0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

İddianamenin İadesi

CMK Madde 174

Madde 174 – (Değişik: 25/5/2005 - 5353/27 md.)

(1) Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;

a) 170 inci maddeye aykırı olarak düzenlenen,

b) (Değişik:17/10/2019-7188/20 md.) Suçun sübûtuna doğrudan etki edecek mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen,

c) (Değişik:17/10/2019-7188/20 md.) Önödemeye veya uzlaştırmaya ya da seri muhakeme usulüne tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaştırma ya da seri muhakeme usulü uygulanmaksızın düzenlenen,

d) (Ek:17/10/2019-7188/20 md.) Soruşturma veya kovuşturma yapılması izne veya talebe bağlı olan suçlarda izin alınmaksızın veya talep olmaksızın düzenlenen,

İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir.

(2) Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez.

(3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır.

(4) Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez.

(5) İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir.



CMK Madde 174 Gerekçesi

5271 sayılı Kanunun 174 üncü maddesi değiştirilmiştir. Kamu davasının tek veya zorunlu olduğunda birbirini izleyen oturumlarda ve mümkünse bir günde sonuçlandırılmasını gerçekleştirebilmek amacıyla; iddianamenin, hukuken geçerli ve yeterli delillerin toplanmasından ve dava açma koşullarının gerçekleşmesinden sonra, tüm yönleriyle doğru ve eksiksiz olarak mahkemeye verilmesi gerekmektedir.

Yeterli delil bulunmadan veya toplanmadan âdeta delilsiz davanın açılmış olması ve bunun sonucu olarak mahkemenin soruşturma yapmak zorunluluğunda kalacağının anlaşılması halinde iddianame iade edilecektir. Mahkemenin bu kararı üzerine Cumhuriyet savcısı, eğer itiraz yoluna gitmeyecekse yeniden soruşturma yapacaktır. Yaptığı bu soruşturma sonunda yeterli delil saptayabildiğinde Cumhuriyet savcısı yeniden iddianame düzenleyerek mahkemeye verecek, yeterli delil bulamazsa kovuşturmaya yer olmadığına karar verecektir. Böylece soruşturmanın gereğince tamamlanmadan dava açılmasının sakıncaları, duruşmaların uzaması ve ertelenmesi önlenebilecektir.

Deliller kamu davası açmak için yeterli olsa bile, iddianamede bulunması gerekli diğer ve bir bakıma şekli sayılabilecek hususların yer almaması halinde de iade mümkündür.

Önödemeye veya uzlaşmaya tabi bir suç hakkında yanlışlıkla iddianame düzenlenmişse, bu da iddianamenin iadesi nedeni sayılmıştır. Bu durumda Cumhuriyet savcısı, iade kararına itiraz etmeyecekse, önödeme veya uzlaşma yoluyla soruşturmayı sona erdirmeyi deneyecektir.

Savcının değerlendirmesine tabi hususlar iade gerekçesi olamaz. Bu nedenle mahkeme, savcının nitelendirmesine katılmadığını belirterek bir hususu iade konusu yapamaz. Ancak iddianamede bulunması gereken hususlarda bir eksiklik veya yanlışlığa dayanarak iade yoluna gidilebilir. Örneğin soruşturulan fiilin önödemelik olup olmadığının takdiri Cumhuriyet savcısına aittir. Bu nedenle Cumhuriyet savcısı, fiilin önödeme kapsamında olmadığı görüşünde ise, mahkeme bu durumda iddianameyi iade edemez. Keza, görev veya yetki konusunda iddianamede açık bir yanlışlık veya çelişki varsa iade mümkündür. Örneğin iddianame asliye ceza mahkemesine verildiği halde, ağır ceza mahkemesinin madde bakımından yetkisine girecek ağırlıkta bir ceza miktarı talep edilmesi; iddianamede gösterilen mahkemenin yargı çevresi dışında suçun işlendiğinin iddianameden anlaşılması gibi. Nitekim 170 inci maddenin üçüncü fıkrası iddianamenin “görevli ve yetkili” mahkemeye hitaben düzenlenmesini öngörmektedir. Şayet iddianamenin görevli veya yetkili mahkemeye hitaben düzenlenmediği iddianameden kolayca anlaşılabiliyorsa, iddianamenin 170 inci maddeye aykırı düzenlendiğinden bahisle mahkeme iadeye karar verebilecektir.

Buna karşılık, Cumhuriyet savcısının değerlendirmesinde bir çelişki olmadığı sürece, örneğin mahkeme görev veya yetki konusunda Cumhuriyet savcısı ile aynı kanaatte olmasa bile, bu sebeple iddianameyi iade edemez. Çünkü bu sorun görev veya yetki uyuşmazlığının konusu olabilecek bir husustur ve bir merciin çözmesi gereken bir konuyu mahkeme iddianamenin iadesi yoluyla çözemez. Kaldı ki, bu ihtimalde, iddianamenin iadesine yönelik inceleme ile göreve ilişkin incelemenin aynı zaman diliminde olması mümkün değildir. İddianamenin iadesi, ancak, iddianamenin mahkemeye verilmesinden sonra fakat kabulünden önce, yani soruşturma evresinde verilebilecek bir karardır. Oysa mahkemenin nitelendirmesi sonucu ortaya çıkabilecek olan görevsizlik kararı, ancak kovuşturma evresinde, iddianamenin kabulünden sonra verilebilmektedir. Aynı durum yer yönünden yetki bakımından da geçerlidir. Bu nedenle mahkeme, iddianame kendisine verildiği zaman, görev yönünden herhangi bir değerlendirme yapmaksızın, kabul edilebilir bir iddianamenin bulunup bulunmadığına karar vermek zorundadır. İadesi gereken bir iddianame sözkonusu ise öncelikle bu yola başvurulacak, iddianamedeki eksiklikler tamamlandıktan veya itiraz üzerine bu konuda bir karar verildikten sonra, artık ortada, iade yönünden değerlendirmeye tabi kılınmış bir iddianame var demektir. Bunun üzerine iddianame kabul edilecek ve gerekli görülüyorsa, yani Cumhuriyet savcısının görev veya yetki konusundaki hukuki nitelendirmesi kabul edilmiyorsa, görevsizlik kararı verilecektir. Görev sorunu çözüldükten sonra ise artık yeniden iddianamenin iadesine gerek ve hatta imkan bulunmamaktadır. Çünkü, gerçekte görevsiz veya yetkisiz de olsa, bir mahkeme tarafından iddianamenin iadesi konusu değerlendirilmiş bulunmaktadır. Bu değerlendirmeyi yapanın, mutlaka, kendisine gelen davayı kabul eden veya kabul etmediği için çıkan uyuşmazlık üzerine görevli veya yetkili hale gelmiş bulunan mahkeme olması şart değildir.

Yine, olaylar ile deliller arasında ilişki kurulmaksızın, sadece olaylara ve sadece delillere ard arda yer verilmiş ve takdirin mahkemeye bırakılmış olması halinde de iade mümkündür.

İddianamenin iadesi üzerine Cumhuriyet savcısının izleyebileceği iki yol bulunmaktadır. İlki, iade kararında belirtilen eksiklikleri giderdikten, hatalı noktaları düzelttikten sonra yeniden iddianame düzenlemektir. Eksiklik ve yanlışlıklar giderildikten sonra, artık mahkeme yeni ve başka sebeplere dayanarak yeniden iade edemez. İkinci yol ise iade kararına karşı itiraz kanun yoludur. İtiraz merciinin kararı kesin olduğundan, Cumhuriyet savcısını da mahkemeyi de bağlayacaktır.

İddianameyi iade için öngörülen süre, kesin bir süredir. Bu süre içinde iade edilmeyen iddianame artık kabul edilmiş sayılır.

İlk iade kararında belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez. Bu nedenle, mahkeme, olabildiğince titiz bir inceleme ile, iadeye konu olabilecek bütün hususları belirlemelidir. İade süresinin onbeş gün olması bu tür bir incelemeyi mümkün kılacaktır. İade sebebi olarak gösterilen eksiklikler tamamlanmadan ve hatalı noktalar düzeltilmeden, adeta aynı iddianamenin yeniden mahkemeye verilmesi halinde, mahkeme bu iddianameyi de iade edebilecektir.


CMK 174 (İddianamenin İadesi) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2021/39943 E. , 2022/9821 K.

  • CMK 174
  • Suçun niteliğinin yanlış gösterilmesi nedeniyle iddianame iade edilemez.

CMK’nın 174. maddesinde iddianamenin iadesi müessesesi düzenlenmiştir. Bu kurumla, kamu davasının açılmasından evvel kanuni şartları taşımayan, yeterli bilgileri içermeyen ve hatalı düzenlenen iddianamelerin bir nevi süzgeçten geçirilip filtrelenerek yargının faaliyetinin hızlandırılması, makul sürede yargılamanın gerçekleştirilmesi, gereksiz davaların önüne geçilmesi, lekelenmeme hakkının korunması amaçlanmaktadır.

CMK’nın 174/2. maddesinde ise açıkça; suçun hukuki nitelendirmesi nedeniyle iddianamenin iade edilemeyeceği belirtilemektedir. Ceza muhakemesinde yaptığı soruşturmadan sonuç çıkarma görevi olan Cumhuriyet Savcısının, sonuç çıkarma aşamasında suçun hukuki niteliğini takdir etme hakkı da bulunmaktadır. Buna göre yapılan soruşturma sonucunda, tipik fiilin, Kanun’un hangi maddesindeki suçu oluşturduğunu Cumhuriyet Savcısı gösterecek, ancak hakim, bu gösterim ile bağlı olmayacaktır. Hakim, hükmünü, CMK’nın 225/1. maddesine göre; iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verecektir. Hakimin, Cumhuriyet Savcısının yaptığı nitelendirme ile bağlı olmadığı için iddianameyi bu yönde de iade edemeyeceği CMK’nın 174/2. maddesinde hüküm altına alınmıştır. CMK’nın 174. maddesinde iddianamenin iadesi sebepleri sınırlı sayıda gösterilmiştir. Bu sebepler dışında iddianamenin iade edilmesi ceza adalet sistemimizde kabul edilmemiştir. Bu açıklamalar doğrultusunda CMK’nın 174/4. maddesinde yer alan amir düzenleme karşısında ilk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianame iade edilemeyeceğinden … 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 06.05.2021 tarih ve 2021/436 değişik … sayılı itirazın reddi kararı hukuka uygun görülmediğinden tebliğnamedeki talebin kabulüne karar vermek gerekmiştir.


Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2021/11763 E. , 2021/13647 K.

  • CMK 174
  • Şüpheli SSÇ’nin soruşturma aşamasında ifadesi alınmadan ceza davası açılması iddianamenin iadesi nedenlerinden değildir. Açık kimlik bilgileri diğer evraktan açıkça anlaşılıyorsa yine iddianame iade edilmeyecektir.

Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince “Mahkemece suça sürüklenen çocuğun adres bilgilerinin dosyada yer almadığından bahisle iddianamenin iadesine karar vermiş ise de, ilgili iade gerekçesinin iddianame iadesi sebepleri arasında yer almadığı, fakat dosya içerisinde her ne kadar suça sürüklenen çocuğa ulaşılamadığı ve yakalama emri çıkarıldığı ifade edilmiş ise de, CMK hükümleri uyarınca suça sürüklenen çocuğun müdafi huzurunda ifadesi alınmadan iddianame düzenlendiği görülmekle, bu hali ile suçun sübutuna doğrudan etki edecek bir delilin toplanmadığı, suça sürüklenen çocuğa lehine olan delilleri sunma imkanı verilmediğinin anlaşıldığı, bu nedenlerle bu hali ile iddianamenin iadesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu” şeklindeki gerekçeyle itirazın reddine karar verilmiş ise de;

5271 sayılı CMK’nın 170/2. maddesinde, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet savcısının iddianame düzenleyeceği belirtilip, 174. maddesinde hangi hallerde iddianamenin iade edileceği sınırlı olarak sayılmıştır. Adres bilgilerinin temin edilmemesi CMK’nın 174. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen iddianamenin iadesi sebepleri arasında yer almadığı gibi, şüphelinin/suça sürüklenen çocuğun ifadesinin alınamaması durumunun aynı fıkranın (b) bendinde belirtilen, suçun sübutuna etki edecek delillerden de olmaması ve dosya kapsamında yer alan suça sürüklenen çocuğun parmak izi ve fotoğraf kayıt formu bilgilerinden de açık kimlik bilgilerinin belirlendiğinin anlaşılması karşısında, iddianamenin iadesi kararına itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (…) Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinden kesin olarak verilen 25.12.2020 tarihli ve 2020/485 D. İş sayılı kararın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (a) bendi uyarınca sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 05/07/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2021/30780 E. , 2021/26804 K.

  • CMK 174
  • Mağdurun kimlik bilgilerinin iddianame ve dosyada yer almaması iddianamenin iadesi nedenidir.

Şüpheli … hakkında silahla tehdit suçu için yürütülen soruşturma sonucunda, iddianame düzenlendiği, mahkemenin “ sanığın silahla tehdit ettiği iddia olunan kişinin açık kimlik ve açık adres bilgisi bulunmadan, beyanı alınmadan eksik soruşturma yapıldığı, soruşturma tamamlanmadan iddianame düzenlendiği anlaşıldığından “ şeklinde gerekçesiyle düzenlenen iddianamenin iadesine karar verdiği, Cumhuriyet savcısı tarafından iddianamenin iadesine ilişkin karara süresi içerisinde itiraz edildiği, itirazın Eskişehir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce reddedildiği görülmüştür.

CMK’nın 174. maddesinde iddianamenin iadesi hükümleri düzenlenmiş olup, aynı Kanunun 174/1-a maddesinde “170. maddeye aykırı olarak düzenlenen iddianamenin iadesine karar verilir” ve aynı Kanunun 170/3-c maddesinde ise “Maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği gösterilir” biçimindeki düzenlemeler karşısında, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 29/09/2020 tarihli ve 2019/26408 soruşturma, 2020/9296 esas, 2020/6761 sayılı iddianamenin iadesine ilişkin Eskişehir 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 07/10/2020 tarihli ve 2020/115 iddianame değerlendirme sayılı kararında ve bu karara karşı yapılan itirazın reddine dair Eskişehir 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/10/2020 tarihli ve 2020/1265 Değişik İş sayılı kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.


Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2020/2199 E. , 2020/14204 K.

  • CMK 174
  • Soruşturmada mağdurun sonradan aynı dosyaya verdiği ikinci dilekçedeki vakalar nedeniyle dava açılmaması iddianamenin iadesi sebebi değildir. Bu vakalar için yargılama aşamasında mahkeme tarafından ayrıca suç duyurusunda bulunulabilir.

CMK’nın 174. maddesinde iddianamenin iadesi müessesi düzenlenmiştir. Bu kurumla, kamu davasının açılmasından evvel kanuni şartları taşımayan, yeterli bilgileri içermeyen ve hatalı düzenlenen iddianamelerin bir nevi süzgeçten geçirilip filtrelenerek yargının faaliyetinin hızlandırılması, makul sürede yargılamanın gerçekleştirilmesi, gereksiz davaların önüne geçilmesi, lekelenmeme hakkının korunması amaçlanmaktadır.

CMK’nın 174. maddesinde iddianamenin iadesi sebepleri sınırlı sayıda gösterilmiştir. Bu sebepler dışında iddianamenin iade edilmesi ceza adalet sistemimizde kabul edilmemiştir. Somut olayda; şüpheli … hakkında tehdit ve hakaret suçları için yürütülen soruşturma sonucunda iddianame tanzim edildiği, Mahkemenin ise “Şüpheli hakkında tehdit ve hakaret suçlarını işlediği iddiasıyla iddianame düzenlenmiş ise de, müştekinin 31/07/2018 tarihli dilekçesi ve yine aynı tarihli savcılık ifadesinde şüphelinin kendisine ısrarla rahatsız ettiğini, kendisine sosyal hayatta rahat vermediğini çalıştığı iş yerlerine geldiğini, kendisinin ve babasının telefonlarından rahatsız ettiğini belirtmiş ancak müştekinin bu beyanı ile ilgili olarak hiç bir araştırma yapılmadığı şüpheli ile müşteki arasında telefon görüşmelerine ilişkin HTS kayıtlarının dosyada bulunmadığı, bu hususta bir talep de olmadığı” gerekçesi ile iadesine karar verdiği, Cumhuriyet Savcısı tarafından iddianamenin iadesine ilişkin karara süresi içerisinde itiraz edildiği, vaki itirazın bu itirazı incelemekle yetkili ve görevli Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nce reddedildiği görülmüştür.

Yukarıda ayrıntısı ile yapılan açıklama ışığında; şüpheli hakkında isnad edilen suçlarla ilgili olarak, dinlenen tanıkların müştekinin beyanlarını doğrulaması, toplanan delillere göre kamu davası açılması için yeterli şüphenin mevcut olması ve iddianame konusu olmayan kişilerin huzur ve sükununu bozma suçuna ilişkin yargılama aşamasında suç duyurusunda bulunabileceğinin anlaşılması karşısında, iddianamenin iadesi kararının ve bu karara yapılan itirazın reddine dair kararın hukuka uygun olmadığı görülerek tebliğnamedeki talebin kabulüne karar vermek gerekmiştir.


Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2020/20613 E. , 2020/11740 K.

  • CMK 174
  • Uzlaştırma işlemleri gerçekleştirmeden iddianameyle ceza mahkemesine dava açılması halinde mahkeme iddianameyi iade edebilir.

CMK’nın 174. maddesinde iddianamenin iadesi müessesesi düzenlenmiştir. Bu kurumla, kamu davasının açılmasından evvel kanuni şartları taşımayan, yeterli bilgileri içermeyen ve hatalı düzenlenen iddianamelerin bir nevi süzgeçten geçirilip filtrelenerek yargının faaliyetinin hızlandırılması, makul sürede yargılamanın gerçekleştirilmesi, gereksiz davaların önüne geçilmesi, lekelenmeme hakkının korunması amaçlanmaktadır. CMK’nın 174. maddesinde iddianamenin iadesi sebepleri sınırlı sayıda gösterilmiştir. Bu sebepler dışında iddianamenin iade edilmesi ceza adalet sistemimizde kabul edilmemiştir.

Uzlaşma yargının iş yükünün azaltılması için öngörülen alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden biridir. Bu kurumun ihdas amacına hizmet edebilmesi için, uzlaşmanın anlam ve öneminin her somut olayda taraflara anlatılması gerekmektedir.

CMK’nın 174/1-c maddesinde uzlaşmaya tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde uzlaşma hükümleri uygulanmadan düzenlenen iddianamenin de iade edileceği kuralı öngörülmektedir. İncelenen dosyada; suça sürüklenen çocuk hakkında Kırıkkale Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nün 20/08/2019 tarihli ve 65933228/01-2019/440 sayılı raporuna göre suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı hakaret suçunu oluşturduğu iddia edilen fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamadığı ve bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olduğuna ilişkin rapor düzenlendiği anlaşılmıştır. Hakaret suçundan uzlaştırma işlemleri yerine getirilmeden iddianame düzenlendiği iddianamenin uzlaşma işlemlerinin yerine getirilmesi amacıyla iade edildiği belirlenmiştir.

Mağdur ile fail uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet Savcısı tarafından saptandığında kamu davası açılmayacağı dikkate alındığında, Yerel Mahkemenin iddianamenin iadesine yönelik kararının isabetli olduğu gibi bu karara yapılan itiraz üzerine mercisi tarafından verilen itirazın reddi kararının yerinde olduğu görülmüştür.


Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2020/5021 E. , 2020/4895 K.

  • CMK 174
  • İddianamenin iadesi üzerine Cumhuriyet savcılığının yapması gerekenler

İddianamenin iadesi üzerine Cumhuriyet savcısının izleyebileceği iki yol bulunmaktadır. İlki, iade kararında belirtilen eksiklikleri giderdikten, hatalı noktaları düzelttikten sonra yeniden iddianame düzenlemektir. Eksiklik ve yanlışlıklar giderildikten sonra artık mahkeme yeni ve başka sebeplere dayanarak yeniden iade edemez. İkinci yol ise iade kararına karşı itiraz kanun yoludur. İtiraz merciinin kararı kesin olduğundan, Cumhuriyet savcısını da mahkemeyi de bağlayacaktır. İddianameyi iade için öngörülen süre, kesin bir süredir. Bu süre içinde iade edilmeyen iddianame artık kabul edilmiş sayılır.

İddianamenin iadesi kararı, kesinleşmiş olmak koşuluyla, Cumhuriyet savcılığını bağlayıcı, kesin nitelikte bir karar niteliğinde olup, gereklerini yerine getirmek yükümlülüğü bulunmaktadır.

İddianamenin iadesinin en önemli sonucu, kamu davasının açılmasına, bir başka ifade ile kovuşturma evresine geçilmesine engel oluşudur. Cumhuriyet savcısı iddianame iade edildikten sonra yapacağı soruşturmada yeni deliller elde etmesi veya başka şüphelilerin varlığını belirlemesi halinde başka suç ve şüphelilere yer vereceği gibi yapacağı soruşturma sonucunda elde ettiği bilgiler ışığında kovuşturmaya yer olmadığına da karar verebilir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Hizan Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/128 esas sayılı iddianamesinin suçun sübutuna etki edecek delil olan şüphelinin savunması alınmadan dolayısıyla CMK’nın 170/5 maddesine uygun olmayarak şüphelinin lehine olan deliller toplanmadan düzenlendiği gerekçesiyle CMK’nın 174/1-a ve 174/1-b uyarınca iadesine dair verilen ve itiraz edilmemesi nedeniyle kesinleşen Hizan Asliye Ceza Mahkemesinin 10.09.2019 tarih, 2019/111 iddianame değerlendirme numaralı kararının bağlayıcı gerekleri yerine getirilmeden ve yeni bir delil de ikame edilmediği halde aynı eylem nedeniyle ikinci kez düzenlenen iddianamenin aynı sebeple iadesine ilişkin karar ile iş bu karara vaki itirazın reddine dair inceleme konusu mercii kararında hukuka aykırılık bulunmadığından talebin reddine karar vermek gerekmiştir.


Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2021/35253 E. , 2021/29885 K.

  • CMK 174
  • Yasal süresinde iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır.

Mahkemece CMK’nın 174/1. maddesinde öngörülen onbeş günlük yasal süreden sonra iddianamenin iade edildiği anlaşılmıştır. Bu itibarla, CMK’nın 174. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş günlük süre sonunda iade edilmeyen iddianamenin kabul edilmiş sayılacağı gözetilmeden, anılan iddianamenin iadesi kararına karşı Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan itirazın kabulü yerine, reddine dair mercii kararında isabet bulunmamaktadır.


Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2020/18436 E. , 2020/14749 K.

  • CMK 174
  • Davaların birlikte veya ayrı açılması iddianamenin iadesi sebepleri arasında sayılmamıştır.

Aralarında hukuki ve fiili irtibat bulunması nedeniyle şüpheliler hakkında hakaret suçundan birlikte dava açıldığı, mahkemece şüpheliler hakkında ayrı ayrı dava açılması gerektiğinden bahisle iddianamenin iadesine karar verildiği, bu iade etme gerekçesinin 5271 sayılı Kanun’un 170/3 ve 174/1. maddelerinde sayılan iddianamenin iadesi sebepleri arasında yer almadığı anlaşıldığından, iddianamenin iadesi kararı ve bu karara yapılan itirazın reddine dair karar hukuka aykırıdır.


Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2014/38472 E. , 2015/1736 K.

  • CMK 174
  • Suriyeli olan şüphelinin kimlik belgesi dosyada varsa nüfus kaydının bulunmaması iddianamenin iadesi nedeni olarak kabul edilemez.

Dosya kapsamına göre, her ne kadar mahkemece Suriye vatandaşı olan şüphelinin yakalandığı anda kimliğini ispat edecek belge bulunmamakla birlikte söz konusu şüpheli hakkında halen tutuklu olduğu Silivri 3 Nolu L Tipi Ceza İnfaz Kurumu’ndan tutuklu kimlik belgesi ile aynı Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim edilen iddianame yeniden iade edilmiş ise de; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3. maddesinde, iddianamede hangi hususların gösterileceği, aynı Kanun’un 174/2. maddesinde ise iddianamenin hangi hâllerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, iddianamenin iadesi sebepleri arasında şüphelinin nüfus kaydının iddianameye eklenmesinin bulunmadığı, kaldı ki, şüphelinin kimlik belgesinin soruşturma evrakı içerisinde bulunduğu, ayrıca şüphelinin yeminli tercüman vasıtasıyla dinlenilerek kimliği ve açık adresini beyan ettiği cihetle, şüphelinin nüfus kaydı aslının mahkemece de celbedilebileceği de gözetilmeden itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesindeisabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Şüpheli hakkında hırsızlık suçundan, TCK.142/1-b, 53. maddelerinin uygulanması istemiyle düzenlenen 01.09.2014 gün ve 2014/13177 sayılı iddianamenin, İstanbul 18.Asliye Ceza Mahkemesince, şüphelinin kimlik belgesi temin edilmeden kamu davası açıldığı gerekçesiyle CMK’nın 170, 174. maddeleri uyarınca iadesi kararına itiraz üzerine, İstanbul 21.Ağır Ceza Mahkemesince itirazın reddine karar verilmiştir.

5271 sayılı CMK’nın 170/2. maddesinde, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet savcısının iddianame düzenleyeceği belirtilip, 174. maddesinde hangi hallerde iddianamenin iade edileceği sınırlı olarak sayılmıştır. Nüfus kaydının temin edilmemesi CMK’nın 174. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen iddianamenin iadesi sebepleri arasında yer almadığı gibi, bu kaydın aynı fıkranın (b) bendinde belirtilen, suçun sübutuna etki edecek delillerden de olmaması ve yargılama sırasında mahkemece temininin de olanaklı bulunması karşısında, iddianamenin iadesi kararına itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (İSTANBUL) 21.Ağır Ceza Mahkemesinden kesin olarak verilen 12.09.2014 gün, 2014/821 D.İş sayılı kararın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (a) bendi uyarınca sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 04.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2021/11760 E. , 2021/13654 K.

  • CMK 174
  • Müştekinin beyanının alınmamış olması iddianamenin iadesi sebepleri arasında değildir. Müştekinin beyanı alınmadan da kamu davası açılabilir.

5271 sayılı CMK’nın 170/2. maddesinde, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet savcısının iddianame düzenleyeceği belirtilip, 174. maddesinde hangi hallerde iddianamenin iade edileceği sınırlı olarak sayılmıştır. Müşteki Meryem Yıldırım’a ait olan ancak uzun yıllardır boş olarak bulunan tek katlı evin giriş kapısının zorlanmak suretiyle açılarak 6 adet PVC cam çerçevesinin sökülüp çalınmaya kalkışılması şeklinde gerçekleşen somut olayda, müştekinin beyanının alınamamış olmasının, CMK’nın 174. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen iddianamenin iadesi sebepleri arasında yer almadığı gibi, bu hususun -atılı suçların hiçbirisinin takibinin şikayete bağlı olmaması da nazara alındığında- aynı fıkranın (b) bendinde belirtilen, suçun sübutuna etki edecek delillerden de olmaması ve dosya kapsamında, müştekinin uzun yıllardır yurt dışında yaşadığından beyanının alınamadığının, ancak kimlik bilgilerinin belirlendiğinin anlaşılması karşısında, iddianamenin iadesi kararına itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (İSKENDERUN) 1. Ağır Ceza Mahkemesinden kesin olarak verilen 11.11.2020 tarihli ve 2020/1036 D. İş sayılı kararın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (a) bendi uyarınca sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 05/07/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/4317 Karar : 2018/11662 Tarih : 27.06.2018

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Basit yaralama suçundan müşteki şüpheliler … ve … haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 11/01/2017 tarihli ve 2017/196 soruşturma, 2017/93 esas, 2017/71 sayılı iddianamenin, müşteki şüphelilerden birinin üzerine atılı basit yaralama eyleminin uzlaştırmaya tabi suç kapsamında olmasına rağmen uzlaştırma işlemleri yapılmaksızın düzenlenmesi nedeniyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 174/1-c maddesi gereğince iadesine dair Çanakkale 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 26/01/2017 tarihli ve 2017/21 iddianame değerlendirme sayılı kararına yönelik itirazın kabulü ile iddianamenin iadesi kararının kaldırılmasına ilişkin Çanakkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 06/02/2017 tarihli ve 2017/210 değişik iş sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığının 17.05.2018 tarih ve 2018/4772 sayılı yazısıyla kanun yararına bozma isteminde bulunulduğundan bu işe ait dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.05.2018 tarih ve 2018/43806 sayılı tebliğnamesi ile Dairemize gönderilmekle incelendi.

Mezkur ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre; Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca 5271 sayılı Kanunun 253/3. maddesinde yer alan “Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması halinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz” şeklindeki hüküm gereğince ve suçun hukuki nitelendirilmesi sebebiyle iddianamenin iade edilemeyeceği gerekçesiyle iddianamenin iadesi kararına yapılan itirazın kabulü ile iade kararının kaldırılmasına karar verilmiş ise de,

5271 sayılı Kanun’un 174/1-c maddesinde yer alan “Ön ödemeye veya uzlaşmaya tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde ön ödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir” şeklindeki düzenleme karşısında, soruşturma dosyası kapsamı itibariyle müşteki şüphelilerden …‘in üzerine atılı basit yaralama suçunun uzlaşmaya tabi olduğu, taraflara soruşturma aşamasında uzlaştırma işlemi yapılmadığı, suç ve cezaların şahsiliği prensibi gereğince mağdura yönelik bir başka şüpheli tarafından işlenen suçlar açısından şüpheli mağdur ilişkisinin gözetilmesi gerektiği, bir şüphelinin üzerine atılı suç uzlaştırmaya tabi değilse, diğer şüphelinin üzerine atılı suçun da uzlaştırmaya tabi olsa bile uzlaştırma işlemlerinin gerçekleştirilmemesi şeklindeki genellemenin uzlaştırma müessesesinin getiriliş amacına aykırı olduğu, uzlaştırma işleminin her bir mağdur ve şüpheli yönünden ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği, bu nedenlerle iddianamenin iadesi kararının yerinde olduğu cihetle, itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde, isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK`nin 309. maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu anlaşıldı.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden; Çanakkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 06/02/2017 tarihli ve 2017/210 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK`nin 309/4. maddesi gereğince kanun yararına BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.06.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2764 Karar : 2018/6738 Tarih : 23.05.2018

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Karşılıksız yararlanma ve mühür bozma suçlarından şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda, Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 02/10/2017 tarihli ve 2017/1979 soruşturma, 2017/4104 esas, 2017/2771 sayılı iddianamenin iadesine dair Elazığ 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 18/10/2017 tarihli ve 2017/370 iddianame değerlendirme sayılı kararını müteakip, şüpheli hakkında Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 14/02/2018 tarihli ve 2017/19626 soruşturma, 2018/987 esas, 2018/722 sayılı iddianamenin iadesine dair Elazığ 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 27/02/2018 tarihli ve 2018/177 sayılı kararına karşı yapılan itirazın kabulüne ve iade kararının kaldırılmasına ilişkin Elazığ 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/03/2018 tarihli ve 2018/609 değişik işsayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 02/05/2018 gün ve 5361-2018 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09/05/2018 gün ve 2018/38769 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174/4. maddesinin, “Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez” şeklindeki hükmüne göre, iade kararındaki eksiklikler giderilmeden yeniden iddianame düzenlenemeyeceği gözetilmeden itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesindeisabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

5271 sayılı CMK’nın 170/2. maddesinde, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet savcısının iddianame düzenleyeceği belirtilip, aynı Kanun’un 174. maddesinde ise hangi hallerde iddianamenin iade edileceği sınırlı olarak sayılmıştır. CMK’nın 174/4. maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez.” amir hükmüne aykırı olarak somut olayda;

Elazığ 3. Asliye Ceza Mahkemesine hitaben düzenlenen 02.10.2017 tarihli iddianamenin, “zarar gören kurumun uğradığı vergili ve cezasız zararın tespit edilerek şüpheliye bildirilmesi ve ödemesi halinde kamu davasının açılmayacağına ilişkin sanığa bildirimde bulunulmadığı gibi sanığın savunmasının da alınmadığı” gerekçesi ile iade edilmesinin ardından, C. savcılığınca şüpheliye, şikâyetçi kurumun bildirdiği kaçak su bedeli olan 954,00 TL ve 2.500,00 TL para cezası toplamı 3.454,00 TL tutarındaki zararı gidermesi hususunda bildirimde bulunulmakla yetinilerek, yeniden düzenlenen 14.02.2018 tarihli iddianamenin ise aynı mahkemece “Önceki 18.10.2017 tarihli iade kararımızda zikredilen Yargıtay 17. CD’nin 2016/11477 E., 2017/9308 K. sayılı ilamında (…….) ödemesi için şüpheliye bildirilecek zararın ne şekilde (vergili ve cezasız zarar miktarının gerekirse bilirkişiye hesaplatılarak tespiti) tespit edileceği ve bu zararın ihtaratlı tebligat ile birlikte şüpheliye bildirileceğinin açıkça belirtildiği, bu şekilde ihtarat olmayan iddianamelerin kabulü halinde bu hususun hakim için eleştiri konu edildiği, ancak bu karara ve iade kararına uyulmayarak Belediyenin düzenlemiş olduğu idari para cezası tutanağındaki tüm zarar ve para cezasının şüpheliye tebliğe çıkarıldığı, dolayısıyla ihtaratın usulsüz olduğu, bu sebeple de kesinleşen önceki iade kararının tam olarak yerine getirilmediği” gerekçesi ile iade edildiğinin anlaşılması karşısında; Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığınca iade kararındaki eksiklik giderilmeden yeniden iddianame düzenlenemeyeceği gözetilerek, itiraz merciince itirazın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde itirazın kabulüne karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden (ELAZIĞ) 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 19.03.2018 gün ve 2018/ 609 sayılı değişik iş sayılı kararın 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca BOZULMASINA, sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 23.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/22772 Karar : 2018/466 Tarih : 11.01.2018

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Basit yaralama, tehdit ve hakaret suçlarından şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 23/03/2017 tarihli ve 2017/5640 soruşturma, 2017/8562 esas, 2017/6419 sayılı iddianamenin iadesine dair İstanbul 63. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/03/2017 tarihli ve 2017/89 sayılı kararına yönelik itirazın kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına ilişkin merci İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/04/2017 tarihli ve 2017/306 Değişik İş sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 22/05/2017 gün ve 94660652-105-34-4602-2017-KYB sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05/06/2017 gün ve 2017/34491 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:

Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;

Her ne kadar soruşturma aşamasında müştekiye uzlaştırma teklifi yapılmış ise de, söz konusu teklifin yapıldığı tarihte sanığın üzerine atılı tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunmadığı anlaşılmakla, bu uzlaştırma teklifinin hukuken geçerli olmadığı değerlendirilerek yapılan incelemede:

Dosya kapsamına göre sanığın üzerine atılı tehdit suçunun, 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 253/1-b-3. bendine göre uzlaştırma kapsamına alındığı, söz konusu suçun uzlaşma hükümlerine bağlı bulunması karşısında, 5271 sayılı Kanun’un 253. maddesine göre öncelikle uzlaştırma bürosuna gönderilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-Olay:

Basit yaralama, tehdit ve hakaret suçlarından şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 23/03/2017 tarihli ve 2017/5640 soruşturma, 2017/8562 esas, 2017/6419 sayılı iddianamenin iadesine dair İstanbul 63. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/03/2017 tarihli ve 2017/89 sayılı kararına yönelik itirazın kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına ilişkin merci İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/04/2017 tarihli ve 2017/306 Değişik İş sayılı kararının, dosya kapsamına göre sanığın üzerine atılı tehdit suçunun, 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 253/1-b-3. bendine göre uzlaştırma kapsamına alındığı, söz konusu suçun uzlaşma hükümlerine bağlı bulunması karşısında, 5271 sayılı Kanun’un 253. maddesine göre öncelikle uzlaştırma bürosuna gönderilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Uzlaştırma işlemlerinin gerçekleştirilmediği gerekçesiyle verilen iddianamenin iadesine ilişkin kararın yerinde olup olmadığının ve bu bağlamda anılan karara yönelik itirazın kabulüne dair mercii kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun iddianamenin iadesine ilişkin 174. maddesi;

“(1) Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;

a) 170 inci maddeye aykırı olarak düzenlenen,

b) Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen,

c) Önödemeye veya uzlaşmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen, İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir.

(2) Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez.

(3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır.

(4) Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez.

(5) İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30/10/2007 tarihli ve 2007/4-200 esas, 2007/219 sayılı ilâmında belirtildiği üzere, uzlaştırma kurumu her ne kadar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 253 ve 254. maddelerinde hüküm altına alınarak usul hukuku kurumu olarak düzenlenmiş ise de, fail ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi bakımından maddi hukuka da ilişkin bulunması nedeniyle yürürlüğünden önceki olaylara uygulanabileceği, bu uygulamanın sadece görülmekte olan davalar bakımından geçerli olmayacağı, 5237 sayılı Kanun’un 7/2. maddesindeki “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.”şeklinde düzenleme karşısında, kesinleşen hükümlerde de uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiği anlaşılmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 06/12/2016 tarihli, 2014/13-194 esas ve 2016/466 karar sayılı ilamında açıklandığı üzere, 5237 sayılı TCK’nın ‘‘zaman bakımından uygulama’’ başlığını taşıyan 7. maddesinin 2. fıkrasındaki ‘‘suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanunun uygulanıp, infaz olunacağına’‘na dair düzenleme ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun ‘‘Mahkûmiyet hükmünün yorumunda ve çektirilecek cezanın hesabında duraksama başlığını’’ taşıyan 98/1. maddesinde ‘‘Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.’’ amir hükmü uyarınca, bu hususun infaz aşamasında gözetilmesi olanaklı kabul edilmiştir.

02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma hükümleri yeniden düzenlenmiş, aynı maddenin birinci fıkrasının (b) bendine mevcut (2) ve (3) numaralı alt bentlerden sonra gelmek üzere (3), (5) ve (6) numaralı alt bentler eklenmiştir.Bu bentlere göre, tehdit (madde 106, birinci fıkra), hırsızlık(madde 141), dolandırıcılık (madde 157) suçları uzlaşma kapsamına alınmıştır.

Aynı maddenin üçüncü fıkrasında yer alan “etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile “ibaresi madde metninden çıkarılmış, 09/07/2009 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanunun 8. maddesiyle fıkraya eklenen ikinci cümlesinde yer alan “Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması halinde uzlaştırma hükümleri uygulanmaz”şeklindeki düzenlemede bir değişiklik yapılmamıştır.

Soruşturma aşamasında uzlaştırma CMK’nın 253. maddesinde, kovuşturma aşamasında uzlaştırma ise anılan Kanunun 254. maddesinde ayrıntılarıyla düzenlenmiştir.

Uzlaştırmanın asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem olduğu, kovuşturma aşamasında uzlaştırma hükümlerinin uygulanmasının ise istisnai olarak Cumhuriyet savcısı tarafından uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde mümkün olduğu kabul edilmelidir.

İncelenen dosyada;

Şüpheli … hakkında, 19/09/2016 tarihinde şikayetçi Nidanur Bulduk’a karşı gerçekleştirdiği iddia olunan tehdit, hakaret ve kasten yaralama eylemleri nedeniyle soruşturma başlatıldığı, 23/09/2016 tarihinde düzenlenen uzlaşma formlarından şüphelinin uzlaşmak istediği, yaşı küçük şikayetçi Nidanur Bulduk’un babası olan Yunis Bulduk’un ise uzlaşmak istemediği, Cumhuriyet savcısı tarafından 07/02/2017 tarihinde dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesine, uzlaştırma bürosu tarafından da 13/03/2017 tarihinde “Usul hukuku kuralları ve bu kurallarda yapılan değişiklikler yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren uygulanabildiklerinden ve geçmişe yönelik olarak uygulanmaları mümkün olmadığından ve daha önceki usul hukuku kurallarına göre yapılmış bulunan bütün işlemler ve kararlar geçerliliklerini koruyacağından ve 02/12/2016 tarihinde yürürlüğe giren ve

uzlaşma kapsamındaki suçları genişleten ve uzlaşma teklifinin yapılış şeklinde değişiklik yapan 6763 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden öncede uzlaşma kapsamında bulunan suçlarla ilgili olarak yürüklükte bulunan usul kurallarına uygun olarak yaşı küçük mağdur ve velisi müştekiye uzlaşma teklifinde bulunulduğu ve bu teklifi kabul etmedikleri anlaşıldığından ve bu durum karşısında yeniden uzlaşma teklifinde bulunulamayacağından ve Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Alternatif Çözümler Daire Başkanlığının 13/12/2016 tarih ve 24340503-659-0005-216-E.4/80000848 sayılı genelgesinde de bu tür soruşturma dosyalarının uhdesinde bulunan Cumhuriyet Savcısı tarafından muktezaya bağlanması gerektiğinden” biçimindeki gerekçeyle dosyasının soruşturma bürosuna gönderilmesine karar verildiği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 23/03/2017 tarihli ve 2017/5640 soruşturma, 2017/8562 esas, 2017/6419 sayılı iddianame ile şüphelinin “Olay tarihinde müşteki ile şüpheli arasında Gültepe Endüstri Meslek Lisesi yanında tartışma çıktığı, tartışma esnasında şüpheli …‘ın “sen patlaksın kız değilsin elaleme ver sen ancak sikeceğim okullar açılınca seni okulun önünde dövmessem orospu çocuğum eğer benden özür dilemezsen feriştahı gelse elimden alamaz sana özür diletme amacım sana gıcık oluyorum sevdiğim çocuğa çok yakınsın elini bile tutuyorsun” diyerek hakaret ve tehdit ettiği, daha sonra şüpheli …‘ın tekme ve yumrukla vurmak suretiyle mağduru kasten yaraladığı…” biçiminde tanımlanan eylemleri nedeniyle TCK’nın 86/2, 53, 106/1-1 cümle, 53 ve 125/1-4, 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı, düzenlenen iddianamenin İstanbul 63. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/03/2017 tarihli ve 2017/89 sayılı kararıyla uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilmediği gerekçesiyle iadesine karar verildiği, bu karara Cumhuriyet savcısı tarafından süresinde itiraz edildiği, merci İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/04/2017 tarihli ve 2017/306 Değişik İş sayılı kararıyla iddianamenin iadesine dair İstanbul 63. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/03/2017 tarihli ve 2017/89 sayılı kararının kaldırılmasına kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;

Suç tarihi itibariyle şüpheli …‘a isnat olunan ve TCK’nın 106/1-1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunmadığı, yine şüpheliye isnat olunan TCK’nın 86/2 ve 125/1. maddelerinde düzenlenip müstakilen uzlaştırma kapsamında olan hakaret ve kasten yaralama suçlarının, suç tarihi itibariyle 5271 sayılı CMK’nın 253/3-son cümlesi uyarınca tehditle birlikte işlenmesi nedeniyle uzlaştırma kapsamında bulunmadığı, her ne kadar 23/09/2016 tarihinde uzlaştırma formları düzenlenmiş ise de, suç tarihi itibariyle anılan suçların uzlaştırma kapsamında bulunmamaları nedeniyle yapılan uzlaştırma işlemlerinin hukuki değerden yoksun olduğu, 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34 ve 35. maddeleriyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un 253 ve 254. maddelerinde yapılan değişiklik çerçevesinde şüpheliye …‘a isnat olunan tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alındığı, yeni düzenlemeyle tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması nedeniyle şüpheliye isnat olunan hakaret ve kasten yaralama suçlarının da uzlaştırma kapsamına girdiği, bu nedenlerle de her üç suç yönünden uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilmesinin gerektiği anlaşılmıştır.

Bu nedenlerle de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 23/03/2017 tarihli ve 2017/5640 soruşturma, 2017/8562 esas, 2017/6419 sayılı iddianamenin iadesine dair İstanbul 63. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/03/2017 tarihli ve 2017/89 sayılı kararına yönelik itirazın reddine karar verilmesi gerekirken, anılan kararın kaldırılmasına ilişkin merci İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/04/2017 tarihli ve 2017/306 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.

IV-Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle,

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, merci İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/04/2017 tarihli ve 2017/306 Değişik İş sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre, sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, 11/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/17396 Karar : 2018/53 Tarih : 8.01.2018

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 28.11.2017 tarih ve 2017/11850 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12.12.2017 tarih ve KYB-2017/67632 sayılı ihbarname ile;

Resmi belgede sahtecilik suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 29/05/2017 tarihli ve 2017/78262 soruşturma, 2017/20213 esas, 2017/17065 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesine uygun bulunmadığından bahisle aynı Kanun’un 174. maddesi gereğince iadesine dair İstanbul Anadolu 32. Asliye Ceza Mahkemesinin bilâ tarihli ve 2017/281 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/06/2017 tarihli ve 2017/747 değişik iş sayılı kararının, “İstanbul Anadolu 32. Asliye Ceza Mahkemesince, tanzim edilen iddianamede Suriye uyruklu şüphelinin açık kimlik bilgileri ve adresinin yazılmadığı, şüphelinin kimliğinin tereddüde neden olmaksızın tespit edilmeden kamu davası açılamayacağından bahisle İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de; benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 23. Ceza Dairesinin 28/04/2016 tarihli ve 2016/8273 esas 2016/5452 sayılı ilamında da açıklandığı üzere, komşu ülke Suriye’deki mevcut durum nedeniyle Şam Büyükelçiliğimiz Konsolosluk Şubesinin faaliyetlerinin 22 Mart 2012 günü durdurulması, Şam Büyükelçiliğimizin kapatılmasını takiben Ankara’daki Suriye Büyükelçiliğinin diplomatik statüdeki personelinin de ülkemizden ayrılmaları, bu nedenle gerek Dışişleri Bakanlığı gerek Halep Başkonsolosluğumuz aracılığı ile Suriye topraklarında konsolosluk koruması ve hizmetleri sunulması imkanlarının oldukça kısıtlı hale gelmesi ve bu çerçevede, Suriye’ye yönelik adli yardımlaşma taleplerine Dışişleri Bakanlığınca yapılacak bildirime kadar ara verilmesi karşısında, somut olayda şüphelinin resmi kimlik bilgisinin diplomatik yazışmalarla belirlenemeyeceği, mahkemenin söz konusu bu iddianame iade gerekçesi üzerine belirtilen eksikliğin giderilerek davanın açılmasının hali hazırda olanaksız olduğu, bu durumun ülkemizde suç işleyen ancak vatandaşı olduğu ülkede bulunan karışıklık/savaş ve benzeri nedenlerle diplomatik ilişkilerin bulunmadığı şüpheliler hakkında kamu davası açılamaması ve eylemlerinin zamanaşımıyla düşebilmesi sonucunu doğuracağı gözetilmeksizin, itirazın bu yönden kabul edilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden” bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,

Dosya incelendi, gereği görüşüldü:

İncelenen dosya içeriğine göre; 5271 sayılı CMK’nın 170. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinde, görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede, diğer unsurlarla birlikte şüphelinin kimliğinin de yer alması gerektiği açıklanmıştır. Madde gerekçesinde, şüphelinin açık kimliğinin iddianamede yer alması veya en azından onu başkalarından ayırt etmeyi sağlayacak özelliklerinin belirtilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Şüphelinin açık kimliğinden maksat, onu diğer kişilerden ayırt etmeye yarayacak, örneğin; ad-soyad, ana-baba adı, doğum tarihi ve yeri, nüfusa kayıtlı olduğu yer, ikamet adresi ve benzeri özellikleridir. Bu hususta istikrar kazanmış uygulamalarda da belirtildiği üzere; şüpheli hakkında bir suçtan iddianame düzenlenebilmesi için, kimliğinin resmi bir belge ile ispatı zorunlu bulunmayıp, aksine bir iddia ya da tespit bulunmaması durumunda şüphelinin, kimliği ile ilgili tutarlı beyanına dayanarak iddianame düzenlenebilecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; “resmi belgede sahtecilik“ suçundan hakkında soruşturma yürütülen şüphelinin, tercümanla alınan 14.05.2017 tarihli kolluk beyanında; Suriye vatandaşı olduğunu beyan ederek, ad-soyad, ana-baba adı, doğum tarihi ve yeri gibi ayrıntıları içerir kimlik bilgilerini beyan ettiği ve tercüman tarafından da doğrulandığı üzere bu bilgilerle uyumlu Suriye ülkesi kimlik belgesini görevlilere ibraz ettiği, belgenin bir suretinin dosya içerisinde mevcut bulunduğu, şüpheliye ait teşhise elverişli parmak izlerinin ülke genelinde uygulanabilirliği bulunan APFİS sisteminde de kayıtlı olduğu anlaşılmakla,

İncelenen dosya içeriğine göre; kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, İstanbul Anadolu 32. Asliye Ceza Mahkemesinin bila tarihli 2017/281 İddianame Değerlendirme sayılı iddianamenin iadesine ilişkin kararına vaki itirazın reddine dair İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14.06.2017 tarih ve 2017/747 Değişik İş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde takdir ve ifasına, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 08.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2035 Karar : 2017/5408 Tarih : 28.11.2017

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.08.2017 tarih ve 2017/50311 sayılı yazısı ile, Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 08/06/2017 tarihli ve 2017/96839 soruşturma, 2017/19207 esas, 2017/3283 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3. ve 174/1-a maddeleri gereğince iadesine dair Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/06/2017 tarihli ve 2017/67 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/06/2017 tarihli ve 2017/8 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya kapsamına göre

1- Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/06/2017 tarihli ve 2017/67 iddianame değerlendirme sayılı kararında “..tanzim olunan iddianamede, şüphelinin örgütün faaliyeti çerçevesindeki eylemlerini Yargıtay üyesi olduğu dönem ve öncesini kapsayacak şekilde gerçekleştirdiğinin iddia olunduğu, iddianamede şüphelinin görevinden ayrıldıktan sonraki süreçte herhangi bir eyleminden bahsedilmediği” belirtilerek şüphelinin eyleminin kişisel suç olarak değerlendirilmesi halinde yürürlükte bulunan mevzuat gereği yargılamasının Yargıtay’da, görev suçu olarak nitelendirilmesi halinde ise yargılamasının Anayasa Mahkemesinde yapılması gerektiği belirtilerek 5271 sayılı Kanun’un 170/3 ve 174/1-a maddeleri gereğince iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, silahlı terör örgütüne üye olma suçu mütemadi bir suç olup suçun örgütün hiyerarşik yapısına bağlılık devam ettiği sürece devam edeceği, hiyerarşik yapıyla bağlantı sona erdiği takdirde son bulacağı, iddianamede emekliye ayrılması nedeniyle Yargıtay üyeliği sona eren şüphelinin temadinin kesildiği suç tarihi olan 17/07/2016 tarihine kadar örgütten ayrıldığına dair bir tespitin bulunmaması aksine örgüt içerisinde yer aldığının belirtilmesi, bu tarihte şüphelinin yüksek yargı mensubu olmaması nedeniyle hakkında 690 sayılı KHK ile değişik 2797 sayılı Yargıtay Kanunu`nun 46. maddesinin uygulanma olanağının bulunmaması karşısında merciince yapılan itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde,

2- Kabule göre de, benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 18/10/2006 tarihli ve 2006/5263 esas, 2006/8292 karar sayılı ilamında “…Görev ve yetki konusunda iddianamede açık bir yanlışlık veya çelişki olması halinde iddianamenin iadesinin mümkün olduğu Cumhuriyet Savcılığının hukuki nitelendirmesi ile mahkemenin hukuki nitelendirilmesinin farklı olduğu durumlarda ise iddianamenin kabulünden sonra kovuşturma evresinde görevsizlik veya yetkisizlik kararları ile sorunun hallinin mümkün olduğu gözetilmeden Cumhuriyet Savcılığınca iddianamede yapılan nitelendirme kabul edilmeyerek görev hususunun iade sebebi yapılamayacağı….” şeklinde belirtildiği üzere Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesince şüphelinin eylemleri belirlenerek görevden ayrıldıktan sonraki süreçte herhangi bir eyleminden bahsedilmediğinden bahisle esasa ilişkin değerlendirme yapılarak iddianamenin iadesine karar verildiği dikkate alındığında görev hususunun iade sebebi yapılamayacağı gözetilmeden merciince yapılan itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde, isabet görülmemiştir.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü`nün 21.08.2017 gün ve 94660652-105-06-7755-2017-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak, Yargıtay 5.Ceza Dairesinin 25.09.2017 tarihli 2017/5129 esas 2017/3992 karar sayılı görevsizlik kararı ile birlikte Dairemize gönderilmiştir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

OLAY Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/06/2017 tarihli ve 2017/66 iddianame değerlendirme sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/06/2017 tarihli ve 2017/8 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosyanın incelenmesinde;

Şüpheli … hakkında, silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan cezalandırılması istemi ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı Soruşturma Bürosunca 2017/96839 soruşturma, 2017/19207 esas ve 2017/3283 sayı 08.06.2017 iddianame tanzim edildiği, suç tarihinin 17.07.2016 olduğu bilgisine yer verildiği,

İddianame kapsamında özetle, FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarınca 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilmeye çalışılan darbe eyleminden sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca Ağır Ceza Mahkemesinin görev alanına giren suç üstü halinin devam ettiği dikkate alınarak 16.07.2016 tarihinde örgüt mensuplarına yönelik olarak resen soruşturmaya başlanıldığı, örgütün kuruluşu, yapısı, genişleme ve kadrolaşma dönemi, toplumda meşruluk kazanması, devlet içindeki yapılanması, istihbarat ağı ve yasadışı yapılanması, haberleşmede kullandığı yöntemler, mali yapısı, diğer terör örgütleri ile arasındaki ilişki, örgüt üyelerine empoze edilen Fetullah Gülen, örgüt jargonunda bazı adlandırmalar, örgütün yönetilmesi, örgüt mensuplarının bir arada tutulması teknikleri, kamu kurumlarındaki paralel yasadışı yapılanma, yargı organlarındaki örgütlenmenin genel anlatımı, örgütün yargı içerisinde oluşturduğu birimler, 2010 yılında oluşan Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu seçim süreci, yargı ayağı yapılanması ve gerçekleştirdiği faaliyetler, yargı teşkilatı mensuplarının bir kısmının üye olduğu yargıçlar ve savcılar birliği, FETÖ/PDY isimli terör örgütü ile bağlantılı bazı soruşturma ve kovuşturma dosyaları ile ilgili genel anlatım başlıkları ile FETÖ/PDY terör örgütü hakkında genel anlatımın yapıldığı, örgütün yargı yapılanmasından bahsedildiği, anılan örgütün silahlı bir terör örgütü olduğunun belirtildiği, şüpheli bazında anlatımın yapıldığı kısım dikkate alındığında ise; “FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün yargı içerisindeki yapılanması içerisinde şüpheli …`in de yer aldığı, örgütün hiyerarşik yapılanmasında bilerek ve isteyerek yer almak suretiyle FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün üyesi olduğu anlaşılmaktadır.

….ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü mensupları yaptıkları hileli hareketler ve eylemler sonucu 2010 yılında ele geçirdikleri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu marifeti ile örgüt mensuplarının yüksek yargıda söz sahibi olması için FETÖ/PDY isimli örgüt mensuplarından kimlerin Yargıtay ve Danışta’a gönderileceğini belirlemek amacıyla 2011 yılında …,….i’nin evlerinde toplantılar yaptıkları, Bu toplantılara FETÖ/PDY isimli yapılanma içerisinde bulunmayan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri …,….,…… çağrılmadığı anlaşılmaktadır. Bu toplantılara Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinden FETÖ/PDY içerisinde bulunan …,….,…..’nun katıldığı, bu şahıslar dışında ….ın evinde yapılan toplantıya örgüt mensupları Kurul üyesi olmayan…,….,….. katıldığı, …..i`nin evinde yapılan toplantıya yukarıda belirtilen FETÖ/PDY içerisinde bulunan Kurul üyeleri ile birlikte Kurul üyesi olmayan FETÖ/PDY mensupları…,….,….. katılmışlardır. Bu toplantılar sonucu FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü mensubu olan yüksek yargıya gönderilecek kişilerin isimleri tespit edilmiştir.

FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü mensubu oldukları anlaşılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri ile diğer örgüt mensuplarının…,…. evlerinde yaptıkları toplantılara katılan şüpheliler ile diğer örgüt mensubu şüphelilerin vermiş oldukları ifadeler, yapılan araştırmalar ve tanık beyanlarından gayrı resmi yapılan bu toplantılarda örgüt içerisinde yer alan yargı mensuplarının hangilerinin yüksek mahkemelere gönderildiği tespit edilmiştir.

Şüpheli …‘in de FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü üyesi olması dolayısıyla, …,….in evinde yapılan toplantılar sonucunda Yargıtay`a gönderilmesine karar verilen isimlerden biri olduğu anlaşılmıştır.

…‘in yüksek mahkemede görev yaptığı esnada da örgüt adına hareket ettiği görülmektedir. Netice itibariyle FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün yargı içerisindeki yapılanması içerisinde yer alan şüpheli …`in örgütün hiyerarşik yapılanmasında bilerek ve isteyerek yer almak suretiyle üzerine atılı FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü üyesi olmak suçunu işlediği kanaatine varılmıştır.

Örgüte üye olma suçu temadi eden suçlardandır. Şüpheli … hakkında temadinin ise 17/07/2016 tarihinde sona ermesi ve bu tarihte emekli olduğu dolayısıyla yüksek yargı üyesi mensubu olmaması nedeniyle kamu davası Ankara Ağır Ceza Mahkemesine açılmıştır.” denilmiş ve şüphelinin 5237 sayılı Yasanın 314/2, 63, 58/9, 53 ve 3713 sayılı Yasanın 5/1 maddesi uyarınca yargılamasının yapılarak cezalandırılması istenilmiştir.

Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/67 İddianame değerlendirme, 2017/96839 soruşturma, 2017/3283 iddianame numaralı 12.06.2017 tarihli kararı ile “tanzim olunan iddianamede, şüphelinin örgütün faaliyeti çerçevesindeki eylemlerini Yargıtay üyesi olduğu dönem ve öncesini kapsayacak şekilde gerçekleştirdiğinin iddia olunduğu, iddianamede şüphelinin görevinden ayrıldıktan sonraki süreçte herhangi bir eyleminden bahsedilmediği, Yargıtay üyelerinin yargılanmaları ile ilgili olarak da 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46. Maddesinin 5. Fıkrasının “Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir.” düzenlemesini, 17/04/2017 tarih ve 690 Sayılı K.H.K.`nın 2. maddesi ile değişik 46. Maddesinin 6. Fıkrasının ise “Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı,

Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.” amir hükmünü düzenlediği, bu cümleden olarak, iddia makamınca yapılacak nitelemeye göre şüpheliye atfedilen eylemlerden dolayı Yargıtay ilgili Ceza Dairesinde ya da Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanması gerektiği kanaatine varılmakla ve iddianamenin görevli ve yetkili mahkemeye ikâme edilmemesi nedenleriyle CMK`nın 170/3 ve 174/1-a maddeleri gereğince, iadesine” karar verildiği,

İddianeminin iadesine dair karara yasal süreci içerisinde Ankara Cumhuriyet Savcısınca 16.06.2017 tarihinde itirazda bulunulduğu özetle itirazda; 1-Şüphelinin hakkında soruşturmaya başlanıldığı 15 Temmuz 2016 tarihinde Yargıtay üyesi olmadığı, 12.07.2016 tarihinde emekli olduğu; örgüt üyeliği suçunun temadi eden bir suç olduğu dikkate alındığında 17.07.2016 tarihinde şüpheli için temadinin sona erdiği, suç tarihinin 17.07.2016 tarihi olduğu, iddianamede örgütün yargı yapılanması ile olarak verilen bilgiler dikkate alındığında şüphelinin Yargıtay üyeliğinin sona ermesinin, örgütten ayrıldığı anlamına gelmediği, şüphelinin örgütten ayrıldığına ve etkin pişmanlık gösterdiğine dair bir tespitin olmadığı; örgüte üyelik suçunun kişisel bir suç olduğu, görev ile bir ilgisinin olmadığı, şüphelinin bu örgütten ayrıldığına ilişkin kanaat getirildiği taktirde ise şüpheli hakkında etkin pişmanlık hükümleri değerlendirme konusu yapılabilineceğini, ancak somut olayımızda şüphelinin Yargıtay üyeliğinden emekli olduktan sonra ki dönemde örgüt üyeliğinden ayrıldığına ilişkin bir tespitin söz konusu olmadığını,

2-İade gerekçesi olarak şüphelinin örgütün faaliyeti çerçevesindeki eylemlerini Yargıtay üyesi olduğu dönem ve öncesini kapsayacak şekilde gerçekleştiğinin iddia olunduğu, iddianamede şüphelinin görevinden ayrıldıktan sonraki süreçte herhangi bir eyleminden bahsedilmediğinin belirtildiği bu gerekçenin Türk Ceza Kanununun 220. maddesinde belirtilen örgüt üyeliği tanımlamasına uymadığı, örgüt kapsamında başka eylemlerinin olduğunun tespit edilmesi halinde bu eylemlerinde soruşturma konusu ve dava konusu yapılmasının mümkün olduğu, iddianamede sadece örgüt üyeliği nitelendirmesi yapılarak sadece bu suçtan dava açıldığı, şüpheliye başka bir suç ithamında bulunulmadığını,

3-Kabule göre görev hususunun CMK 174/1-a maddesine göre iddianamenin iadesi sebebi olamayacağı,

4-Aynı hukuki konumda olan Yargıtay Üyesi …hakkında da FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda düzenlenen iddianamenin tevzi edilmesine müteakip Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabulüne karar verilerek mahkeme esasına kaydedildiği” sebepleri ile CMK`nın 268 maddesi uyarınca itirazda bulunduğu;

Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/67 iddianame değerlendirme nolu 2017/96839 soruşturma 2017/3283 iddianame numaralı 16.06.2017 tarihli kararı ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 16.06.2017 tarihinde yapmış olduğu itirazı “itirazda belirtilen temadi eden suç kavramının suçun tarihi ve işlendiği yer konusunda önem arz ettiğini, temadinin kesilme zamanının özel yargılama yöntemiyle, yetkili ve görevli mahkemeyi değiştirmeyeceği” gerekçesi ile yerinde görmeyecek CMK’nın 268 maddesi uyarınca itiraz ile ilgili karar verilmek üzere Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine oybirliği ile karar verildiği, Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi`nin 2017/8 değişik iş sayılı 21.06.2017 tarihli değişik iş kararı ile; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben düzenlenen iddianamenin incelenmesinde, şüphelinin hakim savcılık mesleğini yürüttüğü dönemde ve Yargıtay Üyesi seçilip, üyelikten emekli olduğu tarihe kadar ki dönemde FETÖ/PDY isimli terör örgütünün üyesi olduğu iddia edilmiştir.

Yargıtay Kanunu`nun 46. Maddesinde “Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkan vekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir. Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir. Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir. Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder. Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir.(Mülga altıncı fıkra: 2/1/2017-KHK-680/5 md.; Yeniden düzenleme: 17/4/2017-KHK-690/2 md.) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.

Haklarında inceleme ve soruşturma yapılacakların, inceleme ve soruşturma mercilerinin tayininde son görev ve sıfatları esas alınır…” hükmü, Anayasa`nın 148/6. maddesinde “Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay (…)(1) Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hakimler ve Savcılar (…)(1) Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar” hükmü bulunmaktadır.

CMK’nın 170/3. Maddesinde de “Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede” bulunması gereken hususların belirtildiği, iddianamenin kovuşturmayı yürütmekle görevli ve yetkili mahkemeye verilmemesi halinde bu durumun CMK`nın 174/1-a maddesi gereğince iddianamenin iadesi sebebi olarak öngörüldüğü anlaşılmıştır.

Yargıtay Kanunu`nun 46-son fıkrası kapsamında şüphelinin son görevinin Yargıtay üyeliği olduğu, buna göre Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin şüpheliye isnat edilen suçlamalar yönünden kovuşturma yapmaya yetkisi ve görevinin bulunmadığı, Mahkemenin iddianamenin iadesine ilişkin kararında usule aykırılık bulunmadığı anlaşılmış iade kararı yerinde görülmüş ve itirazın reddine karar vermek gerekmiştir.” denilerek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kesin olarak reddine karar verdiği anlaşılmıştır.

Şüphelinin 19.07.2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında ifade verdiği ve atılı suçlamaları kabul etmediği, Ankara 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/439 sayılı 20.07.2016 tarihli sorgu kararı ile silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan tutuklandığı, son tutukluluk incelemesinin Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 2017/5008 değişik iş sayılı kararı ile 23.06.2017 tarihinde yapıldığı ve tutukluluk halinin devamına karar verildiği görülmüştür. 17.07.2016 tarihli yakalama tutanağına göre Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/103566 soruşturma sayılı kararına istinaden şüphelinin 17.07.2016 tarihinde saat 17:35`de ikametinde yakalandığının belirtildiği görülmüştür.

Şüphelinin soruşturma sürecinde sunduğu dilekçelere göre 12.07.2016 tarihinde emekli olduğu anlaşılmaktadır.

KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNE İLİŞKİN UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI:

Dairemizce çözülmesi gereken uyuşmazlık, 1-Silahlı terör örgütüne üye olmak suçu kapsamında suç tarihi itibari ile şüpheli hakkında 690 sayılı KHK ile değişik 2797 sayılı Kanununun 46. maddesinin uygulama olanağının bulunup bulunmadığı,

2-Görevli mahkemede dava açılmaması hususunun iddianemenin iadesi sebebi addedilip edilmeyeceği hakkındadır. Konu ile ilgili hukuki düzenlemeler şöyledir:

Anayasa Madde 148/6 - Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay (…)(1) Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hakimler ve Savcılar (…)(1) Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.

5271 sayılı Yasa Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri Madde 161 – (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adli kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adli görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister. … (8) (Ek:21/2/2014–6526/15 md.) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu Madde 14 –(Değişik: 9/2/2011-6110/8 md.) (Ek cümle: 18/6/2014-6545/31 md.; Mülga birinci cümle: 2/12/2014-6572/22 md.) (…) Hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında işbölümü esasına göre çalışır. Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı takdirde, dairelerin (…) (2) aralarındaki işbölümü karar tasarısı aşağıdaki esaslar uyarınca, Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanır. Hazırlanan (…) (1) karar tasarısı, toplantı tarihinden yedi gün önce ilân edilmek kaydıyla Büyük Genel Kurulun onayına sunulur. Büyük Genel Kurul, (…)(1) karar tasarısını aynen onaylayabileceği gibi üye tam sayısının en az onda birinin teklifi üzerine değiştirerek de onaylayabilir. Bu iş için toplanan Yargıtay Büyük Genel Kuruluna Birinci Başkan, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeler ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili katılabilir. Toplantı yeter sayısı üye tam sayısının salt çoğunluğu, karar yeter sayısı ise katılanların salt çoğunluğudur. Oylarda eşitlik hâlinde Başkanın bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış sayılır. .. Ceza dairelerinde: … c) Temyiz davasına bakmakla görevli olan daire, Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalar ile olağanüstü kanun yollarına ilişkin davalara bakmakla da görevlidir. … f) (Ek: 2/1/2017-KHK-680/3 md.) Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, iş yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir. Dairelerden birinin yıl içinde gelen işleri normal çalışma ile karşılanamayacak oranda artmış ve daireler arasında iş bakımından bir dengesizlik meydana gelmiş ise takvim yılı başında birinci fıkrada belirlenen usule göre bir kısım işler başka daireye verilebilir. Bu madde uyarınca alınan kararlar Resmî Gazete`de yayımlanır ve yayımı izleyen ay başından itibaren uygulanır.

Kişisel ve görevle ilgili suçlar: Madde 46 – Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.

Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.

Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir. Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder.

Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir. (1)

(Mülga altıncı fıkra: 2/1/2017-KHK-680/5 md.;Yeniden düzenleme: 17/4/2017-KHK-690/2 md.) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.

Haklarında inceleme ve soruşturma yapılacakların, inceleme ve soruşturma mercilerinin tayininde son görev ve sıfatları esas alınır. Sıkıyönetim Kanununda sözü edilen yetkili izin mercii, Yargıtay Büyük Genel Kuruludur.

Not.(1) 2/1/2017 tarihli ve 680 sayılı KHK’nin 5`inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “Yargıtay Ceza Genel Kuruluna” ibaresi “Yargıtay ilgili ceza dairesine” şeklinde değiştirilmiştir.

Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 11.07.2017 tarihli ve 245 sayılı Kararı 06.01.2017 tarihli ve 29940 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. maddesince 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “Yargıtay Ceza Genel Kuruluna ” ibaresi “Yargıtay ilgili ceza dairesine” değiştirilmiş ve aynı maddenin altıncı fıkrası yürürlülükten kaldırılmış, 29.04.2017 tarihli ve 30052 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 690 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesince 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46. maddesinin mülga altıncı fıkrası “Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.” şeklinde yeniden düzenlenmiş, 06.01.2017 tarihli ve 29940 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesince 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 14. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen ve “Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, iş yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir.” şeklinde düzenlenen (f) bendi ile 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46. maddesinde yapılan düzenlemeler sonucu görevli Daireyi belirlemek üzere toplanıldı,…Yukarıda sayılan düzenlemeler ışığında kovuşturma işlemlerini yürütmek üzere DOKUZUNCU CEZA DAİRESİ’nin görevlendirilmesine,…Yayımı tarihinden on gün sonra uygulanmak üzere derhal Resmi Gazete’de yayımlanmasına, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 03/10/2017 tarihli ve 306 sayılı Kararı Yargıtay Kanunu’nun 10. maddesi gereğince toplanan Kurulumuzca: 18.07.2017 tarih, 30127 sayılı Resmi Gazete`de yayımlanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 11.07.2017 tarihli ve 245 sayılı kararının gereği düşünüldü bölümündeki; “Yukarıda sayılan düzenlemeler ışığında” ibaresinden sonra gelmek üzere “2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46. maddesi uyarınca diğer Dairelerin görev alanına girmeyen kişisel suçlarla ilgili yapılacak” ibaresinin eklenmesine, 03.10.2017 tarihinde oy birliği ile karar verildi 2802 sayılı Kanun Son soruşturma merciileri: Madde 90 – Haklarında son soruşturma açılmasına karar verilenlerden; birinci sınıfa ayrılmış olanlarla ağır ceza mahkemeleri heyetine dahil bulunan hakim ve Cumhuriyet savcılarının, son soruşturmaları Yargıtayın görevli ceza dairesinde görülür. Birinci fıkra dışındaki hakim ve savcıların son soruşturmaları, yargı çevresi içinde bulundukları ağır ceza mahkemesinde yapılır. Kişisel Suçlar Kişisel suçlarda soruşturma ve kovuşturma: Madde 93 – (Değişik birinci fıkra: 2/1/2017-KHK-680/7 md.) Hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma yapma yetkisi, ilgilinin görev yaptığı yerin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığı ve aynı yer ağır ceza mahkemesine aittir. Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki hakim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve ağır ceza mahkemesine aittir.

Ortak Hükümler Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlleri(1) Madde 94 – (Değişik birinci fıkra: 12/2/1989 – KHK-360/5 md.; Aynen Kabul: 24/1/1990 – 3611/5 md.) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yapılır. Hazırlık soruşturması yetkili Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yürütülür. Bu halde durumun hemen Adalet Bakanlığına bildirilmesi zorunludur.

5271 sayılı Yasa; Görev -Madde 3 – (1) Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir. (2) (Ek: 26/6/2009 – 5918/6 md.) Barış zamanında, asker olmayan kişilerin Askeri Ceza Kanununda veya diğer kanunlarda yer alan askerî mahkemelerin yargı yetkisine tabi bir suçu tek başına veya asker kişilerle iştirâk halinde işlemesi durumunda asker olmayan kişilerin soruşturmaları Cumhuriyet savcıları, kovuşturmaları adlî yargı mahkemeleri tarafından yapılır. Kamu davasını açma görevi Madde 170 – (1) Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir. (2) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler. (3) Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede; a) Şüphelinin kimliği, b) Müdafii, c) Maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği, d) Mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanunî temsilcisi, e) Açıklanmasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin kimliği, f) Şikâyette bulunan kişinin kimliği, g) Şikâyetin yapıldığı tarih, h) Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri, i) Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, j) Suçun delilleri, k) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri, Gösterilir. (4) İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır. (5) İddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür. (6) İddianamenin sonuç kısmında, işlenen suç dolayısıyla ilgili kanunda öngörülen ceza ve güvenlik tedbirlerinden hangilerine hükmedilmesinin istendiği;

suçun tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, ilgili tüzel kişi hakkında uygulanabilecek olan güvenlik tedbiri açıkça belirtilir. İddianamenin iadesi Madde 174 – (Değişik: 25/5/2005 - 5353/27 md.) (1) Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle; a) 170`inci maddeye aykırı olarak düzenlenen, b) Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen, c) Önödemeye veya uzlaşmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen, İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir. (2) Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez. (3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır. (4) Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez. (5) İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir. Hükmün konusu ve suçu değerlendirmede mahkemenin yetkisi Madde 225 – (1) Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. (2) Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.

HUKUKSAL DEĞERLENDİRME: Yukarıda yer alan yasal düzenlemeler ve yerleşik uygulamalara göre;

1.Yargıtay üyelerinin kişisel suçları nedeni ile yargılanacakları merciin tespitine ilişkin (1) nolu itiraz yönünden; Şüpheli hakkında Yargıtay üyesi olduğu dönemi de kapsayacak biçimde yakalama tarihine kadar silahlı terör örgütü üyesi olduğu iddiası ile 5237 sayılı TCK’nın 314. maddesi gereğince cezalandırılması istemi ile Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi`ne hitaben düzenlenen iddianamede, şüphelinin kamu hizmeti görevini ifa ederken görevini kötüye kullanmak sureti ile bir görev suçu işlediği ya da özel kovuşturma kapsamında kalan dönemden yakalanma tarihine kadar devam eden örgütsel faaliyetlerin nelerden ibaret olduğu tespit ve iddiasına yer verilmemişse de, “FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı içerisindeki yapılanması içerisinde yer alan şüphelinin yüksek mahkemede görev yaptığı esnada da örgüt adına hareket ettiği “ileri sürülmektedir.

Şüphelinin örgüt üyeliği suçundan yakalanmadan önce Yargıtay üyeliği görevinden emekli olduğu anlaşılmaktadır.

Kanun yararına bozmaya konu edilen uyuşmazlık; Yargıtay üyesi olarak görev yapan şüphelinin tabii olduğu özel soruşturma ve kovuşturma usulünün görevinden emeklilik ya da herhangi bir sebeple ayrılmasından sonra da bu teminattan yararlanıp yararlanmayacağı, terör örgütü üyeliği suçunun görev kapsamında kabul edilip edilmeyeceğine ilişkindir.

Kamu hizmetinin, kesintisiz, etkin, hukuka uygun biçimde aksatılmadan yerine getirilmesi ve kamu otoritesinin saygınlığının zedelenmesinin önüne geçilmesi amacı ile kanun koyucunun bir kısım kamu görevlileri yönünden özel soruşturma ve kovuşturma yöntemleri benimsediği görülmektedir. Bu cümleden olarak; 2797 sayılı Yargıtay Kanunu`nun 46. maddesinde de Yargıtay Birinci Başkanı, Birinci Başkanvekilleri, Daire Başkanları, Üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçları yönünden özel soruşturma ve kovuşturma usulü benimsenmiştir.

Bir suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet görevinden doğması,memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu oluşturan fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması ve görevin sağladığı imkanlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Bu husus Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.2.2004 tarih ve 2004/2-10 Esas, 2004/40 sayılı kararında; “Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder.” şeklinde kabul edilmiştir.

Türk Ceza Kanununun 314. maddesinde düzenlenen suçların niteliği ve mahiyeti itibariyle, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçlar kapsamında kabul edilmesinin mümkün olmadığı açıktır. O halde bu suçların kişisel suç kapsamında değerlendirilmesinde de zaruret vardır.

Dairemizce de benimsenen, öğretide ekseriyetle kabul gören yerleşik yargısal kararlara göre, örgütü yönetmek ya da örgüte üye olmak suçları mütemadi (kesintisiz) suçlardandır. Yani fiilin icrası süreklilik arz eder. Bu suçlarda örgüt hiyerarşisine dahil olup faaliyetlere başlanmakla suç tamamlanmıştır. Ancak fiilin icrası devam ettiği müddetçe fiilin ifade ettiği haksızlık da süreceğinden suç işlenmeye devam edecektir. Failin kendi isteğiyle ya da irade dışı olarak örgütten ayrılması halinde suç bitmiş olacaktır. Mütemadi suçların tamamlanmasıyla bitmesi aynı anlamı taşımamaktadır.

Mütemadi suçların ceza ve muhakeme hukuku bakımından önemli sonuçları mevcuttur. Ceza hukuku bakımından, suça teşebbüs fiilin bitmesine kadar değil tamamlanmasına kadar mümkündür. İştirak ise bitinceye kadar gerçekleşebilir. Suç işlenmeye devam ettiğinden, koşulları varsa meşru savunma hükümleri uygulanabilir. Uygulanacak ceza hükümleri bakımından temadinin bittiği tarih esas alınmalıdır. Yine kusur yeteneği ve yaş küçüklüğü bitiş tarihine göre tayin edilir. Muhakeme hukuku bakımından ise, zamanaşımı, yetkili mahkeme ve şikayet süresi temadinin bitişine göre değerlendirilecektir. Ancak suçun mütemadi niteliği, kural olarak görevli mahkemenin belirlenmesi ya da kovuşturma usulünün tespiti bağlamında bir özellik taşımaz. Örgüt üyeliği temadi eden suçlardan olması nedeniyle hukuki ve fiili kesintiyle sona erecektir. Kesinti tarihi suç tarihidir. Fiili olarak terör örgütünden daha önce ayrılmış olmamak ve faaliyetlere devam ediyor olmak koşuluyla, terör örgütü yöneticisi ya da üyesinin yakalanma tarihi, suç işlenmeye devam edildiğinden (CMK 2/1-j), 5235 sayılı Kanun`un 12/1 maddesi de gözetildiğinde ağır cezalık suçüstü hali olarak kabul edilmelidir.

“Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü halinde, herhangi bir izin sistemi getirilmediği gibi, suçun türüne veya yapılan göreve ya da sahip olunan ünvana ilişkin herhangi bir ayırım da yapılmadığından hakim ve Cumhuriyet savcılarının soruşturulması genel hükümlere göre yapılacaktır.” (Ceza Genel Kurulu 19/02/2013 tarih ve 2011/5.MD-137 esas, 2013/58 sayılı kararı)

Bulunduğu görev itibariyle özel soruşturma usulüne tabi olan, kişisel suç olması nedeniyle genel hükümlere göre soruşturulan örgüt üyeliği suçunun ağırlıklı kısmının görev yaptığı dönemi kapsayan şüphelinin, emeklilik ya da herhangi bir sebeple kamu görevinin sona ermesi halinde bu teminattan yararlanıp yararlanmayacağı bir başka deyimle kovuşturma aşamasındaki görevli mahkemenin değişip değişmeyeceği konusuna gelince; Kamu görevlilerinin gereksiz soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalmalarını önleyen özel soruşturma ya da kovuşturma usulü ile getirilen teminatın, kamu görevlisinin şahsı ile değil doğrudan bulunduğu pozisyon ve icra edilen kamu görevi ile ilgili olduğu açıktır. 2797 sayılı Kanunun 46/son fıkrasındaki “…bulunulan son görev ve sıfatları esas alınır.” şeklindeki düzenlemenin de soruşturma aşamasına ilişkin olduğu gözetilmelidir. Yargıtay üyelerinin görevlerini icra ettikleri sırada görevle ilgili olsun ya da olmasın işlemiş oldukları suçlar yönünden kovuşturma aşamasında özel kovuşturma teminatı altında olduklarının ve suçun görevle bağlantılı olmasa da görev yaptığı dönemi de kapsayacak biçimde işlendiğinin iddia edilmesi halinde teminatın görevden herhangi bir sebepten ayrılması durumunda da devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Doktrinde de aynı görüş benzer bir olayda; “istifa eden, emekli olan ya da başka bir göreve atanan kişi, vali unvanı haiz iken işlediği suç nedeniyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturulacak ve muhakemesi Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yapılacaktır” (Abdullah Ayhan Şan, Özel Soruşturma Usulleri, Adalet Bakanlığı yayınları, 2008 baskı sayfa 26) şeklinde kabul edilmiştir.

Yargıtay Kanununun 46. maddesinde değişiklik yapan 02.01.2017 tarih 680 sayılı ve 17.04.2017 tarih 690 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameler ile yapılan düzenlemeler dikkate alındığında, yasada sayılan kişiler yönünden yerel Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma neticesinde soruşturma evrakının düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerekmektedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verebileceği gibi Yargıtay ilgili Ceza Dairesi nezdinde iddianame de düzenleyebilecektir. Görüldüğü üzere kişisel suçlara ilişkin ağır cezalık suçüstü halinde yerel Cumhuriyet Başsavcılıklarının genel hükümlere göre soruşturma yapma yetkileri bulunmakta ise de iddianame düzenleyerek dava açma yetkilerinin olmadığı izahtan varestedir.

Şu hale göre; iddianamede görev suçu işlendiğine ya da kovuşturma teminatı bulunan dönemden, yakalama tarihine kadar devam eden örgütsel faaliyetlerin neler olduğuna dair bir anlatımın yer almaması ve fakat eylemin maddi unsurunu ve vasfını belirlemek üzere “FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı içerisindeki yapılanması içerisinde yer alan şüphelinin yüksek mahkemede görev yaptığı esnada da örgüt adına hareket ettiği”nin iddia edilmesi karşısında, bu döneme ilişkin özel kovuşturma teminatının mevcudiyetini koruduğunun kabulünde zorunluluk bulunması ve örgüt üyeliği suçunun kişisel suç olma vasfı nazara alındığında, Yargıtay ilgili Ceza Dairesinde kovuşturma yapılmasına ilişkin Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin hukuki nitelendirmesi ve itirazı reddeden Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinin kararında 2797 sayılı Yargıtay Kanunun değişik 46 maddesi gereğince bir isabetsizlik bulunmadığının kabulü gerekecektir.

2.İddianamenin, görevsiz mahkemeye hitaben düzenlenmesinin iade sebebi olup olmayacağına ilişkin (2) nolu itiraz yönünden; Ceza yargılama hukukumuza 5271 sayılı CMK`nın 174. maddesi ile getirilen iddianamenin iadesi kurumu esas itibari ile, yargılamanın makul sürede sonuçlanması ve lekelenmeme haklarını da kapsayacak biçimde Anayasanın 36 -38. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerinde öngörülen kurumların teminatı mahiyetindedir.

Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere; Kamu davasının tek veya zorunlu olduğunda birbirini izleyen oturumlarda ve mümkünse bir günde sonuçlandırılmasını gerçekleştirebilmek amacıyla; iddianamenin, hukuken geçerli ve yeterli delillerin toplanmasından ve dava açma koşullarının gerçekleşmesinden sonra, tüm yönleriyle doğru ve eksiksiz olarak mahkemeye verilmesi gerekmektedir. Yeterli delil bulunmadan veya toplanmadan âdeta delilsiz davanın açılmış olması ve bunun sonucu olarak mahkemenin soruşturma yapmak zorunluluğunda kalacağının anlaşılması halinde iddianame iade edilecektir… Deliller kamu davası açmak için yeterli olsa bile, iddianamede bulunması gerekli diğer ve bir bakıma şekli sayılabilecek hususların yer almaması halinde de iade mümkündür… Savcının değerlendirmesine tabi hususlar iade gerekçesi olamaz. Bu nedenle mahkeme, savcının nitelendirmesine katılmadığını belirterek bir hususu iade konusu yapamaz. Ancak iddianamede bulunması gereken hususlarda bir eksiklik veya yanlışlığa dayanarak iade yoluna gidilebilir. Örneğin soruşturulan fiilin önödemelik olup olmadığının takdiri Cumhuriyet savcısına aittir. Bu nedenle Cumhuriyet savcısı, fiilin önödeme kapsamında olmadığı görüşünde ise, mahkeme bu durumda iddianameyi iade edemez. Keza, görev veya yetki konusunda iddianamede açık bir yanlışlık veya çelişki varsa iade mümkündür. Örneğin iddianame asliye ceza mahkemesine verildiği halde, ağır ceza mahkemesinin madde bakımından yetkisine girecek ağırlıkta bir ceza miktarı talep edilmesi; iddianamede gösterilen mahkemenin yargı çevresi dışında suçun işlendiğinin iddianameden anlaşılması gibi. Nitekim 170’inci maddenin üçüncü fıkrası iddianamenin “görevli ve yetkili” mahkemeye hitaben düzenlenmesini öngörmektedir. Şayet iddianamenin görevli veya yetkili mahkemeye hitaben düzenlenmediği iddianameden kolayca anlaşılabiliyorsa, iddianamenin 170`inci maddeye aykırı düzenlendiğinden bahisle mahkeme iadeye karar verebilecektir. Yasanın gerekçesi ve yukarıda açıklanan genel ilkeler çerçevesinde somut olaya gelince;

CMK`nın 170/3 maddesi gereğince iddianame görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenir. Aynı yasanın 174/1-a maddesi ise 170. maddeye aykırı düzenlenen iddianamelerin iade edileceğini amir hüküm içermektedir. Doktrinde görevli mahkemeye hitaben düzenlenmeyen iddianamenin iade nedeni olduğunu ileri süren görüşler olduğu gibi, yasal düzenlemenin sorunu çözebilmiş olmadığını ancak “iddianameyi alan mahkemenin, kendi görevine girmese bile, önce iddianamenin kabulüne karar vermesi sonra görevli mahkemeye göndermesi (CMK 5/1) ve görevsizlik kararına itiraz edilemesi (CMK 5/2) usul ekonomisine aykırıdır. Davaları uzatan nedendir.” (Yenisey/Nuhoğlu Ceza Muhakemesi Hukuku 4.Baskı sayfa 250) eleştirisi yapılmıştır.

Görev kamu düzeni ile ilgili olup yargılamanın her aşamasında resen nazara alınmalıdır.Görevli mahkemede yargılanmak Anayasa’nın 37/1 maddesinde “hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir mercii önüne çıkarılmaz” denilmek sureti ile anayasal haklar içinde yer aldığı gibi İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi`nin 6/1. Maddesinde de Adil Yargılama Hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Görevsiz mahkemede yapılan işlemlerin yenilenmesi mümkün olmayanlarının hükümsüz olduğu (CMK 7/1) kabul edilmek sureti ile kanun koyucunun görev hususuna vermiş olduğu değere işaret edilmiştir.

Yasal düzenleme ve bu açıklamalar doğrultusunda, görevli ve yetkili mahkeme tartışmaya mahal bırakmaksızın kanunun hükmü ile açıkça belirlenmiş ise bu belirleme dışında görevli olmayan mahkemeye hitaben, dava açma yetkisini haiz mercii by pass eden ve yargılama merciinin de değişmesini sonuçlayacak biçimde düzenlenen iddianamenin iadesinde de bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Nitekim Yargıtay 4. Ceza Dairesi 15.02.2007 gün 2007/5-11 sayılı kararında, Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürü hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen iddianamenin, “4483 sayılı Yasanın 12. maddesi hükmüne aykırı olarak düzenlenen iddianamenin CMK 174 maddesi uyarınca iadesine,”karar vermek suretiyle aynı doğrultuda uygulama yapmıştır.

Esasen somut olayda yerel Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, soruşturma yapma yetkisi var ise de iddianame düzenleme yetkisi bulunmadığından soruşturma evrakını fezlekeye bağlayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına göndermesi gerekmektedir. İddianame ile dava açma görev ve takdir yetkisi yerel başsavcılığa değil Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, yargılama görevi de Yargıtay`ın ilgili dairesine ait olduğundan, eylemin hukuki nitelendirilmesine değil ve fakat görev yönünden açık hukuki yanılgı gerekçesine dayanan yerel mahkemenin ret kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenler ile itirazların reddine karar verilmiştir.

Sonuç ve karar: Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.06.2017 tarihli ve 2017/8 değişik iş sayılı kararı usul ve kanuna uygun olup, kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görülmediğinden REDDİNE, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2611 Karar : 2017/9391 Tarih : 12.07.2017

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Yerel mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararların niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Dosya kapsamına göre diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-Sanık hakkında borcundan dolayı kesilen elektriği kendisi bağlayarak kullandığından bahisle kaçak tespit tutanağının düzenlenmesi karşısında; sanığın meskeninde kullanılan elektrik sayacının tüketimi eksik gösterip göstermediği veya sayaca tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde müdahale edilip edilmediğinin tespit edilebilmesi için; sanığın suça konu yerde ne kadar süredir oturduğunun ve kaçak ya da usulsüz kullanımın ne zaman başladığının kesin olarak saptanması ve sanık suça konu yerde halen oturmakta ise keşif yapılıp kullanılabilecek elektrik miktarı belirlenmek suretiyle; oturmuyor ise tespit tutanağında belirtilen tüketim değerlerine göre yine tespit tutanağında belirtilen sayaç endeksinin uyumlu olup olmadığı ve usulsüz kullanım bedeli konusunda teknik bilirkişiden rapor alınmadan eksik inceleme ve araştırma ile uygulama yapılması,

2-TCK’nın 163/3. maddesinde düzenlenen karşılıksız yararlanma suçları hakkında denetim ve işlem yapan elektrik, su, doğalgaz idarelerinde çalışan kamu görevlileri, görevleri sırasında, karşılıksız yararlanma olarak nitelenebilecek usulsüz bir kullanımı tesbit ettiklerinde bir yandan elektrik, su, doğalgazın sayaçtan geçirilip geçirilmediği, kısmen veya tamamen geçirilmiyorsa tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek hangi yöntemlerin, bu amaçla hangi cihaz ve malzemelerin kullanıldığı, bu tesbitlerin ne tür incelemelere dayandığı vb. tüm ayrıntıları içeren bir suç tutanağının düzenlenmesi, bir yandan da CMK’nın 158. maddesi gereğince hemen en yakın adli kolluk birimine veya Cumhuriyet Başsavcılığına durumun bildirilmesi ve adli kolluk görevlilerinin de olay yerine hemen intikali ile CMK’nın 160, 161. maddeleri gereği Cumhuriyet Savcısı’nın emirleri çerçevesinde suçun sübut ve niteliğine yönelik delil toplama görevini yapmalıdır.

Şüphelinin işyeri, konut veya arazideki elektrik, su, doğalgaz kullanımını gerektiren tüketim ihtiyacının ve kurulu gücün varsa tüketim föyleri de getirtilmek suretiyle tesbiti ile teknik açıdan bu tüketim ihtiyacı ve kurulu gücün gereği kullanım miktarının bilirkişi marifetiyle belirlenmesi, bu miktarın sayaçtan geçirilerek kullanım halinde sayaç üzerindeki endeks ile de kıyaslanarak karşılıksız yararlanma suçunun kabulünü gerektirecek önemli bir farkın olup olmadığının, uğranılan vergili ve cezasız zarar miktarının tesbiti amacıyla keşif yapılması için Cumhuriyet Başsavcılığınca CMK’nın 83, 162. maddelerine istinaden Sulh Ceza Hakimliğinden talepte bulunulması, dosya içeriğindeki delillere göre karşılıksız yararlanma suçunun oluştuğu kanatine varıldığı takdirde şüphelinin TCK’nın 168/5. fıkrasında düzenlenen yasal imkandan faydalanabilmesi, bu hususun bir dava şartı olduğu ve CMK’nın 174, 223/8. maddeleri gereğince işlem ifasına da yol açabileceği değerlendirilerek şüpheliye belirlenen vergili ve cezasız zarar miktarını kamu davası açılmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde hakkında dava açılmayacağı da hatırlatılarak usulünce bildirilip, makul bir süre tanınması, soruşturma aşamasında zararın tamamen tazmini halinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi, tamamen tazmin edilmemesi halinde dava açılması gerektiği gözetilmeden bu husustaki eksiklikler kovuşturma aşamasında da tam olarak giderilmeden, sanığa usulünce ihtar yapılmadan karar verilmesi,

3-Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 09.12.2014 tarih ve 455-541 sayılı kararına göre, özelleştirilen elektrik dağıtım şirketlerinin mühürlerinin bozulması halinde atılı suçun unsurlarının oluşacağının anlaşılması karşısında, suça konu mühürleme tutanağını düzenleyen tutanak mümzii tanıklar duruşmaya çağırılıp sayaca yerinde fiili mühürleme yapılıp yapılmadığı sorulmadan, eksik inceleme ile karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, katılan … vekilinin temyiz nedenleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenlerle tebliğnameye kısmen uygun olarak BOZULMASINA, 12.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/19467 Karar : 2017/3656 Tarih : 28.03.2017

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Hırsızlığa teşebbüs suçundan şüpheliler … ve … haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca düzenlenen 04/03/2016 tarihli ve 2015/106171 soruşturma, 2016/10858 Esas ve 2016/8721 Karar sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesine uygun bulunmadığından bahisle aynı Kanun’un 174. maddesi gereğince iadesine dair İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 11/03/2016 tarihli ve 2016/103 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/03/2016 tarihli ve 2016/192 değişik iş sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 14/11/2016 gün ve 94660652-105-34-9629-2016-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24/11/2016 gün ve 2016/391132 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

Dosya kapsamına göre, İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesince, tanzim edilen iddianamede sanıkların kimlik bilgileri, dosyada hiçbir bilgi ve belgeye dayanmayan şüpheli beyanına göre belirlendiği, hazırlık soruşturmasında şüphelinin kimliği tereddüte neden olmayacak şekilde tespit edilmeden dava açılamayacağı gerekçesiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 04/03/2016 tarihli ve 2015/106171 soruşturma, 2016/10858 Esas, 2016/8721 sayılı iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de; benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 23. Ceza Dairesinin 28/04/2016 tarih, 2016/8273 Esas ve 2016/5452 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere, komşu ülke Suriye’deki mevcut durum nedeniyle Şam Büyükelçiliğimiz Konsolosluk Şubesinin faaliyetlerinin 22 Mart 2012 günü durdurulması, Şam Büyükelçiliğimizin kapatılmasını takiben Ankara’daki Suriye Büyükelçiliğinin diplomatik statüdeki personelinin de geçtiğimiz günlerde ülkemizden ayrılmaları, bu nedenle gerek Dışişleri Bakanlığı gerek Halep Başkonsolosluğumuz aracılığı ile Suriye topraklarında konsolosluk koruması ve hizmetleri sunulması imkanlarının oldukça kısıtlı hale gelmesi ve bu çerçevede, Suriye’ye yönelik adli yardımlaşma taleplerine Dışişleri Bakanlığınca yapılacak bildirime kadar ara verilmesi karşısında, somut olayda suça sürüklenen çocukların resmi kimlik bilgilerinin diplomatik yazışmalarla belirlenemeyeceği, mahkemenin söz konusu bu iddianame iade gerekçesi üzerine belirtilen eksikliğin giderilerek davanın açılmasının hali hazırda olanaksız olduğu, bu durumun ülkemizde suç işleyen ancak vatandaşı olduğu ülkede bulunan karışıklık/savaş ve benzeri nedenlerle diplomatik ilişkilerin bulunmadığı şüpheliler hakkında kamu davası açılamaması ve eylemlerinin zamanaşımıyla düşebilmesi sonucunu doğuracağı gözetilmeksizin, itirazın bu yönden kabul edilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

Hukuksal Değerlendirme;

5271 sayılı CMK’nın 170. maddesinin 3. fıkrasında iddianamede bulunması gereken hususlar düzenlenmiştir. 5271 sayılı CMK 170/3-a maddesine göre ‘’Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede; a) Şüphelinin kimliği … gösterilir’’.

İddianamede şüphelinin kimliğinin gösterilmesi gerekir. Kimliği belirsiz kişi hakkında dava açılamaz. Kimliğin eksik, kapalı ya da çelişkili olarak belirlenmesi, karışıklığa, hatta ilgisi bulunmayan bir başka kişinin hükümlülüğüne yol açabilir. Özellikle isim benzerlikleri gözönüne alınarak, şüphelinin ad ve soyadı, baba ve ana adı, doğum tarihi, oturduğu yer ve mesleği gösterilmelidir. Şüphelinin açık kimliği bilinmiyorsa, dava açılmamalıdır. Bu durum genellikle gaip ve kaçak şüpheli hakkında söz konusu olur. İddianameye şüpheliyi, diğerlerinden ayırdeden özellikleri olabildiğince yazmak gerekir.

Şüphelinin kimliği, iddianamenin şekli unsurlarındandır. Şüphelinin kimliğinin iddianameye yazılmış olması tek başına bir anlam ifade etmez. Kimlik bilgilerinin soruşturmada elde edilen bilgilerle ve gerçek durumla uyumlu olması gerekir. Şüphelinin kimliği olarak yazılan bilgi gerçekle örtüşmüyorsa, soruşturmada elde edilen bilgilere göre belirlenen şüpheli dışında bir kişiye dava açılmış ise, şeklen iddianamenin üzerinde kimlik bilgisi yazılı olmasının bir anlamı yoktur. Önemli olan bu bilgilerin doğru olarak yazılmış olmasıdır.

Yargıtay 11. CD’nin 27.12.2006 tarih ve 5918/10586 sayılı kararında, “iddianamenin şüpheli ismi, soy ismi ve kimlik bilgileri nüfus kaydına uygun olarak düzenlettirilmeden yargılamaya devam olunarak hüküm tesisi” bozma nedeni yapılmıştır.

Yargıtay 7. CD’nin 26/12/2007 tarih ve 3329/11713 sayılı kararında da “Dosya kapsamına göre, her ne kadar mahkemece Suriye vatandaşı olan sanığın yakalandığı anda kimliğini ispat edecek belge bulunmakla birlikte söz konusu belgenin mahiyeti tesbit edilip tercümesi yapılmaksızın sadece sanığın beyanları ile yetinilerek dava açıldığından bahisle iddianame iade edilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3.maddesinde, iddianamede hangi hususların gösterileceği, aynı Kanun’un 174/2. maddesinde ise iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, iddianamenin iadesi sebepleri arasında şüphelinin nüfus kaydının iddianameye eklenmesinin bulunmadığı, kaldı ki, şüphelinin kimlik fotokopisinin soruşturma evrakı içerisinde bulunduğu, ayrıca şüphelinin yeminli tercüman vasıtasıyla dinlenilerek kimliği ve açık adresini beyan ettiği cihetle, şüphelinin nüfus kaydı aslının mahkemece de celbedilebileceği de gözetilmeden itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir” denilmiştir.

Yine Yargıtay 11. CD’nin 08.03.2007 tarih ve 546/1533 sayılı kararı ile birçok Yargıtay kararında, şüphelinin savunmasının alınmamış olmasının iddianamenin iadesi sebepleri arasında bulunmadığı hükme bağlanmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 21/04/2015 tarih ve 2014/10-623 Esas, 2015/117 sayılı kararında da yabancı uyruklu olup, yakalandığında üzerinde herhangi bir kimlik belgesi çıkmayan sanığın nüfus ve adli sicil kayıtları ile ilgili hiçbir araştırma yapılmadan sadece beyan edilen kimlik bilgilerine dayanılarak hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır denilmiştir.

6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 91 nci maddesinde geçici koruma “Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir.” şeklinde hüküm altına alınmış, bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülüklerinin Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir.

6458 sayılı Kanun’un 91 nci maddesi uyarınca çıkartılan Geçici Koruma Yönetmeliği’nin (Bakanlar Kurulu Kararının Tarihi : 13/10/2014 No : 2014/6883 Dayandığı Kanunun Tarihi : 4/4/2013 No : 6458 Yayımlandığı Resmi Gazetenin Tarihi : 22/10/2014 No : 29153) 21 nci maddesinde; bu Yönetmelik kapsamındaki yabancıların kayıtları sırasında kimliğine ilişkin belge sunamayan yabancının, aksi ispat edilinceye kadar beyanının esas alınacağı, fotoğraf, parmak izi ya da kimlik tespitine elverişli diğer biometrik verilerin esas alınıp merkezi veri tabanına kaydedileceği, mevcut biometrik verilerle eşleştirileceği, kayıt altına alınan yabancıların

bilgilerinin derhal Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne bildirileceği, yabancıların kayıt bilgilerinin doğum, ölüm, evlilik, boşanma, gönüllü geri dönüş gibi hallerde güncelleneceği, adres kayıt sistemine kaydedilecekleri düzenlemeleri getirilmiş, 22 nci maddesinde ise; kayıt işlemleri tamamlananlara, valilikler tarafından geçici koruma kimlik belgesi düzenleneceği, geçici koruma kimlik belgesi verilenlere, 25/04/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu kapsamında yabancı kimlik numarası verileceği belirtilmiştir.

6458 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak çıkartılan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik 17 Mart 2016 tarih ve 29656 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

İnceleme konusu somut olayda: Hırsızlığa teşebbüs suçundan şüpheliler …. ve … haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 04/03/2016 tarihli ve 2015/106171 soruşturma, 2016/10858 esas, 2016/8721 sayılı iddianamenin düzenlendiği, iddianamede şüphelilerin kimliklerinin beyanları esas alınarak belirtildiği, İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 11/03/2016 tarihli ve 2016/103 sayılı iddianame değerlendirme kararıyla şüphelilerin açık kimlikleri ve açık adresleri tespit edilmeden iddianame düzenlenmesi nedeniyle iddianamenin iadesine karar verildiği, bu karara 14/03/2016 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edildiği, itirazı incelemeye yetkili olan mercii İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/03/2016 tarihli ve 2016/192 değişik iş sayılı kararıyla itirazın reddine karar verildiği tespit edilmiştir.

Düzenlenen iddianamede, şüphelilerin kimlik bilgilerinin, ad soyad, anne-baba adı ve doğum tarihi ile uyruğunun belirtildiği, kollukta şüphelilerin usulüne uygun olarak parmak izi ve fotoğraflarının alındığı anlaşılmaktadır.

Bu aşamada Suriye’ye yönelik adli yardımlaşma taleplerine Dışişleri Bakanlığınca yapılacak bildirime kadar ara verilmesi karşısında, şüphelilerin resmi kimlik bilgilerinin diplomatik yazışmalarla belirlenemeyeceği sabit ise de; soruşturma makamınca şüphelilerin beyanı üzerine tespit edilen kimlik bilgileri ile, şüphelilerin kolluk tarafından tespit edilen parmak izlerinin ve fotoğraflarının Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne gönderilerek Geçici Koruma Yönetmeliğinin 21 ve 22 nci maddeleri uyarınca şüphelilerin Türkiye’ye kabul edilen yabancılardan olup olmadığının ve varsa yabancı kimlik numaraları ile adres kayıt sistemindeki kayıtları tespit edilip iddianame düzenlenmesi mümkün görüldüğünden iddianamenin iadesi kararına yönelik itirazın reddine ilişkin İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinin sözü edilen kararının usul ve Yasaya uygun bulunduğu değerlendirilmiştir.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Kanun yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görülmediğinden İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21/03/2016 tarihli ve 2016/192 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına yönelik talebin REDDİNE,

Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 28.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/7361 Karar : 2017/3771 Tarih : 17.04.2017

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan şüpheli … ve arkadaşları hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda; Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 08.04.2016 tarihli ve 2015/9696 soruşturma, 2016/1780 Esas, 2016/123 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 174/1-a-b maddeleri gereğince iadesine dair Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.04.2016 tarihli ve 2016/58 sayılı iddianame değerlendirme sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.04.2016 tarihli ve 2016/341 değişik iş sayılı kararı üzerine Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21.04.2016 tarihli ve 2016/4877 soruşturma, 2016/2076 Esas, 2016/150 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Kanunun 174. maddesi gereğince yeniden iadesine ilişkin Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.05.2016 tarihli ve 2016/72 iddianame değerlendirme sayılı kararına yönelik itirazın kısmen kabulüne dair Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.05.2016 tarihli ve 2016/395 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

Dosya kapsamına göre; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 174/4 maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez” amir hükmüne aykırı olarak Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca ilk iddianame nedeni olarak gösterilen eksiklikler giderilerek yeniden iddianame düzenlenmesine rağmen, ilk iade kararında gösterilmeyen nedenlerle ikinci defa iddianamenin iade edilmesi yerinde görülmediğinden, belirtilen nedenlere istinaden itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde itirazın kısmen kabulüne karar verilmesinde bir isabet görülmediğinden bahisle, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 01.11.2016 gün ve 94660652-105-25-7459-2016-Kyb sayılı istemlerine dayanılarak anılan kararın 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.11.2016 gün ve 2016/391336 sayılı tebliğnamesiyle bozma talep edilmiş olmakla dosya incelenerek gereği düşünüldü.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I) Olay:

Şüpheliler … ve arkadaşları hakkında silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan yapılan soruşturma sonucunda, Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 08.04.2016 tarihli ve 2015/9696 soruşturma, 2016/1780 Esas, 2016/123 sayılı iddianame ile Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi 11.04.2016 tarihli ve 2016/58 sayılı iddianame değerlendirme sayılı kararı ile “yeterli delil toplanması ve özellikle bazı şüphelilerin önceki eylemleri nedeniyle soruşturma ve kovuşturma evrakları da getirtilip incelenerek iddianameye yansıtılması, yanında şüphelilerin üzerlerine atılı olayların mevcut delillerle ilişkilendirilerek hangi şüphelinin hangi eylemleriyle örgüt üyeliği kanaatine varıldığının açıklanması gerekirken, tüm şüphelilerin ifadeleri yazıldıktan sonra şüphelilerin PKK/KCK silahlı terör örgütünün Özgür Kadın Kongresinin (KJA) Erzurum yapılanmasını oluşturup silahlı terör örgütün amaçları doğrultusunda kamuoyu kazanmak, propaganda yapmak şeklinde genel ifadeyle haklarında dava açılmasının CMK’nın 174/1-a, b maddelerine aykırılık teşkil ettiği” gerekçesiyle iddianamenin iadesine karar verdiği, bu karara karşı Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan itiraz üzerine Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesi 19.04.2016 tarihli ve 2016/341 değişik iş sayılı kararı ile “iddianamedeki suçlamanın açık, net ve tereddüde yol açmayacak nitelikte olması gerektiği, bu hususun aynı zamanda savunma hakkının kısıtlanmaması için de önemli olduğu, buna göre itiraz ve iadeye konu iddianamede terör örgütü hakkında genel bilgiler verilip, delillere genel manada atıf yapılıp, şüpheli ifadelerinin kopyala-yapıştır yöntemiyle iddianameye alındığı, delillerle ilişkilendirme yapılmadığı, Cumhuriyet savcısının nitelendirmesinin açık ve net olmadığı, birden fazla şüpheli olduğu halde suça ne şekilde katıldıklarının, savunmalarının hangi delille çürütüldüğünün iddianamede yazılmadığı, böylece iddianamenin CMK’nın 170. maddesine aykırı olduğu ve bu hususun aynı kanunun 174. maddesi uyarınca iade sebebi olduğunu” belirterek itirazın reddine karar verdiği, bunun üzerine yeni bir soruşturma işlemi yapılmaksızın Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca 21.04.2016 tarihli ve 2016/4877 soruşturma, 2016/2076 Esas, 2016/150 sayılı iddianame düzenlenerek şüpheli … ve arkadaşları hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan yeniden Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi 02.05.2016 tarihli ve 2016/72 iddianame değerlendirme sayılı kararı ile “iddianamede şüpheliler … ve … haricindeki diğer tüm şüphelilerin hangi tür eylemleri ile atılı suçu işlediklerinden bahsedilmediği gibi şüphelilerin tamamıyla ilgili lehe ve aleyhe hiç delilin gösterilmediği, şüphelilerin üzerine atılı suçun işlendiğini gösterir tek delilin …‘ün üzerinden çıkan kağıt parçası olması karşısında şüpheli ifadelerinin soruşturmaya etki edecek mutlak delil mahiyetinde bulunduğu, bu sebeple hakkında yakalama kararı bulunan şüphelilerin ifadelerinin alınmasının gerektiği, CMK’nın 170. maddesindeki unsurları içermeyen iddianamenin aynı Kanunun 174. maddesine aykırılık teşkil ettiği” gerekçesiyle tekrar iddianamenin iadesine karar verdiği, bu karara karşı da Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan itiraz üzerine, Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesi 09.05.2016 tarihli ve 2016/395 değişik iş sayılı kararı ile “CMK’nın 174/4. maddesi uyarınca kesinleşen iade kararı üzerine ancak iade kararındaki eksiklikler giderildikten sonra iddianame düzenlenebileceğini, itirazın reddedilmesi üzerine kesinleşen iade kararına rağmen şüpheliler … ve Meryama haricindeki diğer şüphelilerin eylemlerinin iddianamede açık ve net olarak tanımlanmadığını, yine CMK’nın 174/4. maddesinin 2. cümlesinde “ilk kararda belirtilmeyen iade sebebinin sonradan iade konusu yapılamayacağı” düzenlenmesine karşın ilk iade kararında iade sebebi yapılmayan “şüpheliler hakkındaki yakalama emrinin beklenmesi” hususunun iade sebebi yapıldığını” gerekçe göstererek itirazın kısmen kabul ve kısmen reddiyle; şüpheliler … ve … haricindeki diğer şüpheliler açısından metin yönünden yapılan itirazın reddine, ancak daha önce iade gerekçesi yapılmayan yakalama emirlerinin beklenmesine ilişkin iade sebebine ilişkin yapılan itirazın ise kabulüne” karar vermiştir.

Söz konusu kararın; … ve … haricindeki diğer şüpheliler yönünden kesinleştiği anlaşılmıştır.

II) Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 170. maddesinde, “iddianamede bulunması gereken hususların neler olacağı”, 174/1 maddesinde ise “hangi hallerde iddianamenin iadesine karar verileceği” gösterilmiştir.

Aynı Kanunun 174/4 maddesinde ise “Cumhuriyet savcısının, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye göndereceği, mahkemenin ise ilk kararda göstermediği sebeplere dayanarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidemeyeceğini” düzenlemiştir.

Bu kapsamda somut olayda uyuşmazlık konusunun;

İtirazın reddedilmesi üzerine kesinleşen iade kararı sonrasında;

a)Cumhuriyet savcısının eksiklikleri tamamlayıp hatalı noktaları da düzelttikten sonra iddianamesini düzenleyip düzenlemediği,

b)Cumhuriyet savcısı tarafından eksiklikler tamamlanıp hatalı noktalar düzeltildikten sonra yeniden düzenlenen iddianamenin, mahkeme tarafından ilk iade kararında gösterilmeyen nedenlerle yeniden iadesine karar verilip verilmediği,

Hususlarına ilişkin olduğu belirlenmiştir.

III) Hukuksal Değerlendirme:

Kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğundan, inceleme karar tarihindeki mevzuat hükümlerine göre yapılmıştır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun;

  1. maddesinde; iddianamede bulunması gereken hususların neler olacağının

ayrıntılı olarak belirtildiği, bu madde hükümlerine göre görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede; şüpheli, şikayetçi, maktul, mağdur ve suçtan zarar gören ile açıklamasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin kimlikleri, şüphelinin müdafi, mağdur veya suçtan zarar görenin vekili veya kanuni temsilcisi, şikayetin yapıldığı tarih, yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri, yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, suçun delilleri, şüphelinin tutuklu olup olmadığı, tutuklanmış ise gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların sürelerinin gösterilmesi, iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olayların, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanması, sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine olan hususların değil, lehine olan hususların da ileri sürülmesi gerektiği,

174/1. maddesinde; iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, bu madde hükümlerine göre, aynı Kanunun 170. maddesine aykırı olarak ve suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan veya önödemeye veya uzlaşmaya tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaşma hükümleri uygulanmaksızın düzenlenen iddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilebileceği,

174/4 maddesinde; Cumhuriyet savcısının, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye göndereceği, ilk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemeyeceği,

Düzenlenmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yukarıda tarih ve sayısı belirtilen yazısında; “Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca ilk iade nedeni olarak gösterilen eksiklikler giderilerek yeniden iddianame düzenlenmesine rağmen Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 5271 sayılı CMK’nın 174/4 maddesine aykırı bir şekilde ilk iade kararında gösterilmeyen nedenlere bağlı olarak ikinci defa iddianamenin iadesine karar verdiğini, yapılan itiraz üzerine de, Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesinin itirazın kabulü yerine kısmen kabulüne şeklinde isabetli olmayacak şekilde hüküm kurduğunu” belirterek Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.05.2016 tarihli ve 2016/395 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince bozulmasını talep etmiştir.

Kanun yararına bozmaya konu soruşturma dosyası incelendiğinde;

Yapılan itirazın reddedilmesi üzerine kesinleşen iade kararı sonrası Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı, yeni bir soruşturma işlemi yapmaksızın 21.04.2016 tarihli ve 2016/4877 soruşturma, 2016/2076 Esas, 2016/150 sayılı yeni bir iddianame düzenleyerek şüpheli … ve arkadaşları hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açtığı, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi 02.05.2016 tarihli ve 2016/72 iddianame değerlendirme sayılı kararı ile “iddianamede şüpheliler … Aras ve … Aslan haricindeki diğer

tüm şüphelilerin hangi tür eylemleri ile atılı suçu işlediklerinden bahsedilmediği gibi şüphelilerin tamamıyla ilgili lehe ve aleyhe hiç delilin gösterilmediği, şüphelilerin üzerine atılı suçun işlendiğini gösterir tek delilin …‘ün üzerinden çıkan kağıt parçası olması karşısında şüpheli ifadelerinin soruşturmaya etki edecek mutlak delil mahiyetinde bulunduğu, bu sebeple hakkında yakalama kararı bulunan şüphelilerin ifadelerinin alınmasının gerektiği, CMK’nın 170. maddesindeki unsurları içermeyen iddianamenin aynı Kanunun 174. maddesine aykırılık teşkil ettiği” gerekçesiyle tekrar iddianamenin iadesine karar verdiği, bu karara karşı da Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan itiraz üzerine, Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesi 09.05.2016 tarihli ve 2016/395 değişik iş sayılı kararı ile “CMK’nın 174/4. maddesi uyarınca kesinleşen iade kararı üzerine ancak iade kararındaki eksiklikler giderildikten sonra iddianame düzenlenebileceğini, itirazın reddedilmesi üzerine kesinleşen iade kararına rağmen şüpheliler … ve … haricindeki diğer şüphelilerin eylemlerinin iddianamede açık ve net olarak tanımlanmadığını, yine CMK’nın 174/4. maddesinin 2. cümlesinde “ilk kararda belirtilmeyen iade sebebinin sonradan iade konusu yapılamayacağı” düzenlenmesine karşın ilk iade kararında iade sebebi yapılmayan “şüpheliler hakkındaki yakalama emrinin beklenmesi” hususunun “iade sebebi yapıldığını” gerekçe göstererek itirazın kısmen kabul ve kısmen reddiyle; şüpheliler … ve … haricindeki diğer şüpheliler açısından metin yönünden yapılan itirazın reddine, ancak daha önce iade gerekçesi yapılmayan yakalama emirlerinin beklenmesine ilişkin iade sebebine ilişkin yapılan itirazın ise kabulüne” karar verdiği görülecektir.

Bu kapsamda somut olay yukarıda belirtilen kanun hükümleri ve soruşturma dosyasıyla birlikte değerlendirildiğinde;

Her ne kadar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kanun yararına bozma konulu yazısında, “Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ilk iade nedeni olarak gösterilen eksiklikler giderilerek yeniden iddianame düzenlenmesine rağmen Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin ilk iade kararında gösterilmeyen nedenlerle yeniden iddianamenin iadesine karar verdiğini” belirtmişse de, Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.05.2016 tarihli ve 2016/395 değişik iş sayılı kararıyla; “Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin ilk iade kararında göstermediği “şüpheliler hakkındaki yakalama emrinin beklenmesi” şeklindeki iade nedenine yönelik yapılan itirazı kabul etmesi karşısında ortada ileri sürüldüğü gibi “ilk iade nedeni olarak gösterilmeyen nedenlerle ikinci defa iddianamenin iade edilmesi” şeklinde bir hukuki durumun bulunmadığı, ayrıca incelenen soruşturma dosyasından Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının ilk iade nedeni olarak gösterilen ve şüpheliler … ve … haricindeki diğer şüpheliler açısından geçerli olan “iddianamede Cumhuriyet savcısının nitelendirmesinin açık ve net olmadığı, delillerle ilişkilendirme yapılmadığı, birden fazla şüpheli olduğu halde suça ne şekilde katıldıklarının, savunmalarının hangi delille çürütüldüğünün iddianamede yazılmadığı” şeklindeki iade nedenine ilişkin eksiklikleri gidermeden yeniden iddianame düzenleyerek dava açtığı dikkate alındığında Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.05.2016 tarihli ve 2016/395 değişik iş sayılı itirazın kısmen reddi ile kısmen kabulüne ilişkin kararında bir isabetsizlik görülmeyerek talebin reddine yönelik karar verilmesi uygun görülmüştür.

IV) SONUÇ VE KARAR:

Yukarıda açıklanan nedenlerle; Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran bu gerekçelerle yerinde görülmediğinden REDDİNE, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/14927 Karar : 2017/7383 Tarih : 13.03.2017

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından şüpheliler …, …. ve … haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda, Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 29/06/2015 tarihli ve 2012/7255 soruşturma, 2015/2921 esas, 2015/274 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174/1-b maddesi gereğince iadesine dair Çorlu Ağır Ceza Mahkemesinin 14/07/2015 tarihli ve 2015/147 sayılı kararının itiraz edilmeden kesinleşmesini müteakip, aynı süpheliler hakkında yine aynı suçlardan yapılan soruşturma evresi sonucunda, Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığının 02/09/2015 tarihli ve 2015/8178 soruşturma, 2015/3497 esas, 2015/335 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Kanun’un 174/1-b maddesi gereğince iadesine ilişkin Çorlu Ağır Ceza Mahkemesinin 09/09/2015 tarihli ve 2015/176 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine dair Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/09/2015 tarihli ve 2015/805 değişik iş sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 16/06/2016 gün ve 94660652-105-59-6134-2016 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası … Cumhuriyet Başsavcılığının 29/06/2016 gün ve 2016/262208 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

Çorlu Ağır Ceza Mahkemesince, şüpheliler …. ve …’ın ifadesi alınmadığından bahisle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3. maddesinde iddianamede nelerin gösterileceği, aynı Kanun’un 174/1. maddesinde iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesinde yer alan “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler.” hükmü uyarınca Cumhuriyet savcısının dava açmasının zorunlu olduğu ve suçun hukuki nitelendirilmesinin de Cumhuriyet savcısına ait olduğu, bu durumda mahkemece, iddianamede gösterilen olaylarla ilgili olarak ibraz edilen deliller ve yargılama sırasında ibraz edilebilecek deliller birlikte değerlendirilerek yargılama sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği, somut olayda şüpheliler …. ve …‘ın bulunamaması üzerine haklarında yakalama emri çıkarıldığı ve geçen zaman içinde yakalama emrinin infaz edilememesi üzerine iddianame düzenlendiği, iddianamenin iadesi sebepleri arasında şüphelilerin savunmalarının alınmamış olmasının sayılmadığı gibi mevcut delillerin kamu davası açılması için yeterli olduğu, mahkemesince iddianamede gösterilen olaylarla ilgili olarak ibraz edilen deliller ve yargılama sırasında toplanacak diğer delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın bu yönden de kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından şüpheliler …, …. ve … haklarında yapılan soruşturma sonucunda, Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 02.09.2015 tarih ve 2015/535 sayılı iddianamenin iadesine dair Çorlu ağır ceza mahkemesi tarafından verilen 2015/176 sayılı kararına yönelik yapılan itiraz sonucunda, Çorlu 2. ağır ceza mahkemesince, şüpheliler …. ve …’ın ifadelerinin alınmadığı gerekçesiyle daha önce iade edilen iddianamedeki eksiklikler giderilmeden yeniden iddianame düzenlendiğinden bahisle itirazın reddine karar verilmiş ise de, somut olayda, şüphelilerin bulunamaması üzerine ….. hakkında 10.05.2013 tarihinde; … hakkında ise 25.06.2015 günü yakalama emri düzenlenmesine karar verildiği, ilk iddianame ile ikinci iddianame arasında geçen sürede yakalanamadıkları gibi iddianamenin iadesi sebepleri arasında şüphelilerin ifadesinin alınmamış olması sebebinin sayılmadığı ve belirtilen eksikliklerinin yargılama aşamasında mahkemesince giderilmesinin mümkün olduğu gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet bulunmadığından, kanun yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görülmekle, Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29.09.2015 tarih ve 2015/805 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca müteakip işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 13.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2946 Karar : 2017/1643 Tarih : 13.03.2017

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Yüksek Adalet Bakanlığı’nın, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan şüpheli … hakkında Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 07.06.2016 tarihinde verilen 2016/535 D.İş sayılı itirazın reddine ilişkin kararın kanun yararına bozulması talebi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 24.11.2016 tarihli ihbar yazısı ekinde dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşıldı.

İncelenen dosyadan

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

A) Konuyla İlgili Bilgiler:

1 - Şüpheli … hakkında, 12.01.2016 tarihinde işlediği iddia olunan kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 01.03.2016 tarihinde 2016/907 soruşturma ve 2016/86 karar no ile, 6545 sayılı Kanun ile değişik 5237 sayılı TCK’nın 191/2. maddesi uyarınca “kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve 1 yıl süre ile tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına” karar verildiği ve kararın Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyanınca şüphelinin mernis adresi olan Cumhuriyet Mahallesi 85. Sokak No: 26 İç Kapı No: 1 Ergene/Tekirdağ adresine 17.03.2016 tarihinde tebliğ edildiği, ancak sanığın 12.01.2016 tarihinde kolluk ifadesinde belirttiği Hıdırağa …/Tekirdağ adresine herhangi bir tebliğat yapılmadığı,

2 - Şüpheli hakkında Çorlu Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’nce düzenlenen 01.04.2016 tarihli ihtarlı çağrı yazısının, 15.04.2016 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca şüphelinin mernis adresine yine 15.04.2016 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre son bildirdiği adrese tebliğ edilmesine rağmen belirtilen 10 günlük süre içerisinde müdürlüğe başvurmadığından, Çorlu Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün 27.04.2016 tarihli uyarılı davetnamesinin 06.05.2016 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca şüphelinin mernis adresine tebliğ edildiği halde şüphelinin başvurmaması üzerine denetimli serbestlik kaydının kapatılarak Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığına iade edildiği,

3 - Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 31.05.2016 tarihinde kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı kaldırılarak, 31/05/2016 tarihli, 2016/907 soruşturma sayısı ile TCK’nın 191/1, 53/1, 54. 58. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile iddianame düzenlendiği,

4 - Çorlu 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 07.06.2016 tarihli, 2015/286 iddianame değerlendirme sayılı kararı ile “şüphelinin karakolda beyanı alınırken Hıdırağa … Çorlu Tekirdağ adresini verdiği, şüpheliye çıkarılacak tebligatların ilk olarak bu adrese yapılması gerektiği ancak savcılık tarafından erteleme kararının doğrudan şüphelinin mernis adresine çıkartıldığı, bildirdiği adrese hiçbir tebligatın çıkarılmadığı, aynı şekilde denetimli serbestlik müdürlüğü tarafından da şüpheliye çıkarılan tebligatların doğrudan bildirilen adrese değil mernis adresine çıkartıldığı savcılık tarafından çıkartılan ve denetimli serbestlik müdürlüğü tarafından çıkartılan bu tebligatların Tebligat Kanunu’ na göre geçersiz olduğu geçersiz bir tebligat ile de kesinleşmiş bir erteleme kararından söz edilemeyeceği anlaşılmış, erteleme kararının tebliği ve kesinleşmesinin suçun sübutuna etki edecek mutlak delil olduğu ve bu nedenlede söz konusu şüpheliye usulüne uygun şekilde tebligatlar yapıldıktan sonra davanın açılması gerektiği anlaşılmıştır” gerekçe gösterilerek, şüpheli hakkında düzenlenen iddianamenin CMK’nın 174. maddesi uyarınca iadesine karar verildiği,

5 - Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığınca, iddianamenin iadesi kararına yönelik 10.06.2016 tarihli itiraz üzerine, itiraz mercii olan Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11.07.2016 tarihli, 2016/535 değişik iş sayılı kararı ile “incelenen soruşturma evrakı içeriği ve itiraz edilen kararda gösterilen gerektirici nedenler gözetilerek itirazın reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanısına varılmıştır.” gerekçesi itirazın reddi kararı verildiği, anlaşılmıştır.

B) Kanun Yararına Bozma Talebi:

Kanun yararına bozma talebi ve ihbar yazısında ’’Dosya kapsamına göre, her ne kadar şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verildikten sonra, denetimli serbestlik müdürlüğünce kendisine yüklenen yükümlülüklere uyması için gönderilen tebligatların, şüphelinin bilinen son adresi yerine doğrudan mernis adresine Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre tebliğ edildiği ve bu şekilde yapılan tebligatlar geçerli olmadığından şüphelinin yükümlülüklere uygun davranmamakta ısrar etmiş sayılmayacağı gerekçesi ile iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, şüpheli hakkındaki denetimli serbestlik dosyasının incelenmesinde, ilk tebligatın hem bilinen son adresine ve hem de mernis adresine tebliğ edildiği, ancak şüphelinin çağrıya uymadığı, bunun üzerine şüpheliye ikinci kez uyarılı tebligat gönderildiği, bu ikinci tebligatın da hem bilinen son adresine ve hem de mernis adresine gönderildiği, bilinen son adresine gönderilen ikinci tebliğin adresten taşınma nedeniyle bila tebliğ döndüğü, mernis adresine ise Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre tebliğ edildiği cihetle, şüpheliye usulüne uygun olarak her iki adresine de iki kez tebligat gönderildiği, ancak şüphelinin bu iki tebligata da uymadığı anlaşılmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 6545 sayılı Kanun ile değişik 191/4 - a maddesi uyarınca şüphelinin denetimli serbestlik tedbirine ilişkin olarak kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmamakta ısrar ettiği ve kamu davası açılma koşulu oluştuğu gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.’’ denilerek, Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.07.2016 tarihli ve 2016/535 sayılı kararın bozulması istenmiştir.

C) Karar :

Şüpheli hakkında Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 01.03.2016 tarihli 2016/907 soruşturma ve 2016/86 karar numaralı ‘’Kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve tedavi denetimli serbestlik uygulanmasına’’ dair kararının, şüphelinin 12.01.2016 tarihinde kolluk ifadesinde belirttiği … Çorlu/Tekirdağ adresine tebliğ edilmeden, adres kayıt sistemindeki adresi olan Cumhuriyet Mahallesi 85. Sokak No: 26 İç Kapı No: 1 Ergene/Tekirdağ adresine Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre yapılan tebligatın usulsüz olması nedeniyle kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı kesinleşmeden başlatılan Çorlu Denetimli Serbestlik Hizmetleri Müdürlüğünce yapılan diğer işlemler hukuki değerden yoksun olduğundan, Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11.07.2016 tarihli, 2016/535 değişik iş sayılı iddianamenin iadesi hakkındaki itirazın reddine ilişkin kararında kanuna aykırılık bulunmadığından, kanun yararına bozma talebinin REDDİNE, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 13.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1103 Karar : 2017/481 Tarih : 28.02.2017

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Nitelikli yağma suçundan suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda … Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 24/10/2016 tarihli ve 2016/122750 soruşturma, 2016/37320 esas, 2016/3950 sayılı iddianamenin iadesine dair … 18. Ağır Ceza Mahkemesinin 04/11/2016 tarihli ve 2016/217 iddianame değerlendirme sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin mercii … 19. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/11/2016 tarihli ve 2016/816 değişik iş sayılı kararına karşı … Bakanlığının 05/01/2017 gün ve 14418- 2016/Kyb sayılı kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17/01/2017 gün ve KYB/2017/2100 sayılı ihbar yazısı ile infaz dosyası 02/02/2017 tarihinde Dairemize gönderilmekle incelendi:

Anılan Yazıda;

(… 18. Ağır Ceza Mahkemesince, tanık S…‘ın ifadesinin alınmadığı ve şüphelinin teşhis işleminin yaptırılmadığından bahisle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3. maddesinde iddianamede nelerin gösterileceği, aynı Kanun’un 174/1. maddesinde iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesinde yer alan “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler.” hükmü uyarınca Cumhuriyet savcısının dava açmasının zorunlu olduğu ve suçun hukuki nitelendirilmesinin de Cumhuriyet savcısına ait olduğu, bu durumda mahkemece, iddianamede gösterilen olaylarla ilgili olarak ibraz edilen deliller ve yargılama sırasında ibraz edilebilecek deliller birlikte değerlendirilerek yargılama sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği, somut olayda tanık Samet`in 24/06/2016 tarihli tutanağı imzalamış olması karşısında mahkemesince gerekli görülmesi halinde beyanının alınmasının mümkün olduğu anlaşılmakla, tanık beyanının alınmaması ve teşhis işleminin yaptırılmamış olmasının iddianamenin iadesi sebepleri arasında sayılmadığı gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması) Dairemizden istenilmiştir.

Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ihbar yazısı ve incelenen dosya içeriğine göre; yerinde görüldüğünden kabulü ile … 19. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/11/2016 tarihli ve 2016/816 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK`nın 309. maddesi gereğince BOZULMASINA, yerel Mahkemece kanun yararına bozma kararı doğrultusunda işlem yapılmak üzere dosyanın mahalline gönderilmesine, 28.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/3633 Karar : 2016/5941 Tarih : 5.04.2016

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Suç eşyasının satın alınması suçundan şüpheli … … hakkında yapılan soruşturma neticesinde,

….. Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12.10.2015 tarih ve 2015/6900 soruşturma, 2015/3534 esas ve 2015/3233 sayılı iddianamenin iadesine dair …. Asliye Ceza Mahkemesinin 15.10.2015 tarih ve 2015/1072 sayılı iddianame değerlendirme kararına karşı yapılan itirazın reddine dair

…. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.10.2015 tarih ve 2015/1034 değişik iş sayılı kararına karşı, Adalet Bakanlığı’nın 11.02.2016 gün ve 94660652-105-68-13506-2015-KYB sayılı yazısı ile kanun yararına bozma ihbarında bulunulduğundan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın …… gün ve ……. sayılı ihbarnamesiyle Dairemize gönderildiği,

MEZKUR İHBARNAMEDE;

Dosya kapsamına göre; ….. Cumhuriyet Başsavcılığınca suç eşyası olduğu ve şüphelinin kullandığı iddia edilen motosikletin sahibinin tespiti hususunda kolluğa müzekkere yazıldığı, ….. Polis Merkezi Amirliğinin 10.08.2015 tarihli cevabi yazısı ekindeki tutanakta bahse konu motosikletin çekildiği otopark yetkilisi ile yapılan görüşmede, motosikleti arayan ve soranın olmadığı, bu nedenle sahibinin tespit edilemediğinin bildirildiği, bunun yanında motosikletin tescil kaydının bulunmadığı, motor ve şasi numarasının taşlanmak suretiyle okunamayacak şekilde deformasyona uğratıldığı, hal böyle olunca motosiklet sahibine kayıtların tetkik edilerek ulaşılmasının da fiilen mümkün olmadığı,

plakası bulunmayan, motor ve şasi numarası silinmiş motosikleti kullanan kişinin motosikletin suçtan elde edildiğini bilmediği ve iyiniyetli olduğunun kabulünün mümkün bulunmaması karşısında; motosiklet sahibinin tespitinin somut olay açısından suçun sübutuna etki edecek mutlak delil kabul edilemeyeceği nazara alındığında,

itirazın kabulü yerine yazılı biçimde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, anılan kararın bozulması gerektiğinin ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın ihbar yazısı incelenen dosya içeriğine göre; yeni Türk Ceza Adalet Sisteminde benimsenen, “Kişilerin Lekelenmeme Hakkı” ile “Eksiksiz Soruşturma ve Tek Celsede Duruşma” prensipleri uyarınca, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcılarının makul sürede bütün delilleri toplamaları, sadece mahkûmiyetle sonuçlanacağını değerlendirdikleri hususları dava konusu yapmaları, beraat ile sonuçlanacağını değerlendirdikleri eylemleri dava konusu yapmamaları gerektiğinin;

5271 sayılı CMK`nın 160/2. maddesi hükmü ile soruşturma evresinde Cumhuriyet Savcılarına şüphelinin lehine olan delilleri de toplama ve şüphelinin haklarını koruma yükümlülüğünün getirildiğinin; soruşturma evresinin uzun sürebileceği ancak, kovuşturma evresinin yeni bir delil toplanmasına gerek kalmadan bir ya da birkaç celsede bitirilmesinin amaçlandığının;

aynı Kanun’un 170. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendinde “mağdurun kimliğinin” iddianamede gösterilmesi gereken hususlar arasında sayıldığının;

yine CMK`nın 174. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde suçun sübutuna etki edeceği muhakkak olan bir delil toplanmadan hazırlanan iddianamenin iade edilmesine karar verileceğinin anlaşılması karşısında;

Somut olay değerlendirildiğinde, suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu ile korunan hukuki değerin, kişilerin malvarlığının yanında kamu düzeninin de korunması olup, bir suçun işlenmesi suretiyle veya bir suçun işlenmesi dolayısıyla elde edilmiş olan “şey” ise suçun konusunu oluşturur. Dolayısıyla, suça konu motosikletin daha önce işlenmiş bir suçtan elde edilmiş olup olmadığının ve failin de bu suça iştirak etmediğinin belirlenmesi gerekir. El konulan motosikletin alım satımı sırasında şekil şartına uyulmadığı, plakasız şekilde kullanıldığı ve şüphelinin suça konu motosikleti satın aldığını iddia edip satın aldığı kişinin açık kimliğini bilmemesi hususlarının, şüphelinin iştirak etmediği daha önce işlenmiş bir suçun varlığına kesin delil kabul edilemez.

Cumhuriyet savcısının, suça konu motosikletin kime ait olduğunu tespit etmesinin, daha önce işlenmiş bir suçtan elde edildiğinin belirlenmesi açısından gerekli olduğundan, mağdurun kim olduğu belirlenmeden iddianame düzenlemesi usul ve yasaya aykırıdır.

Açıklanan nedenlerle ….. Asliye Ceza Mahkemesinin 15.10.2015 tarih ve 2015/1072 sayılı iddianamenin iadesine ilişkin kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, ….. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.10.2015 tarih ve 2015/1034 değişik iş sayılı kararına yönelik yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin 5271 sayılı CMK`nın 309. maddesi gereğince REDDİNE, müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/10707 Karar : 2016/137 Tarih : 11.01.2016

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Hakaret suçundan müşteki/şüpheliler ve haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 13/05/2014 tarihli ve 2013/101282 soruşturma, 2014/17732 esas, 2014/8666 sayılı iddianamenin iadesine dair, İzmir 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 20/05/2014 tarihli ve 2014/374 sayılı kararma yönelik itirazın kısmen kabulüne ve kısmen reddine ilişkin İzmir 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 27/05/2014 tarihli ve 2014/144 değişik iş sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından yasa yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.10.2014 gün ve 339535 sayılı istem yazısıyla, Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.

İstem yazısında; “5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3. maddesinde, iddianamede nelerin gösterileceği, aynı Kanun’un 174/1. maddesinde ise iddianamenin hangi hâllerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, Mahkemesince, müşteki şüpheli ‘in evinde ve bilgisayarı üzerinde inceleme ve araştırma yapılmış, web sitesi tespit raporunu tanzim eden polis memurlarının 04/11/2013 tarihli raporlarında Facebook şirket yetkililerine ulaşılamadığı için IP bilgisinin tespit edilemediğini beyan etmelerine rağmen istinabe yolu ile araştırma yapılarak 56 University Avenue, j Palo Alto, California USA 94301’de yerleşik Facebook Inc. yetkililerinden, müşteki şüpheli ve adına oluşturulmuş kişisel bir Facebook sayfasının olup olmadığı, böyle bir sayfa oluşturulmuş ise hangi tarihte oluşturulduğu ve böyle bir sayfa oluşturulmuş ise, bu sayfadan müşteki şüpheli tarafından müştekiye ve müşteki şüpheli ‘a ve müşteki şüpheli tarafından da müşteki şüpheli ‘e ait Facebook kişisel sayfasına 02/11/2013 ve 03/11/2013 tarihlerinde mesaj gönderilip gönderilmediği, gönderilmiş ise kullanıcıların kimlik bilgileri ile Facebook adresinin kullandığı bilgisayarın İnternet Protokol (IP) numaralarının tespit edilmediği gerekçeleriyle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de; den ele geçirilen bilgisayar üzerinde yapılan inceleme sonucunda İzmir Emniyet Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Adli Bilişim Büro Amirliğinin 7 sayfalık inceleme raporunun sonuç kısmında, 1 nolu materyal (Süleyman Gencel’e ait bilgisayarın hard diski) üzerinde yapılan incelemede, “facebook/suleyman.gencel.1” id numaralı profil sayfasına bilgisayar sistemi üzerinden bir çok defa giriş yapılmış olduğunun tespit edildiği, yine şüpheli ‘in müdafii huzurunda 05/11/2013 tarihinde İzmir Emniyet Müdürlüğünde vermiş olduğu ifadesinde, şikayete konu yazılar kendisine sorulduğunda, söz konusu yorumları kendisinin yaptığını ikrar ettiği yine aynı tarihte yaptığı müracaat tutanağında profil adresinin de kendisine ait olduğunu belirttiği, şüpheli 20/01/2014 tarihinde Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğünde vermiş olduğu ifadesine, `in küfür içeren söylemlerinden dolayı karşılık olarak eleştiride bulunduğu belirterek ile yaptığı yazışmaları ikrar ettiği, kaldı ki dosya içerisine örneği alınan Amerika Birleşik Devletleri ceza mevzuatına göre hakaret eyleminin suç sayılmaması sebebiyle istinabe taleplerinin olumsuz cevaplandığı, bu durumun soruşturmanın gereksiz yere uzatılması sonucunu doğuracağı, yukarıda açıklanan sebeplerle suçun sübutuna etki eden mutlak delillerin toplandığı gözetilmeksizin, itirazın bu yönden de kabulü yerine yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, kanun yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,

1- İzmir 7. Asliye Ceza Mahkemesi`nin 27/05/2014 tarihli ve 2014/144 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

2- Aynı Yasa maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına,oy birliğiyle karar verildi. .


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/1863 Karar : 2014/20539 Tarih : 9.06.2014

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Suç Tespit Tutanağı`nda “Abone borcundan dolayı kesik olan elektriği açmış kullanıyor, enerji sayaçtan geçiyor.” Kaydı mevcut olup, söz konusu sayacın değiştirilerek kullanıldığına veya tüketim kaydına engel olunduğuna dair hiçbir tespit mevcut değildir. Tam tersine kullanılan elektriğin sayaçtan geçtiği anlaşılmaktadır.

Suç tespit etmeyen bu tutanak temel alınarak ve başkaca bir soruşturma yapılmadan “borcundan dolayı kesilen elektriği açarak kaçak elektrik kullandığı” iddiasıyla düzenlenen iddianamenin CMK`nın 174. maddesine dayanılarak iadesi yoluna gidilmesi mümkünken bu yapılmamıştır.

Katılanın duruşmaya katılmış, soruşturma evresinde suçlamayı kabul etmeyen sanık ise kovuşturma evresinde dinlenememiş olup; duruşma sonucunda “sanığın borcundan dolayı kesilen elektriği açtığı bahsiyle tutanak tutulup tutanakta elektriğin sayaçtan geçtiğinin belirtildiği, ayar şefliğinin raporuna göre sayacın normal olduğu, sayaca herhangi bir müdahalenin tespit edilemediği, bu haliyle sanığın karşılıksız yararlanma kastıyla sayaca herhangi bir müdahalede bulunmadığı, kesilen enerjiyi açıp kullanmanın karşılıksız yararlanma suçunu oluşturmadığı ve sanığın yüklenen suçu işlemediği” gerekçesiyle CMK`nın 223/2- b maddesi gereğince beraat hükmü kurulmuştur.

Açıkça görülüyor ki ne soruşturma evresinde ne de kovuşturma evresinde sayaçtan geçirilmeksizin elektrik kullanıldığına dair bulgu bulunmadığı, dolayısıyla TCK`nın 163. maddesinin 3. fıkrasındaki “ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi hâlinin mevcut olmadığı açıktır.

CMK’nın 193. maddesine 5353 sayılı Yasa`un 28. maddesiyle eklenen ikinci fıkrada aynen şu hüküm mevcuttur: “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir.”

Anılan hükmün değişiklik gerekçesi de şu şekildedir. “5271 sayılı Yasaun 193. maddesine bir fıkra eklenmiştir. Buna göre, sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa dahi dava gıyabında bitirilebilir. Böylece sanığın lehine bir düzenleme getirilmiş ve gereksiz yere davanın uzaması önlenmek istenmiştir.”

Görülüyor ki “ilk bakışta eylemin suç oluşturmayacağı ve derhal beraat kararı verilebilecek hallerle sınırlı olarak uygulanabileceği, delil takdiri yapılamayacağı” şeklindeki sınırlamalara hem madde metninde hem de değişiklik gerekçesinde de yer verilmemiştir.

Açıklanan sebepler ve CMK`nın 193. maddesinin ikinci fıkrasının açık hükmü karşısında; toplanan deliller beraat kararı verilmesi kanaatine vardırdığında sanığın sorgusunun yapılmasına gerek bulunmadığı, kaynakların vaktinde ve doğru sonuç almak yolunda özenli kullanılması gerektiği, eksik soruşturmayla açılan davada sanığın mutlaka sorgusunun yapılmasını şart koşmanın sanığın mağduriyetine yol açacak dayanaksız bir uygulama olacağı, usul ekonomisi ile adalet duygusunun da böyle gerektirdiği sonucuna varılmakla bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre katılan vekilinin temyiz itirazı yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve Yasaa uygun bulunan hükmün isteme aykırı olarak (ONANMASINA), tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/21 Karar : 2014/1917 Tarih : 18.02.2014

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Nitelikli cinsel saldırı suçundan şüpheli V. A.hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Silifke Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 1.10.2013 tarihli ve 2013/2539 soruşturma, 2013/2150 Esas, 2013/173 Sayılı iddianamenin 5271 Sayılı C.M.K.nın 174/1. maddesine uygun bulunmadığından bahisle aynı Kanunun 174. maddesi gereğince iadesine dair Silifke 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 7.10.2013 tarihli ve 2013/47 Sayılı kararına yönelik itirazın reddine dair Silifke 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 20.11.2013 gün ve 2013/861 D. İş sayılı Kararının;

Dosya kapsamına göre, Silifke 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 7.10.2013 tarihli kararıyla mağdurenin ruhen ve bedenen kendini savunabilecek durumda olup olmadığı hususunda Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulundan rapor aldırılması gerektiği gerekçesiyle iddianame iade edilmişse de, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 170/3. maddesinde iddianamede nelerin gösterileceği, aynı Kanunun 174/1. maddesinde iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, aynı Kanunun 170/2. maddesinde yer alan “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler.” hükmü uyarınca Cumhuriyet Savcısının dava açmasının zorunlu olduğu ve suçun hukuki nitelendirilmesinin de Cumhuriyet Savcısına ait olduğu, bu durumda mahkemece, iddianamede gösterilen olaylarla ilgili olarak ibraz edilen deliller ve yargılama sırasında ibraz edilebilecek deliller birlikte değerlendirilerek yargılama sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği, somut olayda soruşturma aşamasında mağdurenin ruhen ve bedenen kendini savunabilecek durumda olup olmadığı hususunda Mersin Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından rapor aldırıldığı, 12.7.2013 tarihli ve 1911 Sayılı bu raporun dosya kapsamında mevcut olduğu, söz konusu raporda mağdure hakkında orta derecede mental retardasyon tanısı konulduğu ve akıl hastalığı sebebiyle kendini savunamayacak durumda olduğu kanaatine yer verildiği, mağdure hakkında Mersin Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alınan raporun yeterli olduğu, bu raporda açıkça mağdurenin akıl hastalığı sebebiyle kendini savunamayacak durumda olduğu kanaatine yer verildiği ve raporun iki hekim tarafından düzenlendiği, mahkeme tarafından bu raporun yetersiz olduğu düşünülüyor ise yargılama aşamasında başka bir rapor daha aldırılabileceği, iddianamenin iadesi sebepleri arasında Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulundan rapor aldırılmamasının yer almadığı gözetilerek itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı C.M.K.nın 309. maddesi gereğince bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20.12.2013 gün ve 94660652-105-33-10609-2013/19396/78179 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğnameyle Dairemize ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:

Soruşturma aşamasında Mersin Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alınan ve mağdurenin akıl hastalığı sebebiyle kendini savunamayacak durumda olduğuna dair iki hekim tarafından düzenlemiş raporun dava açılması için yeterli olduğu, bu raporun yetersiz görülmesi halinde yargılama aşamasında davaya bakacak mahkeme tarafından Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas Kurulundan görüş alınabileceği gözetilerek; itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesinde isabet bulunmadığı ve bu sebeple kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriğinin yerinde olduğu anlaşılmakla,

Silifke 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 20.11.2013 gün ve 2013/861 D. İş sayılı Kararının C.M.K.nın 309. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın merciine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2011/11689 Karar : 2011/24988 Tarih : 6.12.2011

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Mühür bozma suçundan sanığın yapılan yargılanması sonunda; mahkümiyetine dair, İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 23.12.2008 gün ve 2007/509 Esas, 2008/772 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Yargıtay C.Başsavcılığından tebliğname ve Yüksek 2. Ceza Dairesi`nden görevsizlik kararı ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

Ayrıntısı Dairemizce de benimsenen CGK.nun 14.06.2011 gün ve 2011/2-60 Esas ve 2011/126 Karar sayılı kararında açıklandığı üzere:

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının koşullarından olan “sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahküm olmamış bulunması” hususunun tespiti açısından; Önceki mahkümiyet hükmü ile ilgili olarak, sonradan yürürlüğe giren yasa hükümleri uyarınca uyarlama yapılıp yapılmadığının araştırılması zorunlu olmadığı gibi sanığın sabıkasına konu 3167 sayılı Kanunun 16. maddesinde düzenlenen karşılıksız çek keşide etme eyleminin 20.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5941 sayılı yasada suç olmaktan da çıkarılmaması karşısında,; söz konusu yasa değişikliği nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının tartışılması ve 5271 sayılı CMK.nun 174/3. maddesi uyarınca iddianamenin kabulü kararı verilmesinin zorunlu bulunmaması ile sanığın sorgusu yapılmadan evvel iddianamenin yüzüne okunarak yüklenen suçlamanın anlatılması nedeniyle savunma hakkının kısıtlanmasından söz edilemeyecek olması karşısında; iddianamenin kabulü kararının okunmaması nedeniyle hükmün bozulması gerektiğine dair tebliğnamedeki düşüncelere iştirak edilmemiştir.

Delillerle iddia ve savunma, duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen sanık müdafiin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ( ONANMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2011/17629 Karar : 2011/6976 Tarih : 30.11.2011

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Nitelikli hırsızlık suçundan şüpheli T. T. hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 04.11.2009 tarihli ve 2009/50943 soruşturma, 2009/24656 esas, 2009/62 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 170/3-c. maddesi gereğince iadesine dair, Antalya Çocuk Mahkemesinin 05.11.2009 tarihli ve 2009/2 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin, Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.11.2009 tarihli ve 2009/1497 değişik iş sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığının 17.01.2010 tarih ve 2009/274/2074 sayılı Kanun Yararına bozma isteminde bulunulduğundan bu işe ait dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.02.2010 tarih ve 2010/19362 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle incelendi.Mezkur İhtaranamede

Tüm dosya kapsamına göre, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3. maddesinde iddianamede nelerin gösterileceği, aynı Kanun`un 174/1. maddesinde ise iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, suça konu malların nereden alındığı ve kime ait olduğu hususlarının gösterilmediği, soruşturma aşamasındaki 15.08.2009 tarihli tutanakta şüphelinin söz konusu malları aldığı yeri göstermesine rağmen sahibinin tespit edilemediği cihetle, iddianamenin iadesi kararına yapılan itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK.’nun 309. maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu anlaşılmış olmakla; Gereği Göşülüp düşünüldü:

Yeni Türk Ceza Adalet Sisteminde benimsenen, “Kişilerin Lekelenmeme Hakkı” ile “Eksiksiz soruşturma ve Tek Celsede Duruşma” prensipleri uyarınca, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcılarının mâkul sürede bütün delilleri toplamaları, sadece mahkûmiyetle sonuçlanacağını değerlendirdikleri hususları dava konusu yapmaları, beraatle sonuçlanacağını değerlendirdikleri eylemleri dava konusu yapmamaları, yâni bir nev`i filtre görevi yapmaları gerekir.

Bu prensiplerin hayata geçirilebilmesi için mevzuatımızda ilk defa, 5271 sayılı CMK.’nun 160 / 2. maddesi hükmü ile; soruşturma evresinde Cumhuriyet savcılarına şüphelinin lehine olan delilleri (de) toplama ve şüphelinin haklarını koruma yükümlülüğü getirilmiş, ayrıca; 170 ve 174. madde hükümleri ile de, iddianamenin iadesi kurumuna yer verilmiştir.

Soruşturma evresi uzun sürebilir. Ancak, kovuşturma evresinin yeni bir delil toplanmasına gerek kalmadan ve bir iki celsede bitirilmesi hedeflenmiştir. 5271 sayılı CMK’nun 170. maddesinin 3. fıkrasının c) bendinin açık hükmüne göre, iddianamede gösterilmesi gereken hususlar arasında mağdurun kimliği de sayılmıştır.

Nihayet, 5271 sayılı CMK`nun 174. maddesinin 1. fıkrasının b) bendi hükmüne göre de “Suçun sübutuna etki edeceği muhakkak olan bir delil toplanmadan” hazırlanan iddianamenin iade edilmesi gerekir.

Somut olayda Cumhuriyet savcısının, suça konu malın kime ait olduğunu araştırmadan ve bunu nereden, ne şekilde alındığını belirlemeden iddianame düzenlemesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu gerekçeler dikkate alındığında, Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesince, iddianamenin iadesine ilişkin itirazın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun görülmekle, kanun yararına bozma isteminin ( REDDİNE ), müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas : 2008/1976 Karar : 2011/16282 Tarih : 26.09.2011

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa muhalefet suçundan şüpheli Vahap Murat Dönertaş hakkında yapılan soruşturma neticesinde Malatya Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 02.10.2007 tarihli ve 2007/443 soruşturma, 2007/4103 esas sayılı iddianamenin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170.maddesine uygun bulunmadığından bahisle aynı Kanun`un 174.maddesi gereğince iadesine dair;

Malatya 3.Asliye Ceza Mahkemesinin 15.10.2007 tarihli ve 2007/1933 karar sayılı iddianamenin değerlendirilmesi kararına yönelik itirazın reddine ilişkin, MALATYA 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 08.11.2007 tarihli ve 2007/669 değişik iş sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığından verilen 31.12.2007 gün ve 66338 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığının 05.02.2008 gün ve KYB. 2008-7426 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.

Mezkür ihbarnamede;

Tüm dosya kapsamına göre, Yargıtay 4.Ceza Dairesinin 08.02.2006 tarihli ve 2005/13135 esas, 2006/2163 sayılı ilamı ile Yargıtay 11.Ceza Dairesinin 26.12.2005 tarihli ve 2005/9494-14352 sayılı ilamında da belirtildiği üzere,

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174.maddesi gereğince iddianamenin iade edilebilmesi için anılan maddedeki veya aynı Kanun`un 170.maddesindeki unsurları taşımaması gerektiği, iddianamenin iadesi sebepleri arasında mahkemece uzman bilirkişi incelemesi yaptırılması hususu olmadığı gibi, dosyada mevcut bulunan raporla yetinilmemesi halinde mahkemece yargılama aşamasında yeniden raporun aldırılabileceği; bu nedenle itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden,

Malatya 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 08.11.2007 gün ve 2007/669 değişik iş karar sayılı kararının, CMK.nun 309/4-a maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yapılmasına, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2009/19336 Karar : 2010/6048 Tarih : 14.05.2010

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

Bilişim sistemleri banka veya kredi kurumlarının aracı olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık, resmî belgede sahtecilik suçlarından şüpheli Komendo K…hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 11/06/2009 tarihli ve 2009/8168 soruşturma, 2009/17309 esas, 2009/547 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesine uygun bulunmadığından bahisle aynı Kanun’un 174. maddesi gereğince iadesine dair Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/06/2009 tarihli ve 2009/118 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/06/2009 tarihli ve 2009/612 değişik iş sayılı kararın tüm dosya kapsamına göre, Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesince unsurları itibarıyla oluşmadığı tartışmasız açık olan dolandırıcılık suçundan dava açılması, sahtecilik suçuna bakma görevinin ise Asliye Ceza Mahkemesine ait olması iddianamenin iadesi sebepleri olarak gösterilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3. maddesinde iddianamede nelerin gösterileceği, aynı Kanun’un 174/1. maddesinde ise iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, 5271 sayılı Kanun`un 174/2. maddesinde yer alan “Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez”, hükmü karşısında, Cumhuriyet savcılığınca hazırlanan iddianamede belirlenen suçun hukuki nitelendirmesi ile mahkemenin hukuki nitelendirilmesinin farklı olduğu durumlarda bu hususun iade sebebi yapılamayacağı gibi, görev konusunda iddianamede açık bir yanlışlık veya çelişki olması hâlinde iddianamenin iadesinin mümkün olduğu, Cumhuriyet savcılığının hukuki nitelendirmesi ile mahkemenin hukuki nitelendirilmesinin farklı olduğu durumlarda ise iddianamenin kabulünden sonra kovuşturma evresinde görevsizlik kararı ile meselenin hallinin mümkün olduğu gözetilmeden Cumhuriyet savcılığınca iddianamede yapılan nitelendirme kabul edilmeyerek görev hususunun iade sebebi yapılamayacağı hususları gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 08.09.2009 gün ve 2009/10928-50782 sayılı kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay C. Başsavcılığının 08.10.2009 gün ve KYB.2009-214720 sayılı ihbarnamesiyle daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla incelenip gereği görüşüldü:

İncelenen dosya içeriğine göre, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarname içeriği yerinde bulunduğundan, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 11.06.2009 gün ve 2009/8168 soruşturma, 2009/17309 esas, 2009/547 sayılı iddianamenin iadesine dair, Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.06.2009 gün ve 2009/118 iddianame değerlendirme sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin,

Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.06.2009 gün ve 2009/612 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi gereğince (BOZULMASINA), müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına (İADESİNE), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2010/3200 Karar : 2010/5533 Tarih : 29.03.2010

  • CMK 174. Madde

  • İddianamenin İadesi

İftira suçundan şüpheli İ.. B.. hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda B.. Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 30/10/2009 tarihli ve 2009/38426 soruşturma,

2009/31560 esas, 2009/22196 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesine uygun bulunmadığından bahisle aynı Kanun`un 174. maddesi gereğince iadesine dair,

Bursa 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/11/2009 tarihli ve 2009/1440 iddianame değerlendirme sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin,

Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 04/12/2009 tarihli ve 2009/884 değişik iş sayılı kararının

Adalet Bakanlığınca 24.01.2010 gün ve 3392 sayılı yazı ile yasa yararına bozulmasının istenmesi üzerine

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.02.2010 gün ve 19351 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi:

Tebliğnamede “ Dosya kapsamına göre, kuvvetli suç şüphesini gösteren deliller bulunmadan eksik soruşturma ile kamu davası açıldığından bahisle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de;

5271 sayılı Kanun`un 170/2. maddesinde yer alan “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” hükmü uyarınca, kamu davasının açılması gerekip gerekmediği yönünde delilleri takdir yetkisinin Cumhuriyet savcılığına ait olduğu, bu takdirin kullanılmasının iade sebebi olamayacağı, mevcut delillerin mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir. “ denilmektedir.

Gereği görüşüldü;

5271 sayılı Ceza Yargılama Yasasının 174/1.maddesinde; “ (l)Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;

a) 170.maddeye aykırı olarak düzenlenen,

b) Suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut delil toplanmadan düzenlenen,

c) Önödemeye veya uzlaşmaya tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen iddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir.

(1) Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez. “

Aynı Yasanın 170. maddesinde; (1) Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir.

(2) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler.

(3) Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede; a) Şüphelinin kimliği, b) Müdafii, c) Maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği, d) Mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanuni temsilcisi, e) Açıklanmasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin kimliği, f) Şikayette bulunan kişinin kimliği, g) Şikayetin yapıldığı tarih, h) Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri, i) Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, j) Suçun delilleri, k) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı, tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri, gösterilir.

(4) İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır. (5) İddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür. “ hükümleri yer almaktadır.

Bursa 5. Asliye Ceza Mahkemesince CYY.nın 170. ve 174. maddesi uyarınca verilen iddianamenin iadesi kararının gerekçesi, kuvvetli suç şüphesini gösteren nedenlerin bulunmadığı gerekçesine dayandırılmıştır.

Yasa koyucu, kamu davasını açma görevini düzenleyen 170. ve iddianamenin iadesine ilişkin 174. maddesindeki düzenlemelerde, iade nedenleri açısından sayma yöntemini benimseyerek iade işlemlerini sınırlandırma iradesini açıkça ortaya koymuştur.

170/2. maddesi hükmüne göre “ Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler. “ Kamu davasının açılabilmesi için kuvvetli şüphe değil, dava açmaya yeterli şüphe oluşturacak delillerin bulunması gerekli bulunmuştur.

İnceleme konumuz olan dosyada: yakınan Levent Emer`in: sanık İbrahim Bulutla aralarında yapmış oldukları kira kontratından başka bir sözleşme düzenleyerek, özel hususların yazılı olduğu bölümde 4000 yerine 40 000 DM. paranın depozit olarak verildiğinin, sahte olarak yakınan tarafından bu sözleşmeye yazıldığı ve tahliye sonrasında hukuk mahkemesinde bu paraya ilişkin alacak davası açıldığı iddia olunmuş,

sahtecilik suçundan C. Savcılığına suç duyurusunda bulunulmuş, yapılan incelemelerde kira kontratları üzerindeki yazı ve imzaların sanık İbrahim Bulut`a ait olduğu belirlenmiş; sanık hakkında yakınan Levent Emir’e iftirada bulunmak suçundan kamu davası açılmak üzere iddianame düzenlenmiş; ancak bu iddianame yukarıda belirttiğimiz gerekçeyle iade edilmiştir.

Anılan yasa maddesinde öngörülen iade nedenleri arasında kuvvetli şüphe nedenlerinin bulunması koşulu yer almamakla birlikte, kontratlardaki yazı ve imzaların sanık İbrahim Bulut`a ait olduğu bilirkişi raporları ile belirlenmiş olduğundan bu kişi hakkında dava açmaya yeterli şüphenin bulunduğundan da söz edilebilmektedir. İddianamenin iadesine gerekçe olarak gösterilen gerekçe, CYY.nın 174. maddesinde öngörülen ve aynı Yasanın 170/3. maddesine göre iddianamede yer alması zorunlu olan bilgiler kapsamında değildir. Belirtilen nedenlerle iddianamenin iadesi kararına karşı yapılan itirazı inceleyen merciin verdiği ret kararı hukuka aykırıdır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce, yapılan açıklamalar ışığında yerinde görüldüğünden, B.. 5. Asliye Ceza Mahkemesinin iddianamenin iadesi kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin, Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 4.12.2009 tarih ve 2009/884 değişik iş sayılı kararın, 5271 sayılı CYY.nın 309.maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), aynı yasa maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin yerinde tamamlanmasına, oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS