Tüzel Kişiler Hakkında Güvenlik Tedbirleri
TCK Madde 60
(1) Bir kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin iştirakiyle ve bu iznin verdiği yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yararına işlenen kasıtlı suçlardan mahkûmiyet halinde, iznin iptaline karar verilir.
(2) Müsadere hükümleri, yararına işlenen suçlarda özel hukuk tüzel kişileri hakkında da uygulanır.
(3) Yukarıdaki fıkralar hükümlerinin uygulanmasının işlenen fiile nazaran daha ağır sonuçlar ortaya çıkarabileceği durumlarda, hakim bu tedbirlere hükmetmeyebilir.
(4) Bu madde hükümleri kanunun ayrıca belirttiği hallerde uygulanır.
TCK Madde 60 Gerekçesi
Anayasamızda da güvence altına alınan ceza sorumluluğunun şahsîliği kuralının gereği olarak sadece gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilir. Ancak bu ilke, işlenen suç dolayısıyla özel hukuk tüzel kişileri hakkında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilmesine engel değildir.
Bu nedenle maddede, özel hukuk tüzel kişileri hakkında hükmedilebilecek güvenlik tedbirlerinin tür ve koşulları düzenlenmiştir.
Maddede öngörülen ilk güvenlik tedbiri, faaliyet izninin iptalidir. Bunun için ilk koşul özel hukuk tüzel kişisine, belirli bir faaliyette bulunabilmesine ilişkin bir kamu kurumunca verilen bir iznin varlığıdır. İkinci koşul ise, bu iznin sağladığı yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yararına kasıtlı bir suç işlenilmesidir. Dikkat edilmelidir ki, burada söz konusu olan suç, tüzel kişi yararına işlenmiş herhangi bir suç değildir. İşlenen suçla, verilen iznin kullanılması arasında nedensellik bağı olmalıdır. Ayrıca, özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin bu suçun işlenmesine iştirak etmeleri gerekir.
Örneğin uyuşturucu veya uyarıcı madde ticaretinden elde edilen gelirlere meşruiyet görüntüsü kazandırmak için bir döviz bürosunun kullanılması hâlinde, bu döviz bürosunu işleten özel hukuk tüzel kişisinin, döviz bürosu işletmek için aldığı izin iptal edilecektir. Yine, ilaç üretmek için izin alınmış olan bir laboratuarda uyuşturucu veya uyarıcı madde üretimi yapılması durumunda da, aynı sonuç doğacaktır.
Özel hukuk tüzel kişileri bakımından öngörülen ikinci güvenlik tedbiri ise müsaderedir. Buna göre, tüzel kişi yararına işlendiği belirlenen suç bakımından, müsadere hükümlerindeki koşullar da gerçekleşmiş ise, o suçla bağlantılı olan eşya ve maddî çıkarların müsaderesine hükmedilecektir. Bu hâlde iyi niyetli üçüncü kişilerin hakları korunacaktır.
Özel hukuk tüzel kişileri ile ilgili güvenlik tedbirlerinin uygulanmasında, işlenen suç dikkate alındığında, çok ağır sonuçlar doğabilir. Örneğin çok sayıda kişi işsiz kalabilir veya iyi niyetli üçüncü kişiler bakımından telafisi güç kayıplar meydana gelebilir. İşte bu gibi hâllerde mahkeme maddedeki orantılılık ilkesine dayanarak bu güvenlik tedbirlerine hükmetmeyebilecektir.
Özel hukuk tüzel kişileri hakkında uygulanacak güvenlik tedbirlerine, her suç bakımından değil, kanunda özel olarak belirtilen hâllerde hükmedilebilecektir.
TCK 60 (Tüzel Kişiler Hakkında Güvenlik Tedbirleri) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/19098 Karar : 2017/24958 Tarih : 15.11.2017
-
TCK 60. Madde
-
Tüzel Kişiler Hakkında Güvenlik Tedbirleri
I-Olay:
Tehdit suçundan sanık …’nin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1, 62, 52/1-2 ve 52/2. maddeleri uyarınca 1.500,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, cezasının anılan Kanun’un 58. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine dair Küre Asliye Ceza Mahkemesinin 05/07/2017 tarihli ve 2017/23 esas, 2017/45 sayılı hükmünün, “Mükerrir olan sanığın üzerine atılı hakaret suçu nedeniyle hakkında uygulanan 5237 sayılı Kanun’un 106/1. maddesinde hapis veya adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü cihetle, 5237 sayılı Kanun’un 58/3. maddesindeki “Tekerrür halinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezası hükmolunur.” şeklindeki düzenlemeye aykırı olarak seçimlik ceza olarak hapis cezası yerine adlî para cezasına hükmedilmesinde,
2-Sanık hakkında adli para cezasına hükmedilmesi karşısında Türk Ceza Kanunu’nun 58. maddesinde düzenlenen tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağının gözetilmemesinde,isabet görülmediği gerekçeleriyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
TCK’nın 58. maddesindeki düzenlemeler karşısında, sanık hakkında seçimlik cezalar öngörülen suçta adli para cezasının tercih edilmesinde ve sonuç olarak belirlenen adli para cezasında, TCK’nın 58. maddesinin uygulanmasına karar verilmesinde isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilebilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kesinleşen bu karar veya hükümlerdeki aykırılıklar başka suretle giderilmesi mümkün olmadığı takdirde, ikincil ve olağanüstü nitelikte olan kanun yararına bozma yasa yoluna konu edilebilecektir.
Bölge Adliye Mahkemeleri 20/07/2016 tarihinde faaliyetine başlamış, 5271 sayılı Yasa’da olağan kanun yolları arasında sayılan istinaf kanun yoluna ilişkin düzenlemeler bu tarihte yürürlüğe girmiştir.
Anılan Yasanın istinaf kenar başlıklı 272. maddesi” (1) İlk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak, onbeş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler, bölge adliye mahkemesince re’sen incelenir. (2) Hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden veya başkaca kanun yolu öngörülmemiş olan mahkeme kararlarına karşı da hükümle birlikte istinaf yoluna başvurulabilir. (3) Ancak; a) (Değişik: 31/3/2011-6217/23 md.) Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine, b) Üst sınırı beşyüz günü geçmeyen adlî para cezasını gerektiren suçlardan beraat hükümlerine, c) Kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümlere, Karşı istinaf yoluna başvurulamaz.” biçimindedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2014/6-250 E.-2015/409 K. sayılı ve 17.11.2015 tarihli kararında belirtildiği üzere,
5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde; beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirleri, davanın reddi, davanın düşmesi kararlarının hüküm olduğu belirtilmiş, maddenin son fıkrasında; “adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı”nın kanun yolu bakımından da hüküm sayılacağı açıkça vurgulanmıştır. Sayılan hükümlerin verilme şartları da maddede ayrıntılı olarak hüküm altına alınmış, altıncı fıkrada; “yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine hükmolunacağı” belirtilmiştir. 5237 sayılı TCK’nun 2. maddesinde güvenlik tedbirleri yönünden de kanunilik ilkesinin geçerli olduğu vurgulandıktan sonra, 53 ila 60. maddeler arasında “güvenlik tedbirleri” düzenlenmiştir. TCK’nun 53. maddesinde “belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma”, 54. maddesinde “eşya müsaderesi”, 55. maddesinde “kazanç müsaderesi”, 56. maddesinde “çocuklara özgü güvenlik tedbirleri”, 57. maddesinde “akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri”, 59. maddesinde “sınır dışı edilme”, 60. maddesinde ise “tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri” ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Güvenlik tedbirleri anılan maddelerde sayılanlarla sınırlı olmayıp, özel kanunlarda da kanunilik ilkesine uyulmak şartıyla farklı güvenlik tedbirlerine yer verilmesi mümkündür. 5237 sayılı TCK’da yaptırım olarak ceza ve güvenlik tedbirlerine yer verilmiş olup, 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde de güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine ilişkin kararların hüküm sayılacağı açıkça belirtilmek suretiyle, tedbir kararlarının da temyiz yeteneğinin bulunduğu ortaya konulmuştur. Bu nedenle, gerek mahkûmiyete ek, gerekse bağımsız olarak hükmedilen güvenlik tedbirleri, kesin nitelikte bulunan hükümlere her yönüyle temyiz edilebilirlik niteliği kazandıracaktır. Adli para cezasının yanında ayrıca hükmolunan tekerrür konusu, TCK’nun birinci kitabının üçüncü kısmında “güvenlik tedbirleri” başlığını taşıyan ikinci bölümünde düzenlenmiş olup, kanunun 58. maddesinde mükerrirler hakkında, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirileceği öngörülmüştür. Tekerrürün maddi ceza hukuku yönü bulunsa da, güvenlik tedbiri olarak düzenlendiğinde de şüphe bulunmamaktadır. Bu nedenle, kesin nitelikteki adli para cezasının yanında ayrıca güvenlik tedbiri niteliğinde bulunan mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilmesi karşısında, hükmün temyizinin mümkün olduğu kabul edilmelidir.
İncelenen dosyada;
Sanık sanık … hakkında 26/05/2014 tarihinde 106/1-2. cümle, 53 ve 58. maddeleri gereğince yargılanıp cezalandırılması için kamu davası açıldığı, yapılan yargılama neticesinde 12/06/2014 tarihinde TCK’nın 106/1-2. cümle ve 62 maddeleri uyarınca neticeten 25 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, cezasının anılan Kanun’un 58. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği, hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 2015/12442 E.-2017/8835 K. sayılı ve 22/03/2017 tarihli kararıyla hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verildiği, bozma üzerine yapılan yargılamada sanığın ve katılanın dinlendiği, bozma ilamına uyulduğu, 05/07/2017 tarihinde TCK’nın 106/1, 62, 52/1-2 ve 52/2. maddeleri uyarınca
1.500,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, cezasının anılan Kanun’un 58. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği, hüküm fıkrasında sonuç olarak verilen 1.500,00 TL adli para cezasına ilişkin hükmün 5271 Sayılı CMK’nun 272/3-a maddesi uyarınca kesin olduğunun belirtildiği, hükmün sanığın huzurunda katılanın ise yokluğunda verildiği, gerekçeli kararın sanık ve katılana 17/07/2017 tarihinde bizzat tebliğ edildiği, hükmün 05/07/2017 tarihi itibariyle kesinleştirildiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2014/6-250 E.-2015/409 K. sayılı ve 17.11.2015 tarihli kararında açıklanan hususlar nazara alındığında, her ne kadar sanık hakkında TCK’nın 106/1. maddesi uyarınca doğrudan adli para cezası tercih edilmiş ise de, cezasının anılan Kanun’un 58. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi nedeniyle hükme karşı olağan kanun yolunun açık olmasına karşın, hüküm fıkrasında kesin olduğu belirtilmek suretiyle, huzurunda karar verilen sanık ve karar tebliğ edilen katılan yanıltılmıştır. Her ne kadar gerekçeli karar sanık ve katılana tebliğ edilmiş ise de, tebligatlarda hükme karşı olağan kanun yolunun açık olduğunun, başvuru şekil ve yönteminin belirtilmediği anlaşılmış, açıklanan bu nedenlerle, hükmün yöntemince kesinleştirildiğinden bahsedilemeyeceği için bu aşamada kanun yararına bozma yoluyla incelenmesi olanaklı görülmemiştir.
IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-Adalet Bakanlığınının istemi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce, hükmün henüz kesinleşmemiş olması nedeniyle yerinde görülmediğinden, CMK’nın 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE,
2-Dosyanın, hükme karşı kanun yolunun açık olduğunun, kanun yolu bildiriminin başvuru mercii, süresi ve yöntemi açısından şerhli davetiye ile sanık ve katılana bildirilip, tebligat eksikliğinin ikmali ile süresinde başvuruda bulunulması halinde temyiz incelemesi için Yargıtay’a gönderilmesini, aksi takdirde usulünce kesinleştirme işlemi gerçekleştirilerek, bu aşamadan sonra kanun yararına bozma isteminde bulunulmasını temin için mahkemesine iadesine, 15/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/11217 Karar: 2013/325 Tarih: 14.01.2013
-
TCK 60. Madde
-
Tüzel Kişiler Hakkında Güvenlik Tedbirleri
Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelendi;
Tayin olunan ceza miktarına göre ve ayrıca süresinden sonra olduğu anlaşılan sanıklar müdafiin duruşmalı inceleme talebinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 318. maddesi uyarınca REDDİYLE, incelemenin duruşmasız yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Karar: TCK’nın 242/1. maddesine göre; tefecilik suçunun işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında, bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunması gerekmesine rağmen, sanıkların ortağı olduğu şirket hakkında TCK’nın 60. maddesindeki güvenlik tedbirlerinin uygulanmaması, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
D… Kuyumculuk İnş. Gıda San. Tic. Ltd. Şti.’nin ortakları olan sanıkların; işyerlerinde bulunan pos cihazından kredi kartı çekimi yaptırıp çekilen miktarın bir kısmını komisyon olarak kestikten sonra kalan parayı kart kullanıcılarına verdikleri ve bu şekilde, faiz veya başka bir namla da olsa kazanç elde etmek amacıyla başkalarına ödünç para vererek zincirleme şekilde tefecilik yaptıklarının anlaşılması karşısında;
Sonuç: Delillerle iddia ve savunma; duruşma gözönünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 14.01.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2011/6-219 Karar: 2011/280 Tarih: 20.12.2011
-
TCK 60. Madde
-
Tüzel Kişiler Hakkında Güvenlik Tedbirleri
“1- Sanıklar T… A…, T… T…, M… Ç…, T… Ç…, Ö… Ş… ve M… K…
hakkında kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde; hükmedilen cezanın türü ve süresine göre sanıklar T… ve T… savunmanının duruşmalı inceleme isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nun 318. maddesi gereğince reddine,
Yağma suçunun geceden sayılan zaman diliminde, konutta, birden fazla kişi tarafından birlikte ve silahla işlendiğinin dosya içerisinden anlaşılması karşısında, 5237 sayılı TCK’nın 149/1. maddesinin a ve c bentlerinin yanı sıra d ve h bentlerine de aykırı biçimde işlendiğinin kabulü ile 149/1. a, c, d ve h bentleri ile uygulama yapılması gerektiğinin düşünülmemesi, temel ceza belirlenirken aynı Yasanın 61. maddesi uyarınca ihlal edilen bent sayısının çokluğu da gözetilip alt sınırdan daha fazla uzaklaşılarak uygulama yapılması gerektiğinin düşünülmemesi, Beyoğlu 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2000/2124- 2002/525 sayılı kararı ile tekerrüre esas eski hükümlülüğü bulunduğu ve koşulları oluştuğu halde sanık M… K… hakkında 5237 sayılı TCK’nın 58/6-7. maddesinin uygulanmaması, yakınan ile sanıklar M… K… ve Ö… Ş…‘ün olaydan hemen sonra alınan beyanlarında sanık M…‘e ait beyaz renkli F. marka minibüse yakınanı bindirerek 2 gün boyunca boş arazide tuttuklarına ilişkin beyanları ile tüm dosya kapsamına göre, yakınana yönelik yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında kullanılan sanık M…‘e ait 34 J 45.. plaka sayılı F. marka aracın müsaderesine hükmolunmaması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimler kurulunun takdirine göre, sanıklar M… N… Ö..„ T… A…, T… T…, M… Ç..„ T… Ç..„ Ö… Ş… ve M… K… savunmanı ile sanık Y… A… ve savunmanının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle eleştiri dışında usul ve kanuna uygun olan hükmün istem gibi onanmasına,
2- Sanık Y… A… hakkında kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimler kurulunun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabul ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Yakınanın alınan tüm beyanlarında, sanıklar tarafından kaçırıldığı günden sonraki iki gün boyunca beyaz renkli bir minibüs içerisinde boş arazide zorla tutulduğunu beyan etmesi ve sanıklar M… K… ile Ö… Ş…‘ün sanık M…‘in kullandığı kendisine ait beyaz renkli F. marka minibüse yakınanı bindirip 2 gün boyunca boş arazide tuttuklarına ilişkin beyanları karşısında, yakınana yönelik işlenen yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında kullanılan sanık M… adına kayıtlı 34. 45.. plaka sayılı F. marka aracın müsaderesi yerine sanık Y…‘a ait 34 A… 55 plaka sayılı B. marka aracın, yakınana karşı işlenen suçlarda ne şekilde kullandığına ilişkin deliller denetime olanak verecek şekilde karar yerinde gösterilip tartışılmadan müsaderesine hükmolunması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 19.08.2011 gün ve 119612 sayı ile;
“İtirazın konusu; müsadere kavramının 5320 sayılı Yasamın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan CMUK’nın 326/son maddesi kapsamında kazanılmış hak oluşturup oluşturmayacağıdır.
5237 sayılı cezalar, anılan Yasanın 45/1. maddesinde, hapis ve adli para cezası olarak öngörülmüş, müsadere ise aynı Yasanın 54,, 55, 60. maddelerinde, “güvenlik tedbirleri” başlığı altında düzenlenmiştir. ayrıca belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakma, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri, tekerrür ve özel tehlikeli suçlar, sınır dışı edilme halleri de güvenlik tedbiri olarak belirtilmiştir. Söz konusu güvenlik tedbirleri için akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinde olduğu gibi bir cezalandırma hükmü verilmesi zorunlu unsur değildir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.12.2006 tarih ve 11-296 sayılı kararı ile “belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma başlığı altında yeni sistemde güvenlik tedbiri olarak düzenlenmiş bulunan ve mahkumiyetin yasal sonucu olan bu hak mahrumiyetleri, mahkumiyetin doğal sonucu olduğundan, kararda gösterilmemiş olsa bile hükümlü açısından kazanılmış hakka konu olamazlar, bir başka anlatımla aleyhe bozma yasağı kapsamında değerlendirilemezler;”! 1.05.2010 tarih ve 87-112 sayılı kararında, “müsadere bir güvenlik tedbiridir, müsaderesine karar verilecek eşyanın zoralımına karar verilmemesi veya iadeye karar verilmesi hallerinde; CMUK’nın 326. maddesinde aleyhe bozma yasağının ceza ile sınırlı olması, kuralın güvenlik tedbirlerine uygulanamayacağı belirtilerek kararın bozulmasına eşyanın müsaderesine karar verilmesi gerekmektedir” şeklindeki tespit ve sonuçlar, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesinin CMUK’nın 326/son maddesi kapsamında bir kazanılmış hakkı sanığa vermeyeceğine hizmet etmektedir.
O halde müsadere kurumunun bir güvenlik tedbiri olması ile ceza olarak nitelenmemiş bulunması, Ceza Genel Kurulunun belirtilen kararları karşısında karşı temyiz olmasa da bozma konusu yapılmalıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının, “sanık M…‘e ait 34., 45. plaka sayılı F. marka aracın müsaderesine hükmolunmaması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır” şeklindeki cümlesi çıkarılmak suretiyle kaldırılarak, “sanık M…‘e ait olan ve suçta kullanılan 34., 45. plaka sayılı aracın müsadere edilmemesi” yönünden de bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Karar: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamına göre inceleme, sanık M… Ç… hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mahkumiyetine karar verilen ve suçun sübutu ile eylemlerin nitelendirilmesinde bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla herhangi bir hukuka aykırılık bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında kullanılan ve sanığa ait olan aracın zoralımına karar verilmemesinin, aleyhe bozma yasağına konu olup olmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
B… Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamede, sanıkların mağdura karşı nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işledikleri açıklandıktan sonra, sanık M… Ç…‘a ait olan 34. 45 .. plakalı beyaz renkli F. marka aracın da yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında kullanıldığından söz edildiği ve sevk maddeleri arasında 5237 sayılı TCY’nın 54/1-4. maddesine yer verildiği, ancak yerel mahkemece; sanık M… Ç…’ ın yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından cezalandırılmasına karşın, adı geçen sanık adına kayıtlı bulunan 34. 45.. plaka sayılı aracın zoralım veya iadesine karar verilmediği, bunun yerine sanık Y… A…‘ın üzerine kayıtlı bulunan 34 A… 55 plaka sayılı aracın müsaderesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Hükmün yalnızca sanık müdafii tarafından temyiz edilmiş olması karşısında, zoralım kararı verilmemesinin aleyhe bozma yasağına konu olup olmayacağının tartışılması gerekmektedir.
Aleyhe bozma yasağı; temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı tarafından açıldığında, sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir anlatımla aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın onun aleyhine olarak önceki hükümden daha ağır olamayacağıdır.
Latince “reformatio in pejus” olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada “lehe yasa yolu davası üzerine aleyhe değiştirememe zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, aleyhe bozma yasağı, aleyhe bozmama zorunluluğu, aleyhe kötüleştirememe, yaptırımı ve sonuçlarını ağırlaştıramama kuralı” olarak ifade edilen ilkenin amacı; hükmün aleyhine de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı olaylarda istinaf ya da temyiz yasa yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek, yasa yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Bu kural, 5252 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 326. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasında; “hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” şeklinde yasal düzenlemeye kavuşturulmuştur. Ceza yargılama hukukumuzda bu madde dışında cezayı aleyhe değiştirmeme yasağını düzenleyen başka bir hüküm de bulunmamaktadır. Buna göre ceza hukukunda genel anlamda kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, ancak 1412 sayılı CYUY’nın 326. maddenin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek bir “cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi” veya “aleyhte düzeltme yasağı’nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu açıklamadan sonra uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için, öncelikle konusu suç teşkil eden eylemlere bağlanan hukuksal sonuçları ifade eden ve “yaptırım” üst başlığı altında düzenlenen ceza ve güvenlik tedbiri kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
765 sayılı Türk Ceza Yasasında yaptırımların tümü “ceza” olarak öngörülmüş ve anılan Yasanın 11. maddesinde; cürümlere mahsus cezalar; “ağır hapis, hapis, ağır para, kamu hizmetlerinden yasaklılık” kabahat eylemlerinin karşılığı olarak da; “hafif hapis, hafif para, muayyen bir meslek ve sanatın tatili icrası” olarak düzenlenmiştir. Anılan Yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, öğretide de cezalar; “asıl cezalar, fer’i cezalar ve tamamlayıcı cezalar” olmak üzere üçe ayrılmış, tamamlayıcı cezalar; “eylemin karşılığında ve ceza hükümlülüğüne bağlı olarak yasadaki açıklama doğrultusunda ve asıl ceza yanında hükümde gösterilmesi gereken cezalardır” biçiminde tanımlanmıştır.
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nda ise yaptırımlar, “ceza” ve “güvenlik tedbirleri” adı altında yeniden düzenlenmiş, ceza olarak yalnızca hapis ve adli para cezasına yer verilmişken, güvenlik tedbiri olarak belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma, eşya ve kazanç müsaderesi, sınır dışı edilme, çocuklara, akıl hastalarına, mükerrirlere ve tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerine yer verilmiştir.
Yasada “yaptırım” terimine yer verilmek suretiyle, konusu suç teşkil eden eylemler için yalnızca “ceza” değil, cezalarla birlikte veya ayrıca, ceza niteliği taşımayan başkaca sonuçların, yani “güvenlik tedbirlerinin” de uygulanabileceği belirtilmiş bulunmaktadır.
Güvenlik tedbirleri, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının birinci kitap, üçüncü kısım, ikinci bölümünde, yasanın öngördüğü yaptırım sistemi içerisinde ayrı bir başlık altında düzenlenmiştir. Yasadaki düzenlemeye göre, güvenlik tedbirleri; kusurlu olmadıklarından ceza verilemeyenler için uygulanabilen bir yaptırım olmanın yanısıra, ceza sorumluluğu bulunan kişiler bakımından cezaların yanında, tehlikelilik haliyle bağlantılı ve orantılı olarak uygulanabilen, ceza sistemini tamamlamaya yönelik bir nitelik arzetmektedir.
Öğretide de güvenlik tedbirleri; “suç işleyen kişiye, suç işlemesi dolayısıyla ve suçun tekrarlanması olasılığı karşısında, gösterdiği tehlikelilik durumu göz önünde bulundurulmak suretiyle uygulanan, kendisini ve toplumu koruyucu nitelikteki ceza hukuku yaptırımlarıdır” şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza hukukunda özgürlüğe yönelik yaptırımlar dışında, suçlulukla mücadelede etkin bir diğer yöntem de, anılan yaptırımlarla birlikte veya ayrıca hükmolunan mal varlığına yönelik yaptırımlardır. Bu yaptırımlardan birisi de eşya ve kazanç müsaderesidir.
Somut olayda uyuşmazlığın esasını oluşturan “eşya müsaderesi” 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 54. maddesinde bir güvenlik tedbiri olarak düzenlenmiş olup, bu düzenleme ile iyi niyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine özgülenen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsadere edileceği hüküm altına alınmıştır.
5237 sayılı TCY’nın 54. maddesinde düzenlenen eşya müsaderesinin hukuksal niteliği itibarıyla bir ceza değil güvenlik tedbiri olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Gerek 1412 sayılı CYUY’nın 326/4, gerekse 5271 sayılı CYY’nın 307/4. maddesinde yer alan “aleyhe bozma yasağı” yalnızca hükmolunan ceza yönünden söz konusu olup, cezalar da 5237 sayılı TCY’nın 45. maddesinde; hapis ve adli para cezaları olarak sayıldığından, cezalar arasında gösterilmeyen güvenlik tedbirleri ile diğer kurumların ve bu arada zoralım kararlarının bu kapsamda değerlendirilmeyeceği ve hükümde yaptırım olarak güvenlik tedbiri uygulamasına yer verilmemesinin sanık açısından “aleyhe bozma yasağına” konu oluşturmayacağı Ceza Genel Kurulunca duraksamasız olarak kabul edilegelmiştir.
Nitekim “Ceza Kanununda zoralımı meşru kılan başlıca sebep, zor alınacak maddenin bizatihi memnu olmasa bile suçta kullanılmış olması delaletiyle, suçlu tarafından başka suçlarda da aynı veçhile kullanılabilmesi ihtimal” karşısında, fail elinde zararlı ve tehlikeli bir mahiyet almış olmasıdır. Kanun’ daki “başkasına ait olmadıkça” kaydının tazammun edeceği maksat ve manâ budur” şeklindeki Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.04.1983 gün ve 92-]9j1 sayılı kararı ile”hakkı bulunmayan bir konuda zoralım kararı verilmesinin sanık aleyhine etki yapması olanaksız olduğu gibi, 5237 sayılı TCY’nda müsaderenin ceza türlerinden olmayıp güvenlik tedbiri olarak düzenlendiği de dikkate alındığında, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 309. maddesince yasa yararına bozma hallerinde, aleyhe değiştirmeme yasağının “ceza” ile sınırlı tutuluşu karşısında, artık aleyhe sonuç doğurup doğurmaması herhangi bir önem taşımayacaktır” şeklindeki Ceza Genel Kurulunun 19.06.2006 gün ve 199-188 sayılı kararı ile bu karara atıf yapan 11.05.2010 gün, 87-112 ve 05.07.2011 gün, 119-162 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Niteliği itibarıyla zoralıma tabi olmayan bir eşyanın müsadere edilebilmesi için, kasten işlenen bir suçun varlığı zorunlu olmakla birlikte, bu suçtan dolayı failin cezalandırılması şart değildir. Suçun işlenmesinde kullanılan eşya, failin yaş küçüklüğü veya akıl hastalığı nedeniyle cezalandırılmadığı hallerde de müsadere edilebilecektir. Bunun yanında, zoralım kararı verilmesi gereken durumlarda bir kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmakla birlikte müsadere isteminde bulunulmamış ya da istemde bulunulmasına karşın bu konuda bir karar verilmemiş ise, ayrı bir müsadere yargılamasına ihtiyaç duyulacağı da açıktır. Bu nedenle yasa koyucu, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasında güvenlik tedbirlerinden yalnızca eşya müsaderesine ilişkin bir yargılama usulünü düzenlemiştir.
Anılan Yasanın 256. maddesinde; “müsadere kararı verilmesi gereken hallerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemiş ise; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir” hükmüne yer verilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Güvenlik tedbiri niteliğindeki zoralıma karar verilmemesi aleyhe bozma yasağına konu olamayacaktır. Ulaşılan bu sonuç nedeniyle yerel mahkemece, getirtilen trafik tescil kaydına göre sanık M… Ç…‘a ait bulunan, sanık savunmaları ve katılan beyanları doğrultusunda nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında kullanıldığı anlaşılan, usulüne uygun olarak el konulan ve iddianame ile de zoralımına karar verilmesi talep edilen 34. 45.. plaka sayılı aracın zoralımına karar verilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu itibarla, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin eleştirili onama kararı isabetli olmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire onama kararının sanık M… Ç… yönünden kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün suçta kullanılan 34 J 45.. plakalı aracın zoralımına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi ise; “Yasada müsadere her ne kadar bir güvenlik tedbiri olarak düzenlenmiş ise de özünde bir ceza olması nedeniyle aleyhe bozma yasağı kapsamında değerlendirilmelidir” görüşüyle itirazın reddi yönünde karşıoy kullanmıştır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 20.06.2011 gün ve 12421-8704 sayılı onama kararının sanık M… Ç… yönünden KALDIRILMASINA,
B… 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.11.2008 gün ve 106-434 sayılı hükmünün sanık M… Ç… yönünden BOZULMASINA,
Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.12.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.