0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Askerî Yasak Bölgelere Girme Suçu

TCK Madde 332

(1) Devletin askerî yararı gereği girilmesi yasaklanmış olan yerlere, gizlice veya hile ile girenlere iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Fiil, savaş zamanında işlenirse faile üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.



TCK Madde 332 Gerekçesi

Bu madde, Devletin askerî yararlarını korumaktadır.

Maddede, askerî yarar gereği yasaklanan yerlere “gizlice” veya “hile” ile girilmesi cezalandırılmaktadır. Taksirle, yanlışlıkla girmek suç olmayacaktır.

Gizlice girmek; denetim ve korumaya ilişkin her türlü tedbirler giderilerek yasaklanan yere girilmesi anlamındadır.

Hile ile girmek ise, girmek için aldatıcı vasıtalar kullanmak demektir. Sahte kimlik kullanma, askerî elbise giymek gibi.

Girilen yerin “Devletin askerî yararı” gereği yasaklanmış yerlerden olması gerekir. Bir askerî tesis inşaatında kişilerin güvenliğini sağlamak maksadıyla konulmuş giriş yasağının ihlâli bu suçu oluşturamaz. Çünkü, bu durumdaki yasaklama, askerî yarar gereği değildir.

Devletin askerî yararı gereği girilmesi yasaklanmış yerler, askerî yarar nedeniyle girilmesi yasaklanmış kara, deniz ve hava bölgelerini kapsamaktadır.

Maddenin son fıkrasındaki hüküm, fiilin savaş zamanında işlenmesini bir ağırlaştırıcı neden saymış bulunmaktadır.


TCK 332 (Askerî Yasak Bölgelere Girme Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


  • YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/1405 Karar: 2017/4251 Tarih: 01.06.2017

  • TCK 332. Madde

  • Askerî Yasak Bölgelere Girme Suçu

Sanıklar hakkında askeri yasak bölgeye girme suçundan açılan davanın yargılaması sonunda kurulan mahkumiyet hükmü sanıklar tarafından temyiz edilmiş ve Dairemizin 11.11.2015 tarih ve 2008/53-2012/107 Sayılı kararı ile mahkumiyet hükümlerinin onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 19.04.2017 tarihli itiraz dilekçesinde;

“Sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen 2863 Sayılı Kanuna muhalefet ve askeri yasak bölgeye girmek suçlarının sübutuna dair Yüksek Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımız arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Çözümlenmesi gereken uyuşmazlık sanıkların fiillerinin 2863 Sayılı Kanuna muhalefet suçu yanında Askeri Yasak Bölgeye Girmek suçunu da oluşturup oluşturmayacağına ilişkindir.

Daha açık bir ifadeyle sanıkların fiillerinin Askeri yarar gereği yasaklanan yerlere gizlice veya hile ile girilmesi olup olmadığı, fiilin TCK’nın 332/1. maddesindeki suçu mu, yoksa TC vatandaşları olan sanıkların ikinci derece askeri yasak bölgelere girmesinin suç oluşturup oluşturmayacağı, işlenin fiiller bakımından atılı suçun unsurların ne olduğu, somut olay bakımından suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı ve anılan suçlar bakımından sanıkların kanunun aradığı şartlarda kastlarının bulunup bulunmadığına ilişkindir.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında;

TC vatandaşı olan sanıklarca gizlice girilip 2863 Sayılı Kanun kapsamında tarihi eser bulmak için kaçak kazı yapıldığı iddia ve kabul edilen, keşif ve dosya kapsamından bölge sınırlamasının işaretlendiğine dair herhangi bir işaret ve levhanın bulunmadığı Iğdır ili Tuzluca ilçesi Karakale Harabeler Kurudere mevkiinin; iddianame, dosyadaki bilgi ve belgelerden gerek söz konusu yerin 2. dereceden askeri yasak bölge olması, gerek sanıkların yasaklanan yerlerle ilgili güvenlik ve gizliliği ihlal etme kastı ile hareket ettiklerine dair mahkumiyete yeterli delil bulunmaması aksine kaçak kazı yapmak için hareket ettiklerinin tüm dosya kapsamından anlaşılması karşısında; unsurları itibariyle oluşmayan suçtan sanıkların beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi kanuna aykırı bulunmuştur.” şeklinde Dairemiz onama kararına karşı itirazda bulunmuştur.

İtiraz, 6352 Sayılı Kanun’un 99. maddesiyle 5271 Sayılı CMK’nın 308. maddesine eklenen 2 3. fıkralar kapsamında bir bütün olarak incelendiğinde;

Olayda sanıkların hukuki durumunun, konuyla ilgili 5237 Sayılı TCK’nın 332 . maddesiyle 2565 Sayılı Kanun’un 26. maddesi bakımından tartışılması gerekmektedir.

Dairemizin bu hususta müstakar kararlarında belirtildiği üzere;

“Askeri yasak bölgelere girme” başlığıyla düzenlenen 5237 Sayılı TCK’nın 332/1 maddesinde; “Devletin askeri yararı gereği girilmesi yasaklanmış olan yerlere, gizlice veya hile ile girenlere 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilir.” denilerek temelde devletin güvenliği ve askeri yararları korunmak istenmiştir.

Madde gerekçesinde, gizlice girmek; denetim ve korumaya dair her türlü tedbirler giderilerek yasaklanan yere girilmesi, hile ile girmek ise; girmek için aldatıcı vasıtalar kullanmak şeklinde tanımlanmıştır.

Askeri yarar gereği yasaklanan yerlere gizlice veya hile ile girilmesi suçun oluşması için yeterli olduğundan suç, soyut tehlike suçudur. Somut bir zararın gerçekleşmesi aranmaz.

Suç yasaklanan yerlerle ilgili güvenlik ve gizliliği ihlal etme genel kastı ile işlenebilir.

TCK’nın 332. maddesi kenar başlığıyla birlikte değerlendirildiğinde, suç konusunun askeri yasak bölgeler olduğu anlaşılmakta ise de bu yerlerin nereler olduğu 2565 Sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda belirlenmiştir. Zikredilen Kanunun 2. maddesinde askeri yasak bölgeler, birinci ve ikinci derece askeri yasak bölge olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Aynı maddede askeri yasak bölgelerin Genelkurmay Başkanlığının göstereceği lüzum üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kurulup kaldırılabileceği hükmü yer almaktadır.

Güvenlik bölgeleri 2565 Sayılı Kanun’un 19. maddesine göre; özel güvenlik bölgeleri ve askeri güvenlik bölgeleri olmak üzere ikiye ayrılır. Askeri güvenlik bölgelerinin, Genelkurmay Başkanlığınca, kamu ve özel kuruluşların çevresindeki özel güvenlik bölgelerinin ise Genelkurmay Başkanlığının lüzum göstermesi veya Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin ya da İçişleri Bakanlığının göstereceği lüzum üzerine Genelkurmay Başkanlığının uygun görmesi kaydıyla Bakanlar Kurulunca kurulup kaldırılabileceği aynı Kanunun 3. maddesinde düzenlenmektedir.

Birinci derece askeri yasak bölgelerin esasları anılan Kanunun 7, 11 14. maddelerinde, ikinci derece askeri yasak bölgelerin esasları 9, 13 17. maddelerinde, güvenlik bölgelerinin esasları da 21. maddesinde tespit edilmiş, bu esaslara muhalefet edilmesi durumunda uygulanacak cezai hükümler ise kanunun 24, 25 26. maddeleri ile TCK’nın 332. maddesinde yer almıştır.

Buna göre;

Askeri yasak bölgelerin sınır alametlerini bozmak, yıkmak, yok etmek ve değiştirmek kanunun 24. maddesinde

Birinci derece kara ve deniz askeri yasak bölgelerinde yetkili komutanlıkça geçiş için tespit edilen yolların dışına çıkmak, bu bölgelerin fotoğraf ve filmini çekmek, harita ve krokisini yapmak gibi eylemler 25. maddesinde

İkinci derece kara, deniz ve hava askeri bölgelerine ait esaslara, güvenlik bölgelerinde uygulanacak esaslara uymamak, zorunlu hallerde sığınma şartları ve ihbar yükümlülüklerine riayet etmemek eylemleri aynı Kanunun 26. maddesinde suç olarak düzenlenmiş ve yaptırıma bağlanmıştır.

Ancak birinci derece askeri yasak bölgelere girmek, diğer eylemlere nazaran daha ağır olmasına rağmen 2565 Sayılı Kanunda cezalandırılmayarak doğrudan TCK’nın 332. maddesinin konusu haline getirilmiştir.

Şu hale göre; TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun konusunun öncelikle birinci derece askeri yasak bölgeler oluşturmaktadır. İkinci derece askeri yasak bölgeler bakımından ise, 2565 Sayılı Kanun’un 9, 13 17. maddelerinde T.C. vatandaşlarının bu bölgelere girmeleri yasaklanmamış ve fakat yabancıların girmeleri men edilmiştir. Bu sebeple T.C. vatandaşlarının ikinci derece askeri yasak bölgelere girmesi suç oluşturmazken yabancılar için diğer şartları var ise suç oluşturabilecektir. 2565 Sayılı Kanun’un 26. maddesinde “fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği …” denilmek suretiyle ikinci derece askeri yasak bölgelere yabancıların girmesi suç olarak düzenlenip yaptırıma bağlandığından, bu özel içtima hükmü sebebiyle yabancıların bu bölgelere gizlice ya da hile ile girmeleri halinde TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun, hile veya gizlilik olmaksızın girmeleri durumunda ise 2565 Sayılı Kanun’un 26. maddesindeki suçun oluşacağı görülmektedir.

Suç konusunun idari işlemle belirlenmesinin, TCK’nın 5. maddesi bağlamında “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi bakımından değerlendirilmesine gelince:

Anayasanın 38, İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 ve 5237 Sayılı TCK’nın 2. maddelerinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hangi eylemlerin suç sayıldığının ve suç sayılan bu eylemlere ne tür ve miktarda ceza uygulanacağının hiçbir şüphe ve belirsizliğe yer bırakmayacak biçimde kanunla belirlenmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu ilkenin sonuçlarından biri olan “belirlilik” kuralına göre, fertlerin suç teşkil eden davranışları ile bunların cezalarını önceden bilmeleri sağlanmaktadır. Suç ve ceza içeren kanunların sınırlarının belirli olması, açık ve anlaşılır biçimde va’zedilmesi gerekir. Kanun koyucunun belirlilik ilkesi gereğince suçun unsurlarının bütün ayrıntılarıyla düzenlemesi temel kural olmakla birlikte, suç konusunun tespitinin teknik bilgi ve uzmanlık gerektirmesi coğrafi şartlara ve günlük toplumsal ihtiyaçlara göre değişiklik göstermesi gibi hallerde konunun aciliyet ve hassasiyetine binaen, yasama organının ağır işlemesinden kaynaklanan mahsurların önüne geçilmesi amacıyla, suç konusunun sınırları çizilip, temel ilkeleri belirlendikten sonra ayrıntılarının saptanmasında ilgili idari birimleri yetkili kılmasında hukuka aykırı bir durumun olmadığının kabulü gerekmektedir. Esasen idareye verilen bu yetki, tamamen kanun koyucunun takdir ve tasarrufu ile verilmiş olup, suçun tanımını doğrudan belirleyen bir yetki de değildir. Bu itibarla suç tanımının kanunla yapılmasından sonra suç konusu olan askeri yasak bölgeler ile güvenlik bölgelerinin kurulması sınırlarının genişletilmesi ve kaldırılmasının esas ve yöntemlerinin kanunla belirlenmesi, yasak bölge sınırlarının bilinebilir ve öngörülebilir biçimde oluşturulması ile “belirliliğin” sağlanması karşısında, işin mahiyet ve aciliyeti ile şartlara göre değişkenlik göstermesi gibi olgular da dikkate alındığında TCK’nın 332. maddesiyle 2565 Sayılı Kanun’un 24, 25 26. maddelerinde düzenlenen suçların konusu olan askeri yasak bölgelerin ve güvenlik bölgelerinin yetkili idare tarafından belirlenmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin istikrar kazanmış uygulamaları da bu yöndedir. ( Mahkeme 12.05.2004 tarih ve 25465 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 10.02.2004 tarih, 2001/143 Esas ve 2004/11 Karar sayılı kararında, aynı gerekçelerle 4533 Sayılı Kanun’un 6. maddesi gereğince suç konusunun Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenmesinde Anayasaya aykırılık bulmamıştır. )

Yukarıda izah edilen hususlar kapsamında yapılan incelemede;

Türk vatandaşı olan sanıkların gizlice girip tarihi eser bulmak için kaçak kazı yaptıkları Iğdır ili Tuzluca ilçesi Karakale Harabeler Kurudere mevkiinin keşif ve dosya kapsamından bölge sınırlamasının işaretlendiğine dair herhangi bir işaret ve levhanın bulunmadığının anlaşılması, yine dosyadaki bilgi ve belgelerden gerek söz konusu yerin 2. dereceden askeri yasak bölge olması, gerek sanıkların yasaklanan yerlerle ilgili güvenlik ve gizliliği ihlal etme kastı ile hareket ettiklerine dair mahkumiyete yeterli delil bulunmadığının anlaşılması karşısında; unsurları itibariyle oluşmayan suçtan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi karşısında itirazın kabulüne karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1- )Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İTİRAZININ KABULÜNE,

2- )Sanıklar hakkında Yargıtay Yüksek 16. Ceza Dairesince temyiz üzerine verilen 11.11.2015 tarihli ve 2015/337 Esas, 2015/3883 Sayılı ONAMA kararının KALDIRILMASINA,

3- ) Sanıkların temyizine dair incelemede;

Türk vatandaşı olan sanıkların gizlice girip tarihi eser bulmak için kaçak kazı yaptıkları Iğdır ili Tuzluca ilçesi Karakale Harabeler Kurudere mevkiinin keşif ve dosya kapsamından bölge sınırlamasının işaretlendiğine dair herhangi bir işaret ve levhanın bulunmadığının anlaşılması, yine dosyadaki bilgi ve belgelerden gerek söz konusu yerin 2. dereceden askeri yasak bölge olması, gerek sanıkların yasaklanan yerlerle ilgili güvenlik ve gizliliği ihlal etme kastı ile hareket ettiklerine dair mahkumiyete yeterli delil bulunmadığının anlaşılması karşısında; unsurları itibariyle oluşmayan suçtan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,

Yasaya aykırı, sanıkların temyiz itirazları ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazları bu sebeple yerinde olduğundan hükümlerin BOZULMASINA, 01.06.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7346 Karar: 2016/783 Tarih: 13.01.2016

  • TCK 332. Madde

  • Askerî Yasak Bölgelere Girme Suçu

Olayda sanığın hukuki durumunun, konuyla ilgili 5237 Sayılı TCK’nın 332. maddesiyle 2565 Sayılı Kanun’un 26. maddesi bakımından tartışılması gerekmektedir.

“Askeri yasak bölgelere girme” başlığıyla düzenlenen 5237 Sayılı TCK’nın 332/1 maddesinde; “Devletin askeri yararı gereği girilmesi yasaklanmış olan yerlere, gizlice veya hile ile girenlere 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilir.” denilerek temelde devletin güvenliği ve askeri yararları korunmak istenmiştir.

Madde gerekçesinde, gizlice girmek; denetim ve korumaya dair her türlü tedbirler giderilerek yasaklanan yere girilmesi, hile ile girmek ise; girmek için aldatıcı vasıtalar kullanmak şeklinde tanımlanmıştır.

Askeri yarar gereği yasaklanan yerlere gizlice veya hile ile girilmesi suçun oluşması için yeterli olduğundan suç, soyut tehlike suçudur. Somut bir zararın gerçekleşmesi aranmaz.

Suç yasaklanan yerlerle ilgili güvenlik ve gizliliği ihlal etme genel kastı ile işlenebilir.

TCK’nın 332. maddesi kenar başlığıyla birlikte değerlendirildiğinde, suç konusunun askeri yasak bölgeler olduğu anlaşılmakta ise de bu yerlerin nereler olduğu 2565 Sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda belirlenmiştir. Zikredilen kanunun 2. maddesinde askeri yasak bölgeler, birinci ve ikinci derece askeri yasak bölge olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Aynı maddede askeri yasak bölgelerin Genel Kurmay Başkanlığının göstereceği lüzum üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kurulup kaldırılabileceği hükmü yer almaktadır.

Güvenlik bölgeleri 2565 Sayılı Kanun’un 19. maddesine göre; özel güvenlik bölgeleri ve askeri güvenlik bölgeleri olmak üzere ikiye ayrılır. Askeri güvenlik bölgelerinin, Genel Kurmay Başkanlığınca, kamu ve özel kuruluşların çevresindeki özel güvenlik bölgelerinin ise Genel Kurmay Başkanlığının lüzum göstermesi veya Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin ya da İçişleri Bakanlığının göstereceği lüzum üzerine Genel Kurmay Başkanlığının uygun görmesi kaydıyla Bakanlar Kurulunca kurulup kaldırılabileceği aynı Kanunun 3. maddesinde düzenlenmektedir.

Birinci derece askeri yasak bölgelerin esasları anılan Kanunun 7, 11 14. maddelerinde, ikinci derece askeri yasak bölgelerin esasları 9, 13 17.maddelerinde, güvenlik bölgelerinin esasları da 21. maddesinde tespit edilmiş, bu esaslara muhalefet edilmesi durumunda uygulanacak cezai hükümler ise kanunun 24, 25 26. maddeleri ile TCK’nın 332. maddesinde yer almıştır.

Buna göre;

Askeri yasak bölgelerin sınır alametlerini bozmak, yıkmak, yok etmek ve değiştirmek kanunun 24. maddesinde

Birinci derece kara ve deniz askeri yasak bölgelerinde yetkili komutanlıkça geçiş için tespit edilen yolların dışına çıkmak, bu bölgelerin fotoğraf ve filmini çekmek, harita ve krokisini yapmak gibi eylemler 25. maddesinde

İkinci derece kara, deniz ve hava askeri bölgelerine ait esaslara, güvenlik bölgelerinde uygulanacak esaslara uymamak, zorunlu hallerde sığınma şartları ve ihbar yükümlülüklerine riayet etmemek eylemleri aynı Kanunun 26. maddesinde suç olarak düzenlenmiş ve yaptırıma bağlanmıştır.

Ancak birinci derece askeri yasak bölgelere girmek, diğer eylemlere nazaran daha ağır olmasına rağmen 2565 Sayılı Kanunda cezalandırılmayarak doğrudan TCK’nın 332. maddesinin konusu haline getirilmiştir.

Şu hale göre; TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun konusunun öncelikle birinci derece askeri yasak bölgeler oluşturmaktadır. İkinci derece askeri yasak bölgeler bakımından ise, 2565 Sayılı Kanun’un 9, 13 17. maddelerinde T.C. vatandaşlarının bu bölgelere girmeleri yasaklanmamış ve fakat yabancıların girmeleri men edilmiştir. Bu sebeple T.C. vatandaşlarının ikinci derece askeri yasak bölgelere girmesi suç oluşturmazken yabancılar için diğer şartları var ise suç oluşturabilecektir. 2565 Sayılı Kanun’un 26. maddesinde “fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği …” denilmek suretiyle ikinci derece askeri yasak bölgelere yabancıların girmesi suç olarak düzenlenip yaptırıma bağlandığından, bu özel içtima hükmü sebebiyle yabancıların bu bölgelere gizlice ya da hile ile girmeleri halinde TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun, hile veya gizlilik olmaksızın girmeleri durumunda ise 2565 Sayılı Kanun’un 26. maddesindeki suçun oluşacağı görülmektedir.

Suç konusunun idari işlemle belirlenmesinin, TCK’nın 5. maddesi bağlamında “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi bakımından değerlendirilmesine gelince:

Anayasanın 38, İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 ve 5237 Sayılı TCK’nın 2. maddelerinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hangi eylemlerin suç sayıldığının ve suç sayılan bu eylemlere ne tür ve miktarda ceza uygulanacağının hiçbir şüphe ve belirsizliğe yer bırakmayacak biçimde yasayla belirlenmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu ilkenin sonuçlarından biri olan “belirlilik” kuralına göre, fertlerin suç teşkil eden davranışları ile bunların cezalarını önceden bilmeleri sağlanmaktadır. Suç ve ceza içeren kanunların sınırlarının belirli olması, açık ve anlaşılır biçimde va’zedilmesi gerekir. Kanun koyucunun belirlilik ilkesi gereğince suçun unsurlarının bütün ayrıntılarıyla düzenlemesi temel kural olmakla birlikte, suç konusunun tespitinin teknik bilgi ve uzmanlık gerektirmesi coğrafi şartlara ve günlük toplumsal ihtiyaçlara göre değişiklik göstermesi gibi hallerde konunun aciliyet ve hassasiyetine binaen, yasama organının ağır işlemesinden kaynaklanan mahsurların önüne geçilmesi amacıyla, suç konusunun sınırları çizilip, temel ilkeleri belirlendikten sonra ayrıntılarının saptanmasında ilgili idari birimleri yetkili kılmasında hukuka aykırı bir durumun olmadığının kabulü gerekmektedir. Esasen idareye verilen bu yetki, tamamen kanun koyucunun takdir ve tasarrufu ile verilmiş olup, suçun tanımını doğrudan belirleyen bir yetki de değildir. Bu itibarla suç tanımının kanunla yapılmasından sonra suç konusu olan askeri yasak bölgeler ile güvenlik bölgelerinin kurulması sınırlarının genişletilmesi ve kaldırılmasının esas ve yöntemlerinin kanunla belirlenmesi, yasak bölge sınırlarının bilinebilir ve öngörülebilir biçimde oluşturulması ile “belirliliğin” sağlanması karşısında, işin mahiyet ve aciliyeti ile şartlara göre değişkenlik göstermesi gibi olgular da dikkate alındığında TCK’nın 332. maddesiyle 2565 Sayılı Kanun’un 24, 25, 26. maddelerinde düzenlenen suçların konusu olan askeri yasak bölgelerin ve güvenlik bölgelerinin yetkili idare tarafından belirlenmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin istikrar kazanmış uygulamaları da bu yöndedir. (Mahkeme 12.05.2004 tarih ve 25465 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 10.02.2004 tarih, 2001/143 esas ve 2004/11 karar sayılı kararında, aynı gerekçelerle 4533 Sayılı Kanun’un 6. maddesi gereğince suç konusunun Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenmesinde Anayasaya aykırılık bulmamıştır.)

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; gizlice girildiği iddia edilen Eğitim Merkez Komutanlığı tesislerinin askeri yasak bölge olup olmadığının dosya kapsamından anlaşılamaması karşısında; denetime imkan vermesi bakımından söz konusu yerin 2565 Sayılı Askeri Bölgeler Kanunu uyarınca tespit edilen askeri yasak bölgelerden olup olmadığı ve kaçıncı derece yasak bölge ilan edildiğine dair belgeler ile bölge sınırlamasının ne suretle işaretlendiğine dair belgelerin getirilmesinden sonra sanığın hukuki durumunun tayini yerine eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kabul ve uygulamaya göre de;

TCK’nın 53/1-c maddesindeki hak yoksunluğunun aynı maddenin 3. fıkrası hükmü uyarınca kendi altsoyu üzerindekiler bakımından koşullu salıverme tarihine, diğerleri yönünden ise cezanın infazı tamamlanıncaya kadar uygulanabileceğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 13.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/566 Karar: 2013/6612 Tarih: 25.04.2013

  • TCK 332. Madde

  • Askerî Yasak Bölgelere Girme Suçu

2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun dayanılarak çıkarılan Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri yönetmeliğinin uyarınca askeri güvenlik bölgelerine yetkili komutanlığın izin verdiği kişilerden başkasının girmesi ve oturması yasaklanmış olup;

Devletin askeri yararı gereği girilmesi yasaklanan askeri kışlanın nizamiye kapısına uzak yerinden tel örgüleri geçerek hayvan otlatmak üzere gizlice girmek suretiyle TCK’nın 332. maddesinde tanımlanan suçu işlediği tüm dosya kapsamından anlaşılan sanığın mahkumiyeti yerine, suçun unsurları itibariyle oluşmadığından bahisle beraat kararı verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu İtibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 25.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1130 Karar : 2017/4958 Tarih : 21.09.2017

  • TCK 332. Madde

  • Askerî Yasak Bölgelere Girme Suçu

Olayda sanıkların hukuki durumlarının, konuyla ilgili 5237 sayılı TCK’nın 332. maddesi ile 2565 sayılı Kanunun 26. maddesi bakımından tartışılması gerekmektedir.

“Askeri yasak bölgelere girme” başlığıyla düzenlenen 5237 sayılı TCK’nın 332/1 maddesinde; “Devletin askeri yararı gereği girilmesi yasaklanmış olan yerlere, gizlice veya hile ile girenlere 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilir.” denilerek temelde devletin güvenliği ve askeri yararları korunmak istenmiştir.

Madde gerekçesinde, gizlice girmek; denetim ve korumaya ilişkin her türlü tedbirler giderilerek yasaklanan yere girilmesi, hile ile girmek ise; girmek için aldatıcı vasıtalar kullanmak şeklinde tanımlanmıştır.

Askeri yarar gereği yasaklanan yerlere gizlice veya hile ile girilmesi suçun oluşması için yeterli olduğundan suç, soyut tehlike suçudur. Somut bir zararın gerçekleşmesi aranmaz.

Suç yasaklanan yerlerle ilgili güvenlik ve gizliliği ihlal etme genel kastı ile işlenebilir.

TCK’nın 332. maddesi kenar başlığıyla birlikte değerlendirildiğinde, suç konusunun askeri yasak bölgeler olduğu anlaşılmakta ise de bu yerlerin nereler olduğu 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda belirlenmiştir.

Zikredilen Kanunun 2. maddesinde askeri yasak bölgeler, birinci ve ikinci derece askeri yasak bölge olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Aynı maddede askeri yasak bölgelerin Genelkurmay Başkanlığının göstereceği lüzum üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kurulup kaldırılabileceği hükmü yer almaktadır.

Güvenlik bölgeleri 2565 sayılı Kanunun 19. maddesine göre; özel güvenlik bölgeleri ve askeri güvenlik bölgeleri olmak üzere ikiye ayrılır. Askeri güvenlik bölgelerinin, Genelkurmay Başkanlığınca, kamu ve özel kuruluşların çevresindeki özel güvenlik bölgelerinin ise Genelkurmay Başkanlığının lüzum göstermesi veya Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin ya da İçişleri Bakanlığının göstereceği lüzum üzerine Genelkurmay Başkanlığının uygun görmesi kaydıyla Bakanlar Kurulunca kurulup kaldırılabileceği aynı Kanunun 3. maddesinde düzenlenmektedir.

Birinci derece askeri yasak bölgelerin esasları anılan Kanunun 7, 11 ve 14. maddelerinde, ikinci derece askeri yasak bölgelerin esasları 9, 13 ve 17. maddelerinde, güvenlik bölgelerinin esasları da 21. maddesinde tespit edilmiş, bu esaslara muhalefet edilmesi durumunda uygulanacak cezai hükümler ise Kanunun 24, 25 ve 26. maddeleri ile TCK’nın 332. maddesinde yer almıştır. Buna göre; Askeri yasak bölgelerin sınır alametlerini bozmak, yıkmak, yok etmek ve değiştirmek Kanunun 24. maddesinde, birinci derece kara ve deniz askeri yasak bölgelerinde yetkili komutanlıkça geçiş için tespit edilen yolların dışına çıkmak, bu bölgelerin fotoğraf ve filmini çekmek, harita ve krokisini yapmak gibi eylemler 25. maddesinde, ikinci derece kara, deniz ve hava askeri bölgelerine ait esaslara, güvenlik bölgelerinde uygulanacak esaslara uymamak, zorunlu hallerde sığınma şartları ve ihbar yükümlülüklerine riayet etmemek eylemleri aynı Kanunun 26. maddesinde suç olarak düzenlenmiş ve yaptırıma bağlanmıştır.

Ancak birinci derece askeri yasak bölgelere girmek, diğer eylemlere nazaran daha ağır olmasına rağmen 2565 sayılı Kanunda cezalandırılmayarak doğrudan TCK’nın 332. maddesinin konusu haline getirilmiştir.

Şu hale göre; TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun konusunun öncelikle birinci derece askeri yasak bölgeler oluşturmaktadır. İkinci derece askeri yasak bölgeler bakımından ise, 2565 sayılı Kanunun 9, 13 ve 17. maddelerinde T.C. vatandaşlarının bu bölgelere girmeleri yasaklanmamış ve fakat yabancıların girmeleri men edilmiştir. Bu nedenle T.C. vatandaşlarının ikinci derece askeri yasak bölgelere girmesi suç oluşturmazken yabancılar için diğer şartları var ise suç oluşturabilecektir.

2565 sayılı Kanunun 25. maddesinde “fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği …” denilmek suretiyle birinci derece askeri yasak bölgelere yabancıların girmesi burada fotoğraf çekmesi suç olarak düzenlenip yaptırıma bağlandığından, bu özel içtima hükmü nedeniyle yabancıların bu bölgelere gizlice ya da hile ile girmeleri halinde TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun, hile veya gizlilik olmaksızın girmeleri durumunda ise 2565 sayılı Kanunun 25. maddesindeki suç oluşacaktır.

2565 sayılı Kanunun 26. maddesinde “fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği …” denilmek suretiyle ikinci derece askeri yasak bölgelere yabancıların girmesi suç olarak düzenlenip yaptırıma bağlandığından, bu özel içtima hükmü nedeniyle yabancıların bu bölgelere gizlice ya da hile ile girmeleri halinde TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun, hile veya gizlilik olmaksızın girmeleri durumunda ise 2565 sayılı Kanunun 26. maddesindeki suçun oluşacağı görülmektedir.

Suç konusunun idari işlemle belirlenmesinin, TCK’nın 5. maddesi bağlamında “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi bakımından değerlendirilmesine gelince: Anayasanın 38, İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 ve 5237 sayılı TCK’nın 2. maddelerinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hangi eylemlerin suç sayıldığının ve suç sayılan bu eylemlere ne tür ve miktarda ceza uygulanacağının hiçbir şüphe ve belirsizliğe yer bırakmayacak biçimde kanunla belirlenmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu ilkenin sonuçlarından biri olan “belirlilik” kuralına göre, fertlerin suç teşkil eden davranışları ile bunların cezalarını önceden bilmeleri sağlanmaktadır. Suç ve ceza içeren kanunların sınırlarının belirli olması, açık ve anlaşılır biçimde va’zedilmesi gerekir. Kanun koyucunun belirlilik ilkesi gereğince suçun unsurlarının bütün ayrıntılarıyla düzenlemesi temel kural olmakla birlikte, suç konusunun tespitinin teknik bilgi ve uzmanlık gerektirmesi coğrafi şartlara ve günlük toplumsal ihtiyaçlara göre değişiklik göstermesi gibi hallerde konunun aciliyet ve hassasiyetine binaen, yasama organının ağır işlemesinden kaynaklanan mahsurların önüne geçilmesi amacıyla, suç konusunun sınırları çizilip, temel ilkeleri belirlendikten sonra ayrıntılarının saptanmasında ilgili idari birimleri yetkili kılmasında hukuka aykırı bir durumun olmadığının kabulü gerekmektedir. Esasen idareye verilen bu yetki, tamamen kanun koyucunun takdir ve tasarrufu ile verilmiş olup, suçun tanımını doğrudan belirleyen bir yetki de değildir. Bu itibarla suç tanımının kanunla yapılmasından sonra suç konusu olan askeri yasak bölgeler ile güvenlik bölgelerinin kurulması sınırlarının genişletilmesi ve kaldırılmasının esas ve yöntemlerinin kanunla belirlenmesi, yasak bölge sınırlarının bilinebilir ve öngörülebilir biçimde oluşturulması ile “belirliliğin” sağlanması karşısında, işin mahiyet ve aciliyeti ile şartlara göre değişkenlik göstermesi gibi olgular da dikkate alındığında TCK’nın 332. maddesi ile 2565 sayılı Kanunun 24, 25 ve 26. maddelerinde düzenlenen suçların konusu olan askeri yasak bölgelerin ve güvenlik bölgelerinin yetkili idare tarafından belirlenmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesinin istikrar kazanmış uygulamaları da bu yöndedir. (Mahkeme 12.05.2004 tarih ve 25465 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 10.02.2004 tarih, 2001/143 esas ve 2004/11 karar sayılı kararında, aynı gerekçelerle 4533 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince suç konusunun Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenmesinde Anayasaya aykırılık bulmamıştır)

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; sanıklar tarafından girildiği iddia edilen bölgenin askeri yasak bölge olup olmadığının dosya kapsamından anlaşılamaması karşısında; denetime imkan vermesi bakımından söz konusu yerin

2565 sayılı Askeri Bölgeler Kanunu uyarınca tespit edilen askeri yasak bölgelerden olup olmadığı ve kaçıncı derece yasak bölge ilan edildiğine dair belgeler ile bölge sınırlamasının ne suretle işaretlendiğine ilişkin belgelerin getirilmesinden ve 2565 sayılı Kanunun 25. maddesi de değerlendirildikten sonra sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 21.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/221 Karar : 2017/1131 Tarih : 16.03.2017

  • TCK 332. Madde

  • Askerî Yasak Bölgelere Girme Suçu

Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda;

Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi; bozma kararı doğrultusunda işlem ve uygulama yapmak, bozma kararında tartışılması istenen hususları tartışmak, bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni kanıtlara dayanmak veya ilk kararda yer almayan daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak suretiyle verilen direnme kararı özde direnme kararı olmayıp bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir karar olduğu ve Mahkemece, Dairemizin 26.03.2015 tarih ve 2014/422 esas, 2015/117 karar sayılı kararına karşı direnildiği belirtilmiş ise de; 26.03.2015 tarihli karardan farklı temyize tabi gerekçe yeni bir hüküm kurulduğu belirlenerek yapılan incelemede;

TCK’nın 332/1. maddesinde düzenlenen suçun askeri yasak bölgeye “gizlice veya hile ile” girme halinde oluşabileceği, sanığın eylemi gerçekleştirdiği zaman dilimi ve eylemin işleniş biçimi dikkate alındığında anılan yere “gizlice ve hile ile” girdiğine dair delil bulunmadığı gözetilmeden unsurları itibariyle oluşmayan yüklenen suçtan beraati yerine yazılı gerekçeyle mahkumiyetine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 16.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/4936 Karar : 2017/884 Tarih : 14.02.2017

  • TCK 332. Madde

  • Askerî Yasak Bölgelere Girme Suçu

Olayda sanığın hukuki durumunun, konuyla ilgili 5237 sayılı TCK’nın 332. maddesi ile 2565 sayılı Kanunun 26. maddesi bakımından tartışılması gerekmektedir.

“Askeri yasak bölgelere girme” başlığıyla düzenlenen 5237 sayılı TCK’nın 332/1 maddesinde; “Devletin askeri yararı gereği girilmesi yasaklanmış olan yerlere, gizlice veya hile ile girenlere 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilir.” denilerek temelde devletin güvenliği ve askeri yararları korunmak istenmiştir.

Madde gerekçesinde, gizlice girmek; denetim ve korumaya ilişkin her türlü tedbirler giderilerek yasaklanan yere girilmesi, hile ile girmek ise; girmek için aldatıcı vasıtalar kullanmak şeklinde tanımlanmıştır.

Askeri yarar gereği yasaklanan yerlere gizlice veya hile ile girilmesi suçun oluşması için yeterli olduğundan suç, soyut tehlike suçudur. Somut bir zararın gerçekleşmesi aranmaz.

Suç yasaklanan yerlerle ilgili güvenlik ve gizliliği ihlal etme genel kastı ile işlenebilir.

TCK’nın 332. maddesi kenar başlığıyla birlikte değerlendirildiğinde, suç konusunun askeri yasak bölgeler olduğu anlaşılmakta ise de bu yerlerin nereler olduğu 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda belirlenmiştir. Zikredilen Kanunun 2. maddesinde askeri yasak bölgeler, birinci ve ikinci derece askeri yasak bölge olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Aynı maddede askeri yasak bölgelerin Genelkurmay Başkanlığının göstereceği lüzum üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kurulup kaldırılabileceği hükmü yer almaktadır.

Güvenlik bölgeleri 2565 sayılı Kanunun 19. maddesine göre; özel güvenlik bölgeleri ve askeri güvenlik bölgeleri olmak üzere ikiye ayrılır. Askeri güvenlik bölgelerinin, Genelkurmay Başkanlığınca, kamu ve özel kuruluşların çevresindeki özel güvenlik bölgelerinin ise Genelkurmay Başkanlığının lüzum göstermesi veya Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin ya da İçişleri Bakanlığının göstereceği lüzum üzerine Genelkurmay Başkanlığının uygun görmesi kaydıyla Bakanlar Kurulunca kurulup kaldırılabileceği aynı Kanunun 3. maddesinde düzenlenmektedir.

Birinci derece askeri yasak bölgelerin esasları anılan Kanunun 7, 11 ve 14. maddelerinde, ikinci derece askeri yasak bölgelerin esasları 9, 13 ve 17. maddelerinde, güvenlik bölgelerinin esasları da 21. maddesinde tespit edilmiş, bu esaslara muhalefet edilmesi durumunda uygulanacak cezai hükümler ise kanunun 24, 25 ve 26. maddeleri ile TCK’nın 332. maddesinde yer almıştır.

Buna göre;

Askeri yasak bölgelerin sınır alametlerini bozmak, yıkmak, yok etmek ve değiştirmek kanunun 24. maddesinde,

Birinci derece kara ve deniz askeri yasak bölgelerinde yetkili komutanlıkça geçiş için tespit edilen yolların dışına çıkmak, bu bölgelerin fotoğraf ve filmini çekmek, harita ve krokisini yapmak gibi eylemler 25. maddesinde,

İkinci derece kara, deniz ve hava askeri bölgelerine ait esaslara, güvenlik bölgelerinde uygulanacak esaslara uymamak, zorunlu hallerde sığınma şartları ve ihbar yükümlülüklerine riayet etmemek eylemleri aynı Kanunun 26. maddesinde suç olarak düzenlenmiş ve yaptırıma bağlanmıştır.

Ancak birinci derece askeri yasak bölgelere girmek, diğer eylemlere nazaran daha ağır olmasına rağmen 2565 sayılı Kanunda cezalandırılmayarak doğrudan TCK’nın 332. maddesinin konusu haline getirilmiştir.

Şu hale göre; TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun konusunun öncelikle birinci derece askeri yasak bölgeler oluşturmaktadır. İkinci derece askeri yasak bölgeler bakımından ise, 2565 sayılı Kanunun 9, 13 ve 17. maddelerinde T.C. vatandaşlarının bu bölgelere girmeleri yasaklanmamış ve fakat yabancıların girmeleri men edilmiştir. Bu nedenle T.C. vatandaşlarının ikinci derece askeri yasak bölgelere girmesi suç oluşturmazken yabancılar için diğer şartları var ise suç oluşturabilecektir. 2565 sayılı Kanunun 26. maddesinde “fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği …” denilmek suretiyle ikinci derece askeri yasak bölgelere yabancıların girmesi suç olarak düzenlenip yaptırıma bağlandığından, bu özel içtima hükmü nedeniyle yabancıların bu bölgelere gizlice ya da hile ile girmeleri halinde TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun, hile veya gizlilik olmaksızın girmeleri durumunda ise 2565 sayılı Kanunun 26. maddesindeki suçun oluşacağı görülmektedir.

Suç konusunun idari işlemle belirlenmesinin, TCK’nın 5. maddesi bağlamında “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi bakımından değerlendirilmesine gelince:

Anayasanın 38, İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 ve 5237 sayılı TCK’nın 2. maddelerinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hangi eylemlerin suç sayıldığının ve suç sayılan bu eylemlere ne tür ve miktarda ceza uygulanacağının hiçbir şüphe ve belirsizliğe yer bırakmayacak biçimde kanunla belirlenmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu ilkenin sonuçlarından biri olan “belirlilik” kuralına göre, fertlerin suç teşkil eden davranışları ile bunların cezalarını önceden bilmeleri sağlanmaktadır. Suç ve ceza içeren kanunların sınırlarının belirli olması, açık ve anlaşılır biçimde va’zedilmesi gerekir. Kanun koyucunun belirlilik ilkesi gereğince suçun unsurlarının bütün ayrıntılarıyla düzenlemesi temel kural olmakla birlikte, suç konusunun tespitinin teknik bilgi ve uzmanlık gerektirmesi coğrafi şartlara ve günlük toplumsal ihtiyaçlara göre değişiklik göstermesi gibi hallerde konunun aciliyet ve hassasiyetine binaen, yasama organının ağır işlemesinden kaynaklanan mahsurların önüne geçilmesi amacıyla, suç konusunun sınırları çizilip, temel ilkeleri belirlendikten sonra ayrıntılarının saptanmasında ilgili idari birimleri yetkili kılmasında hukuka aykırı bir durumun olmadığının kabulü gerekmektedir. Esasen idareye verilen bu yetki, tamamen kanun koyucunun takdir ve tasarrufu ile verilmiş olup, suçun tanımını doğrudan belirleyen bir yetki de değildir. Bu itibarla suç tanımının kanunla yapılmasından sonra suç konusu olan askeri yasak bölgeler ile güvenlik bölgelerinin kurulması sınırlarının genişletilmesi ve kaldırılmasının esas ve yöntemlerinin kanunla belirlenmesi, yasak bölge sınırlarının bilinebilir ve öngörülebilir biçimde oluşturulması ile “belirliliğin” sağlanması karşısında, işin mahiyet ve aciliyeti ile şartlara göre değişkenlik göstermesi gibi olgular da dikkate alındığında TCK’nın 332. maddesi ile 2565 sayılı Kanunun 24, 25 ve 26. maddelerinde düzenlenen suçların konusu olan askeri yasak bölgelerin ve güvenlik bölgelerinin yetkili idare tarafından belirlenmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesinin istikrar kazanmış uygulamaları da bu yöndedir. (Mahkeme 12.05.2004 tarih ve 25465 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 10.02.2004 tarih, 2001/143 esas ve 2004/11 karar sayılı kararında, aynı gerekçelerle 4533 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince suç konusunun Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenmesinde Anayasaya aykırılık bulmamıştır.)

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; sanığın aksi ispat edilemeyen savunmasına göre 1. derece askeri yasak bölgeye hata sonucu girdiği, gizlice veya hile ile girdiğine dair delil elde edilemediğinden beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 14.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/8680 Karar : 2016/4099 Tarih : 15.06.2016

  • TCK 332. Madde

  • Askerî Yasak Bölgelere Girme Suçu

1-Olayda sanığın hukuki durumunun, konuyla ilgili 5237 sayılı TCK’nın 332. maddesi ile 2565 sayılı Kanunun 26. maddesi bakımından tartışılması gerekmektedir.

“Askeri yasak bölgelere girme” başlığıyla düzenlenen 5237 sayılı TCK’nın 332/1 maddesinde; “Devletin askeri yararı gereği girilmesi yasaklanmış olan yerlere, gizlice veya hile ile girenlere 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilir.” denilerek temelde devletin güvenliği ve askeri yararları korunmak istenmiştir.

Madde gerekçesinde, gizlice girmek; denetim ve korumaya ilişkin her türlü tedbirler giderilerek yasaklanan yere girilmesi, hile ile girmek ise; girmek için aldatıcı vasıtalar kullanmak şeklinde tanımlanmıştır.

Askeri yarar gereği yasaklanan yerlere gizlice veya hile ile girilmesi suçun oluşması için yeterli olduğundan suç, soyut tehlike suçudur. Somut bir zararın gerçekleşmesi aranmaz.

Suç yasaklanan yerlerle ilgili güvenlik ve gizliliği ihlal etme genel kastı ile işlenebilir.

TCK’nın 332. maddesi kenar başlığıyla birlikte değerlendirildiğinde, suç konusunun askeri yasak bölgeler olduğu anlaşılmakta ise de bu yerlerin nereler olduğu 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda belirlenmiştir. Zikredilen Kanunun 2. maddesinde askeri yasak bölgeler, birinci ve ikinci derece askeri yasak bölge olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Aynı maddede askeri yasak bölgelerin Genelkurmay Başkanlığının göstereceği lüzum üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kurulup kaldırılabileceği hükmü yer almaktadır.

Güvenlik bölgeleri 2565 sayılı Kanunun 19. maddesine göre; özel güvenlik bölgeleri ve askeri güvenlik bölgeleri olmak üzere ikiye ayrılır. Askeri güvenlik bölgelerinin, Genelkurmay Başkanlığınca, kamu ve özel kuruluşların çevresindeki özel güvenlik bölgelerinin ise Genelkurmay Başkanlığının lüzum göstermesi veya Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin ya da İçişleri Bakanlığının göstereceği lüzum üzerine Genelkurmay Başkanlığının uygun görmesi kaydıyla Bakanlar Kurulunca kurulup kaldırılabileceği aynı Kanunun 3. maddesinde düzenlenmektedir.

Birinci derece askeri yasak bölgelerin esasları anılan Kanunun 7, 11 ve 14. maddelerinde, ikinci derece askeri yasak bölgelerin esasları, 9, 13 ve 17. maddelerinde, güvenlik bölgelerinin esasları da 21. maddesinde tespit edilmiş, bu esaslara muhalefet edilmesi durumunda uygulanacak cezai hükümler ise kanunun 24, 25 ve 26. maddeleri ile TCK’nın 332. maddesinde yer almıştır.

Buna göre;

Askeri yasak bölgelerin sınır alametlerini bozmak, yıkmak, yok etmek ve değiştirmek kanunun 24. maddesinde,

Birinci derece kara ve deniz askeri yasak bölgelerinde yetkili komutanlıkça geçiş için tespit edilen yolların dışına çıkmak, bu bölgelerin fotoğraf ve filmini çekmek, harita ve krokisini yapmak gibi eylemler 25. maddesinde,

İkinci derece kara, deniz ve hava askeri bölgelerine ait esaslara, güvenlik bölgelerinde uygulanacak esaslara uymamak, zorunlu hallerde sığınma şartları ve ihbar yükümlülüklerine riayet etmemek eylemleri aynı Kanunun 26. maddesinde suç olarak düzenlenmiş ve yaptırıma bağlanmıştır.

Ancak birinci derece askeri yasak bölgelere girmek, diğer eylemlere nazaran daha ağır olmasına rağmen 2565 sayılı Kanunda cezalandırılmayarak doğrudan TCK’nın 332. maddesinin konusu haline getirilmiştir.

Şu hale göre; TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun konusunun öncelikle birinci derece askeri yasak bölgeler oluşturmaktadır. İkinci derece askeri yasak bölgeler bakımından ise, 2565 sayılı Kanunun 9, 13 ve 17. maddelerinde T.C. vatandaşlarının bu bölgelere girmeleri yasaklanmamış ve fakat yabancıların girmeleri men edilmiştir. Bu nedenle T.C. vatandaşlarının ikinci derece askeri yasak bölgelere girmesi suç oluşturmazken yabancılar için diğer şartları var ise suç oluşturabilecektir. 2565 sayılı Kanunun 26. maddesinde “fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği ….” denilmek suretiyle ikinci derece askeri yasak bölgelere yabancıların girmesi suç olarak düzenlenip yaptırıma bağlandığından, bu özel içtima hükmü nedeniyle yabancıların bu bölgelere gizlice ya da hile ile girmeleri halinde TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun, hile veya gizlilik olmaksızın girmeleri durumunda ise 2565 sayılı Kanunun 26. maddesindeki suçun oluşacağı görülmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; gizlice girildiği iddia edilen bölgenin askeri yasak bölge olup olmadığının dosya kapsamından anlaşılamaması karşısında; denetime imkan vermesi bakımından söz konusu yerin 2565 sayılı Askeri Bölgeler Kanunu uyarınca tespit edilen askeri yasak bölgelerden olup olmadığı ve kaçıncı derece yasak bölge ilan edildiğine dair belgeler ile bölge sınırlamasının ne suretle işaretlendiğine ilişkin belgelerin getirilmesinden sonra sanığın hukuki durumunun tayini yerine eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-Kabul ve uygulamaya göre de;

TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 sayılı iptal kararının gözetilmesi lüzumu,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 15.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/7837 Karar : 2016/3776 Tarih : 30.05.2016

  • TCK 332. Madde

  • Askerî Yasak Bölgelere Girme Suçu

TCK’nın 332. maddesi kenar başlığıyla birlikte değerlendirildiğinde, suç konusunun askeri yasak bölgeler olduğu anlaşılmakta ise de bu yerlerin nereler olduğu 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda belirlenmiştir. Zikredilen Kanunun 2. maddesinde askeri yasak bölgeler, birinci ve ikinci derece askeri yasak bölge olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Aynı maddede askeri yasak bölgelerin… Başkanlığının göstereceği lüzum üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kurulup kaldırılabileceği hükmü yer almaktadır.

Birinci derece askeri yasak bölgelerin esasları anılan Kanunun 7, 11 ve 14. maddelerinde, ikinci derece askeri yasak bölgelerin esasları, 9, 13 ve 17. maddelerinde, güvenlik bölgelerinin esasları da 21. maddesinde tespit edilmiş, bu esaslara muhalefet edilmesi durumunda uygulanacak cezai hükümler ise kanunun 24, 25 ve 26. maddeleri ile TCK’nın 332. maddesinde yer almıştır.

Buna göre;

Askeri yasak bölgelerin sınır alametlerini bozmak, yıkmak, yok etmek ve değiştirmek Kanunun 24. maddesinde,

Birinci derece kara ve deniz askeri yasak bölgelerinde yetkili komutanlıkça geçiş için tespit edilen yolların dışına çıkmak, bu bölgelerin fotoğraf ve filmini çekmek, harita ve krokisini yapmak gibi eylemler 25. maddesinde, İkinci derece kara, deniz ve hava askeri bölgelerine ait esaslara, güvenlik bölgelerinde uygulanacak esaslara uymamak, zorunlu hallerde sığınma şartları ve ihbar yükümlülüklerine riayet etmemek eylemleri aynı Kanunun 26. maddesinde suç olarak düzenlenmiş ve yaptırıma bağlanmıştır.

Ancak birinci derece askeri yasak bölgelere girmek, diğer eylemlere nazaran daha ağır olmasına rağmen 2565 sayılı Kanunda cezalandırılmayarak doğrudan TCK’nın 332. maddesinin konusu haline getirilmiştir.

Şu hale göre; TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun konusunun öncelikle birinci derece askeri yasak bölgeler oluşturmaktadır. İkinci derece askeri yasak bölgeler bakımından ise, 2565 sayılı Kanunun 9, 13 ve 17. maddelerinde TC vatandaşlarının bu bölgelere girmeleri yasaklanmamış ve fakat yabancıların girmeleri men edilmiştir. Bu nedenle TC vatandaşlarının ikinci derece askeri yasak bölgelere girmesi suç oluşturmazken yabancılar için diğer şartları var ise suç oluşturabilecektir. 2565 sayılı Kanunun 26. maddesinde “fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği ….” denilmek suretiyle ikinci derece askeri yasak bölgelere yabancıların girmesi suç olarak düzenlenip yaptırıma bağlandığından, bu özel içtima hükmü nedeniyle yabancıların bu bölgelere gizlice yada hile ile girmeleri halinde TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun, hile veya gizlilik olmaksızın girmeleri durumunda ise 2565 sayılı Kanunun 26. maddesindeki suçun oluşacağı görülmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında;

Suça sürüklenen çocuğun Suriye sınırından Türkiye sınırına giriş yaptığı … Hudut karakolu sorumluluk bölgesinde bulunan Batı -2 gözetleme kulesinin 150 metre batısında bulunan yerin kaçıncı derece askeri yasak bölge olduğu tespit edilerek sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 30.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/4005 Karar : 2014/13050 Tarih : 25.11.2014

  • TCK 332. Madde

  • Askerî Yasak Bölgelere Girme Suçu

A) Uyuşturucu madde ithal etme suçundan verilen “mahkumiyet” hükmünün incelenmesi:

Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanık ve müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,

B) Askeri yasak bölgeye girme suçundan verilen “ceza verilmesine yer olmadığına” ilişkin hükmün incelenmesi:

Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Suriye uyruklu olan sanığın, olay tarihinde saat 20:30 sıralarında içinde 1615 gram esrar bulunan çanta ile Suriye’den gelip Nizip Karkamış sınır karakolu yakınından Türkiye’ye girdiği, nöbetçi askerin durması konusunda uyarıda bulunması üzerine kaçmaya başladığı, ancak kovalanarak yakalandığı anlaşılmıştır.

TCK’nın 332. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen “askeri yasak bölgeye girme” suçunun oluşması için, failin bu yerin “askeri yasak bölge olduğunu bilmesi” ayrıca bu yere “gizlice” ya da “hile ile” girmesi gerekir.

Geçtiği yerin askeri yasak bölge olduğunu bildiğine, bu yere gizlice ya da hile ile girdiğine ilişkin kuşkuyu aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine sanığa ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi,

Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA; olayın daha fazla aydınlanmasına gerek bulunmadığından, CMUK’nın halen yürürlükte olan 322. maddesinin 1. fıkrasının verdiği yetki uyarınca sanığın bu suçtan BERAATİNE 25.11.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS