Gürültüye Neden Olma Suçu
TCK Madde 183
(1) İlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olan kişi, iki aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
TCK Madde 183 Gerekçesi
Madde metninde gürültüye neden olma fiili suç olarak tanımlanmıştır. Ancak, bunun için, gürültünün başkalarının sağlığının zarar görmesine elverişli olabilecek şekilde yüksek olması gerekir.
TCK 183 (Gürültüye Neden Olma Suçu) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/15421 Karar: 2017/2171 Tarih: 27.02.2017
-
TCK 183. Madde
-
Gürültüye Neden Olma Suçu
İstem yazısında; “Dosya kapsamına göre;
1-)Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.01.2013 tarih ve 2013/15 Sayılı ve Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 12.09.2013 tarihli ve 2012/28099 esas, 2013/22065 Sayılı ilamlarında, mahkemesince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği hallerde dahi itiraz merciinin hem maddi olay hem de hukuki yönden inceleme yapabileceğinin belirtildiği,
Yine Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 09.09.2015 tarihli ve 2015/17216 esas, 2015/24958 Sayılı ilamı ile de, vekalet ücretine hükmedilmemesi sebebiyle yapılan itirazın merciin sınırlı denetim yapma yetkisi bulunduğundan bahisle reddedilmesi üzerine söz konusu bu hükmün bozulmasına karar verildiği,
Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin 26.02.2015 tarihli ve 2013/6217 başvuru sayılı kararında “Kanuni düzenlemeler ve içtihat karşısında başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi, ilgili yasal mevzuatın lafız ve amacına açıkça aykırı olup, başvurucunun Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” şeklinde belirtildiği,
Yukarıdaki bahsi geçen kararlarla birlikte, 1136 Avukatlık Kanunu’nun 168. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak çıkarılan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1. maddesi gereğince, kamu davasına katılma üzerine, mahkumiyete karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine vekalet ücreti tayin olunması gerektiği şeklindeki hükümler gereğince, sanığın mahkumiyetine karar verilmesi karşısında, vekili bulunan katılan kurum lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Hükümleri gereğince vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın bu sebeple kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde,
2-) Sanık hakkında aynı eylem sebebiyle 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 12 24. maddelerine aykırı davranmak eyleminden dolayı…. Büyükşehir Belediye Encümeninin 08.04.2015 tarihli ve 937 Sayılı kararı ile idarî para cezası uygulanması karşısında, suç tarihinde işyerinin havalandırma sisteminin hemen yanında bulunan binada ikamet eden kişinin kimliğinin tespiti ile duruşmaya çağrılıp dinlenmesi ve ikinci denetim sonrası ölçülen gürültü düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığının bilimsel ölçütlere göre değerlendirilmesi için dosyanın, üniversitelerin Kulak Burun Boğaz Anabilim dalında uzman Kulak Burun Boğaz hekimlerinden, tercihen odyoloji uzmanlığı bulunan iki hekim ve yine bir odyologdan oluşacak üç kişilik heyete tevdi edilerek, somut olayda gürültünün, insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın bu sebeple kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde,
İsabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal Değerlendirme:
5271 Sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirtilen objektif ve subjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir.
CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkras 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.
Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 Sayılı 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup “İtiraz olunabilecek kararlar” başlıklı 267. maddesinde; “Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.
CMK’nın 270 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.
CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22.01.2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 Sayılı kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.
A-) Kanun yararına bozma isteminin “1” numaralı fıkrası açısından yapılan değerlendirmede;
1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 168.maddesinin 1.fıkras 1.fıkrasında “Baronun yönetim kurulları, her yıl Eylül ayı içerisinde, yargı yerlerindeki işlemler ile diğer işlemlerden alınacak avukatlık ücretinin asgari hadlerini gösteren birer tarife hazırlayarak Türkiye Barolar Birliğine gönderirler.” 2.fıkrasında “Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca, baro yönetim kurullarının teklifleri de göz önüne alınmak suretiyle uygulanacak tarife o yılın Ekim ayı sonuna kadar hazırlanarak Adalet Bakanlığına gönderilir.” hükümlerine yer verilmiş,
5271 Sayılı CMK’nın 324. maddesinin 1.fıkras 1.fıkrasında “Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.” 2.fıkrasında, “Hüküm ve kararda yargılama giderlerinin kimlere yükletileceği gösterilir.” hükümleri düzenlenmiştir.
Aynı Kanunun 271.maddesinde ise; “(1) Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir.
(2) İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir.” hükümleri bulunmaktadır.
659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 14. maddesinde ise: “(1) Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.
(2) İdareler lehine karara bağlanan ve tahsil olunan vekalet ücretleri, hukuk biriminin bağlı olduğu idarenin merkez teşkilatında bir emanet hesabında toplanarak idare hukuk biriminde fiilen görev yapan personele aşağıdaki usul ve sınırlar dahilinde ödenir.” hükümleri düzenlenmiştir.
2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun “Denetim, bilgi verme ve bildirim yükümlülüğü” kenar başlıklı 12. maddesine göre kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığı ile yetkisini devrettiği diğer kurumlara aittir. Bu durumda aynı Kanunun 30. ve CMK’nın 237/1 maddelerine göre Çevre ve Orman Bakanlığı ile denetleme yetkisinin devredildiği kurumlar veya çevreyi koruma ve çevre ile ilgili düzenleme yapma yetki ve görevi bulunan mahalli idareler davaya katılabileceği gibi, çevre kirliliği eyleminden zarar görmeleri koşulu ile gerçek ya da diğer tüzel kişilerin davaya katılması da mümkündür.
CMK’nın 234. maddesine göre suçtan zarar görenlerin, kanıt sunma, davaya katılma ve hükmü temyiz edebilme haklarını kullanabilmeleri için, açılmış davadan haberdar edilmeleri gerekir.
Bu düzenlemeler karşısında, katılan … Başkanlığının vekil ile temsil edilmesi ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 14. maddesi uyarınca idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekir.
İncelenen somut olayda; katılan vekilinin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik mahkeme kararına, vekalet ücretine hükmedilmediği gerekçesiyle itirazda bulunması üzerine, itirazı inceleyen Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesince itiraz yerinde görülmeyerek, itirazın reddine karar verilmiştir.
Yargılama giderlerinden olan vekalet ücretine hükmolunmaması CMK’nın 324 325. maddelerine aykırılık oluşturmaktadır. Bu bağlamda itirazı inceleyen merciin bu eksiklik sebebiyle itirazın kabulüne karar vermesi gerekirken, itirazın reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır.
B-) Kanun yararına bozma isteminin “2” numaralı fıkrası açısından yapılan değerlendirmede;
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir.
Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamayı mümkün kılmak üzere kanunlarda, yönetmelik ve düzenleyici işlemlerde gürültüye dair hükümlere yer verilmiştir.
Türk Ceza Kanununun 183. maddesinde düzenlenen “gürültüye neden olma” suçu; “İlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak”, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olma halinde oluşacaktır.
Maddede sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen yükümlülük”; 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsediği düzenlemeye dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan “çevresel gürültüye neden olmama” yükümlüğünü ifade etmektedir.
2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 14. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; Kişilerin huzur ve sükûnunu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültü ve titreşim oluşturulması yasaklanmış, ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan gürültü ve titreşimin yönetmeliklerle belirlenen standartlara indirilmesi için faaliyet sahipleri tarafından gerekli tedbirlerin alınması gerektiği belirtilmiştir. Anılan Kanun’un 20/h bendi, 14. maddeye göre çıkarılan yönetmelikle belirlenen önlemleri almayan veya standartlara aykırı şekilde gürültü ve titreşime neden olan, konutlar, ulaşım araçları, işyerleri, atölyeler, fabrika, şantiye ve eğlence yerlerine yönelik idari yaptırımlar benimsemiştir. 2872 Sayılı Çevre Kanunu, çevresel gürültü kaynaklarını “ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar” şeklinde sayma yoluyla sınırlı olarak belirlemiştir.
2872 Sayılı Kanun’un 14 20/h bendindeki düzenlemelere istinaden;
01.07.2005 tarihli ve 25862 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği,
07.03.2008 tarihli ve 26809 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği (2002/49/EC),
04.06.2010 tarihli ve 27601 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği,
Kabul edilmiş, bir önceki yönetmelik bir sonraki ile yürürlükten kaldırılmıştır.
TCK’nın 183. maddesi, gürültünün “başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli” olması şartını aramaktadır. Bunun yanında TCK’nın 123 . maddesi ise eylemin suç olarak vasıflandırılabilmesi için “sırf huzur ve sükûnu bozmaya” yönelik olması gerektiğini kabul etmiştir.
5326 Sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinde de gürültüye dair düzenlemeye yer verilmiş, gürültünün, başkalarının huzur ve sükûnunu bozması gerektiğini belirtmiştir. Aynı Kanun’un 15/3 maddesi, bir fiilin hem kabahat hem de suç olarak tanımlandığı durumlarda, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabileceğini, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde ise kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanacağı kuralına yer vermiştir.
TCK’nın 183. maddesinde suç olarak tanımlanan gürültünün insan sağlığının zarar görmesine “elverişli” olması gerektiği kabul edilmiştir. Bu durumda “elverişlilik” ibaresinin, insan sağlığının zarar görmesi ihtimalini, zarar vermeye uygun olmayı ifade ettiği, dolayısıyla suçun tehlike suçu olarak düzenlendiği, suçun oluşumu için somut zararın gerçekleşmesi gerekmediği kabul edilmelidir.
04.06.2010 tarihli ve 27601 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’nin 8/a maddesi, işitme sağlığı ve kritik sağlık etkileri göz önüne alınarak gürültüden etkilenme seviyelerinin belirlenmesi ve izlenmesine dair esas ve usullerin Sağlık Bakanlığı tarafından belirleneceğini hükme bağlamasına rağmen, Sağlık Bakanlığı, bahsedilen esas ve usullere dair bir düzenleme yapmamıştır. Her ne kadar Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği, gürültü kriter ve göstergelerini düzenlemiş ise de, belirlenen kriterler, 2872 Sayılı Kanun’un 14 20/h maddeleri gereğince ilgililere idari yaptırım uygulanmasını mümkün kılan somut eşik değerlerdir. Yönetmelikte gürültü kaynaklarına göre belirlenen kriter ve göstergeleri aşan her gürültünün, TCK’nın 183. maddesi kapsamında “insan sağlığının zarar görmesine elverişli” olduğu söylenemez.
Görüldüğü gibi hukukumuzda gürültüye dair farklı şartlara tabi tutulmuş farklı düzenlemeler bulunmaktadır. Bu durumda gürültüye dair düzenlemelerin tamamı birlikte değerlendirilerek uygulanacak yaptırımın belirlenebilmesi için kapsadıkları alanların belirlenmesi gerekir.
1-) Çevresel gürültünün kaynağı, 2872 Sayılı Kanun’un 14. maddesinde açıklandığı üzere, “ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar” ise;
a-) Gürültü, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu takdirde 2872 Sayılı Kanun’un 14. maddesi delaletiyle TCK’nın 183. maddesindeki suçun cezası,
b-) Gürültü, sırf huzur ve sükûnu bozmak maksadıyla yapılmış olsa bile başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu takdirde 2872 Sayılı Kanun’un 14. ve TCK’nın 44. maddesi delaletiyle TCK’nın 123 183. maddesindeki suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçun cezası,
c-) Gürültü, fail tarafından sırf huzur ve sükûnu bozmak maksadıyla yapılmamış, bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmayacak boyutta ancak mağdurun huzur ve sükûnunu bozacak nitelikte ise 2872 Sayılı Kanun’un 14, 20/h maddesindeki kabahat,
2-) Kaynağı ne olursa olsun çevresel gürültü, sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla yapılmış ve bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmadığı takdirde TCK’nın 123. maddesindeki suçun cezası,
3-) Çevresel gürültünün kaynağı, 2872 Sayılı Kanun’un 14. maddesinde bahsedilen ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar haricindeki bir yer ise ya da sırf huzur ve sükunu bozma amacına yönelmemiş yahut bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmayacak nitelikte ise 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesindeki kabahat,
4-) Motorlu araç sürücülerinin araçlarının çevredekileri rahatsız edecek derecede gürültü çıkartması halinde gürültü, yukarıda (1) numaralı kısımda açıklanan niteliklere sahip değil ise 5326 Sayılı Kanun’un 15/1 maddesindeki içtima kuralı gereğince 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 30/b ve 5326 Sayılı Kanun’un 36. maddesindeki idari para cezalarından hangisi daha ağır ise o kabahat,
Türünden yaptırımlar uygulanmalıdır.
Çevresel gürültünün önlenmesi ya da kabul edilen limit değerler arasında tutulması için, 01.07.2005 tarihinden itibaren üç ayrı yönetmelik benimsendiğine göre, zaman bakımından uygulama ilkesinin zorunlu sonucu olarak bir önceki yönetmelikte benimsenen ilke ve limit değerlerin bir sonraki yönetmelikte de yer almış olması gerekir.
Mevzuat ve düzenleyici işlemlerde, hangi ses düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu açıkça belirlenmediğine göre, sorunun, sesin düzeyi, sıklığı, saati, kaynağı, mesafesi gibi hususlar gözetilerek somut olayın özelliklerine göre bilimsel veriler yardımıyla uzman bilirkişilerin görüşleri yardımıyla çözüme kavuşturulması gerekir.
2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun “Denetim, bilgi verme ve bildirim yükümlülüğü” kenar başlıklı 12. maddesine göre kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığı ile yetkisini devrettiği diğer kurumlara aittir. Bu durumda aynı Kanunun 30. ve CMK’nın 237/1 maddelerine göre Çevre ve Orman Bakanlığı ile denetleme yetkisinin devredildiği kurumlar veya çevreyi koruma ve çevre ile ilgili düzenleme yapma yetki ve görevi bulunan mahalli idareler davaya katılabileceği gibi, çevre kirliliği eyleminden zarar görmeleri koşulu ile gerçek ya da diğer tüzel kişilerin davaya katılması da mümkündür.
CMK’nın 234. maddesine göre suçtan zarar görenlerin, kanıt sunma, davaya katılma ve hükmü temyiz edebilme haklarını kullanabilmeleri için, açılmış davadan haberdar edilmeleri gerekir.
İncelenen somut olayda, sanığın … Mah. … Sk. No: … adresinde faaliyet gösteren … İnş. Gıda San Tic Ltd Şti’nin yetkilisi olduğu, şüpheli hakkında gürültü kirliliği suçundan yapılan soruşturmada, … Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığı Çevre Koruma Şube Müdürlüğü tarafından 09.12.2014 tarihli yapılan denetimde sanığın yetkilisi olduğu şirketin havalandırma sistemi üzerinde gerekli önlemlerin alınmadığı, gürültü seviyesinin yasal sınırın üzerinde olduğunun tespit edilerek şüpheliye 30 günlük süre verildiği, 30.03.2015 tarihinde yapılan ikinci denetim de havalandırma bacasının etrafının kauçuk malzeme ile sarıldığı, yapılan ses ölçümünde elde edilen değerin yasal sınırın üzerinde olduğunun tespit edildiği, bu suretle sanığın gürültü kirliliğine neden olduğu iddiasıyla dava açılmıştır.
Dosyada çevre mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, yapılan ölçümlerin yasal mevzuat açısından uygun olduğu, ölçülen değerlerin yönetmelikte belirtilen sınır değerlerin üzerinde olduğu beyan edilmiştir.
Öncelikle suça konu işyerinin havalandırma sisteminin hemen yanında bulunan binada ikamet eden kişinin açık kimliğinin tespiti ile duruşmaya çağrılıp dinlenilerek, 234. maddesindeki yasal hakları hatırlatılmalı, şikayetine dair ayrıntılı anlatımına başvurulmalıdır. Ölçülen gürültü düzeyi, yönetmeliğin belirlediği limit değerin üzerinde ise de, insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığının bilimsel ölçütlere göre değerlendirilmesi gerekir. Bu sebeple üniversitelerin, Kulak Burun Boğaz Anabilim dalında uzman Kulak Burun Boğaz hekimlerinden, tercihen odyoloji uzmanlığı bulunan iki hekim ve yine bir odyologdan oluşacak üç kişilik heyete dosya tevdi edilerek, somut olayda gürültünün, insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik kovuşturma ve yetersiz gerekçeyle mahkumiyet hükmü kurulmuştur.
Bu suretle, itiraz merciince yukarıda açıklanan gerekçelerle itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,
1-) Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 17.02.2015 tarihli ve 2016/322 değişik iş sayılı kararının, 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2-) Aynı Kanun maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 27.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7959 Karar: 2015/5947 Tarih: 29.09.2015
-
TCK 182. Madde
-
Gürültüye Neden Olma Suçu
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının göre “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın ödevidir.”
TCK’nın 183. maddesine göre ilgili kanunlarda belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olan kişi cezalandırılır. Bu düzenleme ile kişilerin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı güvence altına alınmıştır.
2872 sayılı Çevre Yasasının 14. maddesi uyarınca kişilerin huzur ve sükununu beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültü ve titreşim oluşturulması yasaklanmış, ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri eğlenme yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan gürültü ve titreşimin yönetmeliklerle belirlenen standartlara indirilmesi için faaliyet sahipleri tarafından gerekli tedbirlerin alınması gerektiği düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye dayalı olarak 04.06.2010 tarihli Resmi Gazetede Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği yayımlanmıştır.
2872 sayılı Çevre Yasasının 12. maddesine göre Kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığı ile denetleme yetkisinin devredildiği kurumlara aittir.
Aynı Yasanın 12. maddesi uyarınca Çevre ve Orman Bakanlığınca çıkarılan 2006/16 sayılı “Yetki Devri” kodlu genelge ile bazı mahalli idarelere denetim yapma, yaptırım uygulama konusunda yetki devri yapılmıştır. Katılan Karşıyaka Belediyesinin de yetki devri yapılan belediyelerden olduğu anlaşılmıştır.
AİHS [Moreno Gomez/İspanya davasında (16.11.2004, başvuru no:4143/02)] evinin yakınındaki gece kulüplerinin geceleyin sebep olduğu sürekli gürültüden rahatsız olduğunu belirten başvurucunun şikayeti sonucunda verdiği kararında, başvuranın evine saygı hakkının yetkililerin gece gürültü sorununa bir çözüm bulmamaları yüzünden ciddi bir şekilde ihlal edilmiş olduğunu belirterek 8. maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir. Yine Martine/İspanya (18.10.2011, başvuru no:21532/08) ve Mileva ve diğerleri/Bulgaristan (25.11.2010, başvuru no: 43449/02) davasında da işletmelerin yol açtığı aşırı gürültü karşısında yetkili mercilerin pasif kalmalarının özel ve aile yaşamlarına müdahale oluşturduğunu kabul etmiştir. AİHM gürültüyü denetlemekle görevli kamu kuruluşlarının pozitif yükümlülüğü bulunduğunu belirterek doğrudan gürültüyü önlemekle sorumlu tutmuştur.
Yasal düzenlemeler ve AİHS kararları bir arada değerlendirildiğinde Çevre ve Orman Bakanlığı ile denetleme yetkisinin devredildiği kurumlar davaya katılabileceklerinden mahkemece verilen katılma kararı yerinde görülmekle, temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre, yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak:
Gürültüye neden olma suçunun belli bir mağduru yoktur. Toplumda yaşayan herkes bu suçun mağduru olabilir. Gürültünün belli olmayan bir kimseye karşı yapılması bu suçu TCK’nın 123. maddesindeki kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan ayırmaktadır. TCK’nın 123. maddesindeki suçun faili belli bir kimseyi hedef almakta iken, TCK’nın 183. maddesindeki suçun faili belli bir kimseyi hedef almamaktadır.
Bu suçun oluşması için sanığın ilgili Kanunlarda belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olması yeterlidir.
TCK’nın 183’teki suç somut tehlike suçudur. Suçun oluşması için gürültüye maruz kalan kişinin sağlığının bozulması gerekmez, gürültünün insan sağlağını tehlikeye düşürmeye elverişli olması yeterlidir.
Somut olayda, öncelikle şikayetçiler Akın ve Ayşe’nin duruşmaya çağırılarak şikayetlerinin tespiti, gürültünün süresi konusunda beyanlarına başvurulması daha sonra dosyanın uzman bilirkişilere gönderilerek gürültünün insan sağlığına zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı ve katılan Karşıyaka Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, (HÜKMÜN BOZULMASINA), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 29.09.2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1619 Karar: 2015/21076 Tarih: 19.02.2015
-
TCK 183. Madde
-
Gürültüye Neden Olma Suçu
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
TCK’nın 183. maddesine göre “başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olan kişi” den bahsedilmesi karşısında, bu suçtan doğrudan zarar görmesi mümkün olmayan belediyenin, bu nedenle davaya katılma hakkı bulunmadığı halde mahkemece Kanuna aykırı gerekçeyle kamu davasına katılan olarak kabulünün, şikayetçiye Kanun yoluna başvurmak hak ve yetkisini kazandırmadığı anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddeleri uyarınca katılan Osmangazi Belediye Başkanlığı vekilinin TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE” karar verilmiştir.
I- ) İTİRAZ NEDENLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.01.2015 tarih ve 2012/72460 sayılı yazısı ile;
“Uyuşmazlığın konusu, gürültüye neden olma suçundan açılan kamu davasına suçtan doğrudan zarar gören konumunda bulunan Bursa Osmangazi Belediyesinin CMK’nın 237-238 maddelerince davaya katılması olanağının bulunup bulunmadığına ilişkindir.
CMK’nın 237/1. maddesinde; “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme 1412 sayılı CMUK’nın 365. maddesindeki; “Suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir” hükmü ile paralellik göstermekte ise de yeni düzenlemeye, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde; öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada Cumhuriyet savcısının yanında yer almasına öğreti ve uygulamada “davaya katılma” veya “müdahale” denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi “katılan” ya da “müdahil” sıfatını almaktadır.
Gerek 5271 sayılı CMK’da, gerekse 1412 sayılı kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir.
Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen, “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu olan” kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.
Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. ( Mehmet Emin Artuk- Ahmet Gökçen - A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s.444; İzzet Ozgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, Ankara, 2013, s.211-215; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, Ankara, 2013, s. 107-109; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s.7702-7703 )
“Suçtan zarar görme” kavramı gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 155-80, 04.07.2006 gün ve 127-180, 22.10.2002 gün ve 234-366 ile 11.04.2000 gün ve 65-69 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.
Uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak, bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CYY’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen koşulun gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir yasada, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Yasasının davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük idaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasasının 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Yasasının 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları halinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel yasa hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır.
Maddi olayda, Çevre Bakanlığı tarafından 2872 sayılı Çevre Kanunu kanununun, 12 maddesi hükmün uyarınca, Belediyelere devredilen yetki sonucunda Osmangazi Belediye Başkanlığınca yapılan denetimlerde, sanığın işyerinde 09.12.2009 tarihinde, yönetmelikle belirlenen, sınır değerlerin üzerende gürültü ölçümü yapıldığı ve sanığın işyerinde durumunu düzeltmesi için 30 günlük süre verildiği ancak sanığın işyerinde 22.01.2010 tarihinde yapılan denetimde, sanığın, gürültüyle ilgili bir tedbir almadığı düzenlenen tutanakla anlaşılmış olmakla,
Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi ilgili yönetmeliğin 53 maddesinde gürültüyle ilgili “ölçüm, denetim, izleme, izin ve yaptırım” konularıyla ilgili yetki Çevre Bakanlığına ve onun yetki devri yaptığı kurumalara verilmektedir. Bu çerçevede, insanların işitme sağlığı ve duyusunu olumsuz yönde etkileyen , fizyolojik ve psikolojik dengesini bozan, iş verimini azaltan, çevrenin yaşanabilirliğini ve sakinliğini bozan, yok eden yada değiştiren, istenmeyen seslerden oluşan “gürültü” önemli bir çevre sorunu olarak ortaya çıkmakta ve ilgili Bakanlık ve diğer yetki devri yapılan kuramlar tarafından titizlik ve hassasiyetle uygulanabilmesi yasal mevzuatla koruma altına alınmaktadır.
Bu itibarla, Çevre Kanunu ve diğer mevzuatla korunan değerlerin “ ölçüm, denetim, izleme, izin ve yaptırım” şeklindeki yetkilere sahip bulunan Belediyelerin suçtan doğrudan zarar görme yetkisine haiz olduğunu kabulü gerekmektedir. Aksi takdirde, yasal mevzuatın hukuken takibi mümkün olmayacak ve hukuki boşluk yaratılacaktır. Her ne kadar suçun mağduru insan olarak görülmekte ise de, suçla korunan hukuki yarar, bireylerin ve dolayısıyla toplumun sağlıklı ve yaşanabilir bir çevrede hayatlarını sürdürmelerini sağlamaktır.
Yukarıda açıklanan nedenler ve değerlendirmeler kapsamında, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 16.12.2014 gün ve 2013/22971 Esas, 2014/36236 Karar sayılı, Bursa Osmangazi Belediyesinin, bu suçtan doğrudan zarar görmesi mümkün olmadığı ve bu nedenle davaya katılma hakkı bulunmadığına ilişkin kararının kaldırılarak dosyanın esastan incelenmesi istemiyle anılan karara itiraz edilmiştir.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıklanan nedenler ve tüm dosya kapsamına göre,
1- İtirazımızın KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 16.12.2014 gün ve 2013/22971 Esas, 2014/36236 Karar sayılı temyiz isteminin reddine ilişkin kararın KALDIRILMASINA,
3- Bursa 3 Sulh Ceza Mahkemesinin 13.10.2011 tarih ve 20010/1723 Esas ve 2011/1810 Karar sayılı ilamıyla verilen beraat kararının esastan incelenerek hüküm kurulması,
4- İtirazımız yerinde görülmediği takdirde, dosyanın incelenmek üzere, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi, itirazen arz ve talep olunur.” isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : II- ) İTİRAZIN KAPSAMI
İtiraz, gürültüye neden olma suçundan, sanık M.B.hakkında verilen beraat kararına ilişkin temyiz isteğinin reddine dair, Dairemizin 16.12.2014 tarihli kararına ilişkindir.
III- ) KARAR
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itiraz gerekçeleri yerinde görülmekle, 6352 sayılı Kanunun 99. maddesiyle eklenen 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca İTİRAZIN KABULÜNE,
2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Denetim, bilgi verme ve bildirim yükümlülüğü” kenar başlıklı 12. maddesine göre kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığı ile yetkisini devrettiği diğer kurumlara aittir. Bu durumda aynı Kanunun 30. ve CMK’nın 237/1. maddelerine göre Çevre ve Orman Bakanlığı ile denetleme yetkisinin devredildiği kurumlar veya çevreyi koruma ve çevre ile ilgili düzenleme yapma yetki ve görevi bulunan mahalli idareler davaya katılabileceği gibi gürültüye neden olma eyleminden zarar görmeleri koşulu ile gerçek kişilerin veya gürültü konusunda denetim yetkisi bulunan Sağlık Bakanlığı gibi diğer tüzel kişilerin de davaya katılması mümkün görülmekle,
Dairemizce verilen 16.12.2014 tarih ve 2013/22971 Esas 2014/36236 Karar sayılı temyiz isteğinin reddine dair kararın KALDIRILMASINA,
Bursa ( Kapatılan ) 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 13.10.2011 tarih ve 2010/1723 Esas, 2011/1810 Karar sayılı hükmün yeniden incelenmesi sonucu;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
I-Genel İlkeler ve Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ile Düzenleyici İşlemler:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir.
Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamayı mümkün kılmak üzere kanunlarda, yönetmelik ve düzenleyici işlemlerde gürültüye ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Türk Ceza Kanununun 183. maddesinde düzenlenen “gürültüye neden olma” suçu; “İlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak”, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olma halinde oluşacaktır.
Maddede sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen yükümlülük”; 2872 sayılı Çevre Kanununun “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsediği düzenlemeye dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan “çevresel gürültüye neden olmama” yükümlüğünü ifade etmektedir.
2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 14. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; Kişilerin huzur ve sükûnunu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültü ve titreşim oluşturulması yasaklanmış, ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan gürültü ve titreşimin yönetmeliklerle belirlenen standartlara indirilmesi için faaliyet sahipleri tarafından gerekli tedbirlerin alınması gerektiği belirtilmiştir. Anılan Kanun’un 20/h bendi, 14. maddeye göre çıkarılan yönetmelikle belirlenen önlemleri almayan veya standartlara aykırı şekilde gürültü ve titreşime neden olan, konutlar, ulaşım araçları, işyerleri, atölyeler, fabrika, şantiye ve eğlence yerlerine yönelik idari yaptırımlar benimsemiştir. 2872 sayılı Çevre Kanunu, çevresel gürültü kaynaklarını “ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar” şeklinde sayma yoluyla sınırlı olarak belirlemiştir.
2872 sayılı Kanun’un 14 20/h bendindeki düzenlemelere istinaden;
-01.07.2005 tarihli ve 25862 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği,
-07.03.2008 tarihli ve 26809 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği ( 2002/49/EC ),
-04.06.2010 tarihli ve 27601 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği,
Kabul edilmiş, bir önceki yönetmelik bir sonraki ile yürürlükten kaldırılmıştır.
TCK’nın 183. maddesi, gürültünün “başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli” olması şartını aramaktadır. Bunun yanında TCK’nın 123. maddesi ise eylemin suç olarak vasıflandırılabilmesi için “sırf huzur ve sükûnu bozmaya” yönelik olması gerektiğini kabul etmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinde de gürültüye ilişkin düzenlemeye yer verilmiş, gürültünün, başkalarının huzur ve sükûnunu bozması gerektiğini belirtmiştir. Aynı Kanun’un 15/3. maddesi, bir fiilin hem kabahat hem de suç olarak tanımlandığı durumlarda, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabileceği, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde ise kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanacağı kuralına yer vermiştir.
TCK’nın 183. maddesinde suç olarak tanımlanan gürültünün insan sağlığının zarar görmesine “elverişli” olması gerektiği kabul edilmiştir. Bu durumda “elverişlilik” ibaresinin, insan sağlığının zarar görmesi ihtimalini, zarar vermeye uygun olmayı ifade ettiği, dolayısıyla suçun tehlike suçu olarak düzenlendiği, suçun oluşumu için somut zararın gerçekleşmesi gerekmediği kabul edilmelidir.
04.06.2010 tarihli ve 27601 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’nin 8/a maddesi, işitme sağlığı ve kritik sağlık etkileri göz önüne alınarak gürültüden etkilenme seviyelerinin belirlenmesi ve izlenmesine ilişkin esas ve usullerin Sağlık Bakanlığı tarafından belirleneceğini hükme bağlamasına rağmen, Sağlık Bakanlığı, bahsedilen esas ve usullere ilişkin bir düzenleme yapmamıştır. Her ne kadar Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği, gürültü kriter ve göstergelerini düzenlemiş ise de, belirlenen kriterler, 2872 sayılı Kanun’un 14 20/h maddeleri gereğince ilgililere idari yaptırım uygulanmasını mümkün kılan somut eşik değerlerdir. Yönetmelikte gürültü kaynaklarına göre belirlenen kriter ve göstergeleri aşan her gürültünün, TCK’nın 183. maddesi kapsamında “insan sağlığının zarar görmesine elverişli” olduğu söylenemez.
Görüldüğü gibi hukukumuzda gürültüye ilişkin farklı şartlara tabi tutulmuş farklı düzenlemeler bulunmaktadır. Bu durumda gürültüye ilişkin düzenlemelerin tamamı birlikte değerlendirilerek uygulanacak yaptırımın belirlenebilmesi için kapsadıkları alanların belirlenmesi gerekir.
1-Çevresel gürültünün kaynağı, 2872 sayılı Kanun’un 14. maddesinde açıklandığı üzere, “ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar” ise;
a-Gürültü, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu takdirde 2872 sayılı Kanun’un 14. maddesi delaletiyle TCK’nın 183. maddesindeki suçun cezası,
b-Gürültü, sırf huzur ve sükûnu bozmak maksadıyla yapılmış olsa bile başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu takdirde 2872 sayılı Kanun’un 14. ve TCK’nın 44. maddesi delaletiyle TCK’nın 123 183. maddesindeki suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçun cezası,
c-Gürültü, fail tarafından sırf huzur ve sükûnu bozmak maksadıyla yapılmamış, bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmayacak boyutta ancak mağdurun huzur ve sükûnunu bozacak nitelikte ise 2872 sayılı Kanun’un 14, 20/h maddesindeki kabahat,
2-Kaynağı ne olursa olsun çevresel gürültü, sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla yapılmış ve bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmadığı takdirde TCK’nın 123. maddesindeki suçun cezası,
3-Çevresel gürültünün kaynağı, 2872 sayılı Kanun’un 14. maddesinde bahsedilen ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar haricindeki bir yer ise ya da sırf huzur ve sükunu bozma amacına yönelmemiş yahut bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmayacak nitelikte ise 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesindeki kabahat,
4-Motorlu araç sürücülerinin araçlarının çevredekileri rahatsız edecek derecede gürültü çıkartması halinde gürültü, yukarıda ( 1 ) nolu kısımda açıklanan niteliklere sahip değil ise 5326 sayılı Kanun’un 15/1. maddesindeki içtima kuralı gereğince 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 30/b ve 5326 sayılı Kanun’un 36. maddesindeki idari para cezalarından hangisi daha ağır ise o kabahat,
Türünden yaptırımlar uygulanmalıdır.
Çevresel gürültünün önlenmesi ya da kabul edilen limit değerler arasında tutulması için, 01.07.2005 tarihinden itibaren üç ayrı yönetmelik benimsendiğine göre, zaman bakımından uygulama ilkesinin zorunlu sonucu olarak bir önceki yönetmelikte benimsenen ilke ve limit değerlerin bir sonraki yönetmelikte de yer almış olması gerekir.
Mevzuat ve düzenleyici işlemlerde, hangi ses düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu açıkça belirlenmediğine göre, sorunun, sesin düzeyi, sıklığı, saati, kaynağı, mesafesi gibi hususlar gözetilerek somut olayın özelliklerine göre bilimsel veriler yardımıyla uzman bilirkişilerin görüşleri yardımıyla çözüme kavuşturulması gerekir.
II-Yargılamaya Konu Olay
Sanığın, İnönü Caddesi No: … adresinde gazino işletmecisi olduğu, şikayet üzerine gece 00.15-01.40 saatleri arasında işletmede yapılan kontrolde, canlı müzik yayını ve elektronik olarak yükseltilmiş müzik yayını yapıldığı, 6 adet hoparlör bulunduğu ve 1 adet anfiden bu hoparlörlere bağlantı olduğu ile gürültü seviyesinin aşıldığının tespit edildiği, sanığa tedbir alması için 30 gün süre verildiği, 22.01.2010 tarihinde gece saat 00.15 te işletmede yapılan kontrolde yine 2008 tarihli Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliğinde belirlenen gürültü seviyesinin aşıldığı tespit edilerek, 2872 sayılı Kanun’un 20/h maddesi gereğince idari para cezası verildiği anlaşılmıştır.
Mahkemece, “sanığın suç yerinde yönetmelikte belirtilen ses değerlerinin üzerinde ses tespit edildiği ancak daha sonra sanığın gerekli önlemleri aldığı ve gürültünün yönetmelikte belirtilen sınır değeri sağladığı” gerekçesiyle beraat kararı verilmiştir.
Dosyada, işyeriyle aynı binadaki 1. kat no:1 adresinde ses ölçümü yapılmasına rağmen, adreste oturan kişi tespit edilip duruşmaya çağrılmamış ve dinlenmemiştir.
Dosyada bilirkişi raporu da bulunmamaktadır.
Öncelikle, suç tarihinde İnönü Caddesi Yusuf Apt. No: … adresinde oturan kişinin kimliğinin tespiti ile duruşmaya çağrılıp dinlenerek, CMK’nın 234. maddesindeki yasal hakları hatırlatılmalı, konuya ilişkin ayrıntılı anlatımına başvurulmalıdır. Daha sonra ölçülen gürültü düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığının bilimsel ölçütlere göre değerlendirilmesi için dosya, üniversitelerin Kulak Burun Boğaz Anabilim dalında uzman Kulak Burun Boğaz hekimlerinden, tercihen odyoloji uzmanlığı bulunan iki hekim ve yine bir odyologdan oluşacak üç kişilik heyete tevdi edilerek, somut olayda gürültünün, insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekir.
Açıklanan gerekçelerle eksik incelemeyle kurulan hüküm hukuka uygun görülmemiştir
SONUÇ : Şikayetçi Osmangazi Belediyesi Başkanlığı vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden itiraz yazısına uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 19.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/30354 Karar: 2015/1453 Tarih: 19.01.2015
-
TCK 183. Madde
-
Gürültüye Neden Olma Suçu
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
I- )Genel İlkeler ve Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir.
Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamayı mümkün kılmak üzere kanunlarda, yönetmelik ve düzenleyici işlemlerde gürültüye ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Türk Ceza Kanununun düzenlenen “gürültüye neden olma” suçu; “İlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak”, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olma halinde oluşacaktır.
Maddede sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen yükümlülük”; 2872 sayılı Çevre Kanununun “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsediği düzenlemeye dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan “çevresel gürültüye neden olmama” yükümlüğünü ifade etmektedir.
2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 14. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; Kişilerin huzur ve sükûnunu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültü ve titreşim oluşturulması yasaklanmış, ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan gürültü ve titreşimin yönetmeliklerle belirlenen standartlara indirilmesi için faaliyet sahipleri tarafından gerekli tedbirlerin alınması gerektiği belirtilmiştir. Anılan Kanun”un 20/h bendi, 14. maddeye göre çıkarılan yönetmelikle belirlenen önlemleri almayan veya standartlara aykırı şekilde gürültü ve titreşime neden olan, konutlar, ulaşım araçları, işyerleri, atölyeler, fabrika, şantiye ve eğlence yerlerine yönelik idari yaptırımlar benimsemiştir. 2872 sayılı Çevre Kanunu, çevresel gürültü kaynaklarını “ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar” şeklinde sayma yoluyla sınırlı olarak belirlemiştir.
2872 sayılı Kanun’un 14 20/h bendindeki düzenlemelere istinaden;
-01/07/2005 tarihli ve 25862 sayılı Resmî Gazete”de yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği,
-07/03/2008 tarihli ve 26809 sayılı Resmî Gazete”de yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği ( 2002/49/EC ),
-04.06.2010 tarihli ve 27601 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği,
Kabul edilmiş, bir önceki yönetmelik bir sonraki ile yürürlükten kaldırılmıştır.
5237 sayılı TCK’nın 183. maddesi, gürültünün “başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli” olması şartını aramaktadır. Bunun yanında TCK’nın 123. maddesi ise eylemin suç olarak vasıflandırılabilmesi için “sırf huzur ve sükûnu bozmaya” yönelik olması gerektiğini kabul etmiştir.
TCK’nın 183. maddesi, gürültünün “başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli” olması şartını aramaktadır. Bunun yanında TCK’nın 123. maddesi ise eylemin suç olarak vasıflandırılabilmesi için “sırf huzur ve sükûnu bozmaya” yönelik olması gerektiğini kabul etmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu”nun 36. maddesinde de gürültüye ilişkin düzenlemeye yer verilmiş, gürültünün, başkalarının huzur ve sükûnunu bozması gerektiğini belirtmiştir. Aynı Kanun’un 15/3. maddesi, bir fiilin hem kabahat hem de suç olarak tanımlandığı durumlarda, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabileceği, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde ise kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanacağı kuralına yer vermiştir.
TCK”nın 183. maddesinde suç olarak tanımlanan gürültünün insan sağlığının zarar görmesine “elverişli” olması gerektiği kabul edilmiştir. Bu durumda “elverişlilik” ibaresinin, insan sağlığının zarar görmesi ihtimalini, zarar vermeye uygun olmayı ifade ettiği, dolayısıyla suçun tehlike suçu olarak düzenlendiği, suçun oluşumu için somut zararın gerçekleşmesi gerekmediği kabul edilmelidir.
04/06/2010 tarihli ve 27601 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği”nin 8/a maddesi, işitme sağlığı ve kritik sağlık etkileri göz önüne alınarak gürültüden etkilenme seviyelerinin belirlenmesi ve izlenmesine ilişkin esas ve usullerin Sağlık Bakanlığı tarafından belirleneceğini hükme bağlamasına rağmen, Sağlık Bakanlığı, bahsedilen esas ve usullere ilişkin bir düzenleme yapmamıştır. Her ne kadar Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği, gürültü kriter ve göstergelerini düzenlemiş ise de, belirlenen kriterler, 2872 sayılı Kanun”un 14 20/h maddeleri gereğince ilgililere idari yaptırım uygulanmasını mümkün kılan somut eşik değerlerdir. Yönetmelikte gürültü kaynaklarına göre belirlenen kriter ve göstergeleri aşan her gürültünün, TCK”nın 183. maddesi kapsamında “insan sağlığının zarar görmesine elverişli” olduğu söylenemez.
Görüldüğü gibi hukukumuzda gürültüye ilişkin farklı şartlara tabi tutulmuş farklı düzenlemeler bulunmaktadır. Bu durumda gürültüye ilişkin düzenlemelerin tamamı birlikte değerlendirilerek uygulanacak yaptırımın belirlenebilmesi için kapsadıkları alanların belirlenmesi gerekir.
1- )Çevresel gürültünün kaynağı, 2872 sayılı Kanun”un 14. maddesinde açıklandığı üzere, “ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar” ise;
a- )Gürültü, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu takdirde 2872 sayılı Kanun”un 14. maddesi delaletiyle TCK”nın 183. maddesindeki suçun cezası,
b- )Gürültü, sırf huzur ve sükûnu bozmak maksadıyla yapılmış olsa bile başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu takdirde 2872 sayılı Kanun”un 14. ve TCK”nın 44. maddesi delaletiyle TCK”nın 123 183. maddesindeki suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçun cezası,
c- )Gürültü, fail tarafından sırf huzur ve sükûnu bozmak maksadıyla yapılmamış, bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmayacak boyutta ancak mağdurun huzur ve sükûnunu bozacak nitelikte ise 2872 sayılı Kanun”un 14, 20/h maddesindeki kabahat,
2- )Kaynağı ne olursa olsun çevresel gürültü, sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla yapılmış ve bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmadığı takdirde TCK”nın 123. maddesindeki suçun cezası,
3- )Çevresel gürültünün kaynağı, 2872 sayılı Kanun”un 14. maddesinde bahsedilen ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar haricindeki bir yer ise ya da sırf huzur ve sükunu bozma amacına yönelmemiş yahut bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmayacak nitelikte ise 5326 sayılı Kabahatler Kanunu”nun 36. maddesindeki kabahat,
4- )Motorlu araç sürücülerinin araçlarının çevredekileri rahatsız edecek derecede gürültü çıkartması halinde gürültü, yukarıda ( 1 ) nolu kısımda açıklanan niteliklere sahip değil ise 5326 sayılı Kanun”un 15/1. maddesindeki içtima kuralı gereğince 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 30/b ve 5326 sayılı Kanun”un 36. maddesindeki idari para cezalarından hangisi daha ağır ise o kabahat,
Türünden yaptırımlar uygulanmalıdır.
Çevresel gürültünün önlenmesi ya da kabul edilen limit değerler arasında tutulması için, 01/07/2005 tarihinden itibaren üç ayrı yönetmelik benimsendiğine göre, zaman bakımından uygulama ilkesinin zorunlu sonucu olarak bir önceki yönetmelikte benimsenen ilke ve limit değerlerin bir sonraki yönetmelikte de yer almış olması gerekir.
Mevzuat ve düzenleyici işlemlerde, hangi ses düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu açıkça belirlenmediğine göre, sorunun, sesin düzeyi, sıklığı, saati, kaynağı, mesafesi gibi hususlar gözetilerek somut olayın özelliklerine göre bilimsel veriler yardımıyla uzman bilirkişilerin görüşleri yardımıyla çözüme kavuşturulması gerekir.
II- )Davaya Katılma
2872 sayılı Çevre Kanunu”nun “Denetim, bilgi verme ve bildirim yükümlülüğü” kenar başlıklı 12. maddesine göre kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığı ile yetkisini devrettiği diğer kurumlara aittir. Bu durumda aynı Kanunun 30. ve CMK”nın 237/1. maddelerine göre Çevre ve Orman Bakanlığı ile denetleme yetkisinin devredildiği kurumlar veya çevreyi koruma ve çevre ile ilgili düzenleme yapma yetki ve görevi bulunan mahalli idareler davaya katılabileceği gibi gürültüye neden olma eyleminden zarar görmeleri koşulu ile gerçek kişilerin veya gürültü konusunda denetim yetkisi bulunan Sağlık Bakanlığı gibi diğer tüzel kişilerin de davaya katılması mümkündür.
CMK”nın 234. maddesine göre suçtan zarar görenlerin, kanıt sunma, davaya katılma ve hükmü temyiz edebilme haklarını kullanabilmeleri için, açılmış davadan haberdar edilmeleri gerekir.
III- )Yargılamaya Konu Olay
Sanığın, Papatya sokak … adresinde ekmek fırını işletmecisi olduğu, aynı sokakta 19/1 nolu dairede oturan Ö. A. adlı kişinin şikayeti üzerine gece 04.00-04.15 saatleri arasında işletmede yapılan kontrolde, gürültüye karşı yalıtım olmadığı, bir adet hamur karma makinası bulunduğu, 2010 tarihli Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliğinde belirlenen gürültü seviyesinin aşıldığı tespit edilmiş, yalıtım yapması ihtarında bulunularak 2872 sayılı Kanun”un 20/h maddesi gereğince idari para cezası verilmiştir.
Mahkeme, “TCK’nın 183/1. maddesinde düzenlenen gürültüye neden olma suçunun kasten işlenebilen suçlardan olması, olayımızda ise sanığın işlettiği fırından kaynaklanan bir gürültünün söz konusu olması nedeniyle, olayda bu suçun yasal unsurları oluşmadığı ve idari yaptırıma konu bir suçun söz konusu olduğu” gerekçesiyle beraat kararı verilmiştir.
Dosyada açık adresi bulunan Ö. A. adlı kişi duruşmaya çağrılmamış ve dinlenmemiştir.
Dosyada bilirkişi raporu da bulunmamaktadır.
Öncelikle Ö. A. adlı kişi duruşmaya çağrılıp dinlenerek, CMK’nın 234. maddesindeki yasal hakları hatırlatılmalı, şikayetine ilişkin ayrıntılı anlatımına başvurulmalıdır. Daha sonra ölçülen gürültü düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığının bilimsel ölçütlere göre değerlendirilmesi için dosya, üniversitelerin. Kulak Burun Boğaz Anabilim dalında uzman Kulak Burun Boğaz hekimlerinden, tercihen odyoloji uzmanlığı bulunan iki hekim ve yine bir odyologdan oluşacak üç kişilik heyete tevdi edilerek, somut olayda gürültünün, insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekir.
Açıklanan gerekçelerle eksik incelemeyle kurulan hüküm hukuka uygun görülmemiştir
SONUÇ : Şikayetçi İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki düşünce nin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 19.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/12485 Karar : 2018/10097 Tarih : 26.06.2018
-
TCK 183. Madde
-
Gürültüye Neden Olma Suçu
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede: başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Gürültüye neden olma suçunun belli bir mağduru yoktur. Toplumda yaşayan herkes bu suçun mağduru olabilir. Gürültünün belli olmayan bir kimseye karşı yapılması bu suçu TCK’nın 123. maddesindeki kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan ayırmaktadır. TCK’nın 123. maddesindeki suçun faili belli bir kimseyi hedef almakta iken, TCK’nın 183. maddesindeki suçun faili belli bir kimseyi hedef almamaktadır.
Bu suçun oluşması için sanığın ilgili Kanunlarda belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olması yeterlidir.
TCK’nın 183’teki suç somut tehlike suçudur. Suçun oluşması için gürültüye maruz kalan kişinin sağlığının bozulması gerekmez, gürültünün insan sağlığını tehlikeye düşürmeye elverişli olması yeterlidir.
Ölçülen gürültü düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığının bilimsel ölçütlere göre değerlendirilmesi için odyoloji uzmanı bulunan kurula dosya tevdi edilerek, somut olayda gürültünün, insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, yasal olmayan ve yetersiz gerekçeyle beraat kararı verilmesi,
2- Gerekçeli karar başlığında katılan …’nın, müşteki olarak yazılması,
Kanuna aykırı ve katılan … vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 26/06/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2819 Karar : 2018/3517 Tarih : 13.03.2018
-
TCK 183. Madde
-
Gürültüye Neden Olma Suçu
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak,
Gürültüye neden olma suçunun belli bir mağduru yoktur. Toplumda yaşayan herkes bu suçun mağduru olabilir. Gürültünün belli olmayan bir kimseye karşı yapılması bu suçu TCK’nın 123. maddesindeki kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan ayırmaktadır. TCK’nın 123. maddesindeki suçun faili belli bir kimseyi hedef almakta iken, TCK’nın 183. maddesindeki suçun faili belli bir kimseyi hedef almamaktadır.
Bu suçun oluşması için sanığın ilgili Kanunlarda belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olması yeterlidir.
TCK’nın 183’teki suç somut tehlike suçudur. Suçun oluşması için gürültüye maruz kalan kişinin sağlığının bozulması gerekmez, gürültünün insan sağlağını tehlikeye düşürmeye elverişli olması yeterlidir.
Ölçülen gürültü düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığının bilimsel ölçütlere göre değerlendirilmesi için odyoloji uzmanı bulunan kurula dosya tevdi edilerek, somut olayda gürültünün, insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, yasal olmayan ve yetersiz gerekçeyle karar verilmesi,
Kanuna aykırı ve katılan … vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 13/03/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/38673 Karar : 2017/9359 Tarih : 20.09.2017
-
TCK 183. Madde
-
Gürültüye Neden Olma Suçu
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanığın, katılanın işyerine iki kez çiçek gönderdiği ve alkollü olarak konuşmak için gittiğinin kabul edildiği somut olayda, sanığın eylemlerinin, TCK’nın 105. maddesinde düzenlenen, cinsel taciz suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılmaması,
Kanuna aykırı ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz iddiaları yerinde görüldüğünden, tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 20/09/2017 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Olay: 07/10/2013 gün ve 2013/360 sayılı İddianame ile sanığın TCK 123/1,53 maddeleri uyarınca cezalandırılması için kamu davası açılmış, Çay Sulh Ceza Mahkemesi yaptığı yargılama sonrası sanığın CMK 223/2-e hükmü uyarınca BERAATİNE karar vermiş, karar Cumhuriyet Savcısı tarafından sanığın eyleminin TCK 105/1. maddesine aykırılık oluşturduğu iddiası ile temyiz edilmiş ve Yargıtay 18. Ceza Dairesi 20/09/2017 gün ve 2017/9359 sayılı kararı ile eylemin TCK 105. maddesinde yazılı cinsel taciz suçunu oluşturup oluşturmadığının tartışılmaması nedeniyle hükmün BOZULMASINA karar vermiştir.
Yargıtay 18. Ceza Dairesinin bozma kararının gerekçesine katılmıyorum. Beraat kararının farklı gerekçe ile kişilerin huzur ve sükunu bozma suçunun sabit olduğundan bozulması gerektiğini düşünüyorum.
Nedenler: … dershanede çaycı olarak çalıştığını, 21/08/2013 günü ve 28/08/2013 günü çalıştığı yere iki kez çiçek gönderildiğini, çiçekleri almak zorunda kaldığını, gönderilen çiçeğin üzerinde “Bugün en güzel gün senin olsun …… “ yazısını içeren not kağıdı bulunduğunu iddia ederek şikayetçi olmuş.
… 06/09/2013 günlü ek ifadesinde 06/09/2013 günü saat 15:40 sıralarında iş yerine daha önce kendisini tanıdığı …‘ın geldiğini, alkollü olduğunu, “ben seninle konuşmak istiyorum dediğini, çiçekleri kendisinin gönderdiğini söylediğini, itiraz etmesi üzerine özür dilediğini “ beyan ederek yeniden şikayetçi olmuştur.
… iki kez çiçek gönderdiğini, 06/09/2013 günü dershaneye gittiğini, konuşmak istediğini, art niyeti olmadığını ifade etmiştir.
Sanığın eylemi katılana iki kez çiçek göndermek ve bir kez konuşmak için çalıştığı iş yerine gitmektir.
A) TCK 105. maddesi Cinsel Taciz Suçu’nu düzenlemektedir.
Madde 105- (1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına fiilin çocuğa karşı işlenmesi hâlinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.(1)
(2) (Değişik: 18/6/2014-6545/61 md.) Suçun;
a) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin ya da aile içi ilişkinin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
b) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,
c) Aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
d) Posta veya elektronik haberleşme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
e) Teşhir suretiyle,
İşlenmesi hâlinde yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise verilecek ceza bir yıldan az olamaz.
Cinsel taciz suçu kişilere karşı suçlar ana başlığı altında yer alan cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar kapsamında düzenlenmiştir.
TCK 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçu; kişiyi cinsel yönden rahatsız eden, vücut dokunulmazlığını ihlal etmeyen ve cinsel istismar boyutuna varmayan cinsel davranışlardan oluşmaktadır. Kişiyi cinsel yönden rahatsız eden her türlü davranışla ihlal yapılabilir.
Bu suçta korunan hukuki yarar; kişinin cinsel dokunulmazlığıdır. Suçun oluşumu sanığın mağduru cinsel amaçlı rahatsız etmesine bağlıdır. Mağdurun cinsel amaçlı tedirgin edilmesi, rahatsız edilmesi, sıkıntıya sokulması gerekir. Mağdurun cinsel yönden ahlak temizliğine aykırı olarak rahatsız edilmesi gereklidir.
Başka bir ifadeyle bu suçta korunan hukuki yarar; bireyin cinsel hürriyeti ve bu hürriyetin dokunulmazlığı, bunun yanında bireyin ahlak anlayışına saygı gösterilmesi hakkı ile huzur ve sükun ortamının devamlılığı için güvence sağlanmasıdır. Her birey, birbirinin cinsel hürriyetine saygı göstermek ve bu hürriyet alanına izinsiz müdahalede bulunmamak zorundadır.
TCK 105. maddenin gerekçesine göre cinsel taciz, kişinin vücut dokunulmazlığının ihlali niteliğini taşımayan cinsel davranışlarla gerçekleştirilebilir. Cinsel taciz, cinsel yönden ahlak temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmemesinden ibarettir.
Öğreti ve yargısal kararlarda, bu suç mağduru hedef almış, vücut dokunulmazlığını ihlal etmeksizin, ancak cinselliğine yönelik söz söyleme, mesaj ya da mektup gönderme, el hareketi yapma, öpücük atma, cinsel ilişki teklif etme, cinsel organını gösterme gibi eylemlerle işlenebileceği kabul edilmektedir. Sanık tarafından cinsel amaçlı olarak mağdurun rahatsız edilmesi ve cinsel hürriyetinin ihlali sözkonusudur.
Suçun maddi unsuru, bir kimseyi cinsel amaçlı olarak rahatsız etmektir. Sanık tarafından mağdurun vücut dokunulmazlığı fiziki olarak ihlal edilmeksizin, cinsel amaçlı olarak rahatsız edilmesidir.
Suçun manevi unsuru ise özel kasttır. Kanun koyucu sanığın rahatsız edici hareketlerinde “cinsel amaç aramıştır.” Cinsel amaç içermeyen tacizkar söz ve hareketler; tehdit, kişilerin huzur ve sükununu bozma, hakaret suçlarından birisini oluşturabilecek, cinsel amaca dayalı özel kast yokluğu nedeniyle cinsel taciz suçunu oluşturmayacaktır.
Burada korunan ırza tasatti, sarkıntılık veya basit cinsel saldırı aşamasına gelmeyen, cinsel amaca dayalı olarak mağdurun vücuduna dokunmak suretiyle yapılmamakla birlikte, özel kastı oluşturan cinsel amaçlı söz ve işaretler karşısında mağdurun cinsel hürriyetinin güvence altına alınmasıdır.
Bu suçta aranan husus sanığın cinsel amaç gütmesidir. Başka bir ifadeyle cinsel arzu ve isteklerini göstermek maksadıyla hareket etmesi gerekir. Eylemin cinsel amaçla işlenip işlenmediğini ya da hangi fiilin cinsel taciz suçunu oluşturacağı somut olayın özelliklerine göre hakim tarafından takdir edilecektir.
Suçun oluşması için failin cinsel amaç gütmesi ve eylemini belirli bir kişiye ya da kişilere karşı gerçekleştirmesi gerekir.
Cinsel taciz oluşturacak davranışlar ani olabileceği gibi devamlı nitelikte fiillede gerçekleştirilebilir.
Kanun koyucu cinsel taciz suçunu düzelerken iki unsurun varlığını aramıştır; birincisi harekette cinsel amaç ve ikincisi mağdurun taciz edildiği, yani rahatsız ve tedirgin edildiğine dair üçüncü bir gözün yani karar makamının tespitidir.
Cinsel taciz suçunun oluşması için sanığın cinsel arzularını tatmin amacıyla hareket etmesi gerekli değilse de kişiyi rahatsız eden ve sıkıntıya sokan cinsel amaçlı davranışların varlığı gereklidir. Başka bir ifadeyle bu suç cinsel amaçlı bir davranışla işlenebilir.
Cinsel tacizin oluşması için fiilin cinsel yönden mağduru rahatsız edici boyuta ulaşması gerekir. Dolayısıyla cinsel amaç gütmeyen , içerik itibariyle cinsel mahiyet taşımayan arkadaşlık ve evlilik teklifleri ısrarcı nitelik taşısa da cinsel taciz suçunu oluşturmaz. “ Bakınız CGK. 10/03/2015 tarih ve 2015/34. sayılı kararı “
Cinsel içerikli olmayan söz ve fiillerin cinsel taciz suçunu oluşturduğunu iddia etmek suç ve cezada kanunilik, suçta tipiklik ve dar yorum ilkelerine aykırılık oluşturur. Özel kastla işlenen bu suçta hukuk kişinin niyetini okumaz ve buna göre suç ve ceza tayin etmez. Dış düynada meydana gelen eylem ne ise suçun vasıflandırılması ona göre yapılmalıdır. Kişiye iki kez çiçek gönderme ve konuşmak, tanışmak için iş yerine gitme eylemleri TCK 105/1. maddesinde yazılı suçun unsurlarını oluşturmadığı düşüncesindeyiz.
B) TCK 123. maddesi hürriyete karşı suçlar bölümünde yer almaktadır.
Madde 123- (1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
Bu suçta korunan hukuki yarar kişi özgürlüğünün manevi yönüdür, daha açık bir ifadeyle ruhsal ve psikolojik bakımdan kişilerin rahatsız edilmemesi ve sükun içinde huzurlu ve sağlıklı bir şekilde yaşama haklarıdır.
Bu suçta eylemin belli bir kimseye karşı yönelmiş olması gerekir. Belirli bir kimseye karşı yönelmeyen eylemler TCK 183 maddesindeki gürültüye neden olma suçunu veya 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 36. maddesinde gürültüye neden olmak kabahatini oluşturabilir.
Kişilerin huzur ve sükununun bozulması hususunda gösterilen davranışlarla bu suç işlenmektedir. Psikolojik ve ruhsal sükun içerisinde yaşama hakkı korunmaktadır. Kişilerin rahatsız edilmeden sükun içinde, huzurlu ve sağlıklı bir şekilde yaşama hakkı vardır. Bu hakkın ihlali suç olarak düzenlenmiştir.
Bu suç her türlü hukuka aykırı davranışlarla işlenebilir.
Suçun maddi unsuru bir kişiyi rahatsız etmek amacıyla ona yönelik hukuka aykırı hareketlerde bulunmaktadır.
Suçun manevi unsuru belirli bir kimseye yönelen hareket, sırf onun huzur ve sükununu bozmak maksadıyla yapılmış olması gerekir. Böylece bu suçun oluşması için özel bir kastla hareket edilmesi aranmıştır. Bu suç özel kastla işlenen bir suçtur.
Sonuç: Yukarıda açıklandığı üzere; cinsel içerikli olmayan ve cinsel amaç gütmeyen, iki kez çiçek gönderme, tanışmak ve konuşmak için iş yerine gitme eylemlerinin TCK 123/1. maddesinde yazılı kişilerin huzur ve sükununu bozmak suçunu oluşturduğu ve bu suçtan mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, beraat kararı verildiği için, farklı gerekçeyle 18. Ceza Dairesinin bozma kararına katılıyorum.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/18127 Karar : 2016/1899 Tarih : 4.02.2016
-
TCK 183. Madde
-
Gürültüye Neden Olma Suçu
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56. maddesine göre “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın ödevidir.”
TCK’nın 183. maddesine göre ilgili kanunlarda belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olan kişi cezalandırılır. Bu düzenleme ile kişilerin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı güvence altına alınmıştır.
2872 sayılı Çevre Yasasının 14. maddesi uyarınca kişilerin huzur ve sükununu beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültü ve titreşim oluşturulması yasaklanmış, ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri eğlenme yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan gürültü ve titreşimin yönetmeliklerle belirlenen standartlara indirilmesi için faaliyet sahipleri tarafından gerekli tedbirlerin alınması gerektiği düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye dayalı olarak 04/06/2010 tarihli Resmi Gazetede Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği yayımlanmıştır.
Gürültüye neden olma suçunun belli bir mağduru yoktur. Toplumda yaşayan herkes bu suçun mağduru olabilir. Gürültünün belli olmayan bir kimseye karşı yapılması bu suçu TCK’nın 123. maddesindeki kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan ayırmaktadır. TCK’nın 123. maddesindeki suçun faili belli bir kimseyi hedef almakta iken, TCK’nın 183. maddesindeki suçun faili belli bir kimseyi hedef almamaktadır.
Bu suçun oluşması için sanığın ilgili Kanunlarda belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olması yeterlidir.
TCK’nın 183’teki suç somut tehlike suçudur. Suçun oluşması için gürültüye maruz kalan kişinin sağlığının bozulması gerekmez, gürültünün insan sağlağını tehlikeye düşürmeye elverişli olması yeterlidir.
Somut olayda, Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliğindeki değerleri aşan sanığa ait işyerinde 03.07.2010 tarihinde yapılan tespitler, Tekirdağ İl sağlık Müdürlüğü tarafından dosyaya ibraz edilen Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi’ne ait raporlar ile 27.10.2010 tarihli rapor birlikte değerlendirildiğinde, sanığın insan sağlığına zararlı olacak şekilde müzik yayını yapmak suretiyle gürültüye neden olduğu anlaşıldığından, atılı suçtan mahkumiyeti yerine dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
Kanuna aykırı ve O Yer Cumhuriyet savcısının temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 04.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.