Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
TCK Madde 150
(1) Kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması halinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.
TCK Madde 150 Gerekçesi
Madde metninde, yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir. Bu hükme göre, bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Böylece, Kanunda, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 308 inci maddesinde tanımlanan ve “ihkakı hak” veya “kendiliğinden hak alma” diye ifade edilen suç tanımına ayrıca yer verilmemiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında, yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılması gerektiği kabul edilmiştir.
TCK 150 Yağma Suçunda Malın Değerinin Azlığı ve Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl Yargıtay Kararları
Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2022/11154 E. , 2022/15378 K.
- TCK 150/2
- Yağma suçunda malın değerinin azlığı değer indirimi için yeterlidir, ayrıca daha çoğunu alma imkanı varken daha azını alma şartına ilişkin kural uygulanamaz.
Olay günü sanık …‘ın annesi katılan … …‘ın ikametine geldiği, “bir yeri arayacağım” diyerek telefonunu aldığı, sonrasında kendisinden 250-300 TL para istediği, katılanın “param yok” demesi üzerine de aralarında tartışma çıktığı, sanığın elinde bulunan sert bir cisimle katılanın başının yan tarafına vurarak cüzdanından para almaya kalktığı, katılanın da engel olmaya çalıştığında üzerine çökerek vücudunun çeşitli yerlerine vurarak cüzdanında bulunan 300 TL parayı alıp kaçtığı somut olayda, eylemi hakkında TCK’nın 149/1-a-d maddeleri kapsamında mahkûmiyet hükmü verilmiştir. Herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin değer azlığı indirimi de uygulanmamıştır.
TCK’nın “Daha az cezayı gerektiren hâl” başlıklı 150/2. maddesinde; “Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.” denilmektedir.
Maddenin gerekçesinde ise; “Maddenin ikinci fıkrasında, yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılması gerektiği kabul edilmiştir.” açıklamasına yer verilmiştir. TCK’nın 145. maddesiyle daha az ceza verilmesini gerektiren bir nitelikli hâl olarak “Değer azlığı”, hırsızlık suçu bakımından da suçun işleniş şekli ve özellikleri de göz önünde bulundurularak, ceza vermekten de vazgeçilebilir.” ibaresi ilâvesiyle- hüküm altına alınmış bir husustur.
Y.C.G.K.’nın 15.12.2009 günlü, 6/242-291 esas ve karar sayılı içtihadında belirtildiği üzere, 5237 sayılı TCK’nın 145. (veya 150/2) maddelerinde veya gerekçelerinde “Daha çoğunu alabilme olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak az olan şeyi alma” koşulu yoktur. Elbette değerin az olmasına ilaveten, daha çoğunu alma olanağı varken daha azı alınmış ise; bu maddeler sanık lehine uygulanmalıdır. Ancak; her iki maddenin, yalnızca bu tanımlamayla sınırlandırılması da olanaklı değildir.
TCK’nın 145 veya 150/2. maddeleri uyarınca faile verilen cezada indirim yapılabilmesi için malın değerinin az olması kural olarak yeterli olup, suç ve cezada kanunilik ilkesi ile aleyhe kıyas ve yorum yasağı gereği, kanunda bulunmayan başka bir koşul ihdas edilemez.
Hâkim indirim oranını TCK’nın 3. maddesinde öngörüldüğü üzere “İşlenilen fiilin ağırlığıyla orantılı” olacak şekilde saptamalıdır. TCK’nın 145 ve 150/2. maddelerinin uygulanmasında hâkime geniş bir takdir yetkisi tanınmış olup, TC Anayasası’nın 141/3, 5271 sayılı CMK’nın 34, 223, 230 ve 289. maddeleri uyarınca sözü edilen yetki kullanılırken, keyfiliğe kaçmadan, her somut olaya uygun, yasal ve yeterli gerekçe göstermek suretiyle açıklanmalı ve uygulama yapılmalıdır.
Öte yandan hâkim, TCK’nın 145 veya 150/2. maddeleriyle kendisine tanınan takdir yetkisini kullanırken, evrensel ceza hukuku prensiplerinden olan ve ceza kanunlarımızın hazırlanmasında esas alınan, kanunilik, belirlilik, orantılılık ve ölçülülük ilkeleri, kıyas ve aleyhe yorum yasağı ile mükerrer değerlendirme yasağına uygun bir değerlendirme yapmak zorundadır.
Bu açıklamalardan değer az ise, verilecek cezadan mutlaka indirim yapılmalıdır gibi bir anlam da çıkartılmamalıdır. Diğer bir anlatımla indirim yapıp yapmama hususu her somut olayda özenle değerlendirilmelidir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Dairemizce benimsenen içtihatları uyarınca; rögar kapağı, plaka, sürücü belgesi, kimlik belgesi ve bankamatik kartı gibi eşyaların hırsızlık suçuna konu olması halinde, ortaya çıkan tehlike veya bunların yeniden çıkartılması için sarf edilecek emek ve mesai vb.’de gözetilerek değer azlığı indirimi yapılmamalıdır.
Bunun gibi kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs, cinsel istismar gibi ağır suçların yağma ile birlikte işlenmesi hallerinde değer azlığı indiriminin yapılmaması hukuka, vicdana ve adalete de uygun olacaktır. Sanığın elinde bulunan sert bir cisimle katılanın başının yan tarafına vurarak cüzdanından para almaya kalktığı, katılanın da engel olmaya çalıştığında üzerine çökerek vücudunun çeşitli yerlerine vurarak cüzdanında bulunan 300 TL parayı alıp kaçtığı somut olayda, suç tarihi itibarıyla paranın satın alma gücü ve günün ekonomik koşulları birlikte değerlendirildiğinde, suç tarihi olan 21.05.2021 itibariyle paranın satın alma gücü ve günün ekonomik koşulları ile birlikte değerlendirildiğinde, sanığa verilen cezada değer azlığı indiriminin yapılması gerekir.
Ceza Genel Kurulu 2023/454 E. , 2023/680 K.
- TCK 150/2
- Yağma suçunda değer azlığı nedeniyle ceza indirimi yapıp yapmama konusunda olayın özelliklerine göre hakimin takdir hakkı vardır.
TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasında; “Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir.” hükmü yer almakta iken, anılan fıkra 29.06.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanun’un 17. maddesi ile; “Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.” şeklinde değiştirilmiştir.
Fıkranın ilk hâli ile yağma suçlarında, konu değerin azlığı nedeniyle hâkime cezada indirim yapma zorunluluğu getirilmiş, daha sonra yapılan değişiklikte ise indirim yapıp yapmama konusunda hâkime takdir yetkisi tanınmıştır.
TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrası, yağma suçunun konusunu oluşturan değerin az olmasını temel almaktadır. Değer azlığı ile kanun koyucu tarafından neyin kastedildiği, tereddütleri önleyecek biçimde açıklığa kavuşturulmamış, rakamsal bir sınırlandırma getirilmemiş fakat hâkime, yargılama konusu maddi olayla ilgili olarak takdir ve değerlendirme yetkisi tanınmıştır. Hâkim, yağmalanan veya buna teşebbüs edilen malın değerinin azlığını ceza indirimi yapmakta değerlendirebilecektir. TCK’nın 150. maddesinin 2.fıkrasının uygulanmasında, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 522. maddesinde öngörülen “hafif” ya da “pek hafif” kavramlarıyla irtibatlı bir yoruma girilmemeli, Yargıtaydan anılan maddenin uygulanması sürecindeki içtihatlarına paralel şekilde yıllık değer ölçülerini belirlemesi beklenmemelidir.
Hâkim, bu değerlendirmenin yanı sıra her somut olayda, olayın özelliklerini dikkate alacak, TCK’nın 3. maddesinde öngörüldüğü üzere “işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı” olacak şekilde ceza adaletini sağlayacaktır. Görüldüğü gibi, madde ile getirilen sistem, sadece malın değerinin objektif ölçütlere göre belirlenerek cezadan indirim yapılmasından ibaret değildir. Olayın özelliği her somut olayda değerlendirmeye konu edilecek, meydana gelen haksızlığa faili iten etkenler ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkileri de gözetilerek, indirim yapıp yapmama konusunda takdir kullanılacak ve maddenin uygulanıp uygulanmamasına ilişkin gerekçe kararda gösterilecektir.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2023/18160 E. , 2023/13920 K.
- TCK 150
- 400 TL paranın yağmalandığı olayda değer azlığı nedeniyle ceza indirimi uygulanmalıdır.
Sanığın katılandan bıçak göstererek zorla 400,00 TL para aldıği olayda, suç tarihi olan 19.06.2022 itibariyle paranın satın alma gücü ve günün ekonomik koşulları ile birlikte değerlendirildiğinde, sanığa verilen cezadan değer azlığı nedeniyle 5237 sayılı Kanun’un 150 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca indirim uygulanması gerekir.
Ceza Genel Kurulu 2019/647 E. , 2020/407 K.
- TCK 150
- Yağma suçunda daha az cezayı gerektiren hal, hukuki ilişki, alacağın varlığı şartı
Uyuşmazlık konusu ile ilgili 5237 sayılı TCK’nın “Daha az cezayı gerektiren hal” başlığı altındaki 150. maddesi;
“(1) Kişinin bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.” şeklinde düzenlenmiş olup madde ile yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Buna göre bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde eylem yağma suçunu oluşturmakta, ancak yaptırım olarak daha az cezayı gerektiren tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanmaktadır.
TCK’nın 150. maddesinin gerekçesi ise “Madde metninde, yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir. Bu hükme göre, bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Böylece, Kanunda, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 308 inci maddesinde tanımlanan ve ‘ihkakı hak’ veya ‘kendiliğinden hak alma’ diye ifade edilen suç tanımına ayrıca yer verilmemiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında, yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılması gerektiği kabul edilmiştir.” şeklindedir. 5237 sayılı TCK’nın 150. maddesinde sözü edilen “hukuki ilişkiye dayanan alacak” kavramı hukuki anlamda bir edimle yükümlü olan borçlunun şahsına karşı alacaklının kullandığı haktır. Alacak hakkı malvarlığına ilişkin, geçici, şahsa bağlı ve nispi bir yararlanma hakkıdır. Alacak hakkı herkese karşı değil sadece borçluya karşı ileri sürülebildiği, sınırlı sayıda ve belirli kişiler arasında söz konusu olduğu için nisbi bir haktır. Borç ilişkisinden doğan haklar sadece borçluya karşı ileri sürülebilir. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili Kanun’da belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Dolayısıyla TCK’nın 150. maddesi ancak, mağdurun söz konusu hukuki ilişkiye taraf olan borçlu, failin ise alacaklı olması durumunda uygulanabilecektir (Veli Özer Özbek, Yeni Türk Ceza Kanunun Anlamı, Seçkin, Ankara-2008, C. 2, s.1059-1061.).
Bununla birlikte fail tarafından alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirilen yağma eyleminin alacak ile orantılı olması gerekmektedir. Alacak miktarından bariz bir şekilde fazla miktarın alınması durumunda artık TCK’nın 150/1. maddesinin uygulanması mümkün değildir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık …’ın, katılandan aldığı küçükbaş hayvanlar karşılığında suça konu Volkswagen Golf marka arabayı katılana verdiği, arabayı verirken bu arabanın kendisine ait olduğunu fakat ruhsatının bir başkası adına kayıtlı olduğunu, arabanın bir miktar borcunun bulunduğunu, borcunu öder ödemez aracın devrini yapacağını söylediği, arabayı verdikten 2-3 ay kadar sonra da katılanı arayarak aralarındaki hesabı konuşup sonuca bağlamak istediğini bildirerek inceleme dışı sanık … ile birlikte Gönen ilçesine geldiği ve katılan ile buluştuğu, katılanın alacağını istemesi üzerine borcundan dolayı kredi çekemediğini, suça konu arabayı geri alarak satıp borcunu ödeyeceğini söylediği, katılanın ise kabul etmeyerek ancak borcunu ödediği takdirde arabayı geri alabileceğini sanığa bildirmesi üzerine sanığın “Biz bu arabayı alacağız, seni de burada döveriz.” diyerek katılanı tehdit ettiği ve katılanın elinde bulunan arabanın anahtarını zorla almaya çalıştığı, katılanın kurtulmak için arabadan inmesi üzerine de peşinden inerek katılanın elinden tutup suça konu arabanın anahtarını zorla aldığı olayda; TCK’nın 150. maddesinin birinci fıkrasının uygulanabilmesi için taraflar arasında bir hukuki ilişki bulunması yeterli olmayıp ayrıca sanığın bu hukuki ilişkiye dayanan bir alacağının da bulunması gerektiği, her ne kadar küçükbaş hayvan alım satımından dolayı sanık … ile katılan arasında bir hukuki ilişki bulunsa da bu hukuki ilişkide alacaklı olan tarafın katılan, borçlu olan tarafın ise sanık … olduğu, dolayısıyla sanık …’ın katılandan bir hukukî ilişkiye dayanan alacağının bulunmadığı, aksine katılanın kendisine küçükbaş hayvan vermesinden dolayı borcunun bulunduğu, suça konu arabanın da bu borç nedeniyle katılana verildiği hususları göz önünde bulundurulduğunda sanık … hakkında TCK’nın 150. maddesinin birinci fıkrasının uygulanma koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2017/204 E. , 2020/5 K.
- TCK 150
- Hukuki alacağı tahsil amacıyla işlenen yağma suçunda, suç ortaklarının TCK m.150 hükümlerinden yararlanıp yaralanmayacağı
Uyuşmazlık konusu ile ilgili 5237 sayılı TCK’nın “Daha az cezayı gerektiren hal” başlığı altındaki 150. maddesi; “(1) Kişinin bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.” şeklinde düzenlenmiş olup madde ile yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Buna göre bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde eylem yağma suçunu oluşturmakta, ancak yaptırım olarak daha az cezayı gerektiren tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanmaktadır.
TCK’nın 150. maddesinin gerekçesi ise “Madde metninde, yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir. Bu hükme göre, bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Böylece, Kanunda, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 308 inci maddesinde tanımlanan ve ‘ihkakı hak’ veya ‘kendiliğinden hak alma’ diye ifade edilen suç tanımına ayrıca yer verilmemiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında, yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılması gerektiği kabul edilmiştir.” şeklindedir. 5237 sayılı TCK’nın 150. maddesinde sözü edilen “hukuki ilişkiye dayanan alacak” kavramı hukuki anlamda bir edimle yükümlü olan borçlunun şahsına karşı alacaklının kullandığı haktır. Alacak hakkı malvarlığına ilişkin, geçici, şahsa bağlı ve nispi bir yararlanma hakkıdır. Alacak hakkı herkese karşı değil sadece borçluya karşı ileri sürülebildiği, sınırlı sayıda ve belirli kişiler arasında söz konusu olduğu için nisbi bir haktır. Borç ilişkisinden doğan haklar sadece borçluya karşı ileri sürülebilir. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili Kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Dolayısıyla TCK’nın 150. maddesi ancak, mağdurun söz konusu hukuki ilişkiye taraf olan borçlu, failin ise alacaklı olması durumunda uygulanabilecektir (Veli Özer Özbek, Yeni Türk Ceza Kanunun Anlamı, Seçkin, Ankara, 2008, C. 2, s.1059-1061.).
Bununla birlikte fail tarafından alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirilen yağma eyleminin alacak ile orantılı olması gerekmektedir. Alacak miktarından bariz bir şekilde fazla miktarın alınması durumunda artık TCK’nın 150/1. maddesinin uygulanması mümkün değildir.
İştirak hâlinde işlenen yağma suçunda sanıkların her birinin yağma suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli hâlinden yaralarlanıp yararlanamayacağı hususunda öğretideki görüşlerden biri; hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla yağma suçunun alacak hakkı sahibi tarafından tek başına işlenmesi hâlinde TCK’nın 150. maddesinin 1. fıkrasının uygulanma koşullarının gerçekleşeceği, alacak sahibinin birden çok kişi ile birlikte bu eylemi gerçekleştirmesi hâlinde ise hak sahibinin dâhi TCK’nın 150. maddesinden yararlanamayacağı şeklindeyken; (… Artuç, Malvarlığına Karşı Suçlar, Adalet, Ankara, 2018, s. 464., Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, … Artuç, Türk Ceza Kanunu, Adalet, 2014, s. 4856.) alacağın tahsili amacıyla başkasını suça azmettiren şerik, bağlılık kuralları gereğince yağma suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli hâlinden yararlanamayacaktır (Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Adalet, Ankara, 2017, s. 623.). Diğer bir görüş de TCK’nın 150. maddesindeki düzenleme alacak hakkı sahibinin daha az ceza almasına yönelik kişisel bir neden olup, sanığın ister bizzat ister başka birini azmettirmek suretiyle cebir veya tehdit kullanarak alacağını tahsil etmesi hâlinde TCK’nın 150. maddesinin uygulanma koşullarının oluşacağı şeklindedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 10.12.2013 tarihli ve 452-612 sayılı kararında kardeşinin hukuki alacağını tahsil amacıyla yağma eylemine katılan sanığın; 23.05.2017 tarihli ve 91-291 sayılı kararında yanında çalıştığı failin hukuki alacağa dayanan yağma suçuna iştirak eden iş yeri arkadaşının da TCK’nın 150. maddesindeki düzenlemeden yararlanacağına karar verirken akrabalık ve geleneksel yakınlık ilişkilerini gözetmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
İnceleme dışı sanık …’ün, iş yerinde kiracı olarak bulunan katılanlara 500.000 TL borç verdiği, bu borç para karşılığında tehdit ile her biri 100.000 TL’lik beş adet senet aldığı, katılanların bu borcu ödeyememesi üzerine ödemeleri için baskı yapmaya başladığı, 26.03.2009 tarihinde saat 14.30 sıralarında sanık … ile katılan …’in evine gittiklerinde sanık …’ın katılan …’e hitaben “Evi almak isteyen şahsın yanına giderek ne edip edin bu evi 265.000 TL’ye alsın, yoksa 230.000 TL’lik borcunuza karşılık ben alacağım, on beş gün içinde bu iş bitecek.” dediği, katılan …’in “Ben ne güzel satmıştım, siz işi bozdunuz, bizi vurduracak mısınız…’in adamlarına?” diye sorması üzerine sanık …’ın “Adam vurdurulacak olsa…’e ihtiyaç yok, benim babam şizofren hastası, ona vurdururum, otuz beş gün sonrada karşınıza dikerim, hatta bir polisi vurup öldürdü, otuz beş gün sonra çıktı, raporu var”; …’ün de “Babası bana telefon açıp duruyor, senin bir sıkıntın var, varsa hemen ben halledeyim diyor.” diyerek katılan …’i borcun ödenmesi konusunda tehdit edip “On beş gün süreniz var.” diyerek evden ayrıldıkları, yapılan tehditler sonucunda şikâyetçi…’nın 03.04.2009 tarihinde üzerine kayıtlı dubleks evi sanık …’ın eşinin üzerine devrettiği olayda; …’ün hukuki alacağını tahsil etmek amacıyla katılanlara karşı yağma eylemini gerçekleştirdiği sırada muhasebe müdürü olarak on bir yıl yanında çalışmış olan sanık …’ın da onunla birlikte hareket ederek yağma eylemine iştirak ettiği, bu nedenle sanık … hakkında da TCK’nın 150. maddesinin 1. fıkrasının uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2017/91 E. , 2017/291 K.
- TCK 150
- Alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirilen yağma eyleminin alacak ile orantılı olması gerekir.
5237 sayılı TCK’nda, 765 sayılı TCK’nun 308. maddesindeki “kendiliğinden hak alma” suçuna benzer bağımsız bir suç tipine yer verilmemiş, onun yerine kanunda belirtilen bazı suçların bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi halinde failin daha az ceza ile cezalandırılması öngörülmüş, bu bağlamda hırsızlık suçunda 144, yağma suçunda 150/1, dolandırıcılık suçunda 159, belgede sahtecilik suçunda 211. maddeler düzenlenmiştir. Nitekim 5237 sayılı TCK’nun “Daha az cezayı gerektiren hal” başlığı altındaki 150. maddesinin konumuzu ilgilendiren 1. fıkrası; “Kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması halinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklindedir.
Buna göre, 765 sayılı TCK’nun 308. maddesinde adliye aleyhine işlenen bir suç olarak yaptırıma bağlanan eylemlerin bir kısmı, 5237 sayılı TCK’nun 150/1. maddesiyle malvarlığına ilişkin bir suç haline dönüştürülmüştür. Bu düzenlemeye göre, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla cebir veya tehdit kullanılması halinde eylem yağma suçunu oluşturmakla birlikte, bu özel düzenleme nedeniyle fail kasten yaralama ve/veya tehdit suçundan cezalandırılacaktır. Böylece, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla hareket edilmiş olması daha az ceza verilmesini gerektiren bir hal olarak kabul edilmiş, başka bir anlatımla failin saikine önem verilmiştir.
Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp, hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Başka bir anlatımla, şekil şartına uyulmadan kurulan bu ilişkinin ilgili kanun hükümleri uyarınca özel hukuk alanında hukuki sonuç doğurmayacak olması, ceza hukuku alanında dikkate alınmasına engel olmayacaktır. Burada önemli olan şekil şartına uyulsun veya uyulmasın meşru bir hukuki ilişkinin bulunup bulunmadığı ve bu hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla hareket edilip edilmediğidir.
Bununla birlikte fail tarafından alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirilen yağma eyleminin alacak ile orantılı olması gerekmektedir. Alacak miktarından bariz bir şekilde çok daha fazla miktarın alınması durumunda artık TCK’nun 150/1. maddesinin uygulanması mümkün değildir.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/18910 E. , 2022/17860 K.
- TCK 150. madde
- Yağma suçunda azmmetirenin hukuki alacağı tahsil amacıyla hareket etmesi halinde TCK m.150 hükümlerinin uygulanabilmesi için azmettirenin alacaklı ticari işletmenin diğer ortağı ya da mirasçı (baba-oğul-kardeş gibi) ve benzeri bir sıfatla hukuki ilişkinin tarafı olmaması gerekir.
Yağma suçunda, kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması, daha az ceza verilmesini gerektiren bir nitelikli hâldir.(m.150/1)
Azmettiren bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla hareket etse bile, failin, alacaklı ticari işletmenin diğer ortağı ya da mirasçı (baba-oğul-kardeş gibi) ve benzeri bir sıfatla hukuki ilişkinin tarafı olmaması halinde, işlenen yağma suçuna azmettirmeden sorumlu tutulacak, buna mukabil azmettiren aynı zamanda müşterek fail olarak tehdit ve/veya cebir kullandığı taktirde, “failliğin şerikliğe nazaran önceliği prensibi” uyarınca müşterek fail sıfatıyla cezalandırılacağından TCK’nın 40/1. maddesi uyarınca, aynı Kanun’un 150/1. maddesinden yararlanacak, hukuki ilişkinin tarafı olmayan diğer fail ya da müşterek failler ise; kendi işledikleri, 149. madde kapsamındaki nitelikli yağma suçundan sorumlu olacaktır.
Bu izahattan sonra somut olay değerlendirilecek olursa;
Mağdurun suç tarihinden bir yıl kadar önce sanıklardan …’dan 1.850,00 TL borç para aldığı bunun 200,00 TLlik kısmını ödediği kalan kısmı ödeyemediği sanık …’in talimatıyla diğer sanıklar …, … ve …’ın mağduru telefonla arayıp parayı ödemesini aksi halde kötü şeylerin meydana geleceğini ifade ettikleri sonrasında sanık …’in yokluğunda işyerine çağırıp “abiye olan borcunu neden ödemiyorsun diyerek mağduru darp edip 1.650,00 TL bedelli senedi zorla düzenlemek suretiyle aldıkları olayda; sanık …’in eyleminin olay yerinde bulunmaması sebebiyle diğer sanıkların eylemine asli iştirak niteliğinde olduğu sanıklar …, … ve …’ın mağdurdan herhangi bir alacaklarının olmaması sebebiyle nitelikli yağma suçundan cezalandırılmaları gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde tehdit suçundan hükümler kurulması,
Ceza Genel Kurulu 2017/275 E. , 2019/563 K.
- TCK 150
- Yağma suçunda daha az cezayı gerektiren hal
- Ziynet eşyaları kadının kişisel malı olup diğer eş cebir yoluyla aldığında yağma suçu oluşur.
Yağma suçu 5237 sayılı TCK’nın 148 ila 150. maddelerinde düzenlenmiş olup Kanun’un 148. maddesinin 1. fıkrasında; “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması” şeklinde suçun temel hâli, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddesinde de kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla yağma ile yağmada değer azlığı hükümleri düzenlenmiştir. Kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit edilerek veya cebir kullanılarak bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur.
5237 sayılı TCK’da, 765 sayılı TCK’nın 308. maddesindeki “Kendiliğinden hak alma” suçuna benzer bağımsız bir suç tipine yer verilmemiş onun yerine Kanun’da belirtilen bazı suçların bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi hâlinde failin daha az ceza ile cezalandırılması öngörülmüş bu bağlamda hırsızlık suçunda 144, yağma suçunda 150/1, dolandırıcılık suçunda 159, belgede sahtecilik suçunda 211. maddeler düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nın “Daha az cezayı gerektiren hâl” başlıklı 150. maddesi;
“(1) Kişinin bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.” şeklinde düzenlenmiş olup madde ile yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasına göre bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Buna göre bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde eylem daha az cezayı gerektiren yağma suçunu oluşturmakta, ancak yaptırım olarak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın 150. maddesinde sözü edilen “Hukuki ilişkiye dayanan alacak” kavramı hukuki anlamda bir edimle yükümlü olan borçlunun şahsına karşı alacaklının kullandığı haktır. Alacak hakkı mal varlığına ilişkin, geçici, şahsa bağlı ve nispi bir yararlanma hakkıdır. Alacak hakkı herkese karşı değil sadece borçluya karşı ileri sürülebildiği, sınırlı sayıda ve belirli kişiler arasında söz konusu olduğu için nispi bir haktır. Borç ilişkisinden doğan haklar sadece borçluya karşı ileri sürülebilir. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Dolayısıyla TCK’nın 150. maddesi ancak mağdurun söz konusu hukuki ilişkiye taraf olan borçlu, failin ise alacaklı olması durumunda uygulanabilecektir. (Veli Özer Özbek, Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı, Seçkin, Ankara, 2008, C. 2, s.1059-1061.)
….
01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda edinilmiş mallara katılma rejimi yasal mal rejimi olarak benimsenmiştir. Evlilik birliğinin tarafları isterse mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı rejimlerinden birini de seçebileceklerdir. 4721 sayılı Kanun ile kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsamaktadır. Edinilmiş mal, her eşin mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği mal varlığı değerleridir. Kişisel mallar ise, TMK’nın 220. maddesinde sayılmıştır. Eşlerin edinilmiş mallara katılma rejiminin başlangıcında sahip oldukları her türlü mal varlığı onların kişisel malı kabul edilecektir. Eşler arasındaki mal rejiminin mahkemece evliliğin iptali veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejiminin dava tarihinden geçerli olmak üzere sona ereceği belirtilmiştir.
TMK’nın 220/1. maddesi uyarınca eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşyaları kişisel mal olarak sayılmıştır. Burada ifade edilen genellikle eşlerin günlük hayattaki ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan eşyalar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Eşlerin giyim eşyaları, takıları, hobi eşyaları, cep telefonu, makyaj malzemeleri, bakım eşyaları gibi eşyalar bu kapsamda sayılabilir. Eşlerden birine ait takılar; kişisel kullanıma özgüyse, değeri ne kadar yüksek olursa olsun Kanun gereği kişisel mal sayılacaktır. Kişisel malın yalnızca malik olan eş tarafından kullanılması da gerekmektedir. Kadın eşe takılan takılar ise kural olarak bağışlama niteliği taşıdıkları için kadının kişisel malı sayılmaktadır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.05.2004 tarih ve 249-247 sayılı kararında da belirtildiği gibi, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır. Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.04.2017 tarih ve 803-715 sayılı kararında aynı ilke tekrar edilmekle birlikte Türk Medeni Kanunu’nun 222. maddesinin birinci fıkrasına göre kadının ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere erkek eşe verdiğinin ispatına ihtiyaç duyulduğundan erkek eşin bu durumu ispat etmesinin gerektiği vurgulanmıştır.
Mağdur … ile sanık …’ın suç tarihinde evli oldukları ve ortak konutlarında ikamet ettikleri, mağdurun, işe başlaması nedeniyle kendisine bankadan verilen ATM kartının kimde kalacağı konusunda eşi sanık … ile tartıştığı, sanık …’ın kendisine maaş kartını vermeyen eşine “Seni babanın evine götüreceğim.” dediği, mağdurun kayınvalıdesi olan sanık … ile kayınpederi sanık …’in mağdur ile sanık …’ın müşterek konutlarına gelip söz konusu tartışmaya dahil olmaları üzerine çıkan kavgada, sanıklar… ile…’in mağduru evinden zorla çıkartıp babasının evine götürmek için şiddet uyguladıkları, sanık …’ın, eşi mağdurun kollarına ve bacaklarına bastırdığı, kayınpederi sanık …’in mağdurun ağzını kapatarak bağırmasına engel olduğu, kayınvalidesi sanık …’ın ise mağdurun kolyesini, bilekliğini ve yüzüklerini zorla çıkarttığı, alınan adli muayene raporuna göre mağdurun boynunda, sağ bileğinde, sol kolunda ve yüzük parmağında ekimozlar oluştuğu, mağdurdaki yaralanmanın basit bir tıbbî müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun anlaşıldığı olayda; mağdurun aşamalarda değişmeyen beyanları, bu beyanlar ile örtüşen adli muayene raporu içeriği ve tanık …‘in sanık …‘ın olayların eşi mağdur …‘nin anlattığı gibi olduğuna, annesi ve babası olan diğer sanıklar ile birlikte poliste ve savcılıkta doğruyu anlatmadıklarına dair ifadesi, mağdurun annesi olan tanık …‘in damadı olan sanık …‘ın kendilerinden özür dilediğine yönelik beyanları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde tüm sanıkların cebir kullanarak mağdurun takılarını almaları şeklindeki eylemlerinin TCK’nın 149/1-c maddesinde düzenlenen birden fazla kişi tarafından birlikte yağma suçunu oluşturduğu, sanık … ile mağdurun 19.07.2008 tarihinde evlenmeleri ve bu tarih itibarıyla “Edinilmiş mallara katılma rejimine” tabi olmalarına rağmen zorla alınan ziynet eşyalarının mağdurun kişisel malları niteliğindeki takıları olması nedeniyle sanık … ile mağdur … arasında “Edinilmiş mallara katılma rejimine” dayalı bir hukuki ilişkiden söz edilemeyeceği, kaldı ki; sanık …’ın suça konu altınların mağdur ile ortak mülkiyetlerinde olduğuna dair bir iddiasının dahi bulunmadığı, aksine sanıklar müdafisinin 17.11.2011 tarihli oturumda suça konu takılardan kolyenin 300 TL değerinde olduğu ve sanık … tarafından eşine doğum gününde hediye edildiğine yönelik beyanda bulunduğu gözetildiğinde sanığın yağma suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli hâli konusunda mağdura ait takılarda hak sahibi olunduğuna ilişkin subjektif kabulünden kaynaklanan hataya düştüğünden bahsedilmeyeceği, mağdur ile aralarında herhangi bir hukuki alacak ilişkisi bulunmayan sanıklar… ve… ile Türk Medeni Kanunu hükümleri çerçevesinde kendisine alacak hakkı tanınmayan sanık … hakkında TCK’nın 150. maddesinin birinci fıkrasının uygulanma koşullarının bulunmadığı kabul edilmelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar: 2019/358
- TCK 149 , TCK 150
- Yağma suçunda malın değerinin azlığı
5237 sayılı TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasında; “Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir.” hükmü yer almakta iken, anılan fıkra 29.06.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanun’un 17. maddesi ile; “Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.” şeklinde değiştirilmiştir. Fıkranın ilk hâli ile yağma suçlarında, konu değerin azlığı nedeniyle hâkime cezada indirim yapma zorunluluğu getirilmiş daha sonra yapılan değişiklikte ise indirim yapıp yapmama konusunda hâkime takdir yetkisi tanınmıştır.
TCK’nın 150/2. maddesi, yağma suçunun konusunu oluşturan değerin az olmasını temel almaktadır. Değer azlığı ile kanun koyucu tarafından neyin kastedildiği, tereddütleri önleyecek biçimde açıklığa kavuşturulmamış, rakamsal bir sınırlandırma getirilmemiş fakat hâkime, yargılama konusu maddi olayla ilgili olarak takdir ve değerlendirme yetkisi tanınmıştır.
Hâkim, bu değerlendirmenin yanı sıra her somut olayda, olayın özelliklerini dikkate alacak, 5237 sayılı TCK’nın 3. maddesinde öngörüldüğü üzere “işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı” olacak şekilde ceza adaletini sağlayacaktır. Görüldüğü gibi, madde ile getirilen sistem, sadece malın değerinin objektif ölçütlere göre belirlenerek cezadan indirim yapılmasından ibaret değildir. Olayın özelliği her somut olayda değerlendirmeye konu edilecek, meydana gelen haksızlığa faili iten etkenler ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkileri de gözetilerek, indirim yapıp yapmama konusunda takdir kullanılacak ve maddenin uygulanıp uygulanmamasına ilişkin gerekçe kararda gösterilecektir.
…
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, 2003 yılı Ekim ayı içerisinde T.’de bulunan Ç. Kahvehanesi önündeki mağdur çocuklara yaklaşarak cips çaldıklarını gördüğünü söylediği ve mağdurlar ile bir süre sohbet ettiği, ardından “Peşimden gelin, sakın kaçmaya çalışmayın, kaçarsanız sizi yakaladığım zaman döverim.” diyerek tehdit ettiği, bunun üzerine kendisini takip eden mağdurları bilirkişi tarafından sunulan fotoğraflar ve olay yeri inceleme tutanaklarından anlaşıldığı üzere kapı ve penceresi bulunmayan metruk bir binanın bodrum katına götürdüğü, bir arkadaşını çağırıp mağdurlarla cinsel ilişkiye gireceğini söylediği, mağdur çocukların ağlamaları üzerine elinde tuttuğu kemeri göstererek “Sizi burada bağlarım, kemer ile vurarak öldürüm.” dediği, elini mağdurların ceplerine sokup 1’er TL’lerini aldığı, ardından her iki mağdur çocuğun beden veya ruh sağlıklarını bozacak şekilde nitelikli cinsel istismarda bulunduğu, olanları herhangi bir kimseye anlatmaları hâlinde üst üste yatırıp çektiğini söylediği fotoğraflarını Facebook’ta yayınlamakla tehdit ederek yağma suçunu işlediği olayda; yağma suçunun konusunu oluşturan para miktarının az olduğu hususunda tereddüt bulunmamakta ise de suç tarihi itibarıyla 12 ve 14 yaşlarında olan ve ceplerinde sadece 1’er TL’leri bulunan mağdur çocuklar bakımından bu para miktarının önemi, yaşça daha büyük olan sanığın eylemlerinin mağdur çocuklar üzerindeki etkisi, sanığın mağdurları metruk bir binanın bodrum katına götürüp beden veya ruh sağlıklarını bozacak şekilde cinsel istismar eylemlerini gerçekleştirmesi ve uygunsuz fotoğraflarını Facebook’ta yayımlamakla tehdit etmesine bağlı olarak mağdurların maruz kaldıkları eylemin ağırlığı, sanığın cinsel saldırıda bulunduğu ve tehdit ettiği mağdurların ceplerini araması karşısında kastının yoğunluğu ve somut olayın tüm koşulları göz önüne alındığında hâkimin TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasının verdiği takdir yetkisini somut olayın içeriğine uygun şekilde kullandığı ve yağmalanan paraların değerinin azlığı nedeni ile sanık hakkında indirim yapılamayacağının kabul edilmesi gerekmektedir.
Yerel Mahkemece TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmamasına ilişkin “Sanığın daha çoğunu alabilecekken iradesini daha azına özgülemesi” şeklindeki gerekçesi Kanunumuzda yer alan bir hukuk kuralının yağma suçuna kıyas yoluyla aktarılması değildir. Zira böyle bir yasal düzenleme Kanun’da bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunca yapılan TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasındaki açık olmayan düzenlemenin yorum yoluyla farklı uygulamaların önüne geçilip “Kanun’un açıklığı” ilkesinin gerçekleştirilmesidir. Anılan fıkranın lâfzına bakıldığında da yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığından bahsedilmektedir. Ceza Genel Kurulunca getirilen kriterlerin ise değer azlığına ilişkin olduğu ve bu kriterlerin başka bir kuraldan yağma suçunda değer azlığı hükmüne taşınmadıkları açıktır. Öte yandan Yerel Mahkemece, TCK’nın 61. maddesi kapsamına göre temel cezaların belirlenmesi sırasında yağmalanan malın değerinin azlığına dayanılmışken TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmamasının çelişki oluşturduğuna dair muhalefet görüşüne gelince; TCK’nın 61. maddesinin cezaların şahsileştirilmesine ilişkin olduğu, Yerel Mahkemece temel cezaların belirlenmesi sırasında kullanılan “değer azlığı” kavramının suç konusunun önem ve değerine yönelik sadece maddi değeri ifade ettiği, somut olayda TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasına yönelik olarak 1’er TL’nin miktar itibarıyla az olduğu konusunda herhangi bir tereddütün bulunmadığı ancak Yerel Mahkemece gerek muhalefet görüşünde zikredilen Ceza Genel Kurulunun 24.02.2015 tarihli ve 817-14 sayılı kararında gerekse benzer nitelikteki diğer kararlarda ön koşul olan “objektif olarak değer azlığı” ile birlikte somut olayın şartları, faili meydana gelen haksızlığa iten etkenler ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkileri birlikte değerlendirilip sanık hakkında hükmolunan cezadan indirim yapılamayacağına karar verildiğinden temel cezanın alt sınırdan tayini ile TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmaması arasında bir çelişki bulunmadığı kabul edilmelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/122
- TCK 150/1
- Yağma suçunda hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil şartı
5237 sayılı TCK’nın da, 765 sayılı TCK’nın 308. maddesindeki “kendiliğinden hak alma” suçuna benzer bağımsız bir suç tipine yer verilmemiş, onun yerine Kanunda belirtilen bazı suçların bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi halinde failin daha az ceza ile cezalandırılması öngörülmüş, bu bağlamda hırsızlık suçunda 144, yağma suçunda 150/1, dolandırıcılık suçunda 159, belgede sahtecilik suçunda 211. maddeler düzenlenmiştir.
Aynı TCK’nın “Daha az cezayı gerektiren hal” başlıklı 150. maddesi; “(1) Kişinin bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.” şeklinde düzenlenmiş olup madde ile yağma suçunun daha az cezayı gerektiren halleri belirlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması halinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Buna göre bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması halinde eylem daha az cezayı gerektiren yağma suçunu oluşturmakta, ancak yaptırım olarak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın 150. maddesinde sözü edilen “hukuki ilişkiye dayanan alacak” kavramı hukuki anlamda bir edimle yükümlü olan borçlunun şahsına karşı alacaklının kullandığı haktır. Alacak hakkı malvarlığına ilişkin, geçici, şahsa bağlı ve nispi bir yararlanma hakkıdır. Alacak hakkı herkese karşı değil sadece borçluya karşı ileri sürülebildiği, sınırlı sayıda ve belirli kişiler arasında söz konusu olduğu için nisbi bir haktır. Borç ilişkisinden doğan haklar sadece borçluya karşı ileri sürülebilir. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili Kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Dolayısıyla TCK’nın 150. maddesi ancak, mağdurun söz konusu hukuki ilişkiye taraf olan borçlu, failin ise alacaklı olması durumunda uygulanabilecektir. (Veli Özer Özbek, Yeni Türk Ceza Kanun’un Anlamı, Seçkin, Ankara, 2008, C. 2, s.1059-1061)
Bu aşamada konumuzla ilgisi bakımından Türk Medeni Kanun’unda düzenlenen “Edinilmiş mallara katılma rejimi” üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanun’un “Kapsamı” başlığını taşıyan 218. maddesi; “Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar”, “Edinilmiş mallar” başlığını taşıyan 219. maddesi; “Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.
Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır:
-
Çalışmasının karşılığı olan edinimler,
-
Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler,
-
Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar,
-
Kişisel mallarının gelirleri,
-
Edinilmiş malların yerine geçen değerler”,
“Kişisel mallar” başlığını taşıyan 220. maddesi; “Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
-
Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
-
Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
-
Manevî tazminat alacakları,
-
Kişisel mallar yerine geçen değerler”,
“Kişisel malların ve edinilmiş malların ayrılması” başlıklı 228. maddesinin birinci fıkrası ise; “Eşlerin kişisel malları ile edinilmiş malları, mal rejiminin sona ermesi anındaki durumlarına göre ayrılır”, Şeklinde düzenlenmiştir.
01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’una göre edinilmiş mallara katılma rejimini yasal mal rejimi olarak benimsemiştir. Evlilik birliğinin tarafları isterse mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı rejimlerinden birini de seçebileceklerdir. 4721 sayılı Kanun ile kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsamaktadır. Edinilmiş mal, her eşin mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği mal varlığı değerleridir. Kişisel mallar ise, TMK’nun 220. maddesinde sayılmıştır. Eşlerin edinilmiş mallara katılma rejiminin başlangıcında sahip oldukları her türlü mal varlığı onların kişisel malı kabul edilecektir. Eşler arasındaki mal rejiminin mahkemece evliliğin iptali veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hallerinde, mal rejiminin dava tarihinden geçerli olmak üzere sona ereceği belirtilmiştir.
TMK’nun 220/1. maddesi uyarınca eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşyaları kişisel mal olarak sayılmıştır. Burada ifade edilen genellikle eşlerin günlük hayattaki ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan eşyalar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Eşlerin giyim eşyaları, takıları, hobi eşyaları, cep telefonu, makyaj malzemeleri, bakım eşyaları gibi eşyalar bu kapsamda sayılabilir. Eşlerden birine ait takılar; kişisel kullanıma özgüyse, değeri ne kadar yüksek olursa olsun kanun gereği kişisel mal sayılacaktır. Kişisel malın yalnızca malik olan eş tarafından kullanılması da gerekmektedir. Kadın eşe takılan takılar ise, kural olarak bağışlama niteliği taşıdıkları için kadının kişisel malı sayılmaktadır. Nitekim Yargıtayın yerleşmiş içtihadı bu doğrultudadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirdirildiğinde;
Suç tarihinde evli olup ortak konutta bulundukları sırada sanığın TOKİ’ye olan borcunu ödeyebilmek için katılandan kolundaki 3 adet bilezik ile boynundaki altın kolyesini istediği, katılanın vermeyeceğini söylemesi üzerine sanığın boğazına sarılıp öldüreceğinden bahisle tehditle birlikte kolundaki 3 adet bileziği pense ile keserek ve boynundaki kolyeyi kopararak zorla aldığı olayda; fazla miktarda olmayan ziynet eşyası katılanın mülkünde olup, katılan tarafından takı olarak kullanıldığı, sözü edilen takıların katılanın kişisel malı olduğu, bu nedenle “edinilmiş mallara katılma rejimine” dayalı bir hukuki ilişkiden söz edilemeyeceği, sanığın da aşamalarda zorla aldığı altınların ortak mülkiyetinden söz etmediği, sanık ile katılan arasında başkaca alacak ve borç ilişkisi bulunmadığı anlaşıldığından sanık hakkında TCK’nın
- maddesinin birinci fıkrasının uygulanma koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/135
- TCK 150/2
- Yağma suçunda malın değerinin azlığı halinde ceza indirim şartları
Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 150/2. maddesinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığı;
5237 sayılı TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasında; “Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir.” hükmü yer almakta iken, anılan fıkra 29.06.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanun’un 17. maddesi ile; “Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.” şeklinde değiştirilmiştir.
Fıkranın ilk hâli ile yağma suçlarında, konu değerin azlığı nedeniyle hâkime cezada indirim yapma zorunluluğu getirilmiş, daha sonra yapılan değişiklikte ise indirim yapıp yapmama konusunda hâkime takdir yetkisi tanınmıştır.
TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrası, yağma suçunun konusunu oluşturan değerin az olmasını temel almaktadır. Değer azlığı ile kanun koyucu tarafından neyin kastedildiği, tereddütleri önleyecek biçimde açıklığa kavuşturulmamış, rakamsal bir sınırlandırma getirilmemiş fakat hâkime, yargılama konusu maddi olayla ilgili olarak takdir ve değerlendirme yetkisi tanınmıştır. Hâkim, gasp edilen veya gasp edilmeye kalkışılan şeyin değerinin azlığını ceza indirimi yapmakla değerlendirebilecektir.
5237 sayılı Kanun’un 150. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmasında, 765 sayılı TCK’nın 522. maddesinde öngörülen “hafif” ya da “pek hafif” kavramlarıyla irtibatlı bir yoruma girilmemeli, Yargıtaydan anılan maddenin uygulanması sürecindeki içtihatlarına paralel şekilde yıllık değer ölçülerini belirlemesi beklenmemelidir. Hâkim, bu değerlendirmenin yanı sıra her somut olayda, olayın özelliklerini dikkate alacak, 5237 sayılı TCK’nın 3. maddesinde öngörüldüğü üzere “işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı” olacak şekilde ceza adaletini sağlayacaktır. Görüldüğü gibi, madde ile getirilen sistem, sadece malın değerinin objektif ölçütlere göre belirlenerek cezadan indirim yapılmasından ibaret değildir. Olayın özelliği her somut olayda değerlendirmeye konu edilecek, meydana gelen haksızlığa faili iten etkenler ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkileri de gözetilerek, indirim yapıp yapmama konusunda takdir kullanılacak ve maddenin uygulanıp uygulanmamasına ilişkin gerekçe kararda gösterilecektir.
Buna karşılık maddenin uygulanmasındaki en önemli ölçüt, şüphesiz değer ölçüsüdür. Ölçüye konu edilmesi gereken değer ise, fiilen gasp edilen olmayıp, eylem kastına dahil edilen olmalıdır. Bu değerin ise “indirim yapılmasını” haklı kabul ettirecek düzeyde az olması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
27.03.2013 tarihinde eşya taşıtma bahanesiyle mağduru kandırıp boş bir binaya götüren sanığın, cebinde bulunan bıçağı çıkartıp mağduru tehdit ederek üzerini aramak suretiyle mağdurun 15 TL’sini aldığı olayda; her ne kadar satın alma gücü ve ekonomik şartlar bakımından 15 TL’nin değerinin az olduğu kabul edilse bile suç tarihinde 12 yaşında olan mağdurun gün boyunca eşya taşıyarak kazandığı 15 TL’nin, çalıştığı iş bakımından mağdur için değerinin fazla olması, sanığın kendisinden yaşça küçük olan mağdura bıçak göstererek ayakkabısının içini dahi arayıp suç işleme kastındaki yoğunluğu ortaya koyması hususları göz önünde bulundurulduğunda; mağdurun konumu, sanığın kişiliği, suçun işleniş şekli ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkilerini gözeten Yerel Mahkemenin taktir yetkisini somut olayın içeriğine uygun şekilde kullandığı ve sanık hakkında TCK’nın 150. maddesinin 2. fıkrasının uygulanma şartlarının bulunmadığı kabul edilmelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/606
- TCK 150/2
- Daha çoğunu alma imkanı varken daha azını alan sanık değer azlığı nedeniyle ceza indiriminden faydalanır.
Sanıkların, iş yerine gittikleri mağdur B.’yi araca bindirip bir üst sokağa götürdükleri, tehdit ve hakaret eylemlerinde bulunduktan sonra araçtan indirdikleri mağdurun iş yerine yürüyerek döndüğü, ertesi gün sanıkların tekrar söz konusu berber dükkânına gittikleri, sanık C.’nin mağdur B.nin yanında çalışan diğer mağdur M. T.’den 10 TL vermesini istediği, mağdurun iş yerine ait parayı cebinden çıkartması üzerine sanık C.’nin suç konusu parayla sigara alıp getirmesini söylediği, mağdurun getirdiği sigarayı alan sanıkların iş yerinden ayrıldıkları olaylarda; sanıkların inkâra yönelik savunmalarına karşın, mağdur B.’nin aşamalarda değişmeyen beyanları gözetildiğinde;
Sanıkların özgülenmiş iradelerinin kasadaki tüm paranın teslimine değil, sadece 10 TL’ye yönelik olması dolayısıyla sanıkların suç tarihine göre mağdurdan daha fazla para talep edebilecekken daha azı ile yetinmeleri, yağma eylemine konu sigaranın suç tarihindeki bedeli, işlenen fiilin ağırlığı ve bu eylemin mağdur üzerindeki etkisi gözetildiğinde suça konu malın değerinin az olduğu kabul edilerek sanıkların TCK’nın 150/2. maddesi gereğince cezalarında indirime gidilmesi gerekmektedir.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/24261 E. , 2023/10200 K.
- TCK 150/1
- Yağma suçunun konusu mal eşler arasında ortak ise eşe karşı işlenen yağma suçunda TCK m.150/1’in uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmalıdır.
Sanık ile mağdurun karı koca oldukları, suç tarihinde 19.00 sıralarında sanığın eve geldikten sonra mağdurdan altınları istediği, mağdurun altınları vermeyi reddedince dudağına ve kafasına yumruk ile; ayağına da tekme ile vurduğu, ardından mağdura ‘‘anneni babanı sinkaf ederim, dışarıda onun bunun erkekleri ile ilişkiye girip gelip evde banyo yapıyorsun.Orosbu altınları vermezsen senin ayaklarını kırarım, seni sakat bırakırım, seni keserim ama öldürmem, sürünürsün’’ şeklinde sözler söylediği, daha sonra sanığın eylemine son verip evden ayrıldığı anlaşılmıştır.
Tarafların, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun eşler arası mal rejimini düzenleyen hükümlerine göre evlenmeden önce veya sonra (noterde düzenleme veya onaylama şeklinde) ‘mal rejimi sözleşmesi’ yapıp yapmadıkları, yada evlenme başvurusu sırasında hangi mal rejimini seçtiklerini yazılı olarak bildirmiş olup olmadıkları, sözleşme yapmışlar ise kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini kabul edip etmedikleri, böyle ise hangisini seçtikleri ve bu rejime ilişkin düzenlemeler kapsamında suça konu edilen altınların kime ait olduğu hususlarının etraflıca araştırılması, mal rejimi sözleşmesi yapılmamış ise eşler arasında edinilmiş mallara ‘katılma rejimi’nin uygulanması asıl olacağından, evlilik birliği devam ederken paydaş oldukları altınların boşanma süreci ile 5237 sayılı Kanun’un 150 nci maddesinin birinci fıkrası kapsamında bir hukuki ilişkiye dayalı alacağa konu olup olmayacağının tartışılması/değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi hukuka aykırı bulunmuştur.
Ceza Genel Kurulu 2022/29 E. , 2022/443 K.
- TCK m.150/2
- TCK m.150/2 gereği malın değerinin azlığı konusunda indirim yapıp yapmama konusunda takdir hakkını kullanan hakim, gerekçesini açıklamak, gerekçeli karar vermek zorundadır.
TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca failin cezasında indirim yapılıp yapılamayacağı konusunda hâkime takdir yetkisi tanındığı, hâkimin bu takdir yetkisini kullanırken suça konu malın değerinin azlığının yanı sıra meydana gelen haksızlığa faili iten etkenleri ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkilerini de göz önünde bulundurması, bu maddeyi neden uyguladığına veya uygulamadığına yönelik gerekçelerini de denetime olanak sağlayacak şekilde karar yerinde göstermesi gerektiği, somut olayda ise Yerel Mahkemece sanık hakkında TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrası uygulanmadığı hâlde neden uygulanmadığına yönelik herhangi bir gerekçe gösterilmediği, sanık hakkında bu maddenin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının incelenebilmesi için de öncelikle Yerel Mahkemece bu hususta bir değerlendirme yapılması ve bunun gerekçelerinin de denetime olanak sağlayacak şekilde karar yerinde gösterilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün, sanık hakkında TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmama gerekçesinin karar yerinde gösterilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2023/16778 E. , 2023/13762 K.
- TCK 150/1
5237 sayılı Kanunu’nun 150. maddesinde sözü edilen “Hukuki ilişkiye dayanan alacak” kavramı hukuki anlamda bir edimle yükümlü olan borçlunun şahsına karşı alacaklının kullandığı haktır. Alacak hakkı malvarlığına ilişkin, geçici, şahsa bağlı ve nispi bir yararlanma hakkıdır. Alacak hakkı herkese karşı değil sadece borçluya karşı ileri sürülebildiği, sınırlı sayıda ve belirli kişiler arasında söz konusu olduğu için nisbi bir haktır. Borç ilişkisinden doğan haklar sadece borçluya karşı ileri sürülebilir. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili Kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir.
Dolayısıyla 5237 sayılı Kanun’un 150. maddesi ancak, mağdurun söz konusu hukuki ilişkiye taraf olan borçlu, failin ise alacaklı olması durumunda uygulanabilecektir.
Sanık ile katılanın … Mobilya adlı şirkette ortak oldukları, sanığın ortaklıktan ayrıldığı, bu ayrılma nedeniyle aralarında alacak verecek meselesi konusunda ihtilaf oluştuğu, ihtilaf olduğu konusunun tanık beyanları ile doğrulandığı, tüm ticari defterler mahkemeye sunulamadığından bilirkişiden alınan raporların dosyaya sunulan belgeler doğrultusunda hazırlandığı, sanığın alacağını talep etmek için diğer ölen sanık … ile katılanın ofisine gittikleri, parayı tahsil etmek amacıyla sanık …‘in katılanı tehdit ettiği sabittir.
Kısaca özetlersek taraflar arasında soyut ve kendini kurtarmaya yönelik hukuki alacağı isteme iddiasını aşan boyutta bir hukuki ilişki olduğu açıktır. Bunun ispatı hukuki kaidelerine göre ayrıca değerlendirilecektir. O halde sanığın alacak iddiası kuru bir iddianın ötesindedir. O halde sanığın eyleminin 5237 sayılı Kanun’un 150 nci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen alacağının tahsil amacıyla yağma suçunu oluşturduğu ve sanığın eyleminin 5237 sayılı Kanun’un 106 ncı maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendindeki suçu oluşturduğu halde yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırı bulunmuştur.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2022/12687 E. , 2024/9100 K.
- TCK 150/1
- TCK m.150/1’in uygulama koşulları
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.02.2014 gün ve 2013/678-2014/98 sayılı kararında ayrıntıları belirtildiği üzere; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 308. maddesindeki “kendiliğinden hak alma” suçuna benzer bağımsız bir suç tipine yer verilmemiş, onun yerine kanunda belirtilen bazı suçların bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi halinde failin daha az ceza ile cezalandırılması öngörülmüş, bu bağlamda hırsızlık suçunda 144, yağma suçunda 150/1, dolandırıcılık suçunda 159, belgede sahtecilik suçunda 211. maddeler düzenlenmiştir. Buna göre, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 308. maddesinde adliye aleyhine işlenen bir suç olarak koruma altına alınan eylemlerin bir kısmı, 5237 sayılı Kanun’un 150/1. maddesiyle malvarlığına ilişkin bir suç haline dönüştürülmüştür. Bu düzenlemeye göre, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla cebir veya tehdit kullanılması halinde eylem yağma suçunu oluşturmakla birlikte, bu özel düzenleme nedeniyle fail kasten yaralama ve/veya tehdit suçundan cezalandırılacaktır. Böylece, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla hareket edilmiş olması daha az ceza verilmesini gerektiren bir hal olarak kabul edilmiş, başka bir anlatımla failin saikine önem verilmiştir.
Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp, hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Başka bir anlatımla, şekil şartına uyulmadan kurulan bu ilişkinin ilgili kanun hükümleri uyarınca Özel Hukuk alanında hukuki sonuç doğurmayacak olması, ceza hukuku alanında dikkate alınmasına engel olmayacaktır. Burada önemli olan şekil şartına uyulsun veya uyulmasın meşru bir hukuki ilişkinin bulunup bulunmadığı ve bu hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla hareket edilip edilmediğidir.
Alacak iddiasının varlığını kabul için mutlaka alacak davası açılıp ıspatının beklenilmemesi gerekir. Çünkü Cezanın delil anlayışı ile Hukukun delil anlayışı ve kabulü farklıdır. Hukukta şekli gerçeklik hakimdir. Daha ziyada iddia ve ıspata dayanan delil sistemi geçerli olup taraflarca ileri sürülmeyen iddia ve delillerin davanın kabulunde esas alınamayacağı bir gerçekliktir. Oysa Cezada maddi hukuka dayanan bir kabul söz konusudur. Taraflar iddia etmese, savunmasa bile maddi gerçeklik her türlü delil incelenip kabulde esas alınmaktadır. Bu nedenle mutlaka hukuka göre ıspat şartı aranmamaktadır.
Ayrıca şüpheden sanık yararlanır kuralı ceza yargılamasının en temel kurallarındandır. Yargıtayda yıllardır istikrarlı şekilde bu durumu uygulamaktadır. Hukuki ilişkinin ve borcun varlığı konusunda gerçekten şüpheli bir durum ortaya çıkmış ise şikayetçi yok dese bile sanık lehine yorumlamak uygun olacaktır.
