0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

İtiraz Olunabilecek Kararlar

CMK Madde 267

(1) Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.



CMK Madde 267 Gerekçesi

Tasarı hâkim ve mahkeme kararlarına karşı itiraza tâbi kararları ilgili maddesinde teker teker belirtmek yöntemini seçmiştir.

İlgili maddelerinde itiraz yolunun açık olduğu yazılı olmayan kararlar ise esas hükümle birlikte istinaf yoluna götürülecektir.

Bu nedenle madde, kanunun gösterdiği hâllerde, hâkim ve mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebileceğini belirtmeyi yeterli görmüştür.


CMK 267 (İtiraz Olunabilecek Kararlar) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/20442 Karar : 2018/1633 Tarih : 25.01.2018

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

Hakaret ve tehdit suçlarından sanık …’nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1, 125/4, 106/1-1. Cümle, 52/1 ve 62/1 (iki kez) maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 1.740 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2017 tarihli ve 2016/156 esas, 2017/264 sayılı kararına yönelik itirazın, sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmediğinden bahisle kabulüne dair merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü`nün 09/11/2017 gün ve 94660652-105-53-7813-2017-KYB sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16/11/2017 gün ve 2017/63977 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:

Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, sanığın Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/156 esasına kayden görülen davada 30/05/2017 tarihli 5. celse itibari ile alınan ifadesinde hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasını kabul ettiğinin anlaşılması karşısında, merciince itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-Olay:

Hakaret ve tehdit suçlarından sanık …’nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1, 125/4, 106/1-1. Cümle, 52/1 ve 62/1 (iki kez) maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 1.740 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2017 tarihli ve 2016/156 esas, 2017/264 sayılı kararına yönelik itirazın, sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmediğinden bahisle kabulüne dair merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayılı kararının, dosya kapsamına göre, sanığın Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/156 esasına kayden görülen davada 30/05/2017 tarihli 5. celse itibari ile alınan ifadesinde hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasını kabul ettiğinin anlaşılması karşısında, merciince itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini kabul edip etmediğinin ve bu bağlamda mercii kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:

Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK`nun 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.

Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden ve şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan, bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, maddenin altıncı fıkrasına, 25/07/2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanunun 7. maddesiyle “sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” cümlesi eklenmiş, yine maddenin sekizinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, 28/06/2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6545 sayılı Kanun`un 72. maddesiyle “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiştir.

5560, 5728, 5739, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK`nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında,

hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için; 1)Suça ilişkin olarak; a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması, b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması, 2)Sanığa ilişkin olarak; a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, b-Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, c-Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması, d-Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması, e-Sanık hakkında daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmemiş olması, Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.

Tüm bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin talepte bulunması şart değildir. Maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hakim tarafından her olayda re`sen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkan verecek biçimde kararda gösterilmelidir.

5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirtilen objektif ve subjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir.

CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.

Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nun 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup “İtiraz olunabilecek kararlar” başlıklı 267. maddesinde; “Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.

CMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.

CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22/01/2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK`nun 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.

İncelenen dosyada;

Sanık … hakkında hakaret ve tehdit suçlarından kamu davasının açıldığı, 07/06/2016 tarihli birinci duruşmada sanığa, şartları oluşması halinde hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasına muvafakatı olup olmadığı sorulduğunda, sanığın “muvafakatim yoktur” dediği, 30/05/2017 tarihli beşinci duruşmada esas hakkındaki savunması sorulduğunda sanığın bu kez “Ben katılanı tehdit etmedim veya ona hakaret etmedim, artık hükmün açıklanmasını geri bırakılmasını kabul ediyorum, buna muvafakatim vardır” dediği, sanığın yargılama neticesinde Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2017 tarihli ve 2016/156 esas, 2017/264 sayılı kararıyla hakaret ve tehdit suçlarından, 5237 sayılı TCK’nın 125/1, 125/4, 62, 52, 106/1-1. cümle ve 62. maddeleri uyarınca sırasıyla 1.740 Türk lirası adli para cezası ve 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı CMK`nın 231/5. maddesi uyarınca hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, anılan karara sanık tarafından, atılı suçları işlemediği, tanığın taraflı olduğu, kendi tanıklarının dinlenmediği, cezaların haksız olduğu ve beraatine karar verilmesi gerektiği gerekçeleriyle süresinde itiraz edildiği, itiraz üzerine merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayılı kararıyla “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanığın kabulüne bağlı olduğu, sanığın savunmasının alındığı celsede kabulünün olmadığını açıkça bildirdiği anlaşılmakla” şeklindeki gerekçeyle itirazın kabulüne ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;

Sanık, ilk sorulduğunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmemiş, son duruşmada, karardan önce, esas hakkındaki savunması sorulduğunda ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul ettiğini ve muvafakati olduğunu beyan etmiştir.

Çözülmesi gereken sorunlar, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeyen sanığın, bu beyanından dönerek anılan kurumun uygulanmasını istemesinin hukuken mümkün olup olmadığı, mümkün olduğunun kabulü halinde ise ne zamana kadar mümkün olduğudur.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesiyle, sanıklar 5 yıllık, suça sürüklenen çocuklar ise 3 yıllık denetim süresine tabi tutulmakta ve mahkeme tarafından gerekli görüldüğünde, haklarında yükümlülük de belirlenebilmektedir. Masum olduğunu ve beraat edeceğini düşünen kişi, masum olduğuna inanmakta, yargılanmak istemekte, yargılamanın sonucuna razı olmakta, yargılama sonucunda mahkum olsa dahi bu kararın, olağan kanun yollarında bozulacağına inanmaktadır. Bu kişiyi denetim süresine ve yükümlülüklere tabi tutmak hakkaniyete aykırıdır. Çünkü hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda, eğer bu kişinin kanaati doğruysa, boşuna denetim süresine tabi tutulmuş ve yükümlülük altına sokulmuş olacaktır. Bu nedenle de 25/07/2010 tarihinde sanığın kabul etmemesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğine dair yasal düzenleme yapılmıştır.

Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin beyanı, tamamen kendisini ilgilendiren ve başka bir kimsenin kabulüne bağlı olmayan bir beyandır. Sanık, hakkındaki davanın başlangıcında beraat edeceğini düşünürken, sonrasında davada gelinen aşama, dinlenen tanıklar ve elde edilen deliller itibariyle artık mahkumiyetine karar verilebileceğini düşünebilir ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına razı olabilir. Bu nedenle, önceden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeyen sanığın, bu beyanından dönerek anılan kurumun uygulanmasını istemesi mümkündür. Ayrıca sanığın bu beyanından dönmesini engelleyecek yasal bir düzenleme de mevcut değildir. Sanık ne zamana kadar bu beyanından dönebilecektir? Burada sanığın beyanından dönmesi için kabul edilmesi gereken en son aşama, hüküm aşaması olmalıdır. Hüküm kuruluncaya kadar sanık beyanından dönebilir. Hüküm verildikten sonra sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmemesi ya da kabul etmesi herhangi bir sonuç doğurmayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında; sanığın, 30/05/2017 tarihli beşinci duruşmada esas hakkındaki savunması sorulduğunda, “ Ben katılanı tehdit etmedim veya ona hakaret etmedim, artık hükmün açıklanmasını geri bırakılmasını kabul ediyorum, buna muvafakatim vardır” dediğinin ve bu suretle de hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasını kabul ettiğinin anlaşılması karşısında, Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2017 tarihli ve 2016/156 esas, 2017/264 sayılı, sanık hakkında hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın yasaya uygun olduğu ve bu karara yönelik itirazın, reddi yerine, sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmediğinden bahisle, kabulüne dair merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.

IV-Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle,

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK`nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, 25/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/18576 Karar : 2017/2777 Tarih : 14.03.2017

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

Kamu görevlisine hakaret suçundan sanıklar … ve …’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/3-a, 62/1 ve 52/2. maddeleri gereğince 6.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Güroymak Asliye Ceza Mahkemesinin 21/04/2016 tarihli ve 2014/246 esas, 2016/122 sayılı kararına yönelik itirazın reddi ile sanıklar hakkındaki hükmün D-1 maddesinin 1 yıl adli para cezası ile cezalandırılmasına kısmının “1 yıl karşılığı 365 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına”, D-2 maddesinin 10 ay adli para cezası ile cezalandırılmasına kısmının “304 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına”, D-4 maddesinin 6000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına kısmının “6080 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına” olarak düzeltilmesine ilişkin Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 07/06/2016 tarihli ve 2016/305 değişik iş sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25/11/2016 gün ve 391213 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi:

İstem yazısında; “Dosya kapsamına göre,kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan, 5237 sayılı TCK’nun 125/3-a maddesi gereğince hüküm kurulurken, seçenek yaptırımlardan olan adli para cezasının tercih edilmesi nedeniyle, temel cezanın alt sınırı olan 365 gün karşılığı adli para cezası yerine, 1 yıl karşılığı adli para cezasına hükmolunması ve artırım ve indirimin yıl ve ay üzerinden yapılması suretiyle sonuç adli para cezasının 6.080,00 TL yerine, 6.000,00 TL olarak eksik hesaplanmasında isabet görülmemiş ise de, sanıklar … ve … haklarında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı sadece sanıklar tarafından itiraz edilmiş olunması karşısında, mercii Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesince, önceki hükümle belirlenen ve sanıklar için kazanılmış hak olan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan daha ağır ve sanıklar aleyhine sonuç doğuracak şekilde karar verilemeyeceği gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

Hukuksal Değerlendirme:

5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirtilen objektif ve subjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir.

CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.

Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nun 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup “İtiraz olunabilecek kararlar” başlıklı 267. maddesinde; “Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.

CMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.

CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22/01/2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK’nun 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.

1412 Sayılı CMUK’nun 326. maddesinin 4. fıkrasında; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291 inci maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” hükmüne yer verilmiştir. Bu kural yalnız temyiz yolu incelemesi için konulmuş özel bir hükümdür. İtiraz yasa yolunda böyle bir hükme yer verilmemiştir. Bu bağlamda CMUK’nun 326/son maddesinin örnekseme yoluyla bu hükümlerde uygulanması olanağı yoktur.

İnceleme konusu somut olayda, sanıklar hakkında Güroymak Asliye Ceza Mahkemesinin 21.04.2016 tarih 2014/246-2016/122 E.K sayılı Karar sayılı kararında; TCK’nun 125/3-a maddesi gereğince hüküm kurulurken, seçenek yaptırımlardan olan adli para cezasının tercih edilmesi nedeniyle, temel cezanın alt sınırı olan 365 gün karşılığı adli para cezası yerine, 1 yıl karşılığı adli para cezasına hükmolunması ve artırım ve indirimin yıl ve ay üzerinden yapılması suretiyle sonuç adli para cezasının 6.080,00 TL yerine, 6.000,00 TL olarak eksik hesaplanması hususu hukuka aykırıdır. Sanıklar hakkında verilen hükmün açıklanmasının bırakılmasına dair kararlara karşı sanıklar tarafından itiraz edilmiştir. İtiraz mercii olan Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesi 07/06/2016 tarih 2016/305 Değişik iş sayılı kararı ile hükmün açıklanmasınının geri bırakılmasına dair kararlardan daha ağır olacak şekilde para cezalarını 6.000 TL yerine 6.080 TL olarak düzeltilmesine karar verilmiştir.

Sanıklar hakkında hakaret suçundan kurulan hükümlerde, bir yıl karşılığı adli para cezasının 365 gün yerine bir yıl olarak belirlenmesi nedeniyle 6.080 TL yerine 6.000 TL adli para cezasına hükmedilmesi hukuka aykırı olup, itiraz yasa yolunda aleyhe bozma yasağı kuralı söz konusu olmadığından itiraz merciinin ceza hesabının hatalı olduğu ve sanıkların aleyhine olacak şekilde bu eksikliği tespit etmesi doğru olmakla birlikte, itirazın kabulüne karar vererek gereği için dosyayı mahkemesine iade etmesi gerekirken, asıl mahkemenin yerine geçerek ceza miktarını düzeltmesi hukuka uygun olmamıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22/01/2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında; “….Dolayısıyla, kanunda yer alan “İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir” hükmü, itirazı kabul eden merciin sadece “itiraz konusu” hakkında karar vermesi şeklinde anlaşılmalıdır. Buna karşın bu hüküm itiraz konusu dışında dosyanın esası hakkında da yargılamayı sonuçlandıracak (örneğin görevsizlik kararını kaldıran merciin dosyanın esası hakkında karar vermesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararı kaldıran merciin hükmü açıklaması gibi) bir karar vermesi gerektiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 26.10.2010 gün ve 182-209 sayılı kararında; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yapılan itirazı inceleyen merciin, itirazı yerinde görmesi halinde dosyayı hükmün açıklanması için yargılamayı yapan asıl mahkemesine göndermesi gerektiği kabul edilmiştir.” şeklindeki gerekçe ile itirazı kabul eden merciin dosyayı gereği için mahkemesine iade etmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, kanun yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce farklı gerekçeyle yerinde görüldüğünden,

1- Bitlis 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 07/06/2016 tarihli ve 2016/305 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

2- Aynı Kanun maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, Yüksek Adalet Bakanlığına sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 14.03.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/14211 Karar : 2017/441 Tarih : 1.03.2017

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

1-Sanık … hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan kurulan kararın incelenmesinde;

Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alma, kabul etme veya bulundurma suçundan dolayı TCK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası gereğince verilen “tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına” ilişkin kararın, sözü edilen fıkraya 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun ile eklenen son cümleye göre durma kararı niteliğinde olup itiraz kanun yoluna tabi olması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nın 267 ve devamı maddeleri uyarınca inceleme yapılmasına yer olmadığına, gereğinin merciince yerine getirilmesine,

2- Sanık … hakkında, uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

Olay yeri tespit tutanağı, uyuşturucu maddenin miktarı, ele geçiriliş biçimi, tanık …‘ın beyanları ile tüm dosya kapsamından; sanığın sübuta eren ve unsurları yönünden oluşan uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkumiyeti yerine, yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 01.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/975 Karar : 2017/6265 Tarih : 20.02.2017

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

1-Suçun işlenmesi ile elde edilen menfaatlere elkonulmasına yönelik taleple ilgili olarak, karar verilmesine yer olmadığına,

2-……Şubesi’nde yer alan kiralara yönelik taleple ilgili olarak; tedbirin devamına

Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm verildikten sonra katılanlar vekillerinin suçun işlenmesi ile elde edilen menfaatlere elkonulmasına ile ilgili itirazda bulunması sonucu, mahkemece verilen karar verilmesine yer olmadığına kararı ile …. Şubesi’nde yer alan kiralara yönelik taleple ilgili olarak verilen tedbirin devamına ilişkin karar katılanlar vekillerince temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde hangi kararların hüküm niteliğinde olduğu ve hangi şartların gerçekleşmesi halinde verileceği açıkça anlatılmış ve hüküm niteliğinde olan bu kararlar sınırlı olarak sayılmıştır. anılan maddeye göre, “Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi” kararlarının hüküm olduğunun belirtildiği, ayrıca anılan maddenin 10. fıkrasına göre; adli yargı dışında kalan bir yargı merciine yönelik verilen görevsizlik kararı ile soruşturma veya kovuşturmanın bir şarta bağlı tutulduğu hallerde, şartın gerçekleşmesini beklemek amacıyla verilen durma kararlarının da hüküm niteliğinde olduğu kabul edilmiştir. 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 305/1. maddesinde; Ceza Mahkemeleri tarafından verilen ve hüküm niteliğinde olan kararların temyiz olunabileceğinin düzenlendiği, 5271 sayılı CMK’nın 267. maddesine göre de; hakim kararları ile Kanunun gösterdiği hallerde mahkeme kararlarına karşı itiraz yolunun mümkün olduğu anlaşılmakla,

Karar verilmesine yer olmadığına dair karara yönelik temyiz talepleri hakkında;

5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi hükmü ve … Ceza Genel Kurulu’nun 15/07/2008 tarihli kararı karşısında, davayı sonuçlandırıcı nitelikte bulunmayan “karar verilmesine yer olmadığına” dair kararın, hüküm niteliğinde olmayıp ortada incelenecek hüküm bulunmadığından katılanlar vekillerinin temyiz talebinin incelenmeksizin;

Yine tedbirin devamına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Mahkemece verilen ve temyiz talebine konu edilen 29/12/2010 tarihli Ek Kararın hüküm niteliğinde bulunmadığı, bu karara karşı aynı Kanun’un 231/12. maddesine göre itiraz yolu açık olup temyiz olanağı bulunmadığından 5271 sayılı CMK’ nın 264. maddesi uyarınca kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunda merciin belirlenmesinde yanılma, başvuran sanığın haklarını ortadan kaldırmayacağından temyiz dilekçesinin itiraz dilekçesi olarak kabulü ile görevli ve yetkili ilk derece mahkemesince itiraz konusunda inceleme yapılması için, dosyanın incelenmeksizin iade edilmek üzere … Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20/02/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/11835 Karar : 2017/5590 Tarih : 6.02.2017

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

Nitelikli dolandırıcılık ve suç uydurma suçlarından sanıkların beraatlarına ilişkin hükümler ile karşılıksız çek keşide etmek suçundan sanık … hakkında idari yaptırım uygulanmasına yer olmadığına ilişkin karar, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Kardeş olan sanıkların beraber ticari faaliyette bulundukları ve sanık …‘in adına açılan çek hesabından, çek keşide etme konusunda diğer kardeşi olan sanık …’ya vekalet verdiği, sanıkların yapmış oldukları ticari iş karşılığı suça konu 01/01/2008 keşide tarihli…… Şubesi’ne ait 8.850 TL bedelli çeki katılana verdikleri, ancak daha sonra 09/01/2008 tarihinde suça konu çekin ödenmesini engellemek amacı ile sanık …‘ın karakola müracaat ederek suça konu çekinde içinde bulunduğu evrak çantasının araçtan çalındığına dair şikayette bulunduğu, sanıkların bu surette nitelikli dolandırıcılık ve suç uydurma suçunu işledikleri iddia olunan somut olayda,

1)Sanık … hakkında verilen idari yaptırım uygulanmamasına ilişkin verilen karara yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;

Sanık hakkında verilen idari yaptırım uygulanmamasına ilişkin karara karşı, 5326 sayılı Kanunun 27/5 ve 29. maddeleri ile ve 5271 sayılı Kanunun 267. maddesine göre itiraz edilmesi mümkün olup, kararın temyizi kabil olmadığından, itiraz eden vekilinin temyiz dilekçesi itiraz mahiyetinde kabul edilerek gereği mahallinde değerlendirilmek üzere dosyanın incelenmeksizin mahalline iadesi için … Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

2)Sanıklar hakkında nitelikli dolandırıcılık ve suç uydurma suçlarından verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz talebinin incelenmesinde,

Sanık …‘in …. Noterliği’nde düzenlenen 07/10/2007 tarihli vekaletnamesi ile çek keşide etme hususunda kardeşi ……‘a vekalet verdiği, sanık …‘ın da bu vekalete istinaden suça konu çeki kardeşi ….. adına keşide ederek katılana verdiği, sanıkların aracından evrak çantasının çalınması üzerine şikayette bulundukları sırada, suça konu çekinde evrak çantası içerisinde bulunduğunu zannı ile diğer çeklerle birlikte suça konu çekinde çalındığına dair şikayette bulundukları, dolayısıyla suç kastı ile hareket etmedikleri anlaşıldığından, sanıklar hakkında verilen beraat hükümlerinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin suçun sübut bulduğuna dair temyiz itirazının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 06/02/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(Karşı Oy)

Karşı Düşünce

İstanbul Anadolu 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 06.12.2012 gün ve 2011/356 Esas- 2012/582 karar sayılı hükmünün katılan vekili tarafından vaki temyizi üzerine, Yüksek … 15.Ceza Dairesinin 2014/11835-2017/5590 E-K sayı ile ONANMASINA ilişkin ilamında, sayın daire çoğunluğu ile uyuşmazlığımız suçun sübutu noktasındadır.

Kardeş olan sanıkların, ticaret amacıyla beraber hareket ettikleri, sanıklardan … adına açılan çek hesabından aldıkları çeki, sanıklardan …‘nın aldığı vekaletnameye istinaden keşide ederek, katılana verdikleri, sanıklardan …‘nın çeki imzaladığını gizlediği, kardeşi olan diğer sanık … tarafından çekin çalındığına dair ve ödenmesini engellemek üzere polise müracaat yapıldığı şeklindeki olayda, yerel mahkeme,

Sanıkların çeklerinin çalındığı konusunda müracaatlarının olduğu, suça konu çekinde bu kapsamda olduğu zannı ile şikayette bulunulduğu, bu itibarla dolandırıcılık ve suç uydurma suçunun oluşmayacağı, sanık …‘nın çek verme eyleminin ise idari yaptırım gerektirdiği ve buna da gerek olmadığına karar verilmiştir.

Oysa;

Katılan soruşturma ve koğuşturma aşamasında dinlenilmemiş, katılanın vekili olarak duruşmaya katılan avukatından eylemin ne şekilde olduğu, çekin ne şekilde katılanın eline geçtiği, hangi borç ilişkisine dayandığı araştırılarak, sanıkların savunmalarının doğruluğu araştırılmamıştır.

Öte yandan suça konu çek üzerinde evrak getirilerek inceleme yapılmamış, kim tarafından keşide edildiği ciro silsilesi incelenmemiştir. Ayrıca;

Dolandırıcılık ve karşılıksız çek keşide etmek suçları birbirinden ayrı ve bağımsız suçlar olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 Sayılı CMK.nun 225. maddesi uyarınca hüküm konusu duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden ibaret olup, bunun dışına çıkılarak dava konucu edilmeyen eylemde esas alınarak, sanık … hakkında hem dolandırıcılık suçundan beraat kararı verilmesi hem de suçla kullanılan ve hakkında dava açılmayan çek hakkında idari yaptırım kararı verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi,

Usul ve yasaya aykırı olduğundan hükmün bozulması düşüncesiyle sayın çoğunluğun kararına katılmıyoruz. 09.02.2017


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/12068 Karar : 2017/119 Tarih : 24.01.2017

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

1-Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkumiyet

2-Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri

Dosya incelenerek gereği düşünüldü :

1-Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan verilen karara ilişkin yapılan incelemede;

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.03.2012 tarihli ve 2011/785-2012/101 sayılı kararında da açıklandığı üzere; “kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alma, kabul etme veya bulundurma” suçundan dolayı, TCK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası gereğince verilen “tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına” ilişkin kararın, sözü edilen fıkraya 6217 sayılı Kanunla eklenen cümlenin yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihinden önce ya da sonra verilip verilmediğine bakılmaksızın, temyiz değil itiraz kanun yoluna tabi olması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nın 267 ve devamı maddeleri uyarınca sanıklar …., …. ve …. ile sanıklar ….,….., ….,…. ve …. müdafileri isteğinin itiraz merciince incelenmek üzere dosyanın incelenmeksizin mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na GÖNDERİLMESİNE,

2-Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan hükme ilişkin yapılan incelemeye gelince;

Yapılan yargılama sonunda aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmanın toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda tartışılıp sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 24.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2010/14502 Karar : 2012/6576 Tarih : 1.03.2012

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

CMK.nun 259. maddesinde suç konusu olmayıp sadece müsadereye tabi bulunan eşyanın müsaderesine sulh ceza hakimi tarafından duruşma yapılmaksızın karar verileceğinin belirtilmesi ve aynı yasanın 267. maddesi uyarınca verilecek bu karara karşı itiraz mümkün olup temyiz olanağı bulunmadığından ve yasa yolunda hata yapılması sonuca etkili olmadığından,

Hak sahibinin temyiz dilekçesi itiraz dilekçesi kabul edilerek mahallinde işlem yapılmak üzere dosyanın incelenmeksizin mahalline iadesi için Yargıtay C.Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), oybirliğiyle karar verild


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2011/2462 Karar : 2011/5826 Tarih : 23.11.2011

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

Taksirle öldürme suçundan sanık hakkında Mersin 4. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kurulan Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması hükmünün, Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kaldırılarak hükmün açıklanmasına ilişkin karar sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/1140 Değişik iş sayılı ve 30/10/2008 tarihli itiraz incelemesine ilişkin kararı, Mersin 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 24.09.2008 tarihli ve 2008/783 sayılı hükmün açıklanmasına ilişkin olduğundan temyizi olanaklı kabul edilerek ve hüküm fıkrasında temyizin süresi, mercii ve yöntemi belirtilmemiş olup, Anayasanın 40/2 ve 5271 sayılı CMK`nın 34/2, 232/6. maddeleri açık hükmü nazara alınarak; bu hususlar anılan Kanunun 40. maddesi gereğince eski hale getirme nedeni sayılacağından; sanık müdafinin temyizinin süresinde olduğu kabul edilerek yapılan inceleme sonucunda;

5271 sayılı CMK’nın 231 inci maddesinin 12 nci fıkrasında, “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.” hükmüne yer verilmiş, ancak maddede itiraz yöntemi, inceleme usulü ve itiraz merciince verilebilecek kararlara ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Bu nedenle konu öncelikle 5271 sayılı CMK’nın itiraz kanun yoluna ilişkin 267 ila 271. maddeleri kapsamında değerlendirilerek sonuca bağlanmalıdır.

Kanunun 267 nci maddesi uyarınca itiraz ancak hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hallerde mahkeme kararları açısından mümkün olduğundan, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği hükümle ilgili olarak itiraz merciince bir değerlendirme yapılması veya henüz hukuki varlık kazanmamış bulunan bu hükmün incelenmesi mümkün değildir. İtiraz merciince, hükmün açıklanması kararına ilişkin yapılan incelemede, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı isabetsiz görüldüğünde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının geri bırakılması kararı kaldırılarak, dosya itiraz sonucuna göre işlem yapılmak üzere mahkemesine gönderilmelidir. İtiraz merciince hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik itiraz kabul edildiği takdirde, Kanun’un 271 inci maddesindeki, itiraz merciince, itirazın kabulü halinde, itiraz konusu hakkında da karar verilmesi zorunluluğu hükmünden hareketle, hükmün açıklanmasına karar verilmesi mümkün değildir. Her ne kadar kanunda konuyu düzenleyen açık bir hüküm bulunmamakta ise de, aksinin kabulü, birçok sorunu ve tartışmayı da birlikte getirecektir. Şöyle ki, maddenin 4. fıkrası uyarınca merciin itiraz üzerine verdiği kararın kesin olması nedeniyle, açıklanan hükmün kesin olup olmayacağı, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde, hükmedilen hapis cezasının ertelenememesi ve seçenek yaptırımlara çevrilememesi nedeniyle, itiraz merciince hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kaldırıldığında kişiselleştirmeye ilişkin bu müesseselerin değerlendirilip, değerlendirilemeyeceği değerlendirilebileceğinin kabulü halinde ise, kural olarak dosya üzerinde inceleme yapan itiraz merciince bu konuda karar vermenin mümkün olup olamayacağı gibi birçok sorun çözümsüz kalacaktır.

Bu nedenlerle, itiraz merciince itirazın kabulüne karar verildiği taktirde, dosyanın hüküm mahkemesine gönderilerek, merciince kanuna aykırı olduğu belirtilen hususların mahkemesince değerlendirilip, duruşma açılarak, taraflar duruşmaya çağrıldıktan sonra, 5271 sayılı CMK’nın 223 vd. maddelerindeki düzenlemelere uygun olarak tesis edilen hükmün açıklanması ve açıklanan bu hükümde, daha önce yasal zorunluluk nedeniyle değerlendirilemeyen ve uygulanamayan erteleme ve seçenek yaptırımlara çevrilmesi hususlarında da karar verilmeli, mercii kararının kararı üzerine yeni bir değerlendirme ve yeni şartların ortaya çıkması halinde bu konular da değerlendirilmelidir.

Bu itibarla, itiraz merciince, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sınırlı inceleme yapılarak, itirazın kabulü halinde, yukarıda belirtilen esaslar doğrultusunda hükmün açıklanması için dosyanın mahkemesine gönderilmesi yerine, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına karar verilmesi Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazı yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak hükmün ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas : 2011/9614 Karar : 2011/27772 Tarih : 6.10.2011

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

Halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma suçundan sanıklar Hüsnü Bulgan, Ferzinde Yılmaz ve Ruken Yetişkin hakkında Yüksekova 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/309 esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılama sırasında,

sanıklar Hüsnü Bulgan ve Ferzinde Yılmaz müdafıilerinin, müvekkillerinin her ne kadar Türkçe bilseler de kendilerini Kürtçe daha iyi ifade edebilecekleri ve bu dilde savunma yapmak istediklerinden bahisle Kürtçe tercüman atanması talebi üzerine, sanıkların meramlarını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeleri sebebiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 202. maddesi gereğince talebin reddine dair aynı Mahkemenin 21/12/2010 tarihli ve 2010/309 esas sayılı ara kararına yönelik itirazın kabulüne,

Yüksekova 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 21/12/2010 tarihli ve 2010/309 esas sayılı ara kararının kaldırılmasına ilişkin Hakkari Ağır Ceza Mahkemesinin 11/01/2011 tarihli ve 2011/3 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 267. maddesinde “ Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.” hükmünün yer aldığı,

anılan madde hükmü uyarınca hâkim kararlarının tamamına, mahkeme kararlarına karşı ise kanunun açıkça gösterdiği hâllerde itiraz kanun yolunun açık olmasının öngörüldüğü;

Olayımızda, Yüksekova 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21/12/2010 tarihli ve 2010/309 esas sayılı ara kararının bir mahkeme kararı niteliğinde olup kanunda açıkça itiraza tâbi olduğunun öngörülmesi durumunda itiraz kanun yoluna tâbi olacağı; oysa mahkemece ret kararının dayanağı olan 5271 sayılı Kanun’un 202. maddesinde herhangi bir kanun yolunun öngörülmediği, bu durumda anılan kararın kesin nitelikte bir karar olduğu, söz konusu ara kararının bu niteliği sebebiyle 5271 sayılı Kanun`un 287. maddesi uyarınca esas kararla birlikte temyiz incelemesinde değerlendirilebileceği;

dolayısıyla, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesince işin esasına girilmeden dosyanın iadesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde itirazın kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle,

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığının 22.03.2011 gün ve 2990/15253 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.04.2011 gün ve 148326 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden,

Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11.01.2011 tarih ve 2011/3 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2008/4451 Karar : 2008/3413 Tarih : 18.04.2008

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

Resmi evrakta sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından hükümlü Yusuf İlhan’ın yapılan yargılaması sonunda: Mahkumiyetine dair İZMİR 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 12.6.2002 gün, 1999/352 Esas – 2002/139 Karar sayılı kesinleşmiş hükmün, 5237 sayılı Yasanın 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe girmesini müteakip yeniden değerlendirilmesi sonucu aynı mahkemece duruşma yapılmaksızın dosya üzerinde verilen 6.9.2005 gün ve aynı sayılı ek kararının süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi hükümlü müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C. başsavcılığının bozma isteyen 3.4.2008 tarihli tebliğnamesi ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği görüşüldü:

1- 765 Sayılı Türk Ceza Yasasının 2/2. maddesi ile bu yasa yerine yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7/2. maddesinde suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise fail lehine olan kanunun uygulanarak infaz olunacağı hüküm altına alınmıştır. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunun yürürlüğe konulmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek amacıyla 5252 Sayılı Türk Ceza Kanunun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Bu itibarla 5237 Sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 1.6.2005 tarihinden önce verilen kararlarda, ortaya çıkan uyum sorunlarının giderilmesi, uygulanması gereken lehe hükmün tespiti, 5237 sayılı Yasanın uygulanma ilkeleri geçici nitelikte bulunan 5252 Sayılı Yasaya göre belirlenecektir. Anılan yasanın 9. maddesinde “lehe yasanın derhal uygulanabileceği hallerde duruşma yapılmaksızın dosya üzerinde karar verilebileceği” kabul edilerek asıl olanın duruşma yapılması olduğu hükme bağlanmıştır. Maddede sözü edilen haller eylemin, tartışmasız olarak suç olmaktan çıkarılması, ceza sorumluluğunun kaldırılması veya belirlenen cezanın bir değerlendirme ve takdir gerektirmemesi gibi hallerdir. Mahkemece bir değerlendirme yapılarak suçun unsurlarının tayini takdir hakkı kullanılarak cezanın belirlenmesi veya kişiselleştirilmesinin gerektiği durumlarda, davaya katılan veya şikayetçiye de haber verilerek duruşma açılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. Evrak üzerinde yapılan incelemede, suçun unsurlarının tartışılması, yeni yasanın verdiği takdir hakkı kullanılarak ceza tayini veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, hükmün niteliğinin değiştirilmesi ve bu kararın sınırlı inceleme yapması gereken itiraz merciince incelenerek talebin yerinde olduğuna veya olmadığına karar verilmesi mümkün değildir. Ayrıca Ceza Genel Kurulunu 11.5.1999 gün 104/113 ve 6.10.1998 gün 224/297 sayılı kararlarında duruşma yapılarak verilip kesinleşen bir hükmün zat ve mahiyetinde değişiklik yapılması aksine bir düzenleme olmadığı takdirde ancak duruşma yapılarak verilecek yeni bir hükümle mümkün olduğu kabul edilmiştir. Davanın esasını çözen yada değişiklik yapan ve sonradan yürürlüğe giren yasa değerlendirilerek yeniden karar verilmesine yer olmadığına ilişkin sonuçlandırıcı (nihai) kararlar duruşma dışında verilmiş olsalar dahi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 267 ve 5320 Sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı Yasanın 305. maddesine göre temyize tabidir.

Bu itibarla; 5252 Sayılı Yasanın 9. maddesi 1. fıkrası uyarınca usulüne uygun şekilde duruşma açılıp anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca da hükümlünün 765 Sayılı TCK.nun 342/1, 504/3, 61, 522, 59. maddeleri gereğince cezalandırılmasına ilişkin kesinleşmiş mahkumiyet hükmü ile sonradan 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın temel cezasının tayini ile bireyselleştirilmesine ilişkin tüm hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların denetime imkan verecek şekilde gösterilip birbiriyle karşılaştırılması suretiyle lehe hükmün belirlenip sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde dosya üzerinde karar verilmesi,

5237 sayılı TCK. nun 7/2. maddesi gözetilerek; 8.2.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik CMK.nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, Bozmayı gerektirmiş, hükümlü müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321 inci maddesi uyarınca istem gibi ( BOZULMASINA ), oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2007/8613 Karar : 2007/8928 Tarih : 6.11.2007

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

Görev ihmal suçundan şüpheli hakkında 1136 sayılı Avukatlık Kanunu`nun 59/2. maddesi gereğince son soruşturmanın açılmasına dair, Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığının 25.07.2006 tarihli ve 2006/16458 soruşturma, 2006/335 sayılı iddianamesi üzerine, son soruşturma açılmasına yer olmadığına dair, Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.01.2007 tarihli ve 2006/297 esas, 2007/4 sayılı karar aleyhine Adalet Bakanlığınca verilen 01.06.2007 gün ve 28870 sayılı Yasa Yararına Bozma isteğini içeren Yargıtay C. Başsavcılığının 01.08.2007 gün ve 136570 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi ve gereği görüşüldü:

Tebliğnamede “Dosya kapsamına göre, Avukat Ş. Tüysüz’ün Üsküdar 2. Noterliğince düzenlenen 13.10.2004 tarihli ve 36847 yevmiye sayılı vekaletname ile müşteki Cengiz Karakış’ın vekilliğini üstlenmesine rağmen, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2003/84 esas sayılı davasında tehdit edildiği ve alıkonulduğu iddiasıyla şikayetçi olan müşteki C. Karakış’ın vekilliğini 13.10.2004 tarihinde üstlendiği halde, dosyaya vekaletname ibraz etmeyip, azledildiği 29.09.2005 tarihine kadar yargılamanın 26.11.2004, 01.12.2004, 11.03.2005 ve 29.06.2005 tarihli celselerine katılmaması sebebiyle düzenlenen iddianame üzerine, Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/8 esas sayılı dosyası üzerinden görülmekle olan davanın suç tarihi, sanık ve müştekinin aynı olduğundan bahisle son soruşturmanın açılmasına karar verilmesi talebinin reddine verilmiş ise de, Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan davanın; Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün ( 110-34-1024-2006 ) sayılı dosyası üzerinden 19.07.2006 tarihli Bakanlık Makamının “Olur” üzerine, şüpheli … Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2002/299 Esas sayılı dosyasında dolandırıcılık suçundan sanık sıfatıyla yargılanan müşteki C. Karakış’ın vekilliğini 13.10.2004 tarihinde üstlendiği halde, dosyaya vekaletname ibraz etmeyip, azledildiği 29.09.2005 tarihine kadar yargılamanın 06.12.2004, 17.03.2005 ve 04.07.2005 tarihli celselerine katılmadığından dolayı Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının 02.08.2006 tarihli ve 2006/287 sayılı iddianamesi üzerine Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.09.2006 tarihli ve 2006/241-283 sayılı kararı ile son soruşturmanın görevli ve yetkili bulunan Kadıköy Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine açılmasına ilişkin karar üzerine görülmekte olan dava olduğu, her ne kadar her iki davada müşteki ve sanık isimlerinin aynı olmasına karşın, eylemlerin farklı olması sebebiyle son soruşturanımın açılmasına karar verilmesi yerine yazılı şekilde karar verilmiş olmasında verilmesinde isabet görülmemiştir” denilmektedir. 5271 sayılı CYY’nın 260. maddesi uyarınca “Hâkimi ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır. Aynı Yasanın 267. maddesine göre ise, “Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.” 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 59. maddesi uyarınca “58 inci maddeye göre yapılan soruşturmaya ait dosya Adalet Bakanlığı Ceza işleri Genel Müdürlüğüne tevdi olunur, inceleme sonunda kovuşturma yapılması gerekli görüldüğü takdirde dosya, suçun işlendiği yer Ağır Ceza Mahkemesine en yakın bulunan Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığına gönderilir. Cumhuriyet Savcısı beş gün içinde, iddianamesini düzenleyerek dosyayı son soruşturmanın açılmasına veya açılmasına yer olmadığına karar verilmek üzere Ağır Ceza Mahkemesine verir. İddianamenin bir örneği, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun hükümleri uyarınca, hakkında kovuşturma yapılan avukata tebliğ olunur. Bu tebliğ üzerine avukat, kanunda yazılı süre içinde bazı delillerin toplanmasını ister veya kabule değer bir istemde bulunursa nazara alınır, gerekirse soruşturma başkan tarafından derinleştirilir.” Aynı Yasanın 60. maddesi ise” 59 uncu maddede yazılı mahkemelerin tutuklama veya salıverilmeye yahut son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına dair kararlarına karşı Cumhuriyet Savcısı veya sanık tarafından genel hükümler uyarınca itiraz olunabilir.” hükmünü içermektedir. 60.maddede her ne kadar yakınan tarafından son soruşturmanın açılmasına yer olmadığı kararına itiraz olunabileceği belirtilmemiş ise de, CYY’nın 260. maddesi, katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yollarını açık tutmuştur. Nitekim kararın şüpheliye de tebliğ olunmadığı görülmüştür. “Son soruşturmanın açılması isteminin reddi” kararına karşı itiraz hakkı bulunan yakınan C. Karakış ve şüpheli, kararın tebliğ edilip itirazına olanak tanınmadığından, kararın henüz kesinleştiğinden de söz edilemez. 5271 Sayılı CMK`nun 309. maddesinde düzenlenen yasa yararına bozma kurumu, kesin olan ya da temyiz edilmeden kesinleşen hükümlere karşı başvurulan olağanüstü bir yasa yoludur. Henüz kesinleşmeyen kararın yasa yararına incelenmesi olanaksızdır.

Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemenin 17.01.2007 gün ve 2006/297, 2007/4 sayılı kararının yakınan ve şüpheliye tebliğ edilmemesi nedeniyle kesinleşmediği anlaşıldığından, tebliğnameye aykırı olarak Yasa Yararına Bozma isteminin REDDİNE, tebligat eksikliğinin mahallinde giderilmesine, dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığına İADESİNE, 06.11.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2005/11770 Karar : 2005/24053 Tarih : 12.12.2005

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

5252 Sayılı Türk Ceza Kanunun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 9. maddesi sanık lehine olan durumlarda duruşma yapılmaksızın evrak üzerinde karar vermeyi olanaklı kılmıştır. 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 267 maddesinde “hakim kararları ile kanunun gösterdiği hallerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebileceği” belirtilmiştir. Kanunda açıkca itiraza tabi olduğu belirtilmeyen mahkeme kararları temyize tabi kararlardandır.

Ankara 3.Ağır Ceza Mahkemesinin 13.03.2001 gün ve 1999/274-2001/76 esas ve karar sayılı kararı ile 765 sayılı TCK’nun 456/2-3, 457/1 maddeleri uyarınca verilen hükümlülük kararı Yargıtay`ca onanarak kesinleşmiştir. 5237 sayılı TCK.nun yürürlüğe girmesinden sonra bu kanunun lehe olan hükümlerin uygulanması isteği üzerine anılan mahkemece, “765 sayılı TCK. nu uyarınca verilen cezalar sanık lehine olduğundan hükümdeki “ağır hapis” ibaresinin “hapis” olarak değiştirildikten sonra, aynen infazına ilişkin 15.09.2005 gün ve 1999/274-2001/76 esas ve karar sayılı ek kararı verilmiştir. Bu ek karar kanunda itiraza tabi olduğu belirtilen kararlardan olmayıp, temyize tabi kararlardan olduğundan bu karara karşı yapılan itiraz temyiz itirazı olarak kabul edildiğinden Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesinin 20.09.2005 gün ve 2005/1238.müt sayılı kararı ile itirazın reddine ilişkin kararı hukuken yok hükmünde kabul edilerek yapılan temyiz incelemesi sonucunda;

Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesince 765 ve 5237 sayılı TCK hükümleri karşılaştırılıp, 765 sayılı TCK. uyarınca verilen hükümdeki ağır hapis ibaresinin, hapis olarak değiştirilerek aynen infazına ilişkin hükmü sanık yararına olup, usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından;

Sanık müdafiinin temyiz itirazları, oluşa, yapılan yargılamaya, toplanan delillere, gerekçeye ve uygulamaya göre yerinde görüşülmemiş olduğundan, reddiyle hükmün (ONANMASINA), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/18140 Karar: 2017/484 Tarih: 05.01.2017

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

Hakaret, tehdit ve yaralama suçlarından sanık …‘ın, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/2,86/3-e,106/2-a,125/1,35,62,52/2.maddeleri uyarınca 1.740,00 (iki kez), 2.240,00 Türk Lirası adli para ve 1 yıl 8 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına,yaralama ve tehdit suçlarından sanık …‘in 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/2,86/3-e,106/1-1. cümle, 35,, 62, 52/2. maddeleri uyarınca 2.240,00, 3.000,00 Türk Lirası adli para cezası ve 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, yaralama ve hakaret suçlarından sanık …‘in 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/2,, 125/1,, 125/4,, 35,, 62, 52. maddeleri uyarınca 1.500,00 ve 1.740,00 Türk Lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına, tehdit, hakaret ve yaralama suçlarından sanık …‘in 5237 Sayılı Kanunu’nun 86/2, 106/1-1. cümle, 125/1 (iki kez), 125/4,, 62, 52/2. maddeleri uyarınca 5 ay hapis, 1.740,00 (iki kez) ve 2.000,00 Türk Lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi uyarınca hükümlerin ayrı ayrı açıklanmasının geri bırakılmasına dair, Kınık Asliye Ceza Mahkemesi’nin 23.02.2016 tarihli ve 2015/100 esas, 2016/55 Sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine dair Bergama Ağır Ceza Mahkemesi’nin 25.04.2016 tarihli ve 2016/258 değişik iş sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.11.2016 gün ve 391211 Sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.

İstem yazısında; “Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.01.2013 tarihli ve 2012/10-534 esas, 2013/15 Sayılı kararı uyarınca, itiraz mercinin yapacağı incelemeyi sadece 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin 6. fıkras 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa dair objektif (nesnel) uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak değil,hem maddi olay hem de hukuki yönden yapması gerektiği yönündeki açıklama nazara alınarak yapılan incelemede,

Cumhuriyet savcısının hükümlerin içeriğiyle ilgili olarak ileri sürdüğü hukuka aykırılıklar incelenip tartışılmaksızın, söz konusu hukuka aykırılıkların temyiz incelemesi kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte oldukları, itiraz incelemesi kapsamında belirtilen hususlarda bir inceleme yapılmayacağı ve bu bağlamda usul ve yasaya herhangi bir aykırılık görülmediğinden bahisle itirazın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

I-)Olay:

Hakaret, tehdit ve yaralama suçlarından sanıklar …, …, … ve … hakkında yapılan yargılama sonucunda, Kınık Asliye Ceza Mahkemesi’nin 23.02.2016 tarihli kararıyla, hapis ve adli para cezaları ile

cezalandırılmalarına, koşulları oluştuğundan hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, Üst Cumhuriyet Savcısının karara itirazı üzerine, merci Bergama Ağır Ceza Mahkemesince, hükmün içeriği ile ilgili hukuka aykırılıkların itiraz merci tarafından incelenemeyeceği gerekçesiyle itirazın reddine karar verildiği,kesin olan bu karara yönelik kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.

II-) Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını itiraz üzerine inceleyen merciin, hükmü usul ve esas yönünden denetleme yetkisinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III-) Hukuksal Değerlendirme:

5271 Sayılı CMK’nın 231. maddesinde5271 Sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirtilen objektif ve subjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir.

CMK’nın 231. maddesininCMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.

Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 Sayılı 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup “İtiraz olunabilecek kararlar” başlıklı 267. maddesinde; “Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.

CMK’nın 270, 271. maddelerineCMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.

CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22.01.2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 Sayılı kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.

İnceleme konusu somut olayda; Üst Cumhuriyet Savcısının hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik mahkeme kararına, sanıkların birbirlerine yönelik hakaret eylemlerini karşılıklı olarak tehdit ya da yaralama fiiline tepki olarak gerçekleştirmeleri sebebiyle TCK’nın 129. maddesinin uygulanma olanağının tartışılmaması ve sanık …‘ın Arif’e yönelik yaralama eyleminden dolayı hem tamamlamış hem de teşebbüs aşamasında kalan suçlardan ayrı ayrı hükümlere kurulması sebebiyle itirazda bulunması üzerine, itirazı inceleyen Bergama Ağır Ceza Mahkemesince itiraz yerinde görülmeyerek, hükmün içeriği ile ilgili hukuka aykırılıkların ancak temyiz yasa yoluyla incelenebileceği gerekçesiyle, itirazın reddine karar verilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar karşısında, itiraz merciinin itirazın reddine karar vermesi hukuka aykırıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Adalet Bakanlığının istemi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,

1-)Bergama Ağır Ceza Mahkemesi’nin 25.04.2016 tarihli ve 2016/258 değişik iş sayılı kararının, 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

2-)Aynı Kanun maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 05.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2013/11-398 Karar: 2014/259 Tarih: 13.05.2014

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

Hükümlü N.’nin 1999 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçundan 213 sayılı Vergi Usul Kanunun 359/b-1 ve 765 sayılı TCK’nun 80. maddeleri uyarınca 21 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.12.2006 gün ve 380-548 sayılı hükmün kesinleşmesinden sonra; İzmir C.Başsavcılığınca dava zamanaşımının gerçekleştiği ileri sürülerek cezanın yerine getirilip getirilmeyeceği hususunda bir karar verilmesinin talep edilmesi üzerine yerel mahkemece 12.09.2008 gün ve 380-548 sayılı ek karar ile “kararın henüz kesinleşmesinden önce tebligat aşamasında dava zamanaşımının gerçekleştiği” gerekçesiyle 765 sayılı TCK’nun 102/4, 104/2. maddeleri uyarınca kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.

Kararın katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 03.05.2012 gün ve 8107-7497 sayı ile;

“… Hükümlü hakkındaki 28.12.2006 gün ve 380-548 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı ilamat infaz bürosunun 04.06.2008 gün 2007/1-657 sayılı yazısı ile Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 27.06.2008 gün ve 36969 sayılı yazısı ile, kararın infazında tereddüt edilmesi ve sanık hakkında ‘1999 takvim yılında sahte fatura düzenlemek’ suçundan açılan kamu davasının hükmün kesinleştiği tarihe kadar zamanaşımı süresi dolduğundan ortadan kaldırılmasının talep olunması üzerine dava zamanaşımının karar tarihinden sonra hükmün kesinleşmesinden önce dolduğundan bahisle davanın ortadan kaldırılmasına dair evrak üzerinde verilen 12.09.2008 tarihli ek karar 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 101/3. maddesi uyarınca itiraza tabi bulunduğundan, katılan vekilinin vaki temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi gereğince reddine, temyiz dilekçesinin itiraz dilekçesi olarak kabulüyle 264. maddesi uyarınca gereğinin mahallinde takdir ve ifası için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine…”,

Karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.06.2012 gün ve 105025 sayı ile;

“… Somut olayda yerel mahkeme kesinleşmiş bir hüküm sonrası, hükmün kesinleştirilmesinden önce dava zaman aşımı süresinin dolduğunu tespitiyle dosya üzerinden 765 sayılı TCK’nun 102/4 ve 104/2 .maddeleri gereğince davanın ortadan kaldırması kararı vermiştir.

Öncelikle verilen kararın hukuki niteliğini tespit etmek gereklidir. 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde mahkemenin verdiği hangi kararların hüküm niteliğinde olduğu tek tek sayılmıştır. Davanın düşmesi kararı hükümdür. Sanık hakkında lehe kanun sebebiyle 765 sayılı TCK’nun 102. maddesinde yer alan dava zaman aşımı süresinin dolması nedeniyle davanın ortadan kaldırılmasına ilişkin özel hüküm nedeniyle verilen davanın ortadan kaldırılması kararı 223/8. maddesinde düzenlenen ‘düşme sebebinin bulunması halinde davanın düşmesine karar verilir’ hükmünün karşılığıdır. Düşme kararlarının davanın esasına ilişkin olması nedeniyle temyize tabi olduğu 223/1. maddesinde açıkça belirtilmiştir.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında Kanunun 98. maddesi ise, infaz aşamasında ortaya çıkan durumların nasıl çözülmesi gerektiğine ilişkindir. Buna göre, ‘mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar’ istenmelidir. C.savcısı infaz aşamasında mahkemeden dava zamanaşımı nedeniyle infazın gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceği yönündeki tereddütü gidermek için talepte bulunmuş ve mahkemece infazın durdurulmasına karar verilmiştir. Bu karar, 5275 sayılı Kanunun 98. maddesi gereğince verilen kararların nasıl ve kim tarafından inceleneceğine dair aynı kanunun 101. maddesindeki düzenleme gereğince itiraza tabidir. Ancak mahkeme bu karar ile yetinmemiş, ayrıca yeniden bir değerlendirme yaparak dava zaman aşımı süresinin hükmün kesinleşmesinden önce tamamlanmış olduğu gerekçesiyle davanın ortadan kaldırılmasına yani düşmesine hükmetmiştir.

Düşme kararın duruşma dışı verilmesi, bu kararın davanın esasına ilişkin olmadığını ve hüküm niteliğini ortadan kaldırıcı bir sonuç doğurduğunu göstermemektedir. Aslında mahkeme verdiği ortadan kaldırma kararının gerekçesini; sanığın yoluğunda verilen mahkumiyet hükmünün sanığa tebliğ edildiği tarih itibariyle zaman aşımının dolmasına, başka bir ifade ile hükmün henüz kesinleştirilmediğine ve 26.03.2007 tarihli kesinleştirme işleminin hukuki bir değer taşımadığına, dolayısıyla henüz kesinleştirilmemiş davanın ortadan kaldırılarak sona erdirilmesi gerektiğine dayandırmaktadır. Bu durumda, verilen kararın hüküm özelliği taşıması, temyiz yolu ile denetlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır…”,

Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur

  1. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 05.12.2013 gün ve 33394-24708 sayı ile, itiraz nedenlerinin oy çokluğuyla yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; dava zamanaşımı dolmadan mahkûmiyet kararı verilerek el çekilen ve süresinde temyiz edilmemesi nedeniyle kesinleştirilerek infaza verilen dosyadaki hükmün, gerekçeli kararın tebliği aşamasında davanın zamanaşımına uğradığı iddiası üzerine yerel mahkemece yeniden ele alınıp “kararın henüz kesinleşmesinden önce tebligat aşamasında dava zamanaşımının gerçekleştiği” gerekçesiyle verilen kamu davasının ortadan kaldırılmasına ( düşmesine ) ilişkin ek kararının 5275 sayılı Kanunun 98, 101. maddeleri uyarınca itiraz kanun yoluna mı, yoksa 5271 sayılı CMK’nun 223/8 ve 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddeleri uyarınca temyiz kanun yoluna mı tabi olduğunun belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanık hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 10.03.2003 günlü iddianamesiyle 1998,, 1999 ve 2000 takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek suçlarından kamu davası açıldığı,

Yargılama sırasında 05.06.2003 tarihli ara kararla Maliye Hazinesinin davaya katılmasına karar verildiği,

Yapılan yargılama sonucunda 26.01.2005 günlü ilk kararla sanığın her üç suçtan da mahkûmiyetine karar verildiği,

Sanık tarafından temyiz edilen bu hükmün Yargıtay 7. Ceza Dairesince 05.07.2006 gün ve 7319-13782 sayılı kararla 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre sanığın hukuki durumunun yeniden takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle bozulduğu,

Bozmaya uyarak yargılama yapan yerel mahkemece 28.12.2006 günlü ikinci kararla sanık hakkında 1998 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçundan açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına, 1999 ve 2000 takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek suçlarından ise sanığın ilk hükümdeki gibi cezalandırılmasına karar verildiği,

Katılan vekilinin, yüzüne karşı verilen bu hükmü sadece ortadan kaldırma ( düşme ) kararı yönünden temyiz ettiği, yokluğunda verilen hükmün sanığa 16.03.2007 tarihinde tebliğ olunduğu, hükümden sonra görevlendirilen sanık müdafiinin hükmü süresinde sonra 26.03.2007 tarihinde temyiz ettiği, bu nedenle de yerel mahkemece 24.04.2007 gün ve 380-548 sayılı ek kararla sanık müdafiinin temyiz isteminin süresinden yapılmadığından bahisle reddine karar verildiği, sanık müdafiinin temyiz isteminin reddi kararını da temyiz ettiği, bu şekilde katılan vekili ve sanık müdafiinin temyiz taleplerini inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 11.02.2008 gün ve 8403-696 sayılı kararla yerel mahkemenin sanık hakkında 1998 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçundan açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılması hükmünün ve sanık müdafiinin temyiz isteminin süre yönünden reddi kararının onandığı,

Bu suretle kesinleşerek infaza verilen dosyada infaz savcılığınca yerel mahkemeden 1999 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü yönünden dava zamanaşımının dolduğu şüphesi nedeniyle infazın durdurulmasının talep edildiği, yerel mahkemece 07.05.2008 günlü ek kararla talep kabul edilerek infazın durdurulmasına karar verildiği,

İnfaz savcılığınca ayrıca Adalet Bakanlığından temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karara karşı 06.09.1999 tarihinde işlenen suçun 28.12.2006 tarihli mahkûmiyet kararından sonra ve fakat henüz hükmün kesinleşmesinden önce 06.03.2007 tarihinde 765 sayılı TCK’nun 102/4, 104/2. maddelerinde öngörülen 7 yıl 6 aylık dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle kanun yararına bozma yoluna gidilmesi talebinde bulunulduğu,

Adalet Bakanlığınca 27.06.2008 tarihli yazı ile kamu davasının mahkemesince ortadan kaldırılması gerektiği gerekçesiyle kanun yararına bozma yoluna gidilmediği cevabının verildiği,

Adalet Bakanlığı’nın bu yazısı üzerine dava zamanaşımı dolmadan mahkûmiyet kararı veren yerel mahkemece dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 12.09.2008 tarihli ek kararla “kararın henüz kesinleşmesinden önce tebligat aşamasında dava zamanaşımının gerçekleştiği” gerekçesiyle kamu davasının ortadan kaldırılmasına ( düşmesine ) karar verildiği,

Kararda başvurulabilecek kanun yolunun temyiz olarak gösterildiği ve kararın katılan vekiline tebliğ edildiği,

Ek kararın, kanuni süre içerisinde katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 03.05.2012 gün ve 8107-7497 sayı ile kararının 5275 sayılı Kanunun 98, 101. maddeleri uyarınca itiraz kanun yoluna tâbi olduğu gerekçesiyle 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddedildiği,

Anlaşılmaktadır.

5271 sayılı 267 ila 271. maddelerinde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, itiraz kural olarak hakimlik kararlarına, kanunda açıkça belirtilmiş olmak şartı ile de mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan bir kanun yoludur. Nitekim kanunda da itiraz kanun yoluna tâbi olan mahkeme kararları, ilgili hükümlerinde açıkça belirtilmiş, kanunun 268. maddesinde itiraz usulü ile itiraz mercilerine ilişkin hususlara, 271. maddesinde itiraz mercilerinin inceleme yöntemi ile merciince verilecek kararlara yer verilmiştir.

1412 sayılı Kanunun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305. maddesinde, ceza mahkemesince verilen hükümlerin temyiz kanun yoluna tâbi olduğu belirtilmiş, hükümler de 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde; “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbiri, davanın reddi veya düşmesi, adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı” olarak gösterilmiştir

1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesi uyarınca, sayılan hükümlerden birinin verildiği ahvalde, kesin nitelikteki hükümler istisna olmak üzere bu kararlara karşı başvurulabilecek olağan kanun yolu temyizdir.

Görüldüğü gibi itiraz kural olarak hakimlik kararlarına, kanunda belirtilmiş olmak şartı ile de mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan bir kanun yoludur. İtiraza tâbi olan bir karara karşı, suç vasfına yönelik olarak ve hatta kararı temyiz edilebilecek bir mahiyete dönüştürecek gerekçe ile kanun yoluna başvurulmuş olsa bile, bu başvuru kararın itiraza tâbi olması sonucunu değiştirmeyecektir.

Temyiz ise, mahkemelerin davanın esasını çözen ve kanun koyucu tarafından hüküm olarak nitelendirilen son kararlarındaki aykırılıkların giderilmesi için kabul edilmiş olağan bir kanun yoludur. 5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde sayılan ve verilme şartları ayrıntılı bir şekilde belirtilen, hükümlerden biri verildiği halde bu hükümlere karşı başvurulacak kanun yolu temyiz olacaktır.

Temyiz ve itiraz kanun yoluyla ilgili bu genel açıklamalardan sonra 5275 sayılı Kanunun 98 vd. maddeleri hükümlerinin de uygulanma şartlarının belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun “infazla ilgili kararlar” başlıklı Sekizinci Bölümünde, düzenlenen 98 vd. maddelerinde, infaz sırasında alınacak kararlar ve bu kararlara karşı başvurulacak kanun yolu ile ilgili ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında; “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir” hükmüne yer verilip, aynı kanunun 101. maddesinde ise, cezanın infazı sırasında, 98 ilâ 100. maddeler gereğince mahkemeden alınması gereken kararların duruşma yapılmaksızın verileceği ve bu kararların itiraza tâbi olacağı belirtilmiş, 98. maddenin 1. fıkras 1. fıkrasının uygulanma şartları ise, madde gerekçesinde; “Madde ile infazı söz konusu olabilen yani kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının yorumunda, içeriğinin belirlenmesinde veya çektirilecek cezanın hesabında tereddüt edilirse yahut hükümlünün adının yanlış yazılması gibi bir nedenle cezanın infaz olunmayacağı ileri sürülürse veya sonradan yürürlüğe giren kanun lehe ise yerine getirilecek cezanın belirlenmesi veya tereddüttün giderilmesi için, bir karar alınmak üzere yargılama makamına başvurulması hususları düzenlenmiştir” şeklinde açıklanmıştır.

Görüldüğü gibi 5275 sayılı Kanunun 98. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında sözü edilen ve infaza taalluk etmesi nedeniyle aynı kanunun 101. maddesi uyarınca itiraza tabi bulunan kararlar;

a-Kesinleşmiş bir hükmün yorumu,

b-Çektirilecek cezanın hesabında duraksama,

c-Cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği,

d-Sonradan yürürlüğe giren kanunun lehe hükümler içermesi halinde, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için verilen kararlardır.

Yine aynı şekilde 5275 sayılı Kanunun 98. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi, 99. madde gereğince birden fazla hükümdeki cezaların toplanması ve 100. maddedeki cezanın infazına başlandıktan sonra hastanede geçen sürenin cezadan indirilmesine ilişkin kararlar da mutlak suretle infaza ilişkin olduğundan, bu kararlara karşı başvurulacak kanun yolu da 101. madde uyarınca itirazdır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Hükümlü hakkındaki hükmün kesinleşmesinden sonra, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hükmün verilmesinden sonra ancak kesinleşmesinden önce tebligat aşamasında dava zamanaşımının gerçekleştiği belirtilerek cezanın yerine getirilip getirilmeyeceği hususunda oluşan tereddütün giderilmesi için yapılan talep üzerine hükmü veren mahkemece dosya üzerinden yapılan inceleme üzerine verilen karar infaza ilişkin olup, 5275 sayılı Kanunun 98 ila 101. maddeleri uyarınca itiraz kanun yoluna tâbi olduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, temyiz isteminin reddine ilişkin Özel Daire kararı isabetli olup Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi H.Dönmez; “Muhalefet konusu, yerel mahkemeden verilen bir mahkumiyet kararının Yargıtay denetiminden geçmeksizin kesinleşmesinden sonra Cumhuriyet Savcılığınca kararın kesinleşmesinden önce dava zamanaşımının gerçekleştiği iddiasıyla mahkemesinden karar talep edilmesi üzerine; mahkemece dava zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle davanın ortadan kaldırılmasına ilişkin verilen ek kararın 5275 sayılı Kanunun 98, 101. maddeleri uyarınca itiraza mı yoksa 223/8 ve 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddeleri uyarınca temyiz yasa yoluna mı tabi olduğu konusunda toplanmaktadır.

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı emir yoluna gidilmesi talebi; Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 27.06.2008 tarih ve 36969 sayılı yazısıyla, İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.12.2006 tarih ve 380 Esas-548 Karar sayılı kararının, mahkemesince 06.03.2007 tarihinde zamanaşımı gerçekleştikten sonra sanığa tebliğ edildiğinin anlaşılması karşısında hüküm kesinleşmeden önce dava zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle kamu davasının mahkemesince ortadan kaldırılması gerektiği cihetle; anılan karar aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilmeyerek gereğinin takdir ve ifası için dosya Cumhuriyet Başsavcılığına iade edilmiştir.

Bu iade üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 11.07.2008 tarihli yazısıyla; hükümlü hakkındaki davanın ortadan kaldırılması yönünde bir karar verilmesi hususunda gereğinin takdir ve ifası için dosya İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.

İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesince dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda: 12.09.2008 gün ve 380-548 sayılı ek karar ile; mahkumiyet hükmünün 16.03.2007 tarihinde sanığa tebliğ edilip, 26.03.2007 tarihinde kesinleştirildiği, dosya kapsamına göre teselsülün sona erdiği tarih olan 06.09.1999’dan itibaren suçun asli dava zamanaşımının misil artırılması ile birlikte 06.03.2007 tarihinde dolduğu gerekçesiyle lehe olan 765 sayılı TCK’nun 102/4,, 104/2 maddeleri gereğince hükümlü hakkındaki vergi kaçakçılığından açılan kamu davasının ‘ortadan kaldırılmasına’ karar verilmiştir.

Dosya; katılan vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 03.05.2012 tarih, 8107-7497 sayılı kararıyla; ‘….dava zamanaşımının, karar tarihinden sonra hükmün kesinleşmesinden önce dolduğundan bahisle davanın ortadan kaldırılmasına dair evrak üzerinden verilen 12.09.2008 tarihli yerel mahkeme ek kararının 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 101/3. maddesi gereğince itiraza tabi olduğundan katılan vekilinin temyiz talebinin halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMK’nun 317. maddesi gereğince reddine karar verilmiştir’ denilerek mahkemesine iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

Bu karara karşı; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.06.2012 tarih 2009/105025 sayılı yazısıyla, kesinleşen bir hükümle ilgili olarak infaz aşamasında yerel mahkemenin dosyayı yeniden ele alarak verdiği kararın evrak üzerinden de olsa, davanın esasına ilişkin bir hüküm özelliği taşıması nedeniyle temyize tabi olduğu gerekçesiyle itiraz edilmiştir.

Bu itirazda Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 08.11.2012 tarihli kararı ile yerinde görülmeyerek, ‘kararın düzeltilmesine yer olmadığına’ kararı ile dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iade edilmiş, Başsavcılık tarafından dosya itirazen Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun önüne getirilmiştir.

Kanaatimizce; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun sayın çoğunluğunun ortadan kaldırma kararının infaz kapsamında verilmiş bir karar olduğu ve yasa yolunun itiraz tabi olduğu yönündeki görüşünün oluşmasında, Cumhuriyet Savcılığınca davanın ortadan kaldırılması talebinin mahkeme kararının kesinleşmesinden sonra yapılması ve bu aşamada verilecek kararlara karşı yasa yolunun da itiraz olduğu düşüncesi etkili olmuştur. Çünkü genel kuruldaki tartışmalar bu noktada toplanmıştır.

Bu noktada genel olarak yasa yolları üzerinde durmak gerekmektedir.

5271 sayılı 260 ila 323. maddelerinde yasa yolları düzenlenmiştir. 260 ila 266. maddelerinde yasa yollarına ilişkin genel hükümlere yer verilmiştir.

5271 sayılı Yasada yasa yolları olağan ve olağanüstü olarak ikiye ayrılmıştır. 267 ila 307. maddelerinde olağan yasa yolları olan itiraz, istinaf ve temyiz, 308 ila 323. maddelerinde ise olağanüstü yasa yolları olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı, yasa yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesi düzenlenmiştir. 5271 sayılı Yasada 1412 sayılı farklı olarak istinaf yasa yolu düzenlenmiştir. Ancak 5235 sayılı Yasa ile kurulması öngörülen bölge adliye mahkemelerinin henüz kurulup faaliyete geçmemesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın istinafa ilişkin hükümleri ile temyize ilişkin hükümleri yürürlüğe girmiş olmasına rağmen uygulama olanağına kavuşmamıştır. Çünkü; 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi ile ‘bölge adliye mahkemeleri göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakameleri Usulu Kanununun 322. maddesinin 4-5, 6. fıkralar 4-5 ve 6. fıkraları hariç olmak üzere 305 ila 326. maddeleri’ nin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Bu açıklamalar ışığında itiraz ve temyize ilişkin hükümler incelendiğinde;

Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07.12.2010 tarih ve 2010/188-248 E.K. sayılı kararında açıklandığı üzere 5271 sayılı 267 ila 271. maddelerinde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup itiraz edilebilecek kararların kural olarak hakimlik kararları olduğu belirtilmiştir. Yine aynı kararda itiraz yasa yolunun yasada açıkça belirtilmiş olmak koşulu ile mahkeme kararlarına karşı da başvurulacak bir yasa yolu olarak düzenlendiği görülmektedir. Nitekim yasada itiraz yasa yoluna tabi olan mahkeme kararları ilgili hükümlerinde açıkça belirtilmiştir. Aynı Yasanın 268. maddesinde itiraz usulü ile itiraz merciilerine ilişkin hususlara, 271. maddesinde itiraz merciilerinin inceleme yöntemi ile merciince verilecek kararlara yer verilmiştir. Söz konusu düzenlemelerden itiraza konu mahkeme kararlarının sınırlı ve kanunda açıkça sayılarak belirtilmiş olduğu görülmektedir. Ancak Düşme kararları itiraza tabi kararlar içerisinde sayılmamıştır. Aksine Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinde düşme kararının hüküm olduğu belirtilmiştir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinde;

  • Beraat,

  • Ceza verilmesine yer olmadığı kararı,

  • Mahkumiyet,

  • Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,

  • Davanın reddi,

  • Adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik ve

  • Davanın düşmesi kararı

hüküm olarak sayılmıştır. Halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesinde de ceza mahkemesince verilen hükümlerin temyize tabi olduğu belirtilmiştir. Yani 1412 sayılı Yasanın 305. maddesinde sayılan hükümlerden birinin verildiği ahvalde yasada belirtilen istisnalardan olan kesin nitelikteki hükümler istisna olmak üzere; hükümlere karşı başvurulacak olan yasa yolu temyizdir.

Görüldüğü üzere; itiraz kural olarak hakimin kararlarına karşı başvurulan bir yasa yolu olup, mahkeme kararlarına karşı ancak yasada açıkça belirtilmesi koşuluyla itiraz yasa yoluna başvurulabilecektir. Bunun dışında kalan mahkeme kararlarına karşı ( kesin olanları hariç ) temyiz yasa yoluna gidilebilecektir.

İtiraz ve temyiz yasa yoluna başvurulacak kararlara ilişkin bu kısa açıklamadan sonra 5275 sayılı Yasanın 98 ve devamı maddelerinin de uygulanma koşullarının belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Çünkü Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca zamanaşımından düşme kararının hükmün kesinleşmesinden sonra verilmesi nedeniyle 5275 sayılı Yasanın 98, 101. maddeleri kapsamında infaza ilişkin olarak verildiği kabul edilmiştir.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasa’nın 4. kısım 8. bölümünde “İnfazla İlgili Kararlar” başlığı altında 98 ve devamı maddelerinde infaz sırasında alınacak kararlar ve bu kararlara karşı başvurulacak yasa yolu ile ilgili ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir. 5275 sayılı Kanunun 98. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında “Mahkumiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun hükümlünün lehinde olursa duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.” hükmüne yer verilmiş, aynı Yasanın 101. maddesinde ise cezanın infazı sırasında 98 ila 100. maddeler gereğince mahkemeden alınması gereken kararların duruşma yapılmaksızın verileceği ve bu kararların itiraza tabi olacağı belirtilmiştir.

Adı geçen yasanın 98. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının uygulanma koşulları ise madde gerekçesinde “Madde ile infazı söz konusu olabilen yani kesinleşmiş bir mahkumiyet kararının yorumunda, içeriğinin belirlenmesinde veya çektirilecek cezanın hesabında tereddüt edilirse yahut hükümlünün adının yanlış yazılması gibi bir nedenle cezanın infaz olunmayacağı ileri sürülürse veya sonradan yürürlüğe giren kanun lehe ise yerine getirilecek cezanın belirlenmesi veya tereddütün giderilmesi için bir karar alınmak üzere yargılama makamına başvurulması hususları düzenlenmiştir”. şeklinde açıklanmıştır.

Görüldüğü üzere 5275 sayılı Yasanın 98. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında sözü edilen ve infaza taallük etmesi nedeniyle aynı Yasanın 101. maddesi uyarınca itiraza tabi bulunan kararlar;

  • Kesinleşmiş bir hükmün yorumu,

  • Çektirilecek cezanın hesabında duraksama,

  • Cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilmeyeceği,

  • Sonradan yürürlüğe giren yasanın lehe hükümler içermesi halinde duraksamanın giderilmesi ve yerine getirilecek cezanın belirlenmesi ile sınırlıdır.

Yine aynı Yasanın 98. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi, 99. maddede birden fazla hükümdeki cezaların toplanması ve 100. maddedeki cezanın infazına başlandıktan sonra hastanede geçen sürenin cezadan indirilmesine ilişkin kararlar da mutlak surette infaza ilişkin olduğundan bu kararlara karşı başvurulacak yasa yolu da 101. madde uyarınca itirazdır.

Buna göre; bir karar veya hükme karşı başvurulacak yasa yolunun belirlenmesinde öncelikle bu konudaki açık yasal düzenlemeler nazara alınmalıdır. Açık ve ayrıntılı yasal düzenleme bulunmaması halinde ise verilen kararın niteliği ve veren makam nazara alınarak 5271 sayılı CMK’nun 223,, 267 ve 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddelerine göre; değerlendirme yapılmalıdır. Burada dikkate alınması gereken ölçüt kararın mahkemeden hükmün kesinleşmesinden sonra istenip istenmediği değil, verilen kararın hakimlik kararı mı, yoksa mahkeme kararı mı olduğu yani kararın hüküm niteliğinde olup olmadığı ile 5275 sayılı Yasanın 98 ve devamı maddelerinde sayılan infaza ilişkin kararlar kapsamında yer alıp almadığıdır.

Burada yasa yollarına ilişkin açıklamalardan sonra zamanaşımı nedeniyle davanın ortadan kaldırılması kurumununda kısaca değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

Türk Ceza Kanununda zamanaşımı genel hükümler kitabında dava ve cezanın düşürülmesi başlığı altında düzenlenmiştir. Zamanaşımı kamu davasının düşürülme sebeplerinden biridir. Zamanaşımı söz konusu olduğunda, Ceza Muhakemesi Kanununun 223. maddesinin 8. fıkras 8. fıkrası gereğince mahkeme düşme kararı verecektir ve bu bir hükümdür.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık hakkında 1999 yılında işlediği iddia edilen vergi kaçakçılığı suçundan verilen hükmün temyiz süresinin geçirilmesinden dolayı temyiz talebinin reddine ilişkin yerel mahkeme kararının usul ve yasaya uygun bulunarak Yargıtay’ca onanarak kesinleşmesinden sonra yerel savcılık tarafından kararın kesinleşmesinden önce davanın zamanaşıma uğradığı gerekçesiyle davanın ortadan kaldırılması talebinde bulunulmuştur.

Öncelikle kararın kesinleşmesinden önce zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle ortadan kaldırma kararının 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirleri İnfazı Hakkında Kanunun 98/1. maddesi kapsamında infaza ilişkin bir karar olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

Zamanaşımından düşme kararının, infaz edilecek mahkumiyet kararının yorumu niteliğinde olmayıp, davanın tüm sonuçlarıyla birlikte düşürülmesi suretiyle kararın mahiyetini değiştirici nitelikte olduğu,

Yine düşme kararının cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilmemesine ilişkin olmayıp davanın tüm sonuçlarıyla beraber ortadan kaldırılmasına ilişkin olduğunun açık olduğu, kanundaki cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ifadesini, cezanın infazıyla ilgili olarak anlamak gerektiği, cezanın infaz edilip edilmemesinin, davanın ortadan kaldırılması ile ilgisinin olmadığı madde içeriğinden de bu ifadenin cezaların infazına ilişkin olduğunun açıkça görüldüğü, davanın düşürülmesinin farklı kavram olduğu, 5275 sayılı Kanunun 98. maddesindeki cezanın kısmen ya da tamamen infaz edilip edilmemesi ifadesinin davanın düşürülmesini de kapsayacak şekilde geniş yorumlanmasının usuli hatalara sebebiyet verebileceği, ayrıca bu şekilde bir yorumun hükmün mahiyetinde değişiklik yapan ve bu nedenle 223. maddesi gereğince temyize tabi bir kararı itiraza tabi hale getireceğinden 223. maddesinin bertaraf edilmesine sebebiyet vereceği,

Keza zamanaşımı karar kesinleştirilmeden önce gerçekleşmiş bir durum olup, uyuşmazlık konusu olayda sonradan yürürlüğe giren lehe bir yasanın hükümlü lehine uygulanmasına ilişkin bir durumun da olmadığı, dolayısıyla olayda hükmün yorumunda, cezanın kısmen veya tamamen infaz edilip edilemeyeceğinde veya çektirilecek cezanın belirlenmesi konusunda bir tereddütün ve duraksamanın olmadığı, zamanaşımı nedeniyle davanın ortadan kaldırılması konusunda yapılan talebin Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98. maddesi kapsamında infaza ilişkin bir talep olarak kabul edilmesinin zamanaşımı durumunun sonuçları ile bağdaşmayacağı, nitekim; mahkemece, Savcılık talebinde belirtildiği şekilde davanın kesinleşme süresinde zamanaşımının gerçekleştiği saptanarak mahkumiyet hükmü içeren davanın ortadan kaldırılmasına karar verildiği görülmektedir.

Zamanaşımından dolayı davanın ortadan kaldırılması ile hüküm bütün sonuçları ile ortadan kalkmıştır. Ceza Muhakemesi Kanununa göre bir hüküm ancak başka bir hükümle ortadan kaldırılabileceğinden, hükmün ortadan kaldırılması işlemininde önceki hükümle aynı yasa yoluna tabi olması gerekir. Asıl hükmü temyize tabi tutup, hükmü ortadan kaldıran mahkeme kararının itiraza tabi tutulması 223 ve 1412 sayılı CMUK 305. maddelerindeki düzenlemelere açık aykırılık oluşturacaktır. Ortadan kaldırma işlemi evrak üzerinden yapılmış olsa bile bir mahkeme hükmüdür ve yasa yolu olarak da temyize tabi olması gerekir. Mahkemenin duruşma açmamış olması usuli bir hata olup, kararın temyize tabi olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Yukarıda esas ve karar numarası belirtilen 07/12/2010 tarihli Yargıtay Ceza Genel Kurul kararında da; düşme kararlarının temyize tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Belirtilen kararda Çek Kanunu gereği düşme kararı verileceğinin belirtilmiş olması nedeniyle verilen düşme kararının temyize tabi olduğunun kabul edildiği iddia edilebilir ise de ( ki bu yönde görüşlerde mevcuttur. ) burada önemli olanın, ortadan kaldırma kararının hangi kanun ( yani Çek Kanunu veya İnfaz Kanunu ) gereği verildiği değil, hükmün kesinleşmesinden sonra verilen ortadan kaldırma kararının temyize tabi olduğunun belirtilmiş olmasıdır. Ceza Genel Kurulunun sözü edilen kararında kararın kesinleşmesinden sonra yani infaz aşamasında borcun ödenmesi nedeniyle verilen ortadan kaldırma kararının temyiz incelemesine tabi olduğu açıkça vurgulanmıştır. Kaldı ki; o olayda borcun ödenmesi veya müştekinin şikayetçi olmaktan vazgeçtiğinin belgelenmesi üzerine ortadan kaldırma kararı verilmesi nedeniyle ihtilaf konusu esastan çözülmüş olduğundan verilen ortadan kaldırma kararı daha sınırlı bir inceleme mercii olan itiraza tabi tutulabilirdi. Orada da ilk karar kesinleşmiştir. Ceza Genel Kurulu böyle yapmayarak ortadan kaldırma kararının niteliği gereği ve 223 ile 1412 sayılı Yasanın 305. maddelerini de nazara alarak temyiz incelemesine tabi tutmuştur. Bu karar kanaatimizce isabetli olarak ortadan kaldırma kararlarının hangi aşamada verilirse verilsin niteliği gereği temyiz incelemesine tabi tutulması gerektiğini ortaya koymuştur.

Ayrıca normal yargılama sürecinde gerçekleşen zamanaşımından düşme kararlarının temyiz incelemesine tabi tutulup hükümden sonra infaz aşamasında, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98 ve devamı maddeleri kapsamında verildiği iddia edilen zamanaşımından düşme kararlarının itiraz yasa yoluna tabi tutulması, aynı kurum ilgili verilen kararlar hakkında iki farklı yasa yolu ortaya çıkarmak olur ki bu durum kendi içerisinde çelişki oluşturacaktır.

Öte yandan; ceza yargılamasında amaç adil bir yargılama sonucu maddi gerçeğe en kısa sürede ulaşmaktır. Ortadan kaldırma kararını o kararı veren mahkemeye eşit bir mahkemeye denetletmek maddi gerçeğe ulaşmayı kısıtlayabilir. Yerel mahkeme ile yüksek mahkeme olan Yargıtay’ın denetiminin aynı seviyede olmayacağı aşikardır. Yargıtay kuruluşu ve çalışma sistemi gereği uzman bir denetim merciidir. Bu nedenle daha ayrıntılı ve nitelikli bir inceleme ve denetim yapılmaktadır. Bu da maddi ve hukuki gerçeğe ulaşmayı kolaylaştırmaktadır. Hükmün kesinleşmesinden sonra verilen ortadan kaldırma kararının bir üst yargı mercii olan Yargıtay incelemesi yerine itiraza tutulmaması, hem maddi gerçeğin ortaya çıkması, hemde makul sürede ihtilafın çözülmesini geciktirmiş veya tamamen önüne kapatmış olacaktır. İtiraz üzerine itiraz merciinin vereceği karar kesin olacağından hukuki hataların düzeltilmesi için yeniden yazılı emir yoluna gidilmesi gerekecektir. Yazılı emir yolu ile dosya yeniden Yargıtay önüne geldiğinde de verilen bozma kararı aleyhe sonuç doğurmayacağından işlenen suçlara hak ettiği müeyyidelerin uygulanamaması durumu ortaya çıkabilecektir. Bu durum ceza adaletini de zedeleyecektir. Oysa bu tür kararlar baştan Yargıtay incelemesine tabi tutulduğu takdirde uzman bir denetim mercii olan Yargıtay’da daha kısa sürede sorun çözülmüş olacaktır. Böylece toplumda adalete olan güvende korunmuş olacaktır. Bir örnek verecek olursak; bir an için itiraz üzerine itiraz mercii olan yerel mahkemece zamanaşımının dolmadığı itirazı kabul edilerek ortadan kaldırma kararının kaldırıldığı ve davanın mahkemesine iade edildiği ve mahkemecede tekrar yargılama yapılarak mahkumiyet kararının verildiğini düşünelim. Bu takdirde de kararın yazılı emir yoluyla Yargıtay incelemesine getirilmesi gerekecektir. Bu durum gereksiz yere emek ve zaman kaybına neden olacaktır. Yargılama ve ihtilafın çözümü bu şekilde sürümcemede kalacak, ceza muhakemesinde amaç olan yargılamanın bir an önce yapılarak sonuçlandırılması ilkesi de ihlal edilmiş olacaktır. Uzman denetim mercii olmayan itiraz merciinin hukuki yanlışlıklara sebebiyet verebileceği tartışmadan varestedir. Bu nedenlerle hükmün mahiyetinin değiştirilmesi sonucunu doğuran kararların itiraz yolu ile incelemeye tabi tutulması, 223 ve 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddelerindeki düzenlemeye ve düzenleniş amacına aykırılık oluşturacaktır. Kanaatimizce bu tür sıkıntıların ortaya çıkmasını önlemek amaçlı olarak yasa koyucu hükmün mahiyetini değiştiren nitelikteki düşme kararlarının hüküm olduğu ve temyize tabi olduğu şeklinde düzenleme yapmak yoluna gitmiştir.

Yüce Ceza Genel Kurulu’nca talep üzerine mahkemece verilen düşme kararının itiraz yasa yoluna tabi olduğu yönünde karar verilmiş ise de; yukarıda açıklanan nedenlerle somut olayda infaza ilişkin bir durumun söz konusu olmaması ve 5275 sayılı Yasanın 98 ve devamı maddeleri hükümlerinin uygulama koşullarının bulunmaması nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan itirazın kabul edilmesi ile kararın 223, 267 ve halen yürürlükte olan 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesi gereği temyize tabi olduğunun kabul edilmesi gerektiği kanaati ile Yüce Yargıtay Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun kararına katılmamaktayım” düşüncesiyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi O.Koçak ise;

“… İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 28.12.2006 gün ve 380-548 sayılı mahkumiyet kararından sonra gıyabi hükmün sanığa tebliğ edildiği 16.03.2007 gününden önce dava zamanaşımı gerçekleşmiş ise de hüküm süresinde temyiz edilmediği için kesinleşmiştir.

Hükmün kesinleşmesinden sonra Adalet Bakanlığı’na kanun yararına bozma için başvurulmuş ise de bakanlık’ça davanın mahkemesince ortadan kaldırılması gerektiği gerekçesi ile talebi kabul etmemiş, yerel mahkemece de dosya resen ele alınarak 12.09.2008 gün ve 380-548 sayılı karar ile dava ortadan kaldırılmıştır. Bu kararın katılan idarece temyizi üzerine 11.Ceza Dairesi 03.05.2012 gün ve 8107-7497 sayılı karar ile hükmün 5275 sayılı Yasanın 101/3. Fıkrası uyarınca itiraza tabi olduğu düşüncesiyle temyiz talebinin reddi ile talep, gereği yapılması için itiraz merciine gönderilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’da hükmün temyize tabi olduğu gerekçesiyle Ceza Genel Kurulu’na itiraz etmiştir.

Mahkeme, karar verdikten sonra yeni bir yasa değişikliği, ya da infaz konusunda bir tereddüt olduğu talebi olmadığı sürece dosyayı resen ele alarak kararını değiştiremez, değiştirilirse verilen bu karar hukuken yok hükmündedir. Dolayısıyle de bu karar itiraza veya temyize tabi değildir. Ancak önceki mahkumiyet kararının Adalet Bakanlığı veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 310/3 . fıkrası gereği kanun yararına bozma talebi ile bozdurulması cihetine gidilebilir.

İzah edilen nedenlerle 11. Ceza Dairesince Ağır Ceza Mahkemesi’nin ortadan kaldırmaya dair ek kararının hukuken yok hükmünde olduğu, mahkumiyet kararının hükmün kesinleşmeden zamanaşımına uğraması nedeniyle kanun yararına bozma talebi ile giderilebileceğine vurgu yapılarak dosyanın işlem yapılmaksızın mahalline tevdii gerekeceği düşüncesiyle itirazın değişik gerekçe ile kabulü gerektiği görüşündeyim…”, şeklindeki değişik gerekçe ile itirazın kabulü yönünde, karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,

2- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.05.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/14653 Karar: 2014/1010 Tarih: 29.01.2014

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

CMK’nın 260/1. maddesineCMK’nın 260/1. maddesine göre katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş olan Hazinenin kanun yoluna başvurma hakkının bulunduğu ve hükmün 03/09/2013 havale tarihli dilekçe ile vekili tarafından temyiz edildiği nazara alınarak 3628 sayılı Kanunun 18. maddesinin verdiği yetki uyarınca Hazinenin katılma talebinin KABULÜNE, sanık Ö. A.’in eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5271 sayılı CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın aynı Kanunun 231/12. maddesi uyarınca itiraza tabi olup temyizinin mümkün bulunmadığı, CMK’nın 264. maddesine göre de, kanun yolunun ve merciin belirlenmesinde yanılma, başvuranın hakkını ortadan kaldırmayacağından, katılan Hazine vekilinin bu hüküm yönünden dilekçesinin itiraz niteliğinde kabul edilerek merciince incelenip, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22/01/2013 gün ve 2012/10-534 E. - 2013/15 sayılı Kararına göre, yapılan başvurunun 5271 sayılı CMK’nın 267-271. maddeleri uyarınca hem maddi olay hem de hukuki yönden değerlendirilerek bir karar verilebileceği gözetilerek, incelemenin diğer sanıklar hakkında kurulan beraet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

Olay tarihinde Elazığ İl Özel İdare Müdürlüğü’nce araç kiralama ihalesi düzenlendiği, bu ihaleye katılmak için İkizler Turz. Ltd. şirketinin sahibi olan katılan H. B. A. ile sanık E. Y.’ın ihale dökümanı satın aldıkları, sanık E. Y.’ın azmettirmesi ve katılımı ile eylem ve irade birliği içerisinde hareket eden akrabası ve yakınları olan diğer sanıklar Ö. Y. ve Miktat Erkek ile hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen Ö. A.’in; katılan H. B. A. ile kendisine eşlik eden katılan M. T.’a ihaleye girmemeleri yönünde tehdit içeren sözler söyledikleri, Ö. A.’in elindeki sert bir cisimle H. B. A.’un beline vurduğu, omuzuna bir kaç kez de yumruk attığı ve “ihaleye girersen seni yaşatmam, bu ihaleye girmeyeceksin” diyerek tehdit ettiği, H. B. A.’un belirtilen eylemlere rağmen ihaleye katıldığı biçiminde gerçekleşen olayda;

Sanıklar E. Y., Ö. Y. ve Miktat Erkek’in eylemlerinin TCK’nın 235/2-a/1,, 35 maddelerinde düzenlenen ihaleye fesat karıştırmaya teşebbüs suçunu oluşturduğu ve hükümden sonra 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 12. maddesi de gözetilerek mahkumiyetlerine karar verilmesi gerektiği halde yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

Sonuç: Kanuna aykırı, katılan Hazine vekili ve katılan H. B. A.’un temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 29.01.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/8695 Karar: 2013/11385 Tarih: 27.05.2013

  • CMK 267. Madde

  • İtiraz Olunabilecek Kararlar

5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’na muhalefet suçundan sanıklar H. A., C. O., E. H., A. İ., S. K., E. A. ve E. A. haklarında Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/1704 Esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılama sırasında, suçtan zarar gören Farhan Paydar Trading Co. Ltd. Şirketi vekilinin, elkonulan kaçak eşyalarının iade edilmesi talebi üzerine, iade talebinin reddine dair aynı Mahkemenin 08.02.2013 tarihli ve 2012/1704 Esas sayılı ek kararına yönelik itirazın kabulüne, Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.02.2013 tarihli ve 2012/1704 Esas sayılı ek kararının kaldırılmasına ilişkin Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.03.2013 tarihli ve 2013/569 Değişik İş sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığından verilen 30.04.2013 gün ve 28256 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.05.2013 gün ve KYB. 2013-156049 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.

Mezkür ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 267.maddesinde <Hakim kararları ile kanunun gösterdiği hallerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.> hükmünün yer aldığı, anılan madde hükmü uyarınca hakim kararlarının tamamına, mahkeme kararlarına karşı ise kanunun açıkça gösterdiği hallerde itiraz kanun yolunun açık olmasının öngörüldüğü; olayımızda, Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 08.02.2013 tarihli ve 2012/1704 Esas sayılı ek kararının bir mahkeme kararı niteliğinde olup kanunda açıkça itiraza tabi olduğunun öngörülmesi durumunda itiraz kanun yoluna tabi olacağı; oysa mahkemece ret kararının temel dayanağı olan 5607 sayılı kanunun 16. maddesinde herhangi bir kanun yolunun öngörülmediği, bu durumda anılan kararın kesin nitelikte bir karar olduğu, söz konusu ara kararının bu niteliği sebebiyle 5271 sayılı kanunun 287.maddesi uyarınca esas kararla birlikte temyiz incelemesinde değerlendirilebileceği; dolayısıyla, Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesince işin esasına girilmeden dosyanın iadesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde itirazın kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;

Sonuç: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21.03.2013 gün ve 2013/569 D. İş sayılı kararının 309/4-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, 27.05.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS