0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

TCK Madde 3

(1) Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.

(2) Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.



TCK Madde 3 Gerekçesi

Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir. Yine bireylerin hukuka olan güvenlerinin pekişmesi ve cezanın caydırıcılık etkisinin doğru biçimde gösterilebilmesi için de ceza hukukunun temel ilkelerinden olan oranlılık ilkesine uymak gerekir. Madde ile bu hususa ceza kanunda açıkça yer verilerek, ceza kanunun adaletçi bir karaktere sahip olduğu da vurgulanmak istenmiştir.

Geçmişte ve günümüzde, insanın ırk, din, düşünce veya cinsiyeti nedeniyle uğradığı haksız muamelelerin önlenmesi, insanlık camiasının temel uğraşlarındandır. Ceza hukuku araçlarıyla yapılan ayrımcılık ise insana yönelik yapılan en zalimane uygulamalardan biridir. Özellikle totaliter rejimlerdeki ayırımcılığın ortaya çıkardığı felaketler insanlık tarihinde unutulamayacak acı izler bırakmıştır. İşte bu nedenlerledir ki insan haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmelerde ve Anayasamızda ifade edilen eşitlik ilkesine yer verilerek, ceza kanununun insancıl niteliğe sahip olduğuna da işaret edilmektedir. Ceza kanunlarının düzenlenmesinde ve uygulanmasında bireyler arasında herhangi bir sebeple ayırım yapılmamasının ifade edilmesi, aynı zamanda hukuk devletinin özünü oluşturan insan onurunun korunmasının ceza kanununda da temel değer olarak benimsenmesi anlamına gelmektedir.


TCK 3 Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik (Orantılılık İlkesi) Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/61

  • TCK 3
  • Orantılılık İlkesi

5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında; “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” hükmü getirilmiş bu düzenleme ile işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacağı hüküm altına alınmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Sanık B.D.’nin İ. ili, K. ilçesi, O. Mahallesinde bulunan E.T. Bar isimli iş yerinin sahibi olduğu, olay gecesi katılan G.K. ile arkadaşları M.B., K.D. ve katılanın kardeşi O.K.’nın sanığın işlettiği bara eğlenmeye gittikleri, katılan ve yanındakilerin aldıkları alkolün tesiri ile istek şarkı çaldırma nedeniyle bar çalışanlarıyla tartışmaya başladıkları, tartışmanın kavgaya dönüşmesi ile kavgaya dâhil olan sanığın sopa ile katılanın sol koluna vurarak hayat fonksiyonlarını orta (2) derecede etkileyecek ve sol olecranon parçalı kırığına neden olacak şekilde katılanı yaraladığı anlaşılan olayda; bilimsel verilere dayanan ve kemik kırıklarını hafif (1), orta (2-3) ve ağır (4-5-6) olarak sınıflandıran istikrar kazanmış adli tıp uygulamaları doğrultusunda Adli Tıp Kurumu K. Şube Müdürlüğünce düzenlenen 11.01.2012 tarihli raporda katılanın kolundaki sol olecranon parçalı kırığının hayat fonksiyonlarını orta (2) derecede etkileyecek nitelikte olduğu yönündeki rapor içeriğine karşın, kemik kırığı doğuran yaralanmalarda kırığın derecesine göre sanığın cezasında yarı oranına kadar artırım öngören TCK’nın 87/3. maddesi gereğince uygulama yapılırken kırığın yaşamsal fonksiyonlara etkisi ile orantılı olarak makul bir oranda artırım yapılması yerine Yerel Mahkemece 5237 sayılı TCK’nın 3. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesini de ihlal edecek şekilde artırım oranının 1/3 olarak fazla tespitinde isabet bulunmamaktadır.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/317

  • TCK 3
  • Orantılılık İlkesi

5237 sayılı TCK’nın 3. maddesi uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacaktır.

Bu nedenlerle taksire dayalı kusurun ağır olduğu durumlarda, alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif olduğu durumlarda ise alt sınırdan veya alt sınıra yaklaşılarak temel ceza tayin edilmesi isabetli bir uygulama olacak ise de, bundan her hâlde ağır kusurlu fail hakkında en üst hadden, hafif kusurlu fail hakkında ise alt hadden ceza tayin edilmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı, TCK’nın 61/1. maddesindeki olaya uyan diğer ölçütler ve TCK’nın 3. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesi bir bütün hâlinde değerlendirilerek haklı ve ölçülü bir ceza belirlenmeli, somut olayın özellikleri itibarıyla bazı hâllerde alt hadden bazı hâllerde de üst hadden tayin edilecek cezanın haklı ve ölçülü bir ceza olacağı da gözden uzak tutulmamalıdır. Öğretide de bu konuda “…TCK’nın 3/1. maddesi, 61. maddeden çok daha geniş bir anlamı barındırmakta, fail hakkında takdiri indirim nedeni de dahil olmak üzere, tüm indirim ve artırım maddelerinin uygulanmasında, daha açık bir deyişle bütüncül açıdan, failin eylemi ile cezanın ağırlığı arasında bir orantı denge olması gerektiğini belirtmektedir. Ayrıca TCK’nın 3. maddesi hükmü sadece temel cezanın belirlenmesinde değil, aynı zamanda her türlü indirim ve artırımın uygulanmasında, kesinleşen cezalar için uyarlama yargılamasında göz önünde tutulması gereken bir düzenlemedir.TCK’nın 3/1. maddesindeki adalet ve orantılılık ilkesi gereği, özellikle işlenen eylem ile verilecek cezanın orantısız olduğu durumlarda, uygulayıcı mümkün olduğu oranda, temel cezanın belirlenmesi, indirim ve artırım maddelerinin uygulanması ve cezanın şahsileştirme kurumunu gözeterek, adaleti sağlamaya çalışacaktır.” (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan- Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s. 57-58.) şeklinde görüşler mevcuttur.

Ölen Y.’nin 25.08.2011 tarihinde 05.50 sıralarında alaca karanlıkta, yerleşim yeri dışında, açık havada, tek yönlü, 10,5 metre genişliğinde, asfalt kaplamalı, hafif eğimli, kuru ve düz yolda sevk ve idaresindeki çekici ve çekiciye bağlı römork ile seyir hâlinde iken seyir istikametinin ilerisinde, sağ tarafta bulunan tali yolda sevk ve idaresindeki çekici ve çekiciye bağlı beton mikseri (römork) ile seyir hâlinde olan sanığın, tali yolun ana yolla kesiştiği kavşağa geldiğinde sol tarafından akan trafiği kontrol etmeden sağa dönüşünü tamamlayıp ana yola girdiği sırada Y.’nin sevk ve idaresindeki araç ile sanığın aracına bağlı römorkun arkasına çarptığı ve sola yönelerek orta refüjü ayıran banketlere de çarptıktan sonra durduğu, Y.’nin kaza neticesinde genel beden travmasına maruz kalıp kafatası, yüz ve ekstremitede kemik kırıkları ile beyin kanaması geçirmiş vaziyette yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı, tedavisinin ardından 14.09.2011 tarihinde taburcu edildiği, 24.10.2011 tarihinde tekrar durumunun ağırlaşması üzerine hastaneye kaldırılmasına rağmen 26.08.2011 tarihinde maruz kaldığı yaralanmaya bağlı beyin doku harabiyeti ve beyin kanaması sonucu ortaya çıkan klinik tablonun giderek ağırlaşması nedeniyle 30.10.2011 tarihinde vefat ettiği, Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulunun 29.08.2012 tarihli raporunda da izah edildiği üzere katılanın ölümü ile maruz kaldığı trafik kazasına bağlı yaralanma arasında nedensellik bağının bulunduğu, 05.09.2011 tarihli bilirkişi raporu ile Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyeti tarafından düzenlenen 05.06.2013 bilirkişi raporunda da belirtildiği şekilde sanık M.’nin asli ve tam kusurlu olduğu, ölen Y. ile tanık T.’nin herhangi bir kusurlarının bulunmadığı, Yerel Mahkemece TCK’nın 85/1. maddesi uyarınca temel cezanın 5 yıl olarak belirlendiği ve buna ilişkin gerekçenin “Olay nedeni ile sanığa ait cezanın belirlenmesinde TCK’nın 22.maddesi gereğince olayın meydana geliş şekli ve sanığa ait trafik kusurunun belirleyici olduğu… Olayın bu şekilde yaşanmasına sanığın asli ve tam nitelikteki trafik kusurunun sebebiyet verdiği… Başkaca bir kişi veya unsura ait trafik kusurunun bulunmadığı… Y.’nin vefat etmesi ile oldukça ağır bir sonucun meydana geldiği…” şeklinde gösterildiği anlaşılmakla; sevk ve idaresindeki çekici ve çekiciye bağlı römork ile tali yoldan ana yola çıkan sanığın, ana yoldan gelen ölen Y.’nin aracına geçiş hakkını vermemek suretiyle 2918 sayılı Kanun’un 57/1-b maddesini ve ana yola çıkış sırasında sağa dönerken kara yolunu kullanan ölen için tehlike doğuracak şekilde davranarak aynı Kanun’un 67/1-a maddesini ihlal etmek suretiyle aynı Kanun’un 84. maddesinin birinci fıkrasında sayılan “Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama” ve “Manevraları düzenleyen genel şartlara uymama” şeklinde iki asli kusuru birden işlemesi ve olayda tamamen kusurlu olup başka birisinin kusurunun bulunmaması karşısında, suçun işleniş biçimine ve sanığın taksire dayalı kusurunun ağırlığına göre TCK’nın 85/1. maddesi uyarınca temel cezanın 5 yıl hapis cezası olarak belirlenmesinin isabetli olduğu, TCK’nın 3. maddesindeki “orantılılık” ilkesinin ihlal edilmediği kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2017/485

  • TCK 3
  • Orantılılık İlkesi

5237 sayılı TCK’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasındaki, “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.

Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçenin, TCK’nun 61. maddesinin birinci fıkrasına maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.

Zincirleme suç söz konusu olduğu durumda ise, TCK’nun 61. maddesi hükümlerine göre belirlenen temel cezanın aynı Kanunun 43. maddesinin birinci fıkrası uyarınca dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılacağı hüküm altına alınmıştır. Bu hüküm uyarınca hâkim, somut olaydaki zincirleme şekilde işlenen suçların sayısını göz önünde bulundurarak maddede gösterilen oranlar arasında bir belirleme yapıp cezayı artıracaktır. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin, 2014, 10. Bası, s.553)

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları değerlendirildiğinde;

Sanığın, farklı zaman ve yerlerde mağduru yedi kez hürriyetinden yoksun kıldığı ve organ sokmak suretiyle nitelikli cinsel saldırı eylemlerini gerçekleştirdiği olayda; sağır ve dilsiz olan mağdur ile sanığın yakın akraba olması, katılan ile şikâyetçi tarafından uyarılmasına rağmen sanığın eylemlerine devam etmesi ve sanığın mağdurdan on üç yaş büyük olması karşısında, yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan ve sanığı birebir gözlemleyen yerel mahkemenin, TCK’nun 61. maddesi uyarınca temel cezaları, organ sokmak suretiyle nitelikli cinsel saldırı suçu bakımından on yıl, kişiyi hürriyeti yoksun kılma suçu bakımından ise dört yıl hapis olarak belirlemesi ve sanığın, mağdura karşı zincirleme suça vücut veren eylemlerini yedi kez gerçekleştirmesi de dikkate alındığında; belirlenen temel cezalarda, TCK’nun 43. maddesinin birinci fıkrası uyarınca 1/2 oranında artırım yapması dosya kapsamına uygun olup TCK’nun 3. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “orantılılık” ilkesine de aykırılık oluşturmamaktadır.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/21077 Karar : 2018/19347 Tarih : 12.12.2018

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

….Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianame ile sanık … hakkında katılan …`ya karşı mala zarar verme suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması talep edilmiş olmasına rağmen, mahkemece yapılan yargılama sonucunda bu suç yönünden herhangi bir karar verilmediği anlaşılmış ise de; ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.12.2015 tarih ve 2015/1-640 Esas - 2015/496 sayılı kararında belirtildiği üzere; sanık hakkında iddianameyle dava açıldıktan sonra hüküm verilmesinin unutulması durumunda, ortada temyize konu olabilecek bir hüküm bulunmadığından, bu eksikliğin bozmaya konu edilmesi mümkün olmayıp, karara bağlanmayan iddiayla ilgili zamanaşımı süresi içerisinde mahallinde her zaman hüküm kurulması mümkün görülmüştür.

1)Sanıklar Hüseyin Gazi ve Onur hakkında katılan …`e karşı kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik katılan vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Katılan sanık … müdafiin 26.12.2014 havale tarihli süre tutum dilekçesi ile sadece “sanık müdafii” sıfatı ile kurulan hükümleri temyiz ettiği halde, 18.07.2017 havale tarihli ayrıntılı temyiz dilekçesinde, “katılan vekili” sıfatı ile de hükümleri temyiz ettiği anlaşılmış ise de; ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.04.2013 tarih ve 2012/3-1520 Esas - 2013/131 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, katılan vekili olarak temyiz dilekçesinin kanuni bir haftalık süreden sonra verildiği ve kanuni süreden sonra verilen dilekçe ile temyizin kapsamının genişletilemeyeceği anlaşılmakla, katılan vekilinin süresinde bulunmayan temyiz isteminin, 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince yürürlükte bulunan CMUK`un 317. maddesi gereğince istem gibi REDDİNE,

2)Sanıklar Mustafa ve Muhammed hakkında katılanlar…,…,… a karşı kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükümleri; sanık … hakkında katılan …`ye karşı hakaret suçundan kurulan mahkumiyet hükmü; sanık … hakkında katılanlar …,…,… a karşı kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükümleri; sanık … hakkında katılanlara karşı kasten yaralama, hakaret ve mala zarar verme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri; sanık … hakkında hakaret suçundan kurulan mahkumiyet hükmü ve sanık … Şafak hakkında mala zarar verme suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik sanıklar …,…,…. müdafiilerinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Hükmolunan adli para cezalarının tür ve miktarı, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 31.03.2011 tarih ve 6217 sayılı Kanun’un 26. maddesiyle 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’a eklenen geçici 2. maddesi uyarınca kesin nitelikte bulunduğundan, sanıklar…,…,…. müdafiilerinin temyiz isteminin 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK`un 317. maddesi uyarınca istem gibi REDDİNE,

3)Sanık … hakkında katılan …‘ye karşı kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmü; sanık … … hakkında katılan …‘ya karşı kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmü ve sanık … hakkında 6136 sayılı Kanun`a muhalefet suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanıklar Salim ve Hüseyin Şafak hakkında kurulan mahkumiyet hükümleri yönünden; Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK`nin 53. maddesindeki bazı ibareler iptal edilmiş ise de; bu husus infaz aşamasında dikkate alınabileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Sanık … hakkında 6136 sayılı kanuna muhalefet suçundan verilen hapis cezası yönünden; sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nin 53/1. maddesi uygulanmamış ise de, hak yoksunluğu kasıtlı suçtan verilen hapis cezasının kanuni sonucu olup, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete`de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı iptal kararı da gözetilerek infaz aşamasında dikkate alınabileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanıklar müdafiilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

4)Sanıklar Hüseyin Gazi ve Onur hakkında katılan …`e karşı kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik sanıklar müdafiin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Oluşa ve tüm dosya içeriğine göre, sanıkların aynı fikir ve eylem birliği içerisinde iştirak halinde katılan …‘e saldırarak, ellerindeki bıçak ve sopalarla, katılanın yaralanmasına ilişkin düzenlenen adli raporlara göre; yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, yüzünde sabit ize ve hayat fonksiyonlarını hafif 1. derecede etkileyen kemik kırığına neden olacak şekilde yaraladıkları olayda, sanıkların eylemi bir bütün olarak değerlendirildiğinde, meydana gelen ağır neticelerden sanıkların tamamının sorumlu olduğu, bu kapsamda; birden fazla nitelikli halin ihlali ile atılı suçu işleyen sanıklar hakkında, meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alınarak, 5237 sayılı TCK’nin 86/1. maddesi gereğince temel cezaya hükmedilirken, TCK`nin 3. maddesindeki orantılılık ilkesi de gözetilerek hakkaniyete uygun ve sonuca etkili şekilde alt sınırdan uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Sanık … hakkında kurulan hükümde; uygulama maddesinin 5237 sayılı TCK’nin 87/1-c yerine TCK`nin 87/1-j maddesi olarak gösterilmesi, sonuca etkili olmayan, mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası olarak kabul edildiğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Sanıklar hakkında kurulan mahkumiyet hükümleri yönünden; Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK`nin 53. maddesindeki bazı ibareler iptal edilmiş ise de; bu husus infaz aşamasında dikkate alınabileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanıklar müdafiin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 12.12.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/12073 Karar : 2018/4009 Tarih : 5.04.2018

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

1-Suça sürüklenen çocuk hakkında iş yeri dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlere yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Suça sürüklenen çocuğun eylemlerine uyan TCK’nın 116/2-4, 151/1 ve 31/2 maddelerinde öngörülen cezanın üst sınırına göre TCK’nın 66/1-e, 66/2 maddeleri uyarınca hesaplanan 4 yıllık zamanaşımının, 13.03.2014 olan karar tarihinden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafii ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle kısmen istem gibi BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan, 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, suça sürüklenen çocuk hakkında açılan kamu davalarının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi gereğince zamanaşımı nedeniyle DÜŞÜRÜLMESİNE,

2-Suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarına gelince;

Oluşa, dosya kapsamına ve 07.05.2012 tarihli yakalama ve teslim tutanağına göre; haber merkezinin saat 06.00 sıralarında şikayetçinin iş yerinde hırsızlık olayının gerçekleştiğinin anonsu üzerine ekiplerce işyerine gidildiği, işyeri kamerası incelendiğinde görüntülerdeki şahsın, ekiplerin anons öncesi işyerinin bulunduğu mahalle ara sokaklarında gördükleri şahıs olduğunun anlaşıldığı,bu çevrede ivedi olarak yapılan çalışmada eşgali kamera görüntülerinden izlenen şahsın aynı mahallede yakalandığı ve yapılan üst aramasında 130,15 TL olduğunun tespit edildiği, suça sürüklenen çocuğun rızai bir iadesinin olmadığınının anlaşılması karşısında; mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki 3 no’lu bozma düşüncesine iştirak edilmemiş, dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

a-Fiili işlediği tarihte 12 yaşını doldurup, 15 yaşını doldurmamış olan suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçlarından 5237 sayılı TCK’nın 31/2. maddesi yerine, aynı Kanun’un 31/3. maddesi gereğince indirim yapılması suretiyle fazla ceza tayini,

b-Hırsızlık suçu ile ilgili olarak; suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamayacağının değerlendirilmesi açısından, suç tarihinde 12-15 yaş grubu içerisinde bulunan suça sürüklenen çocuk hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35/1. ve Çocuk Koruma Kanunu’nun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 20/2. maddesi gereğince zorunlu olan sosyal inceleme raporu alınması gerektiği ve aynı Kanunu’un 35/3. maddesine göre de sosyal inceleme yaptırılmadığı halde de bunun gerekçesinin gösterilmesi gerektiği, karar gerekçesinde “ suça sürüklenen çocuğun yapılan kimlik tespitine göre sosyal ve ekonomik durumu ve mahkemede gözlenen haline göre işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilecek ve bu fiile ilgili davranışlarını yönlendirebilecek durumda olduğu” yönündeki gözlem belirtilmişse de; suça sürüklenen çocuğun yaşadığı çevre gözlemlenmeden duruşmadaki davranışlarına göre değerlendirme yapılması ile yetinilerek eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulduğunun anlaşılması karşısında; 5395 sayılı Kanun’un 35/1. maddesi uyarınca sosyal inceleme raporu aldırılmadan eksik kovuşturma ile hüküm kurulması,

c-5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi kapsamında ceza tayini hakimin takdir ve değerlendirme yetkisinde ise de; bu yetkinin kullanılmasında adalet ve nesafet kurallarına bağlı kalınması, cezanın belirlenmesi sırasında dayanılan gerekçenin; suçun işleniş şekli, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği yer ve zaman, suç konusunun önem ve değeri, oluşan zarar ve tehlikenin ağırlığı, kanuna aykırılığın derecesi gibi hususların, yargılama konusu eylemin niteliği ve dosya içeriğine uygun olarak irdelenip denetime olanak verecek biçimde karar yerinde gösterilmesi gerekmektedir. Somut olayda, adli sicil kaydından hapis cezasından mahkumiyeti bulunmayan suça sürüklenen çocuk …‘nın şikayetçinin iş yerine penceresini zorlayarak girerek yazar kasa içinde bulunan 140 TL’yi çalması şeklinde gerçekleşen eyleminde, somut olayda “suçun işleniş şekli ve önemi ve değeri, işlenen suç nedeniyle ile mağdurun ve kamunun uğradığı zarar, suçun işenmesi nedeniyle meydana gelen tehlikenin ağırlığı ,suça sürüklenen çocuğun suç işlemek konusundaki kararlılığı” gerekçe gösterilmiş ise de, suça konu paranın miktarının 140 TL olduğu ve bu miktarın satın alma gücüne göre çok yüksek olmadığı gözönüne alındığında, 5237 sayılı Yasa’nın 3/1. madde-fıkrasında yer alan orantılılık ilkesi gözetilmeden suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan en üst sınırdan ceza tayin edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafii ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı kısmen istem gibi BOZULMASINA, 05/04/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3716 Karar : 2018/633 Tarih : 28.02.2018

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

emyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;

Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine ancak,

TCK`nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle, 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde; suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği zarar ve tehlikenin ağırlığı ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik de gözönünde bulundurularak hukuka, vicdana, dosya kapsamına uygun olarak makul bir cezaya hükmedilmesi, gerekçelerin de cezaların şahsiliği ilkesine uygun bulunması, keyfilikten uzak olması, sanığın yargılama sırasında izlenen kişiliği ile ilgili bilgi ve belgelerin oluşa ve tüm dosya kapsamına göre yerinde takdir edildiğini göstermesi gerekir.

Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün Afyon Kocatepe Üniversitesi yapılanması içerisinde sohbet sorumlusu olarak yer alan ve örgüt liderinin talimatından sonra Bank Asya’ya para yatıran sanık hakkında mahkemenin ceza tayin gerekçesinde yer verilen ‘’silahlı terör örgütüne yapılan yardımın niteliği, vehamet arz edebilecek olumsuzlukların gözlenmesi’’ şeklindeki teşdit gerekçelerinin somut dayanaklarının gösterilmemesi, ‘’örgütün niteliği ve yaşanan darbe teşebbüsü sürecinin’’ şeklindeki gerekçelerinde sanığın eylemlerine özgü olmaması nedeniyle cezanın kişiselleştirilmesinde bir ölçüt olarak kabul edilemeyecek olması karşısında, mahkeme kabulündeki gerekçelere göre sanık hakkında temel ceza tayininde orantılı bir ceza takdiri yerine yeterli ve yasal olmayan gerekçe ile yazılı şekilde fazla ceza tayini,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebeplerden dolayı hükmün CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanığın tutuklulukta geçirdiği süre, atılı suç için kanun maddelerinde ön görülen ceza miktarı gözetilerek tutukluluk halinin devamına, 28.02.2018 tarihinde üye …`in karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY:

Sayın çoğunluğun bozma nedenine iştirak olunmamıştır.

Şöyleki;

Sanığa atılı 5237 sayılı TCK’nın 314/2. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olma suçu 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasını gerektirecek şekilde yaptırıma bağlanmış, temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise aynı Kanunun 61/1. maddesinde;

“(1) Hâkim, somut olayda;

a) Suçun işleniş biçimini,

b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,

c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,

d) Suçun konusunun önem ve değerini,

e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,

f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,

g) Failin güttüğü amaç ve saiki,

Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.

Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nın 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği kararı aydınlatma, keyfiliği önleme ve tarafları tatmin etme özelliklerini taşımasının yanında, hâkimin, aşağı ve yukarı hadler arasında takdir yetkisini kullanırken TCK`nın 61. maddesinde düzenlenen kuralların dışına çıkıp çıkmadığının Yargıtay tarafından denetleneceğini de göstermektedir.

TCK’nın 61/1. maddesinde sayılan halleri incelediğimizde;

a- Suçun işleniş biçimi (m.61/1-a)

Suçun işleniş biçimi, failin kişilik yapısını ortaya koyduğu gibi, eylemin toplum düzeni bakımından oluşturduğu tehlike açısından da belirleyicidir (M. Emin Artuk – Ahmet Gökcen – M. Emin Alşahin – Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Ankara 2017, sh.865).

Fiilde gösterilen iradenin realize edilmesiyle de ilgili olan suçun işleniş biçiminden, işlenişinde fiile ayrıca eşlik eden veya onu şekillendiren her şey anlaşılır. Bir fiille birden fazla suç tipinin ihlal edilmiş olması veya bir suç tipi açısından öngörülen seçimlik hareketlerinin tümünün gerçekleştirilmesi, failin suç işlerken yaptığı hareketler, suçun işleniş biçiminin mağdur veya üçüncü şahıslar üzerindeki etkileri suçun işleniş biçimi kapsamında değerlendirilmesi gereken hususlardır (İlhan Üzülmez, “Yeni Ceza Kanunu’nun Sisteminde Cezanın Belirlenmesi ve Bireyselleştirilmesi”, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. X, S. 3-4, Erzincan 2006, sh. 207-208).

Ayrıca mütemadi suçta devam eden şey netice değil hareket olduğundan (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, sh.173) temadinin süresi de suçun işleniş biçimi olarak temel cezayı etkileyebilir (Nur Centel – Hamide Zafer – Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 4. Baskı, İstanbul 2006, sh. 576). Örneğin, terör örgütü içerisinde yıllarca kalan örgüt üyesinin cezası birkaç ay süreyle kalanın cezasına nazaran daha fazla olmalıdır. Bunun da, suçun işleniş biçimi dışındaki bir kriterle açıklanması mümkün değildir.

“Vehamet” terimi suç vasfının tayini bağlamında kullanılabileceği gibi, fiilin işlenişindeki nitelik ve şiddeti de ifade etmek üzere kullanılabilmektedir (CGK, 24.01.1983 t., E. 489, K. 8). Örneğin, uygulamada, TCK’nın 302 ve 309. maddelerinde yazılı suçlara ilişkin elverişli eylemler “vehamet arz eden eylemler” olarak nitelendirilmekle birlikte, diğer taraftan silahlı terör örgütüne üye olma suçunda da örgüt üyeliğine götüren faaliyetlerin yoğunluk ve şiddetini göstermek üzere “vahim” nitelendirilmesinin yapılması vakidir.

b- Suçun işlenmesinde kullanılan araçlar (m. 61/1-b)

Suçun işlenmesinde kullanılan ve eylemin icrasını kolaylaştıran her türlü araç bu kapsamda değerlendirilir ve cezanın hesaplanmasında dikkate alınır (Artuk/Gökcen vd., sh. 866; Üzülmez, sh. 208). Örneğin, devletin güvenliğine karşı suç işlemek amacıyla oluşturulmuş silahlı örgütün (TCK m. 314) bünyesindeki silahların türü, niteliği ve sayısı bu bağlamda temel cezanın tayininde göz önünde bulundurulur (Özgenç, sh. 851).

c- Suçun işlendiği zaman ve yer (m. 61/1-c)

Suçun işlendiği zaman ve yerin ceza takdirinde etkili olabilmesi için, suç açısından bir fonksiyonu olmalıdır. Diğer bir ifadeyle, suçun belli bir yer ve zamanda işlenmesi, her durumda cezanın alt sınırın üzerinde belirlenmesini gerektirmez. Bunun için suçun işlenmesinde etkili olan, failin yer ve zaman durumundan özellikle yararlandığı bir halin varlığı gerekir (Üzülmez, sh. 209). Zaman ve yer, suçun işlenmesi sırasında fail açısından bir kolaylık sağlamalı ya da fail hakkında takibin yapılmasını imkânsız veya zor bir duruma getirmelidir.

d- Suçun konusunun önem ve değeri (m. 61/1-d)

Suçun önem ve değerinden maksat, suçun hukuki konusu değil, maddi konusudur (Zeki Hafızoğulları – Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Ankara 2016, sh. 501).

Suçun konusunu, fiilden doğrudan etkilenen şey oluşturduğuna göre, bunun somut olayda normal hale göre daha önemli veya değerli olduğu takdirde temel ceza alt sınırın üzerinde belirlenebilecektir (Üzülmez, sh. 210).

Suç konusunun önem ve değeri Alman hukukunda fiilin etkileri olarak düzenlenmiş olup, fiille hakkında zarar veya tehlike neticesi yaratılan suç konusu ve eylemin diğer sonuçları cezanın saptanmasında bir ölçüt olarak değerlendirilmektedir (Kayıhan İçel - Füsun Sokullu Akıncı - İzzet Özgenç – Adem Sözüer - Fatih Selami Mahmutoğlu – Yener Ünver, Yaptırım Teorisi, 2. Bası, İstanbul 2002, sh. 150).

e - Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı (m. 61/1-e)

Suçlar salt tehlike suçları, zarar tehlikesi ve zarar suçları olarak ayrıldığından, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, zarar ve zarar tehlikesinin ağırlığı olarak algılanmalıdır (Hafızoğulları/Özen, sh. 501).

Hakim somut olayda eylemin dış dünyadaki sonuçlarından olan zarar ve tehlikenin büyüklüğünü objektif olarak değerlendirerek cezayı belirler (İçel vd., sh. 150).

Suçun, yalnızca doğrudan meydana getirdiği zarar veya tehlikenin değil dolaylı olarak meydana getirdiği zarar veya tehlikenin de temel cezanın tayininde gözönünde bulundurulması mümkündür (Centel/Zafer/Çakmut, sh. 577).

Önemli olan hukuki konuyu oluşturan varlık veya menfaatin ne kadar zarar gördüğü veya ne kadar ciddi bir tehlikeye maruz kaldığıdır.

Ancak özel hukuka ilişkin olan zararlar bu değerlendirmede dikkate alınmayacaktır.

f – Kasta veya taksire dayalı kusurun ağırlığı (m. 61/1-f)

Cezalandırmada güdülen amaçların gerçekleştirilmesi kusurun ağırlığıyla orantılı bir cezaya hükmedilmesini gerektirmektedir. Böylece kusur ilkesi, bir yandan cezanın meşruluk temelini oluşturmakta, diğer yandan da uygulanacak ceza açısından bir sınırlamayı ifade etmektedir (Üzülmez, sh. 211).

Kusur, TCK sisteminde suçun oluşabilmesi için varlığı gereken bir unsur olmadığından işlenen fiilin ifade ettiği haksızlığın bir unsurunu oluşturmaktadır. Başka bir anlatımla kast ve taksir, bir kusurluluk şekli değil, suç teşkil eden haksızlığın gerçekleştiriliş biçiminden ibarettir. Dolayısıyla kast ve taksir bir fiilin haksızlık (suç) teşkil edebilmesi için bulunması gereken bir unsuru oluştururken, kusurluluk ancak haksızlık teşkil eden bir fiilin, yani bütün unsurlarıyla oluşmuş bir suçun varlığından sonra devreye giren, failin işlemiş olduğu fiilden dolayı kınama yargısına tabi tutulabilmesini sağlayan bir husustur (Üzülmez, sh. 211-212).

Şu halde kusur, işlediği haksızlık dolayısıyla kişi hakkında bulunulan bir değer yargısını ifade ederken, bu yargının konusunu ise, kişinin kasten veya taksirle gerçekleştirdiği haksızlık oluşturmaktadır. Dolayısıyla kasten veya taksirle işlenen fiil, kusur yargısının temelini oluşturmakta, kusur, kasten veya taksirle gerçekleştirilen haksızlığa dayanmaktadır (Artuk/Gökcen vd., sh. 868).

Fıkra metninde belirtilen (m. 61/1-f) failin kasta dayalı kusurunun ağırlığından anlaşılması gereken, suç teşkil eden haksızlığı gerçekleştirmede gösterilen kararlılık, bu yöndeki ısrarlı istekdir. Failin suçu işleme konusunda harcadığı çaba kasta dayalı kusurun ağırlığına delil oluşturur. Bir suçun işlenmesinde fail tarafından aşılan zorlukların çokluğu, amaca ulaşmadaki inatçılık ne derece büyükse, failin kasta dayalı kusurundaki ağırlık o derece fazladır. Kanunda nitelikli unsur olarak görülmeyen hallerde suç için yapılan planlı hazırlık, bir suçun işlenmesi konusunda varılan kararın içerdiği potansiyel tehdidin fazlalığı, fiilin gerçekleştiriliş süresi, suç işleme konusundaki enerjinin göstergesi olarak değerlendirilmeye uygun olması kaydıyla suç izlerinin yok edilmesi gibi hususlar kasta dayalı kusurun ağırlığını artıran haller olarak nazara alınabilecektir (Üzülmez, sh. 212). Bu gibi hallerde cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayini gerekir.

Taksirli suçlarda ise, failin bilinçli veya bilinçsiz taksirle hareket etmesinden ayrı olarak, neticenin kolayca öngörülebilir olup olmadığına ilişkin bir değerlendirme yapılarak taksire dayalı kusurun ağırlığı belirlenmelidir. Netice kolaylıkla öngörülebilir olmasına karşın, taksirli bir suç işlenmişse, taksire dayalı kusurun ağırlığından söz edilebilir (Artuk/Gökcen vd., sh. 869).

g – Failin güttüğü amaç ve saik (m. 61/1-g)

Amaç failin suçla elde etmek istediği çıkar, saik ise faili suça iten nedendir (Hafızoğulları/Özen, sh. 501).

Faili suça sevk eden etkenler ve saik ile suçla elde edilmek istenilen amaç cezanın hesaplanmasında nazara alınır. Gerçekten bazı hallerde saik veya amaç çok fazla kınanabilir, failin ahlaki kötülüğünü ortaya koyabilir. Suçun işlenmesinde etkin olan saikler failin kusurunu ortaya koyması bakımından önemlidir. Faili fiil için tahrik eden motivasyon gücü olarak nitelendirilebilecek saik, gerek niteliği gerekse kuvvet derecesine göre cezanın tayininde etkili bir faktördür. Failin fiili işlerken güttüğü amaç da cezanın belirlenmesinde etkilidir (Üzülmez, sh. 214).

Ancak failin tek amacı yalnızca kanuni tanımda belirlenmiş olan tipik neticeyi gerçekleştirmek olmayabilir. Failin, suçu tipik neticenin dışında, daha ötesinde başka bir amacı da gerçekleştirmek için işlediği hallerde, o amaç temel ceza belirlenirken değerlendirilebilir.

Bütün bunlar saikin amaçtan farklı olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim amaç, takip edilmesi gereken bir sonucun (örneğin, bir ihtiyacın tatmininin) bilinmesinden, tasavvur edilmesinden ibaret olduğu için, daima bilinme özelliğine sahiptir, başka bir deyişle bilinçlidir. Saik ise, ancak bilinçli olduğunda amaçla çakışır.

Maddede sayılan bu hallerin temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilmesi için, suçun unsuru, nitelikli hali olmaması gerekir.

Kural olarak, ceza kanunlarının, her suç için sabit bir ceza öngörmeden cezayı alt ve üst sınırlı olarak belirlediği hallerde, ceza, iki sınır arasında olmak koşuluyla hâkimin takdiriyle belirlenir.

Bu anlatılanlar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde;

Başka dosya şüphelilerinin müdafi huzurunda verdikleri ifadeleri ve tüm dosya kapsamına göre; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün Afyon Kocatepe Üniversitesi yapılanması içinde yer alan, Tıp Fakültesi öğretim görevlileri grubundaki sohbet grubu sorumlusu olan, evinde periyodik olarak örgütsel toplantılar düzenleyip toplantıyı yöneten, toplantılarda aylık olarak himmet ile kurban bayramı zamanlarında kurban yardımı ve zekat adı altında ayrıca para toplayan, örgüt liderinin örgütle irtibatlı Bank Asya’ya para yatırılması talimatı üzerine adı geçen bankada katılım hesabı açarak 07.07.2014 ve 01.08.2014 tarihlerinde para yatıran, başkalarına da düzenlediği toplantılara katılmaları ve söz konusu bankaya para yatırmaları hususunda çağrı ve telkinlerde bulunan, 672 sayılı KHK ile görevden çıkarılan ve 15 Temmuz 2016 tarihinde meydana gelen darbe girişiminden sonra 27.09.2016 tarihinde yakalanan sanık … hakkında; kararın hüküm fıkrasında; “suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araç, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, sanığın kastının ağırlığı, amaç ve saiki göz önüne alınarak”, kararın gerekçe bölümünde ise; “suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlenmesindeki yer ve zaman, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği tehlikenin zarar ve ağırlığı, sanığın kasta dayalı kusur ve ağırlığı, güttüğü amaç ve saik ile sübutu kabul edilen silahlı terör örgütüne yapılan yardımın niteliği de göz önünde bulundurularak, vehamet arz edebilecek olumsuzlukların gözlenmesi eylemlerindeki çeşitlilik, yoğunluk ve sanığın örgüt içinde ve üniversite yapılanmasındaki konumu, çeşitli ve yoğun olan bu eylemlerinin örgütün devam edebilmesi adına etkin eylemler olarak değerlendirilmesi nedeniyle sanığa ceza tayin edilirken örgütün niteliği ve yaşanan darbe teşebbüsü süreci de dikkate alındığında” şeklinde kullanılan ve birbiriyle çelişmeyen alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi TCK’nın 61. maddesi anlamında yasal, yeterli, yerleşik uygulamalara ve dosya içeriğine uygun olup, yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan, sanığı birebir gözlemleyen yerel mahkemece, 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası gerektiren silahlı terör örgütüne üye olma suçunda temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 7 yıl hapis cezası olarak tayin ve takdir edilmesinde isabetsizlik bulunmadığı, bu uygulamanın 5237 sayılı TCK`nın 3/1. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesine de aykırılık oluşturmadığı, bu nedenle; CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddi ve hükmün ONANMASI görüşüyle, sayın çoğunluğun bozma düşüncesine katılmamaktayım.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3029 Karar : 2018/834 Tarih : 23.01.2018

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1)Adli tıp kriterleri açısından kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarına etkisinin hafif (1) ila ağır (6) derece şeklinde sınıflandırılması ve 5237 sayılı TCK’nin 87/3. maddesinde kemik kırığının hayat fonksiyonlarına etkisine göre cezanın en fazla (1/2) oranında artırılmasının öngörülmüş olması karşısında, mağdur hakkında düzenlenen adli raporda vücudundaki kemik kırığının hayat fonksiyonlarına etkisinin orta (2.) derece olduğunun belirtilmesine rağmen, TCK’nin 3. maddesine göre orantılılık ilkesine aykırı olarak sanıkların cezasında (1/3) oranında artırım yapılması suretiyle fazla ceza tayini,

2)Kabule göre, sanıklar hakkında, mağduru yaralama eyleminden dolayı 5237 sayılı TCK’nin 86/1. maddesi uyarınca tayin olunan 1 yıl 6 ay hapis cezası, TCK’nin 86/3-e maddesi uyarınca (1/2) oranında artırıldığında “1 yıl 15 ay hapis cezası” yerine, hesap hatası yapılarak ”2 yıl 3 ay hapis cezasına” karar verilmesi ve buna bağlı olarak verilen cezanın TCK’nin 87/3. maddesi uyarınca (1/3) oranında artırıldığında sonuç cezanın “1 yıl 24 ay hapis cezası” yerine “3 yıl hapis cezası” olarak belirlenmek suretiyle sanıklar hakkında fazla ceza tayini,

3)Yargılama giderlerinin her bir sanığın sebep olduğu tutar kadar ayrı ayrı yükletilmesi gerektiği gözetilmeden, “sanıklardan eşit olarak” alınmasına karar verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nin 326/2. maddesine aykırı davranılması,

4)Anayasa Mahkemesi’nin 24/11/2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08/10/2015 tarihli ve E.2014/140 - K.2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı ibarelerin iptal edilmesi nedeniyle 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesinde belirtilen hak yoksunlukları yönünden sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 23/01/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/4517 Karar : 2018/202 Tarih : 23.01.2018

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Sanık … hakkında, 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçundan zamanaşımı süresi içinde kamu davası açılması mümkün görülmüştür.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık …‘ün mağdur …`e yönelik eyleminin sübutu kabul, cezayı azaltıcı takdiri indirim sebeplerinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, sanık savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafinin; yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine;

Ancak;

1)Sanık …‘ın, mağdur …‘ın kendisine küfür edip sataşmasına kızarak mağduru 4 yerinden bıçakladığı ve ciddi bir engel hal olmadığı halde kendiliğinden eylemine son verip olay yerinden uzaklaştığı olayda; sanık hakkında kasten yaralama suçundan TCK`nun 3. ve 61. maddeleri uyarınca teşdiden üst sınıra yakın ceza belirlemek suretiyle hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden yazılı biçimde suç vasfında hataya düşülerek kasten öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması,

2)TCK`nun 58/5. maddesi gereğince; sanığın 18 yaşından küçük iken işlediği suça ilişkin mahkumiyet hükmünün tekerrüre esas alınamayacağı gözetilmeden, sabıkasına konu Sandıklı Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/11 E– 2011/103 K sayılı ilamı nedeniyle sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanmasına karar verilmesi,

Kabule göre de;

1)Mağdur hakkında düzenlenen adli rapora göre “göğüs sol tarafta batın boşluğuna girerek diyafragma, mide ve tranvers kolon lezyonlarına neden olan kesici delici alet yaralanmasının, mağdurun yaşamını tehlikeye sokan bir durum oluşturduğu” anlaşılan yara sebebiyle, TCK’nun 81. maddesinden hüküm kurulurken, teşebbüs nedeniyle 9 yıl ile 15 yıl arasında hapis cezası öngören 35/2. maddesi uyarınca makul bir cezaya hükmedilmesi yerine yazılı biçimde 10 yıl ceza belirlenerek eksik ceza tayini,

2)Oluşa ve dosya kapsamına göre, mağdur …‘ın kendisine küfür edip sataşmasından ibaret haksız eylemi üzerine oluşan hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen sanık hakkında 1/4 ile 3/4 ararında indirim oranı öngören TCK`nun 29. maddesinin tatbiki sırasında, asgari indirim oranı yerine yazılı biçimde makul indirim uygulamak suretiyle eksik ceza tayini,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA, 23/01/2018 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/17175 Karar : 2018/431 Tarih : 17.01.2018

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Bozmaya uyularak yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Zincirleme suçlardan en ağır sonuç doğuran suça göre temel cezanın belirlenmesinden sonra, zincirleme suçla ilgili TCK’nın 43. maddesi uyarınca, suç sayısı dikkate alınarak cezanın artırılması gerektiği gözetilmeden, TCK’nın 3 ve 61. maddelerindeki ilke ve ölçütlerle orantılı olmayacak şekilde temel hapis cezasının 1 yıl 6 ay olarak fazla belirlenmesi,

2- Kabule göre de;

a) TCK’nın 43/1. maddesinde suçun zincirleme şekilde işlenmesi halinde cezanın 1/4’ten 3/4’üne kadar artırılabileceği öngörülmüş olup, sanık hakkında zincirleme suç nedeniyle artırım yapılırken denetime imkan verecek şekilde yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden sadece takdiren ibaresine yer verilerek 1/2 oranında artırım yapılması suretiyle TCK’nın 3 ve 61. maddelerine aykırı davranılması,

b) Sanığa verilen cezadan TCK’nın 43/1. maddesi gereğince 1/2 oranında artırım yapılırken hesap hatası sonucu netice cezanın “1 yıl 15 ay” yerine “2 yıl 15 ay” hapis cezası olarak belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayini,

Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 17.01.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3780 Karar : 2018/192 Tarih : 16.01.2018

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Katılan …’ın 08/02/2016 tarihinde tefhim edilen hükmü yasal süresinden sonra 24/02/2016 günlü dilekçe ile temyiz ettiği anlaşılmakla, temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 317. maddesi gereğince REDDİNE, incelemenin sanıklar müdafii ve katılan … vekilinin temyiz istemiyle sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

Tefecilik suçunda suç tarihinin, kazanç elde etmek amacıyla ödünç paranın verildiği tarih, zincirleme suçlarda ise son suçun işlendiği gün olduğu nazara alındığında, sanık …’ün tefecilik suçunu işlediği iddiasıyla açılan … Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/68 Esas sayılı dava dosyasında 2010 yılı ve öncesinde tefecilik yaptığı iddiasıyla yargılandığının anlaşılması karşısında tefecilik suçunun zincirleme biçimde işlenebileceği de nazara alınarak, söz konusu dosyanın araştırılması, derdest ise birleştirilmesi, karara çıkmış ve kesinleşmiş ise onaylı örneğinin getirtilerek incelenmesinden sonra suç ve iddianame tarihlerine göre eylemler arasında hukuki kesinti oluşup oluşmadığının ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının saptanması, ayrıca zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğinin belirlenmesi halinde sanığa TCK’nın 241. maddesi gereğince verilecek cezadan aynı Kanunun 43/1. maddesi uyarınca artırım yapıldıktan sonra kesinleşen dava dosyasından verilen cezanın mahsubu ile oluşur ise aradaki fark kadar cezaya hükmedilmesi, hukuki kesintinin gerçekleşmesi halinde ise ayrı ceza verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi,

Katılan …’ın sanık …‘den faizle ödünç para alıp karşılığında senet ve rehin vermesi, sanık …‘nin de borcun tahsili amacıyla icra takibi başlatması şeklinde kabul olunan olayda, kazanç karşılığı ödünç para verilmesiyle

tamamlanan tefecilik suçuna, TCK’nın 39. maddesindeki açık düzenleme uyarınca; suçun kanuni tanımında yer alan fiili gerçekleştirmeyen, ancak suç işlemeye teşvik eden veya suç işleme kararını kuvvetlendiren veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat eden, suçun nasıl işleneceği hususunda yol gösteren veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlayan, suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştıran kimselerin “suça yardım eden” olarak sorumlu tutulabilecekleri nazara alındığında, suçun tamamlanmasından sonra icra takibi başlatan sanığın eyleminin iştirak niteliğinde olmadığı ve beraatine karar verilmesi gerektiği halde yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

Kabule göre;

Hazinenin gerekçeli karar başlığında katılan olarak gösterilmemesi,

TCK’nın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun, kazanç elde etmek amacıyla borç para verilmesiyle oluşacağı, bunun meslek haline getirilmesinin veya düzenli bir şekilde yapılmasının suçun unsurları içerisinde yer almadığı, aynı kişiye farklı zamanlarda veya birden fazla kişiye faiz karşılığında para verilmesi halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanacağı ve sanıklar hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Sanıklar hakkında temel ceza alt sınırdan belirlendiği halde TCK’nın 3. maddesinin 1. fıkrasındaki “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığı ile orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” şeklindeki orantılılık ilkesine aykırı olarak adli para cezasına esas alınan birim gün sayısı adli para cezasına çevrilirken TCK’nın 52/2. maddesi gereğince günlüğü teşdiden sanık … için 50 TL’den, Hidayet için ise 100 TL’den hesaplanmak suretiyle yazılı şekilde fazla ceza tayini,

Sanıklar hakkında mahkumiyet kararı verildiği gözetilerek kendisini vekille temsil ettiren katılan … lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi,

Kanuna aykırı, sanıklar müdafiileri ile katılan … vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/8194 Karar : 2018/179 Tarih : 11.01.2018

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca hakim somut olayda; suçun işleniş biçimini, suç işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suç konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını ve failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler. 5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3/1. maddesi uyarınca suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur. Bu itibarla; kanunda öngörülen alt ve üst sınır arasında temel cezayı belirlemek hakimin takdir ve değerlendirme yetkisi içindedir, ancak Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 289. maddeleri uyarınca hükümde bu takdirin denetime olanak sağlayacak biçimde, dosya içeriği ile uyumlu yasal ve yeterli gerekçesinin gösterilmesi zorunludur. Yasa metinlerdeki ifadelerin tekrarı, bu metinlerdeki genel nitelikli ölçütler somut olaya ve failine özgülenmediği müddetçe yeterli bir gerekçe değildir. Öte yandan, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınamaz; ancak takdiri indirim yapılıp yapılmamasında göz önünde bulundurulabilir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; her iki suçla ilgili olarak bir kısım yasal ibarelerin tekrarı ile yetinilerek, ayrıca zincirleme suça konu olacak belge sayısı esas alınıp alt sınır olan 18 ay hapis cezası aşılarak temel cezaların 2 yıl 6 ay olarak belirlenmesi,

2-Aynı takvim yılı içinde birden fazla sahte fatura kullanma eyleminin zincirleme suç oluşturduğu ve sanık hakkında TCK’nın 43. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

3- 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan haklardan sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesinin Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 11.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/170 Karar : 2017/4765 Tarih : 28.09.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların aşağıda belirtilen dışında doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1 - Suç konusu 116993,6 gram esrar miktarına bağlı olarak önemi ve değerine göre, TCK`nın 61. maddesindeki ölçütler ile 3. maddesindeki orantılılık ilkesi gereğince; sanık hakkındaki temel hapis ve para cezasının alt sınırdan daha fazla uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

2 - Hükümden sonra 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK`nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından, sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/11365 Karar : 2017/7082 Tarih : 20.09.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak,

Ceza Hukukunda, yasadaki tanımlamaya uygun her sonuç ilke olarak ayrı bir suç oluşturur. Bu nedenle sanığın eylemi kaç sonuç meydana getirmişse o kadar da suç işlemiş sayılır. İşlediği her suç nedeniyle de ayrı ayrı cezalandırılır.

Bazı hallerde ise değişik sonuçlardan dolayı sanığa ayrı ayrı cezalar verilmeyerek, tek ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla sonucun meydana gelmesine rağmen, sanığa tek ceza verilmesini gerektiren durumlardan biri, zincirleme (müteselsil) suçtur.

Zincirleme suç, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 80., 5237 sayılı TCK’nın da 43. maddesinde düzenlenmiştir.

Zincirleme suç kavramının tarihi gelişimine bakıldığında ‘zincirleme suç kavramı Ortaçağda Glossatörler ve Postglossatörler tarafından ortaya atılmıştır. Müşterek bir kararla, aynı tip suçu birden çok işleyen failleri, kanunların öngördükleri şiddetli cezalardan korumak için çözüm arayan pratik hukukçular tarafından yaratılmıştır. Özellikle üç hırsızlık suçunun cezasının “ölüm” olmasının doğurduğu aşırılıkları yumuşatmanın çıkar yolu olarak düşünülen bu kurum, Zanardelli Kanunu’nda da yer almış ve buradan Türk hukuk sistemine girmiştir. (Bkz. Doç. Dr. Türkan Yalçın Sancar, TBB Dergisi, sayı 70,2007 sahife 247-248)

5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için; 1- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi, 2- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması, 3- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.

Zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği hususunda da kesin bir kural koymak mümkün değildir. Mesela iki suç arasında bir ay geçmemesinin kabulü durumunda otuz bir gün arayla, üç ayın kabulü halinde üç ay bir gün arayla suç işlenmesi durumunda aynı sorun yine devam edecektir. Bu nedenle, esas alınması gereken temel ölçüt zaman aralığından ziyade işlenen suçun aynı suç işleme kararının icrası kapsamında kalıp kalmadığı, suçlar arasında hukuki kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediğidir.

Bandrol yükümlüğüne aykırılık suçlarında sanıklar genellikle aynı suç işleme kararı ile hareket ederek eylemlerini devam ettirmekte, suç işledikleri tesbit edildiğinde de haklarında tutanak düzenlenmektedir.

Görevlilerce düzenlenen her suç tutanağının müstakil suç sayılması (örneğin bir ay içerisinde ikişer gün arayla on beş ayrı suç tutanağı düzenlenip, on beş kez cezalandırılmaları) halinde TCK’nın 3. maddesinde öngörülen “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” ilkesinin korunamayacağı açık bir gerçektir.

5846 sayılı Kanun’un haklara tecavüzün önlenmesi başlıklı 81. maddesinin 13. fıkrasında “ Bandrol yükümlüğüne aykırılığın aynı eserle ilgili olarak 71’inci maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde tanımlanan suçla birlikte işlenmesi halinde, fail hakkında sadece 71’inci maddeye göre cezaya hükmolunur. Ancak; verilen ceza üçte biri oranında artırılır.” hükmü yer almakta ise de;

bu hüküm bandrol yükümlülüğüne aykırılık eyleminde meslek birliklerinin şikayetçi olması halinde de, suçun mağduru toplumu oluşturan bireylerdir şeklindeki kabulü değiştirmeyecektir. Zira 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisine göre tüzel kişiler suçtan zarar gören olmalarına rağmen suçun mağduru sayılmayacaklardır.

Açıklanan nedenlerle sanık hakkında bozma ilamına konu Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 06.11.2012 tarih ve 2012/529 Esas, 2012/668 karar sayılı dosyasının akıbeti araştırılarak, TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması, anılan maddenin uygulanması sırasında da, öncelikle görülmekte olan davada olayın özelliklerine göre kesinleşmiş davadan bağımsız olarak temel ceza belirlenip bu ceza üzerinden TCK’nın 43. maddesi uyarınca artırım yapılarak evvelce kesinleşen cezanın mahsubu ile infaza esas sonuç cezanın tayin olunması,

buna göre de; I- Önceki ve sonraki cezalar hapis cezası ise, örneğin kesinleşen ceza 10 ay hapis, sonraki ceza 1 yıl 3 ay hapis cezası ise, sonuçta infazın 5 ay hapis üzerinden yapılmasına,

II- Önceki ve sonraki cezalar adli para cezası ise, örneğin kesinleşen ceza 6.000+80 TL sonraki ceza 7.000+200 TL adli para cezası ise, sonuçta infazın 1.000 + 120 TL adli para cezası üzerinden yapılmasına,

III- Önceki ve sonraki cezalardan biri hapis diğeri adli para cezası ise: iki durum söz konusu olacağından; a) Önceki ceza adli para cezası sonraki ceza hapis cezası ise, örneğin önceki ceza 6.000+80 TL adli para cezası sonraki ceza 1 yıl 15 gün hapis+ 100 TL adli para cezası ise, sonuçta infazın( kesinleşen 6.000 TL karşılığı 10 ay hapis cezası olduğu gözetilerek) 2 ay 15 gün hapis ve 20 TL adli para cezası üzerinden yapılmasına, b) Önceki ceza hapis sonraki ceza adli para cezası ise, örneğin önceki ceza 10 ay hapis+80 TL adli para cezası, sonraki ceza 7.000 TL( 11 ay 20 gün hapisten çevrilir.) +120 TL adli para cezası ise, sonuçta infazın 1.000+40 TL adli para cezası üzerinden yapılmasına,

IV- Tüm olasılıklarda, önceki ceza sonraki cezadan fazla ise, örneğin önceki ceza 1 yıl 3 ay hapis+ 200 TL adli para cezası, sonraki ceza 7.000+120 TL adli para cezası ise, önceki ceza miktar itibariyle fazla olup onu da kapsadığından tayin olunan cezanın infaz edilmemesine karar verilmesi gerekirken, yerinde görülmeyen ve yasal olmayan gerekçelerle her eylem için ayrı ayrı cezaya hükmolunması,

Kanuna aykırı ve sanığın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 20/09/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/21452 Karar : 2017/9757 Tarih : 13.09.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri de yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-Suç tarihinde güneş batış saatinin 16.37 olduğu, 1 saat sonrasının gece sayılan zaman dilimine tekabül ettiği, mağdurun beyanına göre, olayın 18.00-22.00 saatleri arasında gerçekleştiği göz önüne alındığında; suça sürüklenen çocuk hakkında tayin olunan cezadan TCK’nın 143. maddesi uyarınca artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,

2-5237 sayılı TCK’nın 61/1. maddesine göre malın değerinin az ya da çok olması, temel cezanın belirlenmesinde alt sınırdan uzaklaşmak için bir kriter olup, hırsızlık suçuna konu malın değerinin az olmasının TCK’nın 145. maddesinde ayrı olarak düzenlenmesi, kanun koyucunun hırsızlık suçunda malın değerinin az olmasına verdiği önemi göstermektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 15.12.2009 gün ve 6/242-291 sayılı içtihadında belirtildiği üzere, “…daha çoğunu alabilme olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak az olan şeyi alma” görüşünün, TCK’nın 145. madde uygulamasında bütünüyle reddedilmesi mümkün değil ise de, maddenin yalnızca bu tanımlamayla sınırlandırılması da olanaklı değildir. 145. maddenin gerek ilk şekli, gerekse değiştirilmiş biçimi; ortak tanımlama ile, hırsızlık suçunun konusunu oluşturan değerin az olmasını temel almaktadır. TCK’nın 145. maddesine göre, faile verilen cezada indirim yapılabilmesi için malın değerinin az olması yeterli olup, hâkim indirim oranını TCK’nın 3. maddesinde öngörüldüğü üzere “işlenilen fiilin ağırlığıyla orantılı” olacak şekilde saptamalıdır. Değer azlığı nedeniyle ceza vermekten vazgeçme kararı verilecek ise; malın değerinin azlığı yanında “suçun işleniş şekli ve özellikleri” de dikkate alınmalıdır. TCK’nın 145. maddesinin uygulanmasında hâkime takdir hakkı tanınmış olup, hâkim takdir hakkını kullanırken keyfiliğe kaçmadan, her somut olaya uygun, yasal ve yeterli gerekçe göstermek suretiyle uygulama yapmalıdır.

Somut olayda ise; suça sürüklenen çocuğun çaldığı eşya ve paranın toplam değerinin 90,00 TL olması karşısında; hırsızlık konusunu oluşturan malın değerinin az olması nedeniyle TCK’nın 145. maddesi gereğince verilen cezadan belirlenecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, ceza süresi bakımından 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddesinin gözetilmesine, 13.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3766 Karar : 2017/5371 Tarih : 31.07.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

1)Sanık … hakkında kamu kurumu zararına, şirket yöneticisi sıfatı ile şirketin ticari faaliyeti sırasında gerçekleştirdiği dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından; mahkumiyet

2)Sanık … hakkında Kamu kurumu zararına dolandırıcılık ve Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçlarından; mahkumiyet 3)Sanıklar …, …,… ve … haklarında sahtecilik ve dolandırıcılık suçundan açılan kamu davalarının 4483 sayılı yasa kapsamında soruşturma izni verilmemesi nedeni ile CMK’nun 223/8 maddesi gereğince düşürülmesine 4)Sanıklar …, …, … ve … haklarında ihmal sureti ile görevi kötüye kullanma suçlarından; mahkumiyet Nitelikli dolandırıcılık ve kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçlarından sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … haklarında yapılan yargılamalar sonunda: düşme ve mahkûmiyetlerine dair Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 24/01/2014 gün ve 2012/97 Esas 2014/19 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanıklar, müdafiileri, Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından istenilmiş, sanıklar … ve … müdafilerince duruşmalı inceleme de talep edilmiş olduğundan, dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının düzelterek onama ve bozma isteyen 31.10.2015 tarihli tebliğnamesi ile Yüksek 21. Ceza Dairesine gönderilip 2015/13463 esas sırasına kaydı yapıldıktan sonra Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.12.2016 gün ve 398 sayılı kararı ile Yargıtay 21. Ceza Dairesinin 13.04.2017 tarihinden geçerli olmak üzere kapatılmasına ve bu daireye ait tüm işlerin 11. Ceza Dairesine devredilmesine karar verilmesi ile Dairemize gönderilmekle, hükmolunan cezanın türü ve süresine göre koşulları bulunduğundan sanıklar … ve … müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 318. maddesi uyarınca kabulü ile haklarındaki temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasına oybirliğiyle karar verilip, sanıkların tutuklu bulunmaları nedeniyle CMK`nın 331/3. maddesi uyarınca duruşma ve incelemenin adli tatil içerisinde yapılabileceği belirlenmekle nöbetçi heyetçe duruşma usulen icra edilip adı geçen sanıkların müdafilerinin sözlü savunmaları alındıktan sonra, dosya incelenerek gereği görüşüldü:

I-Sanıklar …, …, … ve … haklarında verilen düşme hükümlerine yönelik Cumhuriyet savcısı ve katılan vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, sanıklar …, …, … ve … hakkında 4483 sayılı Yasa gereğince soruşturma izni verilmediğinden kamu davasının düşürülmesine karar vermek gerektiği anlaşılmakla, Cumhuriyet savcısı ve katılan vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; ancak:

İddianamedeki anlatım ve nitelendirmeye göre; sanıklar …, …, … ve … haklarında nitelikli dolandırıcılık suçundan kamu davası açıldığı, resmi belgede sahtecilik suçundan 5271 sayılı CMK’nın 170. maddesine uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden bu suç bakımından da düşme kararı verilerek 5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesine aykırı davranılması,

Yasaya aykırı ise de; yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nın 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan hükmün 3-a fıkrasından “…ve sahtecilik …. ” ibareleri çıkarılmak suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II-Sanıklar …, …, … ve … haklarında ihmal suretiyle görevi kötüye kullanmak suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik Cumhuriyet savcısı, sanıklar ve müdafilerinin temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;

1-Erzurum İl özel idaresinde müdür ve muhasebe servisi memurları olan sanıklar hakkında aynı kurumda muhasebe servisinde çalışan memur sanık … tarafından sahte olarak oluşturulmuş ödeme emirleri, hakediş belgeleri ve faturalara istinaden hazırladıkları çek ve tahakkuk belgelerinin sahte olduğu iddiası ile açılan davada, sanıkların tüm aşamalarda, gelen evrak üzerinden işlem yaptıklarını, sahte olduğunu bilmediklerini savunmaları karşısında, görevleri gereğince fatura ve hakediş belgelerine göre tahakkuk ile çekler düzenledikleri, evrakın dayanağı olan işlerin yapılıp yapılmadığı hususunda bilgi ve kontrol yükümlülükleri bulunmadığı, aldatıcılık niteliğini haiz sahte oluşturulmuş evraka istinaden yaptıkları işlemler açısından sanıklara ihmal ve kusur atfedilemeyeceği cihetle, sanıkların üzerine atılı suçun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı gözetilmeden beraatleri yerine mahkumiyetlerine karar verilmesi;

2-Kabule göre de;

a-Hükümden önce, 08.02.2008 günlü 26781 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 231 ve TCK`nın 7/2. maddeleri gereğince, “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararı verilip verilmeyeceği hususunun tartışılmaması,

b-Sanıkların 2005-2009 yılları arasında değişik tarihlerde gerçekleştirdikleri birden fazla eylem ile ihmal suretiyle görevlerini kötüye kullandıklarının kabul olunması karşısında, haklarında tayin olunan temel cezada zincirleme suça ilişkin TCK`nın 43. maddesi gereğince artırım yapılmaması suretiyle eksik ceza tayini,

c-T.C. Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesi ışığında, 5271 sayılı CMK’nın 150, 234 ve 239. maddeleri ile 5320 sayılı Kanun`un 13. maddesine dayanılarak hazırlanan, Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, sanıktan, yargılandığı suç nedeniyle baro tarafından görevlendirilen zorunlu savunman ücretinin alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretin Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeden, yazılı şekilde zorunlu savunman ücretinin sanıklardan alınmasına karar verilmesi,

Yasaya aykırı olup, Cumhuriyet savcısı, sanıklar ve müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sanıklar hakkındaki hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasının 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

III-Sanıklar … ve … haklarında sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından verilen kararlara ilişen sanıklar müdafilerinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine göre sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen sair itirazlarının reddine; ancak;

a-5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca hakim somut olayda; suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suçun konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını ve failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler. 5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3/1. maddesi uyarınca suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur. Bu itibarla; kanunda öngörülen alt ve üst sınır arasında temel cezayı belirlemek hakimin takdir ve değerlendirme yetkisi içindedir, ancak Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK`nın 34, 230 ve 289. maddeleri uyarınca hükümde bu takdirin denetime olanak sağlayacak biçimde, hak ve nesafet kurallarına uygun, dosya içeriği ile uyumlu yasal ve yeterli gerekçesinin gösterilmesi zorunludur. Yasa metinlerdeki ifadelerin tekrarı bu metinlerdeki genel nitelikli ölçütler somut olaya ve failine özgülenmediği müddetçe yeterli bir gerekçe değildir. Yine failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulup, kararda takdiri indirim nedeni gösterilip takdiri indirim yapılabilir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanıklar hakkında her iki suçtan temel ceza belirlenirken alt sınırdan uzaklaşılması gerekli ise de; kabul ve uygulamaya göre, sanıklar hakkında “suçun işleniş biçimi, kasta dayalı kusurun ağırlığı” gibi bir kısım yasal ibareleri ile zararın dudak uçuklatacak miktardaki önem ve değeri gibi yasal olmayan gerekçelerin tekrarıyla her iki suç yönünden hem temel cezanın belirlenmesinde en üst hadden ceza tayini ile, hem de zincirleme suç hükümleri uygulanırken en üst oranda arttırım yapılması suretiyle fazla ceza tayini;

b-Kamu görevlisi sanık … ile şirket yetkilisi olan sanık …‘ın, fikir ve eylem birliği içerisinde hareketle …‘nin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu evrakı düzenleyip resmi belgede sahtecilik suçunu işlediklerinin iddia ve kabul edilmesi karşısında, sanık …‘nin eyleminin TCK’nın 204/2. maddesinde düzenlenen memurun resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu, 5237 sayılı TCK’nın 40/2. maddesine göre, özgü suçlarda özel faillik niteliği taşıyan kişilerin fail olabileceği bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişilerin ise ancak azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabileceği cihetle, sanık …‘ın, eyleminin de TCK’nın 40/2. ve eyleminin TCK.nın 204/2. maddesinde düzenlenen memurun resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu, 5237 sayılı TCK.nın 40/2. maddesine göre, özgü suçlarda özel faillik niteliği taşıyan kişilerin fail olabileceği bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişilerin ise ancak azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabileceği cihetle, sanık … …, eyleminin de TCK.nın 40/2 ve 38/1. maddeleri delaletiyle “memurun resmi belgede sahteciliğine azmettirme suretiyle iştirak” suçunu oluşturacağı ve sanık …‘ın da 5237 sayılı TCK`nın 204/2. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde anılan Yasanın 204/1. maddesi uygulanarak eksik ceza tayini,

c-Sanıklar hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan hüküm kurulurken gün para cezasının 52/2. maddesi uyarınca belirlenmesi yerine 50/1-a maddesinin uygulanması ve para cezasının elde edilen menfaatin iki katından az olamayacağına dair hüküm uygulanırken 158/1-son yerine 158/1-e maddesinin yazılması isabetsizliği,

d-Sanık …‘a yüklenen yargılama gideri hesaplanırken 299,95 TL yerine, hesap hatası sonucu 329,95 TL yargılama giderine hükmolunması, …C. Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesi ışığında, 5271 sayılı CMK’nın 150, 234 ve 239. maddeleri ile 5320 sayılı Kanun’un 13. maddesine dayanılarak hazırlanan, Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, sanıktan, yargılandığı suç nedeniyle baro tarafından görevlendirilen zorunlu savunman ücretinin alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretin Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeden, yazılı şekilde zorunlu savunman ücretinin sanıklardan alınmasına karar verilmesi, f-5237 sayılı TCK’nın 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ve müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanıklar … ve …‘nin tahliye taleplerinin REDDİNE, …`ın sahtecilik suçu yönünden kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 31.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

31.07.2017 tarihinde verilen iş bu karar Yargıtay Cumhuriyet savcısı … … … huzurunda sanıklar ve müdafilerinin yokluğunda usulen ve açık olarak tefhim olundu. 02.08.2017.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/8522 Karar : 2017/5968 Tarih : 6.07.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın, sair temyiz itirazlarının reddine ancak;

1-Kasıtlı suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kastı, suçun işleniş biçimi ile meydana gelen tehlikenin ağırlığı nazara alınmak suretiyle TCK’nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, sanığın 102 promil alkollü olarak araç kullandığı trafik kontrolünde tespit edildiği somut olayda, kastının yoğunluğu ve meydana gelen tehlikenin ağırlığı gözetilerek, hak ve nasafete uygun bir ceza yerine, alt sınırdan çok fazla uzaklaşılarak ceza tayini,

2-Sanık hakkında tayin edilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında, sanığın ekonomik ve diğer şahsî hâllerinin göz önünde bulundurulması gerektiği gözetilmeksizin, mesleğinin işçilik olduğunu, üzerine kayıtlı malvarlığı bulunmadığını ve aylık gelirinin 800 TL olduğunu beyan eden sanık hakkında, tayin edilen cezanın TCK’nın 52/2. maddesi gereğince günlüğü 30 TL üzerinden paraya çevrilmesi suretiyle fazla ceza tayini,

3- Hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm kısmında, sanığa hükmolunan kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verilirken, sanık hakkında belirlenen tam gün sayısının gösterilmemesi suretiyle TCK’nın 52/3. maddesine ve uygulanan kanun maddesinin gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 232/6 maddesine aykırı davranılması,

Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca isteme uygun olarak BOZULMASINA; 06/07/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/14383 Karar : 2017/5881 Tarih : 5.07.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

I- Sanık … müdafiinin mahkumiyet hükmüne ve katılma isteği olmasına rağmen hakkında katılma kararı verilmediği cihetle hükmü temyize hakkı olduğu kabul edilen … Petrol Ürünleri Limited Şirketi vekilinin kaçak eşyanın müsaderesine yönelik temyiz itirazlarına ilişkin yapılan incelemede:

Kaçak eşyanın miktarına göre, TCK.nun 3/1 ve 61. maddeleri uyarınca teşdit uygulanmadan sanık hakkında alt sınırdan hüküm kurulması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Sanık hakkında hapis cezasının ertelenmemesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilirken “devletin zarara uğratılmasının önüne geçilmesi, dürüst iş yapan petrol istasyonlarının haksız rekabete karşı korunması, bu tip fason yakıt alan vatandaşın mağduriyetinin önlenmesi ve vergi kaçakçılığının önüne geçmek için caydırıcı olması düşünülerek, kamunun zararda olduğu” şeklindeki yasal olmayan gerekçe gösterilmesine rağmen diğer gerekçeler yeterli görüldüğünden bozma nedeni yapılmamıştır.

5237 sayılı TCK.nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, aynı maddenin 1. fıkrasının (c) bendinde yazılı sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet hakları ile vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan koşullu salıverilmesine, alt soyu dışında kalanlarla ilgili bu hak ve yetkilerden ise cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm tesisi,

Yasaya aykırı, sanık müdafii ve malen sorumlu vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden ve bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi uyarınca, hüküm fıkrasından nakil vasıtasının müsaderesine ilişkin kısmın çıkarılması; (1) numaralı hüküm fıkrasından, TCK.nun 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkarılması, yerine “24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015

tarih ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararındaki iptal edilen hususlar gözetilerek, 5237 sayılı TCK.nun 53/1…3 madde ve fıkralarının tatbikine,” ifadesinin eklenmesi ve sair kısımların aynen bırakılması suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II- Sanık … müdafiinin mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarına ilişkin yapılan incelemede:

1- UYAP sisteminden yapılan sorgulamaya göre, sanık … hakkında Dairemizin 2015/1289 Esas numarasında kayıtlı Ulukışla Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/247 Esas, 2013/114 Karar sayılı dosyasındaki atılı suça konu eylemin benzer mahiyette ve suç tarihinin 14.04.2012, iddianame düzenleme tarihinin ise 20.11.2012 olduğu dikkate alınarak; sanık hakkında yargılaması devam eden anılan dosyanın, bu dosya ile gerektiğinde birleştirilip varsa benzer dosyalar da araştırılarak tespit edildikten sonra, sanığın bu eylemleri bir suç işleme kararının icrası kapsamında işleyip işlemediği ve hakkında 5237 sayılı TCK.nun 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağı hususu tartışılarak bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

III- Yargılamadan haberdar edilmeyen nakil vasıtasının kayıt maliki … , … Ltd. Şirketi müdafiinin nakil aracının müsaderesine yönelik temyiz itirazlarına ilişkin yapılan incelemede:

1- Kayıt maliki malen sorumlu … Ltd. Şirketi’nin yargılamadan haberdar edilmeden ve davaya katılma imkanı tanınmadan gıyapta karar verilmesi,

2- Sanık …‘in savunmasında, nakil aracının sahibi olduğu belirtilen malen sorumlu … Dış … Ltd. Şirketi’nin temsile yetkili müdürü olan …‘ın dinlenilip, aracı hangi sebeple sanık …‘e verdiği belirlenmeden ve dava konusu kaçak eşyanın nakline ilişkin sanık …‘in savunması da birlikte değerlendirilerek, aracın iyi niyetli üçüncü kişiye ait olup olmadığı belirlendikten sonra müsaderesine … da iadesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

Yasaya aykırı, malen Sorumlu …, … Ltd. Şirketi ile sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 05.07.2017 günü oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3193 Karar : 2017/5746 Tarih : 30.06.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin sanığın kusuru bulunmadığına ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Sanığın asli kusurlu olarak bir kişinin ölümü, bir kişinin de yaşamını tehlikeye sokacak, hayati fonksiyonlarına etkisinin ağır derecede kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanmasına neden olduğu somut olayda; taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1 ve 22/4. maddelerinde yer alan ölçütlerden olan sanığın kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle TCK’nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, teşditin derecesinde yanılgıya düşülmek suretiyle sanık hakkında alt sınırdan çok fazla uzaklaşılarak ceza tayin edilmesi,

2)Sanık hakkında tayin edilen temel cezanın bilinçli taksirle artırılması sırasında, bilinçli taksir oluşturan ihlalin alkollü vaziyette araç kullanması olduğu, sollama yasağı bulunmayan yolda karşı şeride tecavüz etmesinin ise bilinçli taksirin koşullarını oluşturmadığı sanıktaki alkol miktarının olaydan 1 saat sonra yapılan ölçümde 0,89 promilden (olay anında yaklaşık 1,04 promil) ibaret bulunduğu gözetilmeksizin ve somut gerekçesi de gösterilmeksizin TCK’nın 22/3. maddesi uyarınca temel cezanın 1/2 oranında artırılmak suretiyle fazla ceza tayini,

Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 30.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

TEFHİM ŞERHİ

30.06.2017 tarihinde verilen iş bu karar Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ….huzurunda, duruşmada hazır bulunan sanık … müdafii Av….’nın

yetkili kıldığı Av…..’ın yüzüne karşı, 30.06.2017 tarihinde usulen ve açık olarak tefhim olundu.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/8464 Karar : 2017/2650 Tarih : 15.06.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:

Suç tarihinin karar başlığında 08/01/2007 yerine 14/01/2011 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir hata kabul edilmiş, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin 1. fıkrasında yedi bent halinde sayılan hususlarla aynı Kanunun 3/1. maddesindeki “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” şeklindeki yasal düzenlemeler ile dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek şekilde ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle ilgili kanun maddesindeki cezanın alt ve üst sınırları arasında takdir hakkının kullanılması gerekirken, belirtilen ilkelere ve 5237 sayılı TCK`nın 3/1. maddesindeki orantılılık ilkesine aykırı olarak hangi somut verilere dayanıldığı da gösterilmeden, yasadaki ifadelerin aynen tekrarı sonucu temel cezanın ve adli para cezasına çevrilirken uygulanan miktarın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi suretiyle sanık hakkında fazla ceza tayini,

Yasal hiçbir gerekçe gösterilmeksizin soyut bir şekilde “takdiren” denilmek suretiyle sanık hakkında TCK’nın 62. maddesinin, keza sanığın adli sicil kaydında suç tarihinden sonra kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların engel teşkil etmeyeceği, mağdurun zararının giderildiği ve duruşma tutanaklarına yansıyan olumsuz bir davranışın da bulunmadığı halde CMK`nın 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,

Suçun 5237 sayılı Yasanın 53/1-e maddesindeki hak ve yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlendiğinin kabul edilmesi karşısında sanık hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK`nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 15/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/1776 Karar : 2017/7319 Tarih : 7.06.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Eyleme ve yükletilen suça yönelik, katılan vekilinin temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden, tebliğnameye uygun olarak TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE katılana yönelik eylemi nedeniyle sanık hakkında açılan kamu davasında verilen beraat HÜKMÜN ONANMASINA,

2- Sanık müdafiinin mağdurlara yönelik eylemi nedeniyle, sanığın mahkumiyetine ilişkin hükme yönelik temyizinin incelemesine gelince;

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

A) Dairemizce de benimsenen YCGK’nın 17/07/2007 tarih ve 2007/105-174 sayılı kararı ile 5728 sayılı TCK’nın 128. maddesindeki “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez,” Şeklindeki yasal düzenleme birlikte değerlendirildiğinde; “savunma (veya iddia) amacıyla vaki olan yazı ve sözlerin” hakaret suçları açısındnan hukuka uygunluk nedenlerinden birisini teşkil eden “hakkın kullanılmasını” oluşturabileceği,

Böyle bir hakkın ihdas edilmesinin amacının, ceza yargılaması bakımından gerçeğin ortaya çıkarılması ve adaletin yerine getirilmesi olduğu,

Bu şekilde, davada taraf olan; davalı, davacı, şahsi davacı, katılan, sanık ve savcının iddianın ve savunmanın gerektiği şekilde yapılabilmesi için belirli koşullar dahilinde bazı isnadlarda bulunabilecekleri, bunu yaparken de bazen muhataplarını küçük dürüşücü ifaeler kullanabilecekleri öngörülmekle, idda ve savunmanın gerekliliği ile orantılı olmak şartıyla bu şekilde ortaya çıkan eylemlerin hukuka uygun sayılacağından,

Somut olayda; sanığın, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin, 2008/209 esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılamanın, 08/03/2011 tarihli duruşması sırasındaki savunması, YCGK’nın 17/07/2007 tarihli içtihadıyla birlikte ve bir bütün olarak değerlendirildiğinde; iddianamede yer alan sözlerin, savunma dokunulmazlığı kapsamıda kaldığı ve hakaret suçlarında hukuka uygunluk nedeni oluşturan hakkın kullanılmasına ilişkin YCGK’nın anılan kararında yer alan koşulları taşdığı gözetilmeden, savunma hakkı kullanılırken ölçülülük koşulunun ihlal edildiği yolundaki isabetsiz değerlendirmeye dayaı gerekçeyle mahkumiyet hükmü kurulması,

B) Uygulamaya göre de;

a) Hükümden sonra TCK’nın 53/1-b maddesinde yer alan hak yoksunluklarıyla ilgili Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarihli ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı TCK’nın 53/1-b maddesinde yer alan hak yoksunluğunun uygulanmasına ilişkin iptal kararına göre bu hususun yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,

b) TCK’nın 3/1. maddesinde açıklanan “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” şeklindeki “orantılılık” ilkesine uyulmadan, somut olayın özellikleri gözetilip değerlendirilmeden, TCK’nın 61. maddesindeki ölçütlerin soyut olarak yazılması suretiyle temel hapis cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak tayini,

Kanuna aykırı ve sanık müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 07/06/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/36238 Karar : 2017/7053 Tarih : 5.06.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre, yapılan incelemede;

Sanığa yükletilen hakaret eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,

Sanığın, kamu görevlisine karşı hakaret eylemi sırasında, aynı zamanda TCK’nın 125/3-c maddesi kapsamında mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlere de hakaret ettiğinin anlaşılması karşısında, TCK’nın 3/1. maddesinde düzenlenen eylemle cezanın orantılı olması ilkesi gereğince, ceza tayininde alt sınırdan uzaklaşılması gerektiği dikkate alınmamış ise de, aleyhe temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,

TCK’nın 53/1-b maddesinin, Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı ile iptal edilmesinin, infaz evresinde resen gözetilebileceği,

Anlaşıldığından, sanık …‘ın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, 05/06/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/17029 Karar : 2017/4256 Tarih : 24.05.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

1- Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan dolayı TCK’nın 38. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 134/1, 134/1-2, 53/1-2-3. maddeleri gereğince mahkumiyet

2- Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan dolayı TCK’nın 136/1, 53/1-2-3. maddeleri gereğince iki kez mahkumiyet

Özel hayatın gizliliğini ihlal ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçlarından sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümler, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Sanık …‘nın, arkadaşı olan temyiz dışı sanık …‘dan, mağdur …‘nın uygunsuz görüntülerini çekip göndermesini istediği ve temyiz dışı sanık …‘nın da mağdur …‘nın bir kısmı müstehcen olan özel görüntülerini rızası dışında çekip sanık …‘nın telefonuna gönderdiği olayda;

Sanık …‘nın, temyiz dışı sanık …‘dan, mağdur …‘nın uygunsuz görüntülerini çekip göndermesini istemek suretiyle temyiz dışı sanık …‘yı, mağdur …‘nın özel görüntülerini hukuka aykırı olarak kaydetmeye ve ifşa etmeye azmettirdiği gözetilerek, her iki eylemin tarif edildiği iddianamede sanık hakkında TCK’nın 38/1. madde ve fıkrası yollamasıyla aynı Kanun’un 134/2-1. madde, fıkra ve cümlesinin tatbik edilmesi istenilmiş olup, TCK’nın 38/1. madde ve fıkrası yollamasıyla aynı Kanun’un 134/1-1 ve 134/1-2. madde, fıkra ve cümlelerinin uygulanmasının talep edilmemesi nedeniyle CMK’nın 226. maddesi gereğince sanığa ek savunma hakkı tanınıp, sanığın sübut bulan eylemlerine uyan görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan dolayı TCK’nın 38/1. madde ve fıkrası yollamasıyla aynı Kanun’un 134/1-1 ve 134/1-2. madde, fıkra ve cümleleri, görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan dolayı TCK’nın 38/1. madde ve fıkrası yollamasıyla aynı Kanun’un 134/2-1. madde, fıkra ve cümlesi gereğince ayrı ayrı mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, sanığa ek savunma hakkı da verilmeksizin, sanık hakkında TCK’nın 38/1. madde ve fıkrası yollamasıyla aynı Kanun’un 134/1-1 ve 134/1-2. madde, fıkra ve cümleleri uyarınca mahkumiyet hükmü kurulması,

2- a) TCK’nın 136/1. madde ve fıkrasında bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası öngörülmüş iken, anılan maddede, suç tarihinden sonra ve karar tarihinden önce 06.03.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 4. maddesi ile yapılan değişiklikle ceza miktarının iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası olarak belirlenlenmiş olması karşısında, TCK’nın 7/2. madde ve fıkrası gereğince, suçun işlendiği zamandaki kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunun ilgili tüm hükümlerinin somut olaya ayrı ayrı uygulanması ve her iki kanuna göre hükmedilecek sonuç cezalar belirlendikten sonra sanığın lehine olan kanunun tespiti ile lehe kanunun bir bütün halinde uygulanması ve bu durumun kararın gerekçesine yansıtılması suretiyle hükümler kurulması gerektiği gözetilmeksizin, sanık hakkında TCK’nın 136/1. madde ve fıkrası uyarınca asgari hadden uzaklaşılarak 3’er yıl hapis cezaları tayin edildiği belirtilmek suretiyle yazılı şekilde hükümler kurulması,

b) Kabul ve uygulamaya göre de:

Mağdurlar … ve Kader’e ait kişisel veri niteliğindeki cep telefonu numaralarını hukuka aykırı olarak ele geçiren sanık … hakkında temel ceza belirlenirken, TCK’’nın 61/1. maddesinde yer alan ölçütler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle, aynı Kanun’un 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiillerin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve sanık lehine olan düzenleme uyarınca 1 yıl ile 4 yıl arasında hapis cezası tayin ve takdir etmek durumunda olan yerel mahkemece, suçların işleniş şekline ve dosya kapsamına nazaran benzer olaylarla karşılaştırıldığında eylem ile ceza arasındaki muvazeneyi bozacak, adalet ve hakkaniyete uygun düşmeyecek biçimde teşdidin derecesinde yanılgıya düşülerek, 3’er yıl temel hapis cezaları belirlenmesi suretiyle sanığa fazla cezalar verilmesi, kanuna aykırı,

3- Sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca ceza miktarları yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 24.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/34195 Karar : 2017/6386 Tarih : 24.05.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-) TCK’nın 61. maddesindeki ölçütler ve aynı Kanunun 3. maddesindeki “fiilin ağırlığı ile orantılı ceza verilmesi ilkesi” çerçevesinde somut olay açıkça irdelenerek, temel cezanın saptanması gerektiği gözetilmeden, dosya içeriğiyle uyumlu olmayan “ sanığın şahsi ve sosyal durumu, suçun işleniş biçimi, suçtan doğan zarar ve tehlikenin ağırlığı, sanığın suç kastının yoğunluğu” gibi maddedeki bazı ibarelerin tekrarlanması suretiyle, temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak ve hakkaniyet ölçülerine uyulmayarak fazla ceza tayini,

2-) Suç tarihi itibariyle sabıkasız olan sanık hakkında, TCK’nın 51. maddesindeki erteleme koşulları irdelenip tartışılmadan “Sanığın suç işleme hususundaki eğimi, şahsi ve sosyal durumu, atılı suçun sonuçlarının ortadan kaldırılması halinde davanın ve kesinleşmiş cezanın tüm sonuçları ile birlikte düşme imkanının bulunması hususları nazara alındığında sanığa verilen cezanın ertelenmesi halinde ileride suç işlemekten çekineceğine dair mahkememinizde olumlu vicdani kanaat oluşmadığından” biçimindeki kanuni ve yeterli olmayan gerekçe ile TCK’nın 51. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanık … ‘un temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 24/05/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2841 Karar : 2017/4870 Tarih : 24.05.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesince verilen 25/04/2013 tarih 2012/250 esas ve 2013/174 karar sayılı hüküm temyiz üzerine dairemizce incelenerek,

1- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizin de benimsediği 08/04/2014 tarih 2013/7-591 Esas 2014/171 karar sayılı kararında açıklandığı üzere, bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçlarında suçun mağdurunun doğrudan eser sahipleri olmayıp toplum olduğu ve suça konu eserlerle ilgili olarak şikayet bulunmasının da durumu değiştirmeyeceği cihetle; UYAP ortamında yapılan araştırmada benzer eylemler nedeniyle sanık hakkında: Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesince 01.11.2012 tarih ve 2012/520 Esas, 2012/661 sayılı karar ile verilip aynı gün incelemesi yapılan ve bozulmasına karar verilen Dairemizin 2015/8160 Esasında ve Bakırköy 2. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesince 20.06.2013 tarih ve 2012/297 Esas, 2013/546 sayılı karar ile verilip aynı gün incelemesi yapılan ve bozulmasına karar verilen Dairemizin 2015/14352 Esasında kayıtlı olan, dava dosyalarının da mevcut bulunduğunun anlaşılması karşısında;

Anılan dosyaların getirtilip incelenerek mümkün olması halinde birleştirilerek, suç ve iddianame tarihleri dikkate alınıp hukuki kesintinin iddianamenin düzenlenmesiyle gerçekleşeceği gözetilmek suretiyle, sanığın bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda aynı mağdura karşı aynı suçu birden fazla işleyip işlemediğinin ve hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması gerekip gerekmediğinin tartışılması zorunluluğu,

2- Kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluklarına hükmedilmiş ise de, 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararı ile anılan maddenin bazı hükümlerinin iptal edilmiş olması nedeniyle yeniden değerlendirme zorunluluğu, nedeniyle bozulmuştur.

Bozma üzerine yerel mahkemece bozmaya konu ilamlar incelenip yeniden değerlendirme yapılarak önceki hükümde direnilmesine karar verilmiş ise de;

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun benzer bir hüküm nedeniyle aynı mahkemece verilen direnme kararını 25/10/2016 tarih ve 2016/19-509 esas, 2016/380 karar sayılı kararı ile eylemli uyma kabul edip dosyayı temyiz incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderdiği de gözetilerek Bakırköy 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 22/11/2016 tarih 2016/477 esas ve 2016/622 karar sayılı direnme kararı da eylemli uyma kabul edilerek yapılan incelemede;

Yerinde görülmeyen sair temyiz iddiaların reddi;

Ancak;

Ceza Hukukunda, yasadaki tanımlamaya uygun her sonuç ilke olarak ayrı bir suç oluşturur. Bu nedenle sanığın eylemi kaç sonuç meydana getirmişse o kadar da suç işlemiş sayılır. İşlediği her suç nedeniyle de ayrı ayrı cezalandırılır.

Bazı hallerde ise değişik sonuçlardan dolayı sanığa ayrı ayrı cezalar verilmeyerek, tek ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla sonucun meydana gelmesine rağmen, sanığa tek ceza verilmesini gerektiren durumlardan biri, zincirleme (müteselsil) suçtur.

Zincirleme suç, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 80., 5237 sayılı TCK’nın da 43. maddesinde düzenlenmiştir.

Zincirleme suç kavramının tarihi gelişimine bakıldığında ‘zincirleme suç kavramı Ortaçağda Glossatörler ve Postglossatörler tarafından ortaya atılmıştır. Müşterek bir kararla, aynı tip suçu birden çok işleyen failleri, kanunların öngördükleri şiddetli cezalardan korumak için çözüm arayan pratik hukukçular tarafından yaratılmıştır. Özellikle üç hırsızlık suçunun cezasının “ölüm” olmasının doğurduğu aşırılıkları yumuşatmanın çıkar yolu olarak düşünülen bu kurum, Zanardelli Kanunu’nda da yer almış ve buradan Türk hukuk sistemine girmiştir. (Bkz. Doç. Dr. Türkan Yalçın Sancar, TBB Dergisi, sayı 70,2007 sahife 247-248)

5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;

1- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,

2- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,

3- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.

Zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği hususunda da kesin bir kural koymak mümkün değildir. Mesela iki suç arasında bir ay geçmemesinin kabulü durumunda otuz bir gün arayla, üç ayın kabulü halinde üç ay bir gün arayla suç işlenmesi durumunda aynı sorun yine devam edecektir. Bu nedenle, esas alınması gereken temel ölçüt zaman aralığından ziyade işlenen suçun aynı suç işleme kararının icrası kapsamında kalıp kalmadığı, suçlar arasında hukuki kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediğidir.

Bandrol yükümlüğüne aykırılık suçlarında sanıklar genellikle aynı suç işleme kararı ile hareket ederek eylemlerini devam ettirmekte, suç işledikleri tesbit edildiğinde de haklarında tutanak düzenlenmektedir.

Görevlilerce düzenlenen her suç tutanağının müstakil suç sayılması (örneğin bir ay içerisinde ikişer gün arayla on beş ayrı suç tutanağı düzenlenip, on beş kez cezalandırılmaları) halinde TCK’nın 3. maddesinde öngörülen “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” ilkesinin korunamayacağı açık bir gerçektir.

5846 sayılı Kanun’un haklara tecavüzün önlenmesi başlıklı 81. maddesinin 13. fıkrasında “Bandrol yükümlüğüne aykırılığın aynı eserle ilgili olarak 71’inci maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde tanımlanan suçla birlikte işlenmesi halinde, fail hakkında sadece 71’inci maddeye göre cezaya hükmolunur. Ancak; verilen ceza üçte biri oranında artırılır.” hükmü yer almakta ise de bu hüküm bandrol yükümlülüğüne aykırılık eyleminde meslek birliklerinin şikayetçi olması, suçun mağduru toplumu oluşturan

bireylerdir şeklindeki kabulü değiştirmeyecektir. Zira 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisine göre tüzel kişiler suçtan zarar gören olmalarına rağmen suçun mağduru sayılmayacaklardır.

Açıklanan nedenlerle sanık hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması, anılan maddenin uygulanması sırasında da, öncelikle görülmekte olan davada olayın özelliklerine göre kesinleşmiş davadan bağımsız olarak temel ceza belirlenip bu ceza üzerinden TCK’nın 43. maddesi uyarınca artırım yapılarak evvelce kesinleşen cezanın mahsubu ile infaza esas sonuç cezanın tayin olunması, buna göre de;

I- Önceki ve sonraki cezalar hapis cezası ise, örneğin kesinleşen ceza 10 ay hapis, sonraki ceza 1 yıl 3 ay hapis cezası ise, sonuçta infazın 5 ay hapis üzerinden yapılmasına,

II- Önceki ve sonraki cezalar adli para cezası ise, örneğin kesinleşen ceza 6.000+80 TL sonraki ceza 7.000+200 TL adli para cezası ise, sonuçta infazın 1.000 + 120 TL adli para cezası üzerinden yapılmasına,

III- Önceki ve sonraki cezalardan biri hapis diğeri adli para cezası ise: iki durum söz konusu olacağından;

a) Önceki ceza adli para cezası sonraki ceza hapis cezası ise, örneğin önceki ceza 6.000+80 TL adli para cezası sonraki ceza 1 yıl 15 gün hapis+ 100 TL adli para cezası ise, sonuçta infazın( kesinleşen 6.000 TL karşılığı 10 ay hapis cezası olduğu gözetilerek) 2 ay 15 gün hapis ve 20 TL adli para cezası üzerinden yapılmasına,

b) Önceki ceza hapis sonraki ceza adli para cezası ise, örneğin önceki ceza 10 ay hapis+80 TL adli para cezası, sonraki ceza 7.000 TL( 11 ay 20 gün hapisten çevrilir.) +120 TL adli para cezası ise, sonuçta infazın 1.000+40 TL adli para cezası üzerinden yapılmasına,

IV- Tüm olasılıklarda, önceki ceza sonraki cezadan fazla ise, örneğin önceki ceza 1 yıl 3 ay hapis+ 200 TL adli para cezası, sonraki ceza 7.000+120 TL adli para cezası ise, önceki ceza miktar itibariyle fazla olup onu da kapsadığından tayin olunan cezanın infaz edilmemesine karar verilmesi gerekirken, yerinde görülmeyen ve yasal olmayan gerekçelerle her eylem için ayrı ayrı cezaya hükmolunması,

Kanuna aykırı ve sanığın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 24/05/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/12935 Karar : 2017/6323 Tarih : 15.05.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Kemik kırığına neden olan yaralama eyleminde; meydana gelen kırığın hayat fonksiyonlarına etkisinin (2.) derece olduğu anlaşılmakla, temel ceza üzerinden TCK’nin 87/3. maddesine göre TCK`nin 3. maddesi gereği işlenen fiilin ağırlığı ile orantılı olacak şekilde cezanın (1/4) oranında artırılması normal kabul edildiğinden tebliğnamenin (1) nolu bozma görüşüne iştirak edilmemiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas 2015/85 karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK`nin 53. maddesindeki bazı ibareler iptal edilmiş ise de, bu husus infaz aşamasında dikkate alınabileceğinden, bozma nedeni yapılmamıştır.

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,

1)Sanık hakkında TCK’nin 86/1. maddesine göre belirlenen 1 yıl hapis cezasının TCK`nin 87/3. maddesine göre ¼ oranında artırılması sırasında hesaplama hatası yapılarak 1 yıl 3 ay hapis cezası yerine 1 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedilmesi,

2)Sanık hakkında tekerrür hükümleri uygulanırken, 5275 sayılı Kanunun 108/2. ve 5237 sayılı TCK’nin 58/7. maddeleri dikkate alınarak, tekerrüre esas mahkumiyetlerden en ağır cezayı içeren Finike Asliye Ceza Mahkemesi’nin 28/03/2005 tarihinde kesinleşmiş, 22/03/2010 tarihinde infaz edilmiş 11/11/2004 tarih ve 2003/164 esas 2004/381 karar sayılı 765 sayılı TCK`nin 456/4, 4571. maddeleri gereğince hükmolunan 4 yıl hapis cezasına ilişkin mahkumiyet hükmünün tekerrüre esas alınması gerektiği gözetilmeden, iki ayrı ilamın tekerrüre esas kabul edilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden 6723 sayılı Kanunun 33. maddesi ile değişik 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden 1412 sayılı CMUK’un 322. maddesi gereğince, hüküm fıkrasının TCK’nin 87/3. maddesinin uygulanmasına ilişkin paragrafındaki “1 yıl 6 ay hapis” ibaresinin “1 yıl 3 ay hapis” şeklinde değiştirilmesi ve hüküm fıkrasının tekerrür uygulanmasına ilişkin paragrafının karar metninden çıkarılarak yerine “ Finike Asliye Ceza Mahkemesi’nin 28/03/2005 tarihinde kesinleşmiş, 22/03/2010 tarihinde infaz edilmiş 11/11/2004 tarih ve 2003/164 esas 2004/381 karar sayılı 765 sayılı TCK’nin 456/4, 4571. maddeleri gereğince hükmolunan 4 yıl hapis cezasına ilişkin mahkumiyet hükmünün tekerrüre esas olduğu anlaşıldığından, sanığın cezasının TCK`nin 58/6. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına” ibarelerinin eklenmesi suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 15.05.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/21922 Karar : 2017/4975 Tarih : 3.05.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre, kısa kararda sehven yükletilen 6,00 TL yargılama gideri gerekçeli kararda çıkartıldığından bozma yapılamayacağı anlaşılmakla, yapılan incelemede;

1-) Görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan hükmün temyizinde;

Sanığa yükletilen görevi yaptırmamak için direnme eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,

Sanığın, görevi yaptırmamak için direnme eylemini, birden fazla görevliye karşı bir suç işleme kararı kapsamında tek bir fiil ile gerçekleştirmesi karşısında, TCK’nın 43/2. maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmemiş ise de, karşı temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,

Anlaşıldığından sanık …‘ın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,

2-) Hakaret suçundan kurulan hükmün temyizinde ise; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak,

a)TCK’da hapis cezası ile adli para cezasının seçenekli yaptırım olarak öngörüldüğü hallerde, TCK’nın 61. maddesinde öngörülen ölçütlere göre somut olay irdelenip, anılan Kanunun 3. maddesindeki fiille orantılı ceza verilmesi ilkesi de gözetilerek, öncelikle seçenekli yaptırımlardan hangisinin seçildiğinin gösterilmesi, sonrasında da alt ve üst sınırlar arasında temel cezanın belirlenmesi gerekir.

Her ne kadar TCK’nın 125/3. maddesinde cezanın alt sınırının 1 yıldan az olamayacağı düzenlenmiş ise de, bu düzenlemenin temel cezanın adli para cezası olarak seçilmesine engel olmayacağı gözönünde bulundurulmadan ve yeterli gerekçe gösterilmeden temel ceza olarak hapis cezası tercih edilmesi,

b) TCK’nın 53/1-b maddesinde yer alan hak yoksunluğunun uygulanmasına ilişkin hükmün, Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarihli ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararıyla iptal edilmesi nedeniyle uygulanma olanağının ortadan kalkmış olması,

Kanuna aykırı, sanık …‘ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 03/05/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1223 Karar : 2017/1723 Tarih : 27.04.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezalar belirlenirken, söz konusu maddenin 1. fıkrasında 7 bent halinde sayılan hususlar göz önünde bulundurularak ve somut gerekçeler tek tek belirtilmek suretiyle ilgili kanun maddelerindeki cezaların alt ve üst sınırları arasında takdir hakkının kullanılması, ayrıca aynı Kanunun 3/1. maddesindeki “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” şeklindeki düzenleme nazara alınarak ve somut gerekçeler belirtilmek suretiyle tespit edilmesi gerekirken, TCK’nın 43. maddesinin uygulanma gerekçesi olabilecek “sanığın birden fazla eylemi ile görevi kötüye kullanma suçunu işlediği” teşdit gerekçesi olarak kullanılması suretiyle, sanık … hakkındaki temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayini,

Ön inceleme raporunda, hesap işleri müdürü olan sanık …’nin, 03/06/2005 ve 20/10/2006 tarihli encümen kararlarına katılarak, kiracı …’in kaplıcaya harcadığını iddia ettiği ancak dava konusu olmayan masraflarının, gecikme zammından mahsubuna yönelik olumlu oy kullanmak suretiyle belediyenin zararına neden olduğunun iddia edildiği, bilirkişi raporunda ise sanık …’nin sadece 03/06/2005 tarihli encümen kararındaki olumlu oyu nedeniyle sorumlu olduğunun belirtildiğinin anlaşılması karşısında, hangi rapora hangi nedenle üstünlük tanındığı tartışılıp açıklanmadan, TCK’nın 43. maddesinin somut uygulanma koşulları bulunup bulunmadığının gerekçeleri denetime olanak verecek şekilde karar yerinde gösterilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,

Sanık … hakkında kurulan hükümde zincirleme suça ilişkin uygulama maddesi olan TCK’nın 43. maddesi gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 232/6. maddesine aykırı davranılması,

Gerekçe kısmında sanıklara verilen hapis cezalarının TCK’nın 51. maddesi uyarınca ertelendiği ifade edilmesine karşın hüküm kısmında hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmesi suretiyle hükmün karıştırılması,

TCK’nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle atılı suçu işleyen sanıklar hakkında aynı Kanunun 53/5. madde ve fıkrası gereğince, cezanın infazından sonra başlamak üzere, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Kabule göre de;

Sanık … hakkında kurulan hükümde TCK’nın 62. maddesi uyarınca yapılan indirim sırasında hesap hatası sonucu 8 ay 10 gün yerine 9 ay 10 gün olarak belirlenmesi sonucu fazla ceza tayini,

Sanık … hakkında kurulan hükümde zincirleme suça ilişkin uygulama maddesi olan TCK’nın 43. maddesi gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 232/6. maddesine aykırı davranılması,

Kanuna aykırı, sanıkların ve O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 27/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/30238 Karar : 2017/4475 Tarih : 19.04.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- Hakkındaki hükmün açıklanması geri bırakılan sanığın, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülükleri yerine getirmemesi halinde, 5271 sayılı CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca, hakkındaki hüküm ilk şekliyle açıklanır. Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işleyen veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülükleri yerine getirmeyen sanık hakkındaki açıklanması geri bırakılan hükümde prensip olarak mahkemece bir değişiklik yapma imkanı bulunmamaktadır. Hakkındaki hükmün açıklanması geri bırakılan ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülükleri yerine getirmeyen sanık bakımından ise, yerine getirmeyiş sebebi başta olmak üzere, durumu değerlendirilip cezanın bir kısmının infaz edilmemesine, hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine ilişkin yeni bir hüküm kurulabilir. Somut olayda, sanığın deneme süresinde yeniden suç işlemesi karşısında açıklanması geri bırakılan hükmün yalnızca açıklanmasına karar verilmekle yetinileceği yerde; sanığa hakaret suçundan verilen hapis cezasının 5237 sayılı TCK’nın 51. maddesi uyarınca ertelenmiş olması,

2- TCK’da hapis cezası ile adli para cezasının seçenekli yaptırım olarak öngörüldüğü hallerde öncelikle hapis ya da adli para cezasının neden seçildiği kanuni ve yeterli gerekçe gösterilerek açıklanmalı, daha sonra da alt ve üst sınırlar arasında kanuni ve yeterli gerekçe gösterilerek temel ceza belirlenmeli, TCK’nın 3. maddesinde yer alan “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” ilkesi de gözetilmelidir.

Her ne kadar TCK’nın 125/3. maddesinde hapis cezasının alt sınırının 1 yıldan az olamayacağı düzenlenmiş ise de, bu düzenlemenin temel cezanın adli para cezası olarak seçilmesine engel olmayacağı gözönünde bulundurulmadan, sanık hakkında yeterli gerekçe gösterilmeden temel ceza olarak hapis cezası tercih edilmesi,

3- 18/07/2010 tarihli olay tutanağında sanığın merdivenlerden indirilirken görevli polis memurlarına hakaret ettiğinin anlatıldığı ve Antalya C.Başsavcılığı’nın 21/07/2010 tarih, 2010/4810 numaralı iddianamesiyle, sanığın merdivenlerden indirildiği sırada hakaret ettiğinden bahisle dava açıldığı dikkate alındığında, Mahkemece olayda aleniyet unsurunun ne şekilde gerçekleştiği tartışılmadan yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi,

4- Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24/11/2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının uygulanması zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnamedeki isteme uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 19/04/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/15237 Karar : 2017/3123 Tarih : 12.04.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Oluşa ve kabule göre; sanığın, suç tarihinde, rıza dahilinde 15-18 yaş aralığındaki katılan ile cinsel ilişkiye girdiği görüntüleri cep telefonunun kamerasıyla çekip kaydettiği olayda,

Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.03.2015 tarihli, 2014/14-603-2015/66 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; mağdurun cinsel ve fiziksel mahremiyetine ilişkin çıplak görüntülerini, onun bilgisi dışında, cep telefonu ile kaydeden sanığın eyleminde TCK’nın 134/1. maddesinde tanımlanan özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun yanı sıra toplumun sahip olduğu ortak ar ve haya duygularını, yerleşik edep kurallarını incitici ve genel ahlâka aykırı nitelikteki müstehcen görüntüyü içeren ürünün üretiminde 16 yaşındaki mağdur çocuğun yer almasından dolayı TCK’nın 226/3-1. maddesinde tanımlanan müstehcenlik suçunun da oluştuğu, bir fiili ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden olan sanığın, TCK’nın 44. maddesi gereğince, daha ağır cezayı gerektiren müstehcenlik suçundan cezalandırılması, özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan ise hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan gerekçelere dayalı olarak, sanık hakkında, TCK’nın 134/1. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,

2- Kabul ve uygulamaya göre de:

a) Temel ceza belirlenirken, TCK’nın 61/1. maddesinde yer alan ölçütler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle, aynı Kanun’un 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, temel cezanın asgari hadden tayin edilmesi,

b) Sanık hakkında TCK’nın 134/2 maddesinde düzenlenen görüntü veya seslerin ifşası suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan açılan bir dava bulunmamasına rağmen yazılı ve yetersiz gerekçe ile TCK’nın 134/2 maddesinden hüküm kurulması

Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 12.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/10163 Karar : 2017/10914 Tarih : 6.04.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, sanık …‘e usulüne uygun tebligat yapılmadığı anlaşıldığından, temyizin süresinde olduğu kabul edilip, temyiz isteminin reddine dair ek karar kaldırılarak dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin 1. fıkrasında sayılan hususlar, TCK’nın 3. maddesinin 1. fıkrasındaki “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki yasal düzenlemeler ile dosyaya yansıyan bilgi ve deliller birlikte değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle ilgili yasa maddesindeki alt ve üst sınırlar arasında takdir hakkının uygulanması gerekirken, TCK’nın 61/1. maddesinde belirtilen yasal ibarelerin sanıkların fiilleriyle ilişkilendirilmeden tekrarlanması suretiyle ve hukuki dayanaktan yoksun soyut gerekçelerle temel cezaların üst sınırdan tayin edilmesi,

2-02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanıklara isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçlarının uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve …‘in temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 06.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1284 Karar : 2017/2974 Tarih : 3.04.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

İşgal edilen alanın büyüklüğü gözetildiğinde suç konusunun, önem ve değeri nazara alınarak TCK’nın 3 ve 61. maddeleri gereği cezaların alt sınırdan uzaklaşılarak verilmesi gerektiği gözetilmeden alt sınırdan ceza tayin edilmesi karşı temyiz olmadığından bozma sebebi sayılmamış,

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Yükletilen suçun sanık tarafından işlendiğinin kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanun’da öngörülen suç tipine uyduğu anlaşılmış ve ileri sürülen başkaca temyiz nedenleri yerinde görülmediği gibi hükmü etkileyecek oranda hukuka aykırılığa da rastlanmamıştır.

Ancak,

Kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluklarına hükmedilmiş ise de, 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararı ile anılan maddenin bazı hükümlerinin iptal edilmiş olması nedeniyle yeniden değerlendirme yapılması zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, bu aykırılık yeniden yargılama yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte olduğundan, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesi uyarınca, hükümden TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkartılıp, yerine ‘‘24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve

2014/140 E., 2015/85 K. sayılı iptal kararı da gözetilerek, kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına,” ibaresi yazılmak suretiyle, başkaca yönleri kanuna uygun bulunan hükmün, tebliğnameye kısmen uygun olarak, DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 03/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2801 Karar : 2017/1820 Tarih : 20.03.2017

  • TCK 3. Madde

  • Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi

Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru olarak belirlendiği anlaşıldığından, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak:

1 - Ele geçirilen 38 kök kenevirin miktarına bağlı olarak önem ve değeri ile oluşturduğu tehlikenin ağırlığına göre, TCK’nın 3/1. maddesindeki orantılılık ilkesine aykırı olarak temel hapis cezasının 2 yıl 6 ay olarak fazla belirlenmesi,

2 - Samsun Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce suç konusu uyuşturucu maddeden alınan tanık numunelerin de müsaderesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

3 - Hükümden sonra 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından, sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün BOZULMASINA, 20/03/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS