Zorunlu Kapalılık
CMK Madde 185
(1) Sanık, onsekiz yaşını doldurmamış ise duruşma kapalı yapılır; hüküm de kapalı duruşmada açıklanır.
CMK Madde 185 Gerekçesi
Madde sanığın yaş küçüklüğü nedeniyle duruşmanın kapalı yapılacağı hâli göstermektedir. Tasarı, onsekiz yaşını doldurmamış olanların duruşmalarının kapalı olacağını kabul etmiştir. Bu hâlde, hüküm de kapalı duruşmada açıklanır.
Maddenin ikinci fıkrası, cezalardan ayrı olarak hükmedilebilecek güvenlik tedbirlerine ilişkin duruşmaların da kapalı olarak yapılmasını kabul etmiştir. Gerçekten güvenlik tedbirleri münhasıran kişinin lehine yönelik olduğundan, adı geçenleri açıklığın neden olabileceği damgalama (stigmatizasyon) sürecinden korumak gerekli sayılmaktadır.
CMK 185 Zorunlu Kapalılık Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurul - Karar: 2018/275
- CMK 185
- Çocukların yaşı büyük sanıklarla yargılanması halinde de duruşmanın kapalı yapılması gerekir.
- Davaların birlikte görülmesinde umulan fayda ile çocuk sanık Zülfikar’ın korunması ve yargılamadan etkilenmemesi amacının ortadan kalkmadığı, dolayısıyla her iki sanık bakımından oturumların kapalı yapılması ve hükümlerin de kapalı oturumda tefhim edilmesi gerekirken tüm oturumların açık yapılıp hükümlerin de açık oturumda tefhim edilmesi CMK’nın 185. maddesine açıkça aykırı ise de; Ceza Genel Kurulunun 12.06.2018 olan inceleme tarihi itibarıyla sanığın on sekiz yaşını doldurmuş olması sebebiyle gelinen aşamada bu aykırılığın giderilmesi imkânının bulunmadığı kabul edilmelidir.
Kanuni düzenlemelerden de açıkça anlaşılacağı üzere kural olarak duruşmalar herkese açık yapılmalıdır. “Aleniyet” yahut “duruşmanın açıklığı” bir usul ilkesi olup gizlilikse istisnadır. Aleniyet; duruşmada zorunlu olarak bulunması gerekenler dışındaki kişilerin de bulunması anlamına gelmekte olup duruşmanın kamuya açık olmasını ifade etmektedir. (Doğrudan aleniyet) Aleniyet ilkesi yargılama işlemleri açısından getirilmiş olup insanların gizli olarak yargılanmasının engellenmesi, işlemlerin kanuna uygun yapılmasının denetlenmesi, adil yargılama ve mahkemelere güvenin sağlanmasına katkıda bulunması nedeniyle demokratik rejimlerin olmazsa olmazlarındandır.
Aleniyet duruşma salonun elverdiği ölçüde isteyen herkesin duruşmaya katılması, yargısal faaliyeti izlemesi anlamına geldiği kadar gördüklerini ve duyduklarını başkalarına duyurabilmesi anlamına da gelmektedir. (Dolaylı aleniyet) Ancak aleniyet duruşmanın alenen yayınlanması demek olmayıp CMK’nın 183. maddesi uyarınca istisnalar dışında adliye binası içerisinde ve duruşma başladıktan sonra duruşma salonunda her türlü sesli veya görüntülü kayıt veya nakil olanağı sağlayan aletlerin kullanılması yasaklanmıştır.
Ceza muhakemesinin temel ilkelerinden olan duruşmanın aleni olması ilkesi anayasa ile de güvence altına alınmış olup Anayasa’nın 141. maddesinde: “Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir. Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.
Ayrıca İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6. maddesinin 1. fıkrasında da yargılamanın açık yapılıp hükmün de açık oturumda verilmesi gerektiği ancak genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya davanın açık yapılmasının adaletin selametine zarar verebileceği özel durumlarda mahkeminin zorunlu gördüğü ölçüde tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak yapılabileceği düzenlenmiştir.
Duruşmaların açıklığı ilkesinin ihlali CMK’nın 289. maddesinde sayılan “hukuka kesin aykırılık halleri”nden olup, açık yapılması gereken duruşmanın kapalı yapılması durumunda yapılan hukuka aykırılığın telafisi için hükmün bozularak kapalı yapılan duruşmaların açık yapılması gerekmektedir. Mevzuatımıza göre kural olarak açık yapılması gereken duruşma ancak iki halde kapalı yapılabilir;
1- İhtiyari kapalılık; kamu güvenliği ve genel ahlâkın gerekli kıldığı durumlarda duruşmaların bir kısmı veya tamamının kapalı yapılmasına karar verilebilir. Duruşmanın açık yapılması durumunda genel ahlâkın ve kamu güvenliğinin kesin biçimde zarar göreceğinin kabul edildiği durumlarda kapalılık kararı verilmelidir. Bu iki nedenle duruşmanın kapalı yapılmasına mahkemece gerekçeli olarak açık duruşmada karar verilir. Bununla birlikte kapalılık kararının verilmesini gerektiren nedenlerin açık duruşmada tartışılmasının dahi kamu güvenliği ve genel ahlâkı tehlikeye düşürme ihtimalinin bulunduğu durumlarda re’sen veya istem üzerine kapalılık kararının kaldırılmasına ilişkin duruşma kapalı oturumda yapılabilir ancak karar her halde açık duruşmada tefhim edilmelidir.
2- Zorunlu kapalılık; kanun koyucu çocukların korunması amacıyla genel kurula bir istisna getirmiş ve çocuklara ilişkin yapılan duruşmanın zorunlu olarak kapalı yapılmasını düzenlemiştir. Bu düzenleme İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6. maddesinin 1. fıkrasına da uygundur. Zorunlu kapalılık durumunda duruşmalar mutlaka kapalı oturumda yapılıp, kararın da kapalı oturumda verilmesi gerekmektedir. Kanun koyucu bu konuda hâkime takdir hakkı tanımamıştır. Ancak yargılama sırasında sanığın on sekiz yaşını doldurması durumunda ihtiyarı kapalılık gereğince mahkeme tarafından verilmiş bir karar bulunmaması hâlinde genel kural gereğince duruşmanın açık yapılması gerekmektedir.
Bunun dışında alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis olan suçlarda devlet sırrı niteliğinde bilgilerle ilgili tanıklıkta CMK’nın 47. maddesinin 2. fıkrası uyarınca sadece tanıklığın yapıldığı kısım bakımından dinlemenin gizli yapılması zorunludur. Bu hâlde tanık mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından zabıt kâtibi dahi hazır olmaksızın dinlenir.
Çocuklar ile yetişkin sanıkların birlikte suç işlemesi durumunda; soruşturmanın ve kovuşturmanın kural olarak ayrı yürütülmesi gerekmekte olup davaların birlikte yürütülmesinin zorunlu olduğu hâllerde ise genel mahkemelerde, yargılamanın her aşamasında birleştirme kararı verilebilir. Birleşen davaların genel mahkemelerde görülmesi gerekmekte olup bu durumda her ne kadar genel mahkemelerde duruşma açık yapılmakta ise de davaların birlikte görülmesinden umulan fayda ile çocukların korunması ihtiyacı ortadan kalkmadığından duruşmanın kapalı yapılmasının gerektiği kabul edilmedir. Bu yorum ceza yargılamasının genel ilkelerinden olan duruşmanın açık yapılması kuralına çocukların korunması ve yargılamadan etkilenmemesi amacıyla istisna getirerek çocuklar hakkındaki duruşmaların kapalı yapılmasını düzenleyen kanun koyucunun amacına da uygun düşmektedir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 08.10.2002 gün ve 22-342 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır. Öğretide de bu konuya ilişkin olarak; “Çocukların korunması gizliliği gerektirir (Any. 141/2). 18 yaşını henüz bitirmemiş olanlara ait duruşmalar mutlaka kapalı yapılır, hüküm dahi kapalı duruşmada açıklanır” (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku Ders Kitabı, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2014, s. 891), “Sanık 18 yaşını doldurmamış ise duruşma kapalı yapılır; hüküm de kapalı oturumda açıklanır (CMK m.185). Bu halde mahkemenin, kapalılık kararı verip vermeme konusunda takdir hakkı bulunmamaktadır. Bu durum zorunlu kapalılık olarak da adlandırılmaktadır. Sanığın, duruşma devam ederken onsekiz yaşını tamamlaması halinde, tekrar aleniyete dönülecektir” (Nur Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 11. Bası, İstanbul, 2014, s. 665 ), “Duruşmanın kapalı yapılması esasen mahkemenin takdirinde olmakla beraber kanunumuzun bunu zorunlu kıldığı hâl de vardır. Buna göre, sanık, on sekiz yaşını doldurmamış ise duruşma kapalı yapılır ve hatta hüküm de kapalı duruşmada açıklanır (CMK 185). On sekiz yaşından küçük sanıklar hakkındaki duruşmaların kapalı yapılması zorunludur” (Yener Ünver/Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku II Cilt, 7. Baskı, Ankara, 2013, s. 72), “Sanık onsekiz yaşını doldurmamış ise duruşma mutlaka kapalı yapılır ve bunlurla ilgili hüküm de kapalı duruşmada açıklanır (m. 185). Kanun bu durumdan zorunlu kapalılık olarak söz etmektedir. Çocuğun yetişkinlerle birlikte suç işlemesi halinde, çocuğa yönelik soruşturma ve kovuşturma yetişkinlerden ayrı yürütülmektedir. (ÇKK m. 17/1). Davaların birleştirilmesinin zorunlu görüldüğü hallerde, davalar genel mahkemelerde görülecektir (ÇÇK m.17/3). Ancak bu durumda da duruşmanın gizli yapılması gerekir” (Cumhur Şahin/Neslihan Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku II, 2. Baskı, Ankara, 2012, s.99) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
19.04.2015 tarihinde yetişkin sanık Halil ile birlikte mağdur Rafet’e karşı nitelikli yağma suçunu işlediği iddia edilen çocuk sanık Zülfikar hakkındaki soruşturmanın, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu gereğince ayrı yürütüldüğü, kovuşturma evresinde ise her iki sanık hakkında nitelikli yağma suçundan açılan kamu davalarının birleştirilmesine karar verildiği olayda; davaların birlikte görülmesinde umulan fayda ile çocuk sanık Zülfikar’ın korunması ve yargılamadan etkilenmemesi amacının ortadan kalkmadığı, dolayısıyla her iki sanık bakımından oturumların kapalı yapılması ve hükümlerin de kapalı oturumda tefhim edilmesi gerekirken tüm oturumların açık yapılıp hükümlerin de açık oturumda tefhim edilmesi CMK’nın 185. maddesine açıkça aykırı ise de; Ceza Genel Kurulunun 12.06.2018 olan inceleme tarihi itibarıyla sanığın on sekiz yaşını doldurmuş olması sebebiyle gelinen aşamada bu aykırılığın giderilmesi imkânının bulunmadığı kabul edilmelidir.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2340 Karar : 2018/7078 Tarih : 30.05.2018
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Onsekiz yaşını tamamlamamış olan suça sürüklenen çocuklar hakkında 25/02/2014 tarihli, 03/04/2014 tarihli oturumlar ile hükmün verildiği 08/04/2014 tarihli oturumun kapalı yapılması gerektiği gözetilmeden açık duruşma yapılarak 5271 sayılı CMK’nın 185. maddesine aykırı davranılması telafisi mümkün olmadığından bozma nedeni yapılmamış; dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
1- Suça sürüklenen çocuklar ve sanıkların, manav reyonundan gece vakti 50 TL değerindeki bir kasa muzu çalmaları şeklindeki eylemlerinde, çalınan ürünün değerinin az oluşu nazara alınarak suça sürüklenen çocuklar ve sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 145. maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmeden dosya içeriğine uygun olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi,
2- Suça sürüklenen çocuklar ve sanıkların kovuşturma aşamasında, mağdurun zararını karşılamak istediklerine ve karşılayacaklarına dair beyanlarına karşın mağdurun karar tarihinden sonra dosyaya sunduğu 16/10/2014 havale tarihli dilekçesinde ise, suç tarihinden sonra zararın giderildiğine dair beyanı karşısında; zararın ne zaman giderildiğinin kesin olarak anlaşılamaması nedeniyle, mağdurdan sorularak zararın giderilme tarihinin tespitine çalışılması ve sonucuna göre, kovuşturma başlamadan önce zarar giderilmişse 5237 sayılı TCK’nın 168/1. maddesi, kovuşturma başladıktan sonra zarar giderilmişse aynı Kanunun 168/2. maddesinin uygulanmasında zorunluluk bulunması,
3- Suça sürüklenen çocuklar …, … ve … hakkında mağdurun zararı giderilmediğinden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmişse de mağdurun dosya arasına karar tarihinden sonra giren 16/10/2014 havale tarihli dilekçesine göre ise suç tarihinden sonra zararın giderilmiş olduğunu beyan etmesi ve suça sürüklenen çocukların adli sicil kayıtlarına göre daha önce kasıtlı suçtan mahkumiyetlerinin de bulunmaması karşısında, suça sürüklenen çocuklar hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkrasının (b) bendinde belirtilen, “sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” öznel (sübjektif) koşulunun oluşup oluşmadığı değerlendirilerek sonucuna göre suça sürüklenen çocukların hukuki durumlarının belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuklar müdafiinin ve sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 30/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3082 Karar : 2018/275 Tarih : 23.01.2018
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
14.02.1998 doğumlu sanık … savunmanının, sanığın mahkumiyetine ilişkin hükmü 27.02.2017 günlü dilekçeleri ile yasal süre içerisinde temyiz ettiği, ancak sanığın 04.05.2017 günü mahkemeye ve 17.07.2017 günü Dairemize hitaben yazmış olduğu dilekçeleri ile temyiz isteminden vazgeçtiği anlaşıldığından, sanık … savunmanının açtığı temyiz davası inceleme dışı bırakılmış;
02.01.2000 doğumlu olan sanık …‘ün, 28.02.2017, 07.07.2017, 29.09.2017 ve 13.11.2017 tarihli dilekçeleriyle hakkında hükmedilen cezanın onanması yönündeki talepleri, sanığın dilekçe tarihinde 18 yaşını ikmal etmemiş olduğu için 5271 sayılı CMK’nın 266/3. maddesi uyarınca müdafiinin iradesi geçerli sayılıp, temyiz istemi kabul edilerek, sanıklar … ve … hakkında yapılan incelemede;
Sanıklardan …‘ün, nüfus kaydına göre 02.01.2000 doğumlu olup hükmün açıklandığı 27.02.2017 tarihli oturumda henüz 18 yaşını tamamlamamış olduğu anlaşıldığından 5271 sayılı CMK’nun 185. maddesine uygun olarak kapalı yapılmasının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla, bu konuda tebliğnamede bozma isteyen düşünceye katılınmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, uyulan bozmaya toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun
takdirine göre, sanıklar … ve … savunmanlarının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, eleştiri dışında usul ve yasaya uygun bulunan hükmün, tebliğnameye aykırı olarak ONANMASINA, 23.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/244 Karar : 2017/27262 Tarih : 7.12.2017
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
1-Suça sürüklenen çocuğun 04/10/1996 doğumlu olup, 04/10/2014 tarihinde 18 yaşını doldurduğunun anlaşılması karşısında; 18/05/2016 tarihli celsenin açık yapılması gerektiği gözetilmeden, kapalı yapılması suretiyle CMK’nın 182 ve 185. maddelerine aykırı davranılması,
2-Açıklanmasına karar verilecek yeni hükmün Yargıtay incelemesine tabi olacak ve kesinleşmesi halinde infaza verilecek hüküm olacağı bu nedenle kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile suça sürüklenen çocuğun eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan, Anayasanın 141. ve 5271 sayılı CMK’nın 34 ve 223, 230. maddelerine aykırı davranılarak gerekçesiz hüküm kurulması,
3-Sanığın, katılanı temyize gelmeyen diğer sanıkla birlikte tehdit ettiğinin kabul edilmesi karşısında, eyleminin TCK’nın 106/2-c maddesinde düzenlenen birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılmaması,
4-Kabule göre de;
02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve suça sürüklenen çocuğa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında
bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken CMUK’nın 326/son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 07/12/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/1562 Karar : 2017/7811 Tarih : 11.09.2017
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
… hakkındaki 06.12.2013 ve 13.12.2013 tarihli oturumların kapalı yapılması ve hükümlerin de 13.12.2013 tarihli kapalı oturumda açıklanması gerektiği gözetilmeyerek 5271 sayılı CMK`nın 185. maddesine aykırı davranılması giderilmesi olanaklı olmadığından bozma nedeni yapılmamış, hırsızlık ve konut dokunulmazlığını bozma suçlarından hükmolunan adli para cezaları 5237 sayılı TCK’nın 52/4. maddesi uyarınca taksitlendirilirken, hükümlerde taksit aralığı gösterilmemiş ise de, taksitlerin birer ay ara ile ödeneceği kabul edilmiş, dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
5275 sayılı Kanun’un 106/4. maddesi gereğince ‘‘çocuklar hakkında hükmedilen adli para cezasının ödenmemesi halinde bu ceza hapse çevrilmez’’ hükmü gözetilmeden, suça sürüklenen çocuğun adli para cezasını ödemediği takdirde ödenmeyen para cezasının hapse çevrileceği şeklinde hükümler kurulması,
Bozmayı gerektirmiş … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu aykırılığın aynı Kanun’un 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün olduğundan, ‘‘ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği hususunun suça sürüklenen çocuğa ihtarına’’ ilişkin bölümlerin hüküm fıkralarından çıkarılmalarına karar verilmek suretiyle hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 11.09.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ KARAR Esas : 2016/2349 Karar : 2017/4337 Tarih : 13.07.2017
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
A - Sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün incelemesinde;
Sanığın yargılama sırasında 18 yaşından küçük olması karşısında, yargılamanın kapalı oturumda gerçekleştirilmesi gerekirken 04.08.2015 ve 07.01.2016 tarihli oturumların CMK’nın 185. maddesine aykırı davranılarak açık yapılması, telafisi mümkün olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların yukarıda belirtilen dışında doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,
B - Sanıklar ….ve….. hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelemesinde;
Sanıklar …. ve …. tekerrüre esas sabıkaları bulunduğu halde haklarında TCK’nın 58. maddesinin uygulanmaması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlerin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eylemlere uyan suç tipi ile yaptırımların yukarıdaki eleştiri ile aşağıda belirtilenler dışında doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanıklar …. ve …. ile sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1 - ) 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararına hatalı anlam verilerek 5237 sayılı TCK’nın 53.maddesinin b bendinin uygulanmamasına karar verilmesi,
2 - ) Gerekçeli karar başlığına sanık …‘in suç tarihinin 27.11.2014 olarak yazılması gerekirken yalnızca suç tarihi olarak 23.03.2015 tarihinin yazılmış olması,
Kanuna aykırı, sanıklar …. ve …. ile sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, CMUK’nın 321. maddesi gereğince hükmün BOZULMASINA; ancak bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun’un 322. maddesi uyarınca giderilmesi mümkün bulunduğundan;
1 - ) TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümlerin hüküm fıkrasından çıkartılarak yerine “Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı gözetilerek sanıklar hakkında, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. ve 2. fıkraları ile 3. fıkrasının birinci cümlesinin uygulanmasına” ibaresinin yazılmasına,
2 - ) Gerekçeli karar başlığına sanık …‘in suç tarihi olarak “27.11.2014 “ tarihinin yazılması suretiyle, hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, hükmolunan ceza miktarı ile tutuklu kalınan süre dikkate alınarak sanık …‘in tahliye talebinin reddine, 13.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
**YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1728 Karar : 2017/3933** Tarih : 19.06.2017
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
A) KONUYLA İLGİLİ BİLGİLER :
Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık … hakkında hakkında Bakırköy 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucu, 02/11/2012 tarihinde 2009/386 esas ve 2012/317 karar sayı ile sanığın mahkûmiyetine karar verilmiştir.
Hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmiştir.
Dairemizce 27/02/2017 tarihinde 2015/13139 esas ve 2017/1394 karar sayı ile sanık hakkındaki hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
B) İTİRAZ NEDENLERİ :
Suç tarihinde 18 yaşından küçük olan sanık hakkında TCK’nın 53. maddesinin 4. fıkrasındaki “Fiili işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz” hükmü ile Bakırköy 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinin sanığın mahkumiyetine yönelik uygulamasında da sanık hakkında bu maddenin uygulanmasına karar verilmediği halde Yargıtay 20. Ceza Dairesi’nin 27/02/2017 tarih ve 2015/13139 esas, 2017/1394 karar sayılı kararı ile “Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli iptal kararından sonra oluşan durumuna göre, sanık hakkında, TCK’nın 53. maddesinin 1. ve 2. fıkraları ile 3. fıkrasının 1. cümlesinin uygulanmasına” sehven karar verilmesi,
Bozmayı gerektirdiğinden Dairemizin 27/02/2017 tarih ve 2015/13139 esas 2017/1394 sayılı kararı ile sanık hakkında Bakırköy 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nin 02/11/2012 tarih, 2009/386 esas ve 2012/317 sayılı kararının düzeltilerek onanması kısmından TCK’nın 53. maddesinin uygulanması kısmı çıkartılmak suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
C)CUMHURİYET BAŞSAVCISININ İTİRAZIYLA İLGİLİ YASA HÜKÜMLERİ:
1 - 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi:
(1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.
(2) (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderir.
2 - 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 5. maddesi (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen):
(1) Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308 inci maddesinde yapılan değişiklikler, bu Kanunun yayımı tarihinde Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda bulunan ve henüz karara bağlanmamış dosyalar hakkında da uygulanır.
D) İTİRAZIN VE KONUNUN İRDELENMESİ :
TCK’nın 53. maddesinin 4. fıkrasındaki “Fiili işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz” düzenlemesi karşısında; suç tarihinde 18 yaşını doldurmayan sanık hakkında TCK’nın 53/1. maddesinde gösterilen hak yoksunluklarına hükmedilemeyeceği karşısında; TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunduğu,
Anlaşıldığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
E) KARAR: Açıklanan nedenlerle;
1 - Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının KABULÜNE,
2 - Dairemizin 27/02/2017 tarihli 2015/13139 esas ve 2017/1394 karar sayılı düzeltilerek onama kararının KALDIRILMASINA,
3 - Suça sürüklenen çocuk …‘in 18 yaşından küçük olması karşısında yargılamasının kapalı oturumda gerçekleştirilmesi gerekirken 02.02.2010 tarihli oturumun CMK.nun 185. maddesine aykırı davranılarak açık yapılması, telafisi mümkün olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içerisindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların aşağıda belirtilenler dışında doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nce suç konusu maddeden alınan şahit numunenin de müsaderesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan hükmün BOZULMASINA; ancak bu durumun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan;
Hüküm fıkrasının müsadereye ilişkin bölümünde yer alan “… uyuşturucu maddelerin” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nce suç konusu maddelerden alınan şahit numunenin” ibaresinin eklenmesi,
Suretiyle, hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 19.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1209 Karar : 2017/2322 Tarih : 14.06.2017
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
TÜRK MİLLETİ ADINA
1- Suça sürüklenen çocuk …‘nın yaşı nazara alınmadan 11.08.2014 ve 24.09.2014 tarihli duruşmaların CMK.nun 185. maddesi uyarınca kapalı yerine açık yapılması telafisi mümkün olmayan hata olarak kabul edilmiştir.
2- Müdafiinin 1 haftalık yasal süre içindeki temyiz isteminden sonra, suça sürüklenen çocuk …‘nın cezaevinden gönderdiği 13.12.2016, 19.12.2016 ve 05.01.2017 tarihli dilekçeleriyle dosyasının onaylanmasını istediği anlaşılmakla, Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulunun 05.02.2008 gün ve 2008/1-9-15 sayılı kararı uyarınca, cezanın onaylanması isteği, temyiz isteminden feragat niteliği taşıdığından, inceleme suçtan zarar gören Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekilinin temyiz talebi ile sınırlı olarak yapılmıştır.
3- Suça sürüklenen çocuk … hakkında; çocuk yaştaki mağdur …‘ı kasten öldürmeye teşebbüs suçundan açılan kamu davasında, 6284 sayılı Yasanın 2/1-d ve 20/2. maddeleri uyarınca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bu suçun zarar göreni olduğu, bu sıfatının gereği olarak CMK.nun 233 ve 234. maddeleri gereğince kovuşturma evresinde sahip olduğu davaya katılma ve öteki haklarını kullanabilmesi için duruşmadan haberdar edilmesi gerektiği halde, usulen dava ve duruşmalar bildirilmeden, davaya katılma ve CMUK.nun mağdur ve katılanlar için öngördüğü haklardan yararlanma olanağı sağlanmadan yargılamaya devam edilerek yazılı biçimde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, suçtan zarar gören Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA, 14.06.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/23771 Karar: 2017/11884 Tarih: 16.10.2017
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; atılı suçun suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri de yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- )Suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümde; 5237 Sayılı TCK’nın 61/1. maddesine göre malın değerinin az ya da çok olması, temel cezanın belirlenmesinde alt sınırdan uzaklaşmak için bir kriter olup, hırsızlık suçuna konu malın değerinin az olmasının TCK’nın 145. maddesinde ayrı olarak düzenlenmesi, kanun koyucunun hırsızlık suçunda malın değerinin az olmasına verdiği önemi göstermektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 15.12.2009 gün ve 6/242-291 Sayılı içtihadında belirtildiği üzere, “… daha çoğunu alabilme olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak az olan şeyi alma” görüşünün, TCK’nın 145. madde uygulamasında bütünüyle reddedilmesi mümkün değil ise de, maddenin yalnızca bu tanımlamayla sınırlandırılması da olanaklı değildir. 145. maddenin gerek ilk şekli, gerekse değiştirilmiş biçimi; ortak tanımlama ile, hırsızlık suçunun konusunu oluşturan değerin az olmasını temel almaktadır. TCK’nın 145. maddesine göre, faile verilen cezada indirim yapılabilmesi için malın değerinin az olması yeterli olup, hâkim indirim oranını TCK’nın 3. maddesinde öngörüldüğü üzere “işlenilen fiilin ağırlığıyla orantılı” olacak şekilde saptamalıdır. Değer azlığı sebebiyle ceza vermekten vazgeçme kararı verilecek ise; malın değerinin azlığı yanında “suçun işleniş şekli ve özellikleri” de dikkate alınmalıdır. TCK’nın 145. maddesinin uygulanmasında hâkime takdir hakkı tanınmış olup, hâkim takdir hakkını kullanırken keyfiliğe kaçmadan, her somut olaya uygun, yasal ve yeterli gerekçe göstermek suretiyle uygulama yapmalıdır.
Somut olayda ise; suça sürüklenen çocuğun eylemini özgülediği malın değerinin 10,00 TL değerindeki katılana ait cep telefonu olması karşısında; hırsızlık konusunu oluşturan malın değerinin az olması sebebiyle TCK’nın 145. maddesi gereğince verilen cezadan belirlenecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
2- ) Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26.03.2013 tarih, 2012/6-1232 Esas ve 2013/106 Karar sayılı ilamında “Ancak, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 763. maddesi uyarınca suça konu eşyayı üçüncü bir kişiye satmak suretiyle zilyetliği devreden sanığın artık eşya üzerinde tasarruf yetkisi kalmadığından, üzerinde tasarruf yetkisi bulunmayan telefonu sattığı yeri göstermesi sonucu telefonun satın alınan kişiden alınarak mağdura iadesinin 168. madde anlamında sanık tarafından gerçekleştirilmiş bir iade veya tazmin olarak kabulü mümkün değildir. Sanığın telefonu sattığı yerden ücretini ödemek suretiyle geri alarak mağdura aynen iade etmesi veya sanık yada sanığın girişimleri sonucu üçüncü bir kişi tarafından telefonun bedelinin mağdura ödenmesi vb. hallerinde ancak 168. madde anlamında bir iade ve tazminden bahsetmek mümkündür. Aksi halde iyi niyetli üçüncü kişilerden malın iadesi suretiyle temini cihetine gidilerek mağdurun zararının giderilmesi durumunda, sanığın haksız biçimde sağladığı kazancının devam ettiği hususu gözardı edilmiş olur.” kararı karşısında cep telefonunu ikinci el olarak satın alan kişinin ücretini ödediğine dair dosyada bilgi, belge ya da beyan bulunmamasına rağmen hakkında hatalı şekilde TCK’nın 168/1. madde uyarınca etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması suretiyle suça sürüklenen çocuğun cezasında indirim yapılarak eksik ceza tayin edilmesi,
3- )Sanık hakkında iddianame ile TCK’nın 142/2- ( a ) maddesiyle cezalandırılması için dava açıldığı halde, 5271 Sayılı CMK’nın 226. maddesi gereğince ek savunma hakkı tanınmadan 142/1- ( b ) maddesi uygulanmak suretiyle hüküm kurularak savunma hakkının kısıtlanması,
4- )Suça sürüklenen çocuğun 18 yaşını doldurmamış olmasına rağmen 15.04.2014 tarihli savunmasının alındığı duruşmanın kapalı yapılması yerine açık yapılması suretiyle CMK’nın 185. maddesine aykırı davranılması,
5- )Suça sürüklenen çocuk hakkında hazırlanan sosyal inceleme raporu için bilirkişiye ödenen 40,00 TL’nin zorunlu kamu masrafı niteliğinde bulunması sebebiyle bu giderin suça sürüklenen çocuğa yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi suretiyle, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye aykırı davranılması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, aleyhe temyiz bulunmadığından 326/ son maddesi gereğince ceza miktarı yönünden sanıkların kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 16.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/2096 Karar: 2017/7427 Tarih: 19.06.2017
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
KARAR : Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- )30.07.1998 doğumlu olup, suç tarihinde 15 yaşını bitirmemiş olan suça sürüklenen çocuğun, 5237 Sayılı TCK’nın 31/2 ve 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanununun 11. maddesi uyarınca, suç tarihi itibariyle işlediği iddia olunan hırsızlık eyleminin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilme ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişip gelişmediğine dair rapor aldırılmadan yazılı şekilde hükümlülük kararı verilmesi,
Kabule göre;
2- )Önceki bozma ilamında da belirtildiği üzere suça sürüklenen çocuğun eylemini tamamlayarak inşaat alanından demirleri çalmasının ardından bir süre sonra kolluk kuvvetlerince yakalandığı olayda suç tamamlandığı halde suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nın 35 maddesinin tatbik edilmesi suretiyle eksik ceza tayin edilmesi,
3- )Suça sürüklenen çocuğun hükmün tefhim edildiği son oturum tarihi olan 16.12.2015’te 18 yaşını henüz doldurmadığı gözetilmeden karar celsesinin açık yapılması, hükmün de açık olarak tefhim edilmesi suretiyle 5271 Sayılı CMK’nın 185. maddesine aykırı davranılması,
4- )Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141, CMK’nın 34/1., 230. ve 1412 Sayılı 308/7. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması, Yargıtayın bu işlevini yerine getirmesi için gerekçe bölümünde iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilmesi, mevcut delillerin tartışılıp değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi, ulaşılan kanaat ve delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği gözetilmeden gerekçesiz hüküm kurulması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, açıklanan sebeplerle hükmün tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 1412 Sayılı 326/ son maddesi uyarınca ceza süresi yönünden suça sürüklenen çocuğun kazanılmış hakkının korunmasına, 19.06.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7192 Karar: 2016/567 Tarih: 21.01.2016
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
İlk derece mahkemesince verilen hükmün sanık müdafileri tarafından duruşmalı temyiz edilmesi üzerine, dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle, 23.12.2015 Çarşamba saat 13.30’a duruşma günü tayin olunarak sanık müdafilerine çağrı kağıdı gönderilmiş, Belli günde Hâkimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcısı hazır olduğu halde oturum açılmış, yapılan tebligat üzerine sanık müdafiin gelmediği, ayrıca bir talepte de bulunmadığı, anlaşılmakla Yargıtay Cumhuriyet Savcısının uygun görülen talep ve mütalaası dairesinde DURUŞMASIZ inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek, vaktin darlığına binaen dosyanın incelenmesi başka bir güne bırakılmıştı.Dava evrakı incelenerek aşağıda yazılı karar ittihaz olunmuştur:
KARAR : 24.12.2012 tarihli duruşmada, CMK’nın 182/2. maddesi uyarınca duruşmanın kapalı yapılmasına karar verildiği, devam eden duruşmaların da kapalı yapılıp hükmün kurulduğu duruşmaya kapalı başlandığı, sanıktan son sözü sorulduktan sonra yargılamaya açık olarak son verildiği belirtilerek hüküm kurulmuş ve hükmün sonuç bölümünde de verilen kararın açık celsede anlatıldığının belirtildiği, ancak açıkça kapalılık kararının kaldırılmadığı, dosya içeriğinden hükmün açık ya da kapalı duruşmada verilip verilmediği noktasında çelişki oluştuğu anlaşılmakla;
5271 Sayılı CMK’nın 182, 185. maddelerine5271 Sayılı CMK’nın 182 ve 185. maddelerine göre sadece onsekiz yaşını doldurmayan sanıklar hakkındaki hükümlerin kapalı duruşmada açıklanabileceği, genel ahlâkın kesin olarak gerekli kıldığı hallerde aynı Kanunun 182/2. maddesi uyarınca duruşma kapalı yapılsa dahi 182/3. maddesine göre hükmün açık duruşmada açıklanmasının zorunlu olduğu gözetilmeden, açık duruşmaya geçildiğine dair bir karar verilmeden hükmün okunup açıklanması suretiyle aleniyet ilkesinin ihlal edilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeyen hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 21.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/24440 Karar: 2015/45503 Tarih: 30.11.2015
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Karar: Gerekçeli karar başlığına karar tarihinin 08/06/2011 yerine, 09/06/2011 olarak yazılması mahallinde düzeltilmesi olanaklı maddi hata olarak görülmüştür.
Mağdurun iş yerinden 1 kasa (24 adet) bira, 2 paket sigara, 2 kg sebze, meyve yağmalayan sanıklar hakkında koşulları gerçekleşmediği halde TCK’nın 150/2. maddesi ile uygulama yapılarak eksik ceza tayini karşı temyiz bulunmadığından, sanık F.. İ..’in hüküm tarihinde 15 yaşında olduğunun anlaşılması karşısında, yaşı küçük sanıkların davalarının birleştirilmesinden sonraki duruşmaların CMK’nın 185/1. maddesi uyarınca kapalı yapılması gerektiğinin gözetilmemesi ise telafisi mümkün olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulu’nun takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Kasten işlemiş oldukları suçları için hapis cezasıyla mahkûmiyetlerinin yasal sonucu olarak sanıkların, 5237 sayılı TCK’nın 53/1.maddesinin “c” bendinde yazılı haklarından kendi alt soyları dışındaki kişiler yönünden cezalarının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmalarına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK’nın 53/1-b maddesinde yazılı, “seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresinin iptal edilmiş olması,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanıklar İ.. İ.. ve B.. U.. savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından TCK’nın 53. maddenin uygulanmasına ilişkin bölüm çıkarılarak yerine, “Sanıkların, kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkumiyetinin yasal sonucu olarak, TCK’nın 53/1. maddesinin uygulanması yönünden, (a, c, d ve e) bentleri ile (b) bendinde yazılı seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmalarına; aynı Kanunun 53/2. maddesinin uygulanması açısından, 53/1.maddesinin (a, c, d ve e) bentleri ile (b) bendinde yazılı seçme ve diğer siyasi hakları ve aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca, (c) bendinde yazılı kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini mahkum oldukları hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar kullanamamalarına” cümlesinin yazılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin düzeltilerek ONANMASINA, 30.11.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6632 Karar: 2015/30973 Tarih: 09.11.2015
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
5395 sayılı Yasa’nın 3/a-2 maddesine5395 sayılı Yasa’nın 3/a-2 maddesine göre kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuklar için suça sürüklenen çocuk ifadesinin kullanılması gerekirken sanık ifadesinin kullanılması mahallinde düzeltilebileceğinden, 08/03/2010 tarihinde ifadesi alınan suça sürüklenen çocuk Ö.. G.. hakkındaki yargılamanın 5271 sayılı CMK’nın 185. maddesi gereğince kapalı yapılması gerektiği halde açık yapılması hususundaki isabetsizlik, telafisi mümkün olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Mala zarar verme suçu başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması kullanılamaz hâle getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Yıkma, yalnızca taşınmazlar için söz konusudur. Taşınmazın önceki kullanış biçimine uygun olarak bir daha kullanılamaz duruma getirilmesini ifade eder. Yok etme, suça konu şeyin maddî varlığını ortadan kaldırmaktır. Bozma, suça konu şeyin, amacına uygun olarak kullanılması olanağını ortadan kaldırmaktır. Kirletme, başkasının binasının duvarına yazı yazmak, resim yapmak, afiş ve ilân yapıştırmak şeklinde gerçekleştirilmektedir.
Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girildikten sonra çıkmayan kişi konut dokunulmazlığı suçunu işlemiş olur. Konuta girmek, failin bütün vücudu ile tamamen konuta girmesi demektir. Bu nedenle, konutun eklentisi içinde olmamak kaydıyla, pencereden içeriye bakma, kapıyı dinleme camı tıkırdatma, dış kapı zilini çalma bu suçu oluşturmaz. Konuta veya eklentisine nereden girildiğinin önemi yoktur. Konuttan çıkmamak, konut sahibinin rızası ile girilen konuttan, söz, hareket ve tavırlarıyla kendisini çıkmaya davet edilmesine rağmen, çıkmamaktadır. Suçun oluşması için, sahibinin rızası olmadan girilen ya da rızayla girildikten sonra istendiği halde dışarı çıkılmayan bir konut veya eklentisi olmalıdır. Konut, (mesken) bir kimsenin geçici de olsa oturmak için sığındığı her nevi yer olarak tanımlanabilir. Medeni kanunun 19. maddesinde tanımlanan her ikametgah anlamında bir konuttur Kişinin ihtiyaçlarından bir veya bir kısmının yerine getirildiği yani yaşamsal faaliyetlerini geçirdikleri yer konuttur. Konutun bir bina olması şart değildir. Konut eklentisi (müştemilat); konuta bitişik ya da onun yakınında olan, konut veya benzeri yapıların kullanılış amaçlarından herhangi birini tamamlayan diğer yapılar veya yerlerdir. Balkon, koridor, sahanlık, etrafı çitle çevrili avlu, eve ait etrafı duvarla çevrili bahçe, buna örnek gösterilebilir. Diğer bir anlatımla, girilmesi konutta oturanların huzur ve güvenliğini bozabilecek konuta bağlı veya pek yakın ek yapılar veya yerlerdir. Avlu, ahır, bahçe, taraça, samanlık, odunluk, kömürlük, balkon gibi yerler eklentidir. Konut veya eklentiyi dış dünyadan ayırıcı belirtiler, o yer sahibinin yaşama biçimi, mevcut olanakları, sosyal ve ekonomik durumu ile kültürel ve yöresel özelliklere, gelenek ve göreneklere göre farklılıklar gösterebilir. Bu husus, olaysal olarak değerlendirilmeli, tayin ve takdir edilmelidir. Apartman giriş kapısından sonraki koridorların, merdiven ve merdiven boşluklarının, daire giriş kapısı ön kısımlarının, sahanlıkların apartmanda oturanlara ait ortak “eklenti” olduğunun kabulü gerekir. Apartman dış kapısının açık kalması, bu kısımların eklenti olma niteliğini etkilemeyeceği gibi eklenti sayılmamasına da neden olmaz. Dış kapının konması; bu yerlerin dış alemle ilgisinin kesildiğine ve yasa dışı bir amaçla içeri girilmesine izin verilmediğine ilişkin iradenin bir göstergesidir. Merdivenler ve sahanlık, konuta giriş çıkış için zaruri, konutun kullanış amacını tamamlayan ve sağlayan, konuta bağlı yerlerdendir. Her isteyenin bu yerlere girmesi ve yararlanması olanaksızdır. Sahanlık ve merdiven olmadan konut olamayacağı gibi, konut olmadan da merdiven ve sahanlık olamaz. Bu itibarla konut ve apartman merdiveni birbirinden ayrılmaz birer parça ve merdivenler konutun, eklentileridir.
Sanık ve suça sürüklenen çocukların geceleyin……… İlköğretim Okulu’nun penceresini zorlayarak içeri girdikleri, içeride okula ait DVD, hoparlör ve mikrofon gibi eşyaları çalarak uzaklaştıkları, suça sürüklenen çocukların suçlamaları kabul ettikleri, böylece sanık ve suça sürüklenen çocukların geceleyin kamuya ait eşya hakkında hırsızlık, kamu malına zarar verme suçlarını, sanık ……….’ın da ayrıca, birden fazla kişi tarafından birlikte işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarını işlediklerinin iddia edildiği olayda,
1-Suça sürüklenen Ö.. G.. hakkında kamu malına zarar verme suçundan verilen mahkumiyet kararlarına yönelik temyiz incelemesinde;
6545 sayılı Kanun’un 65. maddesiyle6545 sayılı Kanun’un 65. maddesiyle, 5237 sayılı TCK’nın 152. maddesinde yapılan değişikliğin, 28.06.2014 tarih ve 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alınarak ve söz konusu Kanun değişikliğine göre, 5237 sayılı Kanunun 152. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “altı” ibaresinin “dört” şeklinde değiştirildiği, buna göre, 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e,, 2, 152/1-a maddelerine göre, kamu malına zarar verme suçunda 12-15 yaş aralığındaki çocuklar açısından; asli zamanaşımı süresinin 4 yıl, olağanüstü zamanaşımı süresinin ise 6 yıl olduğu, 765 sayılı TCK’nın 516/3, 102/3. maddelerine göre ise, asli zamanaşımı süresinin 10 yıl, olağanüstü zamanaşımı süresinin ise 15 yıl olduğu, 5237 sayılı TCK’nın 7/2 ve 5252 sayılı Kanun’un 9/3. maddesine göre, 5237 sayılı TCK’nın suça sürüklenen çocuğun lehine olduğu belirlenerek yapılan incelemede;
31.07.2009 olan suç tarihinden temyiz inceleme gününe kadar 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e,, 2 ve 6545 sayılı Kanun’un 65. maddesiyle değişik 152/1-a, son maddelerinde öngörülen 6 yıllık olağanüstü dava zamanaşımının dolduğu anlaşıldığından; 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükmün bozulmasına; ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden aynı kanunun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi gereğince suça sürüklenen çocuk hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine,
2-Sanık H.. D.. hakkında, geceleyin kamuya ait eşya hakkında hırsızlık, kamu malına zarar verme ve birden fazla kişi tarafından birlikte işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarından verilen mahkumiyet kararları ile suça sürüklenen çocuklar ……… ve ………. hakkında geceleyin kamuya ait eşya hakkında hırsızlık suçundan verilen mahkumiyet kararlarına yönelik temyiz incelemesinde;
Sanık, suça sürüklenen çocuk ve katılan beyanları ile tüm dosya kapsamına göre, suçların sanık ve suça sürüklenen çocuklar tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, o yer Cumhuriyet savcısının, sanık ve suça sürüklenen çocukların temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
3-Suça sürüklenen çocuk İ.. Y.. hakkında kamu malına zarar verme suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz incelemesinde;
Suça sürüklenen çocuk ve katılan beyanları ile tüm dosya kapsamına göre, suçun, suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre o yer Cumhuriyet savcısının ve suça sürüklenen çocuğun yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
a-5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 106. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasında, “Çocuklar hakkında hükmedilen; adli para cezası ile hapis cezasından çevrilen adli para cezasının ödenmemesi halinde, bu cezalar hapse çevrilmez. Bu takdirde onbirinci fıkra hükmü uygulanır.” hükmünün öngörülmüş olması karşısında, ödenmeyen adli para cezasının hapse veya diğer tedbirlere çevrilmesinin olanaklı olmayıp, anılan maddenin 11. fıkrası uyarınca 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun’a göre tahsil edilmesi gerektiği gözetilmeksizin, kararda, suça sürüklenen çocuk hakkındaki “ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin ihtarına” denilerek hüküm kurulması,
b-5237 sayılı TCK’nın 52/4 maddesine göre; ‘‘kararda, para cezasının on eşit taksitle ödenmesine karar verildiği halde, taksit aralığının açık bir şekilde gösterilmemiş olması,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısının ve suça sürüklenen çocuğun temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK’nın 321. maddesi gereğince bozulmasına; fakat, bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun’un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasında yer alan “ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin belirtilmesine” ibaresinin hükümden çıkartılması ve hükmün ilgili kısmına ‘‘para cezasının birer ay arayla on eşit taksitle ödenmesine’’ ifadesi yazılmak suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına, 09.11.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/12279 Karar : 2018/92 Tarih : 16.01.2018
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
Yerel Mahkemece verilen hüküm sanıklar savunmanları tarafından duruşmalı olarak da temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Hükmedilen cezaların sürelerine göre, sanıklar …, …, …, …, …, …, … ve … savunmanının duruşmalı inceleme isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 318. maddesi gereğince REDDİNE,
Gerekçeli karar başlığında, suç tarihinin “16.01.2011” yerine “16.01.2010” olarak yazılması, yerinde giderilmesi olanaklı maddi yazım hatası olarak kabul edilmiştir.
I-) Sanıklar …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanık … 18 yaşını doldurmadığı halde, 5271 sayılı CMK’nın 185. maddesine aykırı olarak 13/10/2011, 28/02/2012 ve 08/05/2012 günlü oturumların kapalı yerine açık yapılması, telafisi mümkün olmadığından;
Sanıklar hakkında hüküm kurulurken, doğrudan 5237 sayılı TCK’nın 109. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca temel cezanın tayin edilmesi gerekirken, anılan maddenin uygulama yeri olmayan (1) numaralı fıkrası uyarınca cezanın belirlenip ardından da (2) numaralı fıkranın uygulanması, sonuca etkili görülmediğinden;
24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararına göre TCK’nın 53. madde uygulamasının infazda gözetilmesi olanaklı görülüp,
Sanık ….ın, aynı gece mağdureye karşı birden çok kez cinsel saldırı suçunu işlediği, ayrıca her bir sanığın cinsel saldırı fiiline diğer sanığın katıldığı dikkate alınarak, sanıklar hakkında tayin olunan temel cezanın TCK’nın 43. maddesi uyarınca artırılması gerektiği gözetilmeden noksan ceza tayini karşı temyiz bulunmadığından, anılan hususlar bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, sanıklar …, …, …, …, …, …, … ve … savunmanının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, eleştiri dışında usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
II-) Sanık …. hakkında yağma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
a-) Yakınan …’ün, 21/04/2011 ve 04/06/2013 günlü oturumlarda, suç konusu çanta içerisindeki eşyaların ve cep telefonunun bedelinin tümüyle kendisine ödendiğini beyan ettiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma olanağının karar yerinde tartışmasız bırakılması,
b-) 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı kararı ile iptal edilmiş olması nedeniyle, anılan değişikliğin karar yerinde yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 16/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/24722 Karar : 2017/7074 Tarih : 5.06.2017
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
Yerel mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararların niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
1-Suça sürüklenen çocuk … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde;
Doğrudan tayin edilen adli para cezasının miktarı itibariyle hüküm tarihinde yürülükte bulunan ve 14.04.2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a 6217 sayılı Yasa ile eklenen geçici 2. maddesi uyarınca kesin nitelikte olup, temyizi olanaklı bulunmadığından, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca tebliğnameye uygun olarak REDDİNE,
2-Sanık … ve suça sürüklenen çocuk … hakkında hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde;
Suça sürüklenen çocuk hakkında atılı suçtan açılan kamu davasının yaşı büyük sanık hakkında açılan kamu davası ile birleştirilmesine karar verildiği, çocukların yetişkinlerle birlikte suç işlemesi hâlinde, 5395 sayılı Yasa’nın 17/3. maddesi gereğince davaların birlikte yürütülmesinde mahkemelerin uygun bulması şartıyla yargılamanın her aşamasında birleştirme kararı verilebileceği, birleştirilen davaların genel mahkemelerde görüleceği, 5271 sayılı CMK’nın 185. maddesine uyarınca onsekiz yaşını doldurmamış çocukların duruşmalarının kapalı yapılacağı ve hükmün de kapalı duruşmada açıklanacağı anlaşılmakla, karar oturumu da dahil olmak üzere birleştirme kararını takip eden tüm oturumların kapalı yerine açık yapılması hükmün dahi açık oturumda tefhim edilmesi giderilmesi ve tekrarlanması olanağı bulunmadığından, sanık hakkında kurulan hükümde, Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24/11/2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08/10/2015 tarih, 2014/140 Esas ve 2015/85 sayılı Kararı ile TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının da kapsam ve içerik itibarıyla infaz aşamasında mahallinde gözetilebileceğinden, bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre, sanık … ve suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
3-Sanık … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde;
Katılan …‘nın duruşmada kapıdan dolayı herhangi bir zararının bulunmadığını beyan ettiğinin anlaşılması karşısında, sanığın mala zarar verme suçundan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘ın temyiz nedeni bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 05.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/951 Karar : 2017/4128 Tarih : 23.05.2017
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Hükmolunan cezanın süresine göre şartları bulunmadığından suça sürüklenen çocuk müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca REDDİNE,
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
1-Ayrıntıları Dairemizin 23.02.2017 tarih ve 2016/6920 Esas sayılı kararında belirtildiği üzere;
… sözde yürütme konseyinin öz yönetimden başka seçenek kalmadığına yönelik çağrısı üzerine, terör örgütünün amaca ulaşmak için gerçekleştirdiği stratejik hamlelerin en önemlilerinden birisi olan, yoğun olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve Ülkemizin değişik yörelerinde hakimiyet alanları oluşturmak için güvenlik güçlerine ve kamu binalarına topluca saldırı girişiminde bulunmak kararı kapsamında, … terör örgütünün şehirlerdeki milisleri ve kırsal alandaki örgüt mensuplarının silahları ile şehir merkezlerine gizlice girerek halkın arasına karıştıkları, zaman zaman bir kısım belediyelerin araç ve gereçlerini de kullanmak suretiyle insanların yoğun olarak yaşadıkları sokaklara, mahallelere hendekler kazarak el yapımı bomba ve düzenekleri yerleştirdikleri, umumun kullandığı kara yollarına mayın döşeyerek patlamaya hazır hale getirdikleri, tonlarca patlayıcı yüklü kamyonlar, iş makineleri ve diğer araçlarla canlı bomba saldırıları hedefledikleri, güvenlik güçlerinin kamu düzenini ve bu yörede yaşayan vatandaşların güvenliğini sağlamak için operasyon yapma zorunluluğu sonucunda, örgüt mensuplarıyla güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalar sırasında daha önce yerleştirilen patlayıcıların infilak ettirilmesi ve bireysel ya da araçlarla gerçekleştirilen canlı bomba saldırılarıyla çok sayıda sivil vatandaş, kamu görevlisi ve güvenlik güçlerinin ölüm ve yaralanmasına sebebiyet verdikleri, bu süreçte yöre halkının oturduğu evleri terk etmelerini cebren engelleyerek canlı kalkan yaptıkları, yerleşim alanlarının teröristlerden ve patlayıcılardan temizlenmesi için sürdürülen operasyonların haftalarca sürdüğü, çok sayıda özel konut ve iş yeri, okul, hastane gibi kamu konutları ve şehrin alt yapı tesislerinin ağır hasar görerek kullanılamaz duruma geldiği, bölge halkının büyük bir çoğunluğunun terör örgütünün yasalara ve devlet otoritesine itaatsizlik çağrısına itibar etmemesiyle, silahlı çatışmaya giren birçok örgüt mensubunun etkisiz hale getirilerek, yerleşim alanlarının, örgütün işgalinden ve patlayıcılardan temizlenerek, kamu düzeninin sağlandığı bilinen bir gerçektir.
Oluş ve mahkeme kabulüne göre; suça sürüklenen çocuğun bu bölgede hendek ve barikat inşa edilmesi, içerisine patlayıcı madde yerleştirilmesi, silahla nöbet tutulması, güvenlik güçlerine yönelik silahlı ve patlayıcı maddelerle saldırıda bulunulması gibi amaç suç yönünden elverişli/vahim olduğunda kuşku bulunmayan eylemlere katılması şeklindeki sübuta eren eyleminin, mensubu olduğu silahlı terör örgütünün amaç suçunun gerçekleştirilmesine yönelik nitelikte vahamet oluşturması karşısında, örgüte üye olma suçunun TCK’nın 302/1. maddesinde düzenlenen suç ile geçitli olduğu da nazara alınıp TCK’nın 302. maddesinde düzenlenen Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Hükmün tefhim edildiği 07.10.2016 tarihli oturumda SEGBİS vasıtasıyla hazır olduğu anlaşılan suça sürüklenen çocuk …‘nin mütalaaya karşı esas hakkında savunmasının sorulmaması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 216/3. maddesine muhalefet edilmesi,
3-18 yaşını doldurmayan suça sürüklenen çocuk hakkındaki 23.06.2016 ve 07.10.2016 tarihlerindeki duruşmaların 5271 sayılı CMK’nın 185. maddesi gereğince kapalı yapılması gerekirken açık yapılması,
4-Kabul ve uygulamaya göre ise;
Gerekçeli karar başlığında suç tarihinin “11.01.2016” yerine “05.01.2016” olarak yazılması,
Kanuna aykırı, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebeplerden dolayı hükmün CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, CMK’nın 307/4. maddesi uyarınca Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan hükmolunan sonuç ceza miktarı bakımından suça sürüklenen çocuğun kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, suça sürüklenen çocuk ve müdafiinin tahliye taleplerinin reddi ile tutukluluk halinin devamına, 23.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/15341 Karar : 2017/3571 Tarih : 4.04.2017
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Suça sürüklenen çocuğun 18 yaşını ikmal etmediği gözetilerek, 17.04.2014, 25.06.2014, 22.10.2014 tarihli oturumlar ile son oturumun ve tefhimin gizli yerine açık yapılması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 185/1. maddesine aykırı davranılması telafisi mümkün olmadığından bozma sebebi yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-Suç tarihinde 12-15 yaş gurubunda bulunan suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı TCK’nın 31/2. maddesi uyarınca işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişip gelişmediği hususunda uzman hekim raporu alınmadan hüküm kurulması,
Kabule göre
2-Suç konusu eşyaların 3,00-TL para, hafıza kartı ve kart okuyucusu olduğu, hafıza kartı ve kart okuyucusunun maddi değeri göz önüne alındığında suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nın 145. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,
4- Mağdurların eşyalarının soruşturma aşamasında iade edildiği anlaşılmakla, suça sürüklenen çocukların cezasında 2/3 oranında indirim yapılması gerekirken 1/2 oranında indirim yapılmak suretiyle fazla ceza tayini,
5-Suç tarihinde 12-15 yaş grubunda olduğu anlaşılan suça sürüklenen çocuk hakkında hükmolunan kısa süreli hapis cezalarının 5237 sayılı TCK’nın 50/1. maddesinde yazılı seçenek yaptırımlardan birisine çevrilmesinin zorunlu olduğunun gözetilmemesi,
6-5237 sayılı TCK’nın 61. maddesine aykırı olarak, anılan yasanın 31/2. maddesinin, 168. maddesinden sonra uygulanması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 04.04.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/5931 Karar : 2017/878 Tarih : 21.03.2017
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
1-Suça sürüklenen çocuk …‘in yaşı nazara alınmadan 14.01.2014 ve 11.03.2014 tarihli duruşmaların CMK.nun 185. maddesi uyarınca kapalı yerine açık yapılması telafisi mümkün olmayan hata olarak kabul edilmiştir.
2-Toplanan deliller karar yerinde incelenip, suça sürüklenen çocuk …‘in mağdur …‘ya yönelik eyleminin sübutu kabul, tahrike ve takdire ilişkin cezayı azaltıcı sebeplerin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde eleştiri ve bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmediğinden, suça sürüklenen çocuk müdafiinin eksik incelemeye yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre, olay tarihinde suça sürüklenen çocuğun mağdurdan daha önce parkta buldukları motosikleti istemesi nedeni ile aralarında tartışma çıktığı, mağdurun küfür etmesi üzerine suça sürüklenen çocuğun mağduru 2 kez bıçaklayarak biri batına nafiz olup mide yaralanmasına ve hayati tehlikeye neden olacak, diğeri ise basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmasına neden olduğu anlaşılan olayda,
1-Taraflar arasında olay öncesinde bir husumet bulunmaması, darbe sayısı ve yaralanmaların niteliği nazara alındığında, suça sürüklenen çocuğun eylemiyle ortaya çıkan kastının yaralamaya yönelik olduğunun anlaşılması karşısında, kasten yaralama suçundan temel cezanın üst sınıra yakın şekilde tayini suretiyle hüküm kurulması yerine yazılı şekilde suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek kasten öldürmeye teşebbüs suçundan karar verilmesi,
2-Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesi uyarınca, 5271 sayılı CMK’nun 150, 234 ve 239. maddeleri ile 5320 sayılı Kanunun 13. maddesine dayanılarak hazırlanan Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince Müdafii ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi kapsamında baro tarafından görevlendirilen zorunlu müdafii ve vekil ücretlerinin sanıktan alınmasına hükmedilemeyeceği gözetilmeksizin, yazılı biçimde tahsiline karar verilmesi,
Yasaya aykırı olup, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA, 21/03/2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/11969 Karar : 2017/959 Tarih : 8.02.2017
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Suça sürüklenen çocukların 18 yaşını ikmal etmedikleri gözetilerek, son oturumun ve tefhimin gizli yerine açık yapılması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 185/1. maddesine aykırı davranılması telafisi mümkün olmadığından bozma sebebi yapılmamıştır.
Suça sürüklenen çocuklar … … ve … … hakkında konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre suça sürüklenen çocuklar müdafiinin temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
Suça sürüklenen çocuklar … … ve … … hakkında hırsızlık suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların suça sürüklenen çocuklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Müştekinin evinden çalınan makyaj malzemelerinin neler olduğu belirlenip değerleri tespit edilerek suça sürüklenen çocuklar hakkında TCK’nın 145. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuklar müdafiinin temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle isteme uygun olarak BOZULMASINA, 08.02.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2015/6-221 Karar: 2015/310 Tarih: 13.10.2015
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
Sanık …‘in yağma suçundan 5237 Sayılı TCK’nun 149/1-a-c-d-h,, 168/3,, 31/3, 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 10 ay 20 gün hapis, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan aynı kanunun 109/2, 109/3-a-b,, 31/3,, 62, 63. maddeleri uyarınca 5 yıl 6 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba; sanık …‘ın yağma suçundan 149 /1-a-c-d-h, 168/3, 62. maddeleri uyarınca 5 yıl 10 ay hapis, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan aynı kanunun 109/2, 109/3-a-b,, 62,, 53, 63 maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba; sanıklar … ve …‘nın ise yağma suçundan 149/1-a-c-d-h ve 168/3. maddeleri uyarınca 7 yıl hapis, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan aynı kanunun 109/2, 109/3-a-b,, 53, 63 maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Siverek Ağır Ceza Mahkemesince verilen 09.05.2012 gün ve 146-118 Sayılı hükmün sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 23.09.2013 gün ve 19177-18274 sayı ile;
“… 1- Yaşı küçük sanık …‘in dosyasının bu dava dosyası ile birleşmesinden sonra, yargılamanın genel hükümlere tâbi olduğu dikkate alınmadan, duruşmaların kapalı yapılması ve kararın kapalı oturumda verilmesi suretiyle 182/1. maddesine aykırı davranılması,
2-) Sanıkların, yakınanın aracını adres sorma bahanesi ile durdukları, daha sonra alıkoyup yağmaladıklarının anlaşılması karşısında; sanıkların yakınanın yolu üzerinde geçişini engelleyecek şekilde önceden engeller koyarak ve tertibat alarak yolunu kesmek biçiminde bir hareketinin bulunmadığı ve bu bağlamda ‘yol kesmek’ ten söz edilemeyeceği gözetilmeden, 5237 Sayılı TCK’nun 149/1. maddesinin uygulama koşulları oluşmayan (d) bendi ile de hüküm kurulması,
3-) TCK’nın 54/1. maddesine göre; kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolonur.
Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması halinde müsadere edilir.
Bu maddeye göre; müsadere edilecek eşya ya suçun işlenmesinde kullanılmalı, ya suçun işlenmesine tahsis edilmeli, ya suçtan meydana gelmeli, ya da suçun işlenmesi için hazırlanması gerekir.
Kural olarak taşınması ve bulundurulması yasak olmayan eşya bu kapsamda değildir.
5237 Sayılı müsadere edilecek eşyaları sayma yolu ile tahdidi bir şekilde belirlemiştir.
Suçun işlenmesinde kullanılan eşya, suçun işlenmesini kolaylaştıran suçun yerine getirilmesi ile doğrudan ilişkili bulunan, suç teşkil eden hareketler gerçekleştirmede fiilen kullanılan, suçun kendisi ile işlendiği ve suçun işlenmesinde yararlanılan her türlü araçtır.
Suçun işlenmesine tahsis edilen eşya, suçun işlenmesi için sürekli bulundurulan suçun işlenmesi ve suç işlenmesinde kullanılmasına özgülenen eşyadır.
Sanıkların mağdurun hürriyetini tahdit etmek suçunda, sanık …‘e ait … … Plakalı otomobilin suçun işlenmesi ile doğrudan ilişkili olmayıp, suçun işlenmesine tahsis edilmesi de söz konusu değildir.
Olay yerine gelip, gidilme için bulundurulan otonun hürriyeti tahdit suçunun işlenmesi için kullanılması zorunlu olmadığı gibi, kolaylaştırması da söz konusu olmadığı dikkate alınmadan yazılı şekilde … … Plakalı aracın müsaderesine karar verilmesi,
4-)Suçu birlikte işleyen sanıkların neden oldukları yargılama giderlerinden ayrı ayrı sorumlu tutulmaları yerine 5271 Sayılı CMK’nun 326/2. maddesine aykırı biçimde ‘sanıklardan yargılama giderinin müteselsilen alınmasına’ biçiminde karar verilmesi…”,
İsabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Diğer bozma nedenlerine uyan yerel mahkeme (1) numaralı bozma nedenine karşı 10.01.2014 gün ve 2013/227-2014/6 sayı ile;
“… Çocuklar hakkında getirilen düzenlemeler çocuklara özgüdür ve öncelik çocuğun menfaatidir, çocuklar hakkındaki yargılama dosyasının büyüklerle ilgili yargılama dosyası ile birleştirilmesi halinde uygulanacak olan usul hükmü çocuklara özgü usul hükmü olmalıdır, aksi durumda çocuklar ile ilgili olarak getirilen özgü düzenlemelerin bir anlam ya da maslahatı kalmayacaktır, esasen yargılamanın kapalı olarak yapılması çocukların lekelenmeme hakkı bağlamında getirilmiş olan bir ilkedir, çünkü çocuklar büyüklere göre toplumsal riske daha ziyade açıktır, aslında büyüklerde toplumsal riske açıktır, ancak konun koyucu küçüklerin toplumsal riske olan zaafiyetinin daha belirgin olması nedeni ile çocuklar hakkındaki yargılamanın kapalı olarak yapılmasına, büyükler ile ilgili olarak yapılan yargılamaların ise açık olarak yapılmasını düzenleme altına almıştır. Büyüklerin yargılamasının kapalı olarak yapılması büyüklere bir zarar vermeyecektir, aksine büyüklerin de faydasına olan bir durumu ortaya çıkartacaktır, küçüklerin yargılamasının açık yapılması ise telafisi mümkün olmayan menfaat zedelenmesini ortaya çıkartacaktır, çocukların yargılamasının kapalı olarak yapılması tarafı olduğumuz çocuk haklarına dair sözleşmenin bir gereği olarak ortaya çıkmaktadır, esasen kapalılık ilkesi tavsiye niteliğindeki Pekin Kuralları ile Bejing Kurallarında kabul edilen ilkelere de uygunluk göstermektedir…”,
Gerekçesiyle ilk hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de sanıklar müdafileri ile sanık … ve … tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.04.2014 gün ve 148176 “onama” sayılı istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; çocuk sanıklarla yetişkin sanıkların davalarının birleştirilerek birlikte görülmesi durumunda duruşmanın kapalı mı yoksa açık mı yapılması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Suç tarihinde 18 yaşından küçük olan ve yetişkin sanıklar ile birlikte şikâyetçiye karşı yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işleyen sanık … hakkındaki soruşturmanın 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu gereğince yetişkin sanıklar hakkındaki soruşturmadan ayrı yürütüldüğü, ancak kamu davası açıldıktan sonra davaların birleştirilmesine karar verildiği, yerel mahkemece sanıklardan Mehmet’in yargılama sırasında 18 yaşından küçük olması sebebiyle 185. maddesi uyarınca tüm sanıkar bakımından duruşmanın kapalı yapılmasına karar verilerek bütün oturumlar kapalı yapılıp hükmün de kapalı oturumda açıklandığı, bozmadan sonra ise sanık …‘in 18 yaşını doldurması sebebiyle duruşmanın açık yapıldığı anlaşılmaktadır.
5271 Sayılı CMK’nun “Duruşmanın açıklığı” başlıklı 182. maddesi5271 Sayılı CMK’nun “Duruşmanın açıklığı” başlıklı 182. maddesi;
“(1) Duruşma herkese açıktır.
(2) Genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına mahkemece karar verilebilir.
(3) Duruşmanın kapalı yapılması konusundaki gerekçeli karar ile hüküm açık duruşmada açıklanır.”,
Aynı kanunun Aynı kanunun “Açıklığın kaldırılması hakkında karar” başlıklı 184. maddesi
“(1) 182. maddede gösterilen hâllerde, açıklığın kaldırılması istemine dair olarak yapılacak duruşma, istem üzerine veya mahkemece uygun görülürse kapalı yapılır.”,
“Zorunlu kapalılık” başlıklı 185. maddesi
“(1) Sanık, onsekiz yaşını doldurmamış ise duruşma kapalı yapılır; hüküm de kapalı duruşmada açıklanır.”,
“Kapalılık kararının ve nedenlerinin yazılması “ başlıklı 186. maddesi ise;
“(1) Açıklığın kaldırılması kararı, nedenleriyle birlikte tutanağa geçirilir.”, şeklinde düzenlenmiştir.
Uyuşmazlık konusuyla ilişkili olan 5395 Sayılı Çocuk Korumu Kanununun “iştirak hâlinde işlenen suçlar” başlıkılı 17. maddesinde de;
” (1) Çocukların yetişkinlerle birlikte suç işlemesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturma ayrı yürütülür.
(2) Bu hâlde de çocuklar hakkında gerekli tedbirler uygulanmakla beraber, mahkeme lüzum gördüğü takdirde çocuk hakkındaki yargılamayı genel mahkemedeki davanın sonucuna kadar bekletebilir.
(3) Davaların birlikte yürütülmesinin zorunlu görülmesi hâlinde, genel mahkemelerde, yargılamanın her aşamasında, mahkemelerin uygun bulması şartıyla birleştirme kararı verilebilir. Bu takdirde birleştirilen davalar genel mahkemelerde görülür.” şeklinde düzenlemeler yer almaktadır.
Kanuni düzenlemelerden de açıkça anlaşılacağı üzere kural olarak duruşmalar herkese açık yapılmalıdır. “Aleniyet” yahut “duruşmanın açıklığı” bir usul ilkesi olup, gizlilikse istisnadır. Aleniyet; Duruşmada zorunlu olarak bulunması gerekenler dışındaki kişilerin de bulunması anlamına gelmekte olup duruşmanın kamuya açık olmasını ifade etmektedir. (Doğrudan aleniyet) Aleniyet ilkesi yargılama işlemleri açısından getirilmiş olup insanların gizli olarak yargılanmasının engellenmesi, işlemlerin kanuna uygun yapılmasının denetlenmesi, adil yargılama ve mahkemelere güvenin sağlanmasına katkıda bulunması sebebiyle demokratik rejimlerin olmazsa olmazlarındandır.
Aleniyet duruşma salonun elverdiği ölçüde isteyen herkesin duruşmaya katılması, yargısal faaliyeti izlemesi anlamına geldiği kadar gördüklerini ve duyduklarını başkalarına duyurabilmesi anlamına da gelmektedir. (Dolaylı aleniyet) Ancak aleniyet duruşmanın alenen yayınlanması demek olmayıp 183. maddesi uyarınca istisnalar dışında adliye binası içerisinde ve duruşma başladıktan sonra duruşma salonunda her türlü sesli veya görüntülü kayıt veya nakil olanağı sağlayan aletlerin kullanılması yasaklanmıştır.
Ceza muhakemesinin temel ilkelerinden olan duruşmanın aleni olması ilkesi anayasa ile de güvence altına alınmış olup Anayasanın 141. maddesinde
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.
Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.
Ayrıca İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6/1. maddesinde de yargılamanın açık yapılıp hükmün de açık oturumda verilmesi gerektiği ancak genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya davanın açık yapılmasının adaletin selametine zarar verebileceği özel durumlarda mahkeminin zorunlu gördüğü ölçüde tamamen veya kısmen basına ve dinyeyicilere kapalı olarak yapılabileceği düzenlenmiştir.
Duruşmaların açıklığı ilkesinin ihlali 289. maddesinde sayılan “hukuka kesin aykırılık halleri”nden olup, açık yapılması gereken duruşmanın kapalı yapılması durumunda yapılan hukuka aykırılığın telafisi için hükmün bozularak kapalı yapılan duruşmaların açık yapılması gerekmektedir.
Mevzuatımıza göre kural olarak açık yapılması gereken duruşma ancak iki halde kapalı yapılabilir;
1-)İhtiyari kapalılık; kamu güvenliği ve genel ahlakın gerekli kıldığı durumlarda duruşmaların bir kısmı veya tamamının kapalı yapılmasına karar verilebilir. Duruşmanın açık yapılması durumunda genel ahlakın ve kamu güvenliğinin kesin biçimde zarar göreceğinin kabul edildiği durumlarda kapalılık kararı verilmelidir. Bu iki sebeple duruşmanın kapalı yapılmasına mahkemece gerekçeli olarak açık duruşmada karar verilir. Bununla birlikte kapalılık kararının verilmesini gerektiren nedenlerin açık duruşmada tartışılmasının dahi kamu güvenliği ve genel ahlakı tehlikeye düşürme ihtimalinin bulunduğu durumlarda re’sen veya istem üzerine kapalılık kararının kaldırılmasına dair duruşma kapalı oturumda yapılabilir ancak karar her halde açık duruşmada tefhim edilmelidir.
2-)Zorunlu kapalılık; Kanun koyucu çocukların korunması amacıyla genel kurula bir istisna getirmiş ve çocuklara dair yapılan duruşmanın zorunlu olarak kapalı yapılmasını düzenlemiştir. Bu düzenleme İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6/1. maddesine de uygundur. Zorunlu kapalılık durumunda duruşmalar mutlaka kapalı oturumda yapılıp, kararın da kapalı oturumda verilmesi gerekmektedir.Kanun koyucu bu konuda hakime takdir hakkı tanımamıştır. Ancak yargılama sırasında sanık 18 yaşını doldurması durumunda ihtiyarı kapalılık gereğince mahkeme tarafından verilmiş bir karar bulunmaması halinde genel kural gereğince duruşmanın açık yapılması gerekmektedir.
Bunun dışında alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis olan suçlarda devlet sırrı niteliğinde bilgilerle ilgili tanıklıkta 47/2. maddesi uyarınca sadece tanıklığın yapıldığı kısım bakımından dinlemenin gizli yapılması zorunludur. Bu halde tanık mahkeme hakimi veya heyeti tarafından zabıt katibi dahi olmaksızın dinlenir.
Çocuklar ile yetişkin sanıkların birlikte suç işlemesi durumunda; soruşturmanın ve kovuşturmanın kural olarak ayrı yürütülmesi gerekmekte olup davaların birlikte yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde ise genel mahkemelerde, yargılamanın her aşamasında birleştirme kararı verilebilir. Birleşen davaların genel mahkemelerde görülmesi gerekmekte olup bu durumda her ne kadar genel mahkemelerde duruşma açık yapılmakta ise de davaların birlikte görülmesinden umulan fayda ile çocukların korunması ihtiyacı ortadan kalkmadığından duruşmanın kapalı yapılmasının gerektiği kabul edilmedir. Bu yorum ceza yargılamasının genel ilkelerinden olan duruşmanın açık yapılması kuralına çocukların korunması ve yargılamadan etkilenmemesi amacıyla istisna getirerek çocuklar hakkındaki duruşmaların kapalı yapılmasını düzenleyen kanun koyucunun amacına da uygun düşmektedir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 08.10.2002 gün ve 22-342 Sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Öğretide de bu konuya dair olarak; “Çocukların korunması gizliliği gerektirir (Any. 141/2). 18 yaşını henüz bitirmemiş olanlara ait duruşmalar mutlaka kapalı yapılır, hüküm dahi kapalı duruşmada açıklanır” (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku Ders Kitabı, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2014, s. 891), “Sanık 18 yaşını doldurmamış ise duruşma kapalı yapılır; hüküm de kapalı oturumda açıklanır ( m.185). Bu halde mahkemenin, kapalılık kararı verip vermeme konusunda takdir hakkı bulunmamaktadır. Bu durum zorunlu kapalılık olarak da adlandırılmaktadır. Sanığın, duruşma devam ederken onsekiz yaşını tamamlaması halinde, tekrar aleniyete dönülecektir” (Nur Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 11. Bası, İstanbul, 2014, s. 665 ), “Duruşmanın kapalı yapılması esasen mahkemenin takdirinde olmakla beraber kanunumuzun bunu zorunlu kıldığı hal de vardır. Buna göre, sanık, on sekiz yaşını doldurmamış ise duruşma kapalı yapılır ve hatta hüküm de kapalı duruşmada açıklanır ( 185). On sekiz yaşından küçük sanıklar hakkındaki duruşmaların kapalı yapılması zorunludur” (Yener Ünver/Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku II Cilt, 7. Baskı, Ankara, 2013, s. 72), “Sanık onsekiz yaşını doldurmamış ise duruşma mutlaka kapalı yapılır ve bunlurla ilgili hüküm de kapalı duruşmada açıklanır (m. 185). Kanun bu durumdan zorunlu kapalılık olarak söz etmektedir. Çocuğun yetişkinlerle birlikte suç işlemesi halinde, çocuğa yönelik soruşturma ve kovuşturma yetişkinlerden ayrı yürütülmektedir. (ÇKK m. 17/1). Davaların birleştirilmesinin zorunlu görüldüğü hallerde, davalar genel mahkemelerde görülecektir (ÇÇK m.17/3). Ancak bu durumda da duruşmanın gizli yapılması gerekir” (Cumhur Şahin/Neslihan Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku II, 2. Baskı, Ankara, 2012, s.99) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yetişkin sanıklarla birlikte suç işleyen çocuk sanık hakkında soruşturmanın ayrı yapıldıktan sonra yargılama sırasında davaların birleştirilmesine karar verilen olayda, davaların birlikte görülmesinde umulan fayda ile çocuğun koruması ihtiyacı ortadan kalkmadığından 185. maddesinin amir hükmü uyarınca tüm sanıklar bakımından duruşmanın kapalı yapılması usul ve kanuna uygundur.
Bu itibarla yerel mahkeme direnme gerekçesinin isabetli olduğuna, dosyanın bozmaya uyulan yönlerinin incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1-) Siverek Ağır Ceza Mahkemesi’nin 10.01.2014 gün ve 2013/227-2014/6 sayılı direnme gerekçesinin, İSABETLİ OLDUĞUNA,
2-) Dosyanın, bozmaya uyulan yönlerinin incelenmesi için Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 13.10.2015 tarihinde yapılan oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2012/6-925 Karar : 2012/1860 Tarih : 18.12.2012
-
CMK 185. Madde
-
Zorunlu Kapalılık
Hatay Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.01.2007 gün ve 1262-208 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen
Yargıtay 6. Ceza Dairesince 03.12.2008 gün ve 14969-23019 sayı ile;
“1- Sanığa suç atması için bir neden bulunmayan mağdurun, olayın hemen sonrasında daha önceden görmediği ve tanımadığı sanığın, kafasına ve kulağına vurup elinden cep telefonunu zorla alıp kaçtığını beyan ettiği, yakalandığında savunman huzurunda dört kişi arasından sanığı kesin olarak teşhis ettiği ve teşhis sırasında hazır bulunan tanıkların duruşmada tutanak içeriğinin doğru olduğunu beyan ettiklerinin anlaşılması karşısında; sanığın atılı suçu işlediğinin kanıtlandığı gözetilmeden hükümlülüğü yerine, kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde beraatına karar verilmesi,
2- Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirip hükmün tefhim edildiği son oturumda sanık onsekiz yaşını doldurmadığı halde, 5271 sayılı CMK`nun 185 inci maddesine aykırı olarak oturumun kapalı yerine açık yapılması ve hükmün de kapalı yerine açık tefhim edilmesi suretiyle sanığın savunma hakkının kısıtlanması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Hatay Ağır Ceza Mahkemesi ise 05.06.2009 gün ve 147-232 sayı ile;
“Sanığın yağma suçunu işlediği gerekçesiyle açılan davada tek delil, mağdurenin hazırlık aşamasında yapmış olduğu teşhistir. Olay gece saat yirmi otuz sularında hava karardıktan sonra meydana gelmiş, çok ani olarak gelişmiş, olayı gerçekleştiren, mağdurenin arkasından gelerek konuştuğu cep telefonunu kafasına vurmak suretiyle alıp kaçmış, mağdure eylemi gerçekleştirenin yüzünü görememiş, sadece eşkalini tarif etmiş, yapılan teşhiste bu eşkale uygun olan yaş itibarıyla tutanaktan anlaşıldığı kadarıyla sadece yargılanmakta olan sanık olduğu gibi, teşhis tutanağı zabıt mümzilerinin beyanlarından anlaşılacağı üzere mağdure olaydan yirmi gün sonra yapılan teşhiste yüzde doksan beş oranında sanığı teşhis ettiğini, eylemi gerçekleştirenin sanık olmayabileceğini, yargılama sırasında sanığın eylemi gerçekleştiren şahıs olup olmadığından kesin emin olmadığını belirtmiştir. Bu nedenle sanığın atılı suçu işlediği şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle tespit edilemediğinden beraatına karar verilmiştir” gerekçesiyle oy çokluğuyla önceki hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istemli 13.04.2012 gün ve 279346 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Özel Daireyle yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Görgü tanığı bulunmayan olayda gece saatlerinde mağdurun işinden çıkıp cep telefonuyla konuşarak evine doğru yürüdüğü sırada, bir şahsın kafasına vurarak cep telefonunu aldığı, mağdurun durumu önce ailesine, sonra da polise bildirdiği ve cep telefonunu gasbeden şahsın eşkalini verdiği, yirmi gün sonra başka bir olay nedeniyle yakalanan sanığın mağdurun verdiği eşkale uyduğunu düşünen kolluk görevlilerinin mağduru karakola çağırdıkları ve üç kişi arasına yerleştirdikleri sanığı teşhis etmesini istedikleri, müdafiin de hazır bulunduğu teşhis işlemi sırasında mağdurun önce tereddüt yaşadığı, ardından da dördüncü sıraya yerleştirilmiş olan sanığı teşhis ettiği,
Yakalama tutanağına göre; sanığın hırsızlık suçundan arandığı sırada polisler tarafından görülmesi üzerine kaçmaya çalıştığı, ancak yakalanarak gözaltına alındığı, kendi imzası da bulunan tutanakta, bir cep telefonu çaldığını ve telefon bayiine sattığını beyan ederek söz konusu bayinin yerini gösterdiği, tanık sıfatıyla dinlenen cep telefonu bayiinin bu durumu doğruladığı, sanığın ve tanığın beyanlarında geçen telefonun aynı marka ve model olduğu, mağdurdan yağmalanan ve suça konu olan cep telefonunun ise bu model olmadığı,
Teşhis Tutanağının; “müşteki, cep telefonunu kapkaç yoluyla çalan şahsı teşhis etmek üzere davet edilmiş, nöbetçi avukat ve görevli polis memurlarıyla birlikte teşhis odasına alınmış, adları yazılı şüpheliler yan yana dizilerek müştekiye gösterilmiş, müştekinin dördüncü sıradaki şahsı eli ile göstererek, olay günü telefonumu kapkaç yoluyla çalan bu şahıstır` demesi üzerine teşhis sonlandırılmıştır” şeklinde düzenlendiği,
Sanığın teşhis işlemi sırasında kullanılan şahısların yaşça en küçüğü olduğu, aralarında üç, onbir ve onbeş yaş fark bulunduğu, bu şahıslardan birisinin polis memuru, diğerinin sanığın beyanında adı geçen ve mahkemece tanık olarak da dinlenen cep telefonu bayii, ötekinin ise sanığın arkadaşı olduğu, fiziki bir farklılıkları bulunup bulunmadığının ise teşhis tutanağından anlaşılamadığı,
Sanığın suç tarihi itibarıyla onsekiz yaşından küçük olması nedeniyle görevlendirilen sosyal hizmet uzmanının; “parasız kaldığı için arkadaşları ile iki kere zorla cep telefonu aldığını, ancak pişman olduğunu belirten sanığın, ergenlik döneminde bulunduğu, olumsuz çevre koşulları ve arkadaşlarının etkisiyle suç işlediği, suç işlemeye dönük bir yapısı olduğu” şeklinde rapor düzenlediği,
Bozma ilamından önceki yargılama aşamasında savunmasının kapalı oturumda alındığı, kararın ise açık yapılan duruşma sonucunda açıkça tefhim edildiği, bozmadan sonraki duruşmaların ise açık yapıldığı,
Mağdurun olaydan sonra kollukta ve sanığın yakalanmasının ardından teşhis aşamasında; Olay günü akşam saatlerinde eve gelirken, daha önceden görmediği ve tanımadığı onaltı onyedi yaşlarında, 160-165 santim boyunda, esmer, siyah saçlı, zayıf, üzerinde kırmızı beyaz tişört bulunan bir şahsın, o sırada konuşmakta olduğu değeri beşyüzelli lira olan telefonunu, kafasına ve kulağına vurarak elinden zorla alıp kaçtığını, korktuğu için koşarak evine geldiğini ve olayı annesine anlattığını, ardından polise bildirdiklerini, yirmi gün kadar sonra polislerin arayarak ifadesinde vermiş olduğu eşkale uygun şüpheli şahısları yakaladıklarını söylediklerini ve teşhis için gelmesini istediklerini, emniyete giderek nöbetçi avukat ve polisle birlikte teşhis odasına girdiğini, kendisine koridorda yan yana dizilmiş dört kişinin gösterildiğini, dördüncü sırada bulunan sanığı teşhis ettiğini belirterek şikayetçi olduğunu beyan ettiği, Duruşmada ise, Olay akşamı telefonla konuşarak eve giderken birden arkasından bir şahsın geldiğini, kafasına vurarak telefonunu aldığını, olayı ailesine ve polise anlattığını, telefonunu alan şahsın eşkalini ve özelliklerini bildirdiğini, ancak karanlık olması nedeniyle yüzünü net olarak göremediğini, bir süre sonra karakoldan kendisini çağırdıklarını ve verdiği eşkale uyan bir şahsın yakalandığını söylediklerini, kendisine dört kişinin gösterildiğini, huzurda bulunan sanığı teşhis ettiğini, yüzünü net olarak göremediğini belirttiği halde bu beyanının teşhis tutanağına geçirilmediğini, şikayetçi olmadığını, olaydan sonra herhangi bir tehdide maruz kalmadığını, gasbedilen telefonun Nokia 6230 i marka ve kameralı olduğunu, olaydan üç dört ay önce yeni olarak altıyüz liraya satın aldığını, olay esnasında etrafın karanlık, olay yerinin de ıssız olduğunu belirttiği,
Tanık Ahmet Güleryüz`ün; Telefon bayii olarak çalıştığını, yağma olayına ilişkin bir bilgisi olmadığını, üç dört gün kadar önce internet kafeden tanıdığı sanığın bir arkadaşıyla gelip kendisine telefon sattığını, telefonu sanığın arkadaşından aldığını, parasını da ona verdiğini, telefonu alırken kimlik fotokopisi istediğini, sanığın fotokopi çektirip getireceklerini söylediğini, altmışbeş liraya anlaştıklarını, ancak altmış lira verdiğini, beş lirayı kimlik fotokopisini getirdikten sonra vereceğini söylediğini, sanık ve arkadaşının daha sonra gelmediklerini, sanığın üç dört ay önce de eski bir cep telefonu getirip kırk liraya sattığını, markasını ve tipini hatırlamadığını, sanığın telefonun annesine ait olduğunu söylediğini, bunun üzerine kimlik fotokopisini almadığını, suça konu olan telefonun fiyatının beşyüzelli lira, ikinci el satış fiyatının ise üçyüz lira civarında olduğunu, telefonu kar payı da göz önünde bulundurulduğunda ikiyüzseksen liraya satın alabileceğini, ancak sanıktan suça konu olan marka ve modelde bir cep telefonu satın almadığını söylediği,
Tanık Semih Özkan’ın; Sanığın yakalanıp karakola getirildiğini, üç kişinin arasına konulup mağdura gösterildiğini ve teşhis yapıldığını, mağdurun hiçbir tereddüt yaşamaksızın eli ile gösterip avukat huzurunda kendisini yağmalayan şahsın sanık olduğunu belirttiğini, teşhis işlemi sırasında mağdurun yüzde doksan beş bu şahıstır` dediğini, bunun üzerine mağdura, “yüzde doksan dokuz da desen şüpheli olması halinde bu olmaz, bu mu değil mi, net olarak söylemen gerekir, ona göre iyi bak” dediklerini, mağdurun dikkatle baktığını ve eli ile gösterip “bu şahıstır” diyerek sanığı teşhis ettiğini beyan ettiği,
Tanık Mehmet Fikri Akgün`ün; Teşhis işlemi sırasında sanığı üç şahsın arasına koyduktan sonra mağdura gösterip cep telefonunu yağmalayan kişinin hangisi olduğunu sorduklarını, şahısları sağa, sola, öne ve arkaya çevirmek suretiyle teşhis etmesini istediklerini, mağdurun net bir şekilde eli ile göstererek kendisini yağmalayan şahsın sanık olduğunu söylediğini, başta “yüzde doksanbeş budur” diyerek sanığı gösterince, “böyle olmaz, ya budur ya da değildir, teşhisin net olması gerekir” dediklerini, mağdurun kesin olarak teşhis edip sanık olduğunu söylediğini, bunun üzerine avukat huzurunda yapılan teşhise ilişkin tutanağı tanzim ettiklerini belirttiği,
Tanık Arif Çabalak`ın; Nöbetçi avukat olarak çağrılması üzerine teşhis sırasında karakolda bulunduğunu, olaya ilişkin düzenlenen tutanak içeriğinin doğru olduğunu, teşhisin usulüne uygun yapıldığını söylediği,
Sabıkasız olan sanığın aşamalarda benzer olacak şekilde; suçlamaları kabul etmediğini, mağdura cebir ve şiddet kullanarak telefonunu almadığını, olay tarihinde olay yerinde bulunmadığını savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi için, teşhis işlemi üzerinde durulması gerekmektedir.
Suç ve teşhis tarihinde ceza yargılaması hukukumuzda teşhise ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta olup, bu konu ilk kez yerel mahkemenin karar tarihinden sonra 02.06.2007 gün ve 5681 s. Kanunun 5 inci maddesiyle 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun Ek 6 ncı maddesinde yapılan değişiklikle mevzuatımıza girmiş, anılan maddede teşhis işleminin ne şekilde yapılacağı, “ Polis, olaydaki failin gözaltına alınan şüpheliyle aynı kişi olup olmadığının belirlenmesi bakımından zorunlu olması halinde, Cumhuriyet savcısının talimatıyla teşhis yaptırabilir. … İşleme başlanmadan önce teşhiste bulunacak kişinin faili tarif eden beyanları tutanağa bağlanır. Teşhis işlemine tabi tutulan kişilerin birden fazla ve aynı cinsten olması, aralarında yaş, boy, ağırlık, giyinme gibi görünüşe ilişkin hususlarda benzerlik bulunması gerekir. Teşhis için gerekli olması halinde şüphelinin görünüşüyle ilgili gerekli değişiklikler yapılabilir. Teşhis işlemine tabi tutulan kişilerin her birinde teşhis sırasında bir numara bulundurulur. Teşhiste bulunan kişiyle teşhis işlemine tabi tutulan kişilerin birbirini görmemesi gerekir. Teşhis işlemi en az iki kez tekrarlanır ve teşhiste bulunması istenen kişiye şüphelinin teşhis edilecek kişiler arasında yer almıyor olabileceği hatırlatılır. Teşhis işlemine tabi tutulan kişilerin, bu işlem sırasında birlikte fotoğrafları çekilerek veya görüntüleri kayda alınarak, soruşturma dosyasına konur. Şüphelinin fotoğrafı üzerinden de teşhis yaptırılabilir. Ancak tek bir fotoğraf veya aynı kişinin farklı fotoğrafları üzerinden teşhis yaptırılamaz. Değişik kişilerin fotoğraflarının aynı büyüklük ve özellikte olmaları gerekir. Teşhis işlemi tutanağa bağlanır “ şeklinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Ceza muhakemesi hukukunda serbest delil sistemi geçerli olduğundan teşhis, uygulamada özellikle yağma gibi bir kısım suçlarda yaygın biçimde başvurulan beyana dayalı bir delildir. Yağma suçlarında eylemin sabit olup olmadığı hususu somut olayda da olduğu gibi, çoğu zaman yalnızca mağdurun anlatımlarından hareket edilerek ulaşılan delillerle belirlenebilmektedir. Bu nedenle mağdur anlatımlarının doğruluğunun, elde edilen diğer deliller de değerlendirilerek her türlü şüpheden uzak bir şekilde ispatı gerekir. Teşhise dayalı olarak sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi için teşhisin her türlü şüpheyi ortadan kaldıracak şekilde gerçekleştirilmesi gereklidir.
Suç ve teşhis işleminin yapıldığı tarihte 2559 s. Kanunun Ek 6 ncı maddesindeki değişikliğin henüz yürürlüğe girmemiş olması nedeniyle teşhis işleminin gerçekleştirilme şekline ilişkin mevzuatımızda bir düzenleme yer almaması, teşhisin gelişigüzel yapılabileceği anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla teşhis işlemi kesin bir kanaat oluşturacak şekilde yapılmalıdır.
Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “masumiyet,” diğer bir değişle “suçsuzluk” karinesinin uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi”; amacı maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkumiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Görgü tanığı bulunmayan olayda sanık aleyhine değerlendirilebilecek deliller, mağdur ile cep telefonu bayii olan tanığın beyanları ve teşhis işlemidir. Ancak teşhis işlemi kesin bir kanaat verecek şekilde gerçekleştirilmemiştir. Sanığın, birisi polis memuru, diğeri dosyada tanık olarak da dinlenen cep telefonu bayii, öteki ise sanıktan üç yaş büyük olan arkadaşıyla birlikte mağdura gösterilip, mağdurdan teşhis etmesinin istenmesi, mağdurun sanığı tam olarak teşhis etmekte zorlanması, kolluk görevlilerinin uyarısı üzerine teşhis ettiğini belirtmesi, kovuşturma aşamasında ise, sanığın yüzünü göremediğini ve eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinden emin olamadığını beyan etmesi, cep telefonu bayii olan tanığın da sanıktan satın aldığı cep telefonunun suça konu telefonla aynı model olmadığını belirtmiş olması karşısında,
kesin bir kanaat vermekten uzak olan teşhis işlemine, mağdurun sonradan döndüğü beyanlarına ve sanığın tüm aşamalardaki istikrarlı savunmalarına göre yağma suçundan sanığın mahkumiyetine karar verilmesinin mümkün olmadığı,
Öte yandan, sanığın onsekiz yaşını doldurmamış olması nedeniyle duruşmalarının mutlaka kapalı yapılması, hükmün de kapalı oturumda tefhim edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi CMK`nun 185 inci maddesindeki düzenlemeye aykırı ise de; bozmadan sonra sanığın onsekiz yaşını doldurmuş olması sebebiyle, gelinen aşamada bu aykırılığın giderilmesi imkanı bulunmamaktadır.
Bu itibarla sanığın üzerine atılı yağma suçundan beraatına karar veren yerel mahkeme direnme hükmü isabetli olup onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dokuz Genel Kurul Üyesi; “Sanığın eyleminin sabit olduğu, dolayısıyla yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Açıklanan nedenlerle;
1- Hatay Ağır Ceza Mahkemesinin 05.06.2009 gün ve 147-232 sayılı direnme hükmünün (ONANMASINA),
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına (TEVDİİNE), yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.