İçtima
TCK Madde 212
(1) Sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.
TCK Madde 212 Gerekçesi
Madde metninde, sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması hâlinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı kabul edilmiştir. Örneğin, sahte belgenin kullanılması sureti ile bir kimse aldatılarak bir yarar elde edilmiş olabilir. Bu durumda, hem dolandırıcılık hem de resmi veya özel belgede sahtecilik suçlarına ait cezaların içtima suretiyle verilmesi gerekecektir. Keza, sahte belge düzenlemek suretiyle zimmetin gizlenmeye çalışılması hâlinde, hem zimmet suçundan hem de resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacaktır.
TCK 212 Resmi ve Özel Belgede Sahtecilik Suçunda İçtima Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/467
- Resmî belgenin başka bir suçun işlenmesi sırasında kullanılması nedeniyle de özel bir içtima hükmü getiren TCK’nın 212. maddesi delaletiyle sahtecilik suçundan ayrıca cezaya hükmolunması gerektiği anlaşılmakla, sanığın TCK’nın 245. maddesinin üçüncü fıkrasının yanı sıra Aynı Kanun’un 212. maddesi delaletiyle 204.maddesinde düzenlenen resmî belgede sahtecilik suçundan da cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir.
Sanık hakkında banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçundan TCK’nın 245/3. maddesi uyarınca uygulama yapılması ile birlikte sahte nüfus cüzdanı oluşturma ve kullanma eyleminden dolayı da ayrıca TCK’nın 204/1. maddesi gereğince uygulama yapılması imkânının bulunup bulunmadığı;
Resmî belgede sahtecilik suçu 5237 sayılı TCK’nın 204. maddesinde;
“(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmî belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise, suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, Kanun’un hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması hüküm altına alınmıştır.
Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye eklemeler yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.
Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulması bakımından “zincirleme suç” hükümlerinin de incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Ceza hukukunda, yasadaki suç tanımına uygun olarak gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak, her birinden dolayı ayrı ve bağımsız olarak cezalandırılır. Ancak bazı hâllerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın, faile tek ceza verilmesini gerektiren hâllerden biri de zincirleme suçtur. Zincirleme suçta faile tek ceza verilirken, Kanun’un öngördüğü miktarda bir artırım da yapılması söz konusudur.
Zincirleme suç, 765 sayılı Kanun’un 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak Kanun’un aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanun’un 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK’nın 43/1. maddesinden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
765 sayılı TCK’da yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim, 765 sayılı TCK’nın yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61.maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde gözönüne alınabilecektir.
Ayrıca, kanunda “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları konusunda bir açıklık bulunmadığından ve önceden kesin saptamaların yapılması da mümkün olmadığından, bu husus her somut olayın özelliği göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin “değişik zamanlarda” işlenip işlenmediği belirlenmelidir.
Aynı suç 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır.” denilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Buna göre suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz etmek mümkün iken, suçun ismi değiştiğinde artık aynı suçtan bahsetmek mümkün değildir. Örneğin dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi 18. Baskı, Ankara, 2012. s.339; Osman Yaşar Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. cilt, Ankara, 2014, s.1241-1242; Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 8. bası, Ankara, 2015, s. 492-493; Türkan Sancar Yalçın- Yeni Türk Ceza Kanun’un da “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253).
Bununla birlikte sahtecilik suçları bakımından özel bir içtima hükmü getiren TCK’nın 212. maddesinin de ayrıca ele alınmasında yarar bulunmaktadır.
TCK’nın “İçtima” başlıklı 212. maddesi; “Sahte resmî veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması hâlinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiş olup bu hükme göre, sahte belgenin başka bir suçun işlenmesinde kullanılması durumunda, fail hem sahtecilik, hem de belgenin kullanıldığı suçtan dolayı sorumlu tutulacaktır. Başka bir anlatımla sahte belge başka suçun işlenmesi sırasında kullanıldığında fail, hem sahtecilik hem de belgenin kullanıldığı suçtan cezalandırılacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, katılan Y.K.’nin nüfus cüzdanını ele geçirerek bu nüfus cüzdanına kendi fotoğrafını yapıştırmak suretiyle elde ettiği sahte nüfus cüzdanı ile farklı bankalara müracaatla kredi kartı sözleşmeleri imzalayarak sahte kredi kartlarının düzenlenmesini sağladığı olayda; resmî belgede sahtecilik suçu ile TCK’nın 245/3. maddesinde düzenlenen banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçu arasında aynı Kanun’un
- maddesinin ikinci fıkrasında belirtildiği şekilde bir ilişki bulunmadığı diğer bir anlatımla biri diğerinin daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekli olmadığından aynı suç sayılamayacakları, resmî belgenin başka bir suçun işlenmesi sırasında kullanılması nedeniyle de özel bir içtima hükmü getiren TCK’nın 212. maddesi delaletiyle sahtecilik suçundan ayrıca cezaya hükmolunması gerektiği anlaşılmakla, sanığın TCK’nın 245. maddesinin üçüncü fıkrasının yanı sıra Aynı Kanun’un 212. maddesi delaletiyle
- maddesinde düzenlenen resmî belgede sahtecilik suçundan da cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/12379 Karar: 2017/18773 Tarih: 21.09.2017
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Duruşmadan haberdar edilmeyen … ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’nın sanıklar hakkında açılan dolandırıcılık suçundan katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunması ve 5271 Sayılı CMK’nın 260/1. madde ve fıkrası uyarınca yasa yollarına başvurma hakkı bulunduğu, yasa yollarına başvurma hakkı bulunan, duruşma günü bildirilmeyen ve yokluğunda hüküm kurulan suçtan zarar gören hükmü temyiz etmekle katılma iradesini ortaya koyan … ve Sosyal Güvenlik Kurulu Başkanlığının 5271 Sayılı CMK’nın 237/2 238. maddeleri uyarınca davaya katılmasına … ve Sosyal Güvenlik Kurulu Başkanlığı vekillerinin katılan vekili olarak kabulüne karar verilerek ve hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu belirlenerek yapılan incelemede;
Gerekçeli karar başlığında “2006” olarak yazılan suç tarihinin sanıkların farklı tarihlerde işe başlangıç ve bitiş tarihleri olduğu anlaşıldığından “2006-2011 yılları arası” olarak kabul edilerek mahallinde düzeltilmesi mümkün görülmüştür.
1-)Sanık … hakkında kurulan hükmün incelenmesinde;
5271 Sayılı CMK’nın 231.maddesine göre verilen ve davayı sonuçlandırıcı nitelikte olmayan “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” dair karara karşı aynı Kanun’un 231/12. maddesine göre itiraz yolu açık olup temyiz olanağı bulunmadığından 5271 Sayılı nın 264. maddesi uyarınca kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunda merciin belirlenmesinde yanılma, başvuran katılan vekilinin haklarını ortadan kaldırmayacağından temyiz dilekçesinin itiraz dilekçesi olarak kabulüyle görevli ve yetkili ilk derece mahkemesince itiraz konusunda inceleme yapılması için, dosyanın incelenmeksizin iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
2-) Sanıklar B. T. , …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … hakkında beraat hükümlerinin temyiz incelemesinde;
… Devlet Hastanesi güvenlik hizmetlerinin ihalesini U…Güvelik Şirketinin aldığı ve … Devlet Hastanesinde güvenlik hizmetleri yürütmekle görevlendirilen ve U… Güvenlik Şirketinin güvenlik sorumlusu olan sanık …‘nın 2006 yılından itibaren … Devlet Hastanesinde Güvenlik İşlerinden sorumlu Proje Müdürü olarak görev yaptığı, hastaneye güvenlik personel alımı, personelin işten çıkarılması ve personelin idari işlemlerini takip ettiği, bu sebeple hastanede güvenlik görevlisi olmak üzere müracaat eden diğer sanıkların iş başvurularını aldıktan sonra, şahıslar adına bankadan hesap açılışı yapabilmek için banka formu doldurttuğu ve aynı zamanda hastaneden çıkartılmaları durumunda tazminat istememeleri için matbu istifa dilekçelerine imza attırdığı, müracaatçıya personel ihtiyacı olduğu zaman haber vereceğini söyleyerek gönderdikten sonra diğer sanıkların bilgisi ve rızası dışında bir kısım sanıkları hiç çalışmadığı halde, çalışan olarak gösterip, bir kısmını işe başlama tarihlerini erken yada işten ayrılışlarını geç yaparak hastane yönetimine bildirmesi üzerine hastane yönetiminin de işe başlamasının yapıldığı günden geçerli sigorta primini ve adı geçen personelin çalıştığı gün sayısı kadar hak edişini … Güvenlik şirketine ödemesinden sonra paraların beraat eden sanıkların hesabına yatırıldığı, bunun üzerine sanık …‘nın diğer sanıkların hesabına yatan paranın kendisine ait olduğunu söyleyerek aldığı iddia edilen olayda; haklarında beraat kararı verilen anılan sanıkların, sanık …‘nın suça konu eylemlerine iştirak ettiklerine dair delil elde edilmediği gözetilerek sanıkların dolandırıcılık suçunu işlemeye yönelik kastlarının bulunmadığı anlaşıldığından mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suçu işlemeye yönelik kasıtları olmadığı gerekçe gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılanlar …, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekillerinin beraat eden sanıkların da suça iştirak ettiklerine dair temyiz itirazlarının reddiyle, beraatlerine dair hükümlerin ONANMASINA,
3-)Sanık … hakkında dolandırıcılık suçundan verilen beraat kararı ile sanık … hakkında dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerin incelenmesinde;
a-)Sanık … hakkında;5237 Sayılı TCK’nın 212. maddesinde açıklandığı üzere “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” ifadesi de gözetilerek sanık …‘nın eylemleri sebebiyle resmi kurum olan … Devlet Hastanesi tarafından suça konu sahte belgelere istinaden resmi belge düzenlenip düzenlenmediği araştırılıp, hastane tarafından resmi belge düzenlenmiş ise sanığın eyleminin resmi belgede sahtecilik, düzenlenmemiş ise özel belgede sahtecilik suçunun oluşacağı gözetilmeden sanığın düzenlediği evrakların dolandırıcılık suçunun hile unsurunu oluşturduğundan bahisle sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan açılan kamu davası hakkında hüküm kurulmadığı gibi, dolandırıcılık suçundan yapılan uygulamada suçun yasal unsuru olan hileli davranışın alt sınırdan ayrılmaya gerekçe olarak kabul edilmek suretiyle hatalı gerekçe ile mahkumiyet cihetine gidilmesi, ayrıca sanığın katılan kurumun zararını karşılamak isteyip istemediği, hususunda açıkça beyanı alınmadan çalıştığı şirket tarafından zararın sanık adına giderilip giderilmediği araştırılmadan sanığın 5237 Sayılı Yasanın 168. maddesindeki koşulları oluşturup oluşturmadığı gerekçeli kararda tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de; adli para cezasının takside bağlanmasının dayanağı olan yasa maddesi gösterilmeyerek CMK’nın 232/6. maddesine aykırı hareket edilmesi,
b-)Sanık …‘ın hükümden sonra 08.01.2016 tarihinde öldüğünün UYAP sistemi aracılığıyla MERNİS’ten temin edilen nüfus kaydından anlaşılması karşısında, hakkında açılan kamu davalarının 5237 Sayılı TCK’nın 64/1. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilip verilmeyeceğinin mahkemesince değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanık … müdafii ve katılanlar …, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekillerinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 21.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/5352 Karar: 2014/13382 Tarih: 31.12.2014
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Sahte olduğu belirtilen fatura ve senetler nedeniyle TCK’nın 212. maddesi gözetilerek sanık A… hakkında mahallinde işlem yapılması mümkün görülmüştür.
Sanıklar …hakkında kurulan beraet hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraet hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
Sanık A…hakkında kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde ise;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Zimmete konu faturaların, 10/07/2007, 20/07/2007 ve 31/07/2007 tarihlerindeki yevmiye kayıtları ile kooperatif hesaplarına intikal ettirildiği ve bedellerinin bu tarihlerde kasadan alınarak mal edinildiği anlaşılmakla, suçun bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda işlenmesine bağlı olarak TCK’nın 43/1. maddesi uygulanmayarak eksik ceza tayini,
Yüklenen suçun TCK’nın 53/1-d maddesindeki hak ve yetkilerin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi nedeniyle sanık hakkında 53/5. madde gereğince cezasının infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar sadece bu benddeki hak ve yetkilerin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden maddenin tümünü kapsayacak ve infazda tereddüt oluşturacak biçimde hak yoksunluğuna hükmedilmesi,
Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafii ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 31.12.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/4636 Karar: 2014/6806 Tarih: 18.06.2014
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Eylemlerin gönderme emirlerinin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi suretiyle gerçekleştirildiğinin iddia edilmesi karşısında; TCK’nın 212. maddesi de gözetilerek, sanık hakkında zamanaşımı süresi içinde sahtecilik suçundan mahallinde işlem yapılması mümkün görülmüştür.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Kangal İlçe Özel İdare Müdürü, Köylere Hizmet Götürme Birliği Genel Sekreteri ve muhasebe yetkilisi olan sanığın, suç tarihleri arasında gerçeğe aykırı olarak düzenlediği gönderme emirleriyle İlçe Özel İdaresi banka hesabından 1.475.000,00 TL ve Köylere Hizmet Götürme Birliği banka hesabından 190.000,00 TL olmak üzere toplam 1.665.000,00 TL’nin kardeşi A. Ş.’in banka hesabına aktarılmasını sağlayarak, zimmetine geçirmesi şeklindeki eylemlerinin, banka nezdindeki gönderme emirleri ve hesap ekstrelerinin incelenmesi suretiyle, kurum dışı araştırmayla ortaya çıkarılabilmesine, kurumda bulunan 5.10.2012 tarihli İlçe Özel İdaresi hesap ekstresinde suçlamalara konu para transferlerini gizlemek amacıyla bir kısım tahrifatlar yapılmış olmasına, 12-16 Eylül 2012 tarihleri arasında Ankara ilinde düzenlenen Sivas günleri adlı etkinlikte kullanılmak üzere Köylere Hizmet Götürme Birliği bütçesinden Kangal Kaymakamlığında Yazı İşleri Müdür vekili olarak görev yapan A. Y. adına 11.9.2012 tarihinde çıkarılan 3000,00 TL avanstan kullanılmayarak iade olunması sebebiyle muhasebeleştirmesi için kendisine teslim edilen 2.405,80 TL’nin kurum kayıtlarına intikal ettirilmeyerek mal edinilmesi eyleminin de ilgililerin beyanlarına başvurulması suretiyle açığa çıkarıldığının anlaşılmasına göre, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik olarak hileli davranışlarda bulunduğu, böylece eylemlerinin bir bütün halinde zincirleme nitelikli zimmet suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde sadece basit zimmet suçundan hüküm kurulması,
Kabule göre de,
Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.12.2008 gün ve 2008/146-235 Sayılı Kararına göre mağdurun belli olması ve maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilebileceği durumlarda zimmetin maddi konusunu oluşturan değerlerin müsaderesine karar verilemeyeceği gözetilmeden kazanç müsaderesine hükmedilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık müdafii ve O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, tutuklama tarihine, mahkemece verilen cezanın süresine, tutuklama sebeplerinde bir değişiklik olmamasına, CMK’nın 102/2. maddesindeki sürelerin aşılmamasına ve bozmanın lehe husus taşımamasına göre sanığın tahliye isteminin reddine, tutukluluğunun devamına, 18.06.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/3141 Karar: 2014/5814 Tarih: 27.05.2014
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
5237 sayılı TCK’nın 212. maddesindeki “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” biçimindeki düzenleme nedeniyle, sanıkların eylemlerinde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılmaması, haklarında icra takibine başlandıktan sonra sanıklardan birinin üçüncü kişideki alacağı haczedilerek tahsilat yapılmasına ve gönüllü ödemenin söz konusu olmamasına rağmen aynı Kanunun 248. maddesi uyarınca cezalarında indirim yapılması ve yüklenen suçları 5237 sayılı Yasanın 53/1-d maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işleyen sanıklar hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesi tatbik edilirken söz konusu bentteki tüm hak ve yetkiler yerine “kooperatif başkanı, yöneticiliği ve denetçiliğinden” yasaklanmaları şeklinde sınırlı uygulama yapılması karşı temyiz olmadığından bozma nedeni sayılmamış, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
TCK’nın 53/5. maddesinde yer alan “… cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir” şeklindeki düzenlemeye göre; cezanın bir katından anlaşılması gerekenin, cezanın kendisi olup hükmedilen 5 yıl 2 ay 15 gün hapis cezasını geçemeyeceği gözetilmeden 10 yıl süreyle hak yoksunluklarına karar verilmesi,
Sonuç: Kanuna aykırı, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanunun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının 8. bendinde yer alan “10 yıl süreyle” ibaresinin “5 yıl 2 ay 15 gün süreyle” şeklinde değiştirilmesi suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 27.05.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/1223 Karar: 2014/1223 Tarih: 08.05.2014
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Şikayetçi Hazine vekilinin 26/11/2012 tarihli dilekçesinin temyiz iradesi taşımadığı anlaşılmış, gerekçede lehe yasa değerlendirmesi yapılırken 5237 sayılı Yasanın 248/2. maddesi uyarınca yapılan indirim sonucunda cezanın 6 yıl 3 ay yerine yazılı şekilde fazla belirlenmesi, mahkemenin kabulündeki uygulama halinde sonuç cezanın 2 yıl 7 ay 6 gün olarak belirlenmesinin gerekmesi karşısında sonuca etkili görülmediğinden, lehe kabul edilen 765 sayılı TCK’nın 219/son maddesi gereğince sanığın ömür boyu memuriyetten yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma sebebi sayılmamış, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
İstanbul Defterdarlığının 18/10/2004 günlü yazıları ile, ekindeki rapor ve belgelerle birlikte mahkemeye gönderilen alt ve üst nüshaları farklı düzenlenen iş bu dava dosyasındaki 2 makbuz da dahil 48 adet makbuzla 5.254,60 lirayı mal edindiğinin bildirilmesi nedeniyle sanığın nitelikli zimmet suçunu oluşturma ihtimali bulunan ve dava konusu edilmeyen eylemlerinin de olması, iddianameyle kamu davası açılan ve iddianame dışında kalan eylemlerinin bir bütün halinde değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması karşısında, lehe Yasanın değerlendirilmesinin mahkemeye ait olduğu gözetilerek bu eylemlerle ilgili olarak suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Yasa uyarınca kamu davası açtırılması yönünde yasal işlem yaptırıldıktan sonra yüklenen diğer eylemlerin de sübutu halinde, 5237 sayılı TCK’nın 212. maddesindeki “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklindeki düzenleme de nazara alınarak sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması,
Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 08.05.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/922 Karar: 2014/5049 Tarih: 06.05.2014
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Sanıklar hakkında görevi kötüye kullanma ve Kooperatifler Kanunu’na aykırılık suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanıkların işlediği iddia edilen suçların; 765 sayılı TCK’nın 240 ve 1163 sayılı Kanunun Ek 2. maddesinde öngörülen cezalarının üst sınırı itibariyle 765 sayılı TCK’nın 102/4 104/2. maddelerinde belirtilen yedi yıl altı aylık asli ve ilave zamanaşımına tabi olduğu, 17/04/2005 olan suç tarihi ile inceleme günü arasında bu sürenin gerçekleştiği anlaşıldığından, hükümlerin 5237 sayılı TCK’nın 7/2. maddesi ile 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilmek suretiyle CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanunun 322/1 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca davaların zamanaşımı nedeniyle ayrı ayrı DÜŞMESİNE,
Sanıklar hakkında zimmet suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;
24/06/2001 ve 17/04/2005 tarihleri arasında müşteki kooperatifin yönetim kurulunda görev alan sanıkların, görev süreleri sonunda yeni yönetime eksik para devrettikleri, dayanak belgesi olmamasına rağmen, 2002 ve 2003 yıllarında bazı harcamaları tapu masrafı olarak gösterdikleri ve sahte olarak düzenlenmiş faturalara dayanarak kasadan usulsüz para çıkışı yaparak zimmet suçunu işlediklerinin iddia olunması karşısında;
Soruşturma ve kovuşturma aşamasında düzenlenen bilirkişi raporlarında kooperatife ait defter ve belgelerin düzenli şekilde tutulmadıklarının bildirilmesi de dikkate alınarak;
-Kasa açığına ilişkin miktar yönünden, Bakanlık Kontrolörü tarafından düzenlenen 21/07/2006 tarihli raporda gider olarak kabul edilmeyen harcamalardan, Mert Teknik Makine firmasına 14/05/2003 tarihli 790.000.001 TL’lik fatura bedelinin bakiyesi olarak 02/07/2003 tarihinde ödendiği belirtilen 290.000.001 TL’lik ödemenin, kooperatif kayıtlarındaki 31/05/2003 vadeli 290.000.000 TL’lik senedin ödemesi olup olmadığının ilgili firma yetkilisinin tanık sıfatıyla dinlenmesi ile belirlenmesi; otopark giriş-çıkış işi için ödendiğibildirilen1.500.000.000TL’nin350.000.000TL’likkısmınınsanıklartarafından ödenip ödenmediğinin ödenmiş ise ne zaman ödendiğinin belirlenmesi için, bu işi yaptığı belirtilen Baki Atak’ın tanıklığına başvurulması, 15/02/2003 tarihli makbuzda belirtilen 1.440.000.000 TL’nin bu tarihte kooperatif tarafından ödenip ödenmediğinin tespiti için Gün-Bir Sigorta firmasının yetkilisinin ve ‘2003 yılında DASK için yatırılan paranın mahsubu’ şerhini içeren 09/03/2006 tarihli aidat tahsil makbuzu ile 1.200.000.000 (1.200,00 ) TL yatırdığı gözüken Neriman Eskici isimli ortağın, söz konusu ödemeyi 2003 yılında yapıp makbuzunu 2006 yılında alıp almadığı hususunda tanık olarak dinlenmesi,
-Sanıklardan Selçuk’un, kooperatifin mali işlerine katılmadığı yönündeki savunmaları üzerinde durulup, bu konuda diğer sanıkların da dinlenmesi ile zimmete konu edilen eylemlerle ilgili düzenlenen ve kasadan para çıkışını sağlayan tediye veya mahsup fişleri adli emanetten getirtilerek hangi sanığın imzasının bulunduğunun belirlenmesi,
-Sahteliği ileri sürülen faturalarda belirtilen işlerden hangilerinin gerçekleştirildiğinin ve sanıkların yönetimde bulunduğu süreçte yapılan işlerin toplam inşaat maliyetinin, mahallinde inşaat konusunda uzman bilirkişilerin iştiraki ile yapılacak keşifte suç tarihi itibariyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı birim fiyatları da esas alınarak belirlenmesi ve sahte fatura düzenlemekten suç duyurusunda bulunulan Özbulut Orman Ürünleri firması ile ilgili soruşturmanın akıbetinin araştırılması,
Bu eksikliklerin giderilmesinden sonra sanıkların görev yaptıkları dönem itibariyle kooperatife ait defter, kayıt, belgeler ve tüm dokümanları dava dosyasıyla birlikte konunun uzmanı Sayıştay emekli uzman denetçilerinden oluşan ve önceki bilirkişiler dışında seçilecek bilirkişi heyetine tevdii edilip; suç tarihleri arasındaki kooperatifin tüm gelirleri ile mahkemece yapılacak keşif sonucu teknik bilirkişilerin inşaat maliyet hesabına ilişkin tespitleri de dikkate alınarak kooperatifin tüm giderleri belirlenip karşılaştırılması, buna göre her bir sanığın sorumluluğunu irdeler şekilde, zimmetlerinde kooperatif parası bulunup bulunmadığı, varsa miktarının ne olduğu hususlarında rapor alınmasından sonra hasıl olacak sonuca göre sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerekirken eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
5252 sayılı Kanunun 9/3 ve CMK’nın 34 ile 230. maddeleri uyarınca, lehe olan hükmün önceki ve sonraki kanunların bütün hükümlerinin olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçlarının birbiriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmesi ve her iki kanunla ilgili uygulamanın gerekçeleriyle birlikte denetime olanak verecek şekilde kararda gösterilmesi gerektiğinin gözetilmemesi ve 5237 sayılı TCK’nın 212. maddesindeki “Sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.” biçimindeki düzenleme nedeniyle, sanıkların, sahte faturaları kooperatif adına gider belgesi olarak kullanma şeklinde kabul edilen eylemlerinde sahtecilik suçunun unsurlarının da bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılması ve sahteciliğin varlığının kabulü halinde buna bağlı olarak lehe kanun karşılaştırması yapılırken zincirleme biçimde nitelikli zimmet suçu yanında 5237 sayılı TCK’nın 212. maddesi gereğince evrakta sahtecilik suçundan da hüküm kurularak sonucuna göre lehe kanunun belirlenmesi gerektiği halde yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,
Zimmet eylemini aynı suç işleme kararının icrası kapsamında farklı zamanlarda zincirleme olarak işlediği kabul edilen sanıklar hakkında TCK’nın 43. maddesi uygulanmayarak eksik cezaya hükmolunması,
5237 sayılı TCK’nın 53/1-d maddesindeki yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle atılı suçu işleyen sanıklar hakkında aynı Kanunun 53/5. madde ve fıkrası gereğince, cezanın infazından sonra başlamak üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Adli emanetteki belgeler ile ilgili herhangi bir karar verilmemesi,
İnfazda tereddüde neden olabilecek şekilde, gerekçeli karar başlığına suç tarihinin yanlış yazılması,
Sonuç: Kanuna aykırı, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 06.05.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/11233 Karar: 2014/3999 Tarih: 09.04.2014
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
765 sayılı TCK’nın 202/2. madde ve fıkrasında düzenlenen zimmet suçunun alt sınırı itibariyle beş yıldan fazla hapis cezasını gerektirmesi karşısında; 5271 sayılı CMK’nın 150/3, 188/1 289/1-e maddelerine aykırı biçimde sanık müdafii hazır bulunmadan, aynı Yasanın 151/1. madde uyarınca işlem yapılarak müdafiin hazır bulunması sağlanmadan yazılı şekilde yokluğunda hüküm kurularak savunma hakkının kısıtlanması,
Kabule göre de;
Mahkemece Dairemizin 01/12/2011 gün ve 2007/8797 Esas, 2011/24774 Karar sayılı bozma ilamına uyulduğu halde bozma kararı doğrultusunda suça konu gider pusulalarındaki yazı ve/veya imzaların sanığa ait olup olmadığı hususu kesin olarak belirlendikten (dosya arasında mevcut suça konu gider pusulaları sanığa gösterilip, bu husustaki eski beyanları da kendisine hatırlatılıp, açıkça yazı ve/veya imza inkarı bulunduğu takdirde bu hususta bilimsel olarak inceleme yaptırıldıktan) ve sahtecilik suçunun unsurlarının da bulunup bulunmadığı tespit edildikten sonra iddia, savunma ve tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden, bozma ilamında yer almadığı halde iki adet halıyı da zimmetine geçirdiği kabul edilerek, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Lehe olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK’nın 212. maddesindeki “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” biçimindeki düzenleme nedeniyle, sanığın eylemlerinde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılması ve sahteciliğin varlığının kabulü halinde bu suçtan da mahkumiyet hükmü kurularak lehe Yasanın belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Yasal koşulları bulunduğu halde sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmaması,
Zimmet miktarı kesin olarak belirlendikten sonra suç tarihi itibarı ile ekonomik koşullara ve paranın alım gücüne göre değerinin pek hafif veya hafif (az) olduğu tespit edildiğinde, sanık hakkında belirlenecek lehe yasaya göre 5237 sayılı TCK’nın 249/1 veya 765 sayılı TCK’nın 219/3. maddesinin uygulanarak tayin edilen cezasından indirim yapılması gerektiğinin düşünülmemesi,
Sanık hakkında belirlenecek lehe yasaya göre 5237 sayılı TCK’nın 248 veya 765 sayılı TCK’nın 202/3. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması yönünden suç nedeniyle oluşan kurum ya da şahıs zararının giderilip giderilmediği araştırılmadan karar verilmesi,
5237 sayılı TCK’nın 53/1-a maddesindeki yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle atılı suçu işlediği kabul edilen sanık hakkında aynı Kanunun 53/5. madde ve fıkrası gereğince, cezanın infazından sonra başlamak üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kötüye kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Sonuç: Kanuna aykırı, sanık ve müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 326/son maddeleri uyarınca hükmün BOZULMASINA, 09.04.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/14358 Karar: 2014/1836 Tarih: 20.02.2014
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Hükmolunan ceza miktarlarına göre sanık A. müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddiyle incelemenin duruşmasız olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Zimmet suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;
Tanıklar H., M. ve dinlenen T… çalışanlarının anlatımları, inceleme ve bilirkişi raporları ile suç tarihi gözetildiğinde tebliğnamede emanet komisyonu kararında imzası bulunan Hüseyin ile İ. dinlenmeden eksik soruşturmayla hüküm kurulduğuna ilişkin bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.
Suç tarihinde T… İstanbul Bölge Müdürü olan Metin’in başkanı olduğu ihale komisyonu tarafından 08.05.1994 tarihinde gerçekleştirilen K… tesisleri arıtma ve logar hattı bakım onarım işi ihalesine üç istekli firmanın katıldığı ve ihalenin 4.453 TL+KDV ile en uygun teklifi veren A… Hafriyat isimli firma üzerinde kaldığı, dosyadaki tutanaklara göre yüklenici firmaya yer tesliminin 16.05.1994 tarihinde yapıldığı, sözleşmede hüküm bulunmadığı halde ihale bedelinin tamamının henüz iş tamamlanmadan 10.08.1994 tarihinde avans olarak ödendiği, K… Tatil Köyü müdürü A.’ın imzasını taşıyan 08.12.1994 tarihli tutanakla da söz konusu işin bittiği ifade edilerek teslim alındığı, yüklenici firmanın düzenlediği faturalara karşılık kendilerine sonuncusu 09.12.1994’te olmak üzere toplam 5.120 TL ödeme yapıldığı, yine A. imzasını içeren aynı tarihli gider pusulalarıyla inşaat alanına mıcır getiren nakliyeciye 16 TL, çalışan işçilerin yevmiyelerine karşılık ise 36.80 TL’nin kurum hesabından ödendiği dosya kapsamındaki resmi belgelerden şeklen anlaşılıyorsa da, yine dosya içeriğinde yer alan 15.07.1996 tarihli soruşturma raporu, soruşturma ve yargılama kapsamında dinlenen tanıklar H., Mesut, M. A., K., Y. Z., O., E., Ö. ve T.’in anlatımları, inşaat yüksek mühendisleri Mete ve N. tarafından hazırlanan 06.02.1995 tarihli teknik inceleme raporu, keşif ve buna dayalı olarak yargılama aşamasında yüksek mühendis-mimar M. Ü. tarafından hazırlanan bilirkişi raporu ile İstanbul Ticaret Odasının yazı cevaplarına göre, aslında gerçekleştirilmiş bir ihale bulunmadığı, ihaleye iştirak ederek teklif verdiği belirtilen H… Ticaret ve M… Ticaret unvanlı firmaların ticaret sicil kayıtlarının olmadığı, adreslerine ve yetkililerine ulaşılamadığı, nitekim bunlara ait teklif mektuplarının da elde edilemediği, ihale komisyonunda görevli tanık H.’in teklif mektuplarından haberdar olmadığı halde ihale tutanağına imza artırıldığı, yine yer teslimine ilişkin tutanaktaki imzanın da ona ait olmadığı, böylece A… İnşaat adlı firmanın tek katılımcı olarak yüklenici sıfatını kazandığı, diğer yandan gerek bilirkişi raporları gerekse tanık anlatımlarına göre ihale konusu işin yapıldığı izlenimini uyandırmak için dışarıdan işçi getirilerek 70-80 metre uzunluğunda bir çukur açtırılıp bir gün sonra da kapatıldığı, tutulan bu işçilere arıtma tesisinin yeni görünmesini sağlamak amacıyla kireçle badana da yaptırıldığı, yüklenici firmanın ihale konusu alanda personel veya araç çalıştırmadığı, nakliyeci M. A. tarafından getirilen iki kamyon mıcır bedeli 16 TL ile çalıştırılan işçilerin yevmiye ücreti olan 36.80 TL’nin sanık A. tarafından işletme adına gider kaydedildiği, M. A.’nin aşamalardaki anlatımlarında, mıcır nakliye bedeli olarak kendisine 6 TL ödendiğini, kendisine imzalatılan belgeyi okumadığını ancak kesinlikle 16 TL almadığını ifade ettiği, 06.02.1995 tarihli teknik inceleme raporunda, ihaleyle A… Hafriyat firmasına verilen kanalizasyon ve arıtma tesisi bakım ve onarım işinde firma tarafından yapıldığı bildirilen toplam imalat tutarının KDV dahil en fazla 618 TL olacağı, buna rağmen yükleniciye 4.453 TL ödendiğinin belirtildiği, yargılama aşamasında yapılan keşfe dayalı olarak yapılan bilirkişi incelemesinde de, göstermelik olarak yapılan işler sonucu katılanın takriben 5.000 TL zarara uğradığının belirlendiği olayda, sanık A.’ın işletmenin arıtma ve logar hattı bakım onarım işi ihalesi kapsamında oluşturulan ihale ve emanet komisyonlarında görev almamakla birlikte esasen yasanın öngördüğü usul ve kurallara göre yapılmış bir ihale bulunmayıp, düzenlenen tüm resmi belgelerin haksız ödemeyi temin etmeye yönelik olduğu bu itibarla, ihaleye fesat karıştırmak suçunun yasal unsurlarının gerçekleşmediği, sanıkların açıklanan fiilleri sonucunda kendilerine veya yüklenici firmaya sağladıkları kazancın ise görevlerinin kapsamı ve eylemleri gözetildiğinde zimmet niteliğinde olup, bunun gizlenmesi amacıyla oluşturulan sahte belgelerin varlığı ve zimmetin tanık anlatımları ve bilirkişi raporlarıyla ortaya çıkması karşısında eylemlerinin kül halinde zincirleme nitelikli zimmet ve resmi belgede sahtecilik suçlarını oluşturduğu, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı uygulamasında, sahteciliğin nitelikli zimmet suçunun unsuru olduğu, 5237 sayılı uygulamasında ise aynı Kanunun 212. maddesinin “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.” şeklindeki hükmü uyarınca, sahte belge düzenlemek ve kullanmak suretiyle zimmetin gizlenmeye çalışılması halinde, iki ayrı suçun oluşacağı, bu durumda sanıklar hakkında 765 sayılı TCK’nın 202/2, 80, 59, 219/son, 33. maddeleri, 5237 sayılı TCK’nın ise 247/1-2, 43/1, 204/2, 43/1, 53/1 53/5. maddeleri uygulanarak 5252 sayılı Yasanın 9/3 ve CMK’nın 34 230. maddeleri uyarınca ortaya çıkan sonuçlarının birbiriyle bütün olarak karşılaştırılması suretiyle lehe yasanın belirlenmesi gerektiği gözetilmemişse de, Mahkemenin ceza tayinindeki takdirine sadık kalınarak alt sınırdan uygulama yapılması durumunda dahi 5237 sayılı hükümlerinin açıkça sanıkların lehine olduğu ve mevcut uygulamaya göre de karşı temyiz bulunmadığı anlaşılmakla,
Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen sanıklar müdafiilerin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükümlerin ONANMASINA,
İhaleye fesat karıştırmak suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde ise;
Somut olayda, ortada gerçekleştirilen bir ihalenin bulunmayışı, düzenlenen belgelerin zimmetin açığa çıkmasını gizlemeye yönelik eylemler kapsamında bulunması karşısında yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm tesisi,
Kabule göre de;
Hükümden sonra 30.04.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 12. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nın 235. maddesinde düzenlenen ihaleye fesat karıştırma suçu için aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen hapis cezasının alt ve üst sınırlarının değiştirilmesi, bu suç sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmesi durumunda cezanın yarı oranında artırılmasını öngören 3. fıkranın ise;
İhaleye fesat karıştırma suçunun:
a) Cebir ve tehdit kullanmak suretiyle işlenmesi halinde temel cezanın alt sınırı beş yıldan az olamaz. Ancak, kasten yaralama veya tehdit suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bu suçlar dolayısıyla cezaya hükmolunur.
b) İşlenmesi sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmemiş ise, bu fıkranın (a) bendinde belirtilen haller hariç olmak üzere, fail hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. şeklinde yeniden düzenlenmesi karşısında; TCK’nın 7/2. madde-fıkrasındaki suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur hükmü nazara alınıp sanıkların hukuki durumunun mahkemesince yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,
Yüklenen suçtan mahkumiyetlerine karar verilen sanıklar hakkında TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarına hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Suçun 5237 sayılı TCK’nın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesine rağmen sanıklar hakkında aynı Yasanın 53/5. madde ve fıkrası gereğince cezanın infazından sonra başlamak üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkilerin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmemesi,
Sonuç: Kanuna aykırı, sanıklar müdafiilerin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 326. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 20.02.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/11219 Karar: 2014/499 Tarih: 16.01.2014
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Suçtan zarar gören ve kovuşturma aşamasında duruşmadan haberdar edilmeyen şikayetçi Hazine vekilinin katılma talebinin 3628 sayılı Kanunun 17 18. maddeleri ile CMK’nın 237/2, 260. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak kabulü ile dosyanın esastan incelenmesine, hükmolunan ceza miktarı itibariyle koşulları bulunmadığı gibi sanık N. müdafiin isteminin süresinden de sonra olduğu anlaşılmakla duruşma isteminin CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddi ile incelemenin duruşmasız olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Bir kısım eylemlerin basit zimmet olarak kabulü isabetli ise de; ilgililerinin yerine imza atmak ve yanıltarak ortaklara senetleri imzalatmak suretiyle hileli davranışlarla gerçekleştirilen mal edinme eylemlerinin nitelikli zimmet vasfında bulunduğu, ilgililerinin yerine imza atmak fiillerinin ve borç senetlerini katılanlara bilgileri dışında imzalatmak suretiyle hukuka aykırı şekilde ele geçirip hukuki sonuç doğuracak biçimde doldurup kullanma eylemlerinin de 5237 sayılı TCK’nın 209/2. maddesi yollamasıyla aynı Yasanın 204/2. maddesinde düzenlenen zincirleme resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu nazara alınıp, sanıklar lehine olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK’nın 212. maddesindeki “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklindeki düzenleme nedeniyle, bu suçtan da mahkumiyet hükmü kurularak sonucuna göre lehe kanunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin 1. fıkrasında yedi bent halinde sayılan hususlarla aynı Kanunun 3. maddesinin 1. fıkrasındaki “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” şeklindeki yasal düzenlemeler ile dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, olayın oluş şekli ve süresi, suç sayısı, suçların ağırlığı, sanıkların kişiliği ve suçu sürdürmedeki ısrarlı tutumları gözönüne alınarak temel ceza ve zincirleme suç nedeniyle yapılacak artırımın hak ve nesafete uygun bir şekilde belirlenmesi gerekirken, 5237 sayılı TCK’nın 3/1. maddesindeki orantılılık ilkesine aykırı olacak şekilde takdirde hataya düşülerek temel cezanın alt sınırdan belirlenmesi ve aynı Yasanın 43. maddesi gereğince asgari oranda artırım yapılması suretiyle hükümler kurulması,
Suçun 5237 sayılı Yasanın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi nedeniyle sanıklar hakkında 53/5. madde gereğince cezasının infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar sadece bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden anılan maddenin (d) bendini de kapsar şekilde hak yoksunluğuna hükmolunması,
Kanuna aykırı, katılanlar vekillerinin ve sanıklar müdafilerin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.01.2014 tarihinde oybirliğiyle, karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/4320 Karar: 2013/11510 Tarih: 28.11.2013
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
CMK’nın 260/1. maddesine göre katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş olan Hazinenin kanun yoluna başvurma hakkı bulunduğundan, CMK’nın 237/2. maddesi ile 3628 sayılı Yasanın 18. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak kamu davasına katılmasına ve Ceza Genel Kurulunun 12.02.2008 günlü 2007/9-230 Esas, 2008/23 sayılı Kararı gereğince sanık A. müdafiin duruşmalı inceleme isteminin sonuç ceza miktarı itibariyle 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddiyle incelemenin duruşmasız olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Sanık Recep hakkında kurulan hükmün incelenmesinde;
Hükümden sonra temyiz incelemesi sırasında sanığın öldüğü UYAP ortamından temin edilen güncel nüfus kaydından anlaşıldığından, 5237 sayılı TCK’nın 64 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca bir karar verilmesi lüzumu bozmayı gerektirmiş ve katılan Hazine vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Yasanın 322, 5237 sayılı TCK’nın 64/1 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca açılan kamu davasının sanığın ölümü sebebiyle DÜŞÜRÜLMESİNE,
Sanık A. hakkında kurulan hükmün incelenmesinde ise;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Suç tarihinde, E… A… İlköğretim Okulunda müdür vekili olarak görev yapan sanığın ilçe Kaymakamlığınca yardıma muhtaç öğrencilerin ailelerine verilmek üzere gönderilen bir kısım parayı hak sahiplerine ödemediği halde onların yerine sahte imza atarak, okula boya-badana yaptırılmadığı halde yaptırılmış ve ilgilisine elden ödeme yapılmış gibi tutanak düzenleyerek, kömür taşıma işi karşılığında ödenen para miktarını ise tutanakta fazla göstermek suretiyle zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli hareketlerle mal edindiği eylemlerinin ihbar dilekçesi ve tanıkların anlatımlarıyla ortaya çıktığı, dosya kapsamındaki diğer eylemlerle birlikte kül halinde zincirleme nitelikli zimmet ve sahtecilik suçlarını oluşturduğu, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı uygulamasında, sahteciliğin nitelikli zimmet suçunun unsuru olduğu, 5237 sayılı uygulamasında ise aynı Kanunun 212. maddesinin sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur. şeklindeki hükmü uyarınca, sahte belge düzenlemek ve kullanmak suretiyle zimmetin gizlenmeye çalışılması halinde, iki ayrı suçun oluşacağı gözetilerek, sanık hakkında 765 sayılı TCK’nin 202/2, 80, 59, 219/son, 33. maddeleri, 5237 sayılı ise 247/1-2, 43/1, 204/2, 43/1, 53/1 53/5. maddeleri uygulanarak 5252 sayılı Yasanın 9/3 ve CMK’nın 34 230. maddeleri uyarınca ortaya çıkan sonuçlarının birbiriyle bütün olarak karşılaştırılması suretiyle lehe yasanın belirlenmesi yerine yazılı şekilde hüküm tesisi,
Kabule göre ise;
5237 sayılı TCK’nin 53/3. maddesi uyarınca sanığın sadece kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihinden itibaren uygulanamayacağı gözetilmeksizin sanık hakkında altsoyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesindeki hakların tümünü koşullu salıverilmeye kadar kullanmaktan mahrum bırakmaya hükmedilmesi,
Suçun 5237 sayılı TCK’nin 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesine rağmen sanık hakkında aynı Yasanın 53/5. madde ve fıkrası gereğince cezanın infazından sonra başlamak üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkilerin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmemesi,
Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafiin ve katılan Hazine vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.11.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2010/9476 Karar: 2012/12130 Tarih: 27.11.2012
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Oluş ve dosya içeriğine göre; suç tarihinde Atatürk İlköğretim Okulunda müdür olarak görev yapan sanığın, Okul Aile Birliğinin defter ve kayıtlarını tuttuğu ve Birlik adına yapılan ödemeleri karar defterinde fazla göstererek ve bu ödemelere ilişkin faturalar üzerinde oynama yaparak toplam 500 TL’yi mal edindiğinin iddia edilmesine, sanığın ise suça konu bu miktarı ayrıntıları dosya içinde yer alan 10.03.2009 tarihli Sayıştay Emekli Uzman Denetçilerinden alınan bilirkişi raporunda belirtilen üç faturanın ödemesinde kullandığını ileri sürmesine göre; mal edinildiği iddia edilen paranın savunmada geçen faturaların ödenmesinde kullanılıp kullanılmadığı araştırılıp sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,
5237 sayılı TCK’nın 212. maddesindeki “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklindeki düzenleme nedeniyle, makbuzlarda tahrifat yaptığı ve defteri gerçeğe aykırı olarak düzenlediği iddia edilen sanığın eyleminde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılması ve sahteciliğin varlığının kabulü halinde bu suçtan da mahkümiyet hükmü kurulması gerektiğinin nazara alınmaması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 27.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2010/50 Karar: 2012/9796 Tarih: 03.10.2012
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Zimmetin konusunu oluşturan 1.253,70 TL’nin (1.253.700.000 lira) suç tarihi olan 2003 yılındaki ekonomik koşullar ve paranın satın alma gücü itibariyle pek hafif değerde olup lehe yasanın belirlenmesi sırasında 765 sayılı TCK’nın 219/3 ve 5237 sayılı TCK’nın 249 uncu maddesi uyarınca değer azlığı nedeniyle cezada indirim yapılması, ayrıca 5237 sayılı TCK’nın 212 nci maddesindeki sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur şeklindeki düzenleme nedeniyle; sanığın lehine olduğu kabul edilen bu yasanın uygulanması sırasında eylemlerinde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığı da karar yerinde tartışılıp önceki ve sonraki kanunların bütün hükümleri olaya uygulanarak denetime olanak verecek biçimde karşılaştırılması ve sonucuna göre lehe yasanın belirlenmesi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması,
Sanık müdafii Av. Behiye Arıkan 15/05/2008 havale tarihli dilekçesinde sanık hakkında diğer takdiri indirim sebeplerinin uygulanmasını talep ettiği halde TCK’nın 62 nci maddesi uyarınca sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama süresindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki etkileri gibi hususları içeren takdiri indirim nedenlerinin varlığı tartışılıp kararda gösterilmeden, Oluşa, savunmaya ve delil durumuna göre cezasından başkaca kanuni ve takdiri indirim yapılmasına yer olmadığına, biçimindeki yasal olmayan yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması,
5237 sayılı TCK’nın 53/3 üncü maddesi uyarınca sanığın sadece kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihinden itibaren uygulanamayacağı gözetilmeksizin altsoyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesindeki hakların tümünü koşullu salıverilmeye kadar kullanmaktan mahrum bırakmaya hükmedilmesi,
Her ne kadar Dairemizin 09/10/2007 günlü bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53/5 inci maddesi uyarınca hak yoksunluğuna hükmolunmuş ise de; daha sonra verilen ve Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20/09/2011 gün ve 2011/5-104 Esas, 2011/183 sayılı ve 16/12/2008 gün ve 2008/146-235 sayılı Kararlarında da açıklandığı üzere sanık hakkında 5237 sayılı Yasanın 53/5 inci maddesinin tatbik edilmemiş olmasının kazanılmış hak teşkil edeceğinin gözetilmemesi,
Sonuç: Kanuna aykırı ve sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 s. Kanunun 8/1 inci maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 inci maddesi uyarınca BOZULMASINA, 03.10.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/2921 Karar: 2012/2817 Tarih: 28.03.2012
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Uyarlama yargılamasına konu hükme ait dava dosyasının tamamının aslının ya da onaylı örneğinin teminiyle karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi Dairemize ait 2008/2146 Esas sayılı dava dosyasının incelenmesi sebebiyle bozma nedeni sayılmamış, T.C.K.nın 43. maddesi uyarınca artırım yapılırken 8 yıl 16 ay 15 gün hapis cezasına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde ceza tayini sonuç cezanın doğru belirlenmesi karşısında sonuca etkili görülmemiş, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Hükümlüler lehine olduğu kabul edilen 5237 Sayılı T.C.K.nın 212. maddesindeki “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklindeki düzenleme nedeniyle, gerçekte belediyeye akaryakıt ve inşaat malzemesi almadıkları halde alınmış gibi alt ve üst nüshalarını farklı düzenlettirdikleri faturalarla suça konu paraları maledinme şeklindeki eylemlerinde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılması ve sahteciliğin varlığının kabulü halinde bu suçtan da mahkûmiyet hükmü kurularak sonucuna göre lehe Kanunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Hapis cezasının kanuni sonucu olarak “belirli haklardan yoksun bırakılma” hükmünün ve suçun 5237 Sayılı Kanunun 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlendiği kabul edilmesine rağmen hükümlüler hakkında aynı Kanunun 53/5. maddesinin uygulanmaması, Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 7.2.2006 gün ve 2006/10-11-12 Sayılı kararına göre; uyarlama yargılamasında hükümlülerin sadece hükmün kesinleşmesinden önceki yargılama giderlerinden sorumlu olduğu, uyarlama yargılaması sırasında yapılan yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı, kesinleşme öncesindeki yargılama giderlerinin tahsil edilebilmesi bakımından, uyarlama yargılamasında verilen yeni kararda bu sorumluluğunun saptanması ve kesinleşen önceki hükümdeki yargılama giderlerinin infazda doğabilecek kuşku ve duraksamaları gidermek üzere uyarlama hükmünde de aynen gösterilmesi zorunluluğuna uyulmaması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, hükümlüler müdafiilerin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 6.4.2010 tarih ve 2010/11-1-2010/72 Sayılı kararında da açıklandığı üzere uyarlama yargılamalarında “cezayı aleyhe değiştirme yasağı”nın söz konusu olamayacağı da nazara alınarak hükümlerin 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek C.M.U.K.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 28.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2009/168 Karar: 2012/108 Tarih: 17.01.2012
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Sanık H. hakkında nitelikli zimmet suçundan kamu davası açılmış olması karşısında savunmasının mevcut olduğu takdirde Ağır Ceza Mahkemesince tespit edilmesi gerektiği gözetilmeksizin Kütahya 1. Asliye Ceza Mahkemesince Ağır Ceza Mahkemesi sıfatıyla alındığı belirtilen 28.5.2005 tarihli geçersiz savunmaya itibar edilerek hüküm kurulması,
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre Yasin Sümer hakkında kurulan hükme yönelik sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
5237 Sayılı T.C.K.nın 212. maddesindeki “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklindeki düzenleme nedeniyle, sanığın eyleminde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılması ve sahteciliğin varlığının kabulü halinde bu suçtan da mahkûmiyet hükmü kurulması keza C.M.K.nın 2/e, 158/1 160. maddelerine ve Ceza Genel Kurulu’nun Dairemizce de benimsenen 17.10.2006 gün ve 2006/5-165-213 Sayılı Kararına göre; soruşturmanın, “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi” ifade ettiği ve soruşturmanın Cumhuriyet Başsavcılığı veya kolluk makamlarınca suçun işlendiğinin öğrenilmesiyle başladığı dikkate alınıp, sanığın Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan suç duyurusundan önce zimmetine geçirdiği parayı tamamen iade ettiği anlaşıldığından, cezasından 5237 Sayılı T.C.K.nın 248/1. maddesi uyarınca indirim yapılması, bundan sonra hasıl olacak sonuca göre lehe kanunun belirlenmesi gerektiğinin nazara alınmaması,
Hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve T.C.K.nın 7/2. maddesi uyarınca sanık yararına olan 5728 Sayılı Kanunun 562. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasıyla değişik C.M.K.nın 231/5. maddesinde hapis cezası için öngörülen sınırın 2 yıla çıkarılması ve anılan maddenin 2. fıkrası ile de 231/14. maddesindeki soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suç olma koşulunun kaldırılması karşısında, bu maddenin 6. fıkrasına 25.7.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6008 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle eklenen cümle de nazara alınarak mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının karar yerinde tartışılması lüzumu,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafıilerin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek C.M.U.K.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 17.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2007/14033 Karar: 2011/25091 Tarih: 07.12.2011
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
27.11.1999 - 03.03.2000 ve 21.03.2000 - 03.08.2000 tarihleri arasında ……….PTT Müdürlüğü’nde APS gişe memuru olarak görev yapan sanık H.’in, kabul ettiği yurt dışı APS kabullerde APS göndericilerince düzenlenen ve gişede alıkonulan birinci suret APS adres etiketi ve alındısı evraklarını imha ederek genellikle kendi el yazısıyla yurt içi varışlı hayali gönderici ve varış adresli düzenlediği APS adres etiketi ve alındısı evrakını APS kabul evraklarının arasına koyup, APS kabul defterine de hayali olarak düzenlediği APS adres etiketi ve alındı evrakındaki bilgilere göre kayıt yapmak suretiyle 1.743.700.000.-Lira, kabul ve posta ücretlerini tahsil ettiği tebligatlara ücret alma makinasıyla noksan ücretler tatbik etmek suretiyle 115.350.000.-Lira, 12.08.2000 tarihinde göndericisi H. tarafından alıcısı Necmettin/Fransa adresine 10 gram ağırlığında APS gönderisinin 3170 kabul numarasıyla kabul edip 9.500.000.-Lira posta ücreti tahsil ettikten sonra gönderici tarafından düzenlenen ve gişede alıkonulan 1. suret APS adres etiketi ve alındı evrakını imha ederek yerine kendi el yazısı ile düzenlediği hayali gönderici ve alıcı adresli APS adres etiketi ve alındı evrakını koyup ve defter kaydına da 1.000.000.-Lira posta ücreti tahsil edilmiş gibi kaydını yaparak ücret farkı olan 8.500.000.-Lirayı hesaplara intikal ettirmeyerek genel toplam miktarı olan 1.867.550.000.-Lirayı mal edindiği, APS gönderisini postaya veren H.’nın APS gönderisinin alıcısına teslim edilmeyerek iade edilme nedeninin araştırılması için yaptığı başvuru sonucu kendisinden temin edilen 2 suret APS adres etiketi ve alındı evrakının APS sevk evrak kayıtlarıyla karşılaştırılması sonucunda bu eyleminin ortaya çıktığı nazara alınarak, eylemlerinin zincirleme nitelikli zimmet suçunu oluşturduğu gözetilmeden basit zimmet kabul edilmesi ve lehe kabul edilen 5237 sayılı TCK’nun 212. maddesinin sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur biçimindeki düzenleme nedeniyle zimmeti sağlamak için göndericiler tarafından düzenlenen ve gişede alıkonulan 1. suret APS adres etiketi ve alındı evrakını imha ederek yerine kendi el yazısı ile hayali gönderici ve alıcı adresli APS adres etiketi ile alındı evrakı düzenleyen sanığın bu eylemlerinde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığının da karar yerinde tartışılarak, sahteciliğin varlığının kabulü halinde bu suçtan da mahkumiyet hükmü kurulup önceki ve sonraki kanunların bütün hükümleri olaya uygulanarak denetime olanak verecek biçimde karşılaştırılması ve sonucuna göre lehe yasanın belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kabule göre de;
5237 sayılı TCK’nun 53/3. maddesine göre 53/1-c maddesinde yer alan kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri ile ilgili hak yoksunluğunun koşullu salıvermeye kadar yasaklanması şeklinde karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
Suçu 5237 Sayılı Yasanın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işleyen sanık hakkında 53/5. maddesi uyarınca cezanın infazından sonra işlemek üzere hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafii ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 07.12.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/1377 Karar: 2011/4255 Tarih: 25.05.2011
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Zimmet ve bu suça iştirak etmekten sanıklar H. S. K.ve O. A.’ün yapılan yargılanmaları sonunda; zimmet suçundan sanık Hakkı’nın mahkûmiyetine ve zimmet suçuna iştirak etmekten sanık Orhan’ın beraetine dair, Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 26.5.2010 gün ve 2001/188 Esas, 2010/100 Karar sayılı hükümlerin katılan vekili ve sanık Hakkı müdafii tarafından temyiz edilmesi ve sanık müdafiince incelemenin duruşmalı yapılmasının talep edilmesi üzerine, dosya Yargıtay C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle 18.5.2011 Çarşamba saat 13.30’a duruşma günü tayin olunarak sanık Hakkı müdafiine çağrı kağıdı gönderilmişti.
Belli günde Hakimler duruşma salonunda toplanarak Yargıtay C.Savcılarından Hayrettin Altıntaş hazır olduğu halde oturum açıldı.
Yapılan tebligat üzerine dosyadaki vekaletnameye dayanarak sanık H. S. K.adına gelen vekili huzura alınarak duruşmaya başlandı.
Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık hakkında duruşmalı inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu. Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi.
Sanık müdafii temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup müvekkili hakkındaki hükümün BOZULMASINI istedi. Yargıtay C.Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti.
Son sözü sorulan sanık müdafii savunmasına ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak üzere duruşma 1.6.2011 Çarşamba saat 13.30’a bırakılmıştı. Belli günde oturum açıldı. Dava evrakı incelenip gereği görüşülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu:
KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak,
Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulu’nun 4.5.2010 gün ve 2009/7-223 Esas, 2010/104 Karar ve 8.2.2005 gün ve 2004/5-146 Esas, 2005/7 Sayılı kararlarında vurgulandığı üzere; 25.11.2000 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4603 Sayılı Kanunun 1. maddesinin 2 5. fıkralar 2 ve 5. fıkraları uyarınca, Türkiye Halk Bankası, T.C. Ziraat Bankası ve T.C. Emlak Bankası ile birlikte özel hukuk statüsüne tabi tutularak, anonim şirket haline dönüştürülmek suretiyle, personeli hakkında 233 ve 399 Sayılı K.H.K.Ierin uygulanması olanağı ortadan kaldırılmış, bu suretle de anılan banka personelinin memur gibi cezalandırılmaları olanaksız hale getirilerek, bu personelin zimmet ve nitelikli zimmet eylemleri nedeniyle, 765 Sayılı T.C.K.’nun 202. maddesinin tatbik yeteneği ortadan kaldırılmış ise de, anılan değişiklikle, banka mensuplarının bu tür eylemleri, suç olmaktan çıkarılmamış, banka aleyhine gerçekleştirdikleri zimmet ya da nitelikli zimmet eylemleri 4389 Sayılı Bankalar Yasasının 22. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası ve 1.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 Sayılı Bankacılık Yasasının 160. maddesinin 1 2. fıkralar 1 ve 2. fıkraları ile yaptırım altına alınmış olması karşısında 25.11.2000 tarihinden itibaren söz konusu banka personelinin zimmet suçlarında 4389 Sayılı Kanunun 22 ve 5411 Sayılı Kanunun 160. maddeleri, 25.11.2000 tarihinden önce işlenen zimmet suçlarında ise 4389 ve 5411 Sayılı Yasaların anılan maddeleri ile 765 Sayılı T.C.K.nın 202. maddesi uyarınca değerlendirme yapılmasının zorunlu olması ve mevcut olayda sanığın eylemlerinin 2001 yılında sona erdiği gözetildiğinde 4389 Sayılı Kanunun 22 ve 5411 Sayılı Kanunun 160. maddeleri karşılaştırılıp lehe olan Yasanın belirlenip hüküm kurulması gerekirken uygulanma olanağı bulunmayan 5237 Sayılı Kanun uyarınca yazılı şekilde hüküm tesisi,
T.C. Ziraat ( Emlak ) Bankası gişe memuru olan sanık Hakkı’nın mudilerin hesaplarında oynamalar yapmak ve sahte ödeme fişleri düzenlemek suretiyle zimmetine geçirdiği paralardan 13.5.1996 ila 29.3.2000 tarihleri arasında olmak üzere muhtelif tarihlerde eniştesi olan sanık Orhan’ın banka hesaplarına 15.600 DEM ve 9.457.000.000 TL.yi havale ettiği nazara alındığında, sanık Orhan’ın sanık Hakkı ile birlikte hareket ettiğinin kabulüyle zimmet eylemlerine yardım etmekten mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kabule göre de;
5237 Sayılı T.C.K.’nun 212. maddesindeki “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklindeki düzenleme uyarınca, T.C. Ziraat ( Emlak ) Bankası gişe memuru olan sanık Hakkı’nın mudilerin hesaplarında oynamalar yapma ve sahte ödeme fişleri düzenlemek suretiyle gerçekleştirdiği kabul edilen söz konusu eylemlerinde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılması ile sahteciliğin varlığının kabulü halinde bu suçtan da mahkûmiyet hükmü kurularak lehe yasa karşılaştırmasının buna göre yapılması gerektiğinin gözetilmemesi ve 5237 Sayılı T.C.K.’nun 53/1-a maddesindeki yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle zimmet suçunu işlediği kabul edilen sanık hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesi uyarınca “açık ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde” bu belirtilen hak ve yetkiyi kullanmaktan yasaklanmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, katılan vekili ve sanık Hakkı müdafiin temyiz itirazları ve duruşmalı inceleme sırasındaki savunmaları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 25.5.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2006/5975 Karar: 2010/6857 Tarih: 23.09.2010
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre katılan vekili ile sanık müdafiin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
5252 Sayılı Kanunun 9/3. maddesi uyarınca lehe olan hükmün, önceki ve sonraki kanunların bütün hükümlerinin olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçlarının birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmesi, her iki kanunla ilgili uygulamanın denetime imkan verecek şekilde kararda gösterilmesi ve lehe olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK’nun 212. maddesindeki “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklindeki düzenleme nedeniyle, olay tarihlerinde sanık Nurettin tarafından tahsilat makbuzlarının alt ve üst nüshalarındaki rakam ve isimlerin farklı düzenlenmesi, dip koçanlarının tahrif edilerek okunamaz hale getirilmesi eylemlerinde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılıp sahteciliğin varlığının kabulü halinde bu suçtan da mahkûmiyet hükmü kurularak sonucuna göre lehe yasanın belirlenmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
5237 sayılı TCK’nun 53/3. maddesine göre 53/1-c maddesinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri ile ilgili hak yoksunluğun koşullu salıvermeden sonra uygulanamayacağı gözetilmeden, hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar uygulanmasına karar verilmesi,
Sanık müdafiin mahkemece verilen ilk kararı temyiz ettiği ve kararın sanık lehine bozulduğu halde bozma sonrası yapılan yargılamada masraf oluşmasında sanığın bir kusuru bulunmadığı halde 5271 sayılı CMK’nun 325/3. maddesine aykırı olarak sanığa fazladan yargılama masrafı yükletilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, katılan vekili ile sanık müdafiin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 23.09.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2008/1972 Karar: 2010/650 Tarih: 08.02.2010
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Sanıklara tayin edilen cezaların tür ve miktarına göre müdafiilerin duruşma isteğinin CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddiyle, incelemenin duruşmasız yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Kamu görevlisi olan sanık M.Semih’in fiiline katıldıkları iddia ve kabul edilen sanıklar hakkındaki davanın mevcut hukuki ve fiili irtibat nedeniyle birlikte görülmesi yerine tefrikine karar verilmesi,
5237 sayılı TCK’nın 248. ( 765 sayılı TCK’nın 202/3. ) maddesinin uygulanma koşullarının olup olmadığının saptanması için zararın giderilip giderilmediğinin araştırılmaması,
Kabule göre de;
Lehe olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK’nın 212. maddesindeki “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hük-molunur” biçimindeki düzenleme nedeniyle, sanıkların zimmeti sağlamak ve açığa çıkmasını engellemek için sahte belge düzenleme veya kullanma eylemlerinde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılması ve sahteciliğin varlığının kabulü halinde bu suçtan da mahkumiyet hükmü kurularak sonucuna göre lehe yasanın belirlenmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
Nüfus kaydına ve dosya içeriğine nazaran 10.05.1977 doğumlu olduğu ve suç tarihi Şubat 1995’de onsekiz yaşını ikmal etmediği anlaşılan sanık Osman hakkında TCK’nın 31/3. maddesinin uygulanmaması,
10.03.1995 ve 26.01.1996 tarihli asıl ve ek iddianamelerde sanık Orhan’ın yer almadığı, bu sanık hakkındaki 22.03.1996 günlü tek iddianamede ise vergi mükellefi İbrahim ile ilgili olan “30.09.1994 gün ve 018861 sıra nolu makbuzla 9.544.000 lira tahsil edildiği halde makbuz dip koçanını Nurhan adına 214.000 lira olarak tanzim edip aradaki farkı M.Semih’le paylaşma” eyleminden dolayı dava açıldığı halde, diğer fiilleri nedeniyle dava açılması sağlanmadan CMK’nın 225/1. maddesine aykırı olarak hakkında teselsül hükümlerinin uygulanması ve ayrıca dava konusu edilen fiilinden elde edilen yarar miktarına göre hakkında 765 sayılı TCK’nın 219/3 ve 5237 sayılı TCK’nın 249. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılmaması,
5237 sayılı TCK’nın 247/1, 247/2 43. maddeleri uyarınca tayin edilen 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası aynı Kanun’un 62. maddesiyle 1/6 oranında indirilirken hesap hatası sonucu 7 yıl 9 ay 22 gün yerine 7 yıl 9 ay 15 güne hükmedilmesi,
Lehe Yasa’nın belirlenmesi için karşılaştırma uygulaması yapılırken 765 sayılı TCK’nın 202/2 80. maddeleriyle tayin olunan cezaların zimmet suçundan uygulama yeri olamayan 522. maddeyle artırılması,
Kamu görevlisi tarafından işlenebilen özgü suçlardan zimmet suçuna iştirak edenlerin 5237 sayılı TCK’nın 40/2. maddesi uyarınca azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabilecekleri cihetle, sanıkların durumunun buna göre karar yerinde tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş ve sanıklar müdafiilerin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), 08.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2007/4842 Karar: 2008/6913 Tarih: 25.06.2008
-
TCK 212. Madde
-
İçtima
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sanık müdafii ve katılan vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanık M. A. Ş.’in hükümden sonra 10.3.2008 tarihinde öldüğü sanık müdafii dilekçesine ekli nüfus kayıt örneğinden anlaşılmakla; öldüğünün nüfus müdürlüğünden sorulup kesin olarak saptanmasından sonra 5237 sayılı TCK.nun 64. maddesi gereğince mahkemesince bir karar verilmesi lüzumu,
Sanık N. K. hakkında lehe olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK.nun 212. maddesindeki “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” biçimindeki düzenleme nedeniyle, makbuzların alt ve üst nüshalarını farklı yazmak ve sahte tahsilat makbuzu düzenleme eylemlerinde sahtecilik suçunun unsurlarının bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılıp, sahteciliğin varlığının kabulü halinde bu suçtan da mahkumiyet hükmü kurularak sonucuna göre lehe Yasanın belirlenmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
Kabule göre de;
Sanık hakkında sonuç hapis cezasının 3 yıl 10 ay 25 gün yerine 2 yıl 22 ay 25 gün olarak eksik tayini,
Sanık hakkında uygulanan 5237 sayılı TCK.nun 53/1-c fıkrasındaki hak yoksunluğunun şartlı salıverilmeye kadar olması gerekirken, hapis cezasının infazının tamamlanmasına kadar devamına karar verilmesi,
Koşulları bulunduğu halde 5237 sayılı TCK.nun 53/5 55. maddelerinin uygulanmasına karar verilmemesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, katılan vekili ve sanıklar müdafiilerin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 25.06.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.