0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Ret İsteminin Usulü

CMK Madde 26

(1) Hâkimin reddi, mensup olduğu mahkemeye verilecek dilekçeyle veya bu hususta zabıt kâtibine bir tutanak düzenlenmesi için başvurulması suretiyle yapılır.

(2) Ret isteminde bulunan, öğrendiği ret sebeplerinin tümünü bir defada açıklamak ve süresi içinde olguları ile birlikte ortaya koymakla yükümlüdür.

(3) Reddi istenen hâkim, ret sebepleri hakkındaki görüşlerini yazılı olarak bildirir.



CMK Madde 26 Gerekçesi

Ret isteminin nasıl yapılacağı ve hangi kurallara uyulacağına ilişkin maddenin birinci fıkrasında, mahkemeye dilekçe verme veya zabıt kâtibine konu ile ilgili sözlü başvuruda bulunma ve onun tutanak düzenlemesini sağlama olarak iki yol öngörülmüştür.

Maddenin ikinci fıkrasına göre, reddi isteyen taraf öğrendiği ret nedenlerinin tümünü, süresi içinde, inandırıcı biçimde ve bir defada açıklamak zorundadır. Böylece bir önceki maddedeki düzenlemeyle birlikte, hâkimin reddi istemleriyle duruşmaların sürüncemede kalmaması sağlanmak istenmiştir. Her şeyin delil olabileceğini ilke olarak benimseyen ceza yargılamasında, hâkimin reddi bakımından yeminin kanıt olmayacağının madde metnine ayrıca yazılmasına gerek görülmemiştir.

Maddenin son fıkrasında ise, reddi istenen hâkimin ret nedenleri hakkındaki görüşlerini yazılı olarak bildireceği hükme bağlanmıştır.


CMK 26(Ret İsteminin Usulü) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2019/353 E. , 2020/367 K.

  • TCK 26
  • Hakimin redddi usulü

Hâkimin reddi kurumunun kötüye kullanılması nedeniyle Almanya Usul Kanunu’ndaki hükümler Türk Ceza Hukuku sistemince de benimsenmiş, düzenlemeyle yersiz, zamansız ve duruşmayı uzatmak maksadıyla, kötü niyete dayalı olarak yapılan hâkimin reddi taleplerinin geri çevrilmesi suretiyle bu tür taleplerin sonuçsuz bırakılması amaçlanmıştır. Hâkimin görev yasağı bulunan davaya bakamayacağı ve yargılamaya katılamayacağı hâllerde ret istemi herhangi bir süreye bağlanmamış, yargılama bitene kadar ret talebinde bulunmak mümkün kılınmış ise de; tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı hâkimin reddinin, ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusunun başlanmasına, duruşmalı işlerde bölge adliye mahkemelerinde inceleme raporu ve Yargıtayda görevlendirilen üye veya tetkik hâkimi tarafından yazılmış olan rapor üyelere açıklanıncaya kadar istenebileceği hüküm altına alınmıştır. Diğer hâllerde, inceleme başlayıncaya kadar hâkimin reddi istenebilecektir. Sonradan ortaya çıkan veya öğrenilen sebeplerle duruşma veya inceleme bitinceye kadar da hâkimin reddi istenebilir. Ancak bu istemin, ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde yapılması gerekmektedir. Anılan sürelere uyulmadığının belirlenmesi hâlinde ret istemi geri çevrilmelidir.

Kanun’da sayılan düzenlemelerle ret talebinde, ret sebebinin ve delillerinin gösterilmesi şart koşulmuş, böylece soyut, gerekçesiz olan ret isteklerinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Hâkime, gösterilen delilleri inandırıcı bulmaması hâlinde de ret isteğini geri çevirebilmesi imkânı tanınmış, ret talebinde bulunanın, ret nedenlerini somut olarak ortaya koyması zorunlu tutulmuştur.

Ret isteminin açıkça duruşmayı uzatmak amacıyla yapıldığı anlaşılırsa ret isteği geri çevrilmelidir. Ret isteyenin amacı açıkça anlaşılamıyor ya da bu konuda kuşku bulunuyorsa, ret isteği bu nedenle geri çevrilmemelidir. Ancak ret talebinde bulunan, ret nedenlerinin tümünü bir defada açıklamak yerine, aşamalar hâlinde açıklamakta ise duruşmayı uzatmak istediği söylenebilir.

Ret isteği süresinde yapılmışsa, ret nedenine ilişkin inandırıcı kanıtlar gösterilmişse ve yargılamayı uzatma amacı yoksa CMK’nın 27. maddesinde belirtilen usul izlenerek reddi istenen hâkimin katılımı olmaksızın bu konuda bir karar verilmelidir.

5271 sayılı Kanun’un 28. maddesine göre ret isteminin kabulüne dair verilen kararlar kesindir. Ret isteminin kabulüne dair karar verilmesi üzerine davaya bakmakla başka bir hâkim veya mahkeme görevlendirilecektir. Ret isteminin kabul edilmemesine dair kararlara karşı ise itiraz yoluna gidilebilecektir. İtiraz mercisince verilen ret kararları ancak hükümle birlikte incelenebilecektir.

1- Sanığın, Ceza Genel Kurulu Başkanına yönelik reddi hâkim talebine ilişkin yukarıda yapılan açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede; Sanığın reddi hâkim taleplerini belirttiği 15.05.2019 tarihli dilekçesinde; tarafsızlığı şüpheye düşürecek nedenlerin Ceza Genel Kurulu Başkanı bakımından somut olarak ortaya konulmadığı gibi reddi hâkim nedenlerinin delilleriyle birlikte sunulmadığı, toplantıya katılan Başkanın temyiz davasına bakmasını ve yargılamaya katılmasını engelleyen, tarafsızlığını şüpheye düşürecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından, ret isteminin 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 39. maddesinin 3. fıkrası uyarınca reddine,

2- Sanığın, Ceza Genel Kurulu Üyelerine yönelik reddi hâkim talebine ilişkin yukarıda yapılan açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede;

Sanığın reddi hâkim taleplerini belirttiği 15.05.2019 tarihli dilekçesinde; tarafsızlığı şüpheye düşürecek nedenlerin Ceza Genel Kurulu Üyelerinin her biri bakımından somut olarak ortaya konulmadığı gibi reddi hâkim nedenlerinin delilleriyle birlikte sunulmadığı, toplantıya katılan Üyelerin temyiz davasına bakmasını ve yargılamaya katılmasını engelleyen, tarafsızlıklarını şüpheye düşürecek başka bir neden de bulunmadığı, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun geçici 16. maddesi uyarınca, bir Başkan ile 31.12.2022 tarihine kadar sürekli görev yapmak üzere görevlendirilen yirmi üyeden oluşan Ceza Genel Kurulunun oluşumu ve çalışma usulü itibarıyla Ceza Genel Kurulu Üyelerine yönelik söz konusu talebin, Kurulun toplantılarını engelleyen toplu ret istemi niteliğinde olduğu anlaşıldığından, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 39. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesi uyarınca dinlenemez olduğuna,


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/18493 Karar: 2014/6987 Tarih: 09.06.2014

  • CMK 26. Madde

  • Ret İsteminin Usulü

Sanık P. S. yönünden duruşmalı, diğer sanıklar yönünden duruşmasız olarak yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:

KARAR : Sanık K. F. Ö. ( S. ) hakkındaki tefrik kararı, CMK’nın 223/1. maddesi kapsamında hüküm niteliğinde olmadığından sanık müdafiinin temyiz talebinin incelenmesine yer olmadığına,

Sanıklar P. S.,A. Ö., H. Ö. ve M. Y. müdafileri ile Cumhuriyet savcısının temyizlerine gelince;

1 ) DAVANIN AŞAMALARI

İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 28.07.1998 tarih ve1998/976 sayılı iddianamesi ile sanık P. S. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve patlayıcı madde imal etme suçlarından 765 sayılı TCK’nın 168/2,, 264/1-3. maddeleri uyarınca yine İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 22.12.1998 tarih ve 1998/1706 sayılı iddianamesi ile; sanıklar P. S. ve A. Ö. hakkında Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan 765 sayılı TCK’nın 125, sanık H. Ö. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 765 sayılı TCK’nın 168/2, sanık M. Y. hakkında ise silahlı terör örgütüne üye olma, patlayıcı madde bulundurma ve atma suçlarından 765 sayılı TCK’nın 168/2,, 264/6-8. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları talebiyle İstanbul 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesine kamu davalarının açıldığı,her iki dava birleştirilerek mahkemenin 1999/518 esas sayılı dosyası üzerinden yargılamaya devam edildiği, Erzincan Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 14.12.1994 tarih ve 1994/677 sayılı iddianamesi ile sanık H. Ö. hakkında Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan 765 sayılı TCK’nın 125. maddesi uyarınca cezalandırılması için açılan ve Erzurum Devlet Güvenlik Mahkemesinde görülmekte olan davanın 21.03.2000 tarih,1997/370 esas, 2000/55 sayılı birleştirme kararı ile yargılamanın sürdürüldüğü İstanbul 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin1999/518 esas sayılı dosyası ile birleştirildiği, dosyanın sonradan devredildiği İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.06.2006 tarih, 1998/518 Esas, 2006/111 sayılı kararı ile sanıklar P. S. ve A. Ö. hakkında Mısır Çarşısına bomba konulması eylemi nedeniyle Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan bir hüküm kurulmadan P. S. hakkında 765 sayılı TCK’nın 168/2,, 264/1-3, M. Y. hakkında ise 765 sayılı TCK’nın 168/2. maddelerinden açılan davaların, yüklenen eylemlerin 765 sayılı TCK’nın 169. maddesi kapsamında kaldığı kabul edilerek zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına,sanık A. Ö. hakkında E. N.’ın öldürülmesi eyleminden dolayı 765 sayılı TCK’nın 125. maddesi uyarıncamüebbet hapis, sanık M. Y. hakkında 765 sayılı TCK’nın 264/6-8. maddesi uyarınca açılan davada lehe olan 5237 sayılı TCK’nın 170/1-c maddesi uyarınca 5 ay hapis, sanık H. Ö. hakkında ise lehe olan 765 sayılı TCK’nın 168/2. madddesi uyarınca12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiş, hükmün sanık P. S. dışındaki sanıklar müdafileri ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi,sanık A. Ö. yönünden re’sen de temyizetabi olması nedeniyle dosya Dairemize gönderilmiştir.

Dairemizce yapılan inceleme sonucunda, 17.04.2007 tarih, 2007/2209 Esas, 2007/3375 sayılı karar ile “ sanıklar A. Ö. ve P. S. hakkında 09.07.1998 tarihinde Mısır Çarşısına bomba konulması eylemi ile ilgili olarak bir hüküm kurulmaması, sanık A. Ö. hakkında iddianameye konu edilmeyen E. N.’ın öldürülmesi talimatını verme suçundan hüküm kurulması, H. Ö. hakkında 765 sayılı TCK’nın 125. maddesine muhalefet suçundan açılan ve daha sonra tefrik edilerek birleşen Erzurum DGM’nin 1997/39 esas sayılı dosyasında bulunan eylem evrakı ile diğer ifade ve belgelerin aslı ya da onaylı örneklerinin dosyaya konulmaması, sanıklar H. Ö. ve A. Ö.’ün adli sicil kayıtlarının nüfus kayıtlarına uygun olarak celbedilmemesi” gerekçesiyle aralarındaki vaki hukuki ve fiili irtibat nedeniyle tüm sanıklar hakkındaki hükmün sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.

Bozma üzerine İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.05.2008 tarih ve 2007/357 Esas, 2008/143 sayılı kararı ile, sanıklar P. S. ve A. Ö. hakkında Mısır Çarşısına bomba konulması eylemi ile ilgili olarak Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan ayrı ayrı beraatlerine, sanık P. S. hakkında 765 sayılı TCK’nın 168/2,, 264/1-3. maddeleri uyarınca açılan davaların yüklenen eylemlerin 765 sayılı TCK’nın 169. maddesi kapsamında kaldığı belirlenerek zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına, sanık M. Y.’ın 765 sayılı TCK’nın264/6-8. maddesi uyarınca açılan davada lehe olan 5237 sayılı TCK’nın 170/1-c maddesi uyarınca 5 ay hapis, örgüt üyesi olma suçundan lehe olan 5237 sayılı TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca 6 yıl 3 ay hapis, sanıklar A. Ö. ve H. Ö. hakkında örgüt üyesi olma suçundanlehe olan 765 sayılı TCK’nın 168/2. maddesi uyarınca12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiş, hükmün sanıklar müdafileri ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Dairemize gönderilmiştir.

Dairemizce yapılan inceleme sonucunda, 10.03.2009 tarih, 2008/16895 Esas, 2009/2723 sayılı karar ile; sanık M. Y. yönünden örgüt üyesi olmak suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün onanmasına, sanıklar hakkındaki diğer hükümler yönünden;

” 1-a-Sanık P. S.’in sosyolojik araştırma yapma adı altında silahlı terör örgütü üyeleri ile irtibata geçip Fransa ve Romanya’ya gittiği, siyasi eğitim ve kod adı aldığı, İstanbul’da Azat kod adlı örgüt mensubu ile irtibat kurup Yurtseverler Birliği adı ile askeri kanat oluşturarak bomba imal ettiği; diğer sanık A. Ö. ile beraber 09.07.1998 tarihinde Mısır Çarşısında, Ünlüoğlu Büfesine koydukları bombanın patlaması sonucu yedi kişinin öldüğü, yüzyirmiyedi kişinin yaralandığı; sanık A. Ö.’ün duruşmaya kadar süren ikrarı, diğer sanıkların kolluk beyanı, mağdur ve tanık beyanları ile 04.07.2002 tarihli oluşa uygun düşen bilirkişi kurulu raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır.

Sanık H. Ö.’ün mahkeme tarafından da kabul olunan 01.10.1993 tarihinde katıldığı Ağrı, Tutak, Dönertaş Köyüne silahlı saldırı eylemi ile sanıklar P. S. ve A. Ö.’ün mensubu bulundukları silahlı terör örgütünün amacı doğrultusunda gerçekleştirdikleri Mısır Çarşısı eyleminin, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğü ve toplumdaki etkinliğide nazaraalındığında suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın 125. maddesinde tanımlanan suçu oluşturacağı, hukuki durumlarının buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden suç vasfında ve delil değerlendirmesinde yanılgıya da düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

b- Kabul ve uygulamaya göre de; sanık A. Ö. hakkında 01.10.1993 tarihinde Ağrı, Tutak, Dönertaş köyüne silahlı saldırı eylemi nedeniyle, 14.12.1994 tarihli iddianame ile Erzurum Devlet Güvenlik Mahkemesine dava açıldığı, 1999/88-180 esas ve karar sayılı ilamı ile 06.07.1999 tarihinde hüküm kurulduğu ve bu hükmün kesinleştiği gözetilmeden, kısa kararda söz konusu eylemin kabule esas alınması,

2- Sanık M. Y.’ın iddia ve kabul olunan 04.07.1998 tarihinde Küçükyalı İdealtepe 50. Yıl Parkına akım kaynağı irtibatlandırılmamış bomba koyma, bir adet lav silahı ile TNT kalıplarını ise nakledip saklamaktan ibaret eyleminin kül halinde 5237 sayılı TCK’nın 174/1. maddesinde tanımlanan suçu oluşturacağı, hukuki durumunun ve lehe yasa değerlendirmesinin buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden anılan Kanunun 170/l-c maddesindenhüküm kurulması,” gerekçesiyle ve sanıklar A. Ö. ile H. Ö. yönünden kazanılmış hakka da işaret edilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 04.05.2009 tarihinde Dairemizin bozma kararına,

” 1- Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin sanık P. S. hakkındaki 10.03.2009 gün ve 2008/16895 Esas, 2009/2723 sayılı bozma kararının kaldırılarak, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.05.2008 tarihli ve 2008/143 sayılı sanık Pınar hakkındaki 22.12.1998 tarihli iddianame ile Mısır Çarşısı patlamasıyla ilgili isnat edilen eylemleri nedeniyle verilen beraat kararının onanmasına,

2- Sanık Pınar hakkındaki 28.07.1998 tarihli iddianamede sayılan eylemleriyle ilgili Zamanaşımı Nedeniyle Ortadan Kaldırma kararının ise, sanığın eylemlerinin 765 sayılı TCK 168. madde ve 5237 sayılı TCK 314. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden bozulmasına,

3- Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin, aleyhine temyiz yoluna başvurulmayan sanık A. Ö. hakkındaki, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.05.2008 tarihli ve 2008/143 sayılı, 22.12.1998 tarihli iddianame ile Mısır Çarşısı patlamasıyla ilgili isnat edilen eylemleri nedeniyle verilen beraat kararına ilişkin olarak, 10.03.2009 gün ve 2008/16895 Esas, 2009/2723 Karar sayılı suç nitelendirmesi yönünden verilen bozma kararının kaldırılmasına.” karar verilmesi talebiyle itiraz edilmiştir.

İtirazı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 09.02.2010 tarih, 2009/103 Esas, 2010/22 sayılı kararı ile; “ Türkiye topraklarından bir kısmı üzerinde etnik kökene dayalı olarak bir devlet kurmak amacına ulaşmak için öncelikle ülke topraklarının belli bir kısmında bulunan vatandaşların egemen Türk Devleti tarafından sömürüldüğü ve haklarının kısıtlandığı hususunda inandırdıkları kişileri örgütleyerek, bu amaca yönelik eylemlere katılmalarını sağlamak suretiyle, yoğun bir terör faaliyeti başlatan yasadışı silahlı PKK terör örgütüne katılarak, siyasi eğitim alan, örgüt içerisinde “Leyla” ve “Ayşe” kod adlarını kullanan ve dosya kapsamında bomba yapımı ve kullanımı konusunda da eğitim aldığı saptanan P. S.’in, PKK terör örgütünün talimatı ve amacı doğrultusunda diğer sanık A. Ö. ile birlikte, örgütsel bağlılık ve örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğü içerisinde 09.07.1998 günü gerçekleştirdiği ve 7 kişinin ölümü, 127 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan “Mısır Çarşısı’na bomba konulması ve patlatılması” eylemi, doğurduğu vahim sonuçlarla birlikte değerlendirildiğinde, 765 sayılı TCY’nın 168. maddesinde yaptırıma bağlanmış olan örgüt üyeliği suçunu aşan ve Devlet topraklarından bir kısmını Devlet idaresinden ayırma amacına yönelik matuf fiil niteliğinde bulunduğundan, eylem kül halinde 765 sayılı TCY’nın 125. maddesindeki suçu oluşturmaktadır.” şeklindeki gerekçe ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmiş ve dosya İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.

Yargılamanın sürdürüldüğü İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince 09.02.2011 tarihli oturumda, mahkemenin 23.05.2008 tarih, 2007/357 esas, 2008/143 sayılı kararının 1. maddesinde Mısır Çarşısı Patlaması olarak bilinen eylem ile ilgili olarak, sanıklar P. S. ve A. Ö. haklarında verilen beraat yönündeki kararında “Direnilmesine,”

Diğer sanıklar H. Ö. ve M. Y. yönünden ise usul ve yasaya uygun görünen bozma ilamına “Uyulmasına” karar verilerek yargılamaya devam edildiği,

22.11.2012 tarihli oturumda ise “1- Mahkememizin iş bu dosyasının sanıklarından P. S. ve A. Ö. hakkında 09/07/1998 tarihinde “Mısır Çarşısı Ünlüoğlu Büfesine bomba koyulması eylemi” yönünden 09.02.2011 tarihli celsesinin 1/b nolu ara kararı uyarınca her ne kadar direnme yönünde ara karar verilmiş ise de; Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 10/03/2009 tarih ve 2008/16895 esas ve 2009/2723 karar sayılı kısmen onama ve bozmaya ilişkin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.02.2010 tarih ve 2009/9-103 esas, 2010/22 sayılı kararı ile inceleme yaparak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu konudaki itirazın reddine karar verildiğinden, mahkememizce 09.02.2011 tarihli celsede 1/b no’lu ara karar ile verilen direnme kararı usule aykırı olduğu kanaatine varıldığından sanıklar P. S. ve A. Ö. hakkında verilen direnmeye ilişkin ara karardan SARF-I NAZAR EDİLMESİNE,

2- Usul ve yasaya uygun olan yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 10/03/2009 tarih ve 2008/16895 esas ve 2009/2723 karar sayılı ilamın B/1-a maddesine konu “Mısır Çarşısı Ünlüoğlu Büfesine bomba koyulması eylemi” yönünden sanıklar P. S. ve A. Ö. hakkında verilen bozmaya uyulmasına,” şeklinde karar verilmiştir.

Bu karar üzerine sanık P. S. müdafileri29.11.2012 havale tarihli dilekçeleri ile CMK’nın 24/1. maddesindeki “Hakimin tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebeplerden dolayı da reddi istenebilir” hükmü uyarınca direnme kararından sarfı nazar edilen 22.11.2012 tarihli duruşmaya çıkan hakimlerin tarafsızlıklarını yitirdiklerigerekçesi ile redlerini talep etmişlerdir.

Reddi istenen hakimler 07.12.2012 tarihinde talebi değerlendirerek “Her ne kadar Mahkememizin Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bozma ilamına karşı şeklen direnme hakkı bulunsa da, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınınitirazı üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından inceleme ve değerlendirme yapılarak daire kararının doğru olduğundan bahisle itirazın reddine karar verilmekle, münhasıran bu konudaki değerlendirme vegörüşünü açıkladığından aynı konuya ilişkin yeniden bir inceleme ve değerlendirme yaparak ilk kararın aksine bir karar vermeyeceği, bu konuda mahkememizce başvurulması halinde bile, direnme talebinin reddine karar verileceği yerleşik Yargıtay Ceza Genel Kurulu içtihatlarından anlaşılmaktadır. Kaldı ki, mahkememizin direnme hususunda verdiği ve dosyadan el çekmeyi gerektiren bir kararı da bulunmamaktadır.

Mahkememizin 1. celsesinde eksik olarak verdiği direnilmesine yönelik ara karar sonrası her iki sanığın duruşmalara gelerek Yargıtay bozma ilamına karşı beyanda bulunmaları ve sanıklar müdafılerinin de bozma ilamı sonrası tüm duruşmaları takip etmeleri de göstermektedir ki, mahkememizce usulüne uygun bir direnme kararı verilmediği ve bu sanıklar yönünden davanın halen derdest olduğu vakıadır.

Heyette görevli hakimlerin aynı mahkemenin hakimleri olması, daha önce duruşmalara başkanlık eden mahkeme başkanının raporlu olması nedeniyle zorunlu olarak en kıdemli hakimin duruşmalara başkanlık edeceği usul Kuralı olması nedeniyle de duruşmalara en kıdemli hAkimin başkanlık etmesinde yasal bir engel bulunmamaktadır. Kaldı ki, aynı hakim bu yıl içerisinde otuZun üzerinde duruşmalara heyet başkanlığı yapmış olup, duruşmaya iştirak eden her iki üye hakim de mahkememizin daimi üyeleri olup bundan önceki duruşmalara da çoğunlukla iştirak etmişlerdir. Dolayısıylaheyet teşekkülünün kurallara uygun yapıldığı,görülen davanın tarafları ile mahkeme heyeti Arasında hiç bir konuda CMK’nın 22 ve devamı maddelerinde görülen eNgel bir halin bulunmadığı” şeklindeki gerekçe ilereddihakimtalebininreddinekararvererek,red talebini inCelemek üzere dosyayı resen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine göndermişler, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 11.12.2012 tarihli kararında “5271 sayılı CMK’nın 22. maddesinde yazIlı red sebeplerinden herhangi birisinin bulunmadığı, aynı yasanın 24/1. maddesinde yazılı “Tarafsızlığı şüpheye düşürecek diğer sebep” koşulunun da mevcut olmadığı” değerlendirmesi ile talebin reddine, sanık P. S. müdafilerinin karara itirazı üzerine 25.12.2012 tarihinde ise itirazın reddiyleitiraz konusunda bir karar verilmeküzere dosyanınİstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesinekarar vermiş,İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi de 25.12.2012 tarihinde “İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin25.12.2012 tarihli ret kararının kesin olması nedeniyle hakimin reddi istemiyle ilgili karar verilmesine yer olmadığına” karar vermiştir.

Hakimin Reddi talebinin bu şekilde sonuçlanması üzerine mahkemece Dairemizce incelenmekte olan 24.01.2013 tarih, 2010/273 Esas, 2013/2 sayılı hüküm tesis edilmiştir.

2 ) HUKUKİ DEĞERLENDİRME

a ) Hakimin reddi talebinin incelenmesine ilişkin olarak;

Sanık P. S. müdafileri tarafından ileri sürülen hakimin reddi talebi CMK’nın 24/1. maddesine dayanıp incelemenin anılan Kanunun 27. maddesi uyarınca yapılması ve bu kapsamdareddi istenen hakimlerin07.12.2012 tarihliret kararı yerine CMK’nın 26/3 maddesi uyarınca ret sebebi hakkındaki görüşleriniyazılı olarak bildirmeleri ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kararına karşı yapılan itiraz üzerine 14. Ağır Ceza Mahkemesininbir karar vermesi gerektiği anlaşılmakta ise de; dosyanın aşama itibariyletemyiz incelemesinde bulunduğu, CMK’nın “hakimin tarafsız olup olmadığı sorununun bir an önce çözümlenerek esasa ilişkin yargılamaya devam edilmesini “ öngören yaklaşımı dikkate alınarak,

Hakimin reddine ilişkin itirazların 1412 sayılı CMUK’nın 308. maddesi çerçevesinde Dairemizce ön sorun olarak incelenip sonuçlandırılması gerektiği değerlendirilerek yapılan incelemede;

Reddi istenen hakimlerin07.12.2012 tarihli ret kararı CMK’nın 26/3. maddesi kapsamında reddi istenen hakimlerin ret sebepleri hakkındaki yazılı görüşleri niteliğinde kabul edilerek,

Sanık P. S. müdafilerinin hakimlerin tarafsızlıklarını yitirdikleri gerekçesiyle hakimin reddi taleplerine ilişkin olarak ileri sürdükleri nedenlerin tüm dosya kapsamına göre yerinde olmadığı ve hakimlerin aşağıda bozma nedeni olarak açıklanacak olan hukukiyanılgılarının tarafsızlığı şüpheye düşürecek bir sebep olarak kabul edilemeyecek olduğu anlaşıldığından İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin ret isteminin kabul edilmemesine ilişkin kararına yönelik itirazın REDDİNE,

b ) Direnme kararından dönme ve bu kararın gerekçesine ilişkin olarak;

CMUK’nın 326/3. maddesi uyarınca, mahkemeler direnme kararı üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak zorundadırlar. Ceza Genel Kurulunca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine verilen kararlara karşı ise “hükümde serbestlik” kuralı geçerlidir.

Somut olayda, sanıklar P. S. ve A. Ö. hakkındaki Ceza Genel Kurulu kararı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine verilen bir karar olup mahkeme bu karara CMUK’nın 326/3 maddesi hükmü karşısında uymak zorunda değildir.

Ayrıca, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.03.2014 tarih, 2013/672, 2014/143 sayılı kararı”bir hüküm bozulmakla tamamen ortadan kalkar. Dosya kendisine gönderilen yerel mahkeme direnme kararı verirse, 5271 sayılı CYY’nın 230,, 231,, 232. maddelerine uygun yeni bir hüküm kurulması zorunlu olup, aksi hal 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 308. maddesi uyarınca, mutlak hukuka aykırılık oluşturmaktadır. Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere, CYY’nın 230, 232. maddeleri uyarınca, aynı Yasanın 223. maddesine göre verilen hükmün ne olduğu hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, bozulmakla tamamen ortadan Kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükme Atıf yapılmasıyla yetinilmemeli, onandığı takdirde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaZa esas alınabilecek nitelikte yeni bir hüküm verilmelidir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.05.1998 gün ve 104-171 sayılı, 01.04.2008 gün ve 42-69 sayılı kararları da Aynı mahiyettedir.”Yine 04.03.2014 tarih ve 2013/16.HD-48, 2014/102 sayılı kararı “Ceza Genel KuruluNun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi; bozma kararı doğrultusunda işlem ve uygulama yapmak, bozma kararında tartışılması istenen hususları tartışmak, bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni kanıtlara dayanmak veya ilk kararda yer almayan daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak suretiyle verilen direnme kararı özde direnme kararı olmayıp bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir karardır. Bu nitelikteki bir kararın temyiz edilmesi halinde incelemenin Yargıtay’ın ilgili Dairesi tarafından yapılması gerekir” şeklindedir.

Somut olayda,Dairemizce yapılan inCeleme sonucunda 10.03.2009 tarih, 2008/16895 Esas, 2009/2723 sayılı karar ile hükmün bozulmasına karar verilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının Ceza Genel Kurulu tarafından reddedilmesi ile dosya kendisine gönderilen ilk derece mahkemesi 09.02.2011 tarihli oturumda sanıklar P. S. ve A. Ö. yönünden “Mısır Çarşısı patlaması eylemi ile ilgili olarak verilen beraat yönündeki kararında direnilmesine” şeklinde bir karar verip, direnme kararI ile yeni bir hüküm kurulması zorunluluğunu yerine getirmeyip yargılamaya devam etmiş, her ne kadar 22.11.2012 tarihli oturumda da direnme kararından sarf-ı nazar etmiş ise de direnmeden sarf-ı nazar ettiğini belirtmeseydi dahi 24.01.2013 tarih, 2010/273 Esas, 2013/2 karar sayılı mahkumiyet hükmünü tesis etmekle, verilen bu mahkumiyet hükmü özde bir direnme kararı olmayıp bozmaya eylemli uyma sonucu verilen hukuken geçerli yeni bir hüküm olup temyiz incelemesinin de Dairemizce yapılması gerektiği anlaşılmıştır.

3 ) NETİCE VE KANAAT

a ) Sanık H. Ö. hakkında kurulan hükme yönelik yapılan incelemede;

Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanığın üyesi bulunduğu silahlı terör örgütünün, Devletin birliğini bozma ve ülke topraklarından bir kısmını Devlet idaresinden ayırma amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları gerçekleştirdiği, sanığın sübutu kabul olunan eyleminin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ve ülke genelindeki organik bütünlüğüne nazaran amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip, kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

b ) Sanık M. Y. hakkında kurulan hükme yönelik incelemede;

Patlayıcı madde bulundurma suçu için 765 sayılı TCK’nın 264/6-8. maddesinde öngörülen cezanın süresi itibariyle, suç tarihinde yürürlükte olan ve dava zamanaşımı yönünden 5237 sayılı göre sanık lehine hükümler içeren 765 sayılı TCK’nın 102/3, 104/2. maddelerinde öngörülen zamanaşımının suç ve inceleme tarihleri arasında gerçekleştiği anlaşılmakla hükmün BOZULMASINA, CMUK’nın 322. maddesi uyarınca sanık hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,

c ) Sanıklar P. S. ve A. Ö. hakkında kurulan hükme yönelik temyizlere gelince;

Ceza Genel Kurulunun 09.02.2010 tarih, 2009/103 Esas, 2010/22 sayılı kararının direnme üzerine verilmiş bir karar olmadığı ve Dairemizin bozma kararına karşı mahkemenin direnme hakkının bulunduğu gözetilmeden, hukuki yanılgı sonucu, direnme kararından sarf-ı nazar edildiği 22.11.2012 tarihli ara kararı ile hakimin reddi talebine karşı görüşlerin ortaya konulduğu 07.12.2012 tarihli karar içeriğinden anlaşıldığı üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınınitirazı üzerine verilse bile Ceza Genel Kurulu kararına direnilemeyeceği biçimindeki, somut olay bağlamında yasaya uygun olmayan gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısı, sanıklar P. S. ve A. Ö. müdafilerinin temyiz dilekçeleri ile duruşmalı inceleme sırasında sanık P. S. müdafilerinin ileri sürdükleri temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün, öncelikle bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 09.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS