0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Bileşik Suç

TCK Madde 42

(1) Biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir. Bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz.



TCK Madde 42 Gerekçesi

Maddede biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması nedeniyle tek fiil sayılan ve doktrinde bileşik suç ( mürekkep suç ) olarak adlandırılan fiilin tanımı yapılmakta ve bu tür suçlarda, suçu oluşturan araç suçtan dolayı ayrıca ceza verilmeyeceği, dolayısıyla cezaların içtimaı hükümlerinin uygulanmayacağı açıkça belirtilerek bu konuda meydana gelen bir kısım yanlış uygulamaların bundan böyle giderilmesi amacı güdülmektedir. Esasen bu husus Yargıtay’ın son kararıyla da belirlenmiştir. Ancak, içtihadın her zaman değişmesi olanaklı bulunduğundan durumun bu maddeyle açıklığa kavuşturulması gerekli görülmüştür.


TCK 42 (Bileşik Suç) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/17375 Karar : 2017/10057 Tarih : 4.10.2017

  • TCK 42. Madde

  • Bileşik Suç

I) Suça sürüklenen çocuk … ile sanıklar …, …, … ve … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

14/04/2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen ek 2. madde uyarınca doğrudan verilen 3.000. TL’ye kadar olan adli para cezalarından ibaret mahkumiyet hükümleri kesin olup, sanık hakkında mala zarar verme suçundan dolayı tayin edilen 2.000 TL ve 1.320 TL adli para cezalarına ilişkin hükümlerin, cezanın türü ve miktarı itibariyle temyizi mümkün bulunmadığından, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığı ile 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi gereğince suça sürüklenen çocuk …, sanık … müdafii ve sanık … müdafii, sanık … müdafii ile sanıklar … ile …`ün temyiz itirazlarının tebliğnameye uygun olarak ( REDDİNE ),

II) Sanıklar …, …, … ile suça sürüklenen çocuk … hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanıklar ile suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- Sanıklar ve suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan uygulama yapılırken; hırsızlık suçlarında zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, aynı suçun aynı mağdura karşı müteaddit defa işlenmesi gerektiği, suçun mağdurunun farklı kişiler olması halinde, zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı, buna göre sanık çaldığı cep telefonları ve eşyaların birden çok kişiye ait olduğunu biliyor veya bilebilecek durumda ise, mağdur adedince suçun oluşacağı, ancak bunu bilebilecek durumda değilse sanığın eyleminin tek suç olarak kabul edileceği, dava konusu olayda sanıkların ve suça sürüklenen çocuğun çalmış olduğu eşyaların farklı kişilere ait olduğunu bilebilecek durumda olmadıklarının anlaşılması karşısında “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince de sanıklar ile suça sürüklenen çocuklar hakkında tek suçtan hüküm kurulması gerekirken hatalı nitelendirme ile zincirleme suç olarak kabul edilip yazılı şekilde karar verilmesi.

2- Sanıklar hakkında Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete`de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 sayılı TCK 53. madde 1. fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi nedeniyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

3- Suça sürüklenen çocuk … bakımından 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu`nun 11/1. maddesi gereğince, aynı Yasanın 5. maddesinde öngörülen koruyucu ve destekleyici tedbirlerin suça sürüklenen ve ceza sorumluluğu olmayan çocuk bakımından uygulanabileceği gözetilmeden, somut olayda ceza sorumluluğu olan ve bu suçtan mahkumiyet hükmü kurulan suça sürüklenen çocuk hakkında anılan Yasanın 5. maddesinde yazılı tedbire hükmedilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … ve sanık … müdafii, sanık … müdafii ile sanıklar … ile …‘ün temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme uygun olarak ( BOZULMASINA ), bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından “TCK`nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümlerin” çıkartılarak, yerine “Kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanıkların, 5237 sayılı TCK’nun 53/1. maddesinin (a), (c), (d) ve (e) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına” cümlelerinin eklenmesi ile yine hüküm fıkrasından suça sürüklenen çocuk … hakkında 5395 sayılı Kanunun 5. maddesinin uygulanması ile ilgili tedbir bölümünün çıkartıltılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin ( DÜZELTİLEREK ONANMASINA ),

III) Sanık … hakkında yaş tashihi, hırsızlık, konut dokunulmazlığını bozma suçları ile sanıklar …, …, … ile suça sürüklenen çocuk … hakkında hırsızlık suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- Sanık …‘nin Uyap ekranından alınan nüfus kayıt örneğine göre, Batman 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/174 Esas 2012/59 Karar numaralı 13.12.2102 kesinleşme tarihli ilamına göre doğum tarihinin 20.11.1995 olarak düzeltildiği; Nüfus Hizmetleri Kanu’nun 36. maddesine göre; Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir`` hükmü karşısında; yazılı şekilde uygulama yapılmak suretiyle sanık …`nin 20.11.1995 olan doğum tarihinin 20.11.1993 olarak düzeltilerek, sanık hakkında fazla cezaya hükmolunması,

2- Yeni Türk Ceza Adalet Sistemine göre, Kaç tane fiil varsa o kadar suç, kaç tane suç varsa o kadar ceza`` kuralı geçerli olup, bu kuralın 3 istisnası mevcuttur.

Bunlar;

1- Bileşik Suç: TCK`nın 42. maddesine göre, biri diğerinin unsurunu veya nitelikli hâlini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir. Bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz. Örneğin; yağma suçunda, hırsızlık ve tehdit ve/veya yaralama suçları bütünleşerek bağımsız suç olma niteliklerini yitirmiş ve yağma suçunun birer unsuru haline gelmiştir.

2- Zincirleme suç: TCK`nın 43/1. maddesine göre, “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi halinde, faile tek ceza verilir. Ancak; bu ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır.”

Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, mutlaka, bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda aynı suçun aynı mağdura birden fazla işlenmesi gereklidir. Örneğin; sabah konuttan para, anahtar vs. çalınması ve aynı günün akşamı da, çalınan bu araç anahtarıyla konutun önünde park halinde bulunan aynı mağdura ait aracın çalınması halinde zincirleme suçun varlığı kabul edilebilir.

3- Fikri İçtima:

a) Aynı neviden fikri içtima;

TCK`nın 43/2. maddesine göre, aynı neviden fikri içtima kuralının uygulanabilmesi için; aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi gerekir. Bu durumda faile tek bir ceza verilir. Ancak; bu ceza zincirleme suç hükümlerine göre artırılır.

Kanunun gerekçesinden örnek vermek gerekirse; “… bir sözle birden fazla kişiye sövülmüş olması durumunda, her bir mağdur bakımından ayrı sövme suçları değil, bir sövme suçu oluşur. Ancak, bu durumda suçun cezası birinci fıkrada belirtilen oranlarda artırılır.”

TCK`nın 43. maddesinin 3. fıkrasına göre, 1 ve 2. fıkra hükümleri kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında uygulanmaz. Yâni, hırsızlık suçunda koşulları varsa, zincirleme suç veya aynı neviden fikri içtima hükmü uygulanabilir.

b) Farklı neviden fikri içtima;

TCK`nın 44. maddesine göre, “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.” Örneğin; fail, bıçağı kalbine saplayarak maktülü öldürürken, onun gömleğini de kesmiştir, yâni bir fiille hem insan öldürme hem de, mala zarar verme suçunu işlemiştir. Bu durumda fail, yalnızca cezası daha ağır olan insan öldürme suçundan sorumlu olacaktır.

765 sayılı TCK’nın sisteminde; aynı neviden fikri içtima hükümleri yâni, TCK`nın 43/2. maddesinin karşılığı yoktur.

Hırsızlık suçu, TCK`nın 43/son fıkrasında sayılan istisnalardan olmadığı için, aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanabileceği başlıca suçlardandır ve mağdur sayısınca hırsızlık suçunun oluşacağı görüşü de 765 sayılı TCK dönemine ait bir görüştür.

Aynı neviden fikri içtimanın, fikri içtimanın bir türü olmasına rağmen, TCK’nın 43. maddesinde düzenlenmesi yerine, Kanunda fikri içtimanın düzenlendiği TCK`nın 44. maddesine 2. fıkra olarak eklenmemesi; Kanun koyucunun, farklı neviden içtimadan ayrı olarak cezada bir miktar artırım yapılmasını, suç ve ceza siyaseti açısından daha uygun görmesinden ve/veya zincirleme suçta olduğu gibi aynı neviden fikri içtimada da bazı suçların istisna kapsamında kalmasını istemiş olmasından kaynaklanabilir.

Kanuna göre; hırsızlık suçu birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmişse, gerçek içtima hükümleri yerine, TCK’nın 43/2. maddesinde düzenlenen aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gerekir. 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesini ve özellikle 2 fıkrada düzenlenen aynı neviden fikri içtima hükümleri, 5237 sayılı TCKnın hazırlanmasında esas alınan üç temel ilkeden biri olan Hümanizm İlkesi ile 3. maddede düzenlenen Suç ve Cezada Orantılılık İlkesi` ışığında yorumlanmalıdır.

Fiilin tekliği ya da çokluğu sorunu:

Yeni suç teorisine göre (1) fiil; tıpkı (2) netice, (3) nedensellik bağı, (4) konu, (5) fail ve (6) mağdur gibi suçun maddi unsurlarından birisi olup, iradi insan davranışıdır.

Hırsızlık suçunun fiili unsuru;

Suçun temel şeklinde fiil, … başkasına ait taşınır bir malı … bulunduğu yerden alma`dır.

TCK`nın 141. maddesinin gerekçesine göre de, “Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suç da tamamlanır.”

Fiilin doğal anlamda tekliği ile hukuki teklik kavramları farklıdır.

Dar bir yorumla, değişik zamanlarda işlendiği kabul edilebilecek fiillerin birden fazla olması, her zaman hukuken de birden fazla fiilin ve dolayısıyla birden fazla suçun varlığını kabul etmemizi gerektirmez.

765 sayılı TCK’nın 80. maddesinde “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ibaresinin yer almasına karşılık, 5237 sayılı TCK`nın 43/1. maddesinde “değişik zamanlarda” ibâresine yer verilmesini de dikkate aldığımızda; yeni dönemde “geniş yorum”un kabul edildiğini, fiilin doğal olarak tekliği ile hukuki teklik kavramlarının aynı olmadığını, aralarında hukuki ve fiili kesinti olmayan, her biri tek başına da suç teşkil edebilen hareketlerin kısa süre içinde tekrarlanması halinde, bu hareketlerin bir bütün olarak tek bir fiil olarak kabul edilmesi gerekir.

Fiilin tekliği kavramı ile hareketin tekliği kavramları da aynı değildir. Kasten yaralama suçunda, kısa aralıklarla yapılan silah atışı ya da atılan yumruk sayısı birden fazla diye, atış ya da darbe sayısı kadar fiilin ve kasten yaralama suçunun varlığını veya cinsel saldırı suçunda duhûl sayısı kadar fiil ve suçun varlığını kabule imkan yoktur. Hırsızlık suçu ile ilgili olarak bir örnek vermek gerekirse; fail, üç ortağa ait olan (bunu fail de biliyor olsun …) markete girip içeriden, 15 kg. çay, 20 kg. şeker, 50 kg. yağ, 50 kg. tuz, 70 koli deterjan, kasadan para, masanın üzerindeki cep telefonu ve saireyi aynı zamanda almış olsun. Bu örnekte çok sayıda alma fiili olmasına rağmen bunların hukuken tek bir fiil ve tek bir hırsızlık suçunu oluşturduğunda kuşku bulunmasa gerekir.

Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulu da bu düşüncelerden hareketle, 02.10.2007 günlü, 2007/6-195 esas ve 2007/197 karar sayılı kararında, “fiilin tekliği” konusunda geniş yorumu benimsenmek suretiyle, “yakınanın evinden para ve bir kısım eşya ile birlikte alınan otomobil anahtarıyla evin otoparkında bulunan aracın çalınmasının tek bir hırsızlık suçunu oluşturacağı”nı kabul etmiştir. YCGK, 21.05.2013 günlü, 2012/1543 esas ve 2013/257 karar sayılı kararında; “gündüzleyin bina içinden mağdura ait cep telefonu ve araç anahtarının çalınması, aynı günün gecesinde de; gündüz çalınan anahtarla mağdurun otomobilinin çalınmaya teşebbüs edilmesi suçlarını” fiiller arasında zaman bakımından aralık(fiili kesinti) bulunması nedeniyle zincirleme suçun varlığını kabul etmiştir.

YCGK, 08.06.2010 günlü, 11/98–143 esas ve karar sayılı kararında ise; “Kanunda “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları konusunda açıklık bulunmadığından, bu hususun her somut olayın özelliği göz önüne alınarak değerlendirilmesi ve eylemin değişik zamanlarda işlenip işlenmediğinin belirlenmesi, bu bağlamda, aynı zaman kavramının dar yorumlanmayarak, çok kısa zaman aralıklarının da aynı zaman dilimi olarak kabul edilmesi” gerektiğini açıkça vurgulamıştır.

Tıpkı hırsızlık suçu gibi malvarlığına karşı işlenen suçlardan olan dolandırıcılık suçuna ilişkin olarak YCGK, 16.04.2013 günlü, 2012/15-1407 esas ve 2013/140 karar sayılı kararında; “sanığın eyleminin 12.000 liralık bir araç satışına özgülenmesi nedeniyle, mağdura değişik tarihlerde birden fazla havale yaptırmak suretiyle” ve 13.03.2012 günlü, 2012/15-488 esas ve 2012/97 karar sayılı kararında ise; “sanığın, kendisinin olmayan arsayı hileyle satarak(!) mağdurdan önce 5.000 lira, birkaç gün sonra da kardeşi öldüğü için tapuda devri sonradan vermek bahanesiyle 20.000 lira daha alması” eylemleri tek fiil ve tek suç olarak kabul edilmiştir.

Aynı şekilde; yağma suçuna ilişkin olarak YCGK’nın 07.02.2012 günlü, 2011/6-332 esas ve 2012/21 karar sayılı kararında; “iş görüşmesi bahanesiyle iki mağduru ıssız bir yere götürüp darp ettikten sonra, önce kadın bulmalarını istediği, daha sonra mağdurlardan birini rehin tutup diğerini 1.000 lira getirmesi için tehdit ettiği, köye giden mağdurun bir miktar nakit para ve çeyrek altın bulup sanığa verdiği, 500 lirayı daha cuma gününe kadar getireceksin` diyerek rehin tuttuğu mağduru salıvermesi” eyleminde, sanığın iradesinin baştan itibaren mağdurdan belli bir miktar para almaya özgülenmiş olması gerekçesiyle, eylemde birden fazla mağdur ve fiil olmasına rağmen, tek bir fiil ve tek bir suçun varlığı kabul edilmiştir.

Dairemizin, oy çokluğuyla verdiği 16.01.2012 gün ve 2011/31869 esas ve 2012/778 karar sayılı kararında ise; “üç ayrı vakitte (… aynı gün ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde), üç ayrı camiiden olmak üzere, toplam 25 çift ayakkabı çalınması olayında, mağdur sayısınca (25 ayrı) suç değil; her bir camiiden gerçekleştirilen birden fazla mağdura ait ayakkabı çalınması fiili ayrı birer hırsızlık suçu kabul edilip, bu fiillerin mağdurları birden fazla olduğu için, aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanmak suretiyle üç ayrı camiden üç ayrı hırsızlık suçunun varlığı” kabul edilmiştir. Karara konu olayda, gerçek içtima yâni mağdur sayısınca fiil ve hırsızlık suçunun oluştuğu görüşünün kabulü hâlinde failin, çaldığı 25 çift ayakkabı nedeniyle, en az 25 yıl 200 ay yâni yaklaşık 41 yıl 7 ay ceza alması gerekecektir.

Fiilin tekliği ve çokluğu kavramları ile TCK`nın 43. maddesiyle yapılan düzenleme konularında doktrinde de büyük ölçüde yukarıda özetlenen Yargıtay kararlarındakine benzer görüşler dile getirilmiştir.

Nitekim Prof. Dr. İ. ÖZGENÇ; “… failin hırsızlık suçunun konusunu oluşturan her bir eşyanın mülkiyetinin farklı kişilere ait olmasına rağmen, bu eşya üzerinde bir kişi zilyed olabilir. Mülkiyeti farklı kişilere ait olan eşya üzerinde emanetçi konumunda bir kişi zilyeddir. Emanetçi ambarında bulunan mülkiyeti farklı kişilere ait eşyaların çalınması halinde, suçun mağduru, bu eşyalar üzerinde meşru zilyed konumundaki emanetçidir. Farklı kişilere ait olan eşyayı nakletmekte olan bir kamyoncu, bu eşya üzerinde meşru zilyeddir. Kamyondan bu eşyaların çalınması halinde, mağdur, zilyed konumundaki kamyon şoförüdür. Bu itibarla, söz konusu örnek olaylarda bir hırsızlık suçunun işlendiğini kabul etmek gerekir.

Aynı şekilde eşya, üzerindeki hakimiyet bir başkasına tevdi edilmeden, mülkiyet veya zilyetlik devri olmaksızın, korumasız bir şekilde, hırsızlığa karşı herhangi bir tedbir almaksızın bir yerde bırakılmış olabilir. Örneğin yaygın bir uygulama olarak camilerde ibadet sırasında, kişiler ayakkabılarını herhangi bir koruma olmadan ayakkabılığa bırakırlar. Bu durumda olan eşya çalındığı takdirde, bunların mülkiyeti farklı kişilere ait olsa bile, kanaatimizce bir hırsızlık suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Başka bir ifadeyle, bu gibi durumlarda, çalınan eşyanın mülkiyetinin farklı kişilere ait olduğu göz önünde bulundurularak, eşyası çalınan kişi sayısınca hırsızlık suçunun işlendiği sonucuna varılmamalıdır.

Geceleyin bir konuta girmek suretiyle işlenen hırsızlık suçunda suçun konusunu oluşturan eşyalardan bir kısmının bayan ziynet eşyası, bir kısmının ise, ceket cebinden alınan cüzdan ile içindeki para ve çeklerden ibaret olması halinde; suçun konusunu oluşturan ziynet eşyalarının bir hanımefendiye, cüzdan ile içindeki para ve çeklerin ise bir beyefendiye ait olduğu ve dolayısıyla, birden fazla kişiye karşı hırsızlık suçunun işlendiği düşünülebilir.

Ancak, bu gibi durumlarda, bir hırsızlık suçunun işlendiğinin kabulü gerekir; TCK’nın 43. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları hükümlerinin uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır.

Bu açıklamalardan çıkan sonuca göre;

Bir konuta girerek işlenen hırsızlık suçu örneğinde, konut içinde bulunan eşyalar üzerinde konutta bulunan bütün kişiler (aile bireyi olsun veya olmasın) müşterek zilyed konumunda olduğu için, bir hırsızlık suçunun işlendiğini kabul etmek gerekir. Başka bir deyişle, bu gibi durumlarda, birden fazla kişinin mağdur edildiği düşüncesinden hareketle, mağdur sayısınca suçun oluştuğunu ve dolayısıyla, gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerektiği sonucuna varılamaz ve keza; bir fiille aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlendiği düşüncesiyle TCK’nın 43. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları hükümleri gereğince hırsızlık suçundan dolayı verilmesi gereken cezanın artırılması yoluna gidilemez.” (Prof. Dr. İ. Özgenç; Türk Ceza Hukuku, Genel Hükümler, 11. Bası, sahife; 587-588)

Hırsızlık suçunun tek fiille birden fazla mağdura karşı işlendiği hallerde, müşterek zilyetlik söz konusu ise artık, aynı neviden fikri içtima hükümlerinin de uygulanamaz.

Aynı şekilde, Prof. E. ARTUK, Prof. A. GÖKCEN ve Prof. C. YENİDÜNYA’da, Yargıtay CGK’nın 11.06.2013 gün ve 13/303-296 esas ve karar sayılı içtihadına konu olayda; sanığın, mağdur işçilerin soyunma odası olarak kullandığı kabinin içinde askılarda bulunan beş ayrı mağdura ait pantolon cebinden, aynı zamanda cep telefonu ve paralarını çalması olayında, TCK`nın 43/2 maddesinin uygulanması gerektiğini savunan azınlık görüşünün daha doğru olduğunu belirtmişlerdir. (Ceza Hukuku – Genel Hükümler, 9. bası, sahife; 715)

Somut olayda;

Sanıklar ile suça sürüklenen çocuğun ev arkadaşı olan müştekilerin birlikte yaşadıkları evden müştekilere ait laptopları, kol saatini, MP3 player cihazını çalmaları şeklinde gerçekleşen eylemde, sanıkların ve suça sürüklenen çocuğun çalmış oldukları eşyaların farklı kişilere ait olduğunu bilebilecek durumda olmadıkları, suça konu yerin konut olması sebebiyle eşyaların farklı kişilere ait olduğunu bilseler dahi, ortak hakimiyet ve müşterek zilyetlik kuralı gereği sanıklar ile suça sürüklenen çocuk hakkında tek bir hırsızlık suçundan hüküm kurulması gerekirken hatalı nitelendirme ile aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilip, 5237 sayılı TCK`nın 43/2. maddesi uyarınca uygulama yapılması,

3- Sanıklar hakkında Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete`de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53. madde 1. fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi nedeniyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

SONUÇ:

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk …, sanık … müdafii ve sanık … müdafii, sanık … müdafii ile sanıklar … ile …`ün temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle kısmen isteme uygun olarak ( BOZULMASINA ), oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2006/9344 Karar: 2007/7575 Tarih: 12.11.2007

  • TCK 42. Madde

  • Bileşik Suç

298 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan sanık Celal’in yapılan yargılaması sonunda; hükümlülüğüne dair ( Malatya Birinci Asliye Ceza Mahkemesi )nden verilen 06.04.2006 gün ve 927 esas, 130 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı C.Başsavcılığı’ndan tebliğname ile 27.10.2006 günü Daireye gönderilmekle incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Hükmün, sanık Celal müdafii tarafından temyiz edildiği, sanık Haşin hakkında herhangi bir temyiz bulunmadığı anlaşılmakla, inceleme sanık Celal hakkındaki hükme yönelik yapılmıştır.

Sanığın 240 numaralı sandıklarda oy kullanması şeklinde gerçekleşen eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 42. maddesi uyarınca mükerrer oy kullarıma suçunu oluşturduğu ve yalnızca 298 sayılı Yasa’nın 160/3. madde ve fıkrası yollamasıyla aynı maddenin 2. fıkrasına göre cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, ayrıca anılan Yasa’nın 144/1. madde ve fıkrası uyarınca da mahkumiyet hükmü kurulması suretiyle fazla ceza tayini,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık Celal müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA , 12.11.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/16207 Karar : 2018/6149 Tarih : 19.04.2018

  • TCK 42. Madde

  • Bileşik Suç

I- Sanık hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükme yönelik incelemede:

14/04/2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen ek 2. madde uyarınca doğrudan verilen 3.000. TL’ye kadar olan adli para cezalarından ibaret mahkumiyet hükümleri kesin olup, sanık hakkında mala zarar verme suçundan dolayı tayin edilen 2.400 TL adli para cezasına ilişkin hükmün, cezaların türü ve miktarı itibariyle temyizi mümkün bulunmadığından, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığı ile 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi gereğince sanık müdafiinin temyiz itirazlarının tebliğnameye uygun olarak REDDİNE,

II-) Sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik incelemede:

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Yeni Türk Ceza Adalet Sistemine göre, ‘‘Kaç tane fiil varsa o kadar suç, kaç tane suç varsa o kadar ceza’’ kuralı geçerli olup, bu kuralın 3 istisnası mevcuttur. Bunlar;

1-Bileşik Suç:TCK’nın 42. maddesine göre, biri diğerinin unsurunu veya nitelikli halini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir. Bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz. Örneğin; yağma suçunda, hırsızlık ve tehdit ve/veya yaralama suçları bütünleşerek bağımsız suç olma niteliklerini yitirmiş ve yağma suçunun birer unsuru haline gelmiştir.

2-Zincirleme suç: TCK’nın 43/1. maddesine göre, “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi halinde, faile tek ceza verilir. Ancak; bu ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır.”

Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, mutlaka, bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda aynı suçun aynı mağdura birden fazla işlenmesi gereklidir. Örneğin; sabah konuttan para, anahtar vs. çalınması ve aynı günün akşamı da, çalınan bu araç

anahtarıyla konutun önünde park halinde bulunan aynı mağdura ait aracın çalınması halinde zincirleme suçun varlığı kabul edilebilir.

3- Fikri İçtima:

a)Aynı neviden fikri içtima;

TCK’nın 43/2. maddesine göre, aynı neviden fikri içtima kuralının uygulanabilmesi için; aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi gerekir. Bu durumda faile tek bir ceza verilir. Ancak; bu ceza zincirleme suç hükümlerine göre artırılır.

Kanunun gerekçesinden örnek vermek gerekirse; “… bir sözle birden fazla kişiye sövülmüş olması durumunda, her bir mağdur bakımından ayrı sövme suçları değil, bir sövme suçu oluşur. Ancak, bu durumda suçun cezası birinci fıkrada belirtilen oranlarda artırılır.”

TCK’nın 43. maddesinin 3. fıkrasına göre, 1 ve 2. fıkra hükümleri kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında uygulanmaz. Yani, hırsızlık suçunda koşulları varsa, zincirleme suç veya aynı neviden fikri içtima hükmü uygulanabilir.

b)Farklı neviden fikri içtima;

TCK’nın 44. maddesine göre, “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.” Örneğin; fail, bıçağı kalbine saplayarak maktülü öldürürken, onun gömleğini de kesmiştir, yani bir fiille hem insan öldürme hem de, mala zarar verme suçunu işlemiştir. Bu durumda fail, yalnızca cezası daha ağır olan insan öldürme suçundan sorumlu olacaktır.

765 sayılı TCK’nın sisteminde; aynı neviden fikri içtima hükümleri yani, TCK’nın 43/2. maddesinin karşılığı yoktur.

Hırsızlık suçu, TCK’nın 43/son fıkrasında sayılan istisnalardan olmadığı için, aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanabileceği başlıca suçlardandır ve mağdur sayısınca hırsızlık suçunun oluşacağı görüşü de 765 sayılı TCK dönemine ait bir görüştür.

Aynı neviden fikri içtimanın, fikri içtimanın bir türü olmasına rağmen, TCK’nın 43. maddesinde düzenlenmesi yerine, Kanunda fikri içtimanın düzenlendiği TCK’nın 44. maddesine 2. fıkra olarak eklenmemesi; Kanun koyucunun, farklı neviden içtimadan ayrı olarak cezada bir miktar artırım yapılmasını, suç ve ceza siyaseti açısından daha uygun görmesinden ve/veya zincirleme suçta olduğu gibi aynı neviden fikri içtimada da bazı suçların istisna kapsamında kalmasını istemiş olmasından kaynaklanabilir.

Kanuna göre; hırsızlık suçu birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmişse, gerçek içtima hükümleri yerine, TCK’nın 43/2. maddesinde düzenlenen aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gerekir. 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesini ve özellikle 2 fıkrada düzenlenen aynı neviden fikri içtima hükümleri , 5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan üç temel ilkeden biri olan ‘‘Hümanizm İlkesi’’ ile 3. maddede düzenlenen ‘‘Suç ve Cezada Orantılılık İlkesi’’ ışığında yorumlanmalıdır.

Fiilin tekliği ya da çokluğu sorunu:

Yeni suç teorisine göre (1)fiil; tıpkı (2)netice, (3)nedensellik bağı, (4)konu, (5)fail ve (6)mağdur gibi suçun maddi unsurlarından birisi olup, iradi insan davranışıdır.

Hırsızlık suçunun fiili unsuru;

Suçun temel şeklinde fiil, ‘… başkasına ait taşınır bir malı … bulunduğu yerden alma’dır.

TCK’nın 141. maddesinin gerekçesine göre de, “Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hale gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suç da tamamlanır.”

Fiilin doğal anlamda tekliği ile hukuki teklik kavramları farklıdır.

Dar bir yorumla, değişik zamanlarda işlendiği kabul edilebilecek fiillerin birden fazla olması, her zaman hukuken de birden fazla fiilin ve dolayısıyla birden fazla suçun varlığını kabul etmemizi gerektirmez.

765 sayılı TCK’nın 80. maddesinde “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ibaresinin yer almasına karşılık, 5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesinde “değişik zamanlarda” ibaresine yer verilmesini de dikkate aldığımızda; yeni dönemde “geniş yorum”un kabul edildiğini, fiilin doğal olarak tekliği ile hukuki teklik kavramlarının aynı olmadığını, aralarında hukuki ve fiili kesinti olmayan, her biri tek başına da suç teşkil edebilen hareketlerin kısa süre içinde tekrarlanması halinde, bu hareketlerin bir bütün olarak tek bir fiil olarak kabul edilmesi gerekir.

Fiilin tekliği kavramı ile hareketin tekliği kavramları da aynı değildir. Kasten yaralama suçunda, kısa aralıklarla yapılan silah atışı ya da atılan yumruk sayısı birden fazla diye, atış ya da darbe sayısı kadar fiilin ve kasten yaralama suçunun varlığını veya cinsel saldırı suçunda duhul sayısı kadar fiil ve suçun varlığını kabule imkan yoktur. Hırsızlık suçu ile ilgili olarak bir örnek vermek gerekirse; fail, üç ortağa ait olan (bunu fail de biliyor olsun …) markete girip içeriden, 15 kg. çay, 20 kg. şeker, 50 kg. yağ, 50 kg. tuz, 70 koli deterjan, kasadan para, masanın üzerindeki cep telefonu ve saireyi aynı zamanda almış olsun. Bu örnekte çok sayıda alma fiili olmasına rağmen bunların hukuken tek bir fiil ve tek bir hırsızlık suçunu oluşturduğunda kuşku bulunmasa gerekir.

Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulu da bu düşüncelerden hareketle, 02.10.2007 günlü, 2007/6-195 esas ve 2007/197 karar sayılı kararında, “fiilin tekliği” konusunda geniş yorumu benimsenmek suretiyle, “yakınanın evinden para ve bir kısım eşya ile birlikte alınan otomobil anahtarıyla evin otoparkında bulunan aracın çalınmasının tek bir hırsızlık suçunu oluşturacağı”nı kabul etmiştir. YCGK, 21.05.2013 günlü, 2012/1543 esas ve 2013/257 karar sayılı kararında; “gündüzleyin bina içinden mağdura ait cep telefonu ve araç anahtarının çalınması, aynı günün gecesinde de; gündüz çalınan anahtarla mağdurun otomobilinin çalınmaya teşebbüs edilmesi suçlarını” fiiller arasında zaman bakımından aralık(fiili kesinti) bulunması nedeniyle zincirleme suçun varlığını kabul etmiştir.

YCGK, 08.06.2010 günlü, 11/98–143 esas ve karar sayılı kararında ise; “Kanunda “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları konusunda açıklık bulunmadığından, bu hususun her somut olayın özelliği göz önüne alınarak değerlendirilmesi ve eylemin değişik zamanlarda işlenip işlenmediğinin belirlenmesi, bu bağlamda, aynı zaman kavramının dar yorumlanmayarak, çok kısa zaman aralıklarının da aynı zaman dilimi olarak kabul edilmesi” gerektiğini açıkça vurgulamıştır.

Tıpkı hırsızlık suçu gibi malvarlığına karşı işlenen suçlardan olan dolandırıcılık suçuna ilişkin olarak YCGK, 16.04.2013 günlü, 2012/15-1407 esas ve 2013/140 karar sayılı kararında; “sanığın eyleminin 12.000 liralık bir araç satışına özgülenmesi nedeniyle, mağdura değişik tarihlerde birden fazla havale yaptırmak suretiyle” ve 13.03.2012 günlü, 2012/15-488 esas ve 2012/97 karar sayılı kararında ise; “sanığın, kendisinin olmayan arsayı hileyle satarak(!) mağdurdan önce 5.000 lira, birkaç gün sonra da kardeşi öldüğü için tapuda devri sonradan vermek bahanesiyle 20.000 lira daha alması” eylemleri tek fiil ve tek suç olarak kabul edilmiştir.

Aynı şekilde; yağma suçuna ilişkin olarak YCGK’nın 07.02.2012 günlü, 2011/6-332 esas ve 2012/21 karar sayılı kararında; “iş görüşmesi bahanesiyle iki mağduru ıssız bir yere götürüp darp ettikten sonra, önce kadın bulmalarını istediği, daha sonra mağdurlardan birini rehin tutup diğerini 1.000 lira getirmesi için tehdit ettiği, köye giden mağdurun bir miktar nakit para ve çeyrek altın bulup sanığa verdiği, ‘500 lirayı daha cuma gününe kadar getireceksin’ diyerek rehin tuttuğu mağduru salıvermesi” eyleminde, sanığın iradesinin baştan itibaren mağdurdan belli bir miktar para almaya özgülenmiş olması gerekçesiyle, eylemde birden fazla mağdur ve fiil olmasına rağmen, tek bir fiil ve tek bir suçun varlığı kabul edilmiştir.

Dairemizin, oy çokluğuyla verdiği 16.01.2012 gün ve 2011/31869 esas ve 2012/778 karar sayılı kararında ise; “üç ayrı vakitte (… aynı gün ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde), üç ayrı camiiden olmak üzere, toplam 25 çift ayakkabı çalınması olayında, mağdur sayısınca (25 ayrı) suç değil; her bir camiiden gerçekleştirilen birden fazla mağdura ait ayakkabı çalınması fiili ayrı birer hırsızlık suçu kabul edilip, bu fiillerin mağdurları birden fazla olduğu için, aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanmak suretiyle üç ayrı camiden üç ayrı hırsızlık suçunun varlığı” kabul edilmiştir. Karara konu olayda, gerçek içtima yani mağdur sayısınca fiil ve hırsızlık suçunun oluştuğu görüşünün kabulü halinde failin, çaldığı 25 çift ayakkabı nedeniyle, en az 25 yıl 200 ay yani yaklaşık 41 yıl 7 ay ceza alması gerekecektir.

Fiilin tekliği ve çokluğu kavramları ile TCK’nın 43. maddesiyle yapılan düzenleme konularında doktrinde de büyük ölçüde yukarıda özetlenen Yargıtay kararlarındakine benzer görüşler dile getirilmiştir.

Nitekim Prof. Dr. İ. ÖZGENÇ; “ … failin hırsızlık suçunun konusunu oluşturan her bir eşyanın mülkiyetinin farklı kişilere ait olmasına rağmen, bu eşya üzerinde bir kişi zilyed olabilir. Mülkiyeti farklı kişilere ait olan eşya üzerinde emanetçi konumunda bir kişi zilyeddir. Emanetçi ambarında bulunan mülkiyeti farklı kişilere ait eşyaların çalınması halinde, suçun mağduru, bu eşyalar üzerinde meşru zilyed konumundaki emanetçidir. Farklı kişilere ait olan eşyayı nakletmekte olan bir kamyoncu, bu eşya üzerinde meşru zilyeddir. Kamyondan bu eşyaların çalınması halinde, mağdur, zilyed konumundaki kamyon şoförüdür. Bu itibarla, söz konusu örnek olaylarda bir hırsızlık suçunun işlendiğini kabul etmek gerekir.

Aynı şekilde eşya, üzerindeki hakimiyet bir başkasına tevdi edilmeden, mülkiyet veya zilyetlik devri olmaksızın, korumasız bir şekilde, hırsızlığa karşı herhangi bir tedbir almaksızın bir yerde bırakılmış olabilir. Örneğin yaygın bir uygulama olarak camilerde ibadet sırasında, kişiler ayakkabılarını herhangi bir koruma olmadan ayakkabılığa bırakırlar. Bu durumda olan eşya çalındığı takdirde, bunların mülkiyeti farklı kişilere ait olsa bile, kanaatimizce bir hırsızlık suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Başka bir ifadeyle, bu gibi durumlarda, çalınan eşyanın mülkiyetinin farklı kişilere ait olduğu göz önünde bulundurularak, eşyası çalınan kişi sayısınca hırsızlık suçunun işlendiği sonucuna varılmamalıdır.

Geceleyin bir konuta girmek suretiyle işlenen hırsızlık suçunda suçun konusunu oluşturan eşyalardan bir kısmının bayan ziynet eşyası, bir kısmının ise, ceket cebinden alınan cüzdan ile içindeki para ve çeklerden ibaret olması halinde; suçun konusunu oluşturan ziynet eşyalarının bir hanımefendiye, cüzdan ile içindeki para ve çeklerin ise bir beyefendiye ait olduğu ve dolayısıyla, birden fazla kişiye karşı hırsızlık suçunun işlendiği düşünülebilir. Ancak, bu gibi durumlarda, bir hırsızlık suçunun işlendiğinin kabulü gerekir; TCK’nın 43. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları hükümlerinin uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır.

Bu açıklamalardan çıkan sonuca göre;

Bir konuta girerek işlenen hırsızlık suçu örneğinde, konut içinde bulunan eşyalar üzerinde konutta bulunan bütün kişiler (aile bireyi olsun veya olmasın) müşterek zilyed konumunda olduğu için, bir hırsızlık suçunun işlendiğini kabul etmek gerekir. Başka bir deyişle, bu gibi durumlarda, birden fazla kişinin mağdur edildiği düşüncesinden hareketle, mağdur sayısınca suçun oluştuğunu ve dolayısıyla, gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerektiği sonucuna varılamaz ve keza; bir fiille aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlendiği düşüncesiyle TCK’nın 43. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları hükümleri gereğince hırsızlık suçundan dolayı verilmesi gereken cezanın artırılması yoluna gidilemez.” (Prof. Dr. İ. Özgenç; Türk Ceza Hukuku, Genel Hükümler, 11. Bası, sahife; 587-588)

Hırsızlık suçunun tek fiille birden fazla mağdura karşı işlendiği hallerde, müşterek zilyetlik söz konusu ise artık, aynı neviden fikri içtima hükümlerinin de uygulanamaz.

Aynı şekilde, Prof. E. ARTUK, Prof. A. GÖKCEN ve Prof. C. YENİDÜNYA’da, Yargıtay CGK’nın 11.06.2013 gün ve 13/303-296 esas ve karar sayılı içtihadına konu olayda; sanığın, mağdur işçilerin soyunma odası olarak kullandığı kabinin içinde askılarda bulunan beş ayrı mağdura ait pantolon cebinden, aynı zamanda cep telefonu ve paralarını çalması olayında, TCK’nın 43/2 maddesinin uygulanması gerektiğini savunan azınlık görüşünün daha doğru olduğunu belirtmişlerdir. (Ceza Hukuku – Genel Hükümler, 9. bası, sahife; 715)

Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında dava konusu olayda;

1-Müştekilerin içinde beraber uyudukları … plakalı aracın camını kırarak içerisinde müştekilere ait eşyalar bulunan iki adet bayan kol çantasının çalınması şeklinde gerçekleşen eylemde, sanığın çalmış olduğu eşyaların farklı kişilere ait olduğunu bilebilecek durumda olmadığı, suça konu yerin araç olması sebebiyle eşyaların farklı kişilere ait olduğunu bilse dahi, ortak hakimiyet ve müşterek zilyetlik kuralı gereği sanık hakkında tek bir hırsızlık suçundan hüküm kurulması gerekirken hatalı nitelendirme ile dört ayrı hırsızlık suçundan hüküm kurulması,

2-)Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 sayılı TCK 53. madde 1. fıkra b bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi nedeniyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 19.04.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/4072 Karar : 2018/805 Tarih : 15.03.2018

  • TCK 42. Madde

  • Bileşik Suç

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Suça sürüklenen çocuğun, belediye otobüsüne molotoflu saldırıda bulunarak zarar verdiği olayda, suça sürüklenen çocuk hakkında önceki hükümle nitelikli olarak kamu malına zarar vermek suçundan mahkumiyet hükmü verilerek hükmün ertelendiği, TCK’nın 170. maddesine uygun yangın çıkarmak suretiyle genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun TCK’nın 152/2-a maddesinde tanımlanan yakarak mala zarar verme suçunda ağırlaştırıcı neden olup, TCK’nın 42. maddesinde düzenlenen bileşik suç hükümleri uyarınca tek fiil sayılacağı ve sadece yakarak mala zarar verme suçunu oluşturacağı, TCK’nın 44. maddesi uyarınca fikri içtima hükümleri de göz önüne alınarak sadece nitelikli olarak kamu malına zarar verme suçundan cezalandırılması ile yetinilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı olup, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, 15.03.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/18986 Karar : 2017/681 Tarih : 25.01.2017

  • TCK 42. Madde

  • Bileşik Suç

Sanık hakkında konut dokunulmazlığını ihlal suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde;

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlara karşı 5271 sayılı CMK’nın 231/12. maddesi uyarınca itiraz yolu açık olup, temyiz yolu kapalı olduğundan, yapılan başvuru hakkında gereği için dosyanın mahalline İADESİNE,

Sanık hakkında hırsızlık suçlarından kurulan hükmün temyiz incelemesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 sayılı TCK 53. madde 1.fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi nedeniyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … …‘nın temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından “TCK’nın 53. maddesine ilişkin bölümün ” çıkartılarak, yerine “Kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 sayılı TCK’nun 53/1. maddesinin (a), (c), (d) ve (e) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye

kadar yoksun bırakılmasına ” cümlesinin eklenmesi suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 25.01.2017 gününde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY : ‘Yeni Türk Ceza Adalet Sistemi’nde “Kaç tane fiil varsa o kadar suç, kaç tane suç varsa o kadar ceza” kuralı geçerlidir. Ancak bu kuralın; bileşik suç, zincirleme suç ve fikri içtimadan ibaret olmak üzere üç ayrı istisnası kabul edilmiştir.

Önce bu istisnaları birkaç cümle ile açıkladıktan sonra asıl konumuz olan aynı neviden fikri içtima konusuna biraz daha yoğunlaşmak istiyoruz.

1- Bileşik SUÇ : TCK’nın 42. maddesine göre, biri diğerinin unsurunu veya nitelikli hâlini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir. Bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz. Örneğin; yağma suçunda, hırsızlık ve tehdit ve/veya yaralama suçları bütünleşerek bağımsız suç olma niteliklerini yitirmiş ve yağma suçunun birer unsuru haline gelmiştir.

2- Zincirleme SUÇ : TCK’nın 43/1. maddesine göre, “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi halinde, faile tek ceza verilir. Ancak; bu ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır.”

Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, mutlaka, bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda aynı suçun aynı mağdura birden fazla işlenmesi gereklidir. Örneğin; sabah konuttan para, anahtar vs. çalınması ve aynı günün akşamı da, çalınan bu araç anahtarıyla konutun önünde park halinde bulunan aynı mağdura ait aracın çalınması halinde zincirleme suçun varlığı kabul edilebilir.

3- Fikri İçtima :

a) Aynı neviden fikri içtima;

TCK’nın 43/2. maddesine göre, aynı neviden fikri içtima kuralının uygulanabilmesi için; aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi gerekir. Bu durumda faile tek bir ceza verilir. Ancak; bu ceza zincirleme suç hükümlerine göre artırılır.

Kanunun gerekçesinden örnek vermek gerekirse; “… bir sözle birden fazla kişiye sövülmüş olması durumunda, her bir mağdur bakımından ayrı sövme suçları değil, bir sövme suçu oluşur. Ancak, bu durumda suçun cezası birinci fıkrada belirtilen oranlarda artırılır.”

TCK’nın 43. maddesinin 3. fıkrasına göre, 1 ve 2. fıkra hükümleri kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında uygulanmaz. Yâni, hırsızlık suçunda koşulları varsa, zincirleme suç veya aynı neviden fikri içtima hükmü uygulanabilir.

b) Farklı neviden fikri içtima;

TCK’nın 44. maddesine göre, “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.” Örneğin; fail, bıçağı kalbine saplayarak maktülü öldürürken, onun gömleğini de kesmiştir, yâni bir fiille hem insan öldürme hem de, mala zarar verme suçunu işlemiştir. Bu durumda fail, yalnızca cezası daha ağır olan insan öldürme suçundan sorumlu olacaktır.

765 sayılı TCK’nın sisteminde; aynı neviden fikri içtima hükümleri yâni, TCK’nın 43/2. maddesinin karşılığı yoktur.

Hırsızlık suçu, TCK’nın 43/son fıkrasında sayılan istisnalardan olmadığı için, aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanabileceği başlıca suçlardandır ve mağdur sayısınca hırsızlık suçunun oluşacağı görüşü de 765 sayılı TCK dönemine ait bir görüştür.

O nedenle, 765 sayılı TCK’nın 80. maddesinin seksen yıllık tatbikatına göre oluşan içtihatlar, 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinin 2. fıkrasını yâni, aynı neviden fikri içtima hükümlerini yorumlarken birinci derecede referans olamaz diye düşünüyoruz.

Aynı neviden fikri içtimanın, fikri içtimanın bir türü olmasına rağmen, TCK’nın 43. maddesinde düzenlenmesi yerine, Kanunda fikri içtimanın düzenlendiği TCK’nın 44. maddesine 2. fıkra olarak neden eklenmediği sorulabilir.

Kanaatimizce; iki nedenle böyle bir yöntem seçilmiş olabilir.

1- Kanunkoyucu, farklı neviden içtimadan ayrı olarak cezada bir miktar artırım yapılmasını, suç ve ceza siyaseti açısından daha uygun görmüştür.

2- Zincirleme suç ta olduğu gibi aynı neviden fikri içtimada da bazı suçların istisna kapsamında kalmasını istemiştir.

Kanuna göre; hırsızlık suçu birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmişse, gerçek içtima hükümleri yerine, TCK’nın 43/2. maddesinde düzenlenen aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması lâzımdır. 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesini ve özellikle, 2. fıkrada düzenlenen aynı neviden fikri içtima hükümleri, 5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan üç temel ilkeden biri olan “Hümanizm İlkesi” ile 3. maddede düzenlenen “Suç ve Cezada Orantılılık İlkesi” ışığında yorumlanmalıdır. Yâni yorum ve uygulamalarımızla işlenen suçun ağırlığıyla orantılı cezaların verilmesine katkı sağlamalıyız.

Fiilin tekliği ya da çokluğu sorunu :

Yeni suç teorisine göre fiil(1); netice(2), nedensellik bağı(3), konu(4), fail(5) ve mağdur(6) gibi suçun maddi unsurlarından birisi olup, iradi insan davranışıdır.

Hırsızlık suçunda fiil ne zaman tektir? Sorusunun cevabını aradığımız için hırsızlık suçunun fiil unsurundan kısaca söz etmek gerekirse;

Suçun temel şeklinde fiil, ‘… başkasına ait taşınır bir malı … bulunduğu yerden alma’dır.

TCK’nın 141. maddesinin gerekçesine göre de, “Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suç da tamamlanır.”

Fiilin doğal anlamda tekliği ile hukuki teklik kavramları farklıdır.

Dar bir yorumla, değişik zamanlarda işlendiği kabul edilebilecek fiillerin birden fazla olması, her zaman hukuken de birden fazla fiilin ve dolayısıyla birden fazla suçun varlığını kabul etmemizi gerektirmez.

765 sayılı TCK’nın 80. maddesinde “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ibaresinin yer almasına karşılık, 5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesinde “değişik zamanlarda” ibâresine yer verilmesini de dikkate aldığımızda; yeni dönemde “geniş yorum”un kabul edildiğini, fiilin doğal olarak tekliği ile hukuki teklik kavramlarının aynı olmadığını, aralarında hukuki ve fiili kesinti olmayan, her biri tek başına da suç teşkil edebilen hareketlerin kısa süre içinde tekrarlanması halinde, bu hareketlerin bir bütün olarak tek bir fiil olarak kabul edilmesi gerektiğini, düşünmekteyiz.

Fiilin tekliği kavramı ile hareketin tekliği kavramları da aynı değildir. Kasten yaralama suçunda, kısa aralıklarla yapılan silah atışı ya da atılan yumruk sayısı birden fazla diye, atış ya da darbe sayısı kadar fiilin ve kasten yaralama suçunun varlığını veya cinsel saldırı suçunda duhûl sayısı kadar fiil ve suçun varlığını kabule imkan yoktur. Hırsızlık suçu ile ilgili olarak bir örnek vermek gerekirse; fail, üç ortağa ait olan (bunu fail de biliyor olsun …) markete girip içeriden, 15 kg. çay, 20 kg. şeker, 50 kg. yağ, 50 kg. tuz, 70 koli deterjan, kasadan para, masanın üzerindeki cep telefonu ve saireyi aynı zamanda almış olsun. Bu örnekte çok sayıda alma fiili olmasına rağmen bunların hukuken tek bir fiil ve tek bir hırsızlık suçunu oluşturduğunda kuşku bulunmasa gerekir.

Nitekim, … Genel Kurulu da bu düşüncelerden hareketle, 02.10.2007 günlü, 2007/6-195 esas ve 2007/197 karar sayılı kararında, “fiilin tekliği” konusunda geniş yorumu benimsenmek suretiyle, “yakınanın evinden para ve bir kısım eşya ile birlikte alınan otomobil anahtarıyla evin otoparkında bulunan aracın çalınmasının tek bir hırsızlık suçunu oluşturacağı”nı kabul etmiştir. …, 21.05.2013 günlü, 2012/1543 esas ve 2013/257 karar sayılı kararında; “gündüzleyin bina içinden mağdura ait cep telefonu ve araç anahtarının çalınması, aynı günün gecesinde de; gündüz çalınan anahtarla mağdurun otomobilinin çalınmaya teşebbüs edilmesi suçlarını” fiiller arasında zaman bakımından aralık(fiili kesinti) bulunması nedeniyle zincirleme suçun varlığını kabul etmiştir.

…, 08.06.2010 günlü, 11/98–143 esas ve karar sayılı kararında ise; “Kanunda “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları konusunda açıklık bulunmadığından, bu hususun her somut olayın özelliği göz önüne alınarak değerlendirilmesi ve eylemin değişik zamanlarda işlenip işlenmediğinin belirlenmesi, bu bağlamda, aynı zaman kavramının dar yorumlanmayarak, çok kısa zaman aralıklarının da aynı zaman dilimi olarak kabul edilmesi” gerektiğini açıkça vurgulamıştır.

Tıpkı hırsızlık suçu gibi malvarlığına karşı işlenen suçlardan olan dolandırıcılık suçuna ilişkin olarak …, 16.04.2013 günlü, 2012/15-1407 esas ve 2013/140 karar sayılı kararında; “sanığın eyleminin 12.000 liralık bir araç satışına özgülenmesi nedeniyle, mağdura değişik tarihlerde birden fazla havale yaptırmak suretiyle” ve 13.03.2012 günlü, 2012/15-488 esas ve 2012/97 karar sayılı kararında ise; “sanığın, kendisinin olmayan arsayı hileyle satarak(!) mağdurdan önce 5.000 lira, birkaç gün sonra da kardeşi öldüğü için tapuda devri sonradan vermek bahanesiyle 20.000 lira daha alması” eylemlerinin tek fiil ve tek suç olarak kabul edildiğini görüyoruz. … CD’nin de bu yönde çok sayıda kararı mevcuttur.

Aynı şekilde; yağma suçuna ilişkin olarak … 07.02.2012 günlü, 2011/6-332 esas ve 2012/21 karar sayılı kararında; “iş görüşmesi bahanesiyle iki mağduru ıssız bir yere götürüp darp ettikten sonra, önce kadın bulmalarını istediği, daha sonra mağdurlardan birini rehin tutup diğerini 1.000 lira getirmesi için tehdit ettiği, köye giden mağdurun bir miktar nakit para ve çeyrek altın bulup sanığa verdiği, ‘500 lirayı daha cuma gününe kadar getireceksin’ diyerek rehin tuttuğu mağduru salıvermesi” eyleminde, sanığın iradesinin baştan itibaren mağdurdan belli bir miktar para almaya özgülenmiş olması gerekçesiyle, eylemde birden fazla mağdur ve fiil olmasına rağmen, tek bir fiil ve tek bir suçun varlığı kabul edilmiştir. … CD’nin de bu yönde çok sayıda kararı mevcuttur.

…, oy çokluğuyla verdiği 16.01.2012 gün ve 2011/31869 esas ve 2012/778 karar sayılı kararında ise; “üç ayrı vakitte(… aynı gün ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde), üç ayrı camiiden olmak üzere, toplam 25 çift ayakkabı çalınması olayında, mağdur sayısınca (25 ayrı) suç değil; her bir camiiden gerçekleştirilen birden fazla mağdura ait ayakkabı çalınması fiili ayrı birer hırsızlık suçu kabul edilip, bu fiillerin mağdurları birden fazla olduğu için, aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanmak suretiyle üç ayrı camiden üç ayrı hırsızlık suçunun varlığı” kabul edilmiştir. Karara konu olayda, gerçek içtima yâni mağdur sayısınca fiil ve hırsızlık suçunun oluştuğu görüşünün kabulü hâlinde failin, çaldığı 25 çift ayakkabı nedeniyle, en az 25 yıl 200 ay yâni yaklaşık 41 yıl 7 ay (6545 SK değişikliğinden sonra ise 100 yıldan fazla …) ceza alması gerekecektir. Bu cezanın fiilin ağırlığıyla orantılı olamayacağını değerlendirmekteyiz.

Fiilin tekliği ve çokluğu kavramları ile TCK’nın 43. maddesiyle yapılan düzenleme konularında doktrinde de büyük ölçüde yukarıda özetlenen Yargıtay kararlarındakine benzer görüşler dile getirilmiştir.

Nitekim Prof. Dr. …; “ … failin hırsızlık suçunun konusunu oluşturan her bir eşyanın mülkiyetinin farklı kişilere ait olmasına rağmen, bu eşya üzerinde bir kişi zilyed olabilir. Mülkiyeti farklı kişilere ait olan eşya üzerinde emanetçi konumunda bir kişi zilyeddir. Emanetçi ambarında bulunan mülkiyeti farklı kişilere ait eşyaların çalınması halinde, suçun mağduru, bu eşyalar üzerinde meşru zilyed konumundaki emanetçidir. Farklı kişilere ait olan eşyayı nakletmekte olan bir kamyoncu, bu eşya üzerinde meşru zilyeddir. Kamyondan bu eşyaların çalınması halinde, mağdur, zilyed konumundaki kamyon şoförüdür. Bu itibarla, söz konusu örnek olaylarda bir hırsızlık suçunun işlendiğini kabul etmek gerekir.

Aynı şekilde eşya, üzerindeki hakimiyet bir başkasına tevdi edilmeden, mülkiyet veya zilyetlik devri olmaksızın, korumasız bir şekilde, hırsızlığa karşı herhangi bir tedbir almaksızın bir yerde bırakılmış olabilir. Örneğin yaygın bir uygulama olarak camilerde ibadet sırasında, kişiler ayakkabılarını herhangi bir koruma olmadan ayakkabılığa bırakırlar. Bu durumda olan eşya çalındığı takdirde, bunların mülkiyeti farklı kişilere ait olsa bile, kanaatimizce bir hırsızlık suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Başka bir ifadeyle, bu gibi durumlarda, çalınan eşyanın mülkiyetinin farklı kişilere ait olduğu göz önünde bulundurularak, eşyası çalınan kişi sayısınca hırsızlık suçunun işlendiği sonucuna varılmamalıdır.

Geceleyin bir konuta girmek suretiyle işlenen hırsızlık suçunda suçun konusunu oluşturan eşyalardan bir kısmının bayan ziynet eşyası, bir kısmının ise, ceket cebinden alınan cüzdan ile içindeki para ve çeklerden ibaret olması halinde; suçun konusunu oluşturan ziynet eşyalarının bir hanımefendiye, cüzdan ile içindeki para ve çeklerin ise bir beyefendiye ait olduğu ve dolayısıyla, birden fazla kişiye karşı hırsızlık suçunun işlendiği düşünülebilir. Ancak, bu gibi durumlarda, bir hırsızlık suçunun işlendiğinin kabulü gerekir; TCK’nın 43. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları hükümlerinin uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır.

Bu açıklamalarımızdan çıkan sonuç şudur: Bir konuta girerek işlenen hırsızlık suçu örneğinde, konut içinde bulunan eşyalar üzerinde konutta bulunan bütün kişiler (aile bireyi olsun veya olmasın) müşterek zilyed konumunda olduğu için, bir hırsızlık suçunun işlendiğini kabul etmek gerekir. Başka bir deyişle, bu gibi durumlarda, birden fazla kişinin mağdur edildiği düşüncesinden hareketle, mağdur sayısınca suçun oluştuğunu ve dolayısıyla, gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerektiği sonucuna varılamaz ve keza; bir fiille aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlendiği düşüncesiyle T.C.K.’nın 43. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları hükümleri gereğince hırsızlık suçundan dolayı verilmesi gereken cezanın artırılması yoluna gidilemez.” görüşündedir. (Prof. Dr. ..; Türk Ceza Hukuku, Genel Hükümler, 11. Bası, sahife; 587-588)

Hırsızlık suçunun tek fiille birden fazla mağdura karşı işlendiği hallerde, müşterek zilyetlik söz konusu ise artık, aynı neviden fikri içtima hükümlerinin de uygulanamayacağı görüşüne bizde iştirak ediyoruz.

Aynı şekilde, Prof. …, Prof. … ve Prof. …‘da, … 11.06.2013 gün ve 13/303-296 esas ve karar sayılı içtihadına konu olayda; sanığın, mağdur işçilerin soyunma odası olarak kullandığı kabinin içinde askılarda bulunan beş ayrı mağdura ait pantolon cebinden, aynı zamanda cep telefonu ve paralarını çalması olayında, TCK’nın 43/2 maddesinin uygulanması gerektiğini savunan azınlık görüşünün daha doğru olduğunu belirtmişlerdir. (Ceza Hukuku – Genel Hükümler, 9. bası, sahife; 715)

Bu açıklamalardan sonra somut olayı değerlendirecek olursak;

Sanığın, on (10) mağdura ait olup, bodrum katında olan ve bir arada bulunan su sayaçlarını söküp (aynı zamanda) çaldığında kuşku bulunmadığından, doğal olarak tek olmayan bu fiillerin hukuken tek bir fiil olarak kabul edilmesi ve nitelikli hırsızlık suçundan(TCK m. 142/2-h) birkez ceza verilmesi, ancak; bu tek fiilin birden fazla kişiye karşı işlenmesi nedeniyle verilecek cezanın TCK’nın 43/2. maddesinin yollamasıyla aynı maddenin 1. fıkrası uyarınca artırılması gerekir.

Mağdur tek olsaydı fiili de tek sayacağımız bu olayda mağdur sayısınca hırsızlık suçunun oluştuğunu kabul ile gerçek içtima hükümlerinin uygulanması doğru değildir. İlk derece mahkemesi kararının bu nedenden dolayı bozulması gerekir.

Bu sebeple, çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1490 Karar : 2016/5842 Tarih : 3.11.2016

  • TCK 42. Madde

  • Bileşik Suç

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Belediye Başkanı olan ve hakaret suçunu işlemediğini bildiği uzman çavuş hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını sağlamak amacıyla C. Başsavcılığına şikayet dilekçesi veren sanığın, fiilin maddi eser ve delillerini uydurmak amacıyla aynı belediyede işçi olarak çalışan … aynı doğrultuda yalan tanıklığa azmettirmesi şeklinde gerçekleşen eyleminin TCK’nın 42. hükmü gözetildiğinde, iftira suçunun ağırlaştırıcı nedeni olup bileşik suç niteliğinde bulunduğundan eyleminin bir bütün halinde TCK’nın 267/1-2 maddesi kapsamında kaldığı, sanığın hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden iftira ve yalan tanıklığa azmettirme suçlarından ayrı ayrı hüküm kurulması,

2-TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 sayılı iptal kararının gözetilmesi lüzumu,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 03.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/4316 Karar : 2016/4853 Tarih : 27.09.2016

  • TCK 42. Madde

  • Bileşik Suç

1-Tüm sanıklar hakkında mala zarar verme, sanıklar …, … ve … hakkında silahlı terör örgütünün propagandasını yapma, sanıklar …, …, … ve … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve sanıklar …, …, … ve … hakkında tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi suçlarından kurulan hükümlerin yapılan temyiz incelemesinde;

Kimliğin gizlenmesi amacıyla yüzün kapatılması şeklinde işlenen silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçu için gereken saik de nazara alındığında 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında düşünce ve kanaat açıklama yöntemi olarak kabul edilemeyeceği; 3713 sayılı Kanunun 7. maddesinin 2. fıkrasına 6459 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle örgüt propagandası ile oluşacak tehlikeyi somutlaştırmak amacıyla getirilen unsurun aynı fıkranın (a) bendinde düzenlenen suç için öngörülmediği ve ayrıca 04.04.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6638 sayılı Kanunla 3713 sayılı Kanunun 7/2-a maddesinde yapılan değişikliklerin de sanıkların açıkça aleyhine olduğu saptanarak yapılan incelemede;

Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Adli para cezalarının yerine getirilmemesi halinde 6545 sayılı Kanunla değişik 5275 sayılı Kanunun 106/3. maddesi uyarınca infaz aşamasında resen uygulama yapılabileceğinden, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçundan kurulan hükümlerde TCK’nın 52/4 maddesi gereğince yapılan ihtarat sonuca etkili görülmemiştir.

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar … ve … müdafilerinin temyiz itirazları, sanıklar …, … ve … müdafilerinin ise temyiz dilekçeleri ve duruşmalı inceleme sırasındaki itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

2-Tüm sanıklar hakkında kamu malına zarar verme, genel güvenliği kasten tehlikeye sokma, görevi yaptırmamak için direnme, sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve sanık … hakkında tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesine gelince;

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

A)Tüm sanıklar hakkında kamu malına zarar verme suçundan kurulan hükümler yönünden;

aa)Sanıkların polis noktası ile araçlarına saldırmak şeklindeki eylemlerinin tek suç oluşturacağı gözetilmeksizin haklarında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayini,

bb)Hükümden sonra 28.06.2014 tarih ve 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 65. maddesiyle TCK’nın 152/1-a-son fıkrasındaki “altı” ibaresinin “dört” ve 152/2-a son fıkrasındaki “iki” ibaresinin “bir” şeklinde değiştirilmesi karşısında, sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

B)Tüm sanıklar hakkında genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçundan kurulan hükümler yönünden;

Sanıkların molotof kokteyli ve havai fişek atarak resmi polis araçlarına zarar verdikleri olayda eylemlerinin patlayıcı madde kullanarak mala zarar verme suçunu oluşturduğu, TCK’nın 170. maddesine uygun patlayıcı madde kullanmak suretiyle genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun da, TCK’nın 152/2-a maddesinde tanımlanan patlayıcı madde kullanarak mala zarar verme suçunda ağırlaştırıcı neden olup TCK’nın 42. maddesinde düzenlenen bileşik suç hükümleri uyarınca tek fiil sayılacağı ve sadece patlayıcı madde kullanarak mala zarar verme suçunu oluşturacağı gözetilmeksizin sanıklar hakkında ayrıca genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,

C)Tüm sanıklar hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan hükümler yönünden;

3713 sayılı Kanunun 5532 sayılı Kanunla değişik 5/2. maddesi hükmüne göre; suçun örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması dolayısıyla ilgili maddesinde cezanın artırılmasının öngörülmesi halinde sadece bu madde hükmüne göre cezada artırım yapılacağı ve artırım oranının 2/3’den az olamayacağı, TCK’nın 265. maddesinde ise bu suçun örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması sebebiyle cezanın artırılacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığının anlaşılması karşısında, sanık hakkında TCK’nın 265. maddesinin 1 ve 3. fıkralarına göre tayin edilen cezaların 3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesine göre 1/2 oranında artırılması gerektiği gözetilmeden 2/3 oranında artırım yapılmak suretiyle fazla ceza tayini,

D)Sanık … hakkında tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi suçlarından kurulan hükümler yönünden;

Farklı zamanlarda imal edildiği belirlenemeyen patlayıcı maddeleri örgütün faaliyeti kapsamında gerçekleştirilen eylemlerde kullandığı kabul edilen suça sürüklenen çocuk hakkında, patlayıcı madde bulundurma suçunun mütemadi nitelikte olması ve temadinin kesildiği en son bulundurma tarihine kadar gerçekleştirilen eylemlerin tek suç oluşturacağı gözetilerek, eylemlerin işleniş şekli ve patlayıcı maddelerin niteliği dikkate alınıp alt sınırdan uzaklaşılarak TCK’nın 174/1. maddesi uyarınca cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılması,

E)Sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan hüküm yönünden;

Sanık hakkında yapılan UYAP sorgulamasında … Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/85 E. 2013/185 K. sayılı dosyasında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkumiyetine dair verilen kararın Yargıtay onama ilamı ile kesinleştiği, suç tarihinin 08.02.2011 - 12.02.2011, yakalanma tarihinin 16.04.2011 olduğunun anlaşıldığı, silahlı terör örgütüne üye olma suçunun temadi eden suçlardan olup temadinin yakalanma ile kesileceğinden, incelenen dosyada sanık aynı tarihte yakalandığı için örgüt üyeliği suçundan temadinin kesilmediği göz önünde bulundurularak sanık hakkındaki … Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/85 E. 2013/185 K. sayılı dava dosyasının veya onaylı ve okunaklı örneğinin getirilerek hukuki kesinti oluşup oluşmadığı değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesi,

3-Kabul ve uygulamaya göre de;

a)Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53/1. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,

b)Sanık … hakkında tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçlarından hükmonulan adli para cezasının yerine getirilmemesi halinde 6545 sayılı Kanunla değişik 5275 sayılı Kanunun 106/3. maddesi uyarınca infaz aşamasında resen uygulama yapılabileceği nazara alındığında hüküm fıkrasında TCK 52/4. maddesi gereğince ihtarat yapılması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve … müdafilerinin temyiz itirazları, sanıklar …, … ve … müdafilerinin ise temyiz dilekçeleri ve duruşmalı inceleme sırasındaki savunmaları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin, bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 27.09.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.TEFHİM ŞERHİ:

27.09.2016 tarihinde verilen iş bu karar, Yargıtay Cumhuriyet savcısı …‘ın huzurunda, duruşmada sanıklar … ve …‘nün savunmasını yapmış bulunan Av. … ile sanık …‘ın savunmasını yapmış bulunan Av. …‘ün yokluklarında, 05.10.2016 tarihinde usulen ve açık olarak tefhim olundu.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/5154 Karar : 2016/5103 Tarih : 25.05.2016

  • TCK 42. Madde

  • Bileşik Suç

Kasten yaralama suçunun iddianamede yer alan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve cinsel saldırı suçlarının TCK’nın 42. maddesinde tanımlanan bileşik suç kuralına göre unsuru niteliğinde olduğu, iddianamede sanığın mağdureyi döverek basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek şekilde yaraladığının belirtilmesi ve CMK’nın 225/1. maddesinde öngörülen “hüküm ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir” ifadeleri karşısında, kamu davasının açılıp açılmadığına ilişkin tespitin iddianamedeki anlatıma göre yapılması gerektiği ve mahkemece hükmün buna göre kurulduğu gözetilerek, tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.

Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, sanık müdafiin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 25.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/8179 Karar : 2016/5924 Tarih : 9.05.2016

  • TCK 42. Madde

  • Bileşik Suç

Sanığın askeri üniforma üzerinde olduğu halde katılana kendisini üsteğmen … olarak tanıtmak suretiyle güven telkin ettiği ve samimi olduğu, bu samimiyete istinaden de tanıdığı bir teğmenin spastik iki çocuğunun bakım ve tedavi gördüğü rehabilitasyon merkezinin ayakta kalabilmesi için yardım topladığını ifade ederek katılandan 8.000,00 TL parasını aldığı ve ortadan kaybolduğu iddia olunan olayda;

Sanığın eyleminin kamu kurumunun araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Sanık hakkında ayrıca TCK 264. maddesinden de açılmış bir dava bulunduğu ve bu maddenin ikinci fıkrasının gerçek içtima hükmü ihtiva etmesine rağmen sanık hakkında her iki maddeden ayrı ayrı mahkumiyet hükmü kurulması gerekirken eylemin TCK 42. madde hükmü kapsamında bileşik suç niteliği taşıdığından bahisle TCK 264/1-2. maddesinden mahkumiyet kararı verilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma sebebi yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 09.05.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/1407 Karar : 2016/3199 Tarih : 31.03.2016

  • TCK 42. Madde

  • Bileşik Suç

Sanık hakkında nitelikli zimmet suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde;

Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı TCK’nın 53. maddesinde yer alan bazı ibarelerin iptali ilişkin kararının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüş, sanığın yüklenen zimmet suçunu 5237 sayılı Yasanın 53/1-d maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle işlediği kabul edilmesine rağmen hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesinin uygulanmaması karşı temyiz bulunmadığından bozma sebebi yapılmamıştır.

Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen sanığın temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA,

Sanık hakkında suç uydurma suçundan verilen hükmün temyiz incelemesine gelince;

Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19/02/2013 tarih 2012/6-1523 Esas, 2013/66 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; 5237 sayılı TCK’da “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır” ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Suçların içtimaı dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Bu kuralın istisnaları ise TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK’nın benimsediği sistematik içerisinde gerçek içtima kuralının istisnalarından olan ve öğretide bir normun diğeri tarafından tüketilmesi ilkesi altında görünüşte içtimanın bir türü olarak incelenen bileşik suç, anılan Kanunun 42. maddesinde; “Biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir” şeklinde tanımlanmış ve bu tür suçlarda içtima hükümlerinin uygulanmayacağına yer verilmiştir. Ceza Genel Kurulunun 13/02/1984 gün ve 322-64 sayılı kararında da; “eriyen ve eriten başka bir ifade ile kaynaşan suçlardan biri diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı sebebini teşkil ettiğinde bu hususun yasada açıkça gösterilmesi şarttır ve bu şart suç ve cezaların kanuniliğinin gereğidir” denilerek bileşik suçta unsur ya da ağırlaştırıcı nedeni oluşturan suçun, bileşik suç olarak düzenlenen bağımsız suçun içinde mutlaka ve ayrıca gösterilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Yukarıda yapılan açıklamalar neticesinde, sanığın yönetim kurulu başkanı olduğu … Mahallesi …. ve …. Köyleri …… Kooperatifine ait süt tankını başkasına satarak mal edinmesine rağmen çalındığını belirterek polis merkezine başvurması şeklinde gerçekleştiği kabul edilen eyleminin TCK’nın 247/2. maddesinde düzenlenen nitelikli zimmet suçunun “zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranış” unsurunu oluşturduğu gözetilmeden, TCK’nın 42. maddesinde tanımlanan bileşik suç kuralına aykırı şekilde nitelikli zimmet yanında suç uydurma fiilinden de ayrıca mahkumiyet hükmü kurulması,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 31/03/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/741 Karar : 2016/5842 Tarih : 30.03.2016

  • TCK 42. Madde

  • Bileşik Suç

Yetkisi olmadığı halde resmi sıfat takınarak hırsızlık ve özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma suçlarından sanık …‘nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 142/2-f-2, 264/1, 264/2 ve 62/1. (iki kez) maddeleri gereğince 4 yıl 2 ay ve 3 ay 10 gün hapis cezaları ile cezalandırılmasına dair ….Asliye Ceza Mahkemesinin 14/01/2015 tarihli ve 2014/892 esas, 2015/8 sayılı karar aleyhine Yüksek… Bakanlığınca verilen 01.12.2015 gün ve 2015-24958/78800 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.12.2015 gün ve 2015/402463 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

Dosya kapsamına göre, 5237 sayılı Kanunun 42/1. maddesinde yer alan “Biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir. Bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz.” şeklindeki hüküm gereğince, özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma suçunun yetkisi olmadığı halde resmi sıfat takınarak hırsızlık suçunun nitelikli halini oluşturduğundan, sanığın özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma suçundan ayrıca 3 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Sanığın,…’da bulunan..Eğitim Alay Komutanlığında askerlik hizmetini yerine getirmekte iken askeri birliğinden firar ederek … ilçesine geldiği, askeri kıyafetini giyerek …yediemin otoparkına gidip otopark bekçisine kendisini jandarma asayiş görevlisi olarak tanıtarak otoparkta bulunan suça konu motosikleti acil olarak alması gerektiğini söyleyerek motosikleti alıp götürmesi şeklindeki olayda, 5237 sayılı TCK’nın 42/1.maddesindeki ‘biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir. Bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz’ hükmü gereğince, sanığın kendi askeri kıyafetini başkalarını yanıltacak şekilde giymesinin diğer bir suç olan 5237 sayılı TCK’nın 142/2-f maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunun ağırlaştırıcı nedenini oluşturması nedeniyle, sanığın aynı Kanunun 264/1.maddesinde düzenlenen özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma suçundan beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine kararı verilmesi nedeniyle, kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden,….Asliye Ceza Mahkemesi’nden verilip kesinleşen, 14/01/2015 gün ve 2014/892 E, 2015/8 K sayılı kararın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesinin 3.fıkrası uyarınca BOZULMASINA, sanığın özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma suçundan BERAATİNE, hükmolunan cezanın kaldırılmasına, 30/03/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/3155 Karar : 2016/713 Tarih : 26.01.2016

  • TCK 42. Madde

  • Bileşik Suç

İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Dosya kapsamı ve mahkemenin kabulüne göre; sanığın mağdureyi kendisine ait cep telefonundan ısrarla arayıp mağdurenin sesini dinleyerek telefonu kapatma ve daha sonra mağdurenin telefonuna 04.03.2011 tarihli tutanakla tespit edilen cinsel amaçlı mesajları atma şeklindeki eylemlerinin kül halinde TCK’nın 105. maddesinde düzenlenen zincirleme olarak cinsel taciz suçunu oluşturacağı gözetilmeden, TCK’nın 42. maddesinde tanımlanan bileşik suç kuralına göre cinsel taciz suçunun unsuru niteliğindeki kişilerin huzur ve sükununu bozma fiilinden de ayrıca hüküm kurulması,

Hükümden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 58, 59, 60 ve 61. maddeleri ile 5237 sayılı Kanunun 102, 103, 104 ve 105. maddelerinde yer alan cinsel dokunulmazlığa karşı suçların yeniden düzenlenmesi 5237 sayılı TCK’nın 7/2. madde-fıkrasındaki, “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü gözetilerek, lehe olan hükmün, önceki ve sonraki kanunların bütün hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmesi, her iki kanunla ilgili uygulamanın, denetime imkan verecek şekilde kararda gösterilmesi Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli, 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamıyla aynı Kanunun 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının bir kısmını iptal etmesi karşısında; anılan hususlar nazara alınarak yeniden değerlendirilme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, ceza miktarları itibariyle kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 26.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/14620 Karar : 2015/3742 Tarih : 29.09.2015

  • TCK 42. Madde

  • Bileşik Suç

Sanık … müdafiinin eski hale getirme talebinin, TCK’nın 42/1. maddesinde yer alan “süresi içinde usul işlemi yapılsaydı, esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse, eski hale getirme dilekçesi hakkında da o mahkeme karar verir. “hükmü uyarınca dairemiz tarafından değerlendirilmesi gerektiğinden, Ağır Ceza Mahkemesi’nin 01/07/2010 tarihli “eski hale getirme talebinin kabulüne” ilişkin ek kararın kaldırılmasına karar verilerek; sanık müdafiinin, dosyaya sunduğu 14/06/2010 tarihli sağlık raporunun içeriğine göre; temyiz isteminin süresinde olduğunun kabulü ile sanık … hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma ve kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçundan kurulan hükümler incelenmiştir.

1- Sanıklar …, …, …, … Marov, …, … hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmünlerin ONANMASINA,

2- Sanıklar … ve … hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

İçeriğine değişik anlamlar yüklenebilecek telefon görüşmelerinden başka sanıkların atılı suçu işlediğine ya da mahkumiyet kararı verilen diğer sanıkların suçlarına iştirak ettiklerine ilişkin her türlü şüpheden uzak mahkumiyetlerine yetecek kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından beraatleri yerine mahkumiyetlerine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanıkların müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükümlerin BOZULMASINA,

3-Sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkında kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurma suçundan kurulan hükümlerin temyiz incelenmesinde;

Sanıklar hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma suçundan dolayı başka dava olup olmadığı, varsa sanıkların bu suçu diğer davaya konu olan suç nedeniyle verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işleyip işlemedikleri belirlendikten sonra;

a) Sanıklar hakkında aynı suçtan açılmış başka dava yoksa veya sanıklar bu suçu daha önce işlediği suçtan dolayı verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş değilse, bu suç nedeniyle tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmamış olan sanık hakkında, hükümden sonra 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesi ve aynı Kanun’un 85. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkrası uyarınca, 191. madde hükümleri çerçevesinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına”,

b) Sanıklar bu suçu, daha önce işlediği suçtan dolayı yapılan kovuşturma aşamasında hükmolunan tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş ise, 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesinin 5. fıkrasında öngörülen “Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, dördüncü fıkra uyarınca ihlal nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz” hükmü uyarınca, ikinci suçtan açılan bu davanın kovuşturma şartının ortadan kalkması nedeniyle, CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrası uyarınca “davanın düşmesine”

Karar verilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıkların müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin hükümlerin BOZULMASINA, 29/09/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/1750 Karar : 2014/12799 Tarih : 21.04.2014

  • TCK 42. Madde

  • Bileşik Suç

1-Sanık O.. G.. hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara karşı yalnızca itiraz yolu açık ve dolayısıyla yapılan başvurunun bu doğrultuda değerlendirilmesinin gerekli bulunduğu, anlaşıldığından, sanık O.. G.. müdafiinin tebliğnameye uygun olarak, temyiz davası isteği hakkında bir KARAR VERMEYE YER OLMADIĞINA,

2-Sanıklar hakkında tehdit suçundan kurulan hükümlere yönelik temyize gelince,

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Sanıkların eylemlerinin “…şikayetçi ile aralarında benzer işi yapmaları nedeniyle rekabet bulunduğu…olay günü sabahı sanık İ.. G.. ile çocuğu olan sanık O.. G..’un şikayetçinin işyerinin önüne gittikleri, sanık İ.. H…‘in işyerinin içerisine girdiği, sanık İ.. H..’in şikayetçiye saldırdığı, diğer sanığın işyerinin dışında bekledikleri, sanık İ.. H..’in dışarı çıkartıldığı sırada sanık O.. G..’un tabanca ile ateş ettiği, işyerinin çeşitli yerlerine merminin isabet ettiği” biçiminde olduğunun kabul edilmesi, mağdurun kollukta işyerini kapatması hususunda tehdit edildiğini belirtmesi karşısında, sanıkların eylemlerinin özel kasıt açısından iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunu oluşturup oluşturmadığı tartışılmadan ve sanık İ.. G..’un tehdit eylemine ne şekilde doğrudan iştirak iradesi bulunduğu da açıklanmadan, yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması,

Kanuna aykırı, sanıklar İ.. G.. ve O.. G.. müdafilerinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, “karşı temyiz olmadığından yeniden hüküm kurulurken 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinin gözetilmesine”, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 21.04.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞIOY: TCK’nın 42. maddesinde biri diğerinin unsurunu ya da ağırlaştırıcı nedenini oluşturan suça bileşik suç denildiği vurgulanmış ve unsur kabul edilen suçlardan ayrıca ceza verilemeyeceği belirtilmiştir.

Bir bileşik suç türü olarak TCK’nın 117/1. maddesinde ise iş ve çalışma hürriyetinin cebir veya tehdit ya da hukuka aykırı başka eylemlerle ihlali suç sayılmıştır.

Cebir veya tehdit bu suçun unsurudur, TCK’nın 108 ve 106. maddelerinde ayrı ayrı birer suç türü olarak düzenlenmiş iseler de ayrıca cezalandırılmazlar. Ancak, eylemin türüne göre unsur kabul edilen suç, eğer birleşik suçun cezasını aşar nitelik taşıyorsa fail bu suçtan ayrıca cezalandırılır.

İş ve çalışma hürriyetinin ihlali sırasında, işyeri sahibinin öldürülmesi halinde fail, hem öldürme hem de iş ve çalışma hürriyetini ihlal suçundan cezalandırılır.

Bunun gibi failin cebir kullanarak mağduru işyerinde hapsetmesi ve çalışmasını engellemesi, ayrıca hürriyetten yoksun bırakma suçundan cezalandırılmasını engellemez. Halbuki fail bu eylemi gerçekleştirirken cebir kullanmış ve çalışma hürriyetini de cebren ihlal etmiştir.

İnceleme konumuz olan olayda faillerin mağdurun işyerine öncesinde olduğu gibi gittikleri ve işyerini kapatacaksın yoksa seninle uğraşırız deyip tartıştıkları, ayrıldıktan yarım saat sonra işyerinin önünde üç el ateş edildiği ve mermilerin işyeri darabasına isabet ettiği ve zarar gördüğü anlaşılmıştır.

Eylem her ne kadar iş ve çalışma hürriyetinin ihlali niteliğinde ise de, silahla tehdit niteliğindeki eylemin cezasının TCK’nın 106/2. maddesi uyarınca 2 yıldan 5 yıla, 117/1. maddesindeki suçun cezasının ise 6 aydan 2 yıla kadar hapis olduğu gözetildiğinde, 119. madde eylemde silah kullanılması nedeniyle uygulansa bile bir kat artırımla en fazla 4 yıl hapisle cezalandırılabilecektir.

İş ve çalışma hürriyetini ihlal suçunun işlendiği sırada unsur niteliği taşıyan tehdidin TCK’nın 106/2. maddesinde öngörüldüğü biçimlerde, olayımızdaki gibi silahla ve birden fazla kişi ile birlikte işlenmesi durumunda unsur niteliğindeki suçun cezasının bileşik suçun cezasını aşar nitelikte olması nedeniyle ayrıca cezalandırılması gerektiğinden ve failin 117. madde yanında ayrıca silahla tehdit suçundan da cezalandırılması gerektiği ancak karşı temyiz bulunmadığından, tehdit suçuna ilişkin hükmün onanması 117. madde uyarınca açılmış bir dava bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS