0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Temyizde İncelenecek Hususlar

CMK Madde 301

(1) Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar.



CMK Madde 301 Gerekçesi

Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddî hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa, bu olgular hakkında inceleme yapar.


CMK 301 Temyizde İncelenecek Hususlar Yargıtay Kararları



CEZA GENEL KURULU KARARI - Karar : 2020/367

Yargıtay tarafından yapılacak olan temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi ve temyiz başvurusunda maddi hukuka aykırılık yönünden bir temyiz nedeni bulunduğunun kabulü bakımından yeterli olup sanık müdafisinin 15.02.2019 tarihli temyiz dilekçesinde “…eksik ve hatalı inceleme ürünü cezalandırma kararına karşı, gerekçeli karar henüz yazılmadığından kısa temyiz dilekçemizdir.” şeklinde yer alan ibarelerin, hükmün sadece maddi hukuka aykırılık iddiasını taşıdığı ve bu yönüyle sanık müdafisinin temyiz başvurusunda bir temyiz nedeni bulunduğunun kabulü gerekmektedir.


Ceza Genel Kurulu 2019/459 E. , 2020/459 K.

  • CMK 301
  • **Sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde mahkûmiyet hükmünü “temyiz ettiği” şeklindeki beyanları dışında, temyiz nedeni gösterilmediğinden temyiz dilekçesinin reddi gerekir.

5271 sayılı CMK’nın “Temyizde incelenecek hususlar” başlıklı 301. maddesi ise; “1- Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapar.”, şeklinde düzenlenmiştir.

Yargıtayın yapacağı temyiz denetiminin kapsamını gösteren 1412 sayılı CMUK’nın 320. madesinin birinci fıkrası ile 5271 sayılı CMK’nın 301. maddesi benzer nitelikte düzenlemeler olmakla birlikte iki madde arasında önemli bir fark vardır. CMUK’nın 320. maddesinin birinci fıkrasına göre usule aykırı noksanlıklardan dolayı hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmesi hâlinin tespiti durumunda Yargıtay, bu hususta bir talep olmasa bile inceleme yapabilecekken, CMK’nın 301. maddesine göre yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapabilmektedir. Bu durum, muhakeme hukukuna aykırılık hususunda temyiz incelemesinin kapsamı bakımından her iki yasa arasında önemli bir fark olduğunu göstermektedir.

Doktrinde çoğunlukta olan anlayışa göre, Türk Ceza Muhakemesine istinaf kanun yolunun getirilmiş olması, temyiz mahkemesinin önceden olduğu gibi somut temyiz denetiminin elverdiği ölçüde maddi soruna girmesine engel oluşturmayacak, temyiz kanun yolunda somut dava üzerinden içtihatlarla birliği sağlayacak olan Yargıtay, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir etme yetkilerini de dikkate alarak bu delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görebileceği ve inceleyebileceği maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıklar üzerinden bozma kararı verebilecektir.

Temyiz kanun yoluna başvuranın, hükmün hangi noktalardan incelenmesini istediğini bildirmesi, diğer bir anlatımla hükmün hangi noktalardan hukuka aykırı olduğunu göstermesi zorunluluğu ile Yargıtayın temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile sınırlı olarak inceleme yapmasına ilişkin hükümler “temyiz incelemesinin sınırlandırılması/temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi” amacına yöneliktir.

5271 sayılı CMK’nın 294 ve 301. maddelerinde yer alan hükümler uyarınca, ileri sürülen nedenlerle sınırlı olarak yapılacak inceleme sırasında temyizin kapsamının tespiti bakımından önem arz eden husus, kanun koyucunun “muhakeme hukukuna aykırılık” iddiası ve bunu belirten olayların temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesini aramasına karşın, “maddi hukuka aykırılık” iddiası yönünden böyle bir düzenlemeye yer vermemiş olmasıdır. Kanun koyucu, temyiz başvurusunda muhakeme hukukuna aykırılıkların ileri sürüldüğü durumlarda temyiz sebebinin somutlaştırılmasının zorunlu olduğunu düzenlemesine rağmen, bunun dışında kalan maddi hukuka aykırılıkların ileri sürüldüğü durumlar için temyiz nedeninin somutlaştırılmasına ilişkin herhangi bir yasal zorunluluk getirmemiştir. Bu nedenle hukuka aykırı olduğu savıyla hükmün bozulmasını isteme muhakeme hukukuna aykırılık yönünde bir temyiz nedeni olarak anlaşılamaz. Fakat maddi hukuka aykırılıkla ilgili olarak temyiz sebebinin somutlaştırılması zorunluluğu bulunmadığından, hukuka veya yasaya aykırı olduğu savıyla hükmün bozulmasını istemek, maddi hukuka aykırılık yönünden temyiz nedeni olarak yeterli kabul edilmelidir.

Temyiz incelemesinin kapsamının belirlenebilir olmasının yeterli görülmesi ve bu konunun önemi karşısında, temyiz başvurusunda hükmün neden dolayı bozulmasının istenildiğinin gösterilip gösterilmediğinin tespiti, temyiz başvurusunun sebep gösterilmemesi nedeniyle ret edilip edilmeyeceği ve yapılacak olan temyiz incelemesinin kapsamı bakımından önem arz etmektedir. Örneğin; “Hükmü temyiz ediyorum”, “Resen dikkate alınacak nedenlerle temyiz ediyorum”, “Hükmün bozulmasını istiyorum” şeklindeki ibarelere yer vermesine rağmen incelemenin kapsamını (maddi hukuka veya muhakeme hukukuna aykırılık) göstermeyen dilekçelerdeki temyiz isteminin, herhangi bir temyiz sebebi içermemesi nedeniyle tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu gibi usulüne uygun açılmış bir temyiz davası bulunmadığından 5271 sayılı CMK’nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verilecektir.

Temyiz iradesinin varlığını gösteren ancak yapılacak temyiz incelemesinin kapsamına ilişkin herhangi bir neden belirtmeyen dilekçelerin hukuki sonuçları ise davanın üst mahkemeye aktarılması, hükmün kesinleşmesinin engellenmesi ve aleyhe başvuru bulunmadığı hâllerde cezanın ağırlaştırılması yasağından yararlanmanın ötesine geçemeyecek, bu durum temyiz isteminin reddi sonucunu değiştirmeyecektir.

Buna karşın temyiz dilekçesinde, temyiz incelemesinin kapsamını gösteren “Hüküm kanuna ve usule aykırıdır”, “Karar yasaya aykırıdır” gibi ibarelere yer verilmiş olması durumunda sadece maddi hukuka aykırılığa ilişkin bir temyiz nedeninin gösterildiği kabul edilecek ve belirtilen kapsam doğrultusunda temyiz incelemesi yapılacaktır.

Temyiz başvurusunda yer verilen ibarelerin bir temyiz nedeni kabul edilip edilmeyeceği bir yorum meselesidir. Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanmaları mümkün ise de kanunlarla getirilen düzenlemelerin bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanamayacağı, kanuni düzenlemeler yorumlanırken Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gibi üst normların da gözetilmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Aksinin kabulü, Anayasamızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS’in 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabilecektir. Ayrıca, kamu düzenine ilişkin olması ve ceza muhakemesine hâkim olan resen araştırma ilkesi uyarınca istisnaları dar yorumlayıp temel hak ve özgürlükleri yorum yoluyla daraltmamak sistematik ve amaçsal yorum tarzına da uygundur.

Bu kapsamda muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerinde hiç uygulanmayan, eksik veya yanlış uygulanan usul kuralları ile buna dayanan maddi olgular ileri sürülecek, Yargıtay da hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyecektir. Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedenin var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesi kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.

Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezaî yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.

Öğretide de temyiz sebeplerinin muhakeme hukukuna ve maddi hukuka ilişkin olarak ileri sürülmesi bakımından; “Maddi hukuk normlarına ilişkin temyiz başvurularında sebep gösterilmesi zorunluluğunun Yargıtay incelemesinde önemli bir sınırlama içermediği, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle hüküm temyiz ediliyorsa hükmü temyiz edenin, bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları göstermek zorunda iken maddi hukuka aykırılıkta, maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtayın maddi hukuk normlarının tümünü göz önünde tutup inceleme yapması gerektiği” (Serap Keskin Kiziroğlu, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Yasa Yoluna İlişkin Değişikliklere Bakış, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kasım-Aralık, 2017, s; 182 vd.), “5271 sayılı CMK’nın 288. maddesi uyarınca temyiz sebebi olarak belirtilenler dışında kalan muhakeme hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar bakımından Yargıtayın karar vermesine olanak bulunmadığı, buna karşılık, kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir irade ortaya konulduğu sürece incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabileceği, bu bağlamda, Yargıtayın olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yapılan bir temyiz istemi karşısında bu istemi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabileceği” (Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı; 4, s; 1434; 1472.), “Muhakeme hukukuna ilişkin aykırılıklardan farklı olarak, maddi hukuka ilişkin denetimin, hükmün tüm yönleriyle incelenmesini gerektirdiği, maddi hukukun yanlış uygulandığına ilişkin genel bir ifade içeren temyiz dilekçesinde açıkça ileri sürülmemiş olsa dahi, dosyaya yansıyan delillere göre suçun unsurlarının oluşmaması, sanığın suçu işlediğinin sabit olmaması, suçun vasfının yanlış belirlenmesi, suçun nitelikli hâllerinde yapılan hata sonucu cezanın yanlış belirlenmesi veya teşebbüs, iştirak, içtima, haksız tahrik ve şahsi cezasızlık sebepleri gibi maddi hukuka ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması sonucu sanığın ceza alması veya almaması ya da hak ettiğinden az veya çok ceza alması durumlarında Yargıtayın bu hukuka aykırılığı bozma nedeni yapabileceği” (Ekrem Çetintürk, Ceza Muhakemesinde Temyiz Kanun Yolunda Maddi (Fiili) Sorunun İncelenmesi, Terazi Hukuk Dergisi, Mart 2019, s; 466-489) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 302. maddesi uyarınca hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan ve hükme etki edecek nitelikte bulunan diğer maddi hukuka aykırılıklar da bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecek; hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların ise hükmün bozulmasında neden dikkate alınmadıkları açıklanmak suretiyle belirtilmesiyle yetinilecektir. Bu kapsamda, temyiz dilekçesinde maddi hukuka aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde, Yargıtayın ilgili Ceza Dairesi tarafından hüküm, dilekçede gösterilen maddi hukuka aykırılık nedeniyle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile temyiz incelemesi sırasında saptanacak olan tüm maddi hukuka aykırılıklar temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde ise temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunması durumunda, hüküm bu nedenle ve varsa mutlak hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulacak; temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunmaması ya da temyiz nedeni olarak ileri sürülmemekle birlikte inceleme sırasında saptanan ve mutlak hukuka aykırılıklar dışında kalan muhakeme kurallarına aykırılık bulunması durumunda ise bu hususun bozma nedeni yapılmayarak ilamda gösterilmesiyle yetinilecek, varsa inceleme sırasında tespit edilen veya dilekçede gösterilen 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yazılı hukuka kesin aykırılıklar nedeniyle kararın bozulması yoluna gidilecektir. Diğer taraftan, bozmaya neden olan maddi veya usul hukukuna aykırılık hükmün dayandırıldığı işlemlerden kaynaklanmışsa aynı zamanda bu işlemler de bozulacaktır.

Mutlak temyiz nedenleri, sanığa hak tanıyan kurallar olmalarının yanı sıra aynı zamanda adil bir yargılamanın yapılabilmesi için öngörülmüş, kamusal menfaatleri gözeten kurallardır. Bu hâllerin varlığı durumunda hükmün bundan mutlak olarak etkilendiği kabul edilmiştir. Kanun bu noktada hukuka aykırılığa ilişkin nedensellik bağını kendisi kurduğundan hâkime takdir yetkisi bırakmamıştır (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, İstanbul, 2016, s; 834 vd.).

….

Görüldüğü üzere, mutlak hukuka aykırılık hâlleri, 1412 sayılı CMUK’nın 308. maddesinde, 5271 sayılı CMK’da ise 289. maddede sayılmış olup her iki hüküm karşılaştırıldığında ilk dikkat çeken husus hükümlerin başlıklarının farklı olmasıdır. Belirtmek gerekir ki, iki hükmün başlığının farklı olması içerikte bir değişikliğe yol açmamaktadır. 1412 sayılı CMUK’da seçilen terim “kanuna muhalefet hâlleri” iken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka kesin aykırılık hâlleri” ibaresidir. 5271 sayılı CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâlleri olarak adlandırdığı nedenleri ifade etmek için öğretide geçmişten bu yana “mutlak temyiz nedenleri” terimi de kullanılmaktadır. Temyiz nedenleri bağlamında iki Kanun arasındaki en önemli fark ise 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin (i) bendine eklenen hükümle “hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanmasının” bir mutlak hukuka aykırılık hâli olarak kabul edilmesidir.

Doktrinde bir kısım yazarlarca, kanun koyucu tarafından hükme etkili oldukları açıkça kanuni düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıkların nispî temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği, temyiz dilekçesinin gerekçeli olması kuralının hem nispî hem de mutlak temyiz sebepleri bakımından geçerli olduğu yani hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetilemeyeceği savunulmaktadır. Bu anlayışa göre 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yer alan kabul edilebilirlik denetimine ilişkin kural, bünyesinde en az bir temyiz sebebi bulunan dilekçeler yönünden geçerlidir.

Nitekim CMK’nın 289. maddesinde yazılı olan “Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır.” kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Gerekçesiz bir dilekçe Yargıtayın ön incelemesinden geçemeyeceği için hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin mutlak mı yoksa nispî bir temyiz nedenine mi ilişkin olduğunu denetlemek mümkün olmayacaktır. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa Yargıtayın bu nedenleri kabul etmemesine karşın 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmü bozması mümkündür (Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2016, s; 635 vd.; Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK’nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s; 66.). Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, aynı Kanun’un 230. madde gereğince gerekçe içermemesi hukuka kesin aykırılık hâlleri içinde düzenlenerek, bu eksiklik Yargıtay tarafından dikkate alınacak bir hukuka aykırılık nedeni olarak kabul edilmiştir.

Bilindiği üzere, Anayasa’nın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçesinde ise 5271 sayılı CMK’nın 230. maddesi uyarınca suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirmesinin yapılması, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirlenmesi ile mantıksal ve hukuksal bütünlük sağlanarak herkesi tatmin edecek ve anlaşılır kararın, bu hâli ile Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeli olması gerekmektedir. Beraat hükmünün gerekçesinde de ayrıca 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığı gösterilmelidir. 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, aynı Kanun’un 230. maddesi gereğince gerekçe içermemesi muhakeme hukukuna ilişkin bir hukuka aykırılık hâli olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu denetimin gerçek manada yapılabilmesi için Yargıtayın, gerekçede yazılı olan hususlar ile maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olup olmadıkları yönünden inceleme yapması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır. Doktrinde de ifade edildiği üzere, Yargıtayın gerekçeyi denetlemesi, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek olay hakkında hüküm kurması, kanıya ulaşması, vakalarla ilgili saptamalarda bulunması anlamına gelmez (Centel, Zafer, s; 841).

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 14.05.2020 tarihli ve 395-199 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;

Sanık müdafisinin “Mahkemenizin verdiği 10.04.2019 tarihli ve 2017/95 E. ve 2019/… K. sayılı kararın temyiz edildiğini gösterir, süre tutum dilekçesidir. Mahkemenizin verdiği yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı temyiz ediyoruz. CMK madde 295’e göre gerekçeli temyiz dilekçemizi gerekçeli kararın tarafımıza tebliğinden sonra yasal süresi içinde vereceğiz…Gerekçeli mahkeme kararının tarafımıza tebliğinden sonra ayrıntılı temyiz dilekçesi verme hakkımızı saklı tutarak, yerel mahkemenin kararının bozulması dileğiyle temyiz ettiğimizi saygılarımızla arz ve talep ederiz.” şeklindeki temyiz başvurusuna ilişkin 14.04.2019 tarihli dilekçesinin, yalnızca ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince verilen mahkûmiyet hükmünü “temyiz ettiği” şeklindeki beyanları içerdiği görülmektedir.

Sanık müdafisinin süresi içerisinde verdiği temyiz başvurusuna ilişkin dilekçesinde, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince verilen mahkûmiyet hükmüne ilişkin gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmesini istemesi üzerine; gerekçeli kararın sanık müdafisine ise 15.06.2019 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen, sanık müdafisinin temyiz nedenlerini bildirdiği 28.06.2019 tarihli ek dilekçesini gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi günlük ek sürenin geçmesinden sonra verdiği anlaşılmaktadır. Sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde mahkûmiyet hükmünü “temyiz ettiği” şeklindeki beyanları dışında, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından, bir hukuka aykırılığa dayanıldığına ilişkin neden gösterilmemesi sebebiyle temyiz dilekçesinde temyiz nedeninin bulunmadığının kabulü gerekmektedir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/504

  • CMK 301
  • Yargıtayca maddi hukuka aykırılık iddiasına dayalı temyiz istemlerinde dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıkların temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılmasının gerekmesi karşısında, eylemi olası kastla öldürme suçu olarak değerlendiren Özel Dairece, sanığın bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik istinaf başvurularının esastan reddine dair kararın, katılanlar M. ve F. vekili tarafından açıkça temyiz nedeni olarak ileri sürülmemekle birlikte sanığın eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturma ihtimaline göre maddi hukuka aykırılık nedeninden bozulmasının mümkün olduğu, buna bağlı olarak Ceza Genel Kurulunca sanığın eylemini olası kastla mı bilinçli taksirle mi gerçekleştirdiğine ilişkin uyuşmazlığın esasının görüşülmesi gerektiği kabul edilmelidir.

İlk derece ve bölge adliye mahkemelerinin uyguladığı maddi ceza normlarının hukuka uygun olması, maddi olayın doğru ve eksiksiz bir şekilde tespit edilerek bu tespite uygun olan maddi hukuk normlarının uygulanmasına bağlıdır. Başka bir ifadeyle, maddi sorun ile maddi hukuk normlarının bu ayrılmaz niteliğinden dolayı uygulanan maddi hukuk normlarının hatalı olduğu iddiasıyla yapılan temyiz başvurularında hükmün hukuki yönden denetiminin maddi sorundan ayrılması mümkün değildir. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması sonucunda maddi sorunun da hatalı şekilde belirlendiği hâllerde dosyaya yansıyan tüm delillerle birlikte maddi sorun irdelenmeksizin hükmün hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesi söz konusu olamayacaktır. Kaldı ki, Kanun’da Yargıtayın temyiz denetimi sırasında maddi sorunu inceleyemeyeceğine ilişkin bir hüküm de mevcut değildir. 5271 sayılı CMK’nın “Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek hâller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi” başlıklı 303.maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunmasının gerektiği durumlarda, Yargıtayın, davanın esasına hükmedebileceği belirtilmiş olup bu düzenlemeye göre ilk derece veya bölge adliye mahkemelerinin tespitlerinin hukuki denetim yapılmasına olanak vermeyecek ölçüde yetersiz olması hâlinde maddi sorunun tespiti ve buna bağlı olarak maddi ceza normunun doğru tatbik edilmesi bakımından Yargıtayın eksik araştırma nedeniyle bozma kararı verebilecek olması, hukuki denetimin, o ana kadar yapılan tespitlerin, normun olaya uygulanması için yeterli dayanak oluşturup oluşturmadığı hususunu da içerdiği sonucunu doğurmaktadır.

Sonuç olarak, Yargıtay, temyiz kanun yoluyla ülkedeki hukuk kurallarının istikrarlı ve aynı biçimde uygulanmasını yani içtihat birliğini sağlar. 5271 sayılı CMK, ilk derece yargılaması ile temyiz yargılaması arasına istinafı yerleştirerek, hem Yargıtayın içtihat mahkemesi konumunu güçlendirmeyi hem de mahkemelerin son kararlarının yalnızca hukuki sorun değil, maddi sorun açısından da sağlıklı bir şekilde denetlenmesinin yolunu açmayı öngörmüştür. Bununla birlikte ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektedir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Anayasa’nın 138. maddesi de tüm hâkimlerin Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vereceklerini hükme bağlamıştır. Bu nedenle ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinde yapılmakta olan yargılama sonucunda ulaşılma imkânı bulunan bütün deliller ele alınıp değerlendirilmeden karar verilmesi, maddi sorunun doğru olarak tespit edilmemesi, dosyada mevcut delillerle maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olmaması gibi nedenlerle yazılı hukuka, evrensel hukuki değerlere, akla, bilime ve tecrübe kurallarına aykırı olacak şekilde maddi olay değerlendirmesinin hatalı olarak belirlendiği hâllerde adaletin tam olarak gerçekleşmesi amacı da gözetilerek Yargıtayın, hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkları da temyiz yoluyla incelemesi gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Yerel Mahkemece sanık hakkında bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik sanık müdafisi ile katılanlar vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verildiği, bu kararın sanık müdafisi tarafından tanık dinletme taleplerinin reddedildiğine ve sanık lehine delillerin dikkate alınmadığına dair muhakeme hukukuna aykırılık iddialarına dayalı nedenler ile Yerel Mahkemenin olayın gerçekleşme şekline ilişkin kabulünün yerinde olmadığına, bilinçli taksir koşullarının oluşmadığına, cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesini gerektirir bir durum olmadığına ilişkin maddi hukuka aykırılık iddialarına dayalı ve resen gözetilecek nedenlerden, katılanlar M.M. ve F.M. vekili tarafından ise katılanlar yararına vekâlet ücretine hükmedilmediğine ilişkin muhakeme hukukuna ilişkin aykırılık iddiasına dayalı neden ile sanık hakkında takdiri indirim yapılmaması ve cezanın üst sınıra yakın tayin edilmesi gerektiğine ilişkin maddi hukuka aykırılık iddialarına dayalı ve resen gözetilecek nedenlerden bozulması talebiyle temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece, sanığın eylemini olası kast ile gerçekleştirdiğinden, kabule göre de temyiz yoluna başvuran katılanlar lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verildiği anlaşılmakla; sanık müdafisinin Yerel Mahkemenin olayın gerçekleşme şekline ilişkin kabulünün yerinde olmadığına, bilinçli taksir koşullarının oluşmadığına, cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesini gerektirir bir durum olmadığına, katılanlar M.M. ve F.M. vekilinin ise sanık hakkında takdiri indirim yapılmaması ve cezanın üst sınıra yakın belirlenmesi gerektiğine ilişkin temyiz nedenlerinin maddi hukuka aykırılık iddialarına dayanması, Yargıtayca da maddi hukuka aykırılık iddiasına dayalı temyiz istemlerinde dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıkların temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılmasının gerekmesi karşısında, eylemi olası kastla öldürme suçu olarak değerlendiren Özel Dairece, sanığın bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik istinaf başvurularının esastan reddine dair kararın, katılanlar M.M. ve F.M. vekili tarafından açıkça temyiz nedeni olarak ileri sürülmemekle birlikte sanığın eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturma ihtimaline göre maddi hukuka aykırılık nedeninden bozulmasının mümkün olduğu, buna bağlı olarak Ceza Genel Kurulunca sanığın eylemini olası kastla mı bilinçli taksirle mi gerçekleştirdiğine ilişkin uyuşmazlığın esasının görüşülmesi gerektiği kabul edilmelidir.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/461

  • CMK 303
  • Özel Dairece hükmolunan cezaların miktarları ve türü gözetilerek temyiz isteminin reddine karar verilmiş ise de, sanığın nitelikli hırsızlık, silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli eylemlerinin bir bütün hâlinde yağma suçunu oluşturduğu sonucuna ulaşılması karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, suçun vasfına yönelik aleyhe itirazı dikkate alınarak, yağma suçunun unsurlarını oluşturması nedeniyle vasıf yönünden bu suça bağlı olan ancak yanılgılı uygulama ile temyiz kesinlik sınırı içinde kalan silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümlerin de temyiz yoluyla incelenerek bozulmalarına karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

Sanığın, silahla tehdit suçundan 5237 sayılı TCK’nın 106/2-a maddesi uyarınca 4 yıl hapis; iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan aynı Kanun’un 116/1 maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Yerel Mahkemece verilen hükümlerin istinaf edilmesi üzerine istinaf başvurusunun esastan reddine dair S. Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi kararının sanık müdafisi tarafından temyizi üzerine Özel Dairece hükmolunan cezaların miktarları ve türü gözetilerek temyiz isteminin reddine karar verilmiş ise de, sanığın nitelikli hırsızlık, silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli eylemlerinin bir bütün hâlinde yağma suçunu oluşturduğu sonucuna ulaşılması karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, suçun vasfına yönelik aleyhe itirazı dikkate alınarak, yağma suçunun unsurlarını oluşturması nedeniyle vasıf yönünden bu suça bağlı olan ancak yanılgılı uygulama ile temyiz kesinlik sınırı içinde kalan silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümlerin de temyiz yoluyla incelenerek bozulmalarına karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

Bu itibarla bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

Sonuç olarak; sanık müdafisinin temyiz dilekçesi kapsamına göre, temyiz nedenlerinin maddi hukuka aykırılık iddiasına dayandığının anlaşılması karşısında, Özel Dairece, fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar ile temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasında bulunulmadığından usul hükümlerine uygunluk bakımından da 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz incelemesi yapılması gerektiği; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Özel Dairenin bu kapsamda yapacağı temyiz incelemesi sonucunda verdiği kararın, gerek maddi hukuka gerekse de hukuka kesin aykırılık hâlleri ile sınırlı olacak şekilde muhakeme hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurulabileceği, somut olayda, sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğuna ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının maddi hukuka aykırılık gerekçesine dayandığı ve temyiz dilekçesinde ileri sürülen mevcut temyiz nedenlerine göre de suç vasfının değerlendirilmesinin mümkün olduğu sonucuna ulaşılmakla,

Hırsızlık amacıyla katılanın iş yerine giden sanığın iş yerinde bulunan muhtelif sayı ve markadaki sigaralar ile çekmecedeki madeni paraları poşetlere koyarak götürmek üzere ayırdığı sırada katılanın iş yerine gelmesi üzerine işlemeyi kastettiği suçu tamamlayabilmek ve malın alınmasına karşı koymasını engellemek amacıyla elindeki silahı katılana doğrultması, katılanın da kendisine doğrultulan silahın etkisiyle sahibi olduğu iş yeri içinde bulunan eşya üzerindeki tasarruf hakkını kullanamadan iş yerinden kaçması, sanığın, arkasından iki el ateş ettiği katılanın iş yerine geri dönmesini de bir süreliğine engelledikten ve zilyetliğini elde ettikten sonra götürmek üzere hazırladığı ve içinde sigaralar ile madeni paraların bulunduğu poşetleri içeride bırakıp aldığı birkaç kutu bira ve birkaç paket sigara ile iş yerinden kaçması şeklinde gerçekleşen eyleminin bir bütün hâlinde tamamlanmış yağma suçunu oluşturduğu, olay anına ilişkin kamera görüntüleri bulunmadığı hâlde eylemin hırsızlık suçuna teşebbüsü oluşturduğuna ilişkin Yerel Mahkemece,“…Katılan ifadelerinde büfesinden 20-25 TL’lik biralarının eksilmiş olabileceğini söylemekle birlikte, olay yerini görüntüleyen kamera kayıtlarından sanığın büfeden çıkarken elinde herhangi bir şey bulunmadığının anlaşıldığı, bu nedenlerle söz konusu biraları sanığın aldığına dair yeterli delil bulunmadığı…” şeklinde gösterilen gerekçenin de dosya kapsamı ile uyumlu olmadığı, öte yandan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, suçun vasfına yönelik aleyhe itirazı dikkate alınarak, yağma suçunun unsurlarını oluşturması nedeniyle vasıf yönünden bu suça bağlı olan ve yanılgılı uygulama ile temyiz kesinlik sınırı içinde bulunan silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümlerin de temyiz yoluyla incelenebilecekleri kabul edilmelidir.

Özel Dairece 26.04.2018 tarih ve 5767-6481 sayı ile; “Oluş ve dosya içeriğine göre, sanığın olay tarihinde elindeki balta ile kapıyı esneterek açıp katılana ait iş yerine girerek dört poşete sigaraları, bir poşete de bozuk paraları bıraktığı, içeride iken katılanın iş yerine geldiği, sanığın ele geçirilemeyen silahı katılana doğrultması üzerine katılanın kaçtığı, sanığın katılanın arkasından iki el ateş ettiği ve suça konu sigara ve bozuk paraları almadan iş yerinden ayrıldığı şeklinde gerçekleşen olayda, çalınmak istenen sigaraların değeri de gözetilerek hırsızlık suçundan sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gibi 5237 sayılı TCK’nın 62. maddesinin uygulanmama gerekçesinin de yasal ve yeterli olduğu, ikinci kez mükerrir olan sanık hakkında tekerür hükümlerinin uygulanmasında ve hırsızlık suçundan kurulan hükümde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf isteminin esastan reddine dair kararı hukuka uygun bulunduğundan, sanık S.O. müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, 5271 sayılı CMK’nın 302/1. maddesi uyarınca, usul ve yasaya uygun olan bölge adliye mahkemesi kararına yönelik temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına,” karar verilmek suretiyle esastan temyiz incelemesi yapılarak suçun vasfının hırsızlık olarak kabul edilmiş olması karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin reddi kararı ile nitelikli hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına ilişkin kararının kaldırılmasına, S. Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin nitelikli hırsızlık, silahla tehdit ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümlere yönelik düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararının, sanığın eylemlerinin bir bütün hâlinde yağma suçunu oluşturması ve Yerel Mahkemece suçun nitelendirilmesine ilişkin gösterilen gerekçenin dosya kapsamına uygun olmaması hususları gözetilmeden T. 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.04.2017 tarihli ve …/… sayılı hükümlerinin bozulmasına karar verilmesi yerine yazılı şekilde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi isabetsizliklerinden, aleyhe yönelen temyiz olmaması nedeniyle karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca ceza miktarı bakımından aleyhe değiştirmeme yasağının gözetilmesi kaydıyla bozulmasına, 28.02.2019 tarihli ve 30700 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7165 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 8. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 304. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca bozma kararının içeriği doğrultusunda dosyanın S. Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/3041 Karar : 2018/9425 Tarih : 21.06.2018

  • CMK 301. Madde

  • Temyizde İncelenecek Hususlar

Sanık … hakkında Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 11/09/2015 tarihli iddianamesiyle hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığını bozma suçlamasıyla açılan kamu davası sonucunda Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 20/12/2016 tarih ve 2015/535 esas, 2016/729 karar sayılı hükmüyle, sanığa işyeri dokunulmazlığını bozma suçundan tayin edilen cezaya ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hırsızlık suçundan ise, 5237 sayılı TCK’nın 142/2-h, 168/2, 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile mahkumiyetine karar verilip bu mahkumiyet hükmü, sanık müdafii tarafından yasal süresi içerisinde istinaf edilmekle Antalya Bölge Adliye Mahkemesine gönderildiği ve Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi’nin 29/03/2017 tarih, 2017/249 esas ve 2017/606 karar sayılı kararı ile ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak sanığın beraatine karar verildiği,

Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi’nin bu kararının katılan vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 19/04/2018 tarih, 2017/4876 esas ve 2018/6172 karar sayılı kararı ile hırsızlık suçu yönünden Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükmün maddi vakıa denetimi gerektiren bir sebebe dayandığı ve katılan vekilinin temyiz isteminin de beraat hükmünün gerekçesine yönelik olmaması sebebiyle temyiz isteminin reddine karar verildiği, bu karara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 04.06.2018 tarih ve 2-2017/29628 sayılı yazısı ile özetle, sanığın mahkumiyetine yeter derecede delilin dosyada mevcut olduğu ve mevcut delillerin doğru takdir edilip edilmediğinin maddi vakıa incelemesi olarak değerlendirilemeyeceği, bunun bir yönüyle hukukilik denetimi olduğu, bu itibarla

Dairemizce verilen red kararının kaldırılarak temyiz incelemesi yapılıp kararın bozulmasına karar verilmesi yönünde itiraz talebinde bulunulması üzerine dosya Daireye gönderilmekle okunarak gereği görüşülüp düşünüldü:

TÜRK MİLLETİ ADINA

Dairemizin anılan kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmaması nedeniyle Yargıtay C.Başsavcılığı’nın 04.06.2018 tarih ve 2-2017/29628 sayılı itiraz istemi yerinde görülmemiş olduğundan itirazın REDDİ ile 5271 sayılı CMK’nın 308/2.fıkrası uyarınca Dairemizin 19/04/2018 tarih, 2017/4876 esas ve 2018/6172 sayılı kararı ile ilgili itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 21/06/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY:

Anayasamızın 36. maddesinde Hak arama hakkı düzenlenmiştir.

37/1. ise hakların ancak kanunla kısıtlanabileceğini düzenlemiştir.

CMK 272. maddesi İstinaf Kanun yoluna başvurulabilecek halleri düzenlemiştir. CMK 286. maddesinde de İstinaf yolu sonunda verilen hangi kararlara karşı Temyiz yolunun açık olduğu hususları düzenlenmiştir…

CMK 288. maddesi hükmün hukuka aykırı olması halinin temyiz nedeni olabileceğini düzenlemiş 288/2’de de bir hukuk kuralının uygulanmaması yada yanlış uygulanmasının hukuka aykırılık olarak nitelendirilebileceğini düzenlemiştir.

CMK 289 maddesinde kesin hukuka aykırılık hallerini, temyizde gösterilmese bile hukuka kesin aykırılık olarak kabul edileceğini düzenlemiştir.

CMK 389 . madde ise mutlak aykırılık hallerini düzenlemiştir. Doktrinde bazı yazarlar ve Yargıtayın birçok ceza dairesi Yargıtayın maddi vakıa denetimi yapmayacağını, sadece hukukilik denetimi yapacağı görüşündedirler.

CMK 301. mad. “… temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmış ise, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar…”

TDK sözlüğüne göre vaka=olay demektir. Kanun açıkça temyize giden hususlarla ilgili olay (vaka) hakkında inceleme (denetim) yapar demektedir.

Yerel mahkeme tarafından sanık hakkında gündüzleyin bina dahilinde hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından mahkumiyetine karar verimiş, TCK 116 maddesi uyarınca verilen karar HAGB uygulanmış, yapılan itiraz reddedilmiştir.

Hırsızlık konusunda mahkemece verilen hapis cezası sanık müdafii tarafından temyiz edilmiştir.Antalya BAM istinafen inceleyerek “yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması…, nedeniyle CMK 223/2-e maddesi gereğince beraatine karar vermiştir.

Bu karar katılan vekili tarafından temyiz edilmiştir. Katılan vekili sanığın kolluktaki ve mahkemedeki beyanları tanık beyanları , teslim tutanakları vs. ayrıntılı olarak temyiz dilekçesinde özetledikten sonra delilleri saymış bu delillerle mahkum olmasını gerektiğini belirterek beraat kararını temyiz etmiştir.

Yargıtay CGK 2018/38 E-2018 /113 karar sayılı içtihatlarında; beraat kararlarının temyiz edilebileceğine hükmetmiştir. Bu kararda beraat kararları arasında herhangi bir ayrımda yapmamıştır.

Kaldıki Anayasamız hak arama özgürlüğünü düzenlemiş ve bu özgürlüğün ancak kanunla sınırlandırılacağını öngörmüştür. CMK’da daha önce temyiz edilemeyecek kararlar arasında ilk derece mahkemesinin verdiği mahkumiyet kararının BAM tarafından kaldırılarak verilen beraat kararları da vardı. Ancak kanunda yapılan değişiklik ile bu madde kaldırılmıştır.

Yani yerel mahkemesinin verdiği mahkumiyet kararı BAM tarafından beraat olarak değiştirildiğinde bu karar temyiz edilebilecektir.

Kanunda, BAM tarafından verilen beraat kararlarının hangilerinin temyiz edilemeyeceği yönünde, ceza miktarı itibariyle 2 yıla kadar hapis içeren suçlara ilişkin olan 286/2-c haricinde, herhangi bir kısıtlama yoktur.Bu maddede işlenen fiile uygulanacak yasa maddesinin 2 yıla kadar hapis cezası içermesi halini düzenlemiştir. Ceza sınırı 2 yılın üzerinde olanlar için uygulanmayacağı, uygulanamayacağı açıktır.

Gerek Yargıtay CGK’da gerek doktrinde yerel mahkemenin verdiği mahkumiyet kararının istinabe üzerine BAM tarafından beraat olarak değiştirilmesi durumunda beraat kararlarının temyiz edilebileceği tereddütsüz olarak kabul edilmektedir . Üstelik hiçbir karar ve düzenlemede; beraat hükümlerinin temyiz edilemeyeceği yönünde bir hüküm yoktur( cezanın üst sınırı 2 yıl hapis içeren suçlara yönelik TCK 286/2-c istisnası ) .

CMK 288. madde temyiz nedenlerini saymış 289. maddede verilen hüküm aykırılık hallerini düzenlemiştir.

Taraflarının temyiz konusu yaptıkları hususların inceleme ve neticelenmesi gerekir.

Katılmadığımız bazı görüşlere göre temyiz incelemesinde gösterilmeyen nedenlerden dolayı BAM dosyası temyizen incelenip karara bağlanamaz.

TC Anayasası 141. maddesinde bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiği yönünde emredici düzenleme vardır.

CMK 34. Hakim ve mahkemenin her türlü kararının gerekçeli olarak yazılması gerektiği yönündeki düzenleme aynı yöndedir.

CMK 230. maddesinde hükümlerin gerekçeli olarak düzenlenmesi gerektiği ile gerekçenin yazılırken düzenlenmesi gereken hususları tek tek göstermiştir. Öte yandan Ceza sistemimize hakim olan ilke maddi gerçekliğin araştırılmasıdır. Buna bağlı olarakta resen delil toplama hak ve yetkisini de bünyesinde barındırmaktadır. Şüpheden sanık yararlanır kuralı ise tüm Uluslararası ceza hukukuna hakim olan en temel ilkelerdendir.

Hukuk davalarında temyiz isteği sebebe bağlı değilken, Ceza davalarında bu isteğin belli istisnaların (CMK 289) haricinde sebebe dayalı olması Anayasamızın kanun önünde eşitlik ilkesine de açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Şekli gerçekliğin araştırıldığı hukuk davalarında temyiz isteğinin sınırlandırılmamasına rağmen maddi gerçekliği ve mutlak doğruyu araştırmak zorunda olunan ceza yargılamasında bu hususun sınırlandırılması açıkça eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi maddi gerçekliği araştıran ceza yargılamasının temel prensiplerine de aykırıdır.

Diğer tarafta yerel mahkeme tarafından verilen ve kanuna açık aykırı kararın istinaf tarafından resen incelenip karara bağlanması ve sanığın lehine olarak düzelterek karar vermesi gerekirken istinaf mankemesinin sehven bunu atlaması hukuka açık aykırı olan bir hususu hukuka uygun hale getirmez. Bunun temyiz sebebi olarak göstermemesi de bu hukuka aykırılığı gidermez.

Ortada CMK 288. maddesi kapsamında çok açık hukuka aykırılık vardır. Ceza yargılamasının amacı maddi gerçekliği araştırmaktır. Açıkça kanuna aykırı olan dosyadan sadece gerekçeli kararın okunmasıyla bile anlaşılabilen bir aykırılığın temyiz gerekçesinde gösterilmemesi nedeniyle yok kabul edilmesi mümkün değildir. Sadece şekle bakarak temyiz incelemesi kapsamı dışında tutulması adalet duygusunu zedeleyecektir. Mesela: Adam öldürmekten yerel mahkemece mahkumiyet verildi. İstinaf onadı dosya başka nedenlerle temyiz edildi. Temyiz incelemesi sırasında maktulün ölmediği anlaşıldığında bu dikkate alınmayacak ve sanığa adam öldürmekten ceza verilmeye devam mı edilecektir.

Yine aynı şekilde tehdit ve hakaret suçundan yargılanan ve mahkum olan sanığın doğuştan sağır ve dilsiz olduğu açıkça anlaşılsa yada bu tür kişinin tek tanık olduğu bir yüze karşı tehdit suçundan doğuştan sağır dilsizde olsa mahkemenin ve istinafın kabulüne karışmayız deyip temyiz dilekçesinde gösterilmedi diye kararı onayacak mıyız?

Yine cinsel istismar iddiasında yerel mahkemece verilen (TCK 102/2) istismar iddiasında istinaf tarafından onanmasından sonra temyize gelen olayda sanığın doğuştan kadın olduğu ancak erkek gibi yetiştirildiği ve herkesin erkek olduğunu sandığı tıbben anlaşılsa yinede dilekçede gösterilmedi diye yine de erkek olarak cinsel organ ile gerçekleştirdiği kabul edilerek cinsel istismardan verilen ceza onanacak mıdır.

Bilindiği üzere Kanun Yararına Bozma kararları ancak olağan temyiz yolları tüketilmeden kesinleşen kararlara karşı gidilebilen bir yoldur. Olayımızda B.A.M. tarafından verilen karar temyiz itirazı nedeniyle Yargıtay incelemesinden geçmesi nedeniyle KYB konusu yapılamayacaktır. Gerçi temyizde sebebe bağlılık nedeniyle temyiz de inceleme yapılmayan hususlarda KYB’ye gidilebileceği yönünde görüşler var ise de bu takdirde de yapılan işlem usul ekonomisine uygun düşmeyecektir. Şöyleki temyizen önümüze gelmiş ve inceleme için sıra beklemiş bir karar açık kanuna aykırılık görülmesine rağmen sırf temyiz dilekçesinde gösterilmedi diye inceleme dışında tutulacak karar aylar sonra kesinleştirildikten sonra bu konu temyiz dilekçesinde gösterilmeyen açık hukuka aykırılık sebebi için yerel savcılıklardan başlayarak yazışmalar yapılacak. Bakanlık ve nihayetinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına kadar geleceksonra KYB takibiyle ilgili daireye yeniden girip sorulacak, sonra incelenecek belki aylarca sonra yine başlanılan noktaya dönülerek açıkça hukuka aykırı olan husus temyizen incelenip bozma kararı verilecek kararın niteliği gereği kaos olacak kararın bir kısmı onandı veya bozuldu bir kısmı KYB’ye geldi vs. gibi.

CMK 308. maddesi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına sanık lehine veya aleyhine itiraz etme hakkı vermiştir. Aleyhe itirazlarda otuz günlük bir süre vardır. Lehine itirazlarda ise herhangi bir süre yoktur.

Madde metni dikkatli incelendiğinde Yargıtay Başsavcılığının itirazının herhangi bir nedene de bağlanmadığı açıkça görülmektedir.

Yani daire tarafından açık kanuna ve hukuka aykırı olan mutlak temyiz nedeni olduğu halde sırf sanık müdafii veya sanık tarafından temyiz dilekçesinde gösterilmediği gerekçesiyle inceleme konusu yapılmayan hususlarda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı rahatlıkla sanık lehine veya aleyhine itiraz yoluna gidebilmektedir. Bu takdirde ilgili daire kararda hiçbir gerekçeye bağlanmamış olsa bile ben itiraza konu hususları incelemedim. Bu nedenle itirazı inceleme yetkim yokmu diyecektir. Ya da itirazı reddedip C.G.K.’na mı gönderecektir. Yine CGK önüne itiraz yoluyla getirilen olayda itiraz nedenleriyle bağlı olmaksızın tüm hususları inceleme konusu yapmaktadır. Hatta itiraz 1 aylık sürede gelmiş ise aleyhe olarakta inceleme yapılabilmektedir. Buna hiçbir engel yoktur. CGK’nın gördüğü kanuna ve hukuka aykırılığı resen düzeltebileceğini kabul ederken dairenin böyle bir yetkisi olmadığını kabul etmek açıkça çelişki yaratacaktır.

Mutlak gerçekliği araştırma zorunluğu gereği itirazı kabul etme zorunluğu vardır. Dosya elinde iken tek seferde inceleyip sonuçlandırma varken itirazın gelmesini beklemek hem usul ekonomisine hemde adalete zararlar verecektir. Olağan kanun yolu varken olağan üstü kanun yoluna gidilmesinin hukuken bir anlamıda yoktur faydası da.

Kaldı ki; Gerek TC Anayasası gerekse Usul Kuralları Mahkeme kararlarının gerekçeli olmak zorunda olduğunu düzenlemişlerdir. Sadece şekli gerekçe değil, maddi gerekçe de aranmalıdır. Sadece herhangi bir gerekçenin yazılması o kararı gerekçesizlikten kurtarmamalıdır. Mesela hırsızlıktan hüküm kurulan mahkeme tarafından gerekçesi adam öldürmeye ilişkin dosyaya ve delillere uymayan gerekçe yazsa sadece gerekçe olarak yazılmış olması nedeniyle bu gerekçe geçerli ve yeterli mi kabul edilecektir. Hatta gerekçe yerine olayla hiç alakalı olmayan günlük olaylardan birini yazsa bu gerekçe yine yeterli gerekçe olarak kabul mu edilecektir. Yazılan gerekçenin olaya ve kanuna uygun olması gerekir.

Böyle bile olsa kanunu ruhuna ve amacına göre hatalı olan bir kararın CMK 288, 289/g maddesi uyarınca temyizen incelenip bozulması gerekirdi.

Kaldı ki olayımızda müdahil vekili oldukça ayrıntılı bir temyiz dilekçesi yazmış tüm delilleri tartışmış ve bu delilere göre sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken beraatine karar verilmesi gerektiğini belirterek dosyayı temyiz etmiştir. Verilen kararın niteliği gereği deliller ve olaylar değerlendirilmeden beraat kararı yerinde olup olmadığının tespiti mümkün değildir.

Olay denetimi yapmadan yani mahkemenin var kabul ettiği sübutu BAM’ın yok kabul etmesine neden olan delilleri tartışmadan olayın çözülmesi ve sağlıklı doğru bir denetim yapılması mümkün değildir. Aksi takdirde yapılan denetim değil tasdik olur.

Yargıtay 6. C.D 12.04.2017 tarih 2017/1168 esas ve 2017/1046 karar sayılı ilamında bu hususları tartışmıştır.

Söz konusu kararda özetle; “… önce olay öğrenilmelidir. Maddi olayın tespiti, hukuki durumun tespitidir. Olayın faili ve bunun ceza hukuku karşısında sorumluluğu öncelikle olayın belirlenmesiyle mümkündür.

Olay ise deliller ile öğrenilebilir. Delillerin gösterdiği objektif bakımdan bir ihtimaldir. İhtimal belli dereceye gelince kanaat (kanı)olacaktır….

Ceza muhakemesinin asıl amacı maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır. Buna ulaştıracak araç ise delillerdir. Deliller; tarafların samimi açıklamalar, tanık beyanları, bundan başka kişilerin anlatımları, tutanaklar özel yazılı açıklamalar görüntü ve/veya ses kayıt eden açıklama ve belirtiler

şeklinde ayrıma tabi tutulabilinir. Suç konusu ve/veya alet olayın parçası iken, olay yerinde kalan her türlü iz ve eser belirti delil olup, olayı temsil eden dolaylı delildir. Bütün isnat araçları delildir. Soyut olarak deliller eşdeğerdedir. Eylem veya eylemlerin bir suç olup olmadığının belirlenmesi için eylemin olup olmadığı kanıtların yorumu ile saptanır. Hakim hangi kanıtı nasıl yorumladığı ve sonuca ulaştığını gerekçede açıklar. Gerekçedeki mantıksal kronolojik dizi ise; iddia, savunma, kanıtlar, kanıtların yorumu ve sabit kabul edilen eylem; ihlal edilen norm ve bunun yorumu ile ulaşılan sonuçla hüküm şeklinde olmalıdır.

Olay mahkemesinin hükmünü inceleyen bir üst mahkeme kararın tümünü incelemelidir. Tümünün incelenmesinden kasıt; olayın, maddi ve hukuki boyutunun tekrar incelenmesidir. Maddi meselenin dosyaya giren deliller üzerinden kontrol edilmesiyle mümkündür.

Maddi meseleye ilişkin hususlar;

1)Maddi tesbitlerin tam ve çelişkisiz olup olmadığı,

2)Olayın başka bir şekilde gelişme ihtimali bulunup bulunmadığı,

3)Tecrübe kaidelerine ve mantık kurallarına aykırılıkların mevcut olup olmadığı,

4)Eksik tahkikat yapılıp yapılmadığı,

5)Mahkemenin takdir yetkisini yerinde kullanıp kullanmadığı, yönlerinin denetlenmesi ile mümkündür.

Olay mahkemesinin inanarak verdiği kararı üst mahkeme incelemesinde tümünden sonuca varır.

Maddi ve hukuki sorun birbirine sıkı sıkıya bağlı olup maddi durumun tespiti hukuki durumunda tespitini oluşturur.

Yargıtay kural olarak, olay yargılaması yapmadığı için “doğrudan” olay değerlendirmesi yapamayacaktır. Ancak olayla ilgili hukuk kuralına riayet edilmediği için olay değerlendirmesi usul hükmüne aykırı olduğundan ve vicdani kanaat ile hüküm verilirken denetim dışı bırakılan hususlar ihlal sonucunu doğuracağından hukuki yerindelik denetimi gereklidir. …” şeklinde karar vermiştir.

Kısaca özetlemek gerekirse Beraat hükmünü denetleyebilmek delillerin değerlendirmesinden geçer, olayı ve delilleri değerlendirmez isek beraat kararının yerinde olup olmadığını denetlememiz mümkün değildir, dolayısıyla BAM tarafından verilecek, olaya uysun yada uymasın her türlü Beraat kararlarını tasdikten öteye gidilemeyecektir. Bu husus maddi gerçekliği araştıran ceza hukuk sistemimize,

Anayasanın düzenlediği hak arama özgürlüğüne ve adalet ilkelerine açıkça ters düşecektir.

Somut olayda sanık eski çalıştığı işyerine sabah henüz temizlikçinin birisi gelmişken 07.30 gibi geldiği, kapıyı önceden bildiği şifre ile açtığı ve işyerinde onbeş yirmi dakika kadar birşeyler aradığı sonra olay yerinden ayrıldığı, ifadesinde hiçbir şey almadığını savunduğu ancak daha sonra yapılan aramada şirketin diğer çalışanlarına ait olup işyerinde emaneten duran banka ve kredi kartlarından 53 tanesini aldığı anlaşılmış ve teslim edilmiştir. Müşteki başlangıçtan beri 400 TL civarında para ve kartları aldığını iddia etmiş; tanıklar işyerini karıştırdığını gördüklerini beyan etmiş sanık kabul etmiş işyeri kamera görüntülerinde arama kayıtlarını doğrulamıştır. Yakalama ve alıkoyma tutanakları müşteki beyanlarını teyit etmiş işyerinden … hilafına bağzı şeyler (kredi kartı ve para) alındığını sabitlemiştir.

Yerel mahkeme mahkumiyet vermiş BAM ise aynı delillerle beraat vermiştir. Müdahil vekili bu hususları anlatarak mahkumiyet verilmeliydi görüşüyle beraat kararını temyiz etmiştir. Temyiz dilekçesinin içeriği son derece ayrıntılı ve somut delillere dayanmaktadır. Yani mahkumiyet verilmesini gerektirecek deliller tek tek ve ayrıntılı olarak gösterilmiştir, dosya içeriğine de uygundur.

Yerel mahkeme kararı da dosya içeriğine ve delilerine uygundur. Bu nedenle BAM daire başkanlığının sanığın beraatine yönelik kararına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazını reddeden çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

İtirazın kabul edilerek sanık hakkında işin esasına girilmeli ve BAM daire kararı mahkumiyet yönünde bozulmalıydı.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/6017 Karar : 2018/6480 Tarih : 26.04.2018

  • CMK 301. Madde

  • Temyizde İncelenecek Hususlar

5271 sayılı CMK’nın 288. maddesi ‘‘Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.’’, aynı Kanunun 294. maddesi ‘‘Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.’’ ve aynı Kanunun 301. maddesi ‘‘Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar.’’ şeklinde düzenlenmiştir.

5271 sayılı CMK’nın 288. maddesinde belirtildiği üzere, temyiz ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. İstinaf kararı sonrasında temyiz incelemesi yapacak olan Yargıtay sadece hukuka aykırılıkları incelemekle yetkilidir. Yargıtay temyiz incelemesi yaparken temyiz edilen dosyadaki maddi olguları inceleyemez, maddi vakıaların denetimini yapamaz ve kararı veren mahkemenin takdirinin yerinde olup olmadığını inceleyemez.

5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinin 2. fıkrasında beş bend olarak hangi hallerde beraat kararı verilebileceği belirtilmiştir. Anılan maddede belirtilen bendler arasında yer alan ‘‘yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması’’ ile ‘‘yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması’’ durumlarını içeren 5271 sayılı CMK’nın 223/2. fıkrasının ‘‘b’’ ve ‘‘e’’ bendlerinin maddi vakıa denetimini gerektirdiği anlaşılmaktadır.

Sanık müdafiinin temyiz isteminin yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediği sabit olup beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesine yönelik olduğu belirlenmekle sanık müdafinin temyiz isteminin maddi vakıa denetimi gerektiren bir sebebe dayandığının anlaşılması karşısında; sanık müdafiinin temyiz isteminin 5271 sayılı CMK’nın 298. maddesi uyarınca REDDİNE, 26/04/2018 tarihinde oybirliğiyle ile karar verildi.

KARŞI OY:

Anayasamızın 36. maddesinde Hak arama hakkı düzenlenmiştir.

37/1. ise hakların ancak kanunla kısıtlanabileceğini düzenlemiştir.

CMK 272. maddesi İstinaf Kanun yoluna başvurulabilecek halleri düzenlemiştir. CMK 286. maddesinde de İstinaf yolu sonunda verilen hangi kararlara karşı Temyiz yolunun açık olduğu hususları düzenlenmiştir…

CMK 288. maddesi hükmün hukuka aykırı olması halinin temyiz nedeni olabileceğini düzenlemiş 288/2’de de bir hukuk kuralının uygulanmaması yada yanlış uygulanmasının hukuka aykırılık olarak nitelendirilebileceğini düzenlemiştir.

CMK 289 maddesinde kesin hukuka aykırılık hallerini, temyizde gösterilmese bile hukuka kesin aykırılık olarak kabul edileceğini düzenlemiştir.

CMK 389. madde ise mutlak aykırılık hallerini düzenlemiştir.doktrinde bazı yazarlar ve Yargıtayın birçok ceza dairesi Yargıtayın maddi vakıa denetimi yapmayacağını, sadece hukukilik denetimi yapacağı görüşündedirler.

CMK 301. mad. “… temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmış ise, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar…”

TDK sözlüğüne göre vaka-olay demektir. Kanun açıkça temyize giden hususlarla ilgili olay (vaka) hakkında inceleme (denetim) yapar demektedir.

Yerel mahkeme tarafından sanık hakkında geceleyin bina dahilinde hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından mahkumiyetine karar verilmiştir.

Hırsızlık konusunda mahkemece verilen hapis cezası sanık müdafii tarafından temyiz edilmiştir. Ankara BAM istinafen inceleyerek istinaf başvurusunun esastan reddine, konut dokunulmazlığını ihlal suçundan ceza miktarı nedeniyle kesin , hırsızlık suçunda ise temyize tabi olmak üzere karar vermiştir.

Bu karar sanık vekili tarafından temyiz edilmiştir. sanık vekili sanığın kolluktaki ve mahkemedeki beyanları tanık beyanları, vs. ayrıntılı olarak temyiz dilekçesinde özetledikten sonra delilleri saymış bu delillerle beraat etmesi gerektiğini belirterek mahkumiyet kararını temyiz etmiştir.

Yargıtay CGK 2018/38 E-2018 /113 karar sayılı içtihatlarında; beraat kararlarının temyiz edilebileceğine hükmetmiştir. Bu kararda beraat kararları arasında herhangi bir ayrımda yapmamıştır.

Kaldı ki Anayasamız hak arama özgürlüğünü düzenlemiş ve bu özgürlüğün ancak kanunla sınırlandırılacağını öngörmüştür.

CMK 288. madde temyiz nedenlerini saymış 289. maddede verilen hüküm kanuna kesin aykırılık hallerini düzenlemiştir.

Taraflarının temyiz konusu yaptıkları hususların inceleme ve neticelenmesi gerekir.

Katılmadığımız Bazı görüşlere göre temyiz incelemesinde gösterilmeyen nedenlerden dolayı BAM dosyası temyizen incelenip karara bağlanamaz.

TC Anayasası 141. maddesinde bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiği yönünde emredici düzenleme vardır.

CMK 34. Hakim ve mahkemenin her türlü kararının gerekçeli olarak yazılması gerektiği yönündeki düzenleme aynı yöndedir.

CMK 230. maddesinde hükümlerin gerekçeli olarak düzenlenmesi gerektiği ile gerekçenin yazılırken düzenlenmesi gereken hususları tek tek göstermiştir. Öte yandan Ceza sistemimize hakim olan ilke maddi gerçekliğin araştırılmasıdır. Buna bağlı olarakta resen delil toplama hak ve yetkisini de bünyesinde barındırmaktadır. Şüpheden sanık yararlanır kuralı ise tüm Uluslararası ceza hukukuna hakim olan en temel ilkelerdendir.

Hukuk davalarında temyiz isteği sebebe bağlı değilken, Ceza davalarında bu isteğin belli istisnaların (CMK 289) haricinde sebebe dayalı olması Anayasamızın kanun önünde eşitlik ilkesine

de açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Şekli gerçekliğin araştırıldığı hukuk davalarında temyiz isteğinin sınırlandırılmamasına rağmen maddi gerçekliği ve mutlak doğruyu araştırmak zorunda olunan ceza yargılamasında bu hususun sınırlandırılması açıkça eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi maddi gerçekliği araştıran ceza yargılamasının temel prensiplerine de aykırıdır.

Diğer tarafta yerel mahkeme tarafından verilen ve kanuna açık aykırı kararın istinaf tarafından resen incelenip karara bağlanması ve sanığın lehine olarak düzelterek karar vermesi gerekirken istinaf mankemesinin sehven bunu atlaması hukuka açık aykırı olan bir hususu hukuka uygun hale getirmez. Bunun temyiz sebebi olarak göstermemesi de bu hukuka aykırılığı gidermez.

Ortada CMK 288. maddesi kapsamında çok açık hukuka aykırılık vardır. Ceza yargılamasının amacı maddi gerçekliği araştırmaktır. Açıkça kanuna aykırı olan dosyadan sadece gerekçeli kararın okunmasıyla bile anlaşılabilen bir aykırılığın temyiz gerekçesinde gösterilmemesi nedeniyle yok kabul edilmesi mümkün değildir. sadece şekle bakarak temyiz incelemesi kapsamı dışında tutulması adalet duygusunu zedeleyecektir. Mesela: Adam öldürmekten yerel mahkemece mahkumiyet verildi. İstinaf onadı dosya başka nedenlerle temyiz edildi. Temyiz incelemesi sırasında maktulün ölmediği anlaşıldığında bu dikkate alınmayacak ve sanığa adam öldürmekten ceza verilmeye devam mı edilecektir.

Yine aynı şekilde tehdit ve hakaret suçundan yargılanan ve mahkum olan sanığın doğuştan sağır ve dilsiz olduğu açıkça anlaşılsa yada bu tür kişinin tek tanık olduğu bir yüze karşı tehdit suçundan doğuştan sağır dilsizde olsa mahkemenin ve istinafın kabulüne karışmayız deyip temyiz dilekçesinde gösterilmedi diye kararı onayacak mıyız?

Yine cinsel istismar iddiasında yerel mahkemece verilen (TCK 102/2) istismar iddiasında istinaf tarafından onanmasından sonra temyize gelen olayda sanığın doğuştan kadın olduğu ancak erkek gibi yetiştirildiği ve herkesin erkek olduğunu sandığı tıbben anlaşılsa yinede dilekçede gösterilmedi diye yine de erkek olarak cinsel organ ile gerçekleştirdiği kabul edilerek cinsel istismardan verilen ceza onanacak mıdır.

Bilindiği üzere Kanun Yararına Bozma kararları ancak olağan temyiz yolları tüketilmeden kesinleşen kararlara karşı gidilebilen bir yoldur. Olayımızda B.A.M. tarafından verilen karar temyiz itirazı nedeniyle Yargıtay incelemesinden geçmesi nedeniyle KYB konusu yapılamayacaktır. Gerçi temyizde sebebe bağlılık nedeniyle temyiz de inceleme yapılmayan hususlarda KYB’ye gidilebileceği yönünde görüşler var ise de bu takdirde de yapılan işlem usul ekonomisine uygun düşmeyecektir. Şöyleki temyizen önümüze gelmiş ve inceleme için sıra beklemiş bir karar açık kanuna aykırılık görülmesine rağmen sırf temyiz dilekçesinde gösterilmedi diye inceleme dışında tutulacak karar aylar sonra kesinleştirildikten sonra bu konu temyiz dilekçesinde gösterilmeyen açık hukuka aykırılık sebebi için yerel savcılıklardan başlayarak yazışmalar yapılacak. Bakanlık ve nihayetinde Yargıtay C.Başsavcılığına kadar gelecek sonra KYB takibiyle ilgili daireye yeniden girip sorulacak, sonra incelenecek belki aylarca sonra yine başlanılan noktaya dönülerek açıkça hukuka aykırı olan husus temyizen incelenip bozma kararı verilecek kararın niteliği gereği kaos olacak kararın bir kısmı onandı veya bozuldu bir kısmı KYB’ye geldi vs. gibi

CMK 308 maddesi Yargıtay C.Başsavcılığına sanık lehine veya aleyhine itiraz etme hakkı vermiştir. Aleyhe itirazlarda otuz günlük bir süre vardır. Lehine itirazlarda ise herhangi bir süre yoktur.

Madde metni dikkatli incelendiğinde Yargıtay Başsavcılığının itirazının herhangi bir nedene de bağlanmadığı açıkça görülmektedir.

Yani daire tarafından açık kanuna ve hukuka aykırı olan mutlak temyiz nedeni olduğu halde sırf sanık müdafii veya sanık tarafından temyiz dilekçesinde gösterilmediği gerekçesiyle inceleme konusu yapılmayan hususlarda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı rahatlıkla sanık lehine veya aleyhine itiraz yoluna gidebilmektedir. Bu takdirde ilgili daire kararda hiçbir gerekçeye bağlanmamış olsa bile ben itiraza konu hususları incelemedim. Bu nedenle itirazı inceleme yetkim yok mu diyecektir. Ya da itirazı reddedip C.G.K.’na mı gönderecektir. Yine CGK önüne itiraz yoluyla getirilen olayda itiraz nedenleriyle bağlı olmaksızın tüm hususları inceleme konusu yapmaktadır. Hatta itiraz 1 aylık sürede gelmiş ise aleyhe olarak da inceleme yapılabilmektedir. Buna hiçbir engel yoktur. CGK’nın gördüğü kanuna ve hukuka aykırılığı resen düzeltebileceğini kabul ederken dairenin böyle bir yetkisi olmadığını kabul etmek açıkça çelişki yaratacaktır.

Mutlak gerçekliği araştırma zorunluğu gereği itirazı kabul etme zorunluğu vardır. Dosya elinde iken tek seferde inceleyip sonuçlandırma varken itirazın gelmesini beklemek hem usul ekonomisine hemde adalete zararlar verecektir. Olağan kanun yolu varken olağan üstü kanun yoluna gidilmesinin hukuken bir anlamıda yoktur faydası da.

Kaldı ki; Gerek TC Anayasası gerekse Usul Kuralları Mahkeme kararlarının gerekçeli olmak zorunda olduğunu düzenlemişlerdir. Sadece şekli gerekçe değil, maddi gerekçe de aranmalıdır. Sadece herhangi bir gerekçenin yazılması o kararı gerekçesizlikten kurtarmamalıdır. Mesela hırsızlıktan hüküm kurulan mahkeme tarafından gerekçesi adam öldürmeye ilişkin dosyaya ve delillere uymayan gerekçe yazsa sadece gerekçe olarak yazılmış olması nedeniyle bu gerekçe geçerli ve yeterli mi kabul edilecektir. Hatta gerekçe yerine olayla hiç alakalı olmayan günlük olaylardan birini yazsa bu gerekçe yine yeterli gerekçe olarak kabul mu edilecektir. Yazılan gerekçenin olaya ve kanuna uygun olması gerekir.

Böyle bile olsa kanunu ruhuna ve amacına göre hatalı olan bir kararın CMK 288, 289/g maddesi uyarınca temyizen incelenip bozulması gerekirdi.

Kaldı ki olayımızda sanık müdafi oldukça ayrıntılı bir temyiz dilekçesi yazmış tüm delilleri tartışmış ve bu delilere göre sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken mahkumiyetine karar verilmesi gerektiğini belirterek dosyayı temyiz etmiştir. Verilen kararın niteliği gereği deliller ve olaylar değerlendirilmeden beraat talebinin yerinde olup olmadığının tespiti mümkün değildir.

Olay denetimi yapmadan yani mahkemenin ve BAM ‘ın sübutu kabul etmesine neden olan delilleri tartışmadan olayın çözülmesi ve sağlıklı doğru bir denetim yapılması mümkün değildir. Aksi takdirde yapılan denetim değil tasdik olur. Bu nedenle Sanık Müdafinin gösterdiği deliller tartışılmalı ve söz konusu delillerin mahkumiyete yeterli olup olmadığı değerlendirilmelidir. Başka türlü mutlak gerçeğe ulaşma imkanı yoktur.

Yargıtay 6. C.D 12.04.2017 tarih 2017/1168 esas ve 2017/1046 karar sayılı ilamında bu hususları tartışmıştır.

Söz konusu kararda özetle; “… önce olay öğrenilmelidir. maddi olayın tespiti, hukuki durumun tespitidir. Olayın faili ve bunun ceza hukuku karşısında sorumluluğu öncelikle olayın belirlenmesiyle mümkündür.

Olay ise deliller ile öğrenilebilir. Delillerin gösterdiği objektif bakımdan bir ihtimaldir. İhtimal belli dereceye gelince kanaat (kanı)olacaktır….

Ceza muhakemesinin asıl amacı maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır. Buna ulaştıracak araç ise delillerdir. Deliller; tarafların samimi açıklamalar, tanık beyanları, bundan başka kişilerin anlatımları, tutanaklar özel yazılı açıklamalar görüntü ve/veya ses kayıt eden açıklama ve belirtiler şeklinde ayrıma tabi tutulabilinir. Suç konusu ve/veya alet olayın parçası iken, olay yerinde kalan her türlü iz ve eser belirti delil olup, olayı temsil eden dolaylı delildir. Bütün isnat araçları delildir. Soyut olarak deliller eşdeğerdedir. Eylem veya eylemlerin bir suç olup olmadığının belirlenmesi için eylemin olup olmadığı kanıtların yorumu ile saptanır. Hakim hangi kanıtı nasıl yorumladığı ve sonuca ulaştığını gerekçede açıklar. Gerekçedeki mantıksal kronolojik dizi ise; iddia, savunma, kanıtlar, kanıtların yorumu ve sabit kabul edilen eylem; ihlal edilen norm ve bunun yorumu ile ulaşılan sonuçla hüküm şeklinde olmalıdır.

Olay mahkemesinin hükmünü inceleyen bir üst mahkeme kararın tümünü incelemelidir. Tümünün incelenmesinden kasıt; olayın, maddi ve hukuki boyutunun tekrar incelenmesidir. Maddi meselenin dosyaya giren deliller üzerinden kontrol edilmesiyle mümkündür.

Maddi meseleye ilişkin hususlar;

1)Maddi tesbitlerin tam ve çelişkisiz olup olmadığı,

2)Olayın başka bir şekilde gelişme ihtimali bulunup bulunmadığı,

3)Tecrübe kaidelerine ve mantık kurallarına aykırılıkların mevcut olup olmadığı,

4)Eksik tahkikat yapılıp yapılmadığı,

5)Mahkemenin takdir yetkisini yerinde kullanıp kullanmadığı, yönlerinin denetlenmesi ile mümkündür.

Olay mahkemesinin inanarak verdiği kararı üst mahkeme incelemesinde tümünden sonuca varır.

Maddi ve hukuki sorun birbirine sıkı sıkıya bağlı olup maddi durumun tespiti hukuki durumunda tespitini oluşturur.

Yargıtay kural olarak, olay yargılaması yapmadığı için “doğrudan” olay değerlendirmesi yapamayacaktır. Ancak olayla ilgili hukuk kuralına riayet edilmediği için olay değerlendirmesi usul hükmüne aykırı olduğundan ve vicdani kanaat ile hüküm verilirken denetim dışı bırakılan hususlar ihlal sonucunu doğuracağından hukuki yerindelik denetimi gereklidir. …” şeklinde karar vermiştir.

Kısaca özetlemek gerekirse Beraat hükmünü denetleyebilmek delillerin değerlendirmesinden geçer, olayı ve delilleri değerlendirmez isek beraat kararının yerinde olup olmadığını denetlememiz mümkün değildir,dolayısıyla BAM tarafından verilecek ,olaya uysun yada uymasın her türlü Beraat kararlarını tasdikten öteye gidilemeyecektir. Bu husus maddi gerçekliği araştıran ceza hukuk sistemimize, Anayasanın düzenlediği hak arama özgürlüğüne ve adalet ilkelerine açıkça ters düşecektir.

Somut olayda geceleyin eve hırsız girmiş, cep telefonlarını çalmış, çalınan cep telefonlarından birisi Tanık tarafından kullanılmaya başlamış, sanık adına hatta 1 gün sonra takılarak kullanılmış, kullanıcı … kullandığı cep telefonunu cinsel ilişki karşılığı tanımadığı ve hatırlamadığı birinden aldığını savunmuş, müştekiye muhtemelen Sanığın fotoğrafı gösterilmiş (teşhiste gösterilen tek fotoğrafın kime ait olduğuna ilişkin hiçbir ibare yoktur) Müşteki üzerine eğilmiş olarak gördüğü kişi bu kişidir demiş, sanık hakkında açılan dava sırasında müşteki sanığı görmüş ancak unutma rahatsızlığı nedeniyle teşhis edememiştir. Tanık SEGBİS ile ifade verirken birlikte ifade odasına alındığı sanığın kendisine telefonu veren kişi olduğunu belirtmiştir. Sanık ise suçlamayı başlangıçtan beri reddetmiş ve telefonu aldığı kişi olarak isim vermiştir. Mahkeme savunmaya itibar etmemiş ve mahkumiyet vermiş BAM da bunu onamıştır.

Sanık müdafii bu hususları anlatarak beraat verilmeliydi mahkumiyet verildi görüşüyle kararı temyiz etmiştir. Temyiz dilekçesinin içeriği son derece ayrıntılı ve somut delillere dayanmaktadır. Yani deliller tek tek ve ayrıntılı olarak gösterilmiştir, dosya içeriğine de uygundur.

İnceleme yaparken işin esasına girilmeli mevcut delilerin değerlendirmesi yapılarak karar verilmeli idi işin esasına girmeden, girilemeyeceği gerekçesiyle temyiz isteminin reddine karar veren çoğunluk görüşüne katılmıyorum. İşin esasına girilmeli ve BAM daire kararının eksik inceleme nedeniyle (Teşhisler usulüne uygun değil ve önce kendiside sanık olan tanığın beyanından başka delil yok ) bozulmalıydı.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS