0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Tazminat İstemi

CMK Madde 141

(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,

c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,

d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,

e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,

f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,

g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,

h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,

i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,

j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,

k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan, Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.

(2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir.

(3) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.

(4) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder.



CMK Madde 141 Gerekçesi

Usul kurallarına uymama veya keyfî adlî işlemler nedeniyle, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişilerin uğrayabilecekleri maddî veya manevî zarar hâllerini, maddenin (1) ilâ (8) numaralı bentleri teker teker göstermektedir. Bu hâller gerçekleştiğinde zarar gören kişiler Devleti dava etmek ve zararlarının giderilmesini istemek hakkına sahiptirler. Maddî tazminat istemini haklı kılan hâller şunlardır:

Kişinin:

  1. Kanunların belirlediği koşullar dışında yakalanması veya tutuklanması yahut tutukluluğunun devamına karar verilmiş olması,

  2. Yasal gözaltı süresi içinde hâkim huzuruna çıkarılmaması ve böylece 131 inci maddenin gereklerinin yerine getirilmemiş olması,

  3. Yasal hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanması,

  4. Tutuklandıktan sonra makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmaması veya makul süre içinde hüküm verilmemesi,

  5. Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra, hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatine karar verilmiş olması,

  6. Mahkûm olduktan sonra, hükümlülük süresinin gözaltı ve tutuklulukta geçirilen süreden az olması veya kişinin sadece para cezası ile mahkûmiyetinin hukuken zorunlu olması,

  7. Yakalama veya tutuklama nedenlerinin ve suçlamalarının kendisine yazılı veya olanaklı bulunmadığı hâllerde sözlü olarak açıklanmaması,

  8. Yakalanması veya tutuklanmasının yakınlarına bildirilmemiş olması. Yukarıda (1) ilâ (6) numaralı bentlerde belirtilen hâllerde, usulsüz işlemlere muhatap olmuş veya bu gibi hâllerle karşılaşmış bulunan kişi, uğradığı her türlü maddî ve manevî zararlarını Devletten dava etmek, isteyebilmek hakkına sahip olacaktır. (7) ve (8) numaralı bentlerde ise manevî zararlarını istemek ve dava etmek hakkını kullanabilecektir. Maddenin son fıkrasına göre (5) ve (6) numaralı bentlerde belirlenen kararları veren merciler, esas kararları verirken ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildireceklerdir; bu husus karara ayrıca geçirilecektir.


CMK 141 (Tazminat İstemi) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay 12. Ceza Dairesi Esas : 2021/8120 Karar : 2023/1970

  • CMK 141
  • Haksız koruma tedbirleri nedeniyle istenebilecek maddi zararlar kapsamında avukata ödenen ücretlerin sadece maktu ücrete kadar olan kısmı istenebilir.

Yargıtay İçtihatı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 29.05.1957 tarihli, 1957/4 Esas ve 1957/16 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararında da açıklandığı üzere; vekalet ücreti yargılama giderlerindendir. Buna göre karşı tarafa yüklenmesi gereken vekalet ücretinin bağımsız bir varlığı olamayacağından ayrı bir dava konusu yapılamayacaktır. Davacının kendi vekili ile yaptığı ve sadece tarafları bağlayan ücret sözleşmesi niteliğindeki vekalet akdi uyarınca ödenmesi kararlaştırılan bedelin koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasında zarar kapsamında değerlendirilemeyeceği gözetilmelidir.

Anılan içtihatı birleştirme kararı ve yerleşik Yargıtay uygulamaları nazara alındığında, tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyasında beraat etmiş olması nedeniyle davacı lehine maktu vekalet ücretine hükmolunması gerektiği, maktu vekalet ücretini aşan ve serbest meslek makbuzu ile ispatlanan kısmın ise davacı ile avukatı arasındaki hukuki ilişkiye dayandığı, bu nedenle koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasında zarar kapsamında değerlendirilemeyeceği, ceza evinde yaptığı harcamalar, davacının ulaşım ve ailesinin ceza evi ziyareti için yaptığı harcamalar, büyük oğlunun sınıfta kalmasının aile bütçesine ilave maddi yükü nedeniyle uğramış olduğu zarar, eşinin işinden istifa etmek zorunda kalması sonucu ortak aile bütçesinde uğranılan zarar, eşinin yüksek lisans öğrenimini yarım bırakmak zorunda kalması nedeniyle uğranılan zarar, eşinin istifa etmek zorunda kalması sonucu mahrum kalınan SGK emeklilik ikramiyesi kaybı sonucu ortak aile bütçesinde uğranılan zarar, avukatlık ücreti ve dava sırasında yapılan masraflar, noter ve konsolosluk işlem ücretleri ile harçlar, ceza evi masraflarının 5271 sayılı CMK’nın 141 ve devamı maddelerine göre belirlenmesi gereken maddi zarar kapsamında hüküm altına alınamayacağı dikkate alındığında, maddi tazminat olarak verilmemesinde isabetsizlik görülmemiştir.

Kurmay albay olarak görev yapmakta iken açılan dava nedeni ile davacının mahrum kaldığı maaşları, mahrum kaldığı tayin bedelleri nedeniyle uğradığı zarar, emekli ikramiyesi nedeniyle uğramış olduğu zarar, OYAK emeklilik yardımının eksik alınması nedeniyle doğan zarar, mahrum kaldığı ücretli yıllık izin kayıpları taleplerinin 5271 sayılı Kanunun 141 ve devamı maddelerine göre değerlendirilebilecek talepler olmadığı, varsayıma dayalı ve muhtemel gelir kayıplarına ilişkin, idari takdire ilişkin tasarruf niteliğinde olduğu, davanın açılmaması durumunda hakların elde edileceğinin mutlak, muhakkak ve kesin olmadığı, davanın varlığı nedeni ile davacının bu haklardan mahrum kaldığının kabul edilemeyeceği, bu nedenle gerçek maddi zarar mahiyetinde bulunmadıklarından bu taleplerin maddi tazminata dahil edilmemesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.


Ceza Genel Kurulu 2017/18 E. , 2021/100 K.

  • CMK m. 141
  • El koyma işlemi nedeniyle maddi ve manevi tazminat şartları

Maddi tazminat ile davacının malvarlığında meydana gelen somut bir azalma ya da kazanç kaybı, ödediği avukatlık ücreti gibi masrafların karşılanması amaçlanırken, manevi tazminat kişinin sosyal çevresinde itibarının sarsılması, özgürlüğünden mahrum kalması nedeniyle duyduğu elem, keder, ıstırap ve ruhsal sıkıntıların bir ölçüde de olsa giderilmesi amacına yöneliktir.

Bu aşamada uyuşmazlık konusuyla ilgisi nedeniyle CMK’nun 141. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendindeki “Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı hâlde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,” kişilerin Devletten tazminat isteme hakkına ilişkin düzenleme üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.

Anılan bentte el koyma nedeniyle uğranılan zararın tazmininin talep edilebileceği dört farklı duruma yer verilmiş olup bu hâller;

a) Koşulları oluşmadığı hâlde el koyma: Koruma tedbirleri genel itibarıyla 5271 CMK’da düzenlenmiştir. CMK’nın Birinci Kitabının Dördüncü Kısmı “Koruma Tedbirleri” başlığını taşımakta olup el koyma tedbirine de bu kısmın 123 ila 134. maddeleri arasında yer verilmiştir. Kanun’un bu açık düzenlemesine göre el koyma bir koruma tedbiridir. El koyma, ceza muhakemesinde delil olabilecek veya ileride müsadere edilebilecek eşya üzerinde zilyedin sahip olduğu tasarruf yetkisinin kaldırılmasıdır. Anayasa’nın 20. maddesinde, belli koşullarda kişilerin özel belge ve eşyasına el konulabileceği; 35. maddesinde, herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği düzenlenmiştir.

CMK’nın 123. maddesine göre, ispat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri muhafaza altına alınırken, yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya el konulabilmektedir.

Aynı Kanun’un 127. maddesinde, hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlilerinin el koyma işlemini gerçekleştirebileceği, hâkim kararı olmaksızın yapılan el koyma işleminin, yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulacağı, hâkimin, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklayacağı; aksi hâlde el koymanın kendiliğinden kalkacağı belirtilmiştir. Ayrıca CMK’nın 126. maddesinde, şüpheli veya sanık ile CMK’nın 45 ve 46. maddelerine göre tanıklıktan çekinebilecek kimseler arasındaki mektuplara ve belgelere el koyma; 128. maddesinde, suçtan elde edildiği değerlendirilen taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma; 129. maddesinde, postada el koyma; 130. maddesinde, avukat bürolarında arama, el koyma ve postada el koyma; 134. maddesinde de bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbirinin uygulanma koşullarına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.

Kanunda öngörülen koşullar oluşmamasına rağmen eşya veya malvarlığı değerlerine el konulması durumunda, ilgili kişiler açısından koruma tedbirleri nedeniyle tazminat talep etme hakkı doğacaktır.

b) El konulan eşyanın korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması: El konulan eşyanın geçici olarak Devletin kontrolü altında kalması nedeniyle, değerinin muhafazası ve zarar görmemesi için gerekli tedbirler yetkili merciler tarafından alınmalıdır. CMK’nın 132. maddesinde de; el konulan eşyanın, zarara uğraması veya değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı hâlinde, hükmün kesinleşmesinden önce elden çıkarılabileceği, değerinin muhafazası ve zarar görmemesi için gerekli tedbirlerin alınacağı, soruşturma evresinde Cumhuriyet Başsavcılığı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından, bakım ve gözetimiyle ilgili tedbirleri almak ve istendiğinde derhâl iade edilmek koşuluyla, muhafaza edilmek üzere, şüpheliye, sanığa veya diğer bir kişiye teslim edilebileceği, delil olarak saklanmasına gerek kalmaması hâlinde, rayiç değerinin derhâl ödenmesi karşılığında, ilgiliye teslim edilebileceği hüküm altına alınmıştır. El konulan eşyanın, uygun şekilde muhafaza edilmemesi sonucunda yıpranması, eskimesi, kullanılamaz hâle gelmesi veya zayi olması gibi durumlarda, meydana gelen bu zarar, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat talebine konu olabilecektir.

c) El konulan eşyanın amaç dışı kullanılması: El koyma tedbirinin amacının genel olarak; delil elde edilmesi ve buna bağlı olarak sağlıklı bir ceza yargılaması yapılmasının ve maddi gerçeğe ulaşılmasının sağlanması ya da müsadere konusu olabilecek eşyanın güvence altına alınması suretiyle ileride verilebilecek bir müsadere kararının kâğıt üzerinde kalmasının önlenmesi olduğu söylenebilir. El konulan eşya veya diğer malvarlığı değerleri, el koyma amacı doğrultusunda kullanılmalıdır. Aksi durumda ilgililer bu nedenle tazminat isteyebileceklerdir.

d) El konulan eşyanın zamanında geri verilmemesi: CMK’nın 131. maddesinde; şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait el konulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tâbi tutulmayacağının anlaşılması hâlinde, resen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verileceği, 128. madde hükümlerine göre el konulan eşya veya diğer malvarlığı değerlerinin, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması hâlinde, sahibine iade edileceği düzenlenmiştir. Bu itibarla, el koyma amacının ortadan kalması hâlinde, makul derecede ivedilikle el konulmuş eşya veya diğer malvarlığı değerlerinin ilgilisine iadesi gerekmektedir. Aksi hâlde Devletin tazminat sorumluluğu söz konusu olacaktır.

Bu aşamada, somut olayda tazminat talebine konu el koyma işleminin gerçekleştirildiği tarih itibarıyla yürürlükte olan 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun ilgili hükümlerine ilişkin de açıklama yapılması gerekmektedir.

Tazminat talebine konu el koyma tedbirine dayanak olan 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun işlem tarihinde yürürlükte olan; “Arama ve el koyma” başlıklı 9. maddesinin birinci fıkrası; “Kaçak eşya, her türlü silâh, mühimmat, patlayıcı ve uyuşturucu maddelerin bulunduğundan şüphe edilen her türlü kap, ambalaj veya taşımaya yarayan diğer araçlar ile kişilerin üzerlerinde yapılacak arama ve elkoymalar, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca yerine getirilir.”,

“El konulan eşyanın muhafazası” başlıklı 11. maddesinin birinci fıkrası; “Kaçak şüphesiyle elkonulan eşya ile 10 uncu maddenin ikinci fıkrası gereğince alıkonulan her türlü taşıt ve araç; miktarı, cinsi, markası, tipi, modeli, seri numarası gibi eşyanın ayırıcı özelliklerini gösterir bir tutanakla gümrük idaresine teslim edilir.”, ikinci fıkrası; “Gümrük idaresi, kaçak eşya ve taşıtların muhafazası için gerekli görülen yerlerde depo temin eder.”, dördüncü fıkrası “Birinci ve üçüncü fıkralar uyarınca elkonulan her türlü eşya ve taşıma araçlarının muhafazası, depolanması, yüklenmesi, boşaltılması ve nakliyesi gibi nedenlerle yapılan masraflar, gümrük idaresince karşılanır.”,

“Müsadere” başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi; “Bu Kanunda tanımlanan suçlarla ilgili olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin hükümleri uygulanır.”,

“Tasfiye” başlıklı 16. maddesi de;

“(1) Bu Kanunda tanımlanan suçların veya kabahatlerin konusunu oluşturması dolayısıyla müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımlarının uygulanabileceği eşya, sahibine iade edilemez. Bu eşya, kamu davasının açıldığı tarihten itibaren bir yıl içinde kovuşturmanın sonuçlanmaması halinde derhal tasfiye edilir. Ancak eşyanın;

a) Zarara uğraması, değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı halinde üç gün,

b) Muhafazasının ciddi külfet oluşturması halinde onbeş gün,

İçinde, eşyadan numune alınmasının mümkün olduğu durumlarda numune alınarak, mümkün olmaması halinde ise gerekli tespitler yaptırılarak, soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından tasfiyesine karar verilir.

(2) Satılarak tasfiye edilen eşya veya taşıma araçlarının satış bedeli emanet hesabına alınır. Yargılama sonucunda;

a) Tasfiye edilen eşya veya taşıma araçlarının, müsadere edilmeyip iadesine karar verilmesi,

b) Mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararına konu teşkil eden eşyanın ilgilisine iadesine karar verilmesi,

Hâllerinde; satış bedeli, satış tarihinden iade tarihine kadar geçen süre için yasal faizi ile birlikte hak sahibine ödenir.

(3) Elkonulan eşyanın iadesine karar verilmesi halinde, bu kararların uygulanmasında yürürlükte olan gümrük ve dış ticaret mevzuatı uyarınca işlem yapılır.

(4) Bu Kanunun uygulamasında tasfiye, tasfiye idaresi tarafından Gümrük Kanunu hükümlerine göre yapılır.”

Şeklinde düzenlenmiştir.

5607 sayılı Kanun’un 9. maddesinin birinci fıkrasında; kaçak eşya, her türlü silah, mühimmat, patlayıcı ve uyuşturucu maddelerin bulunduğundan şüphe edilen her türlü kap, ambalaj veya taşımaya yarayan diğer araçlar ile kişilerin üzerlerinde yapılacak arama ve el koymaların 5271 sayılı CMK uyarınca yerine getirileceği, 13. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde de; bu Kanun’da tanımlanan suçlarla ilgili olarak 5237 sayılı TCK’nın eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

5607 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasında; kaçak şüphesiyle el konulan eşya ile 10. maddenin ikinci fıkrası gereğince alıkonulan her türlü taşıt ve aracın, eşyanın ayırıcı özelliklerini gösterir bir tutanakla gümrük idaresine teslim edileceği, ikinci fıkrasında; gümrük idaresinin kaçak eşya ve taşıtları muhafazası için gerekli görülen yerlerde depo temin edeceği, aynı maddenin el koyma işleminin uygulandığı tarih itibarıyla yürürlükte olan dördüncü fıkrasında; birinci ve üçüncü fıkralar uyarınca el konulan her türlü eşya ve taşıma araçlarının muhafazası, depolanması, yüklenmesi, boşaltılması ve nakliyesi gibi nedenlerle yapılan masrafların gümrük idaresince karşılanacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un el koyma tarihi itibarıyla yürürlükte olan 16. maddesinde ise bu Kanun’da tanımlanan suçların veya kabahatlerin konusunu oluşturması dolayısıyla müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımlarının uygulanabileceği eşyanın, sahibine iade edilemeyeceği, bu eşyanın, kamu davasının açıldığı tarihten itibaren bir yıl içinde kovuşturmanın sonuçlanmaması hâlinde derhal tasfiye edileceği, ancak eşyanın; zarara uğraması, değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı hâlinde üç gün, muhafazasının ciddi külfet oluşturması hâlinde ise on beş gün içinde, eşyadan numune alınmasının mümkün olduğu durumlarda numune alınarak, mümkün olmaması hâlinde ise gerekli tespitler yaptırılarak, soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından tasfiyesine karar verileceği, satılarak tasfiye edilen eşya veya taşıma araçlarının satış bedelinin emanet hesabına alınacağı ve yargılama sonucunda; tasfiye edilen eşya veya taşıma araçlarının, müsadere edilmeyip iadesine karar verilmesi veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararına konu teşkil eden eşyanın ilgilisine iadesine karar verilmesi hâllerinde; satış bedelinin, satış tarihinden iade tarihine kadar geçen süre için yasal faizi ile birlikte hak sahibine ödeneceği belirtilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Yapılan ihbar üzerine Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesince 17.06.2009 tarihinde verilen karara istinaden 18.06.2009 tarihinde davacı …‘ın iş yerinde arama yapıldığı, iş yerinde bulunan 35 adet klima motoru, 20 adet turbo ve 20 adet hava yastığına el konularak muhafazası için Ergazi Tasfiye İşletme Müdürlüğüne teslim edildiği, soruşturma sonucunda davacı hakkında kaçakçılığa konu eşyayı bu özelliğini bilerek ticari amaçla kabul edip satma suçunu işlediği iddiasıyla 5607 sayılı Kanun’un 3/1-5 ve 13. maddeleri gereğince cezalandırılmasına ve kaçakçılığa konu eşyanın müsaderesine karar verilmesi talebiyle kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Ankara 1. Asliye Mahkamesince 26.01.2010 tarihinde suça konu eşyanın kaçak olmadığı gerekçesiyle davacı sanığın beraatine ve suça konu edilen eşyanın iadesine karar verildiği, hükmün katılan vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesince 03.02.2011 tarihinde eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulduğu, bozmaya uyan Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda 27.12.2011 tarihinde atılı suçun yasal unsurlarının gerçekleşmemesi nedeniyle davacı sanığın beraatine ve davaya konu olan eşyanın karar kesinleştiğinde davacı sanığa iadesine karar verildiği, bu hükmün de davalı katılan vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesince 07.11.2012 tarihinde onanmak suretiyle kesinleştiği ve davaya konu eşyanın 25.12.2012 tarihinde davacıya iade edildiği olayda;

5607 sayılı Kanun’un 16. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, kamu davasının açıldığı tarihten itibaren bir yıl içinde kovuşturmanın sonuçlanmaması hâlinde el koyma işlemine konu eşyanın derhal tasfiye edileceği ve akabinde tasfiye işlemlerinin yerine getirilmesinden sonra satış bedelinin emanet hesabına alınacağı, kovuşturma sonunda ortaya çıkan sonuç itibarıyla tasfiye edilen eşyanın satış bedelinin, satış tarihinden iade tarihine kadar geçen süre için yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesi ve zarara sebebiyet verilmemesi mümkün iken, Kanun’da öngörülen şekilde tasfiye işlemlerinin yerine getirilmediği, el konulan eşyanın makul sürede geri verilmemesi nedeniyle zamanla değerini kaybedebileceği ve söz konusu eşyada meydana gelen maddi zararın Devletten talep edilmesi hakkının bulunduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde; davacıya ait el konulan eşyanın iade edildiği tarihe kadar geçen süre içinde, ekonomik olarak yıpranmaya uğrayıp uğramadığı ile model ve kullanım yönünden değer kaybedip kaybetmediği konusunda bilirkişi raporu alınması ve sonucuna göre davacının tazminat talebi hakkında bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin eksik araştırma ile hüküm kurulmasında isabet bulunmamaktadır.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/48

  • CMK 141
  • Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 118 gün tutuklu kaldıktan sonra bu suçtan beraat eden sanığa 20.000 TL manevi tazminat fazla kabul edilmelidir.

Koruma tedbirleri nedeniyle tazminatın hangi hâllerde isteneceği on bent hâlinde sayılmış, 30.04.2013 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 17.maddesiyle anılan fıkraya “k) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,” bendi eklenmiş, fıkranın son cümlesinde de kişilerin koruma tedbirleri nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi her türlü zararlarını Devletten talep edebilecekleri belirtilmiştir. Maddi tazminat ile davacının malvarlığında meydana gelen somut bir azalma ya da kazanç kaybı, ödediği avukatlık ücreti gibi masrafların karşılanması amaçlanırken, manevi tazminat kişinin sosyal çevresinde itibarının sarsılması, özgürlüğünden mahrum kalması nedeniyle duyduğu elem, keder, ıstırap ve ruhsal sıkıntıların bir ölçüde de olsa giderilmesi amacına yöneliktir.

Bu aşamada uyuşmazlık konusuyla ilgisi nedeniyle manevi tazminatın belirlenme yöntemi üzerinde de durulması gerekmektedir.

Manevi zararın tümüyle giderilmesi imkânsız ise de belirlenecek manevi tazminat kişinin acı ve ızdıraplarının dindirilmesinde, sıkıntılarının azaltılmasında etken olacaktır. Bu nedenle manevi tazminata hükmedilirken kişinin ceza infaz kurumunda kaldığı süre, sosyal ve ekonomik durumu, toplumsal konumu, atılı suçun niteliği, tutuklamanın şahıs üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler dikkate alınarak, adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşır bir miktar olmasına özen gösterilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

1975 doğumlu, evli, iki çocuklu, ilkokul mezunu olan, tutuklandığı tarihte garson olarak çalışan ve uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 118 gün tutuklu kaldıktan sonra bu suçtan beraat eden davacının sosyal ve ekonomik durumu, toplumsal konumu ve ceza infaz kurumunda kaldığı süre, davacıya atılı suçun niteliği, tutuklamanın üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler ve haksız tutukluluğun gerçekleştiği tarihteki paranın satınalma gücü de göz önüne alındığında, davacı lehine hükmolunan 20.000 TL manevi tazminatın makul olmayıp fazla olduğu sonucuna ulaşılmıştır.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/469

  • CMK 141
  • Gümrükte yapılan el koyma nedeniyle bozulan yaş sebzeler nedeniyle devletin oluşan maddi zararı tazmin yükümlülüğü vardır.

23.02.2009 tarihinde saat 06.33 sıralarında davacı şirketin, Türkiye’den Almanya’ya ihraç etmek istediği çeşitli cins ve miktardaki sebzelerin K. Tır Gümrük Sahasına getirildiği, gümrük tescil işlemlerini müteakip risk kriterleri çerçevesinde yapılan tarama neticesinde eşyanın bulunduğu tırın aranmasına karar verildiği, yapılan sayımda; tır karnesi ekindeki davacı şirket tarafından düzenlenen fatura içeriği sebzelerden bir kısım kalemlerin %10’dan fazla, bir kısım kalemlerin ise %10’dan eksik olduğu, ayrıca tır karnesi ve faturada beyan edilmeyen 26 kilogram Şili biberinin bulunduğunun tespit edildiği, sayımı yapılan eşyanın araca tekrar yüklenip güvenlik mührü tatbik edildiği, Cumhuriyet savcısınca, beyan edilen ile tespit edilen arasında %10’u aşan farklılıklar bulunan eşya ile ilgili olarak 5607 sayılı Kanun’a göre işlem yapılması, eşyaya ve eşyanın bulunduğu tıra el konulması talimatı verildiği, el koyma işleminin 25.02.2009 tarihinde E. 1. Sulh Ceza Mahkemesince onaylandığı ve aynı tarihte el koyma işlemine konu eşyanın Ö. Soğuk Hava Depo İşletmeciliği Gıda Tarım Nakliyecilik Ticaret ve Sanayi Limited Şirketinin deposuna konularak depo yetkilisine yediemin olarak teslim edildiği, davacı şirket vekilinin 26.02.2009 tarihli dilekçeyle el koyma kararının kaldırılmasını talep etmesi üzerine E. 2. Asliye Ceza Mahkemesince 03.03.2009 tarihinde el konulan eşyanın sahibine iadesine karar verildiği, davacı şirket vekilinin talebi üzerine E. 1. Sulh Hukuk Mahkemesince 04.03.2009 tarihinde yapılan tespit sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda; tespite konu ürünlerin tamamının kendilerine has taze görüntülerini kaybederek yumuşamaya ve çürümeye başladıkları, bunun da satışa engel bir durum teşkil ettiği, söz konusu ürünlerin bozulmamış hâldeki piyasa değerlerinin toplam 30.166,60 TL olduğunun belirtildiği, el konulan eşyanın 05.03.2009 tarihinde soğuk hava deposu yetkilisince davacı şirket vekiline teslim edildiği, E. Cumhuriyet Başsavcılığınca 29.04.2009 tarihinde; davacı şirketin temsilcisi, gümrük müşaviri, tır şöförü ve tırın sahibi olan şirketin yetkilisi hakkında 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3. maddesinin ondördüncü fıkrasının birinci cümlesi uyarınca cezalandırılmaları isteğiyle kamu davası açıldığı, E. 1. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 02.11.2010 tarih ve … sayı ile; eylemin sadece yanlış yüklemeden kaynaklandığı ve suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle tüm sanıkların beraatlerine, karar kesinleştiğinde bir örneğinin ihracatçı şirket yetkilisi hakkında 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 239 ve devamı maddeleri uyarınca gereğinin takdir ve ifası için Kapıkule Gümrük Muhafaza Başmüdürlüğüne gönderilmesine karar verildiği ve hükmün kesinleştiği, Gümrük İdaresince davacı şirket hakkında 4458 sayılı Gümrük Kanunu uyarınca idari para cezası uygulandığı, davacı şirket vekilinin, şirketin ihraca konu olan ve kısa zamanda bozulabilen mallarının depoda kalması ve savcılık/mahkeme tarafından hemen satılmaması nedeniyle zararın gerçekleştiğini belirterek el koyma tedbirinin haksız şekilde uygulandığı gerekçesiyle 36.310,10 TL maddi tazminatın el koyma tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ettiği olayda; davacı şirketin yurt dışına ihraç etmek üzere beyanname ekinde sunduğu faturaya konu yükün sayımında beyan edilen miktar ile tespit edilen miktar arasında %10’u aşan farklılıklar bulunduğunun belirlenmesi üzerine ilgililer hakkında el koyma tarihinde yürürlükte olan 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun o tarihte yürürlükte olan 3. maddesinin ondördüncü fıkrasının birinci cümlesinde düzenlenen suçtan dolayı soruşturmaya başlanması üzerine ihraca konu eşyaya el konulmuş ise de kovuşturma sonucunda atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle sanıkların beraatlerine karar verildiği ve bu hükmün kesinleştiği göz önüne alındığında; kesinleşen bu karara göre, suç oluşturmayan ve hatalı yükleme olarak kabulü gereken fiilin, Gümrük Kanunu’nun 241. maddesinin 3.fıkrasının (j) bendi uyarınca sadece usulsüzlük cezasını gerektirmesi ve anılan Kanun’da açık hüküm bulunmaması nedeniyle bu fiilden dolayı mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımının uygulanmasının mümkün olmaması, diğer taraftan davacı şirket yetkilisi, ihraca konu yükün hatalı yüklenmesinden dolayı kusurlu hareketiyle el koyma işlemine yol açmış olsa bile, gümrük idaresince gerekli sayım, tartım ve tespiti yapılmış olan el koyma işlemine konu yaş sebzenin niteliğine göre bozulma tehlikesi göz önüne alınıp el koyma tarihinde yürürlükte olan 5607 sayılı Kanun’un 16. maddesinin birinci fıkrası uyarınca 3 gün içinde tasfiye kararı verilmesi ve akabinde tasfiye işlemlerinin yerine getirilmesinden sonra satış bedelinin emanet hesabına alınmış olması hâlinde, kovuşturma sonunda ortaya çıkan sonuç itibarıyla tasfiye edilen eşyanın satış bedelinin, satış tarihinden iade tarihine kadar geçen süre için yasal faizi ile birlikte davacı şirkete ödenmesi ve zarara sebebiyet verilmemesi mümkün iken, Kanun’da öngörülen şekilde tasfiye işlemlerinin yerine getirilmeyip ihraca konu yaş sebzelerin soğuk hava deposuna bırakılması sonucu bozulmasına ve davacı şirketin zarara uğramasına neden olunması karşısında; davacı şirketin el koyma sonucu meydana gelen maddi zararını Devletten talep etme hakkının bulunduğu ve Yerel Mahkemece tazminat hukukunun genel prensiplerine göre saptanacak maddi zararın davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği


Ceza Genel Kurulu 2015/518 E. , 2018/293 K.

  • CMK 141
  • Davacının tutuklu kaldığı dönemde iş yerinin açık olup olmadığı, herhangi bir gelir elde edip etmediği araştırılarak, gerçek geliri ve dolayısıyla kazanç kaybının belirlenmesi, bunun mümkün olmaması ya da tespit edilen gelirinin net asgari ücretten az olması durumunda, en azından temel ihtiyaçlarını karşılayan, insanca yaşamasına imkân tanıyan en düşük asgari ücretin tamamı üzerinden belirlenecek bir miktarın maddi tazminat olarak belirlenmesi gerektiği kabul edilmelidir.

Davacının tutuklandığı tarihte bakkal işlettiği, basit usulde ticari kazanç elde ettiği, davacı vekili tarafından vergi levhasının delil olarak sunulduğu, sosyal ve ekonomik durumunun araştırıldığı, ilgili meslek odasından kaydının bulunup bulunmadığı ve gelirinin ne olduğunun tespit edilmeye çalışıldığı, bilirkişiden rapor alındığı, ancak davacının bağlı bulunduğu vergi dairesine beyan ettiği gelirleri, sosyal ve ekonomik durumunun araştırılması sonucu tespit edilen kazancı ile dava dilekçesinde dile getirdiği gelirinin farklı olduğu, yerel mahkemece davacının tutuklu kaldığı dönemde iş yerinin açık bulunup bulunmadığı, dolayısıyla herhangi bir kazanç elde edip etmediği araştırılmadan, ne kadar kazanç elde ettiği vergi dairesi veya ilgili meslek kuruluşundan sorulmadan, aylık ve yıllık gelirine ilişkin çelişki de giderilmeden bilirkişi tarafından vergi levhasındaki kazancı esas alınarak hesaplanan miktarda tazminata hükmolunduğu, oysa öncelikle tutuklu kaldığı dönemde iş yerinin açık olup olmadığı, buna bağlı olarak herhangi bir gelir elde edip etmediği araştırılarak, gerçek gelirinin ve dolayısıyla kazanç kaybının belirlenmesi, bunun mümkün olmaması ya da tespit edilen gelirinin asgari ücretten az olması durumunda, en azından temel ihtiyaçlarını karşılayan, insanca yaşamasına imkân tanıyan en düşük net asgari ücretin tamamı üzerinden belirlenecek bir miktarın maddi tazminat olarak belirlenmesi gerekmektedir.

Basit ticari usulde kazanç elde eden davacının vergi dairesine daha az kazandığını beyan etmesi nedeniyle bu miktarın maddi tazminata esas alınması da isabetli değildir. Zira; kamulaştırma davalarında, kamulaştırmaya konu taşınmazın sahibi tarafından tapuya veya vergi dairesine beyan edilen değeri üzerinden idare tarafından hesaplanan kamulaştırma bedeline itiraz edilmesi hâlinde, mahkemece resmi kayıtlarda geçen miktar esas alınıp dava reddedilmemekte, keşif yapılarak gerektiğinde tanık ve yerel bilirkişi dinlenip teknik bilirkişi marifetiyle taşınmazın gerçek değeri tespit edilerek kamulaştırma bedeli belirlenen miktara yükseltilirken, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davalarında vergi dairesi ya da başka bir kuruma bildirilen miktara bağlı kalınması hak, adalet ve nasafet ilkesine uygun olmayacaktır. Bu nedenlerle, davacının tutuklu kaldığı dönemde iş yerinin açık olup olmadığı, herhangi bir gelir elde edip etmediği araştırılarak, gerçek geliri ve dolayısıyla kazanç kaybının belirlenmesi, bunun mümkün olmaması ya da tespit edilen gelirinin net asgari ücretten az olması durumunda, en azından temel ihtiyaçlarını karşılayan, insanca yaşamasına imkân tanıyan en düşük asgari ücretin tamamı üzerinden belirlenecek bir miktarın maddi tazminat olarak belirlenmesi gerektiği kabul edilmelidir.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/6114 Karar: 2018/54 Tarih: 08.01.2018

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

'’Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat’’ olan dava türünün gerekçeli karar başlığında ‘’ 141 ve gereği tazminat talebi’’ olarak yazılması, mahallinde düzeltilebilir yazım yanlışlığı kabul edilmiş, hükmedilen manevi tazminatın hak ve nesafet ilkelerine uygun makul bir miktar olduğu ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davacı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından, tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davacı vekilinin bir nedene dayanmayan temyiz itirazları ile davalı vekilinin davanın reddine karar verilmesi gerektiğine, tazminat miktarına, vekalet ücretine, faize ve sair nedenlere ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün, isteme aykırı olarak ONANMASINA, 08.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/7910 Karar: 2018/35 Tarih: 08.01.2018

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Davacının tazminat talebinin reddine ilişkin hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Davacının, tazminat davasının dayanağı olan Hakkari Çocuk Mahkemesinin 13/03/2015 tarihli ve 2014/79-2015/27 sayılı davacı yönünden beraatle sonuçlanan dava dosyası kapsamında, 07/10/2014 tarihinde saat 14:40 sıralarında yakalanarak Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğü, bilahare Cumhuriyet Savcının talimatı ile ailesine teslim edildiği, CMK’nın 141/1-e maddesindeki “kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen” kişilerin tazminat isteyebilecekleri hususu dikkate alındığında, davacı lehine maddi ve manevi tazminat isteme koşullarının oluştuğu, bu kapsamda uğranıldığı iddia edilen zarar için davacı lehine makul bir tazminata hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, “davacının ifadesinin alınıp bekletilmeden serbest bırakıldığı, orada herhangi bir haksız muamele ile karşılaştığına dair iddianın ve eylemin yer almadığı, ifadesinin alınmasına yönelik yakalamada hukuka aykırılığın bulunmadığı” şeklindeki yasal olmayan yetersiz gerekçelerle tazminat talebinin reddine karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 08/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/13853 Karar: 2017/6124 Tarih: 11.09.2017

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Davacının tazminat talebine dair dava dilekçesinin reddine dair karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Mahkemece ‘‘davacının haksız yakalama yapıldığını iddia ettiği soruşturma dosyasının henüz sonuçlanmadığı, bu aşamada 142. Maddesinde belirtilen tazminat isteminin koşullarının oluşmadığı anlaşıldığından 141-142 madde uyarınca açılan maddi ve manevi tazminatla ilgili dava dilekçesinin REDDİNE’’ dair verilen kararın esas itibariyle davanın reddi niteliğinde olduğu belirlenerek yapılan incelemede;

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-) Davacı vekili, müvekkilinin … Barosuna kayıtlı olarak avukatlık yaptığını, 11.06.2013 tarihinde gözaltına alınan 2 meslektaşının adliye içinde alıkonulması sebebiyle nöbetçi savcı ile görüşmek isteyen bir grup avukat arkadaşıyla beraber …‘daki … Adliyesinde C Blok -3 giriş katında beklemeye başladığını, ardından hiçbir uyarı yapılmadan CMK’nın 90. maddesi ve Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin 5., 6. maddelerine aykırı olacak şekilde zorla, darp edilerek yakalama işlemine maruz kaldığını, emniyete ait otobüslerle … Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğünü, otobüsün içinde 10 saat kadar bekletildiğini, bu esnada CMK’nın 90., 147. maddeleri, Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin 6. 7., 8. maddelerine aykırı olacak şekilde kanuni haklarının kendisine hatırlatılmadığını, ne ile suçlandığı konusunda kendisine bilgi verilmediğini, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun Ek 2. maddesine aykırı olacak şekilde bekletilme süresince yeme içme ihtiyacının karşılanmadığını, özgürlüğünden mahrum bırakıldığı 10 saatlik süre boyunca yalnızca sağlık muayenesi ve serbest bırakma tutanağının tanzim edildiğini, başka bir işlem yapılmadığını bunun da CMK’nın 90/6. maddesi ve Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin 17. maddesine aykırı olduğunu, kimlik tespiti işleminin adliyedeki kameralar vasıtasıyla yapılabileceğini, yakalama işlemine karşı nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine itiraz ettiklerini ancak, yakalama kararı ve soruşturma dosyası olmadığı yönünde Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye şifai olarak bilgi verildiğini, hakim tarafından bu hususta tutanak tutulduğunu, itirazlarının sürüncemede bırakıldığını, sözlü olarak verilen yakalama emrinin yazılı hale dönüştürülmediğini, bunun da CMK’nın 161. maddesi ve Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin 6. maddesine aykırı olduğunu, yakalama gerçekleştirildikten sonra yakınlarına haber verilmediğini bu haliyle CMK’nın 95. maddesine aykırı davranıldığını, Avukatlık Kanunu’nun 58. maddesine göre müvekkili hakkında görev sırasında işlediği suçlardan dolayı ancak Adalet Bakanı’nın izniyle soruşturma başlatılabileceğini bu durumda yakalama işleminin yapılamayacağını, olaya bizzat Cumhuriyet savcının müdahale etmesi gerektiğini belirterek 5271 Sayılı CMK’nın 141 vd. maddeleri uyarınca 50.000 TL manevi tazminatın, davalı hazineden tahsilini talep etmiş, yargılamayı yapan Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesince, davaya dayanak teşkil eden soruşturmanın henüz sonuçlanmadığı, bu aşamada tazminat isteme koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

Mahkemece, henüz tazminat isteme koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle tazminat talebinin reddine karar verildiğinden, öncelikle derdest davalarda koruma tedbirleri sebebiyle tazminat davası açılıp açılmayacağı konusu değerlendirilmelidir;

5271 Sayılı CMK’nın tazminat istemenin koşulları başlığını taşıyan 142. maddesinde; “Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde” bulunulabileceği hükme bağlanmış, 466 Sayılı Kanun’un 2. maddesinde ise; “zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan dâvalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde,” uğranılan zararın tazmininin istenebileceği belirtilmiştir. 466 Sayılı Kanundaki bu düzenleme nedeniyle, tazminat istemine konu davaların esasıyla ilgili verilen kararların kesinleşmesi veya verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların kesinleşmesinden itibaren dava açma süresinin başlayacağı kabul edilmiş, yerleşik uygulama bugüne kadar da bu şekilde sürdürülmüştür.

5271 Sayılı CMK’nın; “Tazminat istemi” başlıklı 141. maddesi incelendiğinde, bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bu nedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır.

Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp, çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi bu konudaki talepler hakkında karar verilmesi için davanın esası hakkında karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde, kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma istemi yerine getirilmeden tutuklanan, kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, ya da hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen, kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı talepler değildir.

Ancak asıl davanın sonucuna bağlı veya asıl davada verilecek kararları etkileyici talepler yönünden mutlaka davanın esasıyla ilgili verilen karar veya hükmün kesinleşmesi zorunludur. Örneğin, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, yine mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması sebebiyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılanlar hakkında, mutlaka davanın esasıyla ilgili olarak verilen kararın kesinleşmesini beklemek zorunluluğu bulunmaktadır. Belirtilen bu hallerde tazminat isteme hakkı verilen karar veya hükmün kesinleşmesiyle doğacaktır.

Dosya içeriğine göre; 11.06.2013 tarihinde … Adalet Sarayı C Blok -3. katta toplanan ve tutanağa göre bazılarının üzerinde avukat cübbesi bulunan grubun slogan attığı, bu durumun İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 02.05.2013 tarih ve 2013/4154 Sayılı yazısına aykırı durum oluşturduğu belirtilerek kolluk birimince kamera kaydına başladığı, eylemin devam etmesi üzerine güvenlikten sorumlu Cumhuriyet Başsavcı vekilinin, ilçe emniyet müdür yardımcısına sözlü talimatı ile müracaat savcısından talimat bekledikleri, müracaat savcısının eyleme son verilmemesi halinde yakalama işlemi yapılarak 2911 Sayılı Kanun gereği işlem yapılması talimatı verdiği, uyarılara rağmen eylemin devam ettiği, bunun üzerine kolluk biriminin çember oluşturarak göstericileri C kapısına yönelttiği, dışarı çıkmak istemeyen bir kısım kişilerin kolluk güçlerine fiili saldırıda bulunduğu, olaylarda polis memurları ile özel güvenlik görevlilerinin yaralandığına dair tutanak tutulduğu, saat 12:05 sıralarında başlayan olaya dair yakalanan şahısların saat 15:00 sıralarında güvenlik şube müdürlüğüne getirildiği, bu kişiler arasında davacının da olduğu, burada aralarında davacının da bulunduğu 21 kişinin kimlik bilgilerini verdiği, diğer 23 kişinin ise kimlik bilgilerini kolluğa vermek istemediği, şahısların kimliklerini tespit etme ve diğer avukatların otobüslere binmeleri sebebiyle şüpheli avukatlarla müdafi avukat konumundaki şahısların ayrıştırma çalışmaları sebebiyle şüphelilerin hastaneye sevkinin saat 16:30 sıralarında yapılabildiğine dair tutanak tutulduğu, hastane aşamasında Cumhuriyet savcısı tarafından başka kayıtların toplanmasının yanı sıra kimlik tespitinin ardından şüphelilerin salıverilmesi talimatı verildiği, tutanakta belirtildiğine göre alınan talimata göre kimlik ibraz edenlerin doktor raporundan sonra salıverildiği, kimlik ibraz etmeyenlerin ise saat 20:10 sıralarında alınan talimat gereği kimlik ibrazı halinde serbest bırakılmasına dair kayıt düşüldüğü, ancak davacının saat kaçta serbest bırakıldığının mevcut evraklardan anlaşılamadığı,

Buna göre;

Davacının saat 17:10’a kadar emniyete ait otobüste bekletildiği, yine sağlık kontrolünden sonra da saat 22:00’ye kadar aynı biçimde emniyete ait otobüste kaldığı, bu süreçte sadece sağlık muayenesi ve serbest bırakma tutanağı düzenlendiği, yakalama işlemine yönelik itirazın saat 17:45’te İstanbul 32. Sulh Ceza Mahkemesine yapıldığı, itiraza yazılı yanıt verilmediği ya da gerektiği gibi yanıt verilmediği için işin sürüncemede bırakıldığı, davacının kanuni haklarının kendisine hatırlatılmadığı ve yakınlarına haber verilme hakkının da ihlal edildiğine dair iddiaların araştırılması bakımından, davacı ile ilgili tutanak, yazışma ve benzeri tüm belgelerin onaylı suretleri ilgili kolluk biriminden temin edilerek ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/84674 Sayılı dosyası celp edilip incelenerek davacının yukarıda sayılan haklarının ihlal edilip edilmediği detaylıca araştırılıp, davacı hakkında düzenlenen serbest bırakma tutanağı başta olmak üzere ilgili tüm belge ve bilgilerin denetime elverişli şekilde onaylı suretleri de dosya arasına alınarak, sayılan ihlallerin yapıldığının anlaşılması halinde hak ve nesafete uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve isabetsiz gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi,

2-) Hükmün verildiği duruşmaya iştirak eden Cumhuriyet savcısının isim ve sicil bilgilerinin duruşma tutanağı ve gerekçeli karar başlığında gösterilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 11.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/5020 Karar: 2016/7845 Tarih: 04.05.2016

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Davacılar vekilinin 06.05.2013 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacıların bir suç soruşturması sebebiyle tutuklu kaldıklarını, yapılan yargılama sonunda üzerlerine atılı suçtan beraatlerine hükmedildiğini belirterek CMK’nın 141. vd. maddeleri gereğince maddi ve manevi tazminat istemine dair açılan davaların … yönünden kısmen kabulüne, … yönünden reddine dair hükümler, davacılar vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı … hakkında kurulan hükme yönelik davacı vekilinin ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Tazminat davasının dayanağı olan Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 2013/27 Esas - 2013/62 Karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde; sanığın ( davacının ) cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçlarından tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda beraatine hükmedildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 27.03.2013 tarihinde kesinleştiği, tazminat davasının 06.05.2013 tarihinde, CMK’nın 142/1. maddesinde öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı, kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu anlaşılmakla,

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda hükmedilen maddi tazminata ayrıca tutuklama tarihi ile dava tarihi arasında kalan dönem için tahakkuk ettirilen 667,38 TL faiz miktarının da eklenmesi suretiyle fazla miktarda maddi tazminata hükmedilmesi,

Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeple 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden, hükmün 2. bendinde yer alan maddi tazminat miktarının “4.255,57 TL’ye” indirilmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün, isteme uygun olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Davacı … hakkında kurulan hükme yönelik davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Tazminat davasının dayanağı olan Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 2013/27 Esas - 2013/62 Karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde; sanığın ( davacının ) cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçlarından tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda beraatine hükmedildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 27.03.2013 tarihinde kesinleştiği, tazminat davasının 06.05.2013 tarihinde, CMK’nın 142/1. maddesinde öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı, kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu anlaşılmakla,

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazının reddine, Ancak;

Davacının tazminat davasına dayanak teşkil eden Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 2013/27 Esas - 2013/62 Karar sayılı ceza dosyasında tutuklu kaldığı sürenin, İpsala Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/195 Esas - 2013/117 Karar sayılı dosyası ile mahkum olduğu hapis cezasından 13.09.2013 tarihli ek kararıyla mahsubuna karar verilmiş, 5271 Sayılı CMK’nın 144/1. maddesinin ( 1 ). fıkrasının ( a ) bendinde tazminat isteyemeyecek kişiler arasında “gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler” de sayılmış ise de; 30.04.2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 Sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Konularda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 18. maddesi hükmü ile anılan maddenin 1. fıkrasının ( a ) bendi yürürlükten kaldırılmış olmakla, davacının hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, davacı vekilinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeple 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince, isteme uygun olarak, BOZULMASINA, 04.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/33224 Karar: 2015/18207 Tarih: 18.11.2015

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-Sanıkların suç tarihinde katılana ait arazideki fıstık ağaçlarından fıstık topladıklarının anlaşılması karşısında; eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 141/1. maddesine uyduğu gözetilmeyerek aynı yasanın 142/1-e maddesi ile hüküm kurulması,

2- Hırsızlık ihbarı üzerine jandarmanın çevrede yaptığı araştırma sırasında çaldıkları fıstıklar ile yakalan sanıkların eyleminin tamamlanmış olduğunun gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık R.. Ü.. müdafiinin ve sanık B.. K..’ün temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak bozulmasına, 5320 sayılı Yasanın 8/1 maddesi gözetilerek 1412 sayılı 326/son maddesi uyarınca kazanılmış hakkın gözetilmesine 18.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/10461 Karar: 2015/11589 Tarih: 23.06.2015

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Davacı vekilinin 13.12.2010 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacının bir suç soruşturması nedeniyle tutuklandığını, yapılan yargılama sonunda müvekkili hakkında ceza verilmesine yer olmadığına hükmedildiğini belirterek CMK’nın 141. ve devamı maddeleri gereğince manevi tazminat istemine ilişkin açılan davanın mahkemece reddine ilişkin hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Karar: Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Tazminat davasının dayanağı olan Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin, 2010/140 Esas -2010/197 Karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde; sanığın (davacının) adam öldürmeye teşebbüs suçundan tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda eyleminin TCK’nın 25/1. maddesi kapsamında olduğu belirtilerek ceza verilmesine yer olmadığına ve beraatine hükmedildiği, 5271 sayılı CMK’nın 223/2-d maddesinde yüklenen suçun sanık tarafından islenmesine rağmen olayda hukuka uygunluk nedeni bulunması halinde beraat kararı verileceğinin belirtilmesi karsısında, bozma ilamından sonra Dairemizce gidilen içtihat değişikliğine göre davacının hukuka uygunluk halinde bulunduğu halde tutuklanması nedeniyle tazminata hak kazandığı gözetilerek tazminat istemi hakkında bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince, isteme aykırı olarak BOZULMASINA,23.06.2015 tarihinde oy birliği ile, karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/8300 Karar: 2015/11211 Tarih: 05.05.2015

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Soruşturma aşamasında tutuklandıktan sonra beraatine karar verilen sanık S. A.’a CMK’nın 141/2. maddesi gereğince tazminat hakkı bulunduğunun bildirilmemesi ve bu hususun karara geçirilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilmek suretiyle hükmün bu sebepten dolayı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu cihetin yeniden yargılama yapılmaksızın düzeltilmesi mümkün bulunduğundan aynı Yasanın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak hüküm fıkrasına ‘‘Soruşturma aşamasında tutuklandıktan sonra beraatine karar verilen sanık S. A.’a CMK’nın 141/2. maddesi gereğince tazminat hakkı bulunduğunun bildirilmesine’’ ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan S. A. hakkındaki hükmün DÜZELTİLEREK, delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen sanık H. O. hakkındaki beraat hükmü ise usul ve kanuna uygun olduğundan DOĞRUDAN ONANMASINA, 05.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/4971 Karar : 2018/768 Tarih : 5.02.2018

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

Kanuna uygun olarak tutuklandıktan sonra hakkında beraat kararı verilen sanığın tazminat isteme hakkı bulunduğunun bildirilmemesi ve bu hususun kararda gösterilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK.nun 141/2 ile 232/6. maddelerine aykırı davranılması,

Bozmayı gerektirmiş, katılan vekili ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 05.02.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ
Esas : 2014/10080 Karar : 2018/91
Tarih : 10.01.2018

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü;

Dava dosyasının konusu olmayan başka bir soruşturma kapsamında Gökçeada Tapu Sicil Müdürlüğünde görevli Doğan Tahtakıran hakkında CMK’nın 140. maddesi uyarınca teknik araçlarla izleme kararı alınarak takibe başlandığı, bu takip sırasında sanık …‘nın Gökçeada Tapu Sicil Müdürlüğünde memur olan diğer sanık …’in cebine para koyduğu tespit olunarak …’in rüşvet aldığı diğer sanık …‘in de rüşvet verdiği iddia olunan olayda;

Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından öncelikle ceza muhakemesi hukukunun en önemli ilkelerinden biri olan “delillerin serbestliği” ve “hukuka aykırı yöntemle elde edilen delillerin kullanılması” konuları üzerinde durulması gerektiği,

Uygulamada yerleşmiş içtihatlarda da işaret edildiği üzere, ceza yargılamasının amacının, usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak belirlenmesi olup, maddi hakikate ulaşılmasında kullanılan tek vasıtanın deliller olduğu, 5271 sayılı CMK’nın “delilleri takdir yetkisi” başlıklı 217. maddesinin ikinci fıkrasındaki; “yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” biçimindeki düzenleme ile bu hususun açıkça belirtildiği, bu düzenleme ile ayrıca “delillerin serbestliği” ilkesine de vurgu yapıldığı, buna göre; ceza yargılamasında hangi hususun hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp, yargılama yapan hakimin, hukuka uygun şekilde elde edilen tüm delilleri kullanmak suretiyle, sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek, her türlü şüpheden arınmış bir neticeye ulaşması gerektiğinden, yargılamaya konu olan olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her aracın delil olarak kabul edileceği, keza CMK’nın 217. maddesinin ikinci fıkrasının gerekçesinde; “Maddenin son fıkrası, usul hukuku yönünden olağanüstü önem taşıyan ve adil yargılama ile bağlantılı ilkeyi belirtmektedir. İlke, delilin doğruluğunu, haklılığını hakkaniyete uygunluğunu sağlamak amacını gütmektedir. Böylece ister soruşturma ister kovuşturma evrelerinde olsun, hukuka aykırı olarak; örneğin, işkence, narko analiz, hataya sürükleyici eylemler, sorgulamalar, baskılar, kişinin fizik ve moral bütünlüğüne saldırılar yolu ile elde edilmiş deliller hükme esas alınamayacaktır” denilmek suretiyle bir delilin hükme esas alınmasına engel oluşturan hukuka aykırılığın “sanığın temel haklarını” ihlal eden aykırılıklar olduğunun belirtildiği,

Bu bağlamda, Ceza Muhakemesi Kanununda koruma tedbirleri arasında yer alan teknik araçlarla izleme tedbiri ile tesadüfen elde edilen delillerin de ele alınması gerektiği,

5271 sayılı CMK’nın “Tesadüfen elde edilen deliller” başlıklı 138. maddesinin ikinci fıkrası; “Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135’inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet savcılığına derhâl bildirilir” şeklinde hüküm altına alınmış olup, 01/06/2005 tarihinden sonra başvurulacak olan iletişimin denetlenmesi tedbiri sırasında, soruşturma veya kovuşturma ile ilgili olmayan, ancak 135. maddenin altıncı fıkrasında sayılan suç ya da suçlardan birisinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek delilin elde edilmesi durumunda, “tesadüfen elde edilen delil” olarak adlandırılan bu delilin belirtilen suçun soruşturma ve kovuşturulmasında kullanılmasının olanaklı hale getirildiği, bu düzenlemeyle telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, soruşturma veya kovuşturmayla ilgili olmayan, fakat 135. maddenin altıncı fıkrasında sayılan katalog suç ya da suçlardan birisinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delilin elde edilmesi durumunda, söz konusu delilin ceza yargılamasında kullanılabileceğinin kabul edilmiş olması, tedbirin uygulanması sonucunda elde edilen delillerin 135. maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlarla sınırlı olmak kaydıyla, aynı soruşturma ya da kovuşturmayla ilgili suçlar yönüyle öncelikle kullanılabileceğinin kabulünü gerektirdiği,

CMK’nın “Teknik Araçlarla İzleme” başlıklı 140. maddesine göre; “Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebepleri bulunması ve başka suretle delil elde edilememesi hâlinde, şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı alınabilir.”

Maddeye göre; şüpheliler hakkında teknik araçlarla izleme kararı verilebilmesi için;

Soruşturma konusu suçun kanunda sayılan suçlardan olması, suçun işlendiği konusunda kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması, başka yolla delil elde edilme olanağının bulunmaması, Hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararı gerektiği, CMK’nın 140. maddesi gereğince, alınan teknik araçlarla izleme kararı sonucunda elde edilen delillerin yalnızca bu maddede sayılan katalog suçlar kapsamında yer alan suç bakımından delil olarak kullanılabileceği, katalog suçlar dışında kalan bir suç bakımından ise elde edilen delillerin yargılamada kullanılmasının, maddenin 4. fıkrasının açık hükmü karşısında olanaklı olmadığı,

Buna karşılık; CMK’nın 138. maddesi, Ceza Muhakemesi Kanununun Birinci Kitap Dördüncü Kısım Koruma Tedbirleri Beşinci Bölüm Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi başlığı altında, aynı Yasanın 140. maddesi ise Kanunun Birinci Kitap Dördüncü Kısım Koruma Tedbirleri Altıncı Bölüm Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme başlığı altında düzenlendiğinden, “Tesadüfen elde edilen deliller” başlıklı CMK’nın 138. maddesi, “teknik araçlarla izleme”yi kapsamadığı gibi Kanunda teknik araçlarla izlemeye ilişkin olarak 138. maddedeki düzenlemeye benzer bir hükme yer verilmediğinden, teknik araçlarla izleme sırasında tesadüfen elde edilen delillerin soruşturma veya kovuşturma sırasında CMK’nın 217. maddesi kapsamında delil olarak kullanılmasının olanaklı olmadığı, keza YCGK’nın 03/07/2007 gün ve 101/3 sayılı Kararda, CMK’nın yürürlüğe girdiği 01/06/2005 tarihinden önce, mevzuatta iletişimin denetlenmesi sırasında tesadüfen elde edilen delillerin kullanılabileceğine dair bir hüküm bulunmadığından, 01/06/2005 tarihinden evvel tesadüfen elde edilen delillerin hükme esas alınamayacağına karar verildiği,

Açıklanan nedenler muvacehesinde somut olaya dönüldüğünde; sanıklardan …‘nın 17/12/2012 tarihli beyanlarında geçen “bana göstermiş olduğunuz görüntülerde elimi Savaş’ın cebine sokmamdaki amaç rüşvet vermek değil sadece çay kahve parası vermekti” şeklindeki savunmasından da anlaşılacağı üzere ikrar mahiyetindeki beyanlarının yasal delil niteliğinde olmayan teknik takip görüntülerine dayandığından hükme esas alınamayacağı, kaldı ki ikrarın tek başına mahkumiyete yeterli olmayacağı, keza diğer sanık … in de baştan itibaren aşamalarda istikrarlı olarak atılı suçlamayı inkar ettiği, eldeki davada kamu görevlisi olan sanıktan elde edilen bir paranın bulunmadığı, sanıklar haklarında CMK’nın 140. maddesi gereğince verilmiş teknik araçlarla izleme kararının olmadığı, başka bir şahıs ve olay hakkında verilen izleme kararı sırasında tesadüfen elde edilen delillerin dosyamız sanıkları aleyhinde yasal kanıt olarak kullanılamayacağı da anlaşıldığından, mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiş ve tebliğnamedeki bozma isteyen görüşe iştirak edilmemiş,

Hakkında beraat kararı verilen sanık …‘ın tutuklu kalması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nın 141/2. maddesine göre tazminat hakkı bulunduğunun karar yerinde gösterilmemesi bu konuda mahallinde işlem yapılması olanaklı görüldüğünden, mahkemenin taraflar arasında rüşvet anlaşması bulunmadığına yönelik kabulü isabetli olmasa da, sanıkların yüklenen suçu işlediklerine dair yasak kanıt dışında delil bulunmadığı gerekçesi karşısında bu yanlışlık sonuca etkili olmadığından bozma sebebi yapılmamıştır.

Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan katılan vekili ile O yer Cumhuriyet Savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 10/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/11873 Karar : 2017/4534 Tarih : 5.07.2017

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Davacı … vekili ve … aleyhine 25/11/2013 gününde verilen dilekçe ile haksız el koymadan kaynaklanan maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 25/12/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı … vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, haksız el koyma nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, davalı … yönünden davanın kabulüne karar verilmiş;

hüküm, davalı … tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, adına kayıtlı olan araca dolandırcılık, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve üye olmak suçlarından yürütülen soruşturma nedeniyle el konularak yediemine teslim edildiğini, yürütülen soruşturma neticesinde hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, 10/07/2013 tarihinde el konulan aracın kendisine iadesine karar verildiği, ancak aracını almaya gittiğinde yediemin deposunda 22/07/2013 tarihinde meydana gelen yangında aracının tamamen yandığını öğrendiğini bu nedenle uğradığı zararın tazmini isteminde bulunmuştur.

Davalılardan …, davada idare mahkemeleri görevli olduğundan öncelikle davanın görev yönünden reddine ayrıca esastan da reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Yerel mahkeme, davalı …`nın CMK 141 vd. maddeleri gereğince meydana gelen zarardan sorumlu olduğu gerekçesi ile bu davalı yönünden davanın kabulüne karar vermiştir.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılıbölümünde “koruma tedbirleri nedeni ile tazminat” konusu düzenlenmiştir.

Anılan yasanın ilgili bölümünde yer alan 141/j. maddesinde; “ Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde el konulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen “ kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceği öngörülmüştür.

Aynı yasanın 142/2. maddesinde; “ İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6. maddesinde ise; Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 141 ila 144. maddeleri hükümlerinin 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanacağı belirtilmiştir.

Somut olayda; davacı hakkında yukarıda anılan dönemden sonra soruşturma işlemleri yürütülmüştür. Dava tarihi itibari ile devlete karşı açılacak olan tazminat davalarında Ceza Muhakemesi Kanunu 141 ve 142 maddeleri uyarınca, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesi ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesi, görevlidir.

Bu nedenle davalı … hakkında görevsizlik kararı verilmesi gerekirken bu davalı yönünden işin esasına girilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3165 Karar : 2017/5762 Tarih : 3.07.2017

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı vekili ve davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

5271 sayılı CMK’nın 141/1-j maddesi uyarınca, eşyasına veya mal varlığı değerlerine koşulları oluştuğu halde el konulmuş olmasına karşın, korunması için gerekli tedbirler alınmadığı takdirde uğranılan zararın Devlet hazinesinden istenebileceği belirtilmiş olmakla birlikte, somut olay incelendiğinde, el koyma tedbirine konu olan aracın dava dışı … isimli kişinin adına tescilli olduğu, davacı, tescil harici yolla aracı satın aldığını bildirmiş ise de, 2918 sayılı Kanunun 20/d maddesi gereğince, tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin noterler tarafından yapılacağı, noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirlerin geçersiz olduğunun vurgulanması karşısında, davacının koruma tedbirlerine dayalı olarak, dava açmaya hak ve yetkisinin bulunmadığı, bu kapsamda açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, davanın kabulüne dair yazılı şekilde hüküm tesisi,

Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 03/07/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2814 Karar : 2017/5772 Tarih : 3.07.2017

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı vekili ve davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Gerekçeli karar başlığında, dava türü olarak, “466 Sayılı Yasa Uyarınca Tazminat’’ yerine “kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kişilere tazminat verilmesi’’ ibaresine yer verilmesi mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım yanlışlığı, hüküm duruşmasında hazır bulunan Cumhuriyet Savcısının isim ve sicil bilgilerine yer verilmemiş olması mahallinde ilavesi mümkün yazım eksikliği olarak kabul edilmiştir

1- Gözaltına alma ve tutuklama nedenlerine dayalı tazminat hükmüne yönelik davacı vekili ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davacı vekili ve davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle hükmün, maddi ve manevi tazminata ilişkin kısımının isteme aykırı olarak ONANMASINA,

2- 20 SC 525 plakalı araca el konulması nedenine dayalı tazminat hükmüne yönelik davacı vekili ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan ve Tutuklanan Kimselere Tazminat verilmesi hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı CMK’nın yedinci bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ila 144. maddelerin, tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir, 5320 sayılı Kanunun 6. maddesindeki Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ila 144. madde hükümlerinin 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanacağı, bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağının belirtilmiş olması karşısında, yapılan işlemden kasıt 17.03.2005 tarihinde davacıya ait araca el koyma olup, el koyma nedeniyle tazminat isteminin 466 sayılı Kanunun 1. maddesinde düzenlenmediği gözetilerek, bu konudaki talebin genel hükümlere göre hukuk mahkemelerinde talep edilebileceği nedeniyle görev yönünden reddine kararı verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle kısmen kabulüne karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 03.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/3254 Karar : 2017/5777 Tarih : 3.07.2017

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Davacının tazminat talebine ilişkin davanın reddine dair hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Gerekçeli karar başlığında, dava türü olarak, “ Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat’’ yerine “Tazminat” ibaresine yer verilmesi mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım yanlışlığı, hüküm duruşmasında hazır bulunan Cumhuriyet Savcısının isim ve sicil bilgilerine yer verilmemiş olması mahallinde ilavesi mümkün yazım eksikliği olarak kabul edilmiştir.

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, araç maliki olan (malen sorumlu) davacı ile mahkumiyetine karar verilen sanık arasında genel hükümlere göre açılacak tazminat davasına konu edilmesi gereken alacağa ilişkin olarak açılan tazminat davasının, davaya konu aracın suçta kullanıldığı ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141 ve devamı maddelerinde belirtilen tazminat isteme koşullarının oluşmadığı gerekçesi ile reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi sonucu itibariyle doğru olduğundan, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 03.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ
Esas : 2016/12406 Karar : 2017/4414
Tarih : 29.05.2017

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Gerekçeli karar başlığında, dava türü olarak, “466 Sayılı Kanun Uyarınca Tazminat’’ yerine, ‘‘Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat’’ yazılması mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım yanlışlığı olarak kabul edilmiştir.

Bozma ilamına uyularak yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar ile tazminat davasının kesinleşeceği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer dikkate alınıp, hak ve nasafet ilkelerine uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, davacı lehine belirlenen ölçütlere uymayacak miktarda çok az manevi tazminata hükmolunması,

2- Tazminat istemi hakkında 466 sayılı Kanun hükümleri esas alınarak karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, tutuklama işleminin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olmayan 5271 sayılı CMK’nın 141 ve devamı maddeleri gereğince değerlendirme ve uygulama yapılması,

Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 29.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/8223 Karar: 2018/19 Tarih: 08.01.2018

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Gerekçeli karar başlığında “koruma tedbirleri nedeniyle tazminat” yerine “tazminat” ibaresine yer verilmesi mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım yanlışlığı, olarak kabul edilmiştir.

Davalı taraf açısından 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan ve 21.07.2004 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5219 sayılı Kanunun 2. maddesi ile değişik 427. ve ek 4. maddeleri gereğince hüküm kesin nitelikte ise de, davacı vekilinin temyiz dilekçesinin tebliğinden itibaren süresi içerisinde verilen temyiz dilekçesinin, katılma yoluyla temyiz istemi olduğu, bu kapsamda hükmün davalı Hazine yönünden de temyizi kabil hale geldiği belirlenerek;

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Davacının, hakkında yapılan soruşturma sırasında üzerine atılı suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu nedeniyle yakalama işlemi yapıldığı, savunmasının alınmasını müteakip serbest bırakıldığı, tazminat istemine konu olan Ceyhan 5.Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/905 esas, 2015/435 karar sayılı ceza dava dosyasında davacı hakkında yakalama işlemi yapılmasına konu olan suçla ile ilgili olarak beraatine hükmedilmesi nedeniyle CMK’nın 141. ve devamı maddelerinde aranan tazminat davası şartlarının gerçekleştiği, davacının beraatine hükmedilen suç nedeniyle haksız yere yakalandığı ve bu nedenle uğradığını iddia ettiği maddi zararla ilgili olarak karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince, isteme aykırı olarak, BOZULMASINA, 08/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/2056 Karar: 2016/10221 Tarih: 15.06.2016

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Davacı vekilinin 11.10.2010 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacının bir suç soruşturması sebebiyle tutuklu kaldığını ve aracına el konulduğunu, yapılan yargılama sonunda üzerine atılı suçtan beraatine ve aracının iadesine hükmedildiğini belirterek 466 Sayılı Kanun gereğince maddi ve manevi tazminat istemine dair açılan davanın kısmen kabulü kararı, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Tazminat davasının dayanağını oluşturan Erciş Ağır Ceza Mahkemesinin, 2002/127 Esas - 2002/129 Karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde; sanığın ( davacının ) cürüm işlemek için teşekkül oluşturma suçundan tutuklu kaldığı ve yapılan yargılama sonunda beraatine hükmedildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 31.12.2002 tarihinde kesinleştiği, tazminat davasının 11.10.2010 tarihinde işlem tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 466 Sayılı Kanun gereğince öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı, dava için kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu anlaşılmış, davacının sahibi bulunduğu araca 10.09.2001 tarihinde el konulmasından dolayı 5271 Sayılı 141. vd. maddeleri gereğince tazminat davası açtığı anlaşılmakla; 5320 Sayılı Kanun’un 6. maddesi gereğince 5271 Sayılı Kanun’un 141. maddesinin 01.06.2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanacağı, bu tarihten önce yapılan işlemlere dair tazminat davalarının genel hükümlere göre görülmesi gerektiği gözetilerek el konulan araçla ilgili maddi tazminata dair talebin bu sebeple reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiş, 16.10.2015 tarihli duruşma tutanağında mahkeme başkanı ile bir üye hakimin imzaları yok ise de; bu sayfanın diğer üye hakim ve zabıt katibi tarafından imzalandığının anlaşılması karşısında, bu husus sonuca etkili görülmeyip bozma nedeni yapılmamıştır,

SONUÇ : Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, davalı vekilinin ve davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün, isteme uygun olarak ONANMASINA, 15.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1731 Karar : 2017/5769 Tarih : 3.07.2017

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı vekili ve davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Bozma ilamına uyularak yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141/1-j maddesinde “Suç soruşturma veya kovuşturması sırasında, eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirleri alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen kişiler, maddi ve manevi her türlü zararlarını Devletten isteyebilirler” hükmü düzenlenmiştir. Bu kapsamda dava konusu somut olay değerlendirildiğinde; davacı …‘un 15.05.2008 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda alınan ifadesinde ve soruşturma safhasındaki savunmasında açıkça atılı suçu işlediğini kabul ederek hakkında koruma tedbiri uygulanmasına neden olduğu ancak yapılan yargılama sonunda atılı suçu işlediğinin sabit olmaması gerekçesiyle davacının beraatine hükmedildiği anlaşıldığından, tazminat talebinin CMK’nın 144/1-j maddesindeki şartları taşımadığından reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 03.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ
Esas : 2017/3353 Karar : 2017/5330
Tarih : 19.06.2017

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesine göre haksız tutuklamadan dolayı tazminat talep eden davacı …’ün, davalı Maliye Hazinesi aleyhine açtığı davada, davacı vekiline yapılan bildirime rağmen 1 ay içerisinde dilekçesindeki eksiklikleri gidermediğinden bahisle dava dilekçesinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 142/4. maddesi uyarınca reddine dair, İzmir 5.Ağır Ceza Mahkemesinin 14/10/2016 tarihli ve 2016/238 esas, 2016/263 sayılı kararına yapılan itirazın kabulü ile bahse konu kararın kaldırılmasına ilişkin İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/11/2016 tarihli ve 2016/1030 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

Dosya kapsamına göre, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nce, davacı vekiline dilekçesindeki eksiklikleri gidermesi için çıkarılan meşruhatlı davetiyenin tebliğini müteakip, 1 aylık yasal süre içerisinde eksikliklerin giderilmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 142/4. maddesine dayanılarak dava dilekçesinin reddine karar verildiği, ancak itiraz merci tarafından, mahkemesince re’sen araştırma yapılması gerektiğinden bahisle itirazın kabulüne karar verilmiş ise de, benzer bir olaya ilişkin olarak verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21/12/2010 tarihli ve 2010/6-212 esas, 2010/263 sayılı kararında da belirtildiği üzere, 6. fıkrada yer alan ‘istemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya yetkilidir’ biçimdeki ifadenin, davacının 5271 sayılı Kanun’un 142/4. maddesine göre üzerine düşen görevi yaparak, belirtilen eksiklikleri gidermesinden sonra, mahkemenin kararını vermek için ihtiyaç duyacağı diğer bilgi ve belgeler için re’sen araştırma yapması şeklinde yorumlanması gerektiği, aksi halde 4. fıkranın bir öneminin kalmayacağı, mahkemenin başvuru üzerine re’sen araştırmaya başlaması gerekeceği anlamına geleceği, oysa talebin tazminat hukukuna ilişkin şahsi bir hakka dayandığı, önce talep edenin kanunda öngörüldüğü şekliyle kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiği, mahkemece verilen 1 aylık yasal süre içerisinde eksikliğin giderilmemiş olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin reddi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gözetilmeksizin, itirazın reddi yerine yazılı şekilde karar tesisinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 13/04/2017 gün ve 94660652-105-35-2884-2017-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 26/04/2017 gün ve 2017/26017 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla;

Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/11/2016 tarih ve 2016/1030 sayılı kararının Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi gereğince, KANUN YARARINA BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2016/1511 Karar : 2018/757 Tarih : 11.04.2018

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Dava dilekçesinde davacı; hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan dolayı Aliağa Asliye Ceza Mahkemesi’nde kamu davası açıldığını, yapılan yargılama sonucunda verilen mahkumiyet kararının Yargıtay’ca onandığını, bu aşamadan sonra infazın durdurulması ve yargılamanın yenilenmesi istemiyle Aliağa Asliye Ceza Mahkemesi`ne yapmış olduğu başvuruların gerekçesiz olarak reddedildiğini ileri sürerek, maddi ve manevi tazminat verilmesini talep etmiştir.

Davacıya duruşma gününü bildirir tebligatın usulüne uygun tebliğ edildiği ve duruşma gününden haberdar olduğu halde 24/06/2015 tarihinde duruşmaya gelmediği, davalı hazine vekilinin de davayı takip etmeyeceğini bildirdiğinden HMK.nun 150/1 maddesi gereğince taraflarca yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına 24/06/2015 tarihli duruşmada karar verilmiş, 24/09/2015 gününe kadar üç aylık süre içerisinde de dava yenilenmemiştir. Açıklanan bu durumlar itibariyle aşağıdaki şekilde karar verilmek gerekmiştir.

H Ü K Ü M: Yukarıda yazılı bulunan gerekçelerle;

1-İşlemden kaldırılan ve üç aylık süre içerisinde yenilenmeyen davanın, HMK.nun 150/5. maddesi uyarınca AÇILMAMIŞ SAYILMASINA,

2-Alınması gereken 27,70.-TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 102,50.-TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 74,80.-TL’nin istek halinde davacıya iadesine,

3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 3.000,00.-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

4-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,”

dair oy birliği ile verilen 02.11.2015 gün ve 2014/65 E., 2015/79 K. sayılı karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm belgelerin okunmasından sonra gereği düşünüldü:

Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Davacı Yargıtay 3. Hukuk Dairesi`ne sunduğu dava dilekçesinde, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan dolayı hakkında kamu davası açıldığını, Aliağa Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada, savunma dilekçelerinin dikkate alınmadığını ve lehine delillerin değerlendirilmediğini, sahte bilirkişi raporu hükme esas alınarak aleyhinde mahkûmiyet kararı verildiğini, kararın Yargıtay C.Başsavcılığının onama istemli tebliğnamesi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesince onandığını, bu aşamadan sonra infazın durdurulması ve yargılamanın yenilenmesi istemiyle yapmış olduğu başvuruların gerekçesiz olarak reddedildiğini, Anayasal ve yasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili Dairenin görevli olmadığını, HMK’nın 46. maddesinde gösterilen sorumluluk nedenlerinin örnek niteliğinde olmayıp sınırlı ve sayılı durumları ifade ettiğini, eldeki davada anılan koşulların hiçbirinin oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İhbar olunan hâkim 5271 sayılı CMK’nın 141. maddesinde 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik gereğince Ağır Ceza Mahkemelerinin görevli olduğunu, verdiği esasa ilişkin kararın Yargıtay tarafından onandığını, ek kararların ise usul ve yasaya uygun olduğunu ve itirazların ilgili mercilerce reddedildiğini, sınırlı ve sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiçbirisinin mevcut olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesince, davaya bakmakta Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, bu kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi ve davacının başvurusu üzerine dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmiştir.

Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın HMK’nın 150/5. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, karar tarihinde Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesi uyarınca hükümlülük nedeniyle kısıtlı bulunan davacının vasisi olan eşine gerekçeli kararın usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen, kararın davacı kısıtlı tarafından verilen dilekçe ile temyiz edilmesi, bunun üzerine özel dairece davacının vasisine “hükümlü tarafından verilen temyiz istemine icazet (onay) verip vermediğinin tebliğden itibaren iki haftalık süre içinde bildirmesi, bu süre içerisinde cevap vermediği takdirde hükümlünün temyizini kabul etmiş sayılacağı, temyize onay vermiyorsa bu beyanı iki haftalık süre içinde bildirmesi gerektiği” kaydını içeren muhtıranın tebliğ edilmesi, ancak davacı vasisince bu muhtıraya herhangi bir cevap verilmemiş olması karşısında, ayırt etme gücüne sahip bulunan kısıtlı tarafından yapılmış olan temyize, vasinin Türk Medeni Kanunu’nun 451. maddesi hükmüne göre onay vermiş sayılıp sayılmayacağı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar” başlıklı 16. maddesinde, ayırt etme gücüne sahip küçüklerin ve kısıtlıların, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremeyecekleri, karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rızanın gerekli olmadığı, düzenlenmiş;

aynı Yasa’nın 451. maddesinde de “Ayırt etme gücüne sahip olan vesayet altındaki kişi, vasinin açık veya örtülü izni veya sonraki onamasıyla yükümlülük altına girebilir veya bir haktan vazgeçebilir. Yapılan işlem diğer tarafın belirlediği veya başvurusu üzerine hâkimin belirleyeceği uygun bir süre içinde onanmazsa, diğer taraf bununla bağlı olmaktan kurtulur.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Mevcut düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davacı Mehmet Yüksel Yapıcıoğlu’nun hakkındaki kesinleşmiş bir ceza mahkûmiyeti nedeniyle hükümlü sıfatıyla 26.11.2014 tarihinde (eldeki davanın yargılaması sırasında) cezaevine girdiği, Bir yıldan uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûm olmuş olması nedeniyle Bolu 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 29.05.2015 gün ve 2015/424 E.- 2015/491 K. sayılı kararıyla Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesi uyarınca kısıtlandığı ve eşi Gülay Yapıcıoğlu’nun vasi olarak atandığı anlaşılmaktadır.

Özel Dairece gerekçeli karar davacının vasisine usulüne uygun olarak 04.12.2015 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen, vasi herhangi bir temyiz isteminde bulunmamış ancak karar, davacı kısıtlı tarafından 14.12.2015 tarihinde verilen dilekçe ile temyiz edilmiştir.

Bunun üzerine Özel Dairece, davacının vasisine temyiz harcını yatırması için iki hafta kesin süre verilmesine ilişkin çıkarılan muhtıra vasinin bizzat kendi imzasına 21.01.2016 tarihinde tebliğ edilmiş, temyiz harcı davacı kısıtlı tarafından 27.01.2016 tarihinde yatırılmıştır.

Özel Dairece bu kez davacının vasisine “hükümlü tarafından verilen temyiz istemine icazet (onay) verip vermediğinin tebliğden itibaren iki haftalık süre içinde bildirmesi, bu süre içerisinde cevap vermediği takdirde hükümlünün temyizini kabul etmiş sayılacağı, temyize onay vermiyorsa bu beyanı iki haftalık süre içinde bildirmesi gerektiği” kaydını içeren muhtıra 29.01.2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup, davacı vasisince bu muhtıraya herhangi bir cevap verilmemiştir. Ancak, ayırt etme gücüne, dolayısıyla medeni hakları kullanma ehliyetine sahip bulunan kısıtlı davacı tarafından yapılmış olan temyize, vasinin Türk Medeni Kanunu’nun 451. maddesi hükmüne göre onay vermiş sayılması gerektiğinden ve davacı asilin tek başına kararı temyiz etmesinin kendisini borç altına sokan bir eylem olarak kabul edilmesi mümkün olmadığından, davacının temyiz isteminin incelenmesi gerektiği oy birliği ile kabul edilmiştir.

İşin esasının incelenmesinde ise;

Öncelikle tebligatın önemi ve tebligat usulü hakkında açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır:

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “hukuki dinlenilme” başlıklı 27. maddesi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesi nazara alındığında, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini içeren bu hakkın ve yargılamanın aleniliği ilkelerinin gerçekleşmesinin en önemli aracı duruşma yapılmasıdır. Duruşma günü celseye katılma imkânı olmayan taraf buna ilişkin mazeretini bildirip, belgeleyerek, bildirim giderlerini de yatırarak duruşmanın ertelenmesini isteme olanağına sahiptir. O hâlde duruşma tayin edilerek, usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflardan yalnız biri duruşmaya katılırsa gelmeyen tarafın geçerli mazeret gönderip göndermediği, gerekli masrafın karşılanıp karşılanmadığı incelenerek; gelen tarafın bu mazeret dilekçesine karşı beyanına göre, dosyanın işlemden kaldırılmasına ya da kaldırılmamasına karar verilecektir. Anılan hususların uygulanabilmesi için, her şeyden önce tarafların usulüne uygun davet edilmiş olmaları gerekmektedir.

Bu bağlamda tebligat, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının tam olarak kullanılmasının zorunlu unsurudur. Savunma hakkının temelini teşkil eden hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma ilkesinin ayaklarından biridir. Bu hakkın ihlal edilmemesi için yapılan bildirimin tebligat hukukuna uygun olması gerekir. Muhatap usulüne uygun olarak yapılacak tebligat ile açılan davadan zamanında ve tam olarak haberdar olur. Bu nedenle tebligat, yapıldığı tarihte yürürlükteki tebligat mevzuatına aykırı yapılmışsa sadece tebligat hukukuna aykırı davranış söz konusu olmaz, aynı zamanda hukuki dinlenilme hakkı da ihlal edilmiş olur.

7201 sayılı Tebligat Kanunu`nun “Bilinen adreste tebligat” başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrasında, tebligatın, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılacağı düzenlenmiş; 11.01.2001 tarihinde 6099 sayılı Kanun ile eklenen ikinci fıkrasıyla ise “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” hükmü getirilmiştir.

Anılan Kanun’un “Vekile ve kanuni mümesile tebligat” başlıklı 11. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Kanuni mümessilleri bulunanlara veya bulunması gerekenlere yapılacak tebligat kanunlara göre bizzat kendilerine yapılması icabetmedikçe bu mümessillere yapılır.”; “Mevkuf ve mahkûmlara tebligat” başlıklı 19. maddesinde ise; “Mevkuf ve mahkûmlara ait tebliğlerin yapılmasını, bunların bulunduğu müessese müdür veya memuru temin eder.” düzenlemesi yer almaktadır.

Bu aşamada davanın açılmamış sayılmasına ilişkin yasal düzenlenmelerin incelenmesi gerekir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun “Tarafların duruşmaya gelmemesi, sonuçları ve davanın açılmamış sayılması” başlıklı, 150. maddesinin birinci fıkrasında “Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.” hükmü yer almaktadır. Aynı maddenin beşinci fıkrasında ise “İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.

Bu düzenlemeden anlaşılacağı üzere davanın açılmamış sayılmasına karar verilebilmesi için, öncelikle davanın taraflarının usulüne uygun şekilde duruşmaya davet edilmeleri gerekmektedir. Usulüne uygun şekilde davet edildikleri hâlde, tarafların duruşmaya gelmemeleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirmeleri hâlinde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir. Yine taraflardan biri duruşmaya gelir, diğeri gelmezse, gelen tarafın davayı takip etmeyeceğini bildirmesi hâlinde de dosya işlemden kaldırılır. Dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği tarihten itibaren üç aylık süre geçmesine rağmen yenilenmesi talep edilmeyen dava, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilerek kayıt kapatılır.

Bu nedenle somut olayın çözümlenmesi için davacıya duruşma gününü bildirmek için çıkarılan tebligatın usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığının öncelikle belirlenmesi gerekir.

Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde;

Davacı asil tarafından eldeki dava 02.09.2014 tarihinde Yargıtay 3. Hukuk Dairesinde açılmış, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 3. Hukuk Dairesince 15.09.2014 tarihinde görevsizlik kararı verilmiştir. Görevsizlik kararı davacıya 22.09.2014 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı tarafından 23.09.2014 tarihinde dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi talep edilmiştir.

Dosyanın görevli mahkemeye gönderildiği aşamada davacı, hakkındaki bir yıldan uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı ceza mahkûmiyetine ilişkin kararın kesinleşmesi üzerine hükümlü sıfatıyla 26.11.2014 tarihinde cezaevine girmiştir.

Dosyanın gönderildiği ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesince düzenlenen 05.12.2014 tarihli ön tensip tutanağı ile “ Davacı tarafın Hukuk Muhakemeleri Kanuni Gider Avansı Tarifesince 250,00 TL gider avansını yatırması hususunun muhtıra ile tebliğine ve iki hafta kesin mehil verilmesine, ” karar verilmiş,

Bu ön tensip tutanağı davacıya 07.01.2015 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre (işe gittiği belirtilmek suretiyle) ev adresinde tebliğ edilmiştir. Bu tebligat tarihinde davacı cezaevinde bulunmasına rağmen tebligat ekindeki ön tensip tutanağından bir şekilde haberdar olmuş ve 22.01.2015 tarihinde cezaevi yönetimi aracılığıyla bir dilekçe ve ekinde gider avansını yatırdığına dair makbuz göndermiştir. Bu dilekçe ile Özel Daire tarafından davacının cezaevinde bulunduğu öğrenilmiş olmasına rağmen düzenlenen 14.05.2015 tarihli ön inceleme duruşma tensibi tutanağı ile duruşma günü 24.06.2015 olarak belirlenmiş ve bu tutanak davacıya tebliğe çıkarılmıştır. Çıkarılan tebligatın üzerinde yer alan mernis adresinin altında el yazısı ile “Diğer adres: Mengen K1 Tipi Ceza İnfaz Kurumu BOLU” yazılmış ancak duruşma günü davacıya 22.05.2015 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre (mernis) ev adresinde tebliğ edilmiştir.

Özel Dairece 24.06.2015 tarihinde yapılan duruşmada “Davacı tarafın duruşmaya gelmediği ve mazeret de bildirmediği, davalı vekilinin de davayı takip etmeyeceğini bildirdiğinden HMK’nın 150. maddesi uyarınca dosyanın yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına” karar verilmiştir.

Daha sonra dosyanın işlemden kaldırılmasına 24.06.2015 tarihli duruşmada karar verildiği, 24.09.2015 gününe kadar üç aylık süre içerisinde davanın yenilenmediği gerekçesi ile davanın HMK’nın 150/5. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Bunun üzerine davacı cezaevi yönetimi aracılığıyla gönderdiği 20.11.2015 tarihli dilekçe ile davanın yenilenmesini talep etmiş, Özel Dairece verilen 01.12.2015 tarihli ek karar ile davacının davayı takip etmemesi nedeniyle dosyanın 24.06.2015 tarihinde işlemden kaldırıldığı, bu tarihten itibaren 3 ay içinde yenilenmemesi nedeniyle 02.11.2015 tarihli hükümle, davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, ayrıca davacının cezaevinde bulunduğu ve kendisine eşi Gülay Yapıcıoğlu`nun vasi olarak atandığı, bu nedenle davacıyı vasinin temsil etmesi gerektiği, vasi tarafından da verilmiş bir yenileme dilekçesi bulunmadığı gerekçesiyle davacının yenileme talebinin reddine karar verilmiştir.

Ancak yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, davacı 22.01.2015 tarihinde cezaevi yönetimi aracılığıyla bir dilekçe ve ekinde gider avansını yatırdığına dair makbuz göndermek suretiyle hem davayı takip iradesinin olduğunu ortaya koymuş hem de Özel Daireyi hükümlü sıfatıyla cezaevinde bulunduğundan haberdar etmiştir. Buna rağmen Özel Dairece davacının usulüne uygun tebligat ile duruşma gününden haberdar edilmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda Özel Dairece davacının cezaevinden tahliye olup olmadığının ve kısıtlılık hâlinin sona erip ermediğinin araştırılması, tahliye olmuş ise bizzat kendisine; hükümlü sıfatıyla hâlen cezaevinde bulunmakta ise Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesi gereğince atanan vasisine usulüne uygun olarak tebligat yapılıp yargılamaya devam edilmesi gerekirken, davacıya duruşma gününü bildirmek için çıkarılan 22.05.2015 tarihli tebligatın usulsüz olduğu gözetilmeden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Davacının temyiz itirazlarının yukarıda açıklanan nedenlerle kabulü ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 11.04.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2017/396 Karar : 2017/1997 Tarih : 20.12.2017

  • CMK 141. Madde

  • Tazminat İstemi

Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Davacı yurt dışında işçi olarak çalıştığını, merkezi Konya-Cihanbeyli’de bulunan …Holding A.Ş.`ye ait bir kısım hisse senetleri satın aldığını, karşılığında 75.000 Alman Markı ödediğini, sonradan yapmış olduğu araştırmalarda adı geçen şirket yöneticilerinin kendilerini dolandırdıklarını, yasaya ve mevzuata aykırı şekilde şirket hisselerini halka arz ettiklerini ve bu şekilde haksız surette para aldıklarını öğrendiğini, bunun üzerine vermiş olduğu paranın iadesini birçok kez talep etmiş olmasına rağmen iade edilmediğini, bu nedenle şirket ve sorumluları hakkında Cihanbeyli Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu, Cihanbeyli Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/275 sayılı dosyası üzerinden soruşturma yapıldığını, ancak soruşturmada özensiz davranıldığını, delillerin toplanmadığını ve bu sebeple de takipsizlik kararları ile sonuçlandırıldığını, bu karara yapılan itirazın ise Karaman Ağır Ceza Mahkemesinin 2005/499-2005/449 D.İş sayılı dosyasında reddedildiğini, Cihanbeyli Cumhuriyet Başsavcılığının ve Karaman Ağır Ceza Mahkemesinin söz konusu kararları nedeniyle hizmet kusuruna dayalı olarak Konya 2. İdare Mahkemesinde açtığı davanın 2007/118 E.- 2007/961 K. sayılı karar ile reddedildiğini, kararı temyiz etmesi üzerine Danıştay 10. Dairesince onandığını ve karar düzeltme talebinin de reddedildiğini, fakat idare mahkemesindeki yargılama sürecinin 6 yıl sürdüğünü, adil yargılama hakkının ihlal edildiğini, bunun üzerine başvurduğu Anayasa Mahkemesi tarafından ise başvuru yollarının tüketilmiş olmasının talep edildiğini, gerekli araştırmaları yapmadan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veren Cihanbeyli Cumhuriyet Savcısı …, Karaman Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimi, Konya 2. İdare Mahkemesi Hâkimleri ve Danıştay 10. Dairesi hâkimlerinin yargısal faaliyetleri nedeniyle zarar gördüğünü ileri sürerek 75.000,00 Alman Markı karşılığı Türk Lirası tutarında maddi tazminatın ve 10.000,00 TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davacı dava dilekçesinde ihbar olunanlar olarak; Cihanbeyli Cumhuriyet Savcısı … ile birlikte, Karaman Ağır Ceza Mahkemesi Başkanını, Konya 2. İdare Mahkemesi Hâkimlerini, Danıştay 10. Dairesi üyelerini, Danıştay 10. Dairesi tetkik hâkimlerini ve Danıştay Savcılarını göstermiş, dava dilekçesi Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla) 2016/28 Esas sırasına kaydedilmiş, yargılama sırasında ihbar olunan Cumhuriyet Savcısı … ile ilgili olarak tefrik kararı verilerek 2016/50 Esas sırasına kaydedilmiştir.

Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile 6545 sayılı Yasanın 70. maddesi ile değişik CMK’nın 141/3 maddesi ile 142. maddesi uyarınca mahkemenin görevsizliğine, dosyanın talep hâlinde görevli Bolu Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

SONUÇ: Davacının temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 20.12.2017 gününde oy birliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS