0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Birden Çok Evlilik, Hileli Evlenme, Dinsel Tören Suçu

TCK Madde 230

(1) Evli olmasına rağmen, başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kendisi evli olmamakla birlikte, evli olduğunu bildiği bir kimse ile evlilik işlemi yaptıran kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(3) Gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı zamanaşımı, evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlar.

(5) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 27/5/2015 tarihli ve E.: 2014/36, K.: 2015/51 sayılı Kararı ile.)

(6) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 27/5/2015 tarihli ve E.: 2014/36, K.: 2015/51 sayılı Kararı ile.)



TCK Madde 230 Gerekçesi

Maddenin birinci fıkrası, birden çok evlenme fiilini suç hâline getirmiştir. Suçun faili kadın veya erkek olabilir.

Bu fiilin suç olarak tanımlanmasıyla, aile düzeninin korunması amaçlanmıştır.

Suçun oluşması için, evli olan kimsenin kanuna ve usulüne uygun olarak ikinci bir nikâh işlemi yaptırmış bulunması gerekir. Birinci evliliğin Türkiye’de veya yabancı bir ülkede yapılmış olmasının önemi yoktur. Birinci evlilik ölüm, boşanma veya iptal suretiyle ortadan kalkmadığı sürece ikinci evlilik suç teşkil edecektir. Birinci evliliğin iptalinin olanaklı bulunması hâlinde de iptal hükmü kesinleşmediği sürece ikinci evlilik, suç teşkil edecektir. Suçun oluşabilmesi için, kişinin kasten hareket etmesi gerekir. Taksirle ikinci evliliğin gerçekleşmiş bulunması hâlinde fiil suç olmaz.

İkinci fıkraya göre, evli olduğu hâlde ikinci defa evlenen kişinin durumunu bilerek onunla evlenen kimse de birinci fıkra gereğince cezalandırılacaktır. Bu hâlde suçun oluşması için failin, kendisinin evli olması gerekmez ve fakat evlendiği kişinin esasen evli bulunduğunu bilmesi yeterlidir. Taksir, suçun oluşması için yeterli değildir. Birinci evlenme yurt dışında yapılmış olsa da suç oluşacaktır.

Maddenin üçüncü fıkrasında, gerçek kişiliğin saklanması suretiyle başkasıyla evlenme işlemi yaptırılması cezalandırılmaktadır. Suç, failin gerçek kimliğini saklayarak kendisini bir başka kimse gibi göstermesi ve bu suretle evlenme işlemlerinin yapılması ile oluşur.

Dördüncü fıkrada, yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı zamanaşımının evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren başlayacağı hükmü getirilmiştir. İptal davası uzun sürebileceğinden, burada zamanaşımının başlangıcını özel biçimde belirleyen bir hükmün getirilmesi yerinde görülmüştür.

Maddenin beşinci fıkrasında, resmî nikâh bulunmadan evlenmenin dinsel töreninin yaptırılmasının cezalandırılacağı hususundaki hükme yer verilmiştir. Böylece Anayasanın 174 üncü maddesinin (4) numaralı bendi vurgulanmış olmaktadır. Ancak, medenî nikâhın yapılması durumunda kamu davası ve hükmedilen cezanın bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılacağı hükme bağlanarak, resmî nikâhın yapılmasını teşvik edici bir hüküm getirilmiştir. Hâlen, insanların fiilen ve uzun süreler, nikâhsız olarak yaşadıkları ve bunun suç oluşturmadığı düşünülecek olursa, böyle bir hükmün yerinde olduğu kabul edilmelidir.

Son fıkrada ise, evlenme akdinin kanuna göre yapılmış olduğunu gösteren belgeyi görmeden bir evlenme için dinsel tören yapan kimsenin cezalandırılması öngörülmüştür.


TCK 230 (Birden Çok Evlilik, Hileli Evlenme, Dinsel Tören Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/8151 Karar: 2012/6034 Tarih: 28.05.2012

-TCK 230. Madde

  • Birden Çok Evlilik, Hileli Evlenme, Dinsel Tören Suçu

492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunun 13 üncü maddesiyle değişik (1) sayılı tarifesinde belirlenen temyiz harcı mahkemece muhtıra gönderilmesine rağmen yatırılmadığından suça sürüklenen çocuk müdafiin temyiz isteğinin 5320 sayılı Kanunun 8/1 inci maddesi gözetilerek CMUK’nın 317 nci maddesi uyarınca reddiyle, incelemenin O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiziyle sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

14.04.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunun 26 ncı maddesiyle ekli 5320 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinde hapis cezasından çevrilenler hariç sonuç olarak hükmedilen 3000 TL’ye kadar (dahil) adli para cezalarına karşı temyiz yoluna başvurulamayacağının belirtilmesi karşısında, suça sürüklenen çocuk hakkında hükmedilen hapis cezasından çevrili 500 TL adli para cezasına ilişkin hükmün karar tarihi itibarıyla temyiz kabiliyetinin bulunduğu anlaşıldığından, temyizin reddini isteyen tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir.

Suça sürüklenen çocuk H.’la temyize gelmeyen diğer sanık T.’ın savunmalarında medeni nikah yapmak istediklerini belirtmeleri, suça sürüklenen çocuk H. hakkında Sinop Atatürk Devlet Hastanesinden alınan 02.04.2010 tarihli raporda yaşının 03.04.2009 tarihi itibarıyla 17 yaş ile uyumlu olduğunun belirtilmesi ve 5237 sayılı TCK.nın 230/5 inci maddesindeki medeni nikah yapılması halinde kamu davası ve hükmedilen ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar hükmü karşısında, suça sürüklenen çocuk H.’nın velileri tarafından açılan ve Boyabat Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.10.2010 gün ve 2010/1511 Esas, 2010/741 Karar sayılı görevsizlik kararıyla Boyabat Sulh Ceza Mahkemesine gönderilen yaş düzeltme davasının sonucu araştırılıp suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun buna göre tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

Her ne kadar suça sürüklenen çocuk hakkında 5402 sayılı Kanun uyarınca sosyal araştırma raporu alınmış ise de, kayden 10.06.1995 doğumlu olan ve suç tarihinde 12-15 yaş grubunda bulunan suça sürüklenen çocuk hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 35 inci maddesi uyarınca sosyal inceleme raporunun aldırılması gerektiği, Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 20/2 nci maddesinde bu hususa yer verildiği, anılan yönetmeliğin 20/3 üncü maddesinde de, suça sürüklenen çocuğun işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığını takdir yetkisinin münhasıran mahkemeye ait olduğunun belirtildiği ve 20/4 üncü maddesinde ise hakimin bu konuda tam kanaat sahibi olamadığı durumlarda adli tıp uzmanı, psikiyatrist yada zorunlu hallerde uzman hekimden görüş alınması gerektiğinin gözetilmemesi,

Kabule göre de;

Suça sürüklenen çocuğun işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ne şekilde bulunduğunun kararda açıklanmaması,

Sonuç: Kanuna aykırı, O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1 inci maddesi gözetilerek CMUK.nın 321 inci maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.05.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS