0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Kamu Davasını Açma Görevi

CMK Madde 170

(1) Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir.

(2) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler.

(3) Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede;

a) Şüphelinin kimliği,

b) Müdafii,

c) Maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği,

d) Mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanunî temsilcisi,

e) Açıklanmasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin kimliği,

f) Şikâyette bulunan kişinin kimliği,

g) Şikâyetin yapıldığı tarih,

h) Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri,

i) Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,

j) Suçun delilleri,

k) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri, Gösterilir.

(4) İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır; yüklenen suçu oluşturan olaylar ve suçun delilleriyle ilgisi bulunmayan bilgilere yer verilmez

(5) İddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür.

(6) İddianamenin sonuç kısmında, işlenen suç dolayısıyla ilgili kanunda öngörülen ceza ve güvenlik tedbirlerinden hangilerine hükmedilmesinin istendiği; suçun tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, ilgili tüzel kişi hakkında uygulanabilecek olan güvenlik tedbiri açıkça belirtilir.


Makaleler :


CMK Madde 170 Gerekçesi

Tasarı bu maddesi ile kamu davasını açmak görevini, doğrudan doğruya Cumhuriyet savcısına vermiş bulunmaktadır. Kanunların gösterdiği istisnalar dışında dava Cumhuriyet savcısı tarafından açılacaktır.

Bu konuda karşılaştırmalı mevzuatta birbirinden farklı usullere başvurulduğu görülüyor. Türkiye’nin de dahil bulunduğu tipteki mevzuatlar, soruşturmayı yürütenin kamu davasını da açmasını kabul etmektedir. Alman Usul Kanunu l70 nci maddesinde bu usulü kabul etmiş bulunuyor. Şüpheli bakımından daha fazla güvence oluşturmak amacı ile soruşturma ajanı ile, soruşturma sonuçlarına göre kamu davası açacak olan ajanları ayıran ülke mevzuatı da vardır; Fransa, Belçika gibi. Common Law ülkelerinde davanın açılmasına duruşmalı bir aşamayı gerçekleştiren ayrı bir merci karar vermektedir. Tasarının bu maddesinin ikinci fıkrası, soruşturma evresinin sona ermesi kararından sonra Cumhuriyet savcısının bir iddianame ile kamu davasını açmasını kabul etmiştir; toplanan delil, iz, eser ve emareler, adı geçenin kanaatına göre, kamu davasının açılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlikte ise yani söz konusu esaslar şüpheyi “yeterli güçte şüphe” saydıracak düzeyde ise, kamu davası açılacaktır. Ancak kamu davasının, münhasıran Cumhuriyet savcısının kararı ile açılması, kişi bakımından tam bir güvence oluşturmadığından ve ayrıca noksan soruşturma ile açılan davaların kovuşturma evresinin uzamasına neden olarak bir duruşmada davayı neticelendirme ilkesini ihlâl ettiğinden, Tasarıda Türkiye’nin koşullarına uygun olarak soruşturma ve kovuşturma evreleri arasında bir “orta aşama” kabul edilmiştir. Almanya’da da benzeri bir usul kabul edilmektedir. Soruşturma ile dava açma evre ve aşamalarını ayıran ülkelerde bu tür bir orta aşama yoktur. Orta aşamayı oluşturan hükümler 178 ilâ 181 inci maddelerde yer almış bulunduğundan bu hususta söz konusu maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır.

Böylece Tasarı, kamu davasının açılması yönünden yasallık sistemini benimsemiş, yani yeterli kuvvette şüphe hâlinde Cumhuriyet savcısını kamu davasını açmaya mecbur kılmıştır. Oysa yasallık sistemi, günümüz Batı hukukunda gittikçe yer kaybetmekte ve maksada uygunluk sistemi gelişmekte bulunduğundan 172 nci maddede yasallık sistemini yumuşatıcı bir istisna kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu hususta sözü geçen maddenin gerekçesine bakılmalıdır.

Maddenin dördüncü fıkrası iddianamesini veren Cumhuriyet savcısına duruşmaya başlanmadan önce, yeni hâller ve nedenlerle sanık lehine olarak iddianamesini değiştirmek veya geri almak yetkisini vermektedir. Maddenin beşinci fıkrasında Adalet Bakanının Cumhuriyet savcısından davayı açmasını isteyebileceği ve bu istemin yerine getirileceği kaydedilmiştir. Maddenin son fıkrasına göre, valiler de Adalet Bakanından bu yetkisini kullanmasını isteyebileceklerdir.


CMK 170 (Kamu Davasını Açma Görevi) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2016/4624 E. , 2016/7098 K.

  • CMK 170
  • İddianamede suçlamanın konusu eylem açık ve seçik bir şekilde ortaya konulmalıdır.

İddianamede suçun neden ibaret bulunduğu daha doğrusu yüklenen eylemin neler olduğu açıklanmalıdır. Esas olan iddianamede yazılı sevk maddesi olmayıp, iddianamede olayın anlatılış biçimidir. Açılmış dava olup olmadığı, sevk maddesine göre değil, eylemin açıklanış ve yasal unsurlarını gösteriş biçimine göre belirlenmelidir. Eğer açıklık yok ise, iddianame iade edilerek, yeniden düzenlenmeden hüküm kurulmamalıdır. (CMK. 170. maddesi) Cumhuriyet Savcısı soruşturma evresi sonunda kamu davasının açılmasına ya da kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin iki karardan birini verir.

Kovuşturmaya yer olmadığına kararları kesin hüküm niteliğinde değillerdir. Kovuşturmama kararına karşı;

a-) Suçtan zarar gören, kovuşturmasızlık kararının kendisine bildirilmesinden başlayarak 15 gün içinde bu karara itiraz ederse itirazı inceleyen makam itiraz dilekçesinde kamu davasını haklı gösterecek olaylar ve deliller görür ise kamu davasının açılmasına karar verir. Cumhuriyet Savcısı bu halde kamu davası açar. Hakimin Cumhuriyet Savcısının yerine geçerek dava açması dahi söz konusu olamaz.(Kovuşturmaya yer olmadığına dair Cumhuriyet Savcısının kararına itiraz CMK’nın 173. maddesinde düzenlenmiştir.

b-) Cumhuriyet Savcısı, şüpheli ve/veya şüphelilere karşı yeni delillerin çıkması durumunda da yeniden değerlendirme yaparak daha önce kovuşturmasızlık verdiği konuda dava açabilir. (CMK. 172/2). Ancak; kovuşturmama kararı sanık veya/sanıklar için bir baskı aracı da olamaz, o halde gelişi güzel bu karar kaldırılıp dava açılamaz.

CMK’nın 171. maddesinde Cumhuriyet Savcısının kamu davasını açıp açmayabileceği hususuna yer verilmiştir. Yani her durumda dava açma yetkisi Cumhuriyet Savcısında bulunmaktadır. CMK’nın 174. maddesine göre, “soruşturma, kovuşturma ve hüküm, yalnız iddianamede beyan olunan suç ve zan altına alınan şahıslara yöneliktir. Hükmün konusu, duruşma sonucuna göre iddianamede gösterilen fiilden ibarettir. İddianamede anlatılan olay hükmün konusudur. Dava konusu yapılmayan bir eylem nedeniyle yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya aykırıdır. İddianame bir suç için yargılamanın başlayabilmesini sağlayan dava şartıdır.


Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2015/9706 E. , 2015/12780 K.

  • CMK 170
  • Soruşturma neticesinde suçun işlendiğine ilişkin yeterli şüphe oluştuğu sonucuna varan Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenleyerek dava açmak zorunadadır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.” 2. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” 170. maddesinin 2. fıkrasında, “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler.” 172. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.” hükümleri düzenlenmiştir.

Yukarıda yer verilen düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, Ceza Muhakemesi Kanununun “soruşturma” başlıklı 2. kitabında, Cumhuriyet savcısının suç soruşturmasına ilişkin süreci nasıl yürüteceği ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi durumunda, itirazı incelemekle görevli mahkemenin görevleri açık bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu çerçevede, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı itiraz üzerine inceleyen mahkeme, kamu davası açılması için yeterli delil bulunmaması durumunda itirazın reddine, yeterli delil bulunması durumunda itirazın kabulüne veya eksik soruşturma nedeniyle soruşturmanın genişletilmesine karar verebilecektir.

CMK’nın 170/2. maddesine göre kamu davası açılabilmesi için soruşturma aşamasında toplanan delillere göre suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunması gerekir. Suç ihbar veya şikayeti yoluyla soruşturma yaparak maddi gerçeğe ulaşma yükümlülüğü ve yetkisi bulunan Cumhuriyet savcısı, soruşturma sonucunda elde edilen delilleri değerlendirerek kamu davası açmayı gerektirir nitelikte yeterli şüphe olup olmadığını takdir edecektir. Bu durum delil değerlendirmesini gerektirir. Diğer bir deyişle Cumhuriyet savcısı elde edilen delillerin kamu davası açılması için yeterli olduğu kanaatine varırsa dava açacak, aksi durumda takipsizlik kararı verecektir. Bu nedenle savcının delilleri değerlendirme yetkisi vardır. Aksi durumun kabulü her ihbar veya şikayet üzerine Cumhuriyet savcısının kamu davası açmasını, delil takdirinin ise mahkemeye bırakılmasını gerektirir ki bu kabul lekelenmeme hakkıyla bağdaşmayacak ve kanunun ruhuna uygun düşmeyecektir.


Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2016/7553 E. , 2017/5508 K.

  • CMK 170
  • Kamu davasının açılmasında geçerli olan temel ilkeler; kamusallık, davasız muhakeme olmaz, kovuşturma mecburiyeti ve maslahata uygunluk ilkeleridir.

Soruşturma aşamasında maddi olayın aydınlatılması amacıyla yapılmış olan araştırmalar, başlangıçta basit bir şüpheyi kamu davasının açılmasına yetecek kadar kuvvetlendirmiş ise de başka bir anlatımda yeterli şüphe sebepleri mevcutsa savcının kamu davası açarken göz önünde tuttuğu ilk kriter gerçekleşmiş olacaktır. CMK’nın 160/1. maddesinde “…bir suçun işlendiği izlenimi veren hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.” cümlesiyle Cumhuriyet savcısı önce “araştırma” sonra “soruşturma” yetkisi ile donatmıştır. Soruşturma evresinin ayıklayıcılık ve kişilerin lekelenmeme hakkı ilkeleri uygulanarak, etkin hızlı ve adil soruşturma yapma sisteminin gerektirdiği önce araştırma sonra soruşturma sistemi uygulanması benimsenmiştir. Soruşturma sonucunda toplanan deliller kamu davası açılmasında yeterli ise yazılacak iddianame ile Cumhuriyet savcısı kamu davası açmakla mükelleftir.

CMK’nın 160/1 maddesinde yer alan “bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hal” ifadesinden de anlaşılacağı üzere belli bir suç şüphesine karşı soruşturmaya başlanılabilmesinin maddi koşulu, o suça ilişkin başlangıç şüphesinin var olmasıdır. Başlangıç şüphesi, soyut bir izlenimle değil; suçun işlendiği izlenimini uyandıran somut vakıalar ile oluşur. Cumhuriyet savcısı, başlangıç şüphesinin olup olmadığını yani, suçun işlendiği izlenimini uyandıran somut vakıaların bulunup bulunmadığını değerlendirerek soruşturmaya ballayacaktır Kısaca, başlangıç şüphesinin bulunup bulunmadığını değerlendirme yetkisi, Cumhuriyet savcısına aittir (Veli Özbek, Nihat M. Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınlar, Ankara, 2011, sayfa 186 ve devamı).

Kamu davasının açılmasında geçerli olan temel ilkeler; kamusallık, davasız muhakeme olmaz, kovuşturma mecburiyeti ve maslahata uygunluk ilkeleri olarak sayılabilir.

Kamusallık ilkesi; suçtan kamu, yani toplum da zarar gördüğünden suçun kovuşturmasında toplumun çıkarının da olduğunu, bu itibarla kovuşturmanın kamusal olduğunu ifade eden ilkedir (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul, 2007, sayfa 120). Toplum düzenini korumak, Devletin yükümlülüğüdür. Bu itibarla, Devlet, kamu düzenini bozacak ve tehlikeye düşürecek olan eylemleri belirleyerek bunları cezalandırma hakkını elinde tutar. Bu nedenle de yürütülen bir ceza soruşturmasında Cumhuriyet savcısı, soruşturmayı yargı erki olarak kamu adına yürütmektedir. Zira, suçun soruşturulmasında kamu yararı vardır. Kamusallık ilkesinin iki sınırlaması vardır. Bunlardan birincisi, şikayete bağlı suçlar bakımından şikayet yokluğu; ikincisi ise, kovuşturulması izne bağlı suçlar bakımından izin yokluğudur.

Davasız muhakeme olmaz ilkesi; mahkemenin önüne bir dava olarak gelmeyen işlere bakamamasını ifade eder. Yargılamanın yapılabilmesi için ancak açılmış bir dava bulunmalıdır. CMK’nın 170/1 maddesine göre; “Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir” CMK’nın 225/1 maddesine göre; ‘“Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilir”. Davasız yargılama yapılamaz ilkesi yargıcın ve mahkemenin açılmamış bir davaya bakmasını yasaklar. Kural olarak Savcılık bir olaydan dolayı ceza davası açmadıkça mahkeme o işe el koyamaz. Ceza Kanunu uygulayamaz, kanunu uygulama şartı davadır. Yargıtay davasız yargılama olmaz ilkesini mutlak olarak benimsemiştir, bu ilkeye riayetsizliği bozma sebebi yapmıştır. Her suç için ayrı dava açılması gerektiğini vurgulamıştır.

Kovuşturma mecburiyeti ilkesi; savcının herhangi bir olayda dava açmaya yetecek oranda yeterli suç şüphesi elde ettiği zaman bu fiilden ötürü sanık hakkında ceza davasını açmak zorunda olması bu ilkenin kabul edilmesi sonucudur. Kamu davasının mecburiliği ilkesinin kabul edilmesindeki amaç, suçun işlendiği konusunda şüphe edilen kişinin durumuna bakılmaksızın her suçun mutlaka kovuşturulmasını ve gereken durumlarda cezalandırılmasını sağlamaktır. Bu ilke toplumda kişilere eşit davranılmasını ve kefillikten uzak bir ceza adaleti sağlanmasının garantisini oluşturur. Kamuoyu nezdinde adalete olan güven duygusunu gerçekleştirir, kişilerin yargıç güvencesiyle yargılanmasını sağlar.

Kovuşturmanın mecburiyeti ilkesi “araştırma mecburiyeti”, “kamu davasını açma mecburiyeti ilkesi” ve “Kamu davasını yürütme mecburiyeti ilkesi” olarak ifade edilebilecek alt ilkeleri kapsar. CMK’nın “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160/1 maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar” şeklindeki hüküm ile araştırma mecburiyeti ilkesi vurgulanmıştır. Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez, kamu davasını açmaya yer olup karar vermek için hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. CMK’nın 160. maddesinin gerekçesinde de “Cumhuriyet savcısının temel görevi, suç işlendiği izlenimini veren bir hali görüp öğrendiğinde gerçeği araştırarak işe girişmek” denilmektedir.

Araştırma mecburiyeti ilkesi bir suç fiilinin işlendiğinin haber alınması anından başlayıp kamu davasının açılması veya açılmaması kararının verileceği aşamaya kadar geçerlidir. İhbar, şikayet veya doğrudan haber alma gibi yollarla bir suçun işlendiği haberi alındığında, şayet yukarıda açıklamış olduğumuz başlangıç şüphesi de varsa Cumhuriyet savcısı soruşturmaya başlar. Bu noktada, başlangıç şüphesine tekrar değinilecek olursa; ifade edilmiş olduğu üzere, başlangıç şüphesi, bir suçun işlendiği izlenimini veren bir halin öğrenilmesidir. Yani, başlangıç şüphesi basit bit şüphe halidir.

Yine, CMK’nın “Kamu davasını açma görevi” başlıklı 170/1 maddesinde yer alan “Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir”; aynı maddenin 2. fıkrasında yer alan “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” şeklindeki hükümler ile kamu davasını açma mecburiyeti ilkesi vurgulanmıştır. CMK’nın 170. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, yapılan soruşturma sonucunda toplanan delil, iz, eser ve emareler, kamu davasının açılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlikte ise yani söz konusu esaslar şüpheyi “yeterli güçte şüphe” saydıracak düzeyde ise, kamu davası açılacaktır. Kamu davasının açılması yönünden yasallık sistemi benimsemiş, yani yeterli kuvvette şüphe halinde Cumhuriyet savcısını kamu davasını açmaya mecbur kılmıştır.

Kamu davasını açma mecburiyeti ilkesi; yapılan soruşturma neticesinde, fiilin ve failin belli olması, şüphelerin ciddi olduğunun tespit edilmesi ve dava şartlarının gerçekleşmiş olması halinde kamu davasının açılmasını ifade eder. Buna göre, yeterli delilin varlığı halinde Cumhuriyet savcısı iddianame düzenlemek zorundadır. Cumhuriyet savcısının, yürütülen soruşturma sonucunda yeterli delil olup olmadığı konusunda hukuksal denetime tabi bir takdir hakkı bulunur. Cumhuriyet savcısı, yeterli delil olmadığı kanaatine vardığında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verir; yeterli delil olduğu kanaatine vardığında ise iddianame düzenleyerek kamu davasını açmak zorundadır (Bunun istisnaları, uzlaştırma, ön ödeme, dava açmada takdir yetkisinin kullanılması, kovuşturmanın ertelenmesi, şikayet, izin ve müracaat halleridir). Cumhuriyet savcısı, dava açmaya yetecek kadar yeterli suç şüphesini elde ettiğinde, şüpheli sıfatında yer alan kişi hakkında ceza davası açılması için iddianame düzenlemek zorundadır. Cumhuriyet savcısının bu durumda, dava açmaktan imtina etmesi mümkün değildir.

Kamu davasının açılmasında Cumhuriyet savcısına takdir yetkisi tanınması ya da başka bir ifadeyle maslahata uygunluk ilkesi ise; bir suçun işlendiği haberinin öğrenilmesi üzerine, Cumhuriyet savcısı tarafından derhal soruşturmaya başlayıp başlamamakta; soruşturma sonucunda fiilin ve failin belli olması, yeterli suç şüphesinin bulunması durumunda kamu davası açıp açmamakta ve nihayet kamu davasını yargılama sonuçlanıncaya kadar sürdürüp sürdürmemekte Cumhuriyet savcısının takdir yetkisinin bulunmasına denir. Hukukumuzda ana ilke olarak kovuşturma mecburiyeti ilkesi geçerlidir. Fakat, CMK’nın 171. maddesinde istisnai bir durum olarak, kısmen de olsa maslahata uygunluk ilkesinin benimsendiği söylenebilir (… Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, sayfa 94).


Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2021/5667 E. , 2022/5911 K.

  • CMK 170
  • Kamu davasını açarken takdir yetkisini kullanan Cumhuriyet savcısının bu fiilinden devletin tazminat sorumluluğu doğmaz.

Kamu davasını açma görevi” başlıklı CMK’nın 170 maddesinin 2. fıkrasında “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler.” hükmü yer almaktadır. Buna göre soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenleyerek dava açmak durumundadır. Cumhuriyet savcısının yeterli şüphenin varlığı halinde dava açıp açmama konusunda takdir hak ve yetkisi bulunmamaktadır. Tabi ki kişilerin haksız yere dava süreciyle karşı karşıya bırakılmaları kabul edilemez. Kişi hakkında dava açılınca masumiyet karinesi de olsa elbette görev yaptığı kurum veya çalıştığı … çevresinde hakkında olumsuz bir algı oluşacaktır. Bu amaçla 5237 saylı Ceza Muhakemesi Kanununda iddianamenin iadesi imkanı getirilmiştir. Buna rağmen hakkında her dava açılan kişiye de ceza verilmemektedir. Soruşturma evresinde dava açmak için yeterli şüphenin varlığı halinde ilgili şüpheli hakkında dava açılabilmektedir. Kovuşturma evresinde ise kişilere ceza verebilmek için dava açmak için yeterli olan şüpheden öte kesin kabul edilebilir delillerin varlığı aranır. Bu sebeple hakkında her dava açılan elbette ceza almayacaktır. Bu hem kovuşturma evresinin eylemle ilgili daha detaylı araştırma yapması hemde cezalandırmayı gerekli kılan kesin deliller aramasından kaynaklanmaktadır. Cumhuriyet savcısının yeterli şüphe halinde dava açma görevi varken, kovuşturma evresinde kuvvetli şüphe dahi olsa sanığa ceza verilemez. Sanığın beraat etmesi Cumhuriyet savcısının görevini yaparken kusurlu veya kasıtlı olarak eksik veya yanlış yaptığı anlamına gelmemektedir.

Yapılan suç duyurusu üzerine … bölümü gereği kendisine düşen soruşturma evrakında, daha önce Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan tespit dosyasını, ilgili belediyeden ihale dosyasını ve ihaleyi alan firmanın yetkili temsilcisini tespit edip gerekli ifadeleri temin ettikten sonra tespit raporundaki ihale şartnamesine aykırılık ve yapılması gereken işin yapılış şekli ve miktarına ilişkin belirtilen eksiklikler nedeniyle soruşturma evresinin gerektirdiği dava açmaya yeterli şüphe kavramı da dikkate alındığında davacı hakkında edimin ifasına fesat karıştırmak suçundan iddianame düzenlenmesinde, kasıtlı veya hukuka aykırı bir şekilde dava açılmasından bahsetmek mümkün görülmediği yasal görevi kapsamında olduğu, CMK 170 maddesine göre bu konuda bir takdir hakkınında bulunmadığı, bilirkişi incelemesinin de kendisince yaptırılmadığı Asliye Hukuk Mahkemesince yapıldığı, dava sonunda ilgilinin delil yetersizliğinden beraat etmesinin Cumhuriyet savcısının kusurlu olduğu anlamına gelmeyeceği, HMK 46 vd. maddeleri ile CMK 141 vd. maddelerinde belirtilen hallerin mevcut olmadığı, nazara alındığında ilgili savcının her hangi bir kasıt veya kusurunun, devletin sorumluluğunu gerektirir herhangi bir hizmet kusuru da bulunmadığından davanın reddine karar verilmesinde;

Davacı tarafından ilgili Cumhuriyet savcısının eylemleri nedeniyle 15.06.2010 tarihinde açılan tazminat davasının açılmamış sayılmasına karar verilmesi ve bu kararın 27.01.2014 tarihinden kesinleşmesi üzerine, 22.07.2009 tarihli iddianame hakkında 28.02.2014 tarihinde açılan davanın 1 yıllık yasal süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesi ile davanın süre yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın esas yönünden reddine karar verilmesi sonucu itibariyle doğru olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/2726 Karar : 2018/5076 Tarih : 7.06.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

I- Sanıklar …, …, … ve … (…) hakkında katılana yönelik yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, banka ve kredi kartlarının kötüye kullanılması suçları ile sanıklar …, …, … hakkında katılana yönelik kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;

Sanıklar …, … hakkında TCK`nın 58. maddesi uyarınca tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmekle birlikte hangi ilamın tekerrüre esas alındığı karar yerinde gösterilmemesi, infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görüldüğünden bozma nedeni yapılmamıştır.

Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararının TCK`nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Sanıklar hakkında yağma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünde, katılana ait cep telefonunun sanık …‘nın üzerinde ele geçirilmiş olması, katılana ait montun ise sanık …`nın kaldığı evde yapılan arama sırasında ele geçirilmiş olması, katılanın geri kalan zararının ise yargılama aşamasında giderilmiş olması karşısında, kısmi iade nedeni ile katılanın muvafakatı bulunup bulunmadığı sorularak, sanıklar hakkında TCK 168. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler kurulunun takdirine göre suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabul ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- 5271 sayılı Yasa’nın 150/3. maddesi uyarınca, sanıklara savunmalarını yapmak üzere zorunlu savunman görevlendirilmesi nedeniyle, savunmanlara ödenen avukatlık ücretinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olarak, sanıklara yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi,

2- Sanık …‘in adli sicil kaydına göre, tekerrüre esas mahkumiyetinin bulunmadığının gözetilmeyerek, sanık hakkında 5237 sayılı TCK`nın 58. maddesi ile uygulama yapılması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, …, … ve … savunmanlarının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle kısmen tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından “zorunlu savunman ücreti” ve sanık … hakkında TCK`nın 58. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkartılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II- Sanık … hakkında, katılana yönelik kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesinde;

Sanık … hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığı`nın 21.04.2011 tarih ve 2011/3856 Esas sayılı iddianamesiyle; katılana yönelik yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, banka ve kredi kartlarının kötüye kullanılması suçlarından dava açıldığı, katılana yönelik kasten yaralama suçundan 5271 sayılı CMK’nın 170/3 ve 225/1. maddelerinde öngörülen yönteme ve biçime uygun olarak açılmış dava bulunmadığı dikkate alındığında, usulüne uygun olarak dava açılması yargılama süresi içinde sağlanmadan yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 07/06/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2766 Karar : 2018/6733 Tarih : 23.05.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçundan meçhul şüpheli hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 10/01/2018 tarihli ve 2017/132681 soruşturma, 2018/2086 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine dair mercii Bakırköy 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 20/02/2018 tarihli ve 2018/1329 değişik işsayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 02/05/2018 gün ve 5454-2018 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10/05/2018 gün ve 2018/39558 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında,

Somut olayda, müştekinin cep telefon markasını ve IMEI numarasını da içeren dilekçesiyle cep telefonunun çalındığı iddiasıyla şikayetçi olduğu, anılan olaya ilişkin olarak hiçbir araştırma yapılmadığı, telefonla ilgili HTS dökümleri temin edilerek, olay tarihinden sonra telefonu kullanan kişilerin tespitinin gerektiği, olayın gerçekleşmiş olduğu yere ilişkin olarak müştekinin ayrıntılı beyanının alınmasını müteakip, olayın gerçekleştiği yerde bulunan işyerlerinin kamera kayıtlarının olup olmadığı araştırılarak, bulunması halinde görüntü dökümlerinin yapılması gerektiği anlaşılmakla, soruşturmanın genişletilmesine karar verilmesi, sonucuna göre kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın esası hakkında bir değerlendirme yapılması gerekirken, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesindeisabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, bir suçun işlendiği ihbarını alan Cumhuriyet savcısı, delil toplayıp maddi gerçeği araştırmaya başlayarak, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe bulunması halinde, aynı Kanun’un 170/2. maddesi uyarınca iddianame düzenleyip kamu davasını açmakla, yeterli şüphe bulunmaması halinde ise Kanun’un 172. maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına karar vermekle görevli bulunmaktadır. Buna karşın Cumhuriyet savcısının kararına itiraz üzerine Sulh Ceza Hakimliğince Cumhuriyet savcısı tarafından gerekli delillerin toplanmadığı veya araştırmanın olayın özelliğine göre yetersiz ve yüzeysel kaldığının açıkça anlaşıldığı durumlarda, soruşturmanın eksik yapıldığından bahisle, genişletilmesine gerek görürse bu hususu açıkça belirtmek suretiyle CMK’nın 173/3. maddesi uyarınca soruşturmanın genişletilmesi kararı vererek, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir, Cumhuriyet başsavcılığı belirtilen eksikleri tamamlayıp delilleri topladıktan sonra itirazı incelemek üzere dosyayı yeniden Sulh Ceza Hakimliğine gönderecektir. Sulh Ceza Hakimi bu kez dosyayı inceleyip itirazı kabul veya reddedecektir.

İnceleme konusu dosyada Cumhuriyet başsavcılığınca, şikâyetçinin cep telefonunun çalındığını ya da kaybolduğunu belirterek şikâyet dilekçesi sunmasından sonra belirtmiş olduğu imei numarası üzerinden araştırma yapılarak suç tarihinde ve o tarihten sonra bahse konu cep telefonunun kullanılıp kullanılmadığı, kullanılmış ise kimler tarafından kullanıldığının tespiti, yine olayın gerçekleşmiş olduğu yere ilişkin olarak müştekinin ayrıntılı beyanının alınmasını müteakip, olayın gerçekleştiği yerde iş yeri/yerleri ve varsa güvenlik kamerası kayıtlarının olup olmadığı araştırılarak, bulunması halinde kamera görüntülerinin incelenmesi gerekirken herhangi bir soruşturma işlemi yapılmadan soyut gerekçelerle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinin anlaşılması karşısında; kanunun öngördüğü şekilde soruşturma yapılmasının sağlanması için itiraz merciince itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (BAKIRKÖY) 4. Sulh Ceza Hakimliğince kesin olarak verilen 20.02.2018 gün ve 2018/1329 D. İş sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (a) bendi uyarınca sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 23.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2764 Karar : 2018/6738 Tarih : 23.05.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Karşılıksız yararlanma ve mühür bozma suçlarından şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda, Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 02/10/2017 tarihli ve 2017/1979 soruşturma, 2017/4104 esas, 2017/2771 sayılı iddianamenin iadesine dair Elazığ 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 18/10/2017 tarihli ve 2017/370 iddianame değerlendirme sayılı kararını müteakip, şüpheli hakkında Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 14/02/2018 tarihli ve 2017/19626 soruşturma, 2018/987 esas, 2018/722 sayılı iddianamenin iadesine dair Elazığ 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 27/02/2018 tarihli ve 2018/177 sayılı kararına karşı yapılan itirazın kabulüne ve iade kararının kaldırılmasına ilişkin Elazığ 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/03/2018 tarihli ve 2018/609 değişik işsayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 02/05/2018 gün ve 5361-2018 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09/05/2018 gün ve 2018/38769 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174/4. maddesinin, “Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez” şeklindeki hükmüne göre, iade kararındaki eksiklikler giderilmeden yeniden iddianame düzenlenemeyeceği gözetilmeden itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesindeisabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

5271 sayılı CMK’nın 170/2. maddesinde, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet savcısının iddianame düzenleyeceği belirtilip, aynı Kanun’un 174. maddesinde ise hangi hallerde iddianamenin iade edileceği sınırlı olarak sayılmıştır. CMK’nın 174/4. maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez.” amir hükmüne aykırı olarak somut olayda;

Elazığ 3. Asliye Ceza Mahkemesine hitaben düzenlenen 02.10.2017 tarihli iddianamenin, “zarar gören kurumun uğradığı vergili ve cezasız zararın tespit edilerek şüpheliye bildirilmesi ve ödemesi halinde kamu davasının açılmayacağına ilişkin sanığa bildirimde bulunulmadığı gibi sanığın savunmasının da alınmadığı” gerekçesi ile iade edilmesinin ardından, C. savcılığınca şüpheliye, şikâyetçi kurumun bildirdiği kaçak su bedeli olan 954,00 TL ve 2.500,00 TL para cezası toplamı 3.454,00 TL tutarındaki zararı gidermesi hususunda bildirimde bulunulmakla yetinilerek, yeniden düzenlenen 14.02.2018 tarihli iddianamenin ise aynı mahkemece “Önceki 18.10.2017 tarihli iade kararımızda zikredilen Yargıtay 17. CD’nin 2016/11477 E., 2017/9308 K. sayılı ilamında (…….) ödemesi için şüpheliye bildirilecek zararın ne şekilde (vergili ve cezasız zarar miktarının gerekirse bilirkişiye hesaplatılarak tespiti) tespit edileceği ve bu zararın ihtaratlı tebligat ile birlikte şüpheliye bildirileceğinin açıkça belirtildiği, bu şekilde ihtarat olmayan iddianamelerin kabulü halinde bu hususun hakim için eleştiri konu edildiği, ancak bu karara ve iade kararına uyulmayarak Belediyenin düzenlemiş olduğu idari para cezası tutanağındaki tüm zarar ve para cezasının şüpheliye tebliğe çıkarıldığı, dolayısıyla ihtaratın usulsüz olduğu, bu sebeple de kesinleşen önceki iade kararının tam olarak yerine getirilmediği” gerekçesi ile iade edildiğinin anlaşılması karşısında; Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığınca iade kararındaki eksiklik giderilmeden yeniden iddianame düzenlenemeyeceği gözetilerek, itiraz merciince itirazın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde itirazın kabulüne karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden (ELAZIĞ) 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 19.03.2018 gün ve 2018/ 609 sayılı değişik iş sayılı kararın 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca BOZULMASINA, sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 23.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/874 Karar : 2018/6741 Tarih : 23.05.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1-Sanıklar … ve … hakkında konut dokunulmazlığnıı bozma suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan duruşmaya toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

2-Sanıklar … ve … hakkında hırsızlık ve mala zarar verme, sanıklar … ve … hakkında hırsızlık, konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş, dosya kapsamına göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

a-Sanıklar … ve … hakkında konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarına ilikin olarak açılmış bir kamu davası bulunmadığı halde; ek iddianame ile dava açtırılmadan, ek savunma ile yetinilmek suretiyle, kamu davası açılmayan anılan suçlardan sanıkların mahkumiyetlerine karar verilerek, 5271 sayılı CMK’nın 170. ve 225. maddelerine aykırı davranılması,

b-İddianame içeriğine göre sanık … hakkında 5237 sayılı TCK’nın 39. maddesinin uygulanması talep edildiği halde, sanığa ek savunma hakkı verilmeden belirtilen maddenin uygulanmaması suretiyle CMK’nın 226. maddesine aykırı davranılması,

c- Dosya kapsamından sanık …‘in katılana ait laptop ile birlikte yakalandıktan sonra, laptopu evden çıkarırken sarmakta kullandıkları bornozu attıkları yeri göstererek katılana soruşturma aşamasında iadesini sağladığının, katılanın kapı kilidinin kırılması nedeniyle oluşan 40 TL zararının ise kovuşturma aşamasında giderildiğinin anlaşılması karşısında, sanıklar hakkında hırsızlık ve mala zarar verme suçlaından kurulan hükümlerde, 5237 sayılı TCK’nın 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanması gerektiği gözetilmeyerek fazla ceza tayini,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, …, … ve sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sanıklar … ve … hakkında konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçları bakımından diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 23/05/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/819 Karar : 2018/4172 Tarih : 1.03.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Tehdit suçundan şüpheli M… hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 23/03/2017 tarihli ve 2017/45695 soruşturma, 2017/24872 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/09/2017 tarihli ve 2017/3424 Değişik İş sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü`nün 02/01/2018 gün ve 94660652-105-06-12483-2017-KYB sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17/01/2018 gün ve 2018/4112 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:

Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;

5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, somut olayda müşteki vekilinin şikayet dilekçesi üzerine herhangi bir soruşturma yapılmadan, facebook, twitter, ınstagram isimli sosyal paylaşım siteleri ile ilgili olarak yapılan istinabe taleplerini ABD adIî makamlarının cevaplamadığı, bu nedenle şüphelinin fiziki kimliğine ulaşılamadığı gerekçesiyle iddiaların soyut nitelikte kaldığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, şüphelinin facebook adlı sosyal paylaşım sitesindeki profil bilgilerinin ve diğer hususların araştırılarak şüphelinin kimlik bilgilerinin tespit edilmeye çalışılması, ABD adlî makamlarıyla istinabe yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-Olay:

Tehdit suçundan şüpheli M… hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 23/03/2017 tarihli ve 2017/45695 soruşturma 2017/24872 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/09/2017 tarihli ve 2017/3424 Değişik İş sayılı kararının, 5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, somut olayda müşteki vekilinin şikayet dilekçesi üzerine herhangi bir soruşturma yapılmadan, facebook, twitter, ınstagram isimli sosyal paylaşım siteleri ile ilgili olarak yapılan istinabe taleplerini ABD adIî makamlarının cevaplamadığı, bu nedenle şüphelinin fiziki kimliğine ulaşılamadığı gerekçesiyle iddiaların soyut nitelikte kaldığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, şüphelinin facebook adlı sosyal paylaşım sitesindeki profil bilgilerinin ve diğer hususların araştırılarak şüphelinin kimlik bilgilerinin tespit edilmeye çalışılması, ABD adlî makamlarıyla istinabe yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II-Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 23/03/2017 tarihli ve 2017/45695 soruşturma, 2017/24872 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yasaya uygun olup olmadığının ve buna bağlı olarak itirazın reddine ilişkin mercii kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III-Hukuksal Değerlendirme:

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. “2. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” 170. maddesinin 2. fıkrasında, “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler.” 172. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.” hükümleri düzenlenmiştir.

CMK`nın 173. maddesi “(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.

(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.

(3) (Değişik fıkra: 18/06/2014-6545 S.K./71. md) Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.

(4) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5353 S.K./26.mad) Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.

(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu Madde hükmü uygulanmaz. (6) (Değişik fıkra: 2/1/2017 - 680 S.K.H.K./11. md) İtirazın reddedilmesi halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172 nci maddenin ikinci fıkrası uygulanır.” biçimindedir.

Yukarıda yer verilen düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, Ceza Muhakemesi Kanununun “soruşturma” başlıklı 2. kitabında, Cumhuriyet Savcısının suç soruşturmasına ilişkin süreci nasıl yürüteceği ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi durumunda, itirazı incelemekle görevli mahkemenin görevleri açık bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır.

Bu çerçevede, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı itiraz üzerine inceleyen mahkeme, kamu davası açılması için yeterli delil bulunmaması durumunda itirazın reddine, yeterli delil bulunması durumunda itirazın kabulüne veya eksik soruşturma nedeniyle soruşturmanın genişletilmesine karar verebilecektir.

CMK’nın 170/2. maddesine göre kamu davası açılabilmesi için soruşturma aşamasında toplanan delillere göre suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunması gerekir. Suç ihbar veya şikayeti yoluyla soruşturma yaparak maddi gerçeğe ulaşma yükümlülüğü ve yetkisi bulunan Cumhuriyet Savcısı, soruşturma sonucunda elde edilen delilleri değerlendirerek kamu davası açmayı gerektirir nitelikte yeterli şüphe olup olmadığını takdir edecektir. Ancak soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısının delil değerlendirmesiyle, kovuşturma aşamasında hakimin delilleri değerlendirmesi birbirinden farklı özelliklere sahiptir. CMK’nın 170/2. maddesine göre soruşturma aşamasında toplanan deliller kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturup oluşturmadıkları çerçevesinde incelemeye tabi tutulurken, kovuşturma aşamasında, isnad edilen suçun işlenip işlenmediği hususunda mahkumiyete yeter olup olmadığı ve tam bir vicdani kanaat oluşturup oluşturmadığı çerçevesinde değerlendirilmektedir.

İncelenen dosyada;

Şikayetçi vekili tarafından sunulan 14/03/2017 havale tarihli şikayet dilekçesinde, M…`nun facebookta yer alan M… isimli hesabından paylaştığı canlı yayın videosunun altına, 12/03/2017 tarihinde M… kullanıcı ismiyle “M…, seni öyle bir döverim ki vücudunda kırılmadık kemik bırakmam. Adam ol aklını başına al” şeklinde tehditte bulunulduğunun belirtildiği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 23/03/2017 tarihli ve 2017/45695 soruşturma, 2017/24872 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verildiği ve şikayetçi vekiline 05/04/2017 tarihinde tebliğ edildiği, anılan karara şikayetçi vekili tarafından eksik incelemeyle karar verildiği gerekçesiyle 20/04/2017 tarihinde itiraz edildiği, itirazın, mercii Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/09/2017 tarihli ve 2017/3424 Değişik İş sayılı kesin nitelikteki kararıyla reddedildiği anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;

Her ne kadar facebook, twitter, ınstagram isimli sosyal paylaşım siteleri ile ilgili olarak yapılan istinabe taleplerini ABD adIî makamlarının cevaplamadığı, bu nedenle şüphelinin fiziki kimliğine ulaşılamadığı, ilgili sitenin bağlı olduğu internet servis sağlayıcılarının ve yer sağlayıcılarının yurtdışı kaynaklı olduğu ve yabancı ülke şirket ve sunucularının kullanılması nedeniyle elektronik delil elde etme imkânının da mevcut olmadığı, bilişim suçlarının yapısı gereği İnternet ortamında elde edilebilecek delillerin yokluğu ve şüpheli ya da şüphelilerin teşhis edilememesi halinde başka türlü delil elde etme olanağının bulunmadığı, bu aşamada soruşturmanın devamı halinde yeni delillere ulaşmanın teknik ve hukukî açıdan mümkün olmadığı, müştekinin şikâyetine konu edindiği olay ile ilgili olarak şüpheli ya da şüphelilere ulaşılmasına imkân veren hiçbir delil de sunmadığı gerekçeleriyle şikayetçinin iddiaların soyut nitelikte kaldığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar karar verilmiş ise de, şüphelinin facebook adlı sosyal paylaşım sitesindeki profil bilgilerinin ve diğer hususların araştırılarak şüphelinin kimlik bilgilerinin tespit edilmeye çalışılması, ABD adlî makamlarıyla istinabe yapılması ve sonucuna göre şüphelinin hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerekirken, eksik soruşturma neticesinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu ve bu nedenle itirazın reddine dair mercii Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/09/2017 tarihli ve 2017/3424 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunmadığı anlaşılmıştır.

IV-Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle,

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, mercii Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/09/2017 tarihli ve 2017/3424 Değişik İş sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK`nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, 01/03/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/5027 Karar : 2018/968 Tarih : 13.02.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- Olay günü gece saat: 01.30 kadar ….. restorantta eğlenen yakınan önce 175 TL hesap ödedikten sonra iki bira daha içtiği karşılığında 50 TL hesap geldiği, 20 TL nakit ödediği kalan 30 TL’ nin ise oğlu …‘a ait Denizbank kredi kartından çekilmesini istediği, ancak pos makinesinin bozuk olduğunu belirtilip yakınanın, restorantta garson olarak çalışan sanık … ile birlikte o sırada müşteri olarak bulunan sanık …‘in kullanımındaki araç ile şehir merkezine gidip para çekmesi istendiği, yolda seyir halinde iken trafik ekiplerince yapılan kontrolde sanık …‘in alkollü olması nedeniyle 805 TL trafik idari para cezası kesildiği, bu sırada yakınanın aracından inip yaya olarak evine giderken sanıkların arkasından gelip yakınanı yakaladığı, sanık …’ in “Senin yüzünden 850 TL ceza yedim, bu parayı sen ödeyeceksin” dediği, yakınanın kabul etmemesi üzerine yakınanın dudağına doğru tokatla vurup elinde bulunan kredi kartını alıp zorla şifresini öğrendiği, sanıkların yakınanı restoranta bıraktıktan sonra şehir merkezine gittikleri, sanık … araç içerisinde beklerken sanık …`‘nin ATM’ den dört kez olmak üzere toplam 190 TL parayı çektiği, sanıkların restorantta beklemekte olan yakınanın yanına gelip 170 TL çektiklerini, daha trafik cezasının bedeli olan 680 TL daha kaldığını bunu ödeyinceye kadar nüfus cüzdanın kendilerinde kalacağını belirtip yakınanın nüfus cüzdanı aldıktan sonra yakınanı restoranttan gönderdiklerinin, yakınanın aşamalardaki tutarlı beyanları, kredi kart ektresi, kamera görüntüleri, adli muayene raporu, sanıkların tevilli ikrarları ile anlaşıldığından, sanıklar …, … hakkında yağma suçundan mahkumiyet hükmü kurulması gerekirken yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile kanıtların takdirinde ve vasıflandırmada yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- Velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerine ilişkin haklardan yoksunluğun 5237 sayılı TCY.nın 53/3. maddesi uyarınca yalnızca kendi alt soyundaki kişiler bakımından koşullu salıverilmeyle sona ereceği gözetilmeden, anılan hakların yönelik olduğu kişiler bakımından bir ayrım yapılmadan, sanığın aynı Yasanın 53/1-c maddesinde yazılı haklardan koşullu salıverilmesine kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi ve 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK`nın 53/1-b maddesinde yazılı, “seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresinin iptal edilmiş olması,

3-TC. Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesi ışığında, 5271 sayılı CMK’nın 150, 234 ve 239. maddeleri ile 5320 sayılı Yasanın 13. maddesine dayanılarak hazırlanan, Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, sanık için baro tarafından görevlendirilen zorunlu savunmanın ücretinin sanıktan alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretlerin Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeden, yazılı şekilde zorunlu savunman ücretinin sanık …` den alınmasına hükmedilmesi,

4- Kabul ve Uygulamaya göre;

5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesinde öngörülen düzenlemeye göre, hükmün ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilebileceği; oluş, dosya kapsamı, iddianamedeki anlatım ve nitelendirmeye göre, sanık … hakkında nitelikli yağma suçundan kamu davası açıldığı ayrıca bu suçtan bağımsız olarak banka veya kredi kartının kötüye kullanılması suçundan 5271 sayılı CMK’nın 170. maddesine uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığı, bir suçun işlenmesi anlatılırken başka bir suçtan bahsedilmesinin o suçtan açılmış bir davanın bulunduğunu göstermeyeceği, yağma suçunun sabit olduğu olayda, eylemin banka veya kredi kartının kötüye kullanılması suçuna dönüşmeyeceği dikkate alınmadan, açılan kamu davasının sınırları dışına çıkılıp, ek savunma ile yetinilip yazılı şekilde karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı ile sanık … savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğname uygun olarak BOZULMASINA, 13.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2037 Karar : 2017/5409 Tarih : 28.11.2017

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

TALEP: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.08.2017 tarih ve 2017/50313 sayılı yazısı ile, Silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 04/06/2017 tarihli ve 2017/80905 soruşturma, 2017/18569 esas, 2017/2918 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3 ve 174/1-a maddeleri gereğince iadesine dair Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/06/2017 tarihli ve 2017/61 iddianame değerlendirme sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/06/2017 tarihli ve 2017/4 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya kapsamına göre;

1- Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/06/2017 tarihli ve 2017/61 iddianame değerlendirme sayılı kararında “….şüphelinin örgütün faaliyeti çerçevesinde eylemlerini Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi olduğu dönem ve öncesini kapsayacak şekilde gerçekleştirdiğinin iddia olunduğu, iddianamede şüphelinin görevinden ayrıldıktan sonraki süreçte herhangi bir eyleminden bahsedilmediği” belirtilerek şüphelinin eyleminin kişisel suç olarak değerlendirilmesi halinde yürürlükte bulunan mevzuat gereği yargılamasının Yargıtay’da, görev suçu olarak nitelendirilmesi halinde ise yargılamasının Anayasa Mahkemesinde yapılması gerektiği belirtilerek 5271 sayılı Kanun’un 170/3 ve 174/1-a maddeleri gereğince iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, silahlı terör örgütüne üye olma suçu mütemadi bir suç olup suçun örgütün hiyerarşik yapısına bağlılık devam ettiği sürece devam edeceği, hiyerarşik yapıyla bağlantı sona erdiği takdirde son bulacağı, iddianamede 2014 yılında yapılan HSYK seçimlerinde kurul üyeliği sona eren şüphelinin temadinin kesildiği suç tarihi olan 29/07/2016 tarihine kadar örgütten ayrıldığına dair bir tespitin bulunmaması aksine örgüt içerisinde yer aldığının belirtilmesi, bu tarihte şüphelinin HSYK üyesi ve yüksek yargı mensubu olmaması nedeniyle hakkında 680 sayılı KHK ile değişik 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun 38. maddesinin uygulanma olanağının bulunmaması karşısında merciince yapılan itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde,

2- Kabule göre de, benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 18/10/2006 tarihli ve 2006/5263 esas, 2006/8292 karar sayılı ilamında “…Görev ve yetki konusunda iddianamede açık bir yanlışlık veya çelişki olması halinde iddianamenin iadesinin mümkün olduğu Cumhuriyet Savcılığının hukuki nitelendirmesi ile mahkemenin hukuki nitelendirilmesinin farklı olduğu durumlarda ise iddianamenin kabulünden sonra kovuşturma evresinde görevsizlik veya yetkisizlik kararları ile sorunun hallinin mümkün olduğu gözetilmeden Cumhuriyet Savcılığınca iddianamede yapılan nitelendirme kabul edilmeyerek görev hususunun iade sebebi yapılamayacağı….” şeklinde belirtildiği üzere Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesince şüphelinin eylemleri belirlenerek görevden ayrıldıktan sonraki süreçte herhangi bir eyleminden bahsedilmediğinden bahisle esasa ilişkin değerlendirme yapılarak iddianamenin iadesine karar verildiği dikkate alındığında görev hususunun iade sebebi yapılamayacağı gözetilmeden merciince yapılan itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü`nün 21.08.2017 gün ve 94660652-105-06-7649-2017-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 25.09.2017 tarihli 2017/5131 esas 2017/3994 karar sayılı görevsizlik kararı ile birlikte Dairemize gönderilmiştir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

OLAY: Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/06/2017 tarihli ve 2017/61 iddianame değerlendirme sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/06/2017 tarihli ve 2017/4 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosyanın incelenmesinde; Şüpheli … hakkında, silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan cezalandırılması istemi ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı Soruşturma Bürosunca 2017/80905 soruşturma, 2017/18569 esas ve 2017/2918 sayı 04.06.2017 tarihli iddianame tanzim edildiği, suç tarihinin 29.07.2016 olduğu bilgisine yer verildiği, İddianame kapsamında özetle, FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarınca 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilmeye çalışılan darbe eyleminden sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca Ağır Ceza Mahkemesinin görev alanına giren suç üstü halinin devam ettiği dikkate alınarak 16.07.2016 tarihinde örgüt mensuplarına yönelik olarak resen soruşturmaya başlanıldığı, örgütün kuruluşu, yapısı, genişleme ve kadrolaşma dönemi, toplumda meşruluk kazanması, devlet içindeki yapılanması, istihbarat ağı ve yasadışı yapılanması, haberleşmede kullandığı yöntemler, mali yapısı, diğer terör örgütleri ile arasındaki ilişki, örgüt üyelerine empoze edilen Fetullah Gülen, örgüt jargonunda bazı adlandırmalar, örgütün yönetilmesi, örgüt mensuplarının bir arada tutulması teknikleri, kamu kurumlarındaki paralel yasadışı yapılanma, yargı organlarındaki örgütlenmenin genel anlatımı, örgütün yargı içerisinde oluşturduğu birimler, 2010 yılında oluşan Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu seçim süreci, yargı ayağı yapılanması ve gerçekleştirdiği faaliyetler, yargı teşkilatı mensuplarının bir kısmının üye olduğu yargıçlar ve savcılar birliği, FETÖ/PDY isimli terör örgütü ile bağlantılı bazı soruşturma ve kovuşturma dosyaları ile ilgili genel anlatım başlıkları ile FETÖ/PDY terör örgütü hakkında genel anlatımın yapıldığı, örgütün yargı yapılanmasından bahsedildiği, anılan örgütün silahlı bir terör örgütü olduğunun belirtildiği, şüpheli bazında anlatımın yapıldığı kısım dikkate alındığında ise özetle; “Şüphelinin örgütün yargı yapılanması içerisinde yer aldığı, silahlı terör örgütünün üyesi olduğu; Hâkimlik görevi yaptığı esnada FETÖ/PDY yapılanması içerisinde yer aldığı, 2010 yılında yapılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinde FETÖ/PDY yapılanmasının adayı olarak listeye girdiği ve seçimlerde örgütün gerçekleştirdiği strateji sonucu 5833 oy alarak asıl listede Kurul üyeliğine seçildiği, Örgütün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda çoğunluğu ele geçirerek etkin ve yetkin olmalarına müteakiben örgüt üyesi olan kimlerin yüksek yargıya gönderileceğini belirlemek amacıyla örgüt içerisinde yer alan Kurul üyeleri … dahil olmak üzere ….;……,……. ile birlikte Kurul üyesi olmayan örgüt mensupları ….,…..,……‘in katılımı ile …….nın evinde toplandıkları, Keza bilahare aynı amaçla yapılanma içerisinde bulunan HSYK üyeleri ile birlikte …,….,……‘nin evinde toplandıkları, Gayrı resmi yapılan bu toplantılarda FETÖ/PDY yapılanması içerisinde bulunan hâkim ve savcıların hangilerin yüksek yargıya gönderileceğinin tespitinin yapıldığı ve bu kişilerin yüksek yargıya gönderildiği, …‘nun HSYK`da görev yaptığı dönem içerisinde FETÖ/PDY yapılanması içerisinde bulunan hâkimlerin usulsüz ve kanuna aykırı olarak yaptıkları işlemler için yapılan şikayetler hakkında soruşturma yapılmaması yönünde aynı dairede bulunan örgüt mensupları …,…..,…… ile birlikte hareket ederek kararların verilmesinde etkin olduğu gibi, 3. Dairenin soruşturma izni vermemesi üzerine yapılan itirazlar aşamasında da Genel Kurulda FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü mensupları ile birlikte hareket ederek soruşturma açılmaması yönünde kararların çıkmasını sağladığı,

FETÖ/PDY yapılanması içerisinde bulunan hâkim ve savcılar ile birlikte kolluk görevlileri hakkında adli süreç başlamasına müteakiben bu kişilere destek verecek mahiyette kamuoyunda “HSYK`nın Bildirisi” olarak bilinen bildirinin yayınlanmasında rol aldığı,

Örgüt içerisinde yer alan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu nezdinde görev yapan müfettişler dahil olmak üzere diğer hâkim ve savcıların Kurul’dan uzaklaştırılması yönünde yapılan Genel Kurul toplantısını örgüt disiplini ve hiyerarşisi içerisinde FETÖ/PDY içerisinde bulunan diğer Kurul üyeleri ile birlikte hareket ederek Genel Kurul’dan karar çıkmasını engellemek suretiyle FETÖ/PDY’nin HSYK’daki etkinliğinin kırılmamasını sağladığı, Kurul üyesi seçildikten sonra …,…,….. o dönem HSYK Genel Sekreteri olan ….. ve Genel Sekreter Yardımcısı …..ile birlikte örgüt içerisinde yapılan sözde sohbet olarak nitelendirilen örgüt toplantılarında yer aldığı, himmet adı altında para ödediği, örgütün vermiş olduğu talimatları Kurul`da görev yapan diğer örgüt mensupları ile birlikte aynen yerine getirdiği

FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü mensubu olduğu kanaatine varılan ….şüpheli olarak verdiği ifadesinde 1995 yılında kura ile hakim olarak atamasının yapılmasına müteakip FETÖ/PDY kapsamında yapılan toplantılara şüphelinin de katıldığını bildirdiği; FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün yargı yapılanması içerisinde şüpheli …`nun da yer aldığı, Örgütün hiyerarşik yapılanmasında bilerek ve isteyerek yer almak suretiyle üzerine atılı FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütü mensubu olmak suçunu işlediği;

Örgüte üye olma suçu temadi eden suçlardan olduğu ve şüpheli … hakkında temadinin ise 29/07/2016 tarihinde sona ermesi ve bu tarihte şüphelinin HSYK üyesi ve yüksek yargı mensubu olmaması nedeniyle kamu davasının Ankara Ağır Ceza Mahkemesine açıldığının” belirtilerek 5327 sayılı TCK`nın 314/2, 63, 58/9 ile 3713 sayılı Yasanın 5/1 maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesinin talep edildiği,

Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/61 İddianame değerlendirme, 2017/80905 soruşturma, 2017/2918 iddianame numaralı 12.06.2017 tarihli kararı ile “iddianamede, şüphelinin örgütün faaliyet çerçevesindeki eylemlerini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi olduğu dönem ve öncesini kapsayacak şekilde gerçekleştirdiğinin iddia olunduğu, iddianamede şüphelinin görevinde ayrıldıktan sonraki süreçte herhangi bir eyleminden bahsedilmediği, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin yargılanmaları ile ilgili olarak da 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 38. Maddesinin: 02/01/2017 tarih ve 680 Sayılı K.H.K. nın 14. maddesi ile değişik 8. Fıkrasının “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek evrakı, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderir.” 17/04/2017 tarih ve 690 Sayılı K.H.K. nın 5. Maddesi ile değişik 9. Fıkrasının ise “Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Kurula gönderilir. Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip iş ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46’ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.” 15/02/2014 tarih ve 6524 sayılı Kanunun 38. maddesi ile değişik 10. Fıkrasının da “Kurulun seçimle gelen üyelerinin, Kurul üyesi olmadan önceki suç teşkil eden eylemlerinden dolayı soruşturma yapılması ve kovuşturma izni verilmesi işlemleri, bulunduğu aşamadan itibaren bu madde hükümlerine göre yürütülür.” amir hükmünü düzenlediği, bu cümleden olarak, iddia makamınca yapılacak nitelemeye göre şüpheliye atfedilen eylemlerden dolayı Yargıtay ilgili Ceza Dairesinde ya da Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanması gerektiği kanaatine varılmakla ve iddianamenin görevli ve yetkili mahkemeye ikâme edilmemesi nedenleriyle CMK nın 170/3 ve 174/1-a maddeleri gereğince, iadesine” karar verildiği,

İddianeminin iadesine dair karara yasal süreci içerisinde Ankara Cumhuriyet savcısınca 16.06.2017 tarihinde itirazda bulunulduğu, özetle itirazda;

1-Şüphelinin hakkında soruşturmaya başlanıldığı 15 Temmuz 2016 tarihinde HSYK üyesi olmadığı gibi hakim ve savcı ünvanına sahipte olmadığı, emekli olduğu; örgüt üyeliği suçunun temadi eden bir suç olduğu dikkate alındığında 29.07.2016 tarihinde şüpheli için temadinin sona erdiği, suç tarihinin 29.07.2016 tarihi olduğu, iddianamede örgütün yargı yapılanması ile olarak verilen bilgiler dikkate alındığında şüphelinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliğinin sona ermesinin, örgütten ayrıldığı anlamına gelmediği, şüphelinin hâkim ve savcılıktan ayrıldıktan sonra örgütten ayrıldığına ve etkin pişmanlık gösterdiğine dair bir tespitin olmadığı; örgüte üyelik suçunun kişisel bir suç olduğu, görev ile bir ilgisinin olmadığı, şüphelinin bu örgütten ayrıldığına ilişkin kanaat getirildiği taktirde ise şüpheli hakkında etkin pişmanlık hükümleri değerlendirme konusu yapılabilineceğini, ancak somut olayımızda şüphelinin HSYK üyeliği bittikten sonra tekrar ilk derece mahkemelerinde görevli hâkim ve savcı olarak görevlendirildiği dönem ile emekli olduktan sonra ki dönemde örgüt üyeliğinden ayrıldığına ilişkin bir tespitin söz konusu olmadığını,

2-İade gerekçesi olarak şüphelinin örgütün faaliyeti çerçevesindeki eylemlerini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi olduğu dönem ve öncesini kapsayacak şekilde gerçekleştiğinin iddia olunduğu, iddianamede şüphelinin görevinden ayrıldıktan sonraki süreçte herhangi bir eyleminden bahsedilmediğinin belirtildiği bu gerekçenin Türk Ceza Kanununun 220. maddesinde belirtilen örgüt üyeliği tanımlamasına uymadığı, örgüt kapsamında başka eylemlerinin olduğunun tespit edilmesi halinde bu eylemlerinde soruşturma konusu ve dava konusu yapılmasının mümkün olduğu, iddianamede sadece örgüt üyeliği nitelendirmesi yapılarak sadece bu suçtan dava açıldığı, şüpheliye başka bir suç ithamında bulunulmadığını,

3-690 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. maddesi ile değişik 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 38/9 maddesi suçun işlendiği tarihte Kurul üyeleri için geçerli olduğunu isnat edilen terör örgütü üyeliği suçunun temadinin kesildiği 29/07/2016 tarihinde işlendiği ve suç tarihinin 29/07/2016 tarihi kabul edilmesi karşısında belirtilen kanunun uygulanma olasılığının olmadığı,

4-Görev hususunun CMK 174/1-a maddesine göre iddianamenin iadesi sebebi olamayacağı “ sebepleri ile CMK’nın 268. maddesi uyarınca itirazda bulunduğu; Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/61 iddianame değerlendirme nolu 2017/80905 soruşturma 2017/2918 iddianame numaralı 16.06.2017 tarihli kararı ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 16.06.2017 tarihinde yapmış olduğu itirazı “itirazda belirtilen temadi eden suç kavramının suçun tarihi ve işlendiği yer konusunda önem arz ettiğini, temadinin kesilme zamanının özel yargılama yöntemiyle, yetkili ve görevli mahkemeyi değiştirmeyeceği” gerekçesi ile yerinde görmeyecek CMK’nın 268 maddesi uyarınca itiraz ile ilgili karar verilmek üzere Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine oybirliği ile karar verildiği, Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2017/4 değişik iş sayılı 21.06.2017 tarihli değişik iş kararı ile; “690 sayılı KHK’nın 5. Maddesinde “11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 38’inci maddesinin dokuzuncu fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “Kurula” ibaresi “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına” şeklinde değiştirilmiş ve aynı fıkraya aşağıdaki cümleler eklenmiştir. Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip iş ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46`ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır” hükmü,

6087 Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu 38/9 maddesinde “Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. (Ek cümleler: 17/4/2017-KHK-690/5 md.) Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip iş ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46’ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.” hükmü, Anayasa’nın 148/6. maddesinde “Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay (…)(1) Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini,Hakimler ve Savcılar (_)(1) Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar” hükmü bulunmaktadır. CMK’nın 170/3. Maddesinde de “Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede” bulunması gereken hususların belirtildiği, iddianamenin kovuşturmayı yürütmekle görevli ve yetkili mahkemeye verilmemesi halinde bu durumun CMK`nın 174/1-a maddesi gereğince iddianamenin iadesi sebebi olarak öngörüldüğü anlaşılmıştır. İddianamede şüpheliye isnat eylemlerin son olarak Kurul üyeliği yaptığı dönemlere ilişkin olduğu, yukarıda belirtilen usul hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin şüpheliye isnat edilen suçlar yönünden kovuşturma yapmaya yetkisi ve görevinin bulunmadığı anlaşıldığından Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan itirazın reddine karar vermek gerekmiştir.” denilerek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kesin olarak reddine karar verdiği, Anayasal Düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu kapsamında yürütülen soruşturmanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 09.05.2017 tarih 2016/103606 soruşturma ve 2017/6853 sayılı kararı ile tefrikine dair karar verildiği, suç tarihinin bu suç kapsamında 15.07.2016 tarihi olarak belirtildiği ve 2017/80905 sayı ile devam eden soruşturma sonucunda sanık hakkında 04.06.2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği görülmüştür.

29.07.2016 tarihli yakalama ve muhafaza altına alma tutanağına göre Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 27.07.2016 tarih 2016/103606 soruşturma sayılı yazılarına istinaden listede adı yer alan ve yakalanması istenilen şüphelinin 29.07.2016 tarihinde saat 11:00 de Cumhuriyet savcısına ifade vermek üzere geldiği ve yakalandığının belirtildiği görülmüştür. Ankara 9 Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/69 sayılı 29.07.2016 tarihli sorgu kararı ile silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan tutuklandığı, son tutukluluk incelemesinin Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 2017/5009 değişik iş sayılı kararı ile 23.06.2017 tarihinde yapıldığı ve tutukluluk halinin devamına karar verildiği anlaşılmıştır.Şüphelinin soruşturma aşamasında süreç içerisinde sunduğu dilekçelere göre 2014 yılında emekli olduğu anlaşılmaktadır.

KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNE İLİŞKİN UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI: Dairemizce çözülmesi gereken uyuşmazlık, 1-Silahlı terör örgütüne üye olmak suçu kapsamında suç tarihi itibari ile şüpheli hakkında 6087 sayılı Kanunun 38. maddesinin uygulama olanağının bulunup bulunmadığı, 2-Görevli mahkemede dava açılmaması hususunun iddianemenin iadesi sebebi addedilip edilmeyeceği hakkındadır. YASAL MEVZUAT Anayasa Madde 148/6-Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay (…)(1) Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hakimler ve Savcılar (…)(1) Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. 5271 sayılı Yasa Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri Madde 161 – (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adli kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister. … (8) (Ek:21/2/2014–6526/15 md.) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316`ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu Dairelerin görevleri: Madde 14 –(Değişik: 9/2/2011-6110/8 md.) (Ek cümle: 18/6/2014-6545/31 md.; Mülga birinci cümle: 2/12/2014-6572/22 md.) (…) Hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında işbölümü esasına göre çalışır. Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı takdirde, dairelerin (…) (2) aralarındaki işbölümü karar tasarısı aşağıdaki esaslar uyarınca, Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanır. Hazırlanan (…) (1) karar tasarısı, toplantı tarihinden yedi gün önce ilân edilmek kaydıyla Büyük Genel Kurulun onayına sunulur. Büyük Genel Kurul, (…)(1) karar tasarısını aynen onaylayabileceği gibi üye tam sayısının en az onda birinin teklifi üzerine değiştirerek de onaylayabilir. Bu iş için toplanan Yargıtay Büyük Genel Kuruluna Birinci Başkan, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeler ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili katılabilir. Toplantı yeter sayısı üye tam sayısının salt çoğunluğu, karar yeter sayısı ise katılanların salt çoğunluğudur. Oylarda eşitlik hâlinde Başkanın bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış sayılır. (1)(2) …. Ceza dairelerinde: … c) Temyiz davasına bakmakla görevli olan daire, Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalar ile olağanüstü kanun yollarına ilişkin davalara bakmakla da görevlidir. … f) (Ek: 2/1/2017-KHK-680/3 md.) Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, iş yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir. Dairelerden birinin yıl içinde gelen işleri normal çalışma ile karşılanamayacak oranda artmış ve daireler arasında iş bakımından bir dengesizlik meydana gelmiş ise takvim yılı başında birinci fıkrada belirlenen usule göre bir kısım işler başka daireye verilebilir.

Bu madde uyarınca alınan kararlar Resmî Gazetede yayımlanır ve yayımı izleyen ay başından itibaren uygulanır. Kişisel ve görevle ilgili suçlar: Madde 46 – Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir. Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir. Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir. Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder. Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir. (1) (Mülga altıncı fıkra: 2/1/2017-KHK-680/5 md.; Yeniden düzenleme: 17/4/2017-KHK-690/2 md.) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır. Haklarında inceleme ve soruşturma yapılacakların, inceleme ve soruşturma mercilerinin tayininde son görev ve sıfatları esas alınır. Sıkıyönetim Kanununda sözü edilen yetkili izin mercii, Yargıtay Büyük Genel Kuruludur. Not.(1) 2/1/2017 tarihli ve 680 sayılı KHK’nin 5’inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “Yargıtay Ceza Genel Kuruluna” ibaresi “Yargıtay ilgili ceza dairesine” şeklinde değiştirilmiştir. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 11.07.2017 tarihli ve 245 sayılı Kararı 06.01.2017 tarihli ve 29940 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. maddesince 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “Yargıtay Ceza Genel Kuruluna” ibaresi “Yargıtay ilgili ceza dairesine” değiştirilmiş ve aynı maddenin altıncı fıkrası yürürlülükten kaldırılmış, 29.04.2017 tarihli ve 30052 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 690 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesince 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46. maddesinin mülga altıncı fıkrası “Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.” şeklinde yeniden düzenlenmiş, 06.01.2017 tarihli ve 29940 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesince 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 14. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen ve “Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, iş yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir.” şeklinde düzenlenen (f) bendi ile 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46. maddesinde yapılan düzenlemeler sonucu görevli Daireyi belirlemek üzere toplanıldı,…Yukarıda sayılan düzenlemeler ışığında kovuşturma işlemlerini yürütmek üzere DOKUZUNCU CEZA DAİRESİ’nin görevlendirilmesine,…Yayımı tarihinden on gün sonra uygulanmak üzere derhal Resmi Gazete’de yayımlanmasına, Yargıtay Birinci Başkanlık Kumlunun 03/10/2017 tarihli ve 306 sayılı Kararı Yargıtay Kanunu’nun 10. maddesi gereğince toplanan Kurulumuzca: 18.07.2017 tarih, 30127 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 11.07.2017 tarihli ve 245 sayılı kararının gereği düşünüldü bölümündeki; “Yukarıda sayılan düzenlemeler ışığında” ibaresinden sonra gelmek üzere “2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46. maddesi uyarınca diğer Dairelerin görev alanına girmeyen kişisel suçlarla ilgili yapılacak” ibaresinin eklenmesine, 03.10.2017 tarihinde oy birliği ile karar verildi. 2802 sayılı Kanun Son soruşturma merciileri : Madde 90 – Haklarında son soruşturma açılmasına karar verilenlerden; birinci sınıfa ayrılmış olanlarla ağır ceza mahkemeleri heyetine dahil bulunan hakim ve Cumhuriyet savcılarının, son soruşturmaları Yargıtayın görevli ceza dairesinde görülür. Birinci fıkra dışındaki hakim ve savcıların son soruşturmaları, yargı çevresi içinde bulundukları ağır ceza mahkemesinde yapılır. Kişisel Suçlar Kişisel suçlarda soruşturma ve kovuşturma : Madde 93 – (Değişik birinci fıkra: 2/1/2017-KHK-680/7 md.) Hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma yapma yetkisi, ilgilinin görev yaptığı yerin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığı ve aynı yer ağır ceza mahkemesine aittir. Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki hakim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve ağır ceza mahkemesine aittir. Ortak Hükümler Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlleri(1) Madde 94 – (Değişik birinci fıkra : 12/2/1989 – KHK-360/5 md.; Aynen Kabul: 24/1/1990 – 3611/5 md.) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yapılır. Hazırlık soruşturması yetkili Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yürütülür.Bu halde durumun hemen Adalet Bakanlığına bildirilmesi zorunludur. 6087 sayılı HSK Kanunu Üyelerin adlî suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturma usulü MADDE 38 – (1) (Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin görevleriyle ilgili suçları ile kişisel suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma izni işlemleri Genel Kurul tarafından, kovuşturma açılması kararı ve kovuşturma mercilerinin belirlenmesi ise gösterilen yetkili merciler tarafından bu Kanun hükümleri uyarınca yapılır. (2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar ve şikâyetlerde Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından birine ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir. (3) (Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Başkan suç ihbar veya şikâyetini doğrudan ya da inceleme yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar. Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma açılmasına karar verilir. Soruşturma açılmasına karar verilmesi hâlinde, üyeler arasından, gizli oyla, üç kişilik bir soruşturma kurulu seçilir. Soruşturma kuruluna, en yüksek oyu alan, oyların eşitliği hâlinde ise yaşça büyük olan başkanlık eder. (4) Soruşturma kurulu, 5271 sayılı Kanuna göre işlem yapar ve kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri kullanır. Soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda ilgililer hakkında isnat edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan kovuşturma mercilerine başvurur. (5) (Değişik: 15/2/2014-6524/38 md.) Soruşturma kurulu, soruşturmayı tamamladıktan sonra kovuşturma açılmasına yer olup olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor hazırlayarak, rapor ve eklerini Genel Kurula sunulmak üzere Başkana verir. (6) Genel Kurul, dosyayı inceledikten ve varsa eksiklikleri tamamlattıktan sonra, kovuşturma yapılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına karar verir; aksi hâlde kovuşturma yapılmasına izin verir. (7) Kovuşturma yapılmasına ilişkin verilen iznin kesinleşmesi üzerine dosya; a) Görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine, b) Kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine, (1) kamu davası açılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. (8) (Değişik: 2/1/2017-KHK-680/14 md.) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek evrakı, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderir. (9) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. (Ek cümleler: 17/4/2017-KHK-690/5 md.) Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip iş ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46’ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır. (2) (10) (Değişik: 15/2/2014-6524/38 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin, Kurul üyesi olmadan önceki suç teşkil eden eylemlerinden dolayı soruşturma yapılması ve kovuşturma izni verilmesi işlemleri, bulunduğu aşamadan itibaren bu madde hükümlerine göre yürütülür. Ortak hükümler MADDE 39 – (1) Kurulun seçimle gelen üyelerinin disiplin suçu oluşturan eylemleri ile görevleriyle ilgili suçları ve kişisel suçları hakkında yürütülecek soruşturma ve kovuşturmalarda; a) İlgili kuruluş ve kişiler, istenecek her türlü bilgi ve belgeyi vermekle yükümlüdürler. b) İmzasız, adressiz yahut takma adla yapıldığı anlaşılan ya da belli bir olayı ve nedeni içermeyen, delilleri ve dayanakları gösterilmeyen ihbar ve şikâyetler işleme konulmaz. c) Genel Kurul toplantılarına, Başkan ve hakkında işlem yapılan üye ile soruşturma kurulu üyeleri katılamaz. (2) Adalet Bakanlığı Müsteşarının, Kurul üyeliği görevi sebebiyle disiplin suçu oluşturan eylemlerine, Kurul üyeliği göreviyle ilgili suçlarına ve kişisel suçlarına ilişkin soruşturma ve kovuşturmalarda bu Kanun hükümleri uygulanır. 5271 sayılı Yasa; Görev - Madde 3 – (1) Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir. (2) (Ek: 26/6/2009 – 5918/6 md.) Barış zamanında, asker olmayan kişilerin Askeri Ceza Kanununda veya diğer kanunlarda yer alan askerî mahkemelerin yargı yetkisine tabi bir suçu tek başına veya asker kişilerle iştirâk halinde işlemesi durumunda asker olmayan kişilerin soruşturmaları Cumhuriyet savcıları, kovuşturmaları adlî yargı mahkemeleri tarafından yapılır. Re’sen görev kararı ve görevde uyuşmazlık Madde 4 – (1) Davaya bakan mahkeme, görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re’sen karar verebilir. 6`ncı madde hükmü saklıdır. (2) Görev konusunda mahkemeler arasında uyuşmazlık çıktığında, görevli mahkemeyi ortak yüksek görevli mahkeme belirler. Kamu davasını açma görevi Madde 170 – (1) Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir. (2) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler. (3) Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede; a) Şüphelinin kimliği, b) Müdafii, c) Maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği, d) Mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanunî temsilcisi, e) Açıklanmasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin kimliği, f) Şikâyette bulunan kişinin kimliği, g) Şikâyetin yapıldığı tarih, h) Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri, i) Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, j) Suçun delilleri, k) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri, Gösterilir. (4) İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır. (5) İddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür. (6) İddianamenin sonuç kısmında, işlenen suç dolayısıyla ilgili kanunda öngörülen ceza ve güvenlik tedbirlerinden hangilerine hükmedilmesinin istendiği; suçun tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, ilgili tüzel kişi hakkında uygulanabilecek olan güvenlik tedbiri açıkça belirtilir. İddianamenin iadesi Madde 174 – (Değişik: 25/5/2005 - 5353/27 md.) (1) Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle; a) 170 inci maddeye aykırı olarak düzenlenen, b) Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen, c) Önödemeye veya uzlaşmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen, İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir. (2) Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez. (3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır. (4) Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez. (5) İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir. Hükmün konusu ve suçu değerlendirmede mahkemenin yetkisi Madde 225 – (1) Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. (2) Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.

HUKUKSAL DEĞERLENDİRME: Yukarıda yer alan yasal düzenlemeler ve yerleşik uygulamalara göre; 1.HSYK üyelerinin kişisel suçları nedeni ile yargılanacakları merciin tespitine ilişkin (1) nolu itiraz yönünden; Şüpheli hakkında HSYK üyesi olduğu dönemi de kapsayacak biçimde yakalama tarihine kadar silahlı terör örgütü üyesi olduğu iddiası ile 5237 sayılı TCK’nın 314. maddesi gereğince cezalandırılması istemi ile Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’ne hitaben düzenlenen iddianamede, şüphelinin kamu hizmeti görevini ifa ederken görevini kötüye kullanmak sureti ile bir görev suçu işlediği ya da özel kovuşturma kapsamında kalan dönemden yakalanma tarihine kadar devam eden örgütsel faaliyetlerin nelerden ibaret olduğu tespit ve iddiasına yer verilmemişse de, “FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı içerisindeki yapılanması içerisinde yer alan şüphelinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda görev yaptığı esnada da örgüt adına hareket ettiği” ileri sürülmektedir. Şüphelinin örgüt üyeliği suçundan yakalanmadan önce HSYK üyeliğinin sona erdiği ve bilahare hakimlik görevinden emekli olduğu anlaşılmaktadır. Kanun yararına bozmaya konu edilen uyuşmazlık; HSYK üyesi olarak görev yapan şüphelinin tabi olduğu özel soruşturma ve kovuşturma usulünün görevinden emeklilik ya da herhangi bir sebeple ayrılmasından sonra da bu teminattan yararlanıp yararlanmayacağı, terör örgütü üyeliği suçunun görev kapsamında kabul edilip edilmeyeceğine ilişkindir. Kamu hizmetinin, kesintisiz, etkin, hukuka uygun biçimde aksatılmadan yerine getirilmesi ve kamu otoritesinin saygınlığının zedelenmesinin önüne geçilmesi amacı ile kanun koyucunun bir kısım kamu görevlileri yönünden özel soruşturma ve kovuşturma yöntemleri benimsediği görülmektedir.Bu cümleden olarak; 6087 sayılı Kanunu’nun 38. maddesinde belirtilen kişilerin görevleriyle ilgili veya kişisel suçları yönünden özel soruşturma ve kovuşturma usulü benimsenmiştir. Bir suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet görevinden doğması, memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu oluşturan fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması ve görevin sağladığı imkanlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Bu husus Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.2.2004 tarih ve 2004/2-10 Esas, 2004/40 sayılı kararında; “Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder.” şeklinde kabul edilmiştir. Türk Ceza Kanununun 314. maddesinde düzenlenen suçların niteliği ve mahiyeti itibariyle, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçlar kapsamında kabul edilmesinin mümkün olmadığı açıktır. O halde bu suçların kişisel suç kapsamında değerlendirilmesinde de zaruret vardır. Dairemizce de benimsenen, öğretide ekseriyetle kabul gören yerleşik yargısal kararlara göre, örgütü yönetmek ya da örgüte üye olmak suçları mütemadi (kesintisiz) suçlardandır. Yani fiilin icrası süreklilik arz eder. Bu suçlarda örgüt hiyerarşisine dahil olup faaliyetlere başlanmakla suç tamamlanmıştır. Ancak fiilin icrası devam ettiği müddetçe fiilin ifade ettiği haksızlık da süreceğinden suç işlenmeye devam edecektir. Failin kendi isteğiyle ya da irade dışı olarak örgütten ayrılması halinde suç bitmiş olacaktır. Mütemadi suçların tamamlanmasıyla bitmesi aynı anlamı taşımamaktadır. Mütemadi suçların ceza ve muhakeme hukuku bakımından önemli sonuçları mevcuttur. Ceza hukuku bakımından, suça teşebbüs fiilin bitmesine kadar değil tamamlanmasına kadar mümkündür. İştirak ise bitinceye kadar gerçekleşebilir. Suç işlenmeye devam ettiğinden, koşulları varsa meşru savunma hükümleri uygulanabilir. Uygulanacak ceza hükümleri bakımından temadinin bittiği tarih esas alınmalıdır. Yine kusur yeteneği ve yaş küçüklüğü bitiş tarihine göre tayin edilir. Muhakeme hukuku bakımından ise, zamanaşımı, yetkili mahkeme ve şikayet süresi temadinin bitişine göre değerlendirilecektir. Ancak suçun mütemadi niteliği, kural olarak görevli mahkemenin belirlenmesi ya da kovuşturma usulünün tespiti bağlamında bir özellik taşımaz. Örgüt üyeliği temadi eden suçlardan olması nedeniyle hukuki ve fiili kesintiyle sona erecektir. Kesinti tarihi suç tarihidir. Fiili olarak terör örgütünden daha önce ayrılmış olmamak ve faaliyetlere devam ediyor olmak koşuluyla, terör örgütü yöneticisi ya da üyesinin yakalanma tarihi, suç işlenmeye devam edildiğinden (CMK 2/1-j), 5235 sayılı Kanun’un 12/1 maddesi de gözetildiğinde ağır cezalık suçüstü hali olarak kabul edilmelidir. “Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü halinde, herhangi bir izin sistemi getirilmediği gibi, suçun türüne veya yapılan göreve ya da sahip olunan ünvana ilişkin herhangi bir ayırım da yapılmadığından hakim ve Cumhuriyet savcılarının soruşturulması genel hükümlere göre yapılacaktır.” (Ceza Genel Kurulu 19/02/2013 tarih ve 2011/5.MD-137 esas, 2013/58 sayılı kararı) Bulunduğu görev itibariyle özel soruşturma usulüne tabii olan, kişisel suç olması nedeniyle genel hükümlere göre soruşturulan örgüt üyeliği suçunun ağırlıklı kısmının görev yaptığı dönemi kapsayan şüphelinin, emeklilik ya da herhangi bir sebeple kamu görevinin sona ermesi halinde bu teminattan yararlanıp yararlanmayacağı bir başka deyimle kovuşturma aşamasındaki görevli mahkemenin değişip değişmeyeceği konusuna gelince; Kamu görevlilerinin gereksiz soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalmalarını önleyen özel soruşturma ya da kovuşturma usulü ile getirilen teminatın, kamu görevlisinin şahsı ile değil doğrudan bulunduğu pozisyon ve icra edilen kamu görevi ile ilgili olduğu açıktır. 6087 sayılı Yasanın 38/9 maddesi atfı nedeni ile 2797 sayılı Kanunun 46/son fıkrasındaki “…bulunulan son görev ve sıfatları esas alınır.” şeklindeki düzenlemenin de soruşturma aşamasına ilişkin olduğu gözetilmelidir. HSYK üyelerinin görevlerini icra ettikleri sırada görevle ilgili olsun ya da olmasın işlemiş oldukları suçlar yönünden kovuşturma aşamasında özel kovuşturma teminatı altında olduklarının ve suçun görevle bağlantılı olmasa da görev yaptığı dönemi de kapsayacak biçimde işlendiğinin iddia edilmesi halinde teminatın görevden herhangi bir sebepten ayrılması durumunda da devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Doktrinde de aynı görüş benzer bir olayda; “istifa eden, emekli olan ya da başka bir göreve atanan kişi, vali unvanı haiz iken işlediği suç nedeniyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturulacak ve muhakemesi Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yapılacaktır” (Abdullah Ayhan Şan, Özel Soruşturma Usulleri, Adalet Bakanlığı yayınları, 2008 baskı sayfa 26) şeklinde kabul edilmiştir. 6087 sayılı Yasanın 38/9. maddesinde değişiklik yapan 17.4.2017 tarih 690 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Yargıtay Kanunun 46. maddesinde değişiklik yapan 02.01.2017 tarih 680 sayılı ve 17.04.2017 tarih 690 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameler ile yapılan düzenlemeler dikkate alındığında, yasada sayılan kişiler yönünden yerel Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma neticesinde soruşturma evrakının düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerekmektedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verebileceği gibi Yargıtay ilgili Ceza Dairesi nezdinde iddianame de düzenleyebilcektir. Görüldüğü üzere kişisel suçlara ilişkin ağır cezalık suçüstü halinde yerel Cumhuriyet Başsavcılıklarının genel hükümlere göre soruşturma yapma yetkileri bulunmakta ise de iddianame düzenleyerek dava açma yetkilerinin olmadığı izahtan varestedir. Şu hale göre; iddianamede görev suçu işlendiğine ya da kovuşturma teminatı bulunan dönemden, yakalama tarihine kadar devam eden örgütsel faaliyetlerin neler olduğuna dair bir anlatımın yer almaması ve fakat eylemin maddi unsurunu ve vasfını belirlemek üzere “FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yargı içerisindeki yapılanması içerisinde yer alan şüphelinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu`nda görev yaptığı esnada da örgüt adına hareket ettiği” nin iddia edilmesi karşısında,bu döneme ilişkin özel kovuşturma teminatının mevcudiyetini koruduğunun kabulünde zorunluluk bulunması ve örgüt üyeliği suçunun kişisel suç olma vasfı nazara alındığında Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin hukuki nitelendirmesi ve itirazı reddeden Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinin kararında 6087 sayılı Kanunun 38/9 maddesi delaleti ile 2797 sayılı Yargıtay Kanunun değişik 46 maddesi gereğince bir isabetsizlik bulunmadığının kabulü gerekecektir.

2.İddianamenin, görevsiz mahkemeye hitaben düzenlenmesinin iade sebebi olup olmayacağına ilişkin (2) nolu itiraz yönünden; Ceza yargılama hukukumuza 5271 sayılı CMK’nın 174. maddesi ile getirilen iddianamenin iadesi kurumu esas itibari ile, yargılamanın makul sürede sonuçlanması ve lekelenmeme haklarını da kapsayacak biçimde Anayasanın 36 - 38. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerinde öngörülen kurumların teminatı mahiyetindedir. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere; Kamu davasının tek veya zorunlu olduğunda birbirini izleyen oturumlarda ve mümkünse bir günde sonuçlandırılmasını gerçekleştirebilmek amacıyla; iddianamenin, hukuken geçerli ve yeterli delillerin toplanmasından ve dava açma koşullarının gerçekleşmesinden sonra, tüm yönleriyle doğru ve eksiksiz olarak mahkemeye verilmesi gerekmektedir. Yeterli delil bulunmadan veya toplanmadan âdeta delilsiz davanın açılmış olması ve bunun sonucu olarak mahkemenin soruşturma yapmak zorunluluğunda kalacağının anlaşılması halinde iddianame iade edilecektir… Deliller kamu davası açmak için yeterli olsa bile, iddianamede bulunması gerekli diğer ve bir bakıma şekli sayılabilecek hususların yer almaması halinde de iade mümkündür… Savcının değerlendirmesine tabi hususlar iade gerekçesi olamaz. Bu nedenle mahkeme, savcının nitelendirmesine katılmadığını belirterek bir hususu iade konusu yapamaz. Ancak iddianamede bulunması gereken hususlarda bir eksiklik veya yanlışlığa dayanarak iade yoluna gidilebilir. Örneğin soruşturulan fiilin önödemelik olup olmadığının takdiri Cumhuriyet savcısına aittir. Bu nedenle Cumhuriyet savcısı, fiilin önödeme kapsamında olmadığı görüşünde ise, mahkeme bu durumda iddianameyi iade edemez. Keza, görev veya yetki konusunda iddianamede açık bir yanlışlık veya çelişki varsa iade mümkündür. Örneğin iddianame asliye ceza mahkemesine verildiği halde, ağır ceza mahkemesinin madde bakımından yetkisine girecek ağırlıkta bir ceza miktarı talep edilmesi; iddianamede gösterilen mahkemenin yargı çevresi dışında suçun işlendiğinin iddianameden anlaşılması gibi. Nitekim 170’inci maddenin üçüncü fıkrası iddianamenin “görevli ve yetkili” mahkemeye hitaben düzenlenmesini öngörmektedir. Şayet iddianamenin görevli veya yetkili mahkemeye hitaben düzenlenmediği iddianameden kolayca anlaşılabiliyorsa, iddianamenin 170’inci maddeye aykırı düzenlendiğinden bahisle mahkeme iadeye karar verebilecektir. Yasanın gerekçesi ve yukarıda açıklanan genel ilkeler çerçevesinde somut olaya gelince; CMK’nın 170/3 maddesi gereğince iddianame görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenir. Aynı Yasanın 174/1-a maddesi ise 170. maddeye aykırı düzenlenen iddianamelerin iade edileceğini amir hüküm içermektedir. Doktrinde görevli mahkemeye hitaben düzenlenmeyen iddianamenin iade nedeni olduğunu ileri süren görüşler olduğu gibi, yasal düzenlemenin sorunu çözebilmiş olmadığını ancak “iddianameyi alan mahkemenin, kendi görevine girmese bile, önce iddianamenin kabulüne karar vermesi sonra görevli mahkemeye göndermesi (CMK 5/1) ve görevsizlik kararına itiraz edilemesi (CMK 5/2) usul ekonomisine aykırıdır.Davaları uzatan nedendir.” (Yenisey/Nuhoğlu Ceza Muhakemesi Hukuku 4.Baskı sayfa 250) eleştirisi yapılmıştır. Görev kamu düzeni ile ilgili olup yargılamanın her aşamasında resen nazara alınmalıdır. Görevli mahkemede yargılanmak Anayasa’nın 37/1 maddesinde “hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir mercii önüne çıkarılmaz” denilmek sureti ile anayasal haklar içinde yer aldığı gibi İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6/1. maddesinde de Adil Yargılama Hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Görevsiz mahkemede yapılan işlemlerin yenilenmesi mümkün olmayanlarının hükümsüz olduğu (CMK 7/1) kabul edilmek sureti ile kanun koyucunun görev hususuna vermiş olduğu değere işaret edilmiştir. Yasal düzenleme ve bu açıklamalar doğrultusunda, görevli ve yetkili mahkeme tartışmaya mahal bırakmaksızın kanunun hükmü ile açıkça belirlenmiş ise bu belirleme dışında görevli olmayan mahkemeye hitaben, dava açma yetkisini haiz mercii by pass eden ve yargılama mercinin de değişmesini sonuçlayacak biçimde düzenlenen iddianamenin iadesinde de bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Nitekim Yargıtay 4. Ceza Dairesi 15.02.2007 gün 2007/5-11 sayılı kararında, Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürü hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen iddianamenin, “4483 sayılı Yasanın 12. maddesi hükmüne aykırı olarak düzenlenen iddianamenin CMK 174 maddesi uyarınca iadesine,” karar vermek suretiyle aynı doğrultuda uygulama yapmıştır. Esasen somut olayda yerel Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, soruşturma yapma yetkisi var ise de iddianame düzenleme yetkisi bulunmadığından soruşturma evrakını fezlekeye bağlayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına göndermesi gerekmektedir. İddianame ile dava açma görev ve takdir yetkisi yerel başsavcılığa değil Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, yargılama görevi de Yargıtay`ın ilgili dairesine ait olduğundan, eylemin hukuki nitelendirilmesine değil ve fakat görev yönünden açık hukuki yanılgı gerekçesine dayanan yerel mahkemenin ret kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Açıklanan nedenler ile itirazların reddine karar verilmiştir.

SONUÇ VE KARAR: Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.06.2017 tarihli ve 2017/4 değişik iş sayılı kararı usul ve kanuna uygun olup, kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görülmediğinden REDDİNE, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/7153 Karar: 2018/169 Tarih: 18.01.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Sanık … hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararına yönelik kanun yolu talebinin incelenmesinde; kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alma, kabul etme veya bulundurma suçundan dolayı, 5237 sayılı TCK’nın 191. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrası gereğince verilen “tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına” ilişkin kararlar, sözü edilen fıkraya 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile eklenen son cümleye göre, durma kararı niteliğinde olup itiraz kanun yoluna tabi olması nedeniyle, itirazla ilgili gerekli kararların yetkili ve görevli itiraz merciince verilmesi için, bu suçla ilgili olarak dosyanın incelenmeksizin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na İADESİNE,

1-Sanık … ve … hakkında konut dokunulmazlığını ihlal ve kişi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından; sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve yağma suçlarından; sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve yağma suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Sanıklar … ve … hakkında konut dokunulmazlığını ihlal etme suçundan kurulan hükümde, sanıkların eylemi birlikte gerçekleştirmeleri nedeniyle 116/4. maddesi ile birlikte 119/1-c bendinin de uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından sanıklar …, …, … ve savunmanları ile sanık … savunmanının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, eleştiri dışında usul ve yasaya uygun bulunan kararın tebliğname gibi ONANMASINA,

2-Sanık … hakkında konut dokunulmazlığını ihlal suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Sanık … hakkında konut dokunulmazlığını ihlal suçundan 5271 sayılı CMK’nın 170/3, 225/1. maddelerinde öngörülen yönteme ve biçime uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığı halde, bu suç için ek iddianame düzenlettirilmeden, ek savunma hakkı tanınması ile yetinilerek hükümlülük kararı verilmesi;

Bozmayı gerektirmiş, sanık … ve savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 18/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/4113 Karar: 2018/190 Tarih: 11.01.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasında, Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 Tarih 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip sanığa yüklenen suçun sübutu kabul, soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin, cezayı artırıcı sebebin bulunmadığı, temel cezayı teşdit gerekçesi ile cezayı azaltıcı sebebin nitelik ve derecesi taktir kılınmış ve incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,

B) İftira suçundan verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

1)Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının 28.04.2011 tarih ve 2011/6405 Esas sayılı iddianamesinde ‘’ ..müştekinin amcasının oğlu olan şüphelinin müştekiye ait olan sürücü belgesini alarak, sürücü belgesinin üzerine kendi fotoğrafını yapıştırdığı ve bu sürücü belgesini kullandığını belirterek şüpheli hakkında şikayetçi olduğu, 07/04/2011 tarihli İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nün ekspertiz raporuna göre sahteciliğin ilk nazarda ve kolaylıkla fark edilemeyecek nitelikte olduğu cihetle, tetkik konusu sürücü belgesinin aldatma kabiliyetinin haiz olduğunun kanaatine varıldığının tespit edildiği ve şüphelinin savunmasında atılı suçlamayı kabul ettiği, müşteki beyanı, şüpheli savunması, 07/04/2011 tarihli İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nün ekspertiz raporu, adli emanete alınan sürücü belgesi aslının, tutanaklar ve tüm dosya kapsamından şüphelinin sahte sürücü belgesini kullanmak suretiyle atılı suçu işlediği anlaşılmakla’’ denilmiş olduğu, buna göre sadece resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin fiilin gösterildiği, iftira suçu yönünden bir anlatımın bulunmadığı, sadece sevk maddesi ve suç adının yazılması ile dava açıldığının kabul edilemeyeceği; 5271 sayılı CMK’nın 225. maddesine göre, hükmün ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verileceği, aynı Kanunun 170. maddesinin 4. fıkrası gereğince iddianamede, suçu oluşturan olaylar ve mevcut deliller ile ilişkilendirilerek açıklanması gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında açılmayan dava nedeniyle iftira suçundan yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,

2)Kabule göre de; 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasında, Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.01.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/17396 Karar: 2018/53 Tarih: 08.01.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 28.11.2017 tarih ve 2017/11850 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12.12.2017 tarih ve KYB-2017/67632 sayılı ihbarname ile;

Resmi belgede sahtecilik suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 29/05/2017 tarihli ve 2017/78262 soruşturma, 2017/20213 esas, 2017/17065 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesine uygun bulunmadığından bahisle aynı Kanun’un 174. maddesi gereğince iadesine dair İstanbul Anadolu 32. Asliye Ceza Mahkemesinin bilâ tarihli ve 2017/281 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/06/2017 tarihli ve 2017/747 değişik iş sayılı kararının, “İstanbul Anadolu 32. Asliye Ceza Mahkemesince, tanzim edilen iddianamede Suriye uyruklu şüphelinin açık kimlik bilgileri ve adresinin yazılmadığı, şüphelinin kimliğinin tereddüde neden olmaksızın tespit edilmeden kamu davası açılamayacağından bahisle İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de; benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 23. Ceza Dairesinin 28/04/2016 tarihli ve 2016/8273 esas 2016/5452 sayılı ilamında da açıklandığı üzere, komşu ülke Suriye’deki mevcut durum nedeniyle Şam Büyükelçiliğimiz Konsolosluk Şubesinin faaliyetlerinin 22 Mart 2012 günü durdurulması, Şam Büyükelçiliğimizin kapatılmasını takiben Ankara’daki Suriye Büyükelçiliğinin diplomatik statüdeki personelinin de ülkemizden ayrılmaları, bu nedenle gerek Dışişleri Bakanlığı gerek Halep Başkonsolosluğumuz aracılığı ile Suriye topraklarında konsolosluk koruması ve hizmetleri sunulması imkanlarının oldukça kısıtlı hale gelmesi ve bu çerçevede, Suriye’ye yönelik adli yardımlaşma taleplerine Dışişleri Bakanlığınca yapılacak bildirime kadar ara verilmesi karşısında, somut olayda şüphelinin resmi kimlik bilgisinin diplomatik yazışmalarla belirlenemeyeceği, mahkemenin söz konusu bu iddianame iade gerekçesi üzerine belirtilen eksikliğin giderilerek davanın açılmasının hali hazırda olanaksız olduğu, bu durumun ülkemizde suç işleyen ancak vatandaşı olduğu ülkede bulunan karışıklık/savaş ve benzeri nedenlerle diplomatik ilişkilerin bulunmadığı şüpheliler hakkında kamu davası açılamaması ve eylemlerinin zamanaşımıyla düşebilmesi sonucunu doğuracağı gözetilmeksizin, itirazın bu yönden kabul edilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden” bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,

Dosya incelendi, gereği görüşüldü:

İncelenen dosya içeriğine göre; 5271 sayılı CMK’nın 170. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinde, görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede, diğer unsurlarla birlikte şüphelinin kimliğinin de yer alması gerektiği açıklanmıştır. Madde gerekçesinde, şüphelinin açık kimliğinin iddianamede yer alması veya en azından onu başkalarından ayırt etmeyi sağlayacak özelliklerinin belirtilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Şüphelinin açık kimliğinden maksat, onu diğer kişilerden ayırt etmeye yarayacak, örneğin; ad-soyad, ana-baba adı, doğum tarihi ve yeri, nüfusa kayıtlı olduğu yer, ikamet adresi ve benzeri özellikleridir. Bu hususta istikrar kazanmış uygulamalarda da belirtildiği üzere; şüpheli hakkında bir suçtan iddianame düzenlenebilmesi için, kimliğinin resmi bir belge ile ispatı zorunlu bulunmayıp, aksine bir iddia ya da tespit bulunmaması durumunda şüphelinin, kimliği ile ilgili tutarlı beyanına dayanarak iddianame düzenlenebilecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; “resmi belgede sahtecilik” suçundan hakkında soruşturma yürütülen şüphelinin, tercümanla alınan 14.05.2017 tarihli kolluk beyanında; Suriye vatandaşı olduğunu beyan ederek, ad-soyad, ana-baba adı, doğum tarihi ve yeri gibi ayrıntıları içerir kimlik bilgilerini beyan ettiği ve tercüman tarafından da doğrulandığı üzere bu bilgilerle uyumlu Suriye ülkesi kimlik belgesini görevlilere ibraz ettiği, belgenin bir suretinin dosya içerisinde mevcut bulunduğu, şüpheliye ait teşhise elverişli parmak izlerinin ülke genelinde uygulanabilirliği bulunan APFİS sisteminde de kayıtlı olduğu anlaşılmakla,

İncelenen dosya içeriğine göre; kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, İstanbul Anadolu 32. Asliye Ceza Mahkemesinin bila tarihli 2017/281 İddianame Değerlendirme sayılı iddianamenin iadesine ilişkin kararına vaki itirazın reddine dair İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14.06.2017 tarih ve 2017/747 Değişik İş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde takdir ve ifasına, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 08.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/1633 Karar : 2018/1258 Tarih : 14.02.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

1-Sanık hakkında hırsızlık ve konut dokunulmazlığını bozma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Dosya içerisindeki kamera kayıtlarından, sanığın saat 19.25’de binaya girdiğinin, saat 19.35’de elinde poşet ile binadan çıktığının, suç tarihinde yaz saati uygulaması da dikkate alınarak UYAP’tan alınan çizelgeye göre güneşin saat 18.16’da battığının, gece vaktinin ise saat 19.16’da başladığının anlaşılması karşısında hükümler kurulurken 5237 sayılı TCK’nın 143. ve 116/4. maddelerinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış, aynı Kanun’un 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA,

2-Sanık hakkında mala zarar verme suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Mala zarar verme suçuna ilişkin olarak açılmış bir kamu davası bulunmadığı halde; ek iddianame ile dava açtırılmadan, ek savunma ile yetinilmek suretiyle, kamu davası açılmayan anılan suçtan sanığın hükümlülüğüne karar verilerek, 5271 sayılı CMK’nın 170. ve 225. maddelerine aykırı davranılması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 14/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/13892 Karar : 2018/941 Tarih : 13.02.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

I- Sanıklar …, …, … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, o yer Cumhuriyet Savcısı ile sanıklar …, …, … savunmanlarının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve yasaya uygun bulunan hükmün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,

II- Sanıklar …, …, … hakkında yağma, sanık … hakkında yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma; sanık … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Olay günü gece saat 22:30 sıralarında mağdur Gökhan Yalçın’ın arkadaşı mağdur … ile birlikte, kendisine ait ….. plakalı otomobil ile Bergama Küçükkaya köyünde ikamet eden … isimli şahsın yanına gittikleri, tanık …‘ın mağdur …‘a telefonla mesaj gönderip Ortadoğu Balık Çiftliğinin bulunduğu mevkiiye gelmesini istemesi üzerine, mağdurlar Gökhan ve Bayram ile tanık …‘in Ortadoğu Balık Çiftliğinin bulunduğu mevkiiye gittikleri, burada mağdur …‘ın otomobilden inip …‘ın yanına gittiği, mağdur Gökhan ve …‘in otomobilde bekledikleri, bu sırada sanıklar …, …, … ve …nun içerisinde bulunduğu….. plakalı otomobilin geldiği, bunu gören mağdur …‘ın koşarak kaçtığı, sanık …‘in otomobilinden inen mağdur Gökhan’ın yanına gelerek otomobilin içine baktığı ve “Bayram Ali nerede” dediği, mağdur Gökhan’ın bilmediğini söylediği, ardından sanık …‘in mağdur Gökhan’ın elinde bulunan …. plakalı otomobilin anahtarını hızlı bir şekilde alıp sanık …‘a verdiği ve “al bu arabayı benzinliğe kapat” dediği, akabinde sanıklar Kader ve Atalay Nuri’nin mağdur Gökhan’ın kollarına girip zorla 35 AS 8068 plakalı otomobilin arka koltuğuna oturttukları, tanık …‘ın rızası ile otomobile binip mağdur Gökhan’ın yanına oturduğu, otomobilin şoför koltuğuna sanık …, sağ ön koltuğuna sanık … ve arka koltuğa sanık …‘nin oturmasının ardından 35 AS 8068 plakalı otomobil ile Bergama ilçe merkezine geldikleri, sanık …‘ın da ….. plakalı otomobil ile arkadan geldiği, bu sırada sanık …‘ın …plakalı otomobil içerisinde bulunan mağdur Gökhan’ın cüzdandaki 60 TL parayı ve mağdur …‘ye ait …. imei numaralı cep telefonunu bulunduğu yerden aldığı, daha sonra Bergama İmam Hatip Lisesinin önünde durdukları, sanık …‘ın kullandığı … plakalı otomobili park edip ….. plakalı otomobile bindiği ve … plakalı otomobilin anahtarını mağdur Gökhan’a teslim ettiği, sanıkların …. plakalı otomobil ile mağdur Gökhan’ı Bergama Bakırçay İlköğretim Okulunun altındaki Bağlar mevkiine götürdükleri ve otomobilden indirdikleri, sanıklar Kader, Okan ve Atalay Nuri’nin ellerinde bulunan odundan sopalarla mağdur Gökhan’ı darp etmeye başladıkları, sanık …‘in de elleriyle mağdur Gökhan’a vurduğu, sanıkların “aslında seninle bir işimiz yok, bizim işimiz Bayram Ali ile, onu sen yanında gezdiriyorsun ve koruyorsun, onu bize teslim edeceksin” şeklinde sözler söyledikleri ve tekrar mağdur Gökhan’ı ….. plakalı otomobile bindirdikleri, sanık …‘in mağdur Gökhan’a aracının değerini sorduğu, mağdur Gökhan’ın aracının değerinin 24.000 TL olduğunu söylemesi üzerine sanık …‘in “siz zaten ticari taksi de almışsınız, araban benim olacak, arabana ve sana çökeceğim” dediği, sanıkların Bergama Bakırçay İlköğretim Okulunun altındaki toprak yola girdiklerinde otomobili durdurdukları, mağdur Gökhan’ı otomobilden dışarıya çıkardıkları, şikayetçinin ayağındaki terlikleri çıkartıp yalın ayak kaçmaya başladığı ve bağırarak yardım istediği, sanıklar Okan ve ….in koşarak mağdur Gökhan’ı yakaladıkları, sanıkların mağdur Gökhan’a tekme, tokat attıkları ve tekrar mağdur Gökhan’ı …plakalı otomobile bindirip Bergama Kozak yoluna götürdükleri, sanıklar Kader, Okan ve Atalay Nuri’nin sopalarla, şüpheli Halim’in elleriyle mağdur Gökhan’ı darp etmeye devam ettikleri, sanıkların şikayetçinin cebindekileri boşaltmasını istedikleri, sanık …‘in elini zorla mağdur Gökhan’ın cebine sokup cep telefonunu, 20 TL parasını ve otomobilinin anahtarını aldığı, sanıkların mağdura “haddini bileceksin, seni yaşatmayız, Bayram Ali’yi bize teslim edeceksin” şeklinde sözler söyledikleri, sanık …‘in mağdur Gökhan’a “sana söylediklerimi bağıra bağıra tekrar edeceksin, söylediklerini telefona kaydedeceğiz” dediği ve şikayetçiye hatırlamadığı sözler söylettiği, sanık …‘ın da ses ve görüntü kaydı yapar gibi elindeki cep telefonunu mağdura doğru tuttuğu, sanıkların tekrar mağdur Gökhan’ı 35 AS 8068 plakalı otomobile bindirip Bergama Tiyelti köyü yoluna götürdükleri, sanık …‘in cebinden bir poşet çıkarttığı ve mağdur Gökhan’a “bunu cebine koyarım, polise ihbar ederim, hayatını yakarım” dediği, ardından sanıkların mağduru otomobilden indirdikleri, sanıklar Okan ve Atalay Nuri’nin mağdur Gökhan’ın kollarına girdikleri, sanık …‘in elindeki sopa ile mağdur Gökhan’ın dizlerine vurup mağduru yere düşürdüğü, sanık …‘in de şikayetçinin yüzüne tekme attığı,sanıkların tekrar mağdur Gökhan’ı …. plakalı otomobile bindirip Bergama ilçe merkezine geldikleri ve Kale Mahallesinde sanık …‘in evinin önünde durdukları, sanık …‘in otomobilden inip açık olan kapı penceresinden aldığı cep telefonunu ve otomobil anahtarını şikayetçiye iade ettiği, ancak şikayetçinin üzerinden zorla aldığı 20 TL parayı teslim etmediği, sanık …‘in mağdura “yarın saat 14:00’da Bayram Ali’yi getireceksin, otomobilini de altından alacağım” dediği ve evine girdiği, daha sonra sanık …‘in kullandığı otomobil ile Bergama Cumhuriyet Meydanına geldikleri, burada mağduru otomobilden indiren sanıklar Halim, Okan ve Atalay Nuri’nin mağdurun yanından ayrıldıkları, mağdurun araması üzerine ağabeyi …‘ın Cumhuriyet Meydanına gelip mağduru aldığı ve birlikte …. plakalı otomobili almak için Bergama İmam Hatip Lisesinin önüne gittikleri, mağdurun otomobili kontrol ettiğinde cüzdanındaki 60 TL paranın ve mağdur …‘a ait …. imei numaralı cep telefonunun alınmış olduğunu fark ettiği, yargılama aşamasında mağdur Gökhan`a ait 20 TL paranın iade edilmesi şeklinde gelişen eylemde;

1-) Sanıklar mağdur Gökhan’ı zorla kendi araçlarına bindirip hürriyetinden yoksun bıraktığı sırada, mağdur Gökhan’a ait aracın kontak anahtarını da zorla alıp sanık …a verdikleri, sanık …ın mağdurun aracında bulunan 60 TL para ile mağdur …a ait cep telefonunu aldığı, ayrıca sanıkların, mağdur Gökhan’ı 5237 sayılı TCK’nun 6/1-f maddesinin 4. bendi uyarınca, saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile yapısı itibariyle fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli olması özelliğiyle silahtan sayılan sopa ile dövüp aracın kontak anahtarını, cep telefonu ve 20 TL parasını birlikte aldıkları, sanıkların yenilenen kasıtlarının bulunmadığı, eylemlerin kesintisiz olarak devam ettiğinin anlaşılması karşısında, sanıklar …, …, … eylemlerinin bir bütün halinde silahla, birden fazla kişi tarafından birlikte, geceleyin tamamlanmış yağma suçunu oluşturduğundan TCK`nın 149/1-a-c-h maddeleri uyarınca temel ceza tayini gerektiği düşünülmeden sanıklar …, … hakkında yağmaya teşebbüs, sanık … hakkında yağmaya teşebbüs ve hırsızlık suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-) Sanıkların, mağdur Gökhan’a yönelik yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma eylemlerinden sonra mağduru Bergama ilçe merkezinde sanık …‘in evinin önüne getirdiklerinde, sanık …‘in araçtan inip mağdur Gökhan Yalçın’ dan yağmaladığı aracın anahtarı ile cep telefonunu mağdura iade ettiği, 20 TL paranın ise daha sonra iade edildiği, ancak mağdur Gökhan’ın aracında bulunan 60 TL parası ile diğer yakınan …‘e ait cep telefonunun ise iade edilmediğinin mağdurun aşamalardaki ifadeleri ile anlaşılması karşısında, mağdur Gökhan Yalçın’dan soruşturma aşamasında gerçekleşen kısmi iadeye onay verip vermediği sorularak, sonucuna göre, 5237 sayılı TCK`nın 168/4 ve 168/3-1. cümlesinin uygulama koşullarının değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

3-) Mahkumiyet hükmünün yasal sonucu olan 5237 sayılı TCK’nın 53/1. maddesinde öngörülen belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma tedbirlerinin, 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararına göre yapılan değişikliğin karar yerinde yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,

4-) UYAP sisteminden alınan sanık …‘ın nüfus kaydına göre, sanığın, hükümden sonra 28.05.2014 tarihinde öldüğünün anlaşılması karşısında, 5237 sayılı TCK`nın 64/1. maddesinin uygulama olanağının değerlendirilmesi zorunluluğu,

5-) Kabul ve uygulamaya göre de;

a-) Bir suçun işlenmesi anlatılırken başka bir suçtan bahsedilmesinin o suçtan açılmış bir davanın bulunduğunu göstermeyeceği, Bergama Cumhuriyet Başsavcılığının 18.12.2012 gün 2012/2895 soruşturma, 2012/2018 Esas, 2012/131 sayılı iddianamesinde sanık … hakkında “hırsızlık” suçundan 5271 sayılı CMK’nın 170/3 ve 225/1. maddelerinde öngörülen yönteme ve biçime uygun olarak açılmış dava bulunmadığı düşünülmeden, ek savunmayla yetinilerek bu suçtan da ayrıca hükümlülüğüne karar verilmesi,

b-) o yer Cumhuriyet Savcısı ile sanıklar …, …, …, … savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, sanık … açısından diğer yönleri incelenmeyen hükmün açıklanan nedenlerle kısmen tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 13.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/9501 Karar : 2018/708 Tarih : 6.02.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

I- Sanıklar …, …, … hakkında mağdur …‘e yönelik yağma; sanıklar …, …, … hakkında, mağdurlar … ve …’ a yönelik tehdit; Sanık … hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Kasten işlemiş olduğu 6136 sayılı Yasaya aykırılık suç nedeniyle mahkum olan sanık … hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53/1. maddesinde belirtilen hak yoksunluklarına hükmedilmemiş ise de, kasten işlenen suçlarda hapis cezasına mahkumiyetin yasal sonucu olan ve 5237 sayılı TCK’nın 53/1. maddesinde öngörülen belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma tedbirlerinin, cezanın yerine getirilmesi (infaz) aşamasında gözetilmesi olanaklı kabul edilmiştir.

Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-Sanık … hakkında temel ceza tayin olunurken hapis cezası ile birlikte uygulanan adli para cezası suç tarihine göre 5252 sayılı Yasanın 5/2. madde fıkrasına göre 450 TL olması gerekirken suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 23.01.2008 tarih ve 5728 sayılı Yasanın 156. maddesi ile değişik 6136 sayılı Yasanın 13/1. madde ve fıkrasında hapis cezası ile birlikte adli para cezasına esas alınan birim gün sayısının 30 gün olarak belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayini,

2- Yargılama giderlerinin tahsil şeklinin gösterilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, …, … savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanık … hakkında 6136 sayılı Yasanın 13/1. maddesi uyarınca hükmolunan “…30 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına” cümlesi hüküm kısmından çıkartılarak yerine “450.-TL adli para cezası ile cezalandırılmasına”; TCK’nın 62/1. maddesi uyarınca cezası takdiren 1/6 oranında indirilmesinden sonraki “…25 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5237 sayılı Yasanın 52. maddesi de göz önünde bulundurularak hükmolunan 25 günün beher günü takdiren 20,00 TL hesabıyla 500,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına” cümlesi hüküm kısmından çıkartılarak yerine “…375.-TL adli para cezası ile cezalandırılmasına” cümlesi yazılmak ve ‘‘yargılama giderinin sanıklar …, …, …’ ten tahsiline ” cümlesinin çıkarılarak yerine, “sanıkların sebebiyet verdikleri yargılama giderleri oranında ayrı ayrı sorumlu tutulmalarına” cümlesinin eklenmesi suretiyle eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II - Sanıklar …, …, … hakkında, mağdur …’ e yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Bir suçun işlenmesi anlatılırken başka bir suçtan bahsedilmesinin o suçtan açılmış bir davanın bulunduğunu göstermeyeceği dikkate alındığında, Samsun Cumhuriyet Başsavcılığının 13.12.2007 gün 2006/7737 soruşturma, 2007/6732 esas,

2007/326 sayılı iddianamesinde sanıklar …, …, … hakkında “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçundan 5271 sayılı CMK’nın 170/3. ve 225/1. maddelerinde öngörülen yönteme ve biçime uygun olarak açılmış dava bulunmadığı halde, bu yönde iddianame ile usulünce bir kamu davası açılması sağlanmadan, ek savunmayla yetinilerek bu suçtan da hükümlülüğüne karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, …, … savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 06.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/21376 Karar : 2018/1100 Tarih : 18.01.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Tehdit suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Simav Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 05/08/2015 tarihli ve 2015/1115 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın süre yönünden reddine dair merci Uşak Sulh Ceza Hakimliğinin 03/03/2016 tarihli ve 2016/604 Değişik İş sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 15/11/2017 gün ve 94660652-105-64-10672-2016-KYB sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22/11/2017 gün ve 2017/65425 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:

Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Vekile ve kanuni mümessile tebligat” başlıklı 11. maddesindeki “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır.” şeklindeki düzenleme karşısında, Simav Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 05/08/2015 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın müşteki vekiline tebliğ edilmediği anlaşılmakla, müşteki vekilinin 17/11/2015 havale tarihli dilekçesiyle yaptığı itirazın süresinde yapıldığı gözetilmeyerek, itirazın esastan incelenerek bir karar verilmemesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-Olay:

Tehdit suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Simav Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 05/08/2015 tarihli ve 2015/1115 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın süre yönünden reddine dair merci Uşak Sulh Ceza Hakimliğinin 03/03/2016 tarihli ve 2016/604 Değişik İş sayılı kararının, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Vekile ve kanuni mümessile tebligat” başlıklı 11. maddesindeki “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır.” şeklindeki düzenleme karşısında, Simav Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 05/08/2015 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın müşteki vekiline tebliğ edilmediği anlaşılmakla, müşteki vekilinin 17/11/2015 havale tarihli dilekçesiyle yaptığı itirazın süresinde yapıldığı gözetilmeyerek, itirazın esastan incelenerek bir karar verilmemesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Şikayetçi … vekili tarafından, ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın süresinde olup olmadığının ve bu bağlamda itirazın süre yönünden reddine dair merci Uşak Sulh Ceza Hakimliğinin 03/03/2016 tarihli ve 2016/604 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. “2. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” 170. maddesinin 2. fıkrasında, “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler.” 172. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.” hükümleri düzenlenmiştir.

CMK’nın 173. maddesi “(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.

(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.

(3) (Değişik fıkra: 18/06/2014-6545 S.K./71. md) Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.

(4) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5353 S.K./26.mad) Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.

(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu Madde hükmü uygulanmaz.

(6) (Değişik fıkra: 2/1/2017 - 680 S.K.H.K./11. md) İtirazın reddedilmesi halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172 nci maddenin ikinci fıkrası uygulanır.” biçimindedir.

Yukarıda yer verilen düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, Ceza Muhakemesi Kanununun “soruşturma” başlıklı 2. kitabında, Cumhuriyet Savcısının suç soruşturmasına ilişkin süreci nasıl yürüteceği ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi durumunda, itirazı incelemekle görevli mahkemenin görevleri açık bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır.

Bu çerçevede, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı itiraz üzerine inceleyen mahkeme, kamu davası açılması için yeterli delil bulunmaması durumunda itirazın reddine, yeterli delil bulunması durumunda itirazın kabulüne veya eksik soruşturma nedeniyle soruşturmanın genişletilmesine karar verebilecektir.

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun vekile ve kanuni mümesile tebligat başlıklı 11. maddesinin birinci fıkrası “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Ancak, Ceza Muhakemeleri Usulu Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır.” şeklindedir.

İncelenen dosyada;

01/05/1998 doğumlu şikayetçi …‘nin, 19/07/2015 tarihinde kendisine yönelik gerçekleştirildiğini iddia ettiği eylemler nedeniyle kolluğa müracaat ettiği, on sekiz yaşından küçük olması nedeniyle şikayetçi olarak alınan kolluk ifadesinde Av. Mustafa Demet’in hazır bulunduğu, yapılan soruşturma neticesinde şüpheli …‘nin şikayetçiye yönelik tehdit eylemi nedeniyle Simav Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 05/08/2015 tarihinde, 2015/1115 sayılı soruşturma dosyası üzerinden ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, anılan kararın şikayetçi …‘nin adresine tebliğe çıkarıldığı ve 03/09/2015 tarihinde aynı konutta birlikte ikamet eden yakınına tebliğ edildiği, şikayetçi vekili Av. Mustafa Demet tarafından 17/11/2015 tarihinde anılan karara itiraz edildiği, dilekçede tebliğ tarihinin 05/11/2015 olarak gösterildiği, itirazın merci Uşak Sulh Ceza Hakimliğinin 03/03/2016 tarihli ve 2016/604 Değişik İş sayılı kararıyla “…Simav Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının müşteki …‘ye 03/09/2015 tarihinde tebliğ edildiği on beş günlük itiraz süresinin 18/09/2015 tarihinde sona erdiği, müşteki vekilinin yasal süresi geçtikten sonra itirazda bulunduğu…” şeklindeki gerekçeyle kesin olarak reddedildiği anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesinin birinci fıkrasında yer alan vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır şeklindeki düzenleme karşısında, 05/08/2015 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar şikayetçi vekili yerine şikayetçiye 03/09/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ise de bu tebligatın yasaya aykırı olduğu ve şikayetçi vekilinin dilekçesinde belirttiği 05/11/2015 tarihinin tebligat tarihi olarak kabul edilip, itiraz konusunda bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın süreden reddine dair merci Uşak Sulh Ceza Hakimliğinin 03/03/2016 tarihli ve 2016/604 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.

IV-Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle,

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, merci Uşak Sulh Ceza Hakimliğinin 03/03/2016 tarihli ve 2016/604 Değişik İş sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine,18/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/22733 Karar : 2018/1104 Tarih : 18.01.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Tehdit suçundan sanık … hakkında yapılan yargılama sonucunda karar verilmesine yer olmadığına dair Çınar Asliye Ceza Mahkemesinin 09/05/2017 tarihli ve 2017/165 esas, 2017/110 sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 17/11/2017 gün ve 94660652-105-21-11410-2017-KYB sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24/11/2017 gün ve 2017/65835 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:

Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesinde Cumhuriyet Savcılığı tarafından düzenlenen iddianamede hangi hususların yer alması gerektiği düzenlenmiş olup, iddianamenin anılan maddede belirtilen ve iddianamede bulunması gereken hususların tümünü ihtiva ettiği, şüphelinin suç oluşturan eyleminin delillerle ilişkilendirilerek açıklandığı, suç delillerinin nelerden ibaret olduğunun belirtildiği, bu nedenle mahkeme tarafından yargılamaya devam olunarak yargılama sonucundaki delil durumuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken dosyadaki delil durumuna uygun düşmeyen yetersiz gerekçe ile yargılamanın gereksiz yere uzatılmasına da yol açacak nitelikte son karar aşamasında usulde yeri olmayan bir kararla yargılamanın sonlandırılmasına karar verildiği anlaşılmakla; 5721 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/1. maddesinde, “Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür.” şeklinde hüküm çeşitlerinin tahdidi olarak sayıldığı, mahkemesince sanığın tehdit suçundan yapılan yargılamasında, yukarıda sayılan hüküm çeşitlerinden biriyle yargılamanın bitirilmesi gerekirken anılan Kanun’da düzenlenmeyen bir hüküm biçimi olan karar verilmesine yer olmadığı şeklinde hüküm kurulamayacağı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-Olay:

Tehdit suçundan sanık … hakkında yapılan yargılama sonucunda karar verilmesine yer olmadığına dair Çınar Asliye Ceza Mahkemesinin 09/05/2017 tarihli ve 2017/165 esas, 2017/110 sayılı kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesinde Cumhuriyet Savcılığı tarafından düzenlenen iddianamede hangi hususların yer alması gerektiği düzenlenmiş olup, iddianamenin anılan maddede belirtilen ve iddianamede bulunması gereken hususların tümünü ihtiva ettiği, şüphelinin suç oluşturan eyleminin delillerle ilişkilendirilerek açıklandığı, suç delillerinin nelerden ibaret olduğunun belirtildiği,

bu nedenle mahkeme tarafından yargılamaya devam olunarak yargılama sonucundaki delil durumuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken dosyadaki delil durumuna uygun düşmeyen yetersiz gerekçe ile yargılamanın gereksiz yere uzatılmasına da yol açacak nitelikte son karar aşamasında usulde yeri olmayan bir kararla yargılamanın sonlandırılmasına karar verildiği anlaşılmakla; 5721 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/1. maddesinde, “Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür.” şeklinde hüküm çeşitlerinin tahdidi olarak sayıldığı, mahkemesince sanığın tehdit suçundan yapılan yargılamasında, yukarıda sayılan hüküm çeşitlerinden biriyle yargılamanın bitirilmesi gerekirken anılan Kanun’da düzenlenmeyen bir hüküm biçimi olan karar verilmesine yer olmadığı şeklinde hüküm kurulamayacağı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Sanık … hakkında tehdit suçundan düzenlenen iddianamenin yasaya uygun şekilde düzenlenip düzenlenmediğinin ve bu bağlamda Çınar Asliye Ceza Mahkemesinin 09/05/2017 tarihli ve 2017/165 esas, 2017/110 sayılı karar verilmesine yer olmadığına dair kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.09.2016 tarih ve 2015/14-358-2016/309 E-K. ve 13.03.2012 gün ve 3/270-88 E.-K. sayılı kararlarında ayrıntıları açıklandığı üzere; ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nun 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında, kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Belirtilen kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir.

CMK’nun 225. maddesinde yer alan; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir” şeklindeki düzenleme gereğince de hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6/3-a maddesine göre de; “bir suç ile itham edilen herkesin kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek” hakkı bulunmaktadır. İsnadın sebebi yargılama konusu fiildir, mahiyeti ise hukuki vasıflandırılmasıdır. İsnat hem yargılamanın konusunu hem de sınırını teşkil etmektedir.

Anılan bu düzenlemeler uyarınca iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya açıkça aykırılık oluşturacaktır.

Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuksal çözüme kavuşturacaktır.

İncelenen dosyada;

Sanık … hakkında tehdit suçundan Çınar Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/396 soruşturma, 2017/152 esas, 2017/151 numaralı ve 19/04/2017 tarihli iddianamesinde, sanığın suç oluşturan eyleminin delillerle ilişkilendirilerek açıklandığı, suç delillerinin nelerden ibaret olduğunun belirtildiği ve bu suretle de iddianamenin yöntemince düzenlendiği anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;

Sanık … hakkında tehdit suçundan Çınar Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/396 soruşturma, 2017/152 esas, 2017/151 numaralı ve 19/04/2017 tarihli iddianamesinin yöntemince düzenlendiğinin anlaşılması karşısında, mahkeme tarafından yargılamaya yapılarak mevcut delillere göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçeyle CMK’nın 223/1. maddesinde belirtilen ve davayı esastan çözümleyen hükümler arasında da sayılmayan karar verilmesine yer olmadığına dair karar kurulmasında isabet bulunmamaktadır.

IV-Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle,

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, Çınar Asliye Ceza Mahkemesinin 09/05/2017 tarihli ve 2017/165 esas, 2017/110 sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre, sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 18/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/19245 Karar : 2017/28182 Tarih : 15.12.2017

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Hakaret ve tehdit suçlarından şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 03/05/2017 tarihli ve 2017/6210 soruşturma, 2017/42143 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin mercii İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 05/06/2017 tarihli ve 2017/2726 Değişik İş sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 17/10/2017 gün ve 94660652-105-34-8934-2017-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24/10/2017 gün ve 2017/58961 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:

Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;

5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında,

Somut olayda, suç tarihinde müştekinin kullanımında bulunan telefonu arayan şüphelinin müştekiye hakaret ve tehdit ettiğinden bahisle müştekinin şikayetçi olması üzerine iddiadan başka delil elde edilemediğinden bahisle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, müştekinin şikayet dilekçesi ve ifadesinde şüpheli ile önceye dayalı husumeti olduğunu ve aralarında kavga olayı nedeniyle soruşturma dosyasının bulunduğunu beyan etmesi karşısında, taraflar arasında soruşturma ve kovuşturma dosyasının bulunup bulunmadığının araştırılması, toplanacak diğer deliller ve yapılacak inceleme sonucuna göre şüphelinin hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-Olay:

Hakaret ve tehdit suçlarından şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 03/05/2017 tarihli ve 2017/6210 soruşturma, 2017/42143 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 05/06/2017 tarihli ve 2017/2726 Değişik İş sayılı kararının, suç tarihinde müştekinin kullanımında bulunan telefonu arayan şüphelinin müştekiye hakaret ve tehdit ettiğinden bahisle müştekinin şikayetçi olması üzerine iddiadan başka delil elde edilemediğinden bahisle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, müştekinin şikayet dilekçesi ve ifadesinde şüpheli ile önceye dayalı husumeti olduğunu ve aralarında kavga olayı nedeniyle soruşturma dosyasının bulunduğunu beyan etmesi karşısında, taraflar arasında soruşturma ve kovuşturma dosyasının bulunup bulunmadığının araştırılması, toplanacak diğer deliller ve yapılacak inceleme sonucuna göre şüphelinin hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Hakaret ve tehdit suçlarından şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 03/05/2017 tarihli ve 2017/6210 soruşturma, 2017/42143 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin mercii İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 05/06/2017 tarihli ve 2017/2726 Değişik İş sayılı kararında, isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. “2. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” 170. maddesinin 2. fıkrasında, “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler.” 172. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.” hükümleri düzenlenmiştir.

Yukarıda yer verilen düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, Ceza Muhakemesi Kanununun “soruşturma” başlıklı 2. kitabında, Cumhuriyet Savcısının suç soruşturmasına ilişkin süreci nasıl yürüteceği ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi durumunda, itirazı incelemekle görevli mahkemenin görevleri açık bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır.

Bu çerçevede, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı itiraz üzerine inceleyen mahkeme, kamu davası açılması için yeterli delil bulunmaması durumunda itirazın reddine, yeterli delil bulunması durumunda itirazın kabulüne veya eksik soruşturma nedeniyle soruşturmanın genişletilmesine karar verebilecektir.

CMK’nın 170/2. maddesine göre kamu davası açılabilmesi için soruşturma aşamasında toplanan delillere göre suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunması gerekir. Suç ihbar veya şikayeti yoluyla soruşturma yaparak maddi gerçeğe ulaşma yükümlülüğü ve yetkisi bulunan Cumhuriyet Savcısı, soruşturma sonucunda elde edilen delilleri değerlendirerek kamu davası açmayı gerektirir nitelikte yeterli şüphe olup olmadığını takdir edecektir. Ancak soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısının delil değerlendirmesiyle, kovuşturma aşamasında hakimin delilleri değerlendirmesi birbirinden farklı özelliklere sahiptir. CMK’nın 170/2. maddesine göre soruşturma aşamasında toplanan deliller kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturup oluşturmadıkları çerçevesinde incelemeye tabi tutulurken, kovuşturma aşamasında, isnad edilen suçun işlenip işlenmediği hususunda mahkumiyete yeter olup olmadığı ve tam bir vicdani kanaat oluşturup oluşturmadığı çerçevesinde değerlendirilmektedir.

İncelenen dosyada;

Şikayetçi …‘nin, İstanbul(Anadolu) Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/132921 soruşturma sayılı dosyasında 30/09/2015 tarihinde şikayetçi sıfatıyla verdiği ifadesinde, 19/08/2015 tarihinde şüpheli … ile arasındaki kavga sonucu Aksaray Polis Merkezi’nde ifade verdiğini, soruşturmanın devam ettiğini, şüphelinin 29/09/2015 tarihinde Bostancı’da bulunduğu sırada 0546 471 37 35 numaralı telefonundan saat 23:00 sıralarında arayarak “Bu dava burada bitmez seninle hesaplaşacağım, bana adresini ver, gelip seni vuracağım, Ananı avradını sinkaf edeceğim.” şeklinde hakaret ve tehditlerde bulunduğunu, bu konuşmaya kimsenin tanık olmadığını beyan ettiği,

İstanbul(Anadolu) Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/132921 soruşturma sayılı dosyası üzerinden, 12/10/2016 tarihinde şüpheli … hakkında hakaret ve tehdit suçlarından dolayı iddiadan başka delil elde edilemediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği,

Şikayetçi vekili tarafından yapılan itiraz üzerine, İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliği’nin 13/12/2016 tarihli ve 2016/5838 Değişik İş sayılı kararıyla; şüphelinin ifadesi alındıktan ve ilgili GSM operatörlerinin iddiaya ilişkin kayıtları temin edildikten sonra şüphelinin hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiğinden itiraza konu kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın usul ve yasaya uygun bulunmadığı gerekçesiyle, itirazın kabulüne ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına karar verildiği,

Şüpheli …‘un 18/02/2017 tarihinde alınan ifadesinde, şikayetçiyi tanıdığını, bir tartışma nedeniyle polis karakoluna gidip ifade verdiklerini, ancak ifade verdikten sonra şikayetçiyi arayıp tehdit etmediğini, 0546 471 37 35 numaralı telefonun kendisine ait olduğunu ve halen kullandığını, suçlamayı kabul etmediğini beyan ettiği,

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun 04/04/2017 tarihli yazısı ve eklerinden, şikayetçi …‘nin kullandığını beyan ettiği telefon hattının, 29/09/2015 tarihinde saat 22:11:07’de, şüpheli …‘un adına kayıtlı telefon hattından arandığı ve 883 saniye konuşulduğu,

İstanbul(Anadolu) Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/132921 soruşturma sayılı dosyası üzerinden, 03/05/2017 tarihinde şüpheli … hakkında hakaret ve tehdit suçlarından dolayı iddiadan başka delil elde edilemediği gerekçesiyle tekrar kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği,

Bu karara şikayetçi vekili tarafından süresinde itiraz edildiği, mercii İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 05/06/2017 tarihli ve 2017/2726 Değişik İş sayılı kararıyla, usule, yasaya ve oluşa aykırı bir yan bulunmadığı, itirazın yersiz olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar verildiği, ret kararının kesin nitelikte olduğu,

Anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;

CMK’nın 170/2. maddesine göre kamu davası açılabilmesi için soruşturma aşamasında toplanan delillere göre suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunması gerekir. Cumhuriyet Savcısı, soruşturma sonucunda elde edilen delilleri değerlendirerek kamu davası açmayı gerektirir nitelikte yeterli şüphe olup olmadığını takdir edecektir.

Somut olayda; şikayetçi ve şüpheli arasında incelemeye konu suçlardan önce kavga olayının gerçekleştiğini taraflar kabul etmektedir ve bu hususa dair herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Şüphelinin kullandığını beyan ettiği telefon hattından, şikayetçinin kullandığı hat, suç tarihinde aranmış ve 883 saniye süreyle görüşme yapılmıştır. Şüpheli ifadesinde, şikayetçiyi arayıp tehdit etmediğini savunmaktadır. Bu hususlar bir bütün halinde değerlendirildiğinde, şüpheli hakkında isnad edilen suçlardan dolayı kamu davası açılması için yeterli şüphenin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 03/05/2017 tarihli ve 2017/6210 soruşturma, 2017/42143 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda ve bu karar karşı yapılan itirazın reddine ilişkin mercii İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 05/06/2017 tarihli ve 2017/2726 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.

IV-Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle,

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden mercii İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 05/06/2017 tarihli ve 2017/2726 Değişik İş sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre, sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, 15/12/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/18831 Karar : 2017/24042 Tarih : 3.11.2017

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Kasten yaralama ve silahla tehdit suçlarına azmettirme suçlarından şüpheliler … ve … haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda, Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 30/01/2017 tarihli ve 2017/1664 soruşturma, 2017/862 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Karşıyaka 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 10/02/2017 tarihli ve 2017/374 değişik iş sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 21/08/2017 gün ve 94660652-105-35-3795-2017-KYB sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05/09/2017 günlü ve 2017/50306 sayılı bozma düşüncesi içeren ihbarnamesiyle daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu,

Bu kapsamda şüpheliler ve müştekinin ifadesi alınmadan, müştekinin iddiaları kapsamında bir örneği dosya arasında bulunan Sema Çelik tarafından müşteki … yakınlarına 13.000,00 TL teslim edilmesine ilişkin makbuzda isimleri yer alan …., …, Sema Çelik ile bu ödemeye aracılık ettiği iddia edilen … Avukatı …’in bahse konu ödemenin neye ilişkin olduğuna yönelik ifadeleri alınmadan eksik soruşturmaya dayalı kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verildiği dikkate alındığında, ortada 5271 sayılı Kanun’a uygun bir soruşturmanın bulunmadığı bir durumda, anılan Kanun’un 160. maddesi ve diğer maddeleri uyarınca soruşturma yapılmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabul edilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca mercii Karşıyaka 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 10/02/2017 tarihli ve 2017/374 değişik iş sayılı kararının bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-Olay:

Kasten yaralama ve silahla tehdit suçlarına azmettirme suçlarından şüpheliler … ve … haklarında yapılan soruşturma sonucunda, Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığınca “her ne kadar müşteki …, 09/12/2014 tarihinde şüphelilerin yönlendirmeleri ve azmettirmeleri sonrasında İdris HEPBAYTAŞ adındaki kişiyi yaraladığını iddia ederek bu nedenle kendisini azmettiren şüpheliler hakkında şikayetçi olmuş ise de, müştekinin şikayet dilekçesinin içeriğine, Karşıyaka 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 07/07/2015 tarih, 2015/95 Esas ve 2015/510 sayılı Kararının içeriğine, Karşıyaka 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/95 Esas sayılı dosyasında müşteki olarak beyanı alınan …‘ın beyanının içeriğine, tanık olarak dinlenen şüphelilerin beyanlarının içeriğine ayrıca aynı yargılama sırasında dinlenen diğer tanıkların beyanlarının içeriğine ve tüm dosya kapsamına göre, şüphelilerin üzerlerine atılı suçları işlediklerine dair müştekinin soyut iddiasından başkaca hakkında kamu davasının açılmasını

gerektirecek yeterli ve kesin delil bulunmadığından” biçimindeki gerekçeyle, 30/01/2017 tarih ve 2017/1664 soruşturma, 2017/862 karar numarasıyla kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kurulduğu, bu karara yönelik şikayetçi tarafından yapılan itirazın mercii Karşıyaka 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 10/02/2017 tarihli ve 2017/374 değişik iş sayılı kararıyla reddine karar verildiği ve anılan mercii kararının kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Kasten yaralama ve silahla tehdit suçlarına azmettirme suçlarından şüpheliler … ve … haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda, Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 30/01/2017 tarihli ve 2017/1664 soruşturma, 2017/862 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Karşıyaka 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 10/02/2017 tarihli ve 2017/374 değişik iş sayılı kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. “2. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” 170. maddesinin 2. fıkrasında, “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler.” 172. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.” hükümleri düzenlenmiştir.

Yukarıda yer verilen düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, Ceza Muhakemesi Kanununun “soruşturma” başlıklı 2. kitabında, Cumhuriyet Savcısının suç soruşturmasına ilişkin süreci nasıl yürüteceği ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi durumunda, itirazı incelemekle görevli mahkemenin görevleri açık bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır.

Bu çerçevede, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı itiraz üzerine inceleyen mahkeme, kamu davası açılması için yeterli delil bulunmaması durumunda itirazın reddine, yeterli delil bulunması durumunda itirazın kabulüne veya eksik soruşturma nedeniyle soruşturmanın genişletilmesine karar verebilecektir.

CMK’nın 170/2. maddesine göre kamu davası açılabilmesi için soruşturma aşamasında toplanan delillere göre suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunması gerekir. Suç ihbar veya şikayeti yoluyla soruşturma yaparak maddi gerçeğe ulaşma yükümlülüğü ve yetkisi bulunan Cumhuriyet Savcısı, soruşturma sonucunda elde edilen delilleri değerlendirerek kamu davası açmayı gerektirir nitelikte yeterli şüphe olup olmadığını takdir edecektir. Ancak soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısının delil değerlendirmesiyle, kovuşturma aşamasında hakimin delilleri değerlendirmesi birbirinden farklı özelliklere sahiptir. CMK’nın 170/2. maddesine göre soruşturma aşamasında toplanan deliller kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturup oluşturmadıkları çerçevesinde incelemeye tabi tutulurken, kovuşturma aşamasında, isnad edilen suçun işlenip işlenmediği hususunda mahkumiyete yeter olup olmadığı ve tam bir vicdani kanaat oluşturup oluşturmadığı çerçevesinde değerlendirilmektedir.

İncelenen dosyada;

Şikayetçi …‘ın 27/01/2017 havale tarihli dilekçesinde özetle; şüpheliler … ve …‘in kendisini,… isimli kişiyi yaralaması için azmettirdiklerini, kendisine para teklif ettiklerini, avukat tutacaklarını ve para cezası verilirse ödeyeceklerini söylediklerini, kendisinin de kabul ettiğini, İdris Hepbaytaş’ı yaraladığını, olay nedeniyle ceza aldığını ancak şüphelilerin vaad edilen hiçbir şeyi yapmadıklarını, şüphelilerin kendisini tehdit ve yaralama suçuna azmettirdiklerini belirttiği,

Şikayetçinin sanık olarak yargılandığı Karşıyaka 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2015/95 E-2015/510 K. Sayılı ve 07/07/2015 tarihli kararının, soruşturma dosyası içerisine alındığı,

Anılan kararın incelenmesinde, … hakkında … isimli kişiye yönelik silahla kasten yaralama ve silahla tehdit eylemlerinden kamu davası açıldığı, sanık …‘ın savunmalarında özetle; mahalleden tanıdığı ve kardeşi saydığı …. (….)’e cinsel içerikli bir mesaj geldiğini, mesajı İdris Hepbaytaş’ın gönderdiğini, bu durumu … (Tanin)’den öğrendiğini, olay günü …‘nin annesi….babası … ve …isimli kişi olduğu halde ..’la buluştuklarını, konuşma sırasında bir anda sinirlenerek İdris Hepbaytaş’a vurduğunu ve bıçakla seni keseyim mi dediğini belirttiği, şüpheliler … ve …‘in kendisini azmettirdiklerine dair anlatımda bulunmadığı, yapılan yargılama neticesinde …‘ın anılan suçlardan cezalandırılmasına karar verildiği ve temyiz edildiği,

Şikayetçi … tarafından verilen 09/02/2017 havale tarihli itiraz dilekçesinde; …‘in annesi ve …‘in eşi olan ….’in, 13.000 TL parayı avukatı … tarafından teslim ettiğini belirttiği, yine dosya içerisinde mevcut olan TUTANAKTIR başlıklı 16.03.2016 tarihli evrakta; Sema Çelik tarafından 13.000 TL’nin …‘a verilmek üzere isim ve soy isimleri yazılı imzalayan … yakınlarına teslim edildiğinin yazılı olduğu, evrakın … ve … isimli kişiler tarafından imzalandığı,

Şüpheliler ve şikayetçinin ifadesinin alınmadığı, şikayetçinin iddiaları kapsamında bir örneği dosya arasında bulunan Sema Çelik tarafından şikayetçi … yakınlarına 13.000,00 TL teslim edilmesine ilişkin makbuzda isimleri yer alan …, …, …. ile bu ödemeye aracılık ettiği iddia edilen avukat ….’in bahse konu ödemenin neye ilişkin olduğuna ve olaya ilişkin beyanlarının tespit edilmediği,

Anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;

Şüphelilerin ve şikayetçinin ifadesi alınıp, şikayetçinin iddiaları kapsamında bir örneği dosya arasında bulunan …. tarafından şikayetçi … yakınlarına 13.000,00 TL teslim edilmesine ilişkin makbuzda isimleri yer alan …., …, …ile bu ödemeye aracılık ettiği iddia edilen avukat….’in bahse konu ödemenin neye ilişkin olduğuna ve olaya ilişkin beyanları tespit edildikten sonra şüphelilerin hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerekirken, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu ve itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.

IV-Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle,

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden mercii Karşıyaka 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 10/02/2017 tarihli ve 2017/374 Değişik İş sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre, sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 03/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/17399 Karar : 2018/272 Tarih : 15.01.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 12.12.2017 tarih ve 2017/12519 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18.12.2017 tarih ve KYB-2017/71237 sayılı ihbarname ile;

Resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından şüpheliler …, …, …, …, …, … ve …. Şti haklarında yapılan soruşturma evresi sonunda Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 06/02/2017 tarihli ve 2016/63941 soruşturma, 2017/4234 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Konya 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 15/03/2017 tarihli ve 2017/1614 değişik iş sayılı kararının “5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında,

Somut olayda müşteki şirket vekili tarafından, şüphelilerin, şirket müdürü … ile birlikte hareket ederek şirkete ait çeki kullanıp herhangi bir mal veya hizmet alınmaksızın sahte cirolar yaparak üzerlerine atılı resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarını işlediklerinden bahisle şikayetçi olduğu, yapılan soruşturma sonucunda Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca söz konusu çeki müşteki şirket yetkilisi …‘in keşide ettiği, böylece şüphelilere atılı herhangi bir suç bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, çekte cirosu bulunan …‘nun alınan ifadesinde, çekteki ciro kısmındaki imzanın kendisine ait olmadığını, gerek çeki düzenleyen gerekse de ciro edenleri tanımadığını beyan etmesi karşısında, söz konusu çekteki ciro silsilesinin sahte olabileceği, bu nedenle söz konusu çekte …‘ya ait imza incelemesinin yaptırılması, beyanı alınmayan şüphelilerin ifadelerinin alınması, şirket defter ve kayıtlarının getirtilerek bilirkişi incelemesi yaptırılması ve taraflar arasında bir hukuki ilişki bulunup bulunmadığının tespit edilerek ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden” bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,

Dosya incelendi, gereği görüşüldü:

İncelenen dosya içeriğine göre, kanun yararına bozma isteminin kapsamının banka ve kredi kurumları aracı kılınmak suretiyle dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarına yönelik olması karşısında; 27.01.2017 tarih ve 29961 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 01.02.2017 tarihinde yürürlüğe giren Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun işbölümüne ilişkin 20.01.2017 tarih ve 2017/1 sayılı kararı ile Yargıtay Kanunu’nun 14. maddesine göre kanun yararına bozma istemini inceleme görevinin Yüksek 15. Ceza Dairesi’ne ait olduğu anlaşıldığından, Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın görevli Daireye gönderilmesine, 15.01.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/16748 Karar : 2018/200 Tarih : 11.01.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Hakkı olmayan yere tecavüz suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Kangal Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 18.11.2015 tarihli ve 2015/821 soruşturma, 2015/482 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Sivas Sulh Ceza Hakimliğinin 14.01.2016 tarihli ve 2015/3399 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosyası ile ilgili olarak;

Kangal Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 18.11.2015 tarihli ve 2015/821 soruşturma, 2015/482 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında; daha önceden şüpheli hakkında Kangal Cumhuriyet Başsavcılığınca 2015/442 sayılı dosya üzerinden yapılan soruşturma neticesinde suç unsuru bulunmadığı, meselenin hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğundan bahisle 10.08.2015 tarihinde 2015/299 sayılı karar ile kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar bulunduğundan ve müştekinin beyan ve delilleri aynı mahiyette olduğu gerekçe gösterilerek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiş ise de,

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet Savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet Savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, müştekinin, mirasçısı olduğu tarlayı şüpheli…‘nun …‘a kendisinden habersiz olarak kiraya vermek suretiyle hakkı olmayan yere tecavüz suçunu işlediğinden bahisle şikayetçi olduğu, başlatılan soruşturma kapsamında sadece şüphelinin ifadesinde, tarlanın ortak olduğunu ve …‘un bir sorun çıkarmayacağını düşünerek kiraya verdiğini belirttiği nazara alındığında, şüphelinin üzerine atılı hakkı olmayan yere tecavüz suçunun oluşup oluşmayacağı hususunda delillerin takdir ve değerlendirilmesinin mahkemesine ait olduğu cihetle, itirazın bu yönden kabul edilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 16.06.2016 gün ve 2016/4928 sayılı

kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 27.06.2016 gün ve KYB/2016…259754 sayılı ihbarnamesi ile Dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Şikayetçi …‘nun Kangal ilçesi…mevkiinde bulunan 206 ada 207 parsel sayılı arazisinin akrabası … tarafından kendisinden habersiz kiraya verildiğinden bahisle şikayetçi olması üzerine başlatılan soruşturma neticesinde, başkaca bir araştırma yapılmaksızın, Kangal Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 18.11.2015 tarihli ve 2015/821 soruşturma 2015/482 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında, daha önceden aynı iddia ile ilgili olarak yürütülen soruşturma sonucunda 2015/442 soruşturma 2015/299 karar sayılı dosyası ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ve şikayetçinin beyan ve delillerinin aynı mahiyette olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği ve verilen bu karara karşı yapılan itirazın, mercii tarafından reddedilmesi üzerine kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.

5271 sayılı CMK.nun 160. maddesinde; Cumhuriyet Savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlayacağı ve maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın ya- pılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almak ve şüphelinin haklarını koru- makla yükümlü olduğu belirtilmiş, aynı yasanın 170/2. maddesinde ise soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısının, bir iddianame düzenleyeceği belirtilmiştir.

İncelemeye konu olayda, şüpheli …‘nun yaptırdığı ölçüm sonucunda suça konu yerin yarısının kendisine ait olduğunu öğrendiğini , şikayetç…‘ya ait yer ile kendisine ait olan yer arasında herhangi bir sınır olmadığını, şikayetçinin akrabası olması dolayısıyla bir sorun çıkarmayacağını düşünerek ona ait 4.5 dönüm tarlayı da kiraya verdiğini belirttiği de gözetilerek; CMK.nun 170/2. maddesi uyarınca dosyadaki mevcut delillerin şüpheli … hakkında hakkı olmayan yere tecavüz suçundan iddianame düzenlenebilmesi için suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğundan şüpheli …‘nun eyleminin sübut bulup bulmadığı hususunda delillerin takdir ve değerlendirme yetkisinin kovuşturma aşamasında davayı görecek olan mahkemesine ait bulunduğu gözetilmeden, itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi,

Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görüldüğünden Sivas Sulh Ceza Hakimliği’nin 14.01.2016 gün, 2015/3399 değişik iş sayılı kararının CMK.nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahkemesince yerine getirilmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE,11.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2017/902 Karar : 2018/97 Tarih : 13.03.2018

  • CMK 170. Madde

  • Kamu Davasını Açma Görevi

Cinsel saldırı suçundan sanık …‘in TCK’nun 102/2, 102/5, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.03.2016 gün ve 504-64 sayılı hükmün, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 06.03.2017 gün, 9013-1148 sayı ve oyçokluğuyla onanmasına karar verilmiş,

Daire Başkanı … ve Daire Üyesi … “Sanık … hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün CMK.nun 225/1.maddesine aykırı olarak verildiği anlaşıldığından hükmün onanması yönündeki görüşe iştirak edilmemiştir. Şöyle ki;

5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesi ‘Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir’ düzenlemesini içermekte olup, 2. fıkrasına göre de ‘mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir’

Aynı Yasanın 170/3. maddesinde de; ‘İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır’ hükmü getirilmiştir.

Bu hükümlere ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Özel Dairelerin bu konuda istikrar kazanmış uygulamalarına göre, hükmün konusu iddianamede gösterilen eylemdir. İddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılması, diğer bir ifadeyle, davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya aykırıdır. Soruşturma evresinde elde edilen kanıtlardan ulaşılan sonuca göre hazırlanan iddianame, kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir duraksamaya yer bırakmayacak biçimde açıklanması ve bağımsız olarak gösterilmesi zorunludur. Sanığın, iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde anlaması, buna göre savunmasını yapabilmesi ve kanıtlarını sunabilmesi için bu şarttır. Aksine uygulama yapılması savunma hakkını ihlal eder.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 02.01.2014 tarihli iddianame ile sanığın olay günü ‘müştekiyi zorla soyundurup elleriyle göğüslerini okşadığı ve yine cinsel organını zorla müştekinin cinsel organına sürttüğünden’ bahisle TCK.nun 102/1. maddesine uyan basit cinsel saldırı suçundan dava açılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda ise ‘parmak sokmak suretiyle nitelikli cinsel saldırıda bulunduğu’ kabul edilerek TCK.nun 102/2. maddesi gereğince mahkumiyetine karar verilmiştir. İddianamede gösterilen ile mahkumiyete konu eylemler tamamen farklıdır. Her iki suçun yaptırımı ve kanıtları arasında ciddi farklılıklar mevcuttur. Hükümde, iddianamede gösterilen fiilin sadece hukuki niteliğinin değil, fiilin tamamen değiştirildiği açıktır. Dava konusu yapılmayan eylemden dolayı ek savunma hakkı tanınarak mahkumiyet hükmü kurulması olanaklı değildir. Bu uygulama savunma hakkının ihlali sonucunu doğurduğundan CMK.nun 225/1. maddesine ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına aykırıdır.

Açıklanan nedenlerle sanık … hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün bozulması gerektiği kanaatine vardığımızdan sayın çoğunluğun hükmün onanması yönündeki görüşüne iştirak edilmemiştir” görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.04.2017 gün ve 227434 sayı ile;

“Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 02.01.2014 gün ve 2014/2 sayılı iddianame ile sanığın olay günü müştekiyi zorla soyundurup elleriyle göğüslerini okşadığı ve yine cinsel organını zorla müştekinin cinsel organına sürttüğünden bahisle TCK’nun 102/1. maddesine uyan basit cinsel saldırı suçundan dava açılmıştır. Sanığın mağdurenin cinsel organına parmak soktuğuna dair bir anlatıma ve sevk maddesine iddianamede yer verilmemiştir. İddianamede anlatılan olayın dışına çıkılarak hüküm kurulmuş olması nedeniyle CMK’nun 225/1. maddesi muhalefet edildiği kanaatine varılmıştır” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 22.05.2017 gün, 2294-2774 sayı ve oyçokluğuyla; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Suça sürüklenen çocuklarla ilgili tüm mahkumiyet hükümleri ile sanığın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan muhkumiyet hükmü Özel Dairece onanarak kesinleşmiş olup temyiz ve itirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında nitelikli cinsel saldırı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında nitelikli cinsel saldırı suçundan açılmış bir kamu davasının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca 12.12.2013 tarihinde sanık hakkında “Olay günü yukarıda açık kimliği yazılı müştekinin Aydınlıkevler Postanesinden ikamet ettiği Yenişehir Mahallesine doğru yürüdüğü esnada yukarıda açık kimliği yazılı şüphelinin sevk ve idaresindeki otosu ile müştekiyi takip ettiği ve kendisini savunamayacak durumda bulunan müştekinin kolundan tutarak zorla otosuna bindirdiği ve müştekinin direncini kırmak amacıyla tehdit ettiği, daha sonra müştekiyi Turgut Reis Mahallesi Şinasi Caddesindeki eski baraka şeklindeki bir eve götürdüğü ve burada müştekiyi zorla soyundurduğu ve zorla elleri ile müştekinin göğüslerini okşadığı ve yine zorla cinsel organı ile müştekinin cinsel organına sürttüğü daha sonra müştekiyi yine otosuna bindirip Turgut Reis Mahallesi kanal boyunda müştekiyi otosundan indirerek serbest bıraktığı, olay nedeniyle müştekinin ruh ve beden sağlığının bozulduğu, böylece şüphelinin üzerine atılı suçları işlediği anlaşılmakla, şüphelinin açık yargılanmasının mahkemenizde yapılarak eylemine uyan yukarıda yazılı sevk maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi iddia ve talep olunur” açıklamasına yer verilen iddianame ile kamu davası açılırken, sevk maddelerinin “TCK’nun 102/1, 102/3-a ve 102/5” olarak gösterildiği ve suçun basit cinsel saldırı ve nitelikli cinsel saldırı olarak adlandırıldığı,

Kayseri Ağır Ceza Mahkemesince ek savunma hakkı tanınan sanığın, TCK’nun 102/2 ve 102/5. maddelerinde düzenlenen ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçundan mahkûmiyetine karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nun 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir.

CMK’nun 225. maddesi uyarınca ise; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.” Bu madde gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.

Anılan kanuni düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.

Diğer taraftan CMK’nun 226. maddesinde ise; “Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.

Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.

Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.

Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” hükmü getirilmiştir.

Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nun 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir. CMK’nun 226. maddesindeki düzenlemeyle iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olduğunda, kanun koyucu o eylemin hukuki niteliğinde değişiklik olmasını “yargılamanın sınırlılığı” ilkesine aykırı görmemiş, bu gibi hallerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına imkân sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin, iddianamede kasten öldürmeye teşebbüs olarak nitelendirilen eylemin kasten yaralama suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkemece, sanığa ek savunma hakkı da verilmek suretiyle bahse konu suçtan hüküm kurulabilecektir. İddianamede anlatılan ve kapsamı belirlenen olayın dışında bir fail yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması halinde gerekli görülürse her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidilebilecektir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun duraksamaya yer vermeyen kararlarına göre, bir olayın açıklanması sırasında bir başka olaydan söz edilmesi, o olay hakkında dava açıldığını göstermez. İddianamede dava konusu yapılan fiilin bir başka olaya dayalı olmadan, bağımsız olarak açıklanması gerekir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesinde;

Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamede fiilin, “zorla soyundurduğu ve zorla elleri ile müştekinin göğüslerini okşadığı ve yine zorla cinsel organı ile müştekinin cinsel organına sürttüğü” şeklinde anlatılması ve iddianame içeriğinde vücuda organ veya sair bir cisim sokma suretiyle nitelikli cinsel saldırı suçunu oluşturabilecek açık bir anlatıma yer verilmemesi karşısında; sanık hakkında vücuda organ veya sair bir cisim sokma suretiyle nitelikli cinsel saldırı suçundan açılmış bir dava bulunmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurul Üyesi; “İddianamede nitelikli cinsel saldırı suçundan açılmış dava bulunduğu” düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 06.03.2017 gün ve 9013-1148 sayılı sanık … hakkında nitelikli cinsel saldırı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün onanmasına ilişkin kararının KALDIRILMASINA,

3- Kayseri Ağır Ceza Mahkemesinin 16.03.2016 gün ve 504-64 sayılı, sanık … hakkında nitelikli cinsel saldırı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün sanık hakkında açılmayan davadan yargılama yapılıp hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,

4- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabul edilerek Özel Daire onama kararının sanık … hakkında nitelikli cinsel saldırı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü yönünden kaldırılıp yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi nedeniyle bu suça ilişkin cezasının İNFAZININ DURDURULMASINA ve TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için YAZI YAZILMASINA,

5- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.03.2018 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS