Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu
TCK Madde 277
-(Değişik: 2/7/2012-6352/90md.)
(1) Görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle: 18/6/2014-6545/69 md.) Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza altı aydan iki yıla kadardır.
(2) Birinci fıkradaki suçu oluşturan fiilin başka bir suçu da oluşturması halinde, fikri içtima hükümlerine göre verilecek ceza yarısına kadar artırılır.
TCK Madde 277 Gerekçesi
Madde, bir davada taraflardan birinin veya birkaçının ve sanıkların, katılanların veya mağdurların leh veya aleyhine yargı görevi yapanlara emir vermeyi veya baskı yapmayı veya nüfuz icra etmeyi veya yargı görevleri yapanları ne suretle olursa olsun etkilemeye teşebbüs etmeyi cezalandırmaktadır. Emir verildiği, baskı yapıldığı veya nüfuz icra edildiği veya etki yapılmasına girişildiği anda cürüm tamamlanmış olur.
Suç, herhangi bir yargı görevi yapana karşı işlenebilir.
Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde faile daha az ceza verilmesi öngörülmüştür. Burada iltimastan maksat, hatıra binaen ricada bulunmaktır.
TCK 277 (Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/5678 Karar: 2015/4321 Tarih: 17.11.2015
-
TCK 277. Madde
-
Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.11.2007 tarih ve 2007/5-70/254 Sayılı kararında da belirtildiği gibi, TCK’nın 277. maddesinde tanımlanan suçun maddi unsuru, yargı görevini yapanları, emir vermek, baskı yapmak, nüfus icra etmek suretiyle veya her ne suretle olursa olsun hukuka aykırı olarak etkilemeye kalkışmaktır.
Maddi unsuru oluşturan fiilin ise, görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesini sağlamak amacıyla işlenmesi gerekmektedir.
Somut olayda; başka suçtan cezaevinde tutuklu olarak bulunan sanığın Adana 2. Ağır Ceza Mahkkemesinin 2014/123 esas dosyasına yazdığı 05.02.2014 tarihli dilekçede özetle; davaya konu cinayetle ilgili olarak D. Y.’ın suçu üstüne aldığı konusunda duyumları olduğunu, katkıda bulunmak istediğini belirtmesi üzerine anılan mahkemece tanık sıfatıyla tespit edilen 12.06.2014 tarihli ifadesinde, dilekçesinde yazdıklarının doğru olmadığını intikam amacıyla S. ve Ş. Y.’ı suçlar tarzda dilekçe gönderdiğini beyan ettiği, ancak dilekçe içeriğinin doğru ya da yanlış olduğuna veya mahkemede tanık sıfatıyla alınan ifadesinin baskı altında verilmiş olup olmadığının kesin olarak saptanamadığı, mahkemece tanık sıfatıyla verilen ifadelerinin doğruluğunun kabulü karşısında, yalan tanıklık suçunun oluşmayacağı, cezaevinden göndermiş olduğu dilekçenin, yalan tanıklık yapmak için yapılmış bir başvuru olduğunun kabulü halinde, eyleminin TCK’nın 36. maddesi kapsamında kaldığı, bu kabul dışında dilekçe vermek şeklindeki eylemin yukarıda açıklanan suçun maddi unsurunu oluşturmayacağı gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 17.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2007/8558 Karar: 2008/15780 Tarih: 10.07.2008
-
TCK 277. Madde
-
Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre sanıklar Haldun ve Cenk hakkında Telekom-Turkcell davasıyla ilgili Ankara Yedinci Asliye Hukuk Mahkemesi ve sanık Galip’in Ankara Yedinci Asliye Ticaret Mahkemesi yargıçları üzerinde gerçekleştirdikleri iddia olunan eylemleri nedeniyle bir karar verilmemiş ise de, zamanaşımı süresince hüküm kurulabileceği anlaşılarak yapılan incelemede;
Anayasa’nın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 5320 sayılı Yasa’nın 8. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nın 308/7. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının sanıkları, mağdurları, C.savcısını ve herkesi inandıracak ve Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde olması, Yargıtay’ın gerekçelerde tutarlılık denetimi yapması ve gerekçelerde disiplin işlemini yerine getirmesi için, kararın dayandığı iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ile delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi, bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gerekçeye yansıtılmasının gerekmesine karşın;
Yerel mahkeme kararında, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlere yer verilmediği,
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nun iletişimin dinlenmesi veya tespitini düzenleyen 2. maddesinde Bu Kanunda öngörülen suçları işleme veya bunlara iştirak yahut işlendikten sonra faillere her ne suretle olursa olsun yardım veya aracılık veya yataklık etme kuşkusu altında bulunan kimselerin kullandıkları telefon, faks ve bilgisayar gibi kablolu, kablosuz veya diğer elektromanyetik sistemlerle veya tek yönlü sistemlerle alınan veya iletilen sinyalleri, yazıları, resimleri, görüntü veya sesleri ve diğer nitelikteki bilgileri dinlenebilir veya tespit edilebilir … hükmüne yer verildiği, devam eden fıkralarında karar mercii, süresi ve koşullarının düzenlendiği, 4422 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldıran 5271 sayılı CMK’nın 135. maddesi ile iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması başlığı ile yapılan düzenlemede, söz konusu tedbirin uygulanmasının maddede öngörülen suçlarla sınırlı tutulduğu, suça ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilme olanağının bulunmaması koşuluna bağlanarak, dinlemenin yöntem ve esaslarının gösterildiği, 10.11.2005 tarihinde 25989 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Tespiti, Dinlenmesi, Sinyal Bilgilerinin Değerlendirilmesi ve Kayda Alınmasına Dair Usul ve Esaslar ile Telekomünikasyon iletişim Başkanlığının Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelik ve sonradan 14.02.2007 tarih 26434 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren yönetmelik hükümlerinde ayrıntıların saptandığı, T.C. Anayasası’nın özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyetini düzenleyen 20 22. maddeleri ve Türkiye’nin de tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin B. maddesi ile koruma altına alınan haberleşme hakkının ihlali suretiyle delil elde edilmesi ancak kanunla belirlenen yöntem ve esaslara uyulması koşuluyla hukuka uygun sayılacağı öngörüldüğü halde, hükümlülük kararında kanıt olarak kabul edilen iletişimin tespitine dair belgelerin yasal dayanağını oluşturan kararların dosyaya getirtilip duruşmada okunmadığı, iletişimin tespitinin kim hakkında, hangi suça ilişkin olarak ve hangi süreyle gerçekleştirildiği, hukuka uygun ya da aykırı olarak elde edilip edilmediği hususlarının tartışılıp değerlendirilerek gerekçeye yansıtılmadığı,
Suç tarihinde 765 sayılı TCK’nın 232. maddesi yürürlükte iken, sonradan 5237 sayılı TCK’nın 277. maddesinin yürürlüğe girmesi karşısında, 5237 sayılı TCK’nın 7/2 ve 5252 sayılı Yürürlük Yasası’nın 9/3. maddeleri uyarınca, ilgili yasa hükümlerinin somut olaya ayrı ayrı ve bütünüyle uygulanarak ortaya çıkan sonuçlar birbirleriyle karşılaştırılıp sonuç olarak hangi yasa maddesinin sanıklar yararına olduğu denetime olanak verecek biçimde hükmün gerekçesinde gösterilmeden, yalnızca maddelerde öngörülen cezalar değerlendirilerek 5237 sayılı TCK’nın 277. maddesinin uygulandığı, sanıkların sergiledikleri rahat, pervasız tavırları nedeniyle yasanın öngördüğü cezanın alt sınırdan belirlenmesinin adil ve caydırıcı olmayacağının düşünüldüğü belirtilmesine karşın, cezaların hükümlülük kararlarının birinde iki yıl altı ay, diğerlerinde ise üç yıl hapis olarak farklı biçimde Uygulanması nedenlerinin açıklanmadığı,
Sanık Özgün’ün 08.05.2007 günlü dilekçesinde iletişimin tespitiyle ilgili bilirkişi incelemesi yaptırılmasının istenmesine karşın bu hususta bir karar verilmeyerek savunma hakkının sınırlandırıldığı,
Her ne kadar 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 4/2. maddesinde, CMK’nın yürürlüğe girmesinden önce soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yapılmış olan işlem ve kararların hukuki geçerliliklerini sürdüreceği öngörülmüş ise de, CMK’nın 7. maddesinin, yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hakim veya mahkemece yapılan işlemlerin hükümsüz olacağına dair hükmü ile CMK’nın 217. maddesinin yargıcın, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabileceği kuralı ve CMK’nın doğrudanlık, yüz yüzelik ve sözlülük ilkeleri karşısında yürürlük yasasının anılan maddesinin uygulama olanağının bulunmadığı, görevsiz Ankara Onbirinci Ağır Ceza Mahkemesi’nde sorgusu yapılan sanık Haldun’un duruşmaya çağrılmasına ve kendisine iddianame yerine geçen görevsizlik kararı okunmasına karşın CMK’nın 147 191. maddeleri uyarınca açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde yöntemince sorgusunun yapılmadığı ve yine görevsiz mahkemede dinlenen tanıkların adil bir yargılama için tekrarlanma olanağı bulunduğu halde yeniden dinlenmedikleri gibi, anlatımları da duruşmada okunup değerlendirilmediği, istinabe yoluyla dinlendikleri anlaşılan tanıklar Erdal, H.İbrahim ve Oğuz’un ifade tutanakları dosya içerisinde bulunmamasına karşın, anlatımlarına dayanarak hükümlülük kararı verildiği,
Yargı görevi yapanı etkileme suçunun, 5237 sayılı TCK’nın 277. maddesine göre, yargı görevi yapanlara emir verilmesi veya baskı yapılması veya nüfuz icra edilmesi veya her ne surette olursa olsun hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs edilmesi halinde, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nın 232. maddesine göre ise, sahabet veya garaz ve menfaate müsteniden hakimlere emir ve tahakküm veya nüfuz veya iltimas etme suretiyle oluşacağı gözetildiğinde, kendilerine nüfuz edildiği kabul edilen görevli yargıçların olayla ilgili bilgileri olacağı açık olduğu halde, tamamının tanık olarak dinlenmedikleri,
CMK’nın 232. maddesinin 7. fıkras 7. fıkrasının açık hükmüne karşın gerekçeli kararın mühürlenmediği, sanıklar Cenk, Galip ve Özgün’ün adli sicil kayıtlarının dosyaya getirtilmediği,
Anlaşılmıştır.
Bu durumlar karşısında;
1 - CMK’nın 230/1. maddesi uyarınca gerekçeli kararda iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin gösterilmesi;
2- CMK’nın 135, 206/2-a, 230/2 217. maddeleri gereğince iletişimin tespitine dair kararların dosya içerisine konulması ve duruşmada okunmak suretiyle delillerin hukuka uygun ya da aykırı olup olmadıklarının tartışılıp değerlendirilmesi,
3- 5237 sayılı TCK’nın 7/2, 5252 sayılı Yürürlük Kanunu’nun 9/3. maddeleri uyarınca, suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı Kanun ile sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanun’un hangisinin sanıklar yararına olduğunun yöntemine uygun olarak tartışılması,
4- 765 sayılı TCK’nın 29 ve 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca, kurulan hükümlerde temel ceza belirlenirken farklı cezalar öngörülmesi nedenlerinin açıklanması,
5- CMK’nın 177. maddesi uyarınca sanık Özgün’ün bilirkişi incelemesi yaptırılması konusundaki isteği hakkında karar verilmesi,
6- Yargı görevlerinin etkilenmesine kalkışılan Neşter davasında tahliye kararı veren Ankara İki Nolu DGM Yargıçları, Hayat Bilgisi davasında görev yapan İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi Yargıcı, Santral davasının görüldüğü Ankara Onuncu İdare Mahkemesi Yargıçları ve Pasaparola ve Pazar Yıldızı davasında Ankara Altıncı Asliye Ticaret Mahkemesi Yargıçlarının tanık olarak dinlenerek kanıtların birlikte değerlendirilmesi,
7- CMK’nın 7, 209, 215, 217 ve doğrudanlık, yüz yüzelik, sözlülük ilkeleri ile Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 06.05.2008 gün 90-100 sayılı kararı uyarınca, sanık Haldun’un yöntemince sorgusunun yapılması ve görevsiz mahkemede dinlenen tanıkların yeniden dinlenmeleri, istinabe yoluyla dinlenen tanıklar Erdal, H. İbrahim ve Oğuz’un anlatımlarına ilişkin tutanakların dosya içerisine konulması,
8- CMK’nın 232/7. maddesi uyarınca gerekçeli kararın mühürlenmesi,
9- Sanıklar Cenk, Galip ve Özgün’ün adli sicil kayıtlarının dosyaya getirtilmesi,
Gerekirken eksik soruşturma ve yetersiz gerekçeyle hükümler kurulması,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş ve sanık Haldun müdafii ile sanıklar Cenk, Galip ve Özgün’ün temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle başkaca yönler incelenmeksizin hükümlerin BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 10.07.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2500 Karar : 2018/5254 Tarih : 8.05.2018
-
TCK 277. Madde
-
Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu
Dairemizin 01.11.2017 tarihli tevdi kararı uyarınca, katılan … ile vekilinin yokluğunda verilen 25.04.2016 tarihli kararın katılan vekiline tebliğ edildiği ve katılan vekilinin hükmü temyiz etmediği belirlenerek yapılan incelemede:
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sübuta ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Sanığın, kardeşinin öldürülmesi olayıyla ilgili olarak İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/385 esasına kayden görülmekte olan davada sanık müdafii olarak görev yapan şikayetçiyi 08.06.2009 günü telefonla arayarak, ona; dosyayı takip etmeye devam etmesi halinde kendisine zarar vereceğini, kendisini duruşma tarihinden sonra sakat bırakacağını, para ile tuttuğu kişilere tecavüz ettireceğini, savcılığa şikayette bulunması halinde adliye koridorunda vurduracağını söylemek suretiyle TCK’nın 6/1-d madde, fıkra ve bendine göre yargı görevi yapan avukata karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla tehdit kullanması biçiminde sübut bulan eyleminin, TCK’nın 265/2. madde ve fıkrasında düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç niteliğinde yanılgılı değerlendirme ve yetersiz gerekçe ile TCK’nın 277/1. madde ve fıkrasında düzenlenen yargı görevi yapanı etkileme suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,
2- Kabul ve uygulamaya göre de:
a) Sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, 3. fıkraya aykırılık oluşturacak şekilde, TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendindeki hak ve yetkileri kullanmak yönündeki yoksunluğuna, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından “koşullu salıverilme tarihine kadar”, diğer kişiler yönünden ise, “hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar” karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
b) Adli sicil kaydı bulunmayan ve duruşmadaki tavrı olumlu değerlendirilerek cezasında takdiri indirim yapılan sanığın, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususunda ulaşılacak kanaate göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının gerekip gerekmediğine ve suçu işledikten sonra yargılama sürecinde pişmanlık duyup duymadığı irdelenerek hükmedilen 1 yıl 8 ay hapis cezasının ertelenip ertelenmeyeceğine karar verilmesi gerekirken, “…sanığın cezası ile ilgili olarak adli sicil kaydı kapsamına ve bu maddelerin uygulanmasının sanığın suç işlemekten çekinmesine neden olacağına dair kanaat oluşmaması nedeniyle CMK 231/5 ve TCK 50 ve 51 maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına,” biçimindeki yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 08.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/4300 Karar : 2018/1184 Tarih : 7.02.2018
-
TCK 277. Madde
-
Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu
Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanık …‘ın eşi tarafından sanık aleyhine boşanma davası açıldıktan sonra Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat eden mağdur …‘in; sanık ile sanığın eşinin kendisine ait evde kiracı olarak oturmaları nedeniyle ailevi sorunlarına ve kavgalarına şahit olmakla beraber sanık tarafından daha önce tehdit edilmesinden dolayı tanıklık yapmayı kabul etmediğine dair 02.03.2011 tarihli şikayet dilekçesi üzerine başlatılan adli soruşturma ve yapılan yargılama sonunda; sanığın, evinin önünde oturan mağdura, cadde üzerindeyken söylediği; “Seni döverim, benim aile işime karışma” sözleri ile tehdit suçunu işlediğinin iddia ve kabul edildiği olayda;
Gerek mağdur …‘in gerek mağdurun eşi olan tanık Gülsüm’ün beyanlarına göre, sanığın mağduru 2010 yılı Haziran ayında tehdit ettiğinin anlaşılması karşısında, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 90. maddesi ile yapılan değişiklikten önce ve suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 277/1. madde ve fıkrasındaki yargı görevi yapanı etkileme suçunda sadece yargı görevi yapanları hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kimsenin cezalandırılacağı düzenlendiğinden ve yargı görevi yapan ibaresinden TCK’nın 6/1-d madde, fıkra ve bendinde yapılan tanım gereğince hakim, Cumhuriyet savcısı ve avukatların anlaşılması gerektiği dikkate alındığında tanığın hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs edilmesi anılan madde ve fıkra kapsamında suç olarak düzenlenmediğinden; ayrıca, 6352 sayılı Kanun’un 93. maddesi ile yapılan değişiklikten önce ve suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 288/1. madde ve fıkrasındaki adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunda bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hakim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişinin cezalandırılacağı düzenlenmiş olup, maddede yer alan ve CMK’nın 2. maddesinde tanımlanan “soruşturma” ve “kovuşturma” terimlerinin ikisinin de ceza hukukuna ait evreleri ifade etmesinden dolayı 6352 sayılı Kanun’un 93. maddesi ile yapılan değişiklikten önce ancak ceza yargılaması için söz konusu olan adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunun hukuk mahkemelerinde görülen davalarda ya da kabahat veya idari yaptırım gerektiren fiillere ilişkin soruşturmalarda uygulanması mümkün olmadığından, sanığın, henüz boşanma davasının açılmadığı dönemde mağdura söylediği; “Seni döverim, benim aile işime karışma” sözlerinin TCK’nın 106/1-1. madde, fıkra ve cümlesindeki tehdit suçunu oluşturduğuna dair yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Kanun yollarına başvurulmasından dolayı yapılan yargılama giderlerinin de CMK’nın 330. maddesi uyarınca belirli koşullar altında sanığa yüklenmesi gerektiğinden yargılama giderlerinin toplam miktarının hüküm tarihinde tam olarak belirlenememesi ve hüküm kesinleşinceye kadar yapılan giderlerin miktarı da gözetilerek hesaplanacak olan yargılama giderlerinin 05.07.2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 100. maddesi ile CMK’nın 324/4. madde ve fıkrasına eklenen cümlenin atıfta bulunduğu 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutardan az olması halinde Devlet Hazinesi üzerinde bırakılması hususunun infaz aşamasında re’sen değerlendirilebilecek olması nedeniyle karar tarihi itibariyle 18,00 TL olarak hesaplanan yargılama giderlerinin sanığa yükletilmesi bozma nedeni olarak kabul edilmemiş, tebliğnamedeki bu yönden hükmün düzeltilerek onanmasını öneren görüşe iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Gerekçeli karar başlığına, 01.06.2010 olan suçun işlendiği tarihin 02.03.2011 olarak yazılması suretiyle CMK’nın 232/2-c madde, fıkra ve bendine aykırı hareket edilmesi,
2- Kayden 01.04.1976 doğumlu sanık hakkında hükmedilen hapis cezası 5 ay olduğu ve suçun işlendiği 01.06.2010 tarihi itibariyle sanık 18 yaşını doldurup, 65 yaşını bitirmediği halde, kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verilirken, TCK’nın 50/1-a madde, fıkra ve bendi yerine uygulama alanı bulunmayan TCK’nın 50/3. madde ve fıkrasının yazılması suretiyle CMK’nın 232/6. madde ve fıkrasına aykırı hareket edilmesi,
3- 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi ile değişik CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve TCK’nın 106/1. madde ve fıkrasında tanımı yapılan tehdit suçunun uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; TCK’nın 7/2. madde ve fıkrası uyarınca; “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü de gözetilerek, 6763 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanun’un 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirilip, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 07.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3897 Karar : 2018/104 Tarih : 25.01.2018
-
TCK 277. Madde
-
Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu
02.12.2016 tarih ve 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 36. maddesiyle 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesinin 3. fıkrasının 2.cümlesinde yapılan değişiklik uyarınca,
İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.11.2016 tarihli ve 2016/434 E. - 2016/580 K. sayılı direnme kararının incelenmesinde,
Dairemizin 31.05.2016 tarih ve 2016/1298 E. 2016/3799 K. sayılı kararıyla; “Yargı görevi yapanları etkilemek suçunun maddi unsuru, yargı görevi yapanları emir vermek, baskı yapmak, nüfuz icra etmek suretiyle veya her ne surette olursa olsun hukuka aykırı olarak etkilemeye kalkışmaktır. Somut olayda ihtiyati haczin kaldırılması için noter vasıtasıyla hakime ihtar çekme şeklinde gerçekleşen davranışta hakime emir vermek, baskı yapmak, nüfuz icra etmek şeklindeki seçimlik hareketlerden herhangi birinin gerçekleşmediği açıktır. Hukuka aykırılık ise genel bir ifadeyle hukuka (hakka) karşı gelmek onunla çatışma halinde olmak demektir. Suçun unsuru olarak hukuka aykırılık, işlenen fiile hukuk düzeni tarafından cevaz verilmemesi, bütün hukuk düzeni ile çelişki ve çatışma halinde bulunulması anlamına gelmektedir. Hakime ihtarname çekmek usul hukuku açısından uygulamada rastlanan davranışlardan değil ise de, dava sırasında iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında hukuk düzeninin kesinlikle yasakladığı bir durum olmadığından suçun unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği belirtilerek bozma kararı verildiği,
Mahkemece ihtiyati haczin kaldırılması için noter vasıtasıyla hakime ihtar çekme eyleminin TCK’nın 277. maddesi uyarınca hukuka aykırı olduğu, yargı bağımsızlığı ilkesini zedelediği, hakimin tarafsızlığını etkileyecek nitelikte olduğu belirtilerek direnme kararı verildiği görülmekle;
Oluş, dosya kapsamı ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, bozma kararında bir isabetsizlik olmadığından kararda değişiklik yapılmasına yer olmadığına, CMK 307/3. maddesi uyarınca, dosyanın incelenmek üzere Yargıtay Ceza Genel Kurul Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE, 25.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3156 Karar : 2017/10583 Tarih : 20.12.2017
-
TCK 277. Madde
-
Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin takdiri indirim maddesinin uygulanmamasına, hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmamasına ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Sanık …‘ın, kardeşi olan ve Alanya’daki bir otelde barmen olarak çalışan …‘in 27.09.2012 günü aynı otelde tatilini geçirmek için kalan Slovakya vatandaşı 15 yaşından küçük bir kız çocuğuna yönelik çocukların cinsel istismarı suçunu işlediği iddiasıyla başlatılan adli soruşturma esnasında, yargı görevi yapan Cumhuriyet savcısı ve hakim ile doktor olan bilirkişiyi hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs etmek suretiyle TCK’nın 277/1. madde ve fıkrasında düzenlenen yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu işlediğinin iddia ve kabul edildiği olayda;
Karar tarihinden sonra 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 69. maddesiyle TCK’nın 277. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “veya yapılmakta olan bir soruşturmada,” ve “şüpheli veya” ibareleri madde metninden çıkarılıp, aynı fıkranın sonuna “Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza altı aydan iki yıla kadardır.” cümlesinin eklenmesi karşısında, TCK’nın 7/2. madde ve fıkrasındaki, “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü gözetilerek, sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,
2- Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçu TCK’nın 268/1. madde ve fıkrasında, “İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde bu suçun iftira suçunun özel bir işleniş biçimini oluşturduğu belirtilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.06.2017 tarihli, 2015/182-2017/314 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; failin işlediği bir suç nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendi kimliğini saklayarak, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması ve o kişi hakkında iftira atmışcasına soruşturma ve kovuşturma yapılmasına neden olması durumunda, bu madde hükmü uygulanacaktır. Suçun oluşması için, failin daha önce bir suç işlemiş olması veya bir suçtan aranması, kendi kimliğini vermesi halinde hakkında bu suçtan işlem yapılacak olması gerekmektedir. Başka bir anlatımla bu suçun oluşması için, sanığın, başkasının kimliğini veya kimlik bilgilerini vermesi yeterli olmayıp, işlediği bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini kullanması gerekmektedir.
İncelenen dosyada, kardeşi hakkında Slovakya vatandaşı 15 yaşından küçük bir kız çocuğuna karşı çocukların cinsel istismarı suçunu işlediği iddiasıyla adli soruşturma başlatılan sanığın, kardeşine uygulanabilecek tutuklama tedbirini ve kardeşinin aleyhine toplanacak delilleri bertaraf etmek amacıyla, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı, yabancı uyruklu kız çocuğu hakkında rapor düzenleyecek olan devlet hastanesinde görevli doktor ve kardeşi ile ilgili tutuklama talebini değerlendirecek olan hakim ile telefonda görüşürken, kendisini Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcı Vekili M.G veya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 1. Dairesi Üyesi İ.A olarak tanıtmasındaki amaç; bu kişilerin isim, ünvan ve konumunu kullanarak, hem muhatapları olan Cumhuriyet savcısı, doktor ve hakim ile kolaylıkla iletişim kurmak hem de muhataplarına yönelik telkinlerinin etkisini artırmak olup, sanık tarafından, Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcı Vekili M.G’nin ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 1. Dairesi Üyesi İ.A’nın isim ve ünvanlarının, “İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla” kullanılmadığı gözetilmeksizin, sanık hakkında TCK’nın 268/1. madde ve fıkrasında tanımlanan başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
3- Kabul ve uygulamaya göre de:
a) Sanığın, 28.09.2012 günü, bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda, kardeşi hakkındaki soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı, aynı soruşturmada bilirkişi olarak görev alan doktor ve kardeşi ile ilgili tutuklama talebini değerlendirecek olan hakim ile kendisini Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcı Vekili M.G veya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 1. Dairesi Üyesi İ.A olarak tanıtarak telefonda görüşüp, kardeşi olan şüpheli lehine sonuç doğuracak bir karar verilmesi veya bir işlem tesis edilmesi ya da beyanda bulunulması için, onlara telkinlerde bulunması eylemlerinin, zincirleme şekilde TCK’nın 277/1. madde ve fıkrasındaki yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu oluşturduğu ve sanığın eylemlerinin başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunu da oluşturduğunun kabul edilmesi karşısında TCK’nın 44/1. madde ve fıkrasında düzenlenen fikri içtima kapsamında daha ağır cezayı gerektiren yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan belirlenen temel cezada TCK’nın 277/2. madde ve fıkrasının “Birinci fıkradaki suçu oluşturan fiilin başka bir suçu da oluşturması halinde, fikri içtima hükümlerine göre verilecek ceza yarısına kadar artırılır.” hükmü uyarınca artırım yapılması gerekirken, sanığın, yargı görevi yapan Cumhuriyet savcısı ve hakim ile bilirkişiye yönelik olarak yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu, Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcı Vekili M.G’ye ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 1. Dairesi Üyesi İ.A’ya yönelik olarak başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunu ayrı ayrı işlediğine dair yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle TCK’nın 277/1. madde ve fıkrası gereğince 3 kez ve TCK’nın 268/1. madde ve fıkrası yollamasıyla aynı Kanun’un 267/1. madde ve fıkrası gereğince 2 kez cezalandırılmasına ilişkin sanık hakkında toplam 5 ayrı mahkumiyet hükmü kurulması,
b) Sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, 3. fıkraya aykırılık oluşturacak şekilde, TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendindeki hak ve yetkileri kullanmak yönündeki yoksunluğuna, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından “koşullu salıverilme tarihine kadar”, diğer kişiler yönünden ise, “hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar” karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi ve Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 20.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1833 Karar : 2017/7745 Tarih : 23.10.2017
-
TCK 277. Madde
-
Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Sanığın, kasten yaralama suçundan yargılandığı davanın tanığını 13.09.2012 günü telefonla arayarak, ondan olay yerinde gördüğü şahsın kendisi olmadığını söylemesini isteyip aleyhine verdiği kolluk ifadesini mahkemede değiştirmesi için ricada bulunması üzerine tanığın istinabe mahkemesinde söylediği olay yerinde sanığın olmadığına dair gerçeğe aykırı beyanından esas mahkemede dönerek gerçeği söylediği olayda;
Tanık hakkında yalan tanıklık suçundan dolayı TCK’nın 274/1. madde ve fıkrasındaki etkin pişmanlık hükmü gereğince ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olup, aynı Kanun’un 40. maddesindeki bağlılık kuralı ve iddianamedeki anlatım da dikkate alındığında, sanığın sübutu kabul edilen eyleminin, TCK’nın 38/1. madde ve fıkrası yollamasıyla aynı Kanun’un 272/2. madde ve fıkrasında düzenlenen ve bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası yaptırımı öngören yalan tanıklık suçuna azmettirme ile 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 69. maddesi ile TCK’nın 277/1. madde ve fıkrasının sonuna eklenen ve altı aydan iki yıla kadar hapis cezası yaptırımı öngören iltimas suretiyle yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu oluşturduğu, işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren sanığın, TCK’nın 44/1. madde ve fıkrası gereğince bunlardan en ağır cezayı gerektiren yalan tanıklık suçundan dolayı TCK’nın 38/1. madde ve fıkrası yollamasıyla aynı Kanun’un 272/2. madde ve fıkrası gereğince cezalandırılması, ayrıca, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 90. maddesi ile TCK’nın 277. maddesinin ikinci fıkrası olarak düzenlenen “Birinci fıkradaki suçu oluşturan fiilin başka bir suçu da oluşturması halinde, fikri içtima hükümlerine göre verilecek ceza yarısına kadar artırılır.” hükmü uyarınca sanığa hükmedilen cezada artırım yapılması, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan ise hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, sanık hakkında yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan dolayı TCK’nın 277/1-son madde, fıkra ve cümlesi gereğince mahkumiyet hükmü kurulması,
2- Kabul ve uygulamaya göre de:
Sanığa hükmedilen adli para cezası taksitlendirildikten sonra, TCK’nın 52/4. maddesi gereğince, ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin kararda belirtilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 23.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1787 Karar : 2017/5175 Tarih : 18.10.2017
-
TCK 277. Madde
-
Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu
1-İddianamedeki olayın anlatılış biçimine göre, sanığın eyleminin TCK’nın 277. maddesinde tanımlanan yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu oluşturabileceği ve yargılama yapma görevinin üst dereceli Asliye Ceza Mahkemesine ait olduğu hususları dikkate alınarak görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmesi,
2-Kabul ve uygulamaya göre de;
a- Katılanın tanıklık görevi yaptığı dava dosyası tespit edilerek ilgili dosyanın aslı veya onaylı fotokopisi dosya arasına alındıktan sonra; yargılama sırasında dinlenen tanıkların beyanları arasındaki çelişkilerin giderilmesi, giderilemediği takdirde hangi beyana üstünlük tanındığı da belirtilerek, tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip sanığın eyleminin TCK’nın 277. maddesinde tanımlanan yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu oluşturup oluşturmadığı tartışılmak suretiyle hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi,
b- Adli para cezalarının yerine getirilmemesi halinde 6545 sayılı Kanunla değişik 5275 sayılı Kanunun 106/3. maddesi uyarınca infaz aşamasında re’sen uygulama yapılabileceği nazara alındığında hüküm fıkrasında TCK’nın 52/4. maddesi gereğince ihtarat yapılması,
Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan CMUK 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 18.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/4193 Karar : 2016/3671 Tarih : 24.10.2016
-
TCK 277. Madde
-
Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık . hakkında maktül . yönelik bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin edilmiş, savunması inandırıcı gerekçelerle değerlendirilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin sanık hakkında eksik incelemeye, suç vasfına, Cumhuriyet savcısının ve katılan vekilinin suç vasfına yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle,
1)Sanık . hakkında maktül . yönelik bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA,
2)Sanık . hakkında mağdur . yönelik “Tanığı Etkilemeye Teşebbüs” suçundan kurulan mahkumiyet hükmü yönünden yapılan incelemede;
Yargı görevini yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkileme suçunun 5237 sayılı TCK 277/1 maddesinde “Görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkarılmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi yada beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır:” şeklinde düzenlendiği, 18/06/2014 tarihinde yapılan değişiklikle madde metninde yer alan “veya yapılmakta olan bir soruşturmada” ibaresinin çıkarıldığı ve soruşturma aşamasında yargı görevini etkilemeye yönelik fiillerin suç sayılmayacağının anlaşılması karşısında; sanığın mağdur . yönelik eyleminin soruşturma aşamasına yönelik olduğu, suç unsurları oluşmadığı halde yazılı şekilde yasal olmayan gerekçeyle karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık . müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki düşünce hilafına BOZULMASINA, 24/10/2016 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/3874 Karar : 2015/4949 Tarih : 10.12.2015
-
TCK 277. Madde
-
Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu
1- Sanık hakkında görevliye hakaret suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;
Bozmaya uygun yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
2- Sanık hakkında yargı görevini yapanı etkileme suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesine gelince;
İtirazın iptali davasında davalı olan sanığın, duruşma sırasında Adli Tıp Kurumuna gönderilmek üzere kendisinden yazı ve imza örnekleri aldırılırken yazdırılan “alacaklılara borcumu ödemedim” şeklindeki yazıya tepki olarak yazdığı suça konu mektupta geçen “… duyurursam sizi Şırnak, Hakkari, Beytüşşebaba sürerler, ..sabrımı taşırma bir pire için yorgan yakarım, … sabrım tükendiği anda iyi olmaz,..” şeklindeki sözlerinde TCK’nın 277. maddesinde düzenlenen yargı görevini yapanı etkileme suçu yönünden kastının olmadığı, ancak eyleminin tahrik altında TCK’nın 106/1-2. cümle maddesinde düzenlenen tehdit suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 10.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/733 Karar : 2015/4690 Tarih : 30.11.2015
-
TCK 277. Madde
-
Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu
Sanığın eyleminin tehdit suçunu da içerdiğinin anlaşılmış olmasına göre, TCK’nın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kapsamında daha ağır cezayı içeren yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs suçundan belirlenen temel cezanın TCK’nın 277/2. maddesi uyarınca yarı oranında artırılmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E, 2015/85 sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılması gerektirmeyen bu hususun aynı Kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan hükümdeki TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin kısımlarının bütünüyle çıkarılarak yerine “Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E, 2015/85 sayılı iptal kararı doğrultusunda yürürlükte bulunan TCK’nın 53. maddesinin sanık hakkında uygulanmasına” ibaresi eklenmeksuretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 30.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.