriyet başsavcılığınca, şikâyetçinin cep telefonunun çalındığını ya da kaybolduğunu belirterek şikâyet dilekçesi sunmasından sonra belirtmiş olduğu imei numarası üzerinden araştırma yapılarak suç tarihinde ve o tarihten sonra bahse konu cep telefonunun kullanılıp kullanılmadığı, kullanılmış ise kimler tarafından kullanıldığının tespiti, yine olayın gerçekleşmiş olduğu yere ilişkin olarak müştekinin ayrıntılı beyanının alınmasını müteakip, olayın gerçekleştiği yerde iş yeri/yerleri ve varsa güvenlik kamerası kayıtlarının olup olmadığı araştırılarak, bulunması halinde kamera görüntülerinin incelenmesi gerekirken herhangi bir soruşturma işlemi yapılmadan soyut gerekçelerle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinin anlaşılması karşısında; kanunun öngördüğü şekilde soruşturma yapılmasının sağlanması için itiraz merciince itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (BAKIRKÖY) 4. Sulh Ceza Hakimliğince kesin olarak verilen 20.02.2018 gün ve 2018/1329 D. İş sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (a) bendi uyarınca sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 23.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2579 Karar : 2018/5864 Tarih : 9.05.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Elektrik hırsızlığı suçundan sanık …‘in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-f, 168/1 ve 62. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Muş 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 31/07/2009 tarihli ve 2009/397-605 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın deneme süresi içerisinde suç işlemediğinden bahisle hakkındaki hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının düşürülmesine ilişkin dair Muş 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 19/08/2015 tarihli ve 2015/214-413 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 28/02/2018 gün ve 4269/2017 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08/03/2018 gün ve 2018/18777 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
Dosya kapsamına göre,
1- Her ne kadar Muş 1. Asliye Ceza Mahkemesince, “karar tarihinden itibaren 5 yıllık yasal sürenin sanık tarafından başkaca suç işlemeden geçirilmiş olduğu” şeklindeki gerekçe ile hükmün ortadan kaldırılmasına karar verilmiş ise de, Muş 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 31/07/2009 tarihli kararından sonra 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ve 05/07/2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un yürürlüğe girdiği, yine 6352 sayılı Kanun’un 82. maddesi ile elektrik hırsızlığını düzenleyen 5237 sayılı Kanun’un 142/1-f bendinin yürürlükten kaldırıldığı, aynı Kanun’un 83. maddesi ile 5237 sayılı Kanunun 163 üncü maddesine eklenen 3. fıkra ile elektrik hırsızlığı suçunun karşılıksız yararlanma suçu olarak düzenlendiği, dolayısıyla 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9/3. maddesindeki “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.” şeklindeki düzenleme karşısında, önceki ve sonraki temel ceza kanunlarının ilgili bütün hükümlerinin olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle lehe yasanın belirlenmesi gerektiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmesinde,
2- Hükümlü hakkında “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği tarihten itibaren sanığın deneme süresi içerisinde kasıtlı başka bir suç işlemediği anlaşıldığından CMK’nın 231/10 maddesi delaletiyle CMK’nın 223/8 maddesi gereğince açılan kamu davasının düşürülmesine” karar verilmiş ise de; elektrik enerjisi hırsızlığına ilişkin atılı suçun, 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş olması ve dosya kapsamına göre zararı tazmin ettiği anlaşılan hükümlü hakkında 6352 sayılı Kanun’un geçici 2/2. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmesinde,isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Muş 1. Asliye Ceza Mahkemesince hükümlü hakkında “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği tarihten itibaren sanığın deneme süresi içerisinde kasıtlı başka bir suç işlemediği anlaşıldığından CMK’nın 231/10 maddesi delaletiyle CMK’nın 223/8 maddesi gereğince açılan kamu davasının düşürülmesine” karar verilmiş ise de; atılı suçun elektrik enerjisi hırsızlığına ilişkin olması nedeniyle hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasa’nın geçici 2. maddesinin 2. fıkrası uyarınca mahkemesince uyarlama yapılması gerekeceği, karşılıksız yararlanma olarak 5237 sayılı Yasa’nın 163/3. maddesi kapsamına alınan suçun, 6352 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş olması ve dosya kapsamına göre zararı tazmin ettiği anlaşılan hükümlü hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekeceğinden 2 no’lu kanun yararına bozma istemi yerinde görülmekle, (MUŞ) 1. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen, 19.08.2015 gün ve 2015/214 E., 2015/413 K. sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (d) bendinin verdiği yetkiyle; 10.01.2008 tarihli eylem nedeniyle elektrik enerjisi hırsızlığı suçundan mahkûmiyetine karar verilen hükümlünün, katılan kurumun zararını 20.02.2008 tarihinde tazmin etmiş olduğunun anlaşılması karşısında, 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un geçici 2. maddesinin 2. fıkrası ile 5271 sayılı CMK’nın 223/4-a maddesi uyarınca CEZA VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, verilen kararın niteliği itibariyle 1 no’lu kanun yararına bozma istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 09.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2234 Karar : 2018/4723 Tarih : 18.04.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Nitelikli hırsızlık ve kamu malına zarar verme suçlarından sanık …‘ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/2-h, 143, 152/1-a ve 62. (2 kez) maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis ve 10 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince 10 ay hapis cezasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Nizip 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/11/2017 tarihli ve 2017/230 esas, 2017/189 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 06/03/2018 gün ve 94660652-105-27-1330-2018 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15/03/2018 gün ve 218/21184 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
Dosya kapsamına göre, sanığa yüklenen hırsızlık suçunun gece vakti işlendiğinin kabulü ile 5237 sayılı Kanun’un 143. maddesi uyarınca cezasında artırım yapılmış ise de; Nizip Cumhuriyet Başsavcılığının 23/10/2017 iddianamesinde belirtildiği haliyle, suç tarihinde müşteki Hakan Yıldırım’ın sabah 05:00 sıralarında görevli olduğu camiden namaz kıldırıp ayrıldıktan sonra, aynı tarihte 08:00 sıralarında tekrar camiye geldiğinde yardım kutusunun asma kilit kısmının kırılarak içerisinden 400,00 Türk lirası paranın alındığı yönündeki eylemin şüphelinin ikrarı ile de sabit olduğu olaya ilişkin dosyada, suçun gece vakti işlendiğine dair somut bilgi ve belge bulunmadığı gibi, sanığın 29/11/2017 tarihli savunmasında suçu sabaha doğru işlediği yönündeki samimi ikrarı karşısında; atılı suçun gece sayılan vakitte gerçekleştiğinin kesin olarak belli olmaması nedeniyle, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince eylemin gündüz vakti işlendiğinin kabulü ile hüküm kurulması gerekirken, atılı nitelikli hırsızlık suçundan kurulan hükümde 5237 sayılı Kanun’un 143. maddesi uyarınca gerekçesi belirtilmeksizin artırım yapılmak suretiyle fazla cezaya hükmedilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dosya kapsamına göre, şikayetçi …’ın görevli olduğu … Camiinde saat 05.00 sıralarında sabah namazını kıldırıp ayrıldığını, aynı gün saat 08.00 sıralarında camiye tekrar geldiğinde yardım kutusunun asma kilit kısmının kırılarak içinde bulunan yaklaşık 400,00 TL paranın çalınmış olduğunu farkettiğini beyan ederek şikâyetçi olduğu olayda, kolluk görevlileri tarafından caminin karşısındaki dükkânın kamera kayıtları incelenmek suretiyle sanığın camiye saat 05.36’da girip, 06.00’da çıktığının görülmesi üzerine kimliği belirlenerek aynı gün yakalanması ve suç tarihinde yaz saati uygulaması da (08.09.2016 tarihinden itibaren yaz saati uygulamasının her yıl, yıl boyu sürdürüleceği) dikkate alındığında güneşin saat 05.26’da doğması nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 6/1-e maddesi uyarınca gece vaktinin saat 04.26’ya kadar sürdüğünün anlaşılması karşısında; eylemin gündüz gerçekleştirildiğinin kabulü gerektiği gözetilmeden sanık hakkında hırsızlık suçundan hükmolunan cezadan 5237 sayılı TCK’nın 143. maddesi gereğince artırım yapılması nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (NİZİP) 3. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 29.11.2017 gün ve 2017/230 E., 2017/189 K. sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (d) bendinin verdiği yetkiyle; sanık hakkında TCK’nın 142/2-h maddesi gereğince tayin olunan 5 yıl hapis cezası üzerinden aynı Kanun’un 62.maddesi gereğince 1/6 oranında indirim ile sonuç cezanın 4 yıl 2 ay hapis olarak belirlenmesine, infazın bu miktar üzerinden yapılmasına, hükmün diğer bölümlerinin aynen korunmasına, 18.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/819 Karar : 2018/4172 Tarih : 1.03.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, somut olayda müşteki vekilinin şikayet dilekçesi üzerine herhangi bir soruşturma yapılmadan, facebook, twitter, ınstagram isimli sosyal paylaşım siteleri ile ilgili olarak yapılan istinabe taleplerini ABD adIî makamlarının cevaplamadığı, bu nedenle şüphelinin fiziki kimliğine ulaşılamadığı gerekçesiyle iddiaların soyut nitelikte kaldığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, şüphelinin facebook adlı sosyal paylaşım sitesindeki profil bilgilerinin ve diğer hususların araştırılarak şüphelinin kimlik bilgilerinin tespit edilmeye çalışılması, ABD adlî makamlarıyla istinabe yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Tehdit suçundan şüpheli M… hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 23/03/2017 tarihli ve 2017/45695 soruşturma 2017/24872 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/09/2017 tarihli ve 2017/3424 Değişik İş sayılı kararının, 5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, somut olayda müşteki vekilinin şikayet dilekçesi üzerine herhangi bir soruşturma yapılmadan, facebook, twitter, ınstagram isimli sosyal paylaşım siteleri ile ilgili olarak yapılan istinabe taleplerini ABD adIî makamlarının cevaplamadığı, bu nedenle şüphelinin fiziki kimliğine ulaşılamadığı gerekçesiyle iddiaların soyut nitelikte kaldığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, şüphelinin facebook adlı sosyal paylaşım sitesindeki profil bilgilerinin ve diğer hususların araştırılarak şüphelinin kimlik bilgilerinin tespit edilmeye çalışılması, ABD adlî makamlarıyla istinabe yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II-Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 23/03/2017 tarihli ve 2017/45695 soruşturma, 2017/24872 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yasaya uygun olup olmadığının ve buna bağlı olarak itirazın reddine ilişkin mercii kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III-Hukuksal Değerlendirme:
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. “2. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” 170. maddesinin 2. fıkrasında, “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler.” 172. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.” hükümleri düzenlenmiştir.
CMK`nın 173. maddesi “(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.
(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.
(3) (Değişik fıkra: 18/06/2014-6545 S.K./71. md) Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
(4) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5353 S.K./26.mad) Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.
(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu Madde hükmü uygulanmaz. (6) (Değişik fıkra: 2/1/2017 - 680 S.K.H.K./11. md) İtirazın reddedilmesi halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172 nci maddenin ikinci fıkrası uygulanır.” biçimindedir.
Yukarıda yer verilen düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, Ceza Muhakemesi Kanununun “soruşturma” başlıklı 2. kitabında, Cumhuriyet Savcısının suç soruşturmasına ilişkin süreci nasıl yürüteceği ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi durumunda, itirazı incelemekle görevli mahkemenin görevleri açık bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır.
Bu çerçevede, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı itiraz üzerine inceleyen mahkeme, kamu davası açılması için yeterli delil bulunmaması durumunda itirazın reddine, yeterli delil bulunması durumunda itirazın kabulüne veya eksik soruşturma nedeniyle soruşturmanın genişletilmesine karar verebilecektir.
CMK’nın 170/2. maddesine göre kamu davası açılabilmesi için soruşturma aşamasında toplanan delillere göre suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunması gerekir. Suç ihbar veya şikayeti yoluyla soruşturma yaparak maddi gerçeğe ulaşma yükümlülüğü ve yetkisi bulunan Cumhuriyet Savcısı, soruşturma sonucunda elde edilen delilleri değerlendirerek kamu davası açmayı gerektirir nitelikte yeterli şüphe olup olmadığını takdir edecektir. Ancak soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısının delil değerlendirmesiyle, kovuşturma aşamasında hakimin delilleri değerlendirmesi birbirinden farklı özelliklere sahiptir. CMK’nın 170/2. maddesine göre soruşturma aşamasında toplanan deliller kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturup oluşturmadıkları çerçevesinde incelemeye tabi tutulurken, kovuşturma aşamasında, isnad edilen suçun işlenip işlenmediği hususunda mahkumiyete yeter olup olmadığı ve tam bir vicdani kanaat oluşturup oluşturmadığı çerçevesinde değerlendirilmektedir.
İncelenen dosyada;
Şikayetçi vekili tarafından sunulan 14/03/2017 havale tarihli şikayet dilekçesinde, M…`nun facebookta yer alan M… isimli hesabından paylaştığı canlı yayın videosunun altına, 12/03/2017 tarihinde M… kullanıcı ismiyle “M…, seni öyle bir döverim ki vücudunda kırılmadık kemik bırakmam. Adam ol aklını başına al” şeklinde tehditte bulunulduğunun belirtildiği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 23/03/2017 tarihli ve 2017/45695 soruşturma, 2017/24872 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verildiği ve şikayetçi vekiline 05/04/2017 tarihinde tebliğ edildiği, anılan karara şikayetçi vekili tarafından eksik incelemeyle karar verildiği gerekçesiyle 20/04/2017 tarihinde itiraz edildiği, itirazın, mercii Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/09/2017 tarihli ve 2017/3424 Değişik İş sayılı kesin nitelikteki kararıyla reddedildiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
Her ne kadar facebook, twitter, ınstagram isimli sosyal paylaşım siteleri ile ilgili olarak yapılan istinabe taleplerini ABD adIî makamlarının cevaplamadığı, bu nedenle şüphelinin fiziki kimliğine ulaşılamadığı, ilgili sitenin bağlı olduğu internet servis sağlayıcılarının ve yer sağlayıcılarının yurtdışı kaynaklı olduğu ve yabancı ülke şirket ve sunucularının kullanılması nedeniyle elektronik delil elde etme imkânının da mevcut olmadığı, bilişim suçlarının yapısı gereği İnternet ortamında elde edilebilecek delillerin yokluğu ve şüpheli ya da şüphelilerin teşhis edilememesi halinde başka türlü delil elde etme olanağının bulunmadığı, bu aşamada soruşturmanın devamı halinde yeni delillere ulaşmanın teknik ve hukukî açıdan mümkün olmadığı, müştekinin şikâyetine konu edindiği olay ile ilgili olarak şüpheli ya da şüphelilere ulaşılmasına imkân veren hiçbir delil de sunmadığı gerekçeleriyle şikayetçinin iddiaların soyut nitelikte kaldığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar karar verilmiş ise de, şüphelinin facebook adlı sosyal paylaşım sitesindeki profil bilgilerinin ve diğer hususların araştırılarak şüphelinin kimlik bilgilerinin tespit edilmeye çalışılması, ABD adlî makamlarıyla istinabe yapılması ve sonucuna göre şüphelinin hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerekirken, eksik soruşturma neticesinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu ve bu nedenle itirazın reddine dair mercii Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/09/2017 tarihli ve 2017/3424 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunmadığı anlaşılmıştır.
IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, mercii Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/09/2017 tarihli ve 2017/3424 Değişik İş sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK`nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, 01/03/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/567 Karar : 2018/1989 Tarih : 28.02.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla hırsızlık suçundan sanık … hakkındaki yargılama sırasında, sanığa atılı eylemin 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinde yapılan değişiklik kapsamında kaldığından bahisle, anılan Kanun’un 223/8. maddesi gereğince davanın düşürülmesine ve dosyanın uzlaştırma işlemlerinin yapılması amacıyla uzlaştırma bürosuna gönderilmesine dair Ankara 41. Asliye Ceza Mahkemesinin 07/12/2016 tarihli ve 2016/784 esas, 2016/569 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 02/01/2018 gün ve 94660652-105-06-9642-2017-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10/01/2018 gün ve 2018/1126 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/8. Maddesinde “Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir. Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir.” şeklindeki hükme nazaran, Mahkemece uzlaşma kovuşturma ön şartının gerçekleşmediği kanaatine varılması durumunda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/8-2. cümle maddesi uyarınca durma kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Uzlaştırma CMK’nın 253. maddesinde ayrıntılarıyla düzenlenmiş, mahkeme tarafından uzlaştırmaya ilişkin anılan Kanun’un 254. maddesinde” (1)Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir. (2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır. “ denilmiştir.
Uzlaştırmanın asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem olduğu, kovuşturma aşamasında uzlaştırma hükümlerinin uygulanmasının ise istisnai olarak Cumhuriyet savcısı tarafından uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.
İncelenen dosyada; 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu’nun 34 ve 35. maddeleriyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un 253 ve 254. maddelerinde yapılan değişiklik çerçevesinde olay tarihindeki TCK’nın 144/1. maddesi kapsamındaki hırsızlık suçunun uzlaştırma kapsamına alındığı anlaşılmakla, öncelikle çözüme kavuşturulması gereken sorun, suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde, mahkemece nasıl bir yol izleneceğinin belirlenmesidir. Mahkeme tarafından dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesine ilişkin olarak verilen kararın, davayı esastan çözen bir karar niteliğinde olmaması gerektiğinde tereddüt bulunmamaktadır. Bu karar, yargılamaya konu uzlaştırmaya tabi suç yönünden, uzlaştırma bürosunca gerçekleştirilecek işlemlerin sonuçlanmasının beklenmesini sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu durumda CMK’nın 223/8. maddesinde düzenlenen durma kararının verilebileceği ileri sürülebilir ise de, durma kararının ancak soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği durumlarda (örn; izin veya karar alınması, ön sorun çözümü ve kaçaklık durumu) gerçekleşmesini beklemek üzere verilebileceği ve uzlaştırmanın soruşturma ve kovuşturma şartı olmaması hususları nazara alındığında, durma kararı da verilemeyecektir. Dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesine dair karar, davayı esastan çözen bir karar olmadığı için mahkeme bu hususta bir “ara karar” kurarak dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesine karar verilebilecektir. Uzlaşma bürosu tarafından uzlaştırmanın başarıyla sonuçlandığının bildirilmesi halinde mahkeme, davaya kaldığı yerden devam edecek, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde davanın düşmesine, edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde ise; sanık hakkında, CMK’nın 231. maddesindeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verecektir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, CMK’nın 231. maddesinin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanacaktır.
Bu açıklamalar ışığında; hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili suretiyle hırsızlık suçundan sanık hakkında yapılan kovuşturma sonucunda, sanığın üzerine atılı suçun uzlaştırma kapsamında olduğundan bahisle suça konu eyleme ilişkin davanın düşürülmesine ve uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilebilmesi için dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesine dair hükümde isabet bulunmaması nedeniyle farklı gerekçe ile kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (ANKARA) 41. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 07.12.2016 gün ve 2016/784 E., 2016/569 K. sayılı kararın belirtilen nedenle 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (c) bendi uyarınca aleyhe sonuç doğurmamak ve yeniden yargılama yapılmamak üzere BOZULMASINA, 28.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/20442 Karar : 2018/1633 Tarih : 25.01.2018
-
CMK 309.Madde
-
Kanun Yararına Bozma
I-Olay:
Hakaret ve tehdit suçlarından sanık …’nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1, 125/4, 106/1-1. Cümle, 52/1 ve 62/1 (iki kez) maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 1.740 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2017 tarihli ve 2016/156 esas, 2017/264 sayılı kararına yönelik itirazın, sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmediğinden bahisle kabulüne dair merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayılı kararının, dosya kapsamına göre, sanığın Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/156 esasına kayden görülen davada 30/05/2017 tarihli 5. celse itibari ile alınan ifadesinde hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasını kabul ettiğinin anlaşılması karşısında, merciince itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini kabul edip etmediğinin ve bu bağlamda mercii kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK`nun 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden ve şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan, bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, maddenin altıncı fıkrasına, 25/07/2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanunun 7. maddesiyle “sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” cümlesi eklenmiş, yine maddenin sekizinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, 28/06/2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6545 sayılı Kanun`un 72. maddesiyle “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 5739, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK`nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında,
hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için; 1)Suça ilişkin olarak; a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması, b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması, 2)Sanığa ilişkin olarak; a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, b-Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, c-Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması, d-Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması, e-Sanık hakkında daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmemiş olması, Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin talepte bulunması şart değildir. Maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hakim tarafından her olayda re`sen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkan verecek biçimde kararda gösterilmelidir.
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirtilen objektif ve subjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir.
CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.
Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nun 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup “İtiraz olunabilecek kararlar” başlıklı 267. maddesinde; “Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.
CMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.
CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22/01/2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK`nun 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.
İncelenen dosyada;
Sanık … hakkında hakaret ve tehdit suçlarından kamu davasının açıldığı, 07/06/2016 tarihli birinci duruşmada sanığa, şartları oluşması halinde hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasına muvafakatı olup olmadığı sorulduğunda, sanığın “muvafakatim yoktur” dediği, 30/05/2017 tarihli beşinci duruşmada esas hakkındaki savunması sorulduğunda sanığın bu kez “Ben katılanı tehdit etmedim veya ona hakaret etmedim, artık hükmün açıklanmasını geri bırakılmasını kabul ediyorum, buna muvafakatim vardır” dediği, sanığın yargılama neticesinde Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2017 tarihli ve 2016/156 esas, 2017/264 sayılı kararıyla hakaret ve tehdit suçlarından, 5237 sayılı TCK’nın 125/1, 125/4, 62, 52, 106/1-1. cümle ve 62. maddeleri uyarınca sırasıyla 1.740 Türk lirası adli para cezası ve 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı CMK`nın 231/5. maddesi uyarınca hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, anılan karara sanık tarafından, atılı suçları işlemediği, tanığın taraflı olduğu, kendi tanıklarının dinlenmediği, cezaların haksız olduğu ve beraatine karar verilmesi gerektiği gerekçeleriyle süresinde itiraz edildiği, itiraz üzerine merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayılı kararıyla “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanığın kabulüne bağlı olduğu, sanığın savunmasının alındığı celsede kabulünün olmadığını açıkça bildirdiği anlaşılmakla” şeklindeki gerekçeyle itirazın kabulüne ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
Sanık, ilk sorulduğunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmemiş, son duruşmada, karardan önce, esas hakkındaki savunması sorulduğunda ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul ettiğini ve muvafakati olduğunu beyan etmiştir.
Çözülmesi gereken sorunlar, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeyen sanığın, bu beyanından dönerek anılan kurumun uygulanmasını istemesinin hukuken mümkün olup olmadığı, mümkün olduğunun kabulü halinde ise ne zamana kadar mümkün olduğudur.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesiyle, sanıklar 5 yıllık, suça sürüklenen çocuklar ise 3 yıllık denetim süresine tabi tutulmakta ve mahkeme tarafından gerekli görüldüğünde, haklarında yükümlülük de belirlenebilmektedir. Masum olduğunu ve beraat edeceğini düşünen kişi, masum olduğuna inanmakta, yargılanmak istemekte, yargılamanın sonucuna razı olmakta, yargılama sonucunda mahkum olsa dahi bu kararın, olağan kanun yollarında bozulacağına inanmaktadır. Bu kişiyi denetim süresine ve yükümlülüklere tabi tutmak hakkaniyete aykırıdır. Çünkü hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda, eğer bu kişinin kanaati doğruysa, boşuna denetim süresine tabi tutulmuş ve yükümlülük altına sokulmuş olacaktır. Bu nedenle de 25/07/2010 tarihinde sanığın kabul etmemesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğine dair yasal düzenleme yapılmıştır.
Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin beyanı, tamamen kendisini ilgilendiren ve başka bir kimsenin kabulüne bağlı olmayan bir beyandır. Sanık, hakkındaki davanın başlangıcında beraat edeceğini düşünürken, sonrasında davada gelinen aşama, dinlenen tanıklar ve elde edilen deliller itibariyle artık mahkumiyetine karar verilebileceğini düşünebilir ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına razı olabilir. Bu nedenle, önceden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeyen sanığın, bu beyanından dönerek anılan kurumun uygulanmasını istemesi mümkündür. Ayrıca sanığın bu beyanından dönmesini engelleyecek yasal bir düzenleme de mevcut değildir. Sanık ne zamana kadar bu beyanından dönebilecektir? Burada sanığın beyanından dönmesi için kabul edilmesi gereken en son aşama, hüküm aşaması olmalıdır. Hüküm kuruluncaya kadar sanık beyanından dönebilir. Hüküm verildikten sonra sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmemesi ya da kabul etmesi herhangi bir sonuç doğurmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında; sanığın, 30/05/2017 tarihli beşinci duruşmada esas hakkındaki savunması sorulduğunda, “ Ben katılanı tehdit etmedim veya ona hakaret etmedim, artık hükmün açıklanmasını geri bırakılmasını kabul ediyorum, buna muvafakatim vardır” dediğinin ve bu suretle de hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasını kabul ettiğinin anlaşılması karşısında, Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2017 tarihli ve 2016/156 esas, 2017/264 sayılı, sanık hakkında hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın yasaya uygun olduğu ve bu karara yönelik itirazın, reddi yerine, sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmediğinden bahisle, kabulüne dair merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.
IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK`nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, 25/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2345 Karar : 2018/183 Tarih : 23.01.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve nitelikli cinsel saldırı suçlarından hükümlü …`ın, Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/07/2012 tarihli ve 2012/1256 değişik iş sayılı içtima kararı ile toplanan 9 yıl 14 ay 15 gün hapis cezasının infazı sırasında, adı geçen hükümlünün denetimli serbestlik hükümlerinden yararlanma talebinin reddine ilişkin Şanlıurfa İnfaz Hakimliğinin 26/01/2017 tarihli ve 2017/196 esas, 2017/183 sayılı kararına karşı yapılan itirazın kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına dair mercii Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/02/2017 tarihli ve 2017/137 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;
Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/02/2017 tarihli ve 2017/137 değişik iş sayılı kararının bozulması hâlinde, işbu karara istinaden verilen
Şanlıurfa İnfaz Hakimliğinin 13/02/2017 tarihli ve 2017/196 esas, 2017/183 sayılı ek kararın infaz kabiliyeti bulunmadığı değerlendirilerek yapılan incelemede;
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 99. maddesinde “ Bir kişi hakkında hükmolunan herbir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar. Ancak, bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur ise, 107`nci maddenin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı istenir.” şeklindeki düzenlemeye nazaran
hükümlünün içtima kararına dahil cezalarının ayrı ayrı bağımsızlıklarını korudukları, 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 32. maddesi ile 5275 sayılı Kanuna eklenen geçici 6. maddesinde; “ 01/07/2016 tarihine kadar işlenen suçlar bakımından; 26/09/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun kasten öldürme suçları (madde 81, 82), üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenen kasten yaralama ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçları, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar (madde 102, 103, 104, 105), uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu (madde 188) ve İkinci Kitap Dördüncü Kısım, Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/04/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar hariç olmak üzere, bu Kanunun; a) 105/A maddesinin birinci fıkrasında yer alan “bir yıl”lık süre “iki yıl”, b) 107’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “üçte iki”lik oran “yarısı”, olarak uygulanır.” şeklinde düzenleme getirildiği,
hükümlü hakkındaki Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/07/2012 tarihli içtima kararına konu mahkumiyetlerden birinin, 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 32. maddesinde kapsam dışı bırakılan nitelikli cinsel saldırı suçu olduğu cihetle,
hükümlünün işbu mahkumiyete konu cezasının infazında şartla tahliye tarihinin 2/3 oranı üzerinden hesaplanacağı ve şartla tahliye tarihine 1 yıl kala denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verilebileceği,
aksi düşünce ve uygulamanın kabulü halinde;
yalnızca nitelikli cinsel saldırı suçu gibi 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışında bırakılan bir suç işleyen hükümlünün şartla tahliye tarihinin 2/3 oranı üzerinden hesaplanarak şartla tahliye tarihine 1 yıl kala denetimli serbestlik hükümlerinden istifade edebilecekken,
kapsam dışı olan suçun yanında 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında başka suçlar işleyen hükümlünün ise sırf bu suçlardan aldığı cezaların içtima ettirilmesi nedeniyle şartla tahliyesine 2 yıl kala denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak tahliye edilmesi gibi bir sonuca yol açacağı,
bunun da kanun koyucunun açık iradesine, eşitlik prensibine ve ceza adalet sistemine aykırı düşeceği cihetle,
nitelikli cinsel saldırı suçundan mahkumiyeti bulunan hükümlü hakkında 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 32. maddesi ile 5275 sayılı Kanuna eklenen geçici 6. madde uyarınca denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infaz kararı verilemeyeceği gözetilmeden, itirazın reddi yerine, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 26/09/2017 gün ve 94660652-105-63-4310-2017-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesi ile Dairemize ihbar ve dava evrakı gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü;
TÜRK MİLLETİ ADINA
Kanun yararına bozma talebine dayanılarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/02/2017 tarihli ve 2017/137 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK`nun 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA, diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23/01/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1663 Karar : 2018/184 Tarih : 23.01.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Kamu kurum ve kuruluşlarındaki eşya hakkındaki hırsızlık ve enerji nakli veya haberleşmeyi sağlayan tel hırsızlığı suçlarından hükümlü …`in cezasını infaz ettiği Tekirdağ Açık Ceza İnfaz Kurumundan firar etmesi sebebiyle anılan Kurum Disiplin Kurulu Başkanlığının 25/05/2016 tarihli ve 2016/179 sayılı Kararı ile verilen 12 gün hücreye koyma cezasının hükümlü tarafından şikayet edilmeksizin 10/06/2016 tarihinde kesinleşmesini müteakip, Tekirdağ 2. İnfaz Hâkimliğinin 22/06/2016 tarihli ve 2016/770 esas, 2016/791 sayılı Kararı ile onanmasının ardından, 29/06/2016 – 11/07/2016 tarihlerinde infazını müteakip,
hükümlünün disiplin cezasının kesinleşmesi ile infazına başlanması arasındaki sürenin disiplin cezasının kaldırılması için gerekli süreden sayılmasına yönelik talebinin reddine dair Tekirdağ 2. İnfaz Hâkimliğinin 15/03/2017 tarihli ve 2017/165 esas, 2017/451 sayılı Kararına yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 07/04/2017 tarihli ve 2017/502 değişik iş sayılı Kararı ile ilgili olarak;
Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 07/04/2017 tarihli ve 2017/502 değişik iş sayılı Kararının kesin olması nedeniyle söz konu karar usulünce kaldırılmadan aynı konu hakkında yeniden karar verilemeyeceğinden sonraki Kırklareli İnfaz Hâkimliğinin 11/04/2017 tarihli ve 2017/709 esas, 2017/746 sayılı Kararı hukuken yok hükmünde olduğu değerlendirilerek yapılan incelemede;
Benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 01/10/2009 tarihli ve 2007/18669 esas, 2009/12712 karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 48/4-f maddesi gereğince, disiplin cezasının infaz edildiği tarihten itibaren disiplin cezasının kaldırılmasına ve iyi halin kazanılmasında 1 yıllık süre geçmesi gerektiği,
5275 sayılı Kanunun 48/3-b maddesi gereğince, Disiplin cezalarının tamamı infaz edilip kaldırılmadıkça koşullu salıverilmeden yararlandırılmayacağının hükme bağlandığı, hükümlünün hücreye koyma disiplin cezasının kesinleşme tarihi olan 10/06/2016 tarihinden itibaren infaz edilmeye başlanması halinde 21/06/2016 tarihinde infazının tamamlanacağı ve infaz edilen disiplin cezasının 21/06/2017 tarihinde kaldırılabileceği halde, anılan disiplin cezasının infazına hükümlüden kaynaklanmayan nedenle 29/06/2016 tarihinde başlanılmış olması esas alınarak itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü`nün 03/07/2017 gün ve 94660652-105-59-5617-2017-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesi ile Dairemize ihbar ve dava evrakı gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü;
TÜRK MİLLETİ ADINA
Kanun yararına bozma talebine dayanılarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 07/04/2017 tarihli ve 2017/502 değişik iş sayılı Kararının 5271 sayılı CMK`nun 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA, diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23/01/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/10461 Karar : 2018/552 Tarih : 18.01.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Gereği görüşülüp düşünüldü:
Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; Suç tarihinde… adlı şahsın, hakkında başlatılan soruşturmada kolluk görevlilerine sanığın kimlik bilgilerini verdiği, parmak izi incelemesi sonucunda ise gerçek kimliğinin… olarak tespit edilmesi üzerine kolluk tarafından soruşturma evrakının tamamlanarak Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, ancak Başsavcılık tarafından sehven… yerine sanık hakkında dava açıldığı anlaşılmakla,
atılı suçtan sanığın beraatine karar verilerek asıl fail olan… hakkında dava açılması için Cumhuriyet Başsavcılığı`na suç duyurusunda bulunulması gerektiği gözetilmeden,
sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi, Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı`nın kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden,
Bakırköy 15. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 06.11.2013 gün ve 2011/405 esas, 2013/654 sayılı kararının 5271 sayılı CMK.nun 309/4…d maddesi uyarınca BOZULMASINA, yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması nedeniyle sanığın CMK.nun 223/2…b maddesi uyarınca beraatine, yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına, asıl fail… hakkında gereğinin takdir ve ifası için Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı`na suç duyurusunda bulunulmasına, hükmedilen cezanın infaz edilmemesine, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/9452 Karar : 2018/569 Tarih : 18.01.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Yalan tanıklık ve iftira suçlarından şüpheliler …, … ve … haklarında yapılan soruşturma evresi sonunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 22.04.2016 tarihli ve 2016/49568 soruşturma, 2016/30356 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliğinin 30.05.2016 tarihli ve 2016/2714 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet Savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet Savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet Savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, somut olayda müştekinin şikayet dilekçesinde değindiği üzere, sanıkların gerçekten müştekiye ait işyerinde çalışıp çalışmadıkları, şüpheli …’in iş kazasına maruz kalıp kalmadığı hususları araştırılarak, yalan tanıklık ve iftira suçlarının işlendiği iddia olunan İstanbul 5. İş Mahkemesinin 2013/900 esas sayılı dosyasının getirtilip incelenerek, gerektiğinde taraf beyanlarına da başvurularak sonucuna göre şüphelilerin hukuki durumlarının tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 14.11.2016 gün ve 10801 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.11.2016 gün ve KYB/2016…391197 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi. TÜRK MİLLETİ ADINA
Gereği görüşülüp düşünüldü:
Müşteki vekili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 13.04.2016 tarihli şikayet dilekçesinde, şüpheli …‘in müşteki aleyhine İstanbul 5. İş Mahkemesinin 2013/900 esas sayılı dosyası ile maddi ve manevi tazminat davası açtığını, davanın konusunda iddia edildiği gibi müştekinin iş yerinde bu kişinin çalışmadığı, ayrıca kaza tarihi olarak belirtilen tarihte kesinlikle çatı aktarımı yapılmadığını, diğer şüphelilerin de mahkemede yalan yere tanıklık yaptıklarını belirtmiş, İstanbul Cumhuriyet Savcılığınca 22.04.2016 günlü kararda şüphelilerin üzerlerine atılı suçların unsurlarının oluşmadığı, müşteki ile şüpheliler arasındaki anlaşmazlığın hukuki mahiyette olduğu, yalan tanıklık suçunda delillerin takdir hakkının ilgili mahkemeye ait olduğu, gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği ve verilen bu karara karşı yapılan itirazın, mercii tarafından reddedilmesi üzerine kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
Ceza Muhakemeleri Kanununda;
“Madde 160 - (1) Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet Savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.
Madde 170 - (1) Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet Savcısı tarafından yerine getirilir.
(2) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler.
Madde 172 - (1) Cumhuriyet Savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
Madde 173 - (1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet Savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.
(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir. (3) (Değişik fıkra: 18/06/2014…6545 S.K./71. Md) sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet Başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet Savcısına gönderir. Cumhuriyet Savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
(4) (Değişik fıkra: 25/05/2005…5353 S.K./26.mad) sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.
(5) Cumhuriyet Savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.” şeklinde yer verilen düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; Cumhuriyet Savcısı kendisine yapılan suç duyurusu veya şikayet üzerine suçun gerçekten işlenip işlenmediğinin tespiti için hemen işin gerçeğini araştırmaya başlamalı ve maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yarayan tüm yasal yöntemlere başvurmalıdır. Toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açması, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vermesi gerekmektedir.
Soruşturmaya konu olayda; şüphelilerin ifadeleri alınıp, …‘in müştekiye ait iş yerinde çalışıp kazaya maruz kalıp kalmadığı, bununla ilgili soruşturma yapılıp yapılmadığı araştırılarak ve 5. İş Mahkemesinin 2013/900 esas sayılı dosyası celb edilip incelenerek tüm kanıtlar değerlendirildikten sonra bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden ve müşteki vekilinin yaptığı başvuru üzerine hiçbir araştırma yapılmadan soyut gerekçelerle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi karşısında, yasanın öngördüğü şekilde soruşturma yapılmasının sağlanması için itiraz merciince itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesi,
Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı’nın Kanun Yararına Bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görüldüğünden, İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği’nin 30.05.2016 gün, 2016/2714 değişik iş sayılı itirazın reddine ilişkin kararının CMK.nun 309. maddesi gereğince BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın Adalet Bakanlığı’na gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na tevdiine, 18.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/22733 Karar : 2018/1104 Tarih : 18.01.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Tehdit suçundan sanık … hakkında yapılan yargılama sonucunda karar verilmesine yer olmadığına dair Çınar Asliye Ceza Mahkemesinin 09/05/2017 tarihli ve 2017/165 esas, 2017/110 sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 17/11/2017 gün ve 94660652-105-21-11410-2017-KYB sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24/11/2017 gün ve 2017/65835 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:
Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesinde Cumhuriyet Savcılığı tarafından düzenlenen iddianamede hangi hususların yer alması gerektiği düzenlenmiş olup, iddianamenin anılan maddede belirtilen ve iddianamede bulunması gereken hususların tümünü ihtiva ettiği, şüphelinin suç oluşturan eyleminin delillerle ilişkilendirilerek açıklandığı, suç delillerinin nelerden ibaret olduğunun belirtildiği, bu nedenle mahkeme tarafından yargılamaya devam olunarak yargılama sonucundaki delil durumuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken dosyadaki delil durumuna uygun düşmeyen yetersiz gerekçe ile yargılamanın gereksiz yere uzatılmasına da yol açacak nitelikte son karar aşamasında usulde yeri olmayan bir kararla yargılamanın sonlandırılmasına karar verildiği anlaşılmakla; 5721 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/1. maddesinde, “Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür.” şeklinde hüküm çeşitlerinin tahdidi olarak sayıldığı, mahkemesince sanığın tehdit suçundan yapılan yargılamasında, yukarıda sayılan hüküm çeşitlerinden biriyle yargılamanın bitirilmesi gerekirken anılan Kanun’da düzenlenmeyen bir hüküm biçimi olan karar verilmesine yer olmadığı şeklinde hüküm kurulamayacağı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Tehdit suçundan sanık … hakkında yapılan yargılama sonucunda karar verilmesine yer olmadığına dair Çınar Asliye Ceza Mahkemesinin 09/05/2017 tarihli ve 2017/165 esas, 2017/110 sayılı kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesinde Cumhuriyet Savcılığı tarafından düzenlenen iddianamede hangi hususların yer alması gerektiği düzenlenmiş olup, iddianamenin anılan maddede belirtilen ve iddianamede bulunması gereken hususların tümünü ihtiva ettiği, şüphelinin suç oluşturan eyleminin delillerle ilişkilendirilerek açıklandığı, suç delillerinin nelerden ibaret olduğunun belirtildiği,
bu nedenle mahkeme tarafından yargılamaya devam olunarak yargılama sonucundaki delil durumuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken dosyadaki delil durumuna uygun düşmeyen yetersiz gerekçe ile yargılamanın gereksiz yere uzatılmasına da yol açacak nitelikte son karar aşamasında usulde yeri olmayan bir kararla yargılamanın sonlandırılmasına karar verildiği anlaşılmakla; 5721 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/1. maddesinde, “Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür.” şeklinde hüküm çeşitlerinin tahdidi olarak sayıldığı, mahkemesince sanığın tehdit suçundan yapılan yargılamasında, yukarıda sayılan hüküm çeşitlerinden biriyle yargılamanın bitirilmesi gerekirken anılan Kanun’da düzenlenmeyen bir hüküm biçimi olan karar verilmesine yer olmadığı şeklinde hüküm kurulamayacağı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Sanık … hakkında tehdit suçundan düzenlenen iddianamenin yasaya uygun şekilde düzenlenip düzenlenmediğinin ve bu bağlamda Çınar Asliye Ceza Mahkemesinin 09/05/2017 tarihli ve 2017/165 esas, 2017/110 sayılı karar verilmesine yer olmadığına dair kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.09.2016 tarih ve 2015/14-358-2016/309 E-K. ve 13.03.2012 gün ve 3/270-88 E.-K. sayılı kararlarında ayrıntıları açıklandığı üzere; ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nun 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında, kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Belirtilen kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir.
CMK’nun 225. maddesinde yer alan; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir” şeklindeki düzenleme gereğince de hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6/3-a maddesine göre de; “bir suç ile itham edilen herkesin kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek” hakkı bulunmaktadır. İsnadın sebebi yargılama konusu fiildir, mahiyeti ise hukuki vasıflandırılmasıdır. İsnat hem yargılamanın konusunu hem de sınırını teşkil etmektedir.
Anılan bu düzenlemeler uyarınca iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya açıkça aykırılık oluşturacaktır.
Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuksal çözüme kavuşturacaktır.
İncelenen dosyada;
Sanık … hakkında tehdit suçundan Çınar Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/396 soruşturma, 2017/152 esas, 2017/151 numaralı ve 19/04/2017 tarihli iddianamesinde, sanığın suç oluşturan eyleminin delillerle ilişkilendirilerek açıklandığı, suç delillerinin nelerden ibaret olduğunun belirtildiği ve bu suretle de iddianamenin yöntemince düzenlendiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
Sanık … hakkında tehdit suçundan Çınar Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/396 soruşturma, 2017/152 esas, 2017/151 numaralı ve 19/04/2017 tarihli iddianamesinin yöntemince düzenlendiğinin anlaşılması karşısında, mahkeme tarafından yargılamaya yapılarak mevcut delillere göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçeyle CMK’nın 223/1. maddesinde belirtilen ve davayı esastan çözümleyen hükümler arasında da sayılmayan karar verilmesine yer olmadığına dair karar kurulmasında isabet bulunmamaktadır.
IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, Çınar Asliye Ceza Mahkemesinin 09/05/2017 tarihli ve 2017/165 esas, 2017/110 sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre, sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 18/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/17399 Karar : 2018/272 Tarih : 15.01.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 12.12.2017 tarih ve 2017/12519 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18.12.2017 tarih ve KYB-2017/71237 sayılı ihbarname ile;
Resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından şüpheliler …, …, …, …, …, … ve …. Şti haklarında yapılan soruşturma evresi sonunda Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 06/02/2017 tarihli ve 2016/63941 soruşturma, 2017/4234 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Konya 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 15/03/2017 tarihli ve 2017/1614 değişik iş sayılı kararının “5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında,
Somut olayda müşteki şirket vekili tarafından, şüphelilerin, şirket müdürü … ile birlikte hareket ederek şirkete ait çeki kullanıp herhangi bir mal veya hizmet alınmaksızın sahte cirolar yaparak üzerlerine atılı resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarını işlediklerinden bahisle şikayetçi olduğu, yapılan soruşturma sonucunda Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca söz konusu çeki müşteki şirket yetkilisi …‘in keşide ettiği, böylece şüphelilere atılı herhangi bir suç bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, çekte cirosu bulunan …‘nun alınan ifadesinde, çekteki ciro kısmındaki imzanın kendisine ait olmadığını, gerek çeki düzenleyen gerekse de ciro edenleri tanımadığını beyan etmesi karşısında, söz konusu çekteki ciro silsilesinin sahte olabileceği, bu nedenle söz konusu çekte …‘ya ait imza incelemesinin yaptırılması, beyanı alınmayan şüphelilerin ifadelerinin alınması, şirket defter ve kayıtlarının getirtilerek bilirkişi incelemesi yaptırılması ve taraflar arasında bir hukuki ilişki bulunup bulunmadığının tespit edilerek ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden” bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,
Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
İncelenen dosya içeriğine göre, kanun yararına bozma isteminin kapsamının banka ve kredi kurumları aracı kılınmak suretiyle dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarına yönelik olması karşısında; 27.01.2017 tarih ve 29961 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 01.02.2017 tarihinde yürürlüğe giren Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun işbölümüne ilişkin 20.01.2017 tarih ve 2017/1 sayılı kararı ile Yargıtay Kanunu’nun 14. maddesine göre kanun yararına bozma istemini inceleme görevinin Yüksek 15. Ceza Dairesi’ne ait olduğu anlaşıldığından, Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın görevli Daireye gönderilmesine, 15.01.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/10276 Karar : 2018/186 Tarih : 11.01.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Parada sahtecilik suçundan sanık …’nun 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 316/3, 318 ve 59/2. maddeleri gereğince 1 yıl 3 ay hapis ve 5.700.000 Türk Lirası ağır para cezaları ile cezalandırılmasına dair Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/05/1999 tarihli ve 1999/4 esas, 1999/168 sayılı kararına ilişkin olarak adli sicil arşiv kaydının silinmesi ve memnu hakların iadesinin talep edilmesi üzerine, 765 sayılı Kanun’un 102 ve 4616 sayılı Kanun’un 1. maddeleri gereğince sanık hakkındaki kamu davasının ortadan kaldırılarak düşürülmesine ilişkin aynı Mahkemenin 07/08/2015 tarihli ve 1999/4 esas, 1999/168 sayılı ek kararını kapsayan dosya incelendi.
Sanık hakkında açılan kamu davasının 4616 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince ortadan kaldırılmasına karar verilmiş ise de, anılan maddenin 4. fıkrasında yer alan dava zamanaşımı süresi içinde suç işlenmemesi halinde kamu davasının ortadan kaldırılacağına ilişkin düzenlemenin “23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili kanun maddesinde öngörülen şahsî hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı on yılı geçmeyen suçlardan dolayı henüz takibata geçilmemiş veya hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış veya verilen hüküm kesinleşmemiş suçlar” bakımından uygulanabileceği, ancak adı geçen sanık hakkındaki yargılamanın 4616 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 21/12/2000 tarihinden önce sonuçlandırılmış olduğu ve sanık hakkında anılan Kanun’un 1/4. maddesi gereğince verilmiş bir kesin hükme bağlanmanın ertelenmesi kararı bulunmadığı cihetle, 4616 sayılı Kanun’un 1/4. maddesi uyarınca kamu davasının ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 27.07.2016 gün ve 7038 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.09.2016 gün ve KYB/2016…323072 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Gereği görüşülüp düşünüldü:
Dosya kapsamına göre, hükümlünün Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.01.2002 tarihinde kesinleşen 18/05/1999 tarihli ve 1999/4 esas, 1999/168 sayılı kararı ile 08.12.1998 tarihinde işlemiş olduğu piyasaya sahte para sürmek suçundan 765 sayılı
TCK.nun 316/3,318 ve 59.maddeleri gereğince sonuç olarak 1 yıl 3 ay hapis ve 5.700.000 TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına TCK.nun 40 ve 36. maddelerinin uygulanmasına ilişkin hükmün infazına başlanarak hükümlünün Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 05/03/2002 tarihli ve 2002/104 müteferrik sayılı kararı şartlı tahliye edildiği, 21/12/2000 tarihinde yürürlüğe giren ve 4758 sayılı Kanun’un 1.maddesi ile değişik 4616 sayılı Kanun’un 1/4. madde ve fıkrasındaki “ 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili kanun maddesinde öngörülen şahsî hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı on yılı geçmeyen suçlardan dolayı haklarında henüz takibata geçilmemiş veya hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış veya son soruşturma aşamasına geçilmiş olmakla beraber henüz hüküm verilmemiş veya verilen hüküm kesinleşmemiş ise, davanın açılması veya kesin hükme bağlanması ertelenir; varsa tutukluluk halinin kaldırılmasına karar verilir. Bu suçlarla ilgili dosya ve deliller, her bir suçun dava zamanaşımı süresinin sonuna kadar muhafaza edilir.” şeklindeki düzenleme karşısında ,hükümlüye yüklenen suçun maddesinde öngörülen cezanın üst sınırı itibariyle 4616 sayılı Yasa kapsamında kamu davasının ortadan kaldırılmasının yasal olanağı olmadığı halde yazılı şekilde “17.01.2002 tarihinde kesinleşen hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının düşmesine” karar verilmesi,
Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı’nın Kanun Yararına Bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 07.08.2015 gün ve 1999/4…168 sayılı ek kararının 5271 sayılı CMK.nun 309/4…c maddesi gereğince aleyhe sonuç doğurmamak üzere BOZULMASINA, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/17194 Karar : 2018/55 Tarih : 8.01.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 29.11.2017 tarih ve 2017/12160 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 05.12.2017 tarih ve KYB-2017/67992 sayılı ihbarnamesi ile;
Mühür bozma suçundan sanık …‘ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 203/1, 62 ve 52/2. maddeleri gereğince 3.000,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Antalya 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/06/2015 tarihli ve 2015/58 esas, 2015/408 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın deneme süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlediğinden bahisle hükmün açıklanmasına, 5237 sayılı Kanun’un 203/1, 62 ve 52/2. maddeleri gereğince 3.000,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Antalya 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 02/11/2017 tarihli ve 2017/306 esas, 2017/308 sayılı kararının “5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/11. maddesinde yer alan, “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin Antalya 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/06/2015 tarihli ve 2015/58 esas, 2015/408 sayılı kararının itiraz edilmeksizin 10/07/2015 tarihinde kesinleştiği, deneme süresinin bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, bununla birlikte deneme süresinde işlendiği iddia olunan Antalya 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 22/12/2016 tarihli ve 2015/804 esas, 2016/656 karar sayılı dosyasına konu suçun ise 26/05/2015 tarihinde işlendiği göz önüne alındığında, sanığın deneme süresi içerisinde işlediği bir suç bulunmadığı gözetilmeden, hakkındaki hükmün açıklanmasına karar verilmesinde isabet görülmediğinden” bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,
Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
İncelenen dosya içeriğine göre; kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, Antalya 14. Asliye Ceza Mahkemesi‘nin 02.11.2017 tarih ve 2017/306 Esas-2017/308 Karar sayılı ilamının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 08.01.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/6890 Karar : 2018/20 Tarih : 8.01.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Basit cinsel saldırı, silahla tehdit ve hakaret suçlarından sanık … hakkında yapılan yargılama sonucunda, eylemin nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs suçu kapsamında kalıp kalmayacağına ilişkin değerlendirmenin üst dereceli ağır ceza mahkemesine ait olduğundan bahisle mahkemenin görevsizliğine, dosyanın görevli … Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine dair Almus Asliye Ceza Mahkemesinin 13/03/2017 tarihli ve 2016/99 esas, 2017/27 sayılı kararına yönelik itirazın kabulüne, görevsizlik kararının kaldırılmasına ilişkin … 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/04/2017 tarihli ve 2017/381 değişik iş sayılı kararının;
Dosya kapsamına göre, katılanın aşamalardaki beyanında, eşi olan sanık ile tartıştıklarını, tartışma esnasına eşinin kendisine karşı tehdit ve hakaret içerir sözler söylediğini bunun üzerine yatak odasına giderek yattığını, akabinde sanığın içeriye gelerek cinsel ilişkiye girmek istediğini söylediğini ve üzerine çullandığını, kendisinin ilişkiye girmek istemediğini söyleyerek odadan çıkmaya kalkıştığını, bunun üzerine sanığın seni zorla sinkaf edeceğin demek suretiyle kapıyı kilitlediği ve kendisini yatağa yatırdığı, bunun üzerine bağırmaya başlayınca müşterek çocuklarının oda camını kırdığını ve olayın bu şekilde sonlandığını iddia ettiği, tarafların müşterek çocuğunun tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde annesinin bağırma seslerini duyması üzerine odanın camını kırdığı şeklindeki bu iddiaları doğrular yöndeki anlatımları hep birlikte değerlendirildiğinde eylemin nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs olup olmadığı yönündeki değerlendirmenin üst dereceli mahkeme olan ağır ceza mahkemesine ait olduğu dikkate alınmaksızın, itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulü ile görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli, 28/11/2017 gün ve 94660652-105-60-9423-2017-Kyb sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:
Kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden talebin kabulü ile … 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28/04/2017 tarihli ve 2017/381 Değişik İş sayılı Kararın CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine nazaran müteakip işlemlerin merciince yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 08/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/6967 Karar : 2018/26 Tarih : 8.01.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Görevi yaptırmamak için direnme suçundan suça sürüklenen çocuk … hakkında yapılan yargılama sonunda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 05/02/2015 tarihli ve 170 sayılı kararıyla … 1. ve 2. Çocuk Mahkemelerinin 25/02/2015 tarihinde faaliyete geçirildiği gerekçesiyle 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 26. maddesi ile aynı Kanun’un geçici 1 ve 3.maddeleri uyarınca mahkemenin görevsizliğine, dosyanın görevli ve yetkili Çocuk Mahkemesine gönderilmesine dair … 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 19/03/2015 tarihli ve 2014/1178 esas, 2015/178 sayılı kararını müteakip, … 2. Çocuk Mahkemesinin 30/05/2015 tarihli ve 2015/431 esas, 2015/296 sayılı kararıyla mahkemenin görevsizliğine karar vermesi üzerine ortaya çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi amacıyla dosyanın gönderildiği … 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince verilen … 16. Asliye Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasına ilişkin 16/06/2015 tarihli ve 2015/593 Değişik İş sayılı kararın;
Dosya kapsamına göre, benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 16/07/2008 tarihli ve 2008/7210-16565 sayılı ilâmında da belirtildiği üzere;
T.C. Anayasası’nın 37. maddesinde “Hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.”, 142. maddesinde “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 3/1. maddesinde “Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir.”, 4/1. maddesinde “Davaya bakan mahkeme, görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re’sen karar verebilir. 6. madde hükmü saklıdır.”, 5/1. maddesinde “İddianamenin kabulünden sonra, işin davayı gören mahkemenin görevini aştığı veya dışında kaldığı anlaşılırsa, mahkeme bir kararla işi görevli mahkemeye gönderir.”, 5395 Çocuk Koruma Kanunu’nun 26.maddesindeki “(1)Çocuk mahkemesi, asliye ceza mahkemesi ile sulh ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından, suça sürüklenen çocuklar hakkında açılacak davalara bakar. (2) Çocuk ağır ceza mahkemesi, çocuklar tarafından işlenen ve ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlarla ilgili davalara bakar. (3) Mahkemeler ve çocuk hâkimi, bu Kanunda ve diğer kanunlarda yer alan tedbirleri almakla görevlidir. (4) Çocuklar hakkında açılan kamu davaları, Kanunun 17 nci Maddesi hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunla kurulan mahkemelerde görülür.” yine aynı Kanun’un geçici 1,2 ve 3.maddelerinde “(1) 2253 sayılı Kanun gereğince kurulan çocuk mahkemelerinde derdest bulunan ve bu Kanun ile kurulan çocuk mahkemesinin görevine giren dava ve işler, bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde çocuk mahkemesine devredilir. (2) Genel ceza mahkemelerinde görülmekte olan ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte onsekiz yaşını doldurmuş olan sanıklar hakkındaki dava ve işler çocuk mahkemeleri ile çocuk ağır ceza mahkemelerine devredilmez. (3) Çocuk mahkemeleri ile çocuk ağır ceza mahkemeleri bulunmayan yerlerde, bu mahkemeler kurulup
…/… göreve başlayıncaya kadar çocuklar tarafından işlenen suçlara ait soruşturma ve kovuşturmalar Cumhuriyet başsavcılığı ve görevli mahkemelerce bu Kanun hükümlerine göre yapılır.”, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 307/1. maddesinde “Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur.”, anılan Kanunun 308. maddesinde “Aşağıda yazılı hallerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır… 4) Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi…..” hükümlerinin yer aldığı;
Merci … 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 170 sayılı kararında derdest davaların yeni kurulan çocuk mahkemelerine devri yönünde hüküm bulunmadığı, 09/10/2013 tarihli ve 801 sayılı Yargı Çevresi Değişikliği konulu kararında ise derdest davaların kesinleşinceye kadar halen görüldükleri mahkemeleri tarafından bakılması gerektiğinin belirtildiği gerekçesiyle karar tesis edilmiş ise de; Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun anılan kararlarının göreve ilişkin kanun hükümlerini yürürlükten kaldırma niteliği taşımadığı, mahkemelerin görevlerinin kanunla belirlenmesine ilişkin anayasal ve yasal kuralların idari nitelikte bir işlemle değiştirilemeyeceği gözetilmeden … 2. Çocuk Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması yerine, yazılı şekilde karar verilmiş olmasında isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli, 28/11/2017 gün ve 94660652-105-34-8018-2017-Kyb sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay C.Başsavcılığından tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:
Kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden talebin kabulü ile … 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16/06/2015 tarihli ve 2015/593 Değişik İş sayılı Kararın CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine nazaran müteakip işlemlerin merciince yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 08/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/1978 Karar : 2018/3436 Tarih : 28.03.2018
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Gece vakti kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığını ihlal etme suçlarından suça sürüklenen çocuk …’ün, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-b, 143, 151/1, 116/1-4, 31/3 (3’er kez), 62 (3’er kez) ve 52/2. (2’şer kez) maddeleri uyarınca 1 yıl 4 ay 20 gün hapis, 1.320 Türk lirası ve 4.000,00 Türk lirası adlî para cezaları ile cezalandırılmasına dair Bakırköy 5. Çocuk Mahkemesinin 13/04/2017 tarihli ve 2017/50 esas, 2017/147 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 27/02/2018 gün ve 6967/2017 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02/03/2018 gün ve 2018/17526 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
Dosya kapsamına göre;
1- Suç tarihi itibariyle 12 yaşını doldurmuş olup da, 15 yaşını doldurmamış olan suça sürüklenen çocuğun eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK’nın 116/1-4, 151/1 ve 31/2. maddelerinde tanımlanan konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçları için öngörülen cezaların türü ve üst sınırına göre aynı Kanun’un 66/1-e ve 66/2. maddelerinde öngörülen 4 yıllık zamanaşımının suçun işlendiği 06/08/2012 gününden iddianamenin düzenlendiği 31/01/2017 tarihleri arasında gerçekleştiği ve bu süre içinde zamanaşımını kesen başka bir işlem yapılmadığı gözetilerek, suça sürüklenen çocuk hakkındaki yukarıda anılan suçlardan açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesi yerine yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulmasında,
2- Dosya kapsamında bulunan nüfus kaydına göre 19/09/1997 doğumlu suça sürüklenen çocuğun, 05/08/2012 olan suç tarihinde 12-15 yaş grubunda olduğu halde, hakkında tayin olunan cezalarından yaş sebebiyle indirim yapılırken 5237 sayılı Kanun’un 31/2. maddesi gereğince ½ oranında indirim
yapılması gerekirken, anılan Kanun’un 31/3. maddesine göre 1/3 oranında indirim yapılarak fazla ceza verilmesinde,
3- Suç tarihi itibariyle 12-15 yaş grubunda olan suça sürüklenen çocuğun 5237 sayılı Kanun’un 31/2. maddesi uyarınca atılı hırsızlık suçunun hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişip gelişmediği hususunda uzman hekim raporu alınması gerektiğinin gözetilmemesinde,
4- Çocuk Koruma Kanunu’nun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin 20/1-7 maddesi ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca; fiil işlendiği sırada 12-15 yaş grubu içerisinde bulunan suça sürüklenen çocuğun işlediği hırsızlık fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri bakımından, sosyal yönden inceleme yaptırılmasının gerekli olduğu, mahkemece sosyal inceleme raporuna gerek görülmediği takdirde ise gerekçesinin kararda gösterilmesinin zorunlu olduğu gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesinde, isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
I- Suça sürüklenen çocuk hakkında konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarına yönelik 1 no’lu kanun yararına bozma istemi nedeniyle yapılan incelemede;
Suç tarihi itibariyle 12 yaşını doldurmuş olup da, 15 yaşını doldurmamış olan suça sürüklenen çocuğun eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK’nın 116/1-4, 151/1 ve 31/2. maddelerinde tanımlanan konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçları için öngörülen cezaların türü ve üst sınırına göre aynı Kanun’un 66/1-e, 66/2. maddelerinde öngörülen 4 yıllık zamanaşımının suçun işlendiği 06.08.2012 gününden iddianamenin düzenlendiği 31.01.2017 tarihleri arasında gerçekleştiği ve bu süre içinde zamanaşımını kesen başka bir işlem yapılmadığı gözetilerek suça sürüklenen çocuk hakkında yukarıda anılan suçlarından açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesi yerine yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (BAKIRKÖY) 5. Çocuk Mahkemesinden verilip kesinleşen, 13.04.2017 gün ve 2017/50 E., 2017/147 K. sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309.
maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (d) bendinin verdiği yetkiyle; konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarından açılan kamu davasının, CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca DÜŞÜRÜLMESİNE, hükmolunan cezaların kaldırılmasına, verilen kararın niteliği itibariyle suça sürüklenen çocuk hakkındaki konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçları için 2 no’lu kanun yararına bozma istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
II- Suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçuna yönelik 2, 3 ve 4 no’lu kanun yararına bozma istemleri nedeniyle yapılan incelemeye gelince;
1- Fiili işlediği tarihte 12 yaşını doldurup, 15 yaşını doldurmamış olan suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan hükmolunan cezada, TCK’nın 31/2. maddesi yerine, aynı Kanun’un 31/3. maddesi gereğince indirim yapılması suretiyle fazla ceza tayin olunması,
2- Suç tarihi itibariyle 12-15 yaş grubunda olan suça sürüklenen çocuğun 5237 sayılı TCK’nın 31/2 maddesi uyarınca atılı hırsızlık suçunun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneklerinin yeterince gelişip gelişmediği hususunda uzman hekim raporu alınması gerektiğinin gözetilmemesi,
3- Çocuk Koruma Kanunu’nun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin 20/1-7. maddesi ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca; fiil işlendiği sırada 12-15 yaş grubu içerisinde bulunan suça sürüklenen çocuğun işlediği hırsızlık fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri bakımından, sosyal yönden inceleme yaptırılmasının gerekli olduğu, mahkemece sosyal inceleme raporuna
gerek görülmediği takdirde ise gerekçesinin kararda gösterilmesinin zorunlu olduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması nedeniyle kanun yararına bozma istemleri yerinde görüldüğünden, (BAKIRKÖY) 5. Çocuk Mahkemesinden verilip kesinleşen 13.04.2017 gün ve 2017/50 E., 2017/147 K. sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (b) bendi uyarınca sonraki işlemlerin yerel mahkemece yerine getirilmesine, 28.03.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/2171 Karar: 2017/3751 Tarih: 06.07.2017
-
CMK 309. Madde
-
Kanun Yararına Bozma
Cinsel saldırı suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 29.06.2016 gün ve 2016/77052 soruşturma, 2016/58135 Sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik müşteki vekilinin itirazının reddine dair mercii İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26.07.2016 tarihli, 2016/3493 Değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
5271 Sayılı Kanun’un 160. maddesi5271 Sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanunun 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanunun 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 Sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada kanuna uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanunun 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, müştekinin 14.05.2016 tarihinde üst geçide çıkarak intihara teşebbüs etmesi üzerine alınan ifadesinde, sevgili olarak arkadaşlık yaptığı şüphelinin üç ay önce araba ile gezerken istemediği halde arabada zorla kendisiyle ilişkiye girdiği, evlenmeye söz verdiği için şikayette bulunmayarak şüpheliyle görüşmeye devam ettiği, sonrasında ise “seninle evlenmeyeceğim, sen kız değilsin” şeklinde sözler söylemesi üzerine intihara teşebbüs ettiğini beyan ettiği somut olayda, şüphelinin kendisine tecavüz ettiği iddiası karşısında, olay günü kan bulaştığı iddia olunan atlet üzerinde DNA incelemesi yaptırılarak, olay sonrasına dair fiziksel ve psikolojik olarak tedavi gördüğü beyanları karşısında buna dair evrak araştırılıp getirtilerek, tanık ifadelerine başvurulup, müşteki ile şüpheli arasındaki telefon görüşmeleri ve mesajların tespit edilip, toplanacak diğer delillerle birlikte mahkemesince takdir ve değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 15.03.2017 gün ve 94660652-105-34-137-2017-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrakla birlikte Daireye tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:
KARAR : Hakim veya mahkeme tarafından verilen ve kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşen karar veya hükümlere karşı kanun yararına bozma talebinde bulunulabileceğine dair 5271 Sayılı CMK.nın 309. maddesi nazara alınarak yapılan değerlendirmede, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca şüpheli hakkında cinsel saldırı suçundan yapılan soruşturma sonrası verilen 29.06.2016 tarihli ve 2016/77052 soruşturma, 2016/58135 Sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı mağdure vekili dışında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekili de itirazı da bulunduğu halde bununla ilgili bir karar verilmediği, kanun yararına bozmaya konu edilen İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3493 D. İş sayılı kararı ile dosyadaki bulunan diğer İstanbul Anadolu 10. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3803 D. İş sayılı kararının mağdure vekilinin itirazına dair olduğu, Bakanlık vekilinin itirazı hakkında karar verilmemesi sebebiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın henüz kesinleşmediği, olağan kanun yolu olan ve karara bağlanmayan itirazın incelenmesi sırasında ileri sürülen usulsüzlüğün giderilmesi olasılığı bulunduğundan bu aşamada olağanüstü kanun yolu niteliğindeki kanun yararına bozma başvurusu yapılamyacağının anlaşılması karşısında,
SONUÇ : Mevcut haliyle kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görülmediğinden talebin REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.