Kısaca özetlersek taraflar arasında soyut ve kendini kurtarmaya yönelik hukuki alacağı isteme iddiasını aşan boyutta bir hukuki ilişki olduğu anlaşılabiliyorsa bunun ispatı hukuki kaidelerine göre ayrıca değerlendirilecektir. Ancak dosyaya yansıyan tüm verilere göre ciddi şekilde ortaklık ve alacak iddiası olduğu, kuru bir iddianın ötesinde ise sanığın eyleminin sabit görülmesi halinde 5237 sayılı Yasa’nın 150/1. maddesinde düzenlenen alacağının tahsil amacıyla cebir tehdit hükmünün uygulanması gerekir. Burda bir hukuk mahkemesi gibi ıspat şartı aranmamalıdır.
Alacağın varlığına inanarak ve bu hakkı elde etme özel kastıyla hareket edilmesi hallerinde ise; eylemin 5237 sayılı Yasa’nın 30. maddesi kapsamında ve 150/1. maddesi yollamasıyla hukuki alacağın tahsili amacıyla yağma suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususunun da ayrıca somut olayda ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. ( Benzer görüşler için bkz. Nur Centel- Hamide Zafer- Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt: 1,4. Baskı, Beta Yayınevi, Ankara 2017, s. 404, Gökcan/Artuç TCK Şerhi age s.5461 )
Bu genel anlatımdan sonra somut olay değerlendirildiğinde; sanıklar …, …, … ve …‘nın katılanlar …, …, …‘in işyerine gittiği, senetleri almak istedikleri, senetlerinin veriliş nedeninin kesin olarak belirlenemediği, sanıklar ve katılanlar arasında kavga olayının meydana geldiğinin iddia edildiği anlaşılmıştır.
Oluş ve dosya içeriğine göre, sanıkların her aşamada olaydan iki gün önce olan 02.02.2019 tarihinde sanık …‘nın katılan … ile araba satışı hususunda anlaştığı, bu anlaşma gereği üç adet 20.000,00 TL bedelli, bir adet 22.000,00 TL bedelli 4 adet senedin verildiği, katılanın arabayı teslim etmemesi üzerine senetleri geri almak istediklerini beyan ettikleri, katılanların her aşamada sanıklara 82.000,00 TL borç para verdikleri, söz konusu senetleri sanıkların kendilerine olan borçları karşılığında verdiklerini beyan ettikleri, senetlerin düzenlenme tarihi olan 05.03.2019 katılanların senet aldıklarına dair beyanda bulundukları 04.02.2019 tarihinden sonrası olması, 02.02.2019 tarihindeki kamera görüntülerinin sanıkların katılanların işyerine gittiği beyanıyla uyumlu olduğu, tanık M.A.’nın aşamalarda senedin düzenlenme sebebine ilişkin değişen beyanları, katılanın vekilinin beyanına göre; söz konusu senetler hakkında menfi tespit davasının bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasında hukuki ilişki ve senede konu borcun kaynağı hakkında tartışma bulunduğu anlaşılmış olup ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında “söz konusu senedin bono olması nedeniyle illetten mücerret olup senedin kaynaklandığı borç ilişkisi taraflarca farklı olduğu iddia edilmiş ise de, ceza yargılamasında geçerli olan senede karşı senet ispat kuralı da değerlendirilerek tarafların senedin sebebi konusundaki farklı iddiaları mahkememizce araştırılmamış, senet örneklerinin dosya arasına alınmakla yetinilmiştir.” şeklindeki açıklamasının hukuka aykırı olduğu, ceza yargılamasında hukuki ilişkinin ve senede konu borcun kaynağı hususunda senede karşı senetle ispat kuralının tek ispat kuralı olarak aranmadığı, maddi gerçeğe ulaşmak için meydana gelen vakıanın her türlü delil ile ispat edilebileceği, o halde 5237 sayılı Kanun’un 150 nci maddesinin birinci fıkrası yönünden Mahkemece senede karşı senetle ispat kuralı gereği araştırmanın yapılmayarak eksik inceleme ile hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiinin temyiz isteği bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenlerle, Tebliğname’ye uygun olarak oy birliği ile ayrı ayrı BOZULMASINA,
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3899 Karar: 2018/206 Tarih: 22.01.2018
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
TCK’nın 61. maddesineTCK’nın 61. maddesine aykırı olarak, 168. maddenin 31/2. maddeden 31/2. maddeden önce uygulanması, sonuca etkili bulunmadığından;
5237 sayılı TCK’nın 150. maddesinin 2. fıkrasındaki “malın değerinin azlığı” kavramının, 765 sayılı TCK’nın 522. maddesindeki hafif ve pek hafif ölçütleriyle, her iki maddenin de cezadan indirim olanağı sağlamak dışında benzerliği bulunmadığı, “değerin azlığı” nın 5237 sayılı Yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, yasa koyucunun amacı ve suçun işleniş biçimi, olayın özelliği ve sanığın özgülenen kastı da gözetilmek suretiyle, daha çoğunu alabilme olanağı varken, yalnızca gereksinimi kadar, değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda, yasal ve gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği; somut olayda sanığın yakınandan tehdit ile 20 TL para ve sigara istediğinin anlaşılması karşısında, koşulları oluşmadığı halde aynı Yasanın 150/2. maddesiyle cezadan indirim yapılması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
TC. Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesi ışığında, 5271 sayılı CMK’nın 150,, 234, 239. maddeleri ile 5320 sayılı Yasanın 13. maddesine dayanılarak hazırlanan, Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, sanık için baro tarafından görevlendirilen zorunlu savunman ücretlerinin sanıktan alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretlerin Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeden, yazılı şekilde zorunlu savunman ücretlerinin sanıktan alınmasına hükmedilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme uygun olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkralarından zorunlu savunman ücretine dair yargılama giderinin tahsiline ilişkin bölümün çıkarılması suretiyle, eleştiri dışında, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 22/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/12316 Karar: 2018/183 Tarih: 18.01.2018
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülerek yapılan incelemede;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, uyulan bozmaya, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, hükümlü … savunmanının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün tebliğname gibi ONANMASINA, üye …‘in karşı oyu ile oyçokluğuyla 18/01/2018 tarihinde karar verildi.
Muhalif
Karşı Oy:
Yağma suçunda yalnız mülkiyet veya zilliyet hakkı değil hürriyet hakkı ve beden tamlığı hakkına da taarruz edildiği ve ferdin kendisini müdafaası adeta tahrip edilmektedir.
Yağma suçu, 765 sayılı ve 5237 sayılı mal varlığına karşı suçlar bölümünde yerini almıştır.
Yağma, mal varlığına karşı suçların en tehlikelisi ve özel şeklidir. 5237 sayılı TCK’nun 148. maddesinde basit yağma,
5237 sayılı TCK’nun 149. maddesi nitelikli yağma hallerini,
i5237 sayılı TCK’nun 150. maddesi ise daha az cezayı gerektiren yağmanın nitelikli halini düzenlemiştir.
5237 sayılı TCK’nun 150/2. maddesi ise; yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle verilecek ceza 1/3’den, 1/2’ye kadar indirilebilinir denilmektedir.
765 sayılı da yağma suçları dışında diğer mala karşı suçlarda hafif, pek hafif ölçüt ve yasada gösterilen belli oranda indirmeyi düzenleyen 522. maddesi bulunmaktaydı. Yağma suçları ile ilgili 765 sayılı bulunmayan ve tamamen yeni bir yasa normu 5237 sayılı TCK’nun 150/2. maddesi ile getirilmiştir. (765 sayılı TCK’nun 522. maddesi ile tek benzer noktası cezayı indirmesidir.)
5237 sayılı TCK’nun 150/2. maddesi ile indirim yapılabileceği ve bu kuralın uygulanabilirliği (değer azlığını) takdir ve değerlendirme ile indirim oranının buna bağdaşık seçimi de tamamen hakimin takdirine bırakılmıştır. Ancak keyfilik yolu kapalıdır.
Hakimin takdiri adalet ölçütü içinde olmalıdır. Hakim neyin hukuka aykırı olduğunu yasa koyucunun iradesine bakarak belirler. Çünkü hukuk ortak vicdanı yansıtmakta ve ortak vicdana aykırılık cezai müeyyideye bağlanmaktadır. Kanunların birinci işlevi yaşamsal menfaatleri korumak, toplumun huzurunu sağlamaktır.
TCK’nun 150/2. maddesindeki değer azlığı kavramı bir şeyin para ya da benzer şeylerle ölçülebilen, gerekenden, alışılmıştan, umulandan her zamankinden eksik, çok olmayan nicelik ve nitelik değer bakımından düşük, yetersiz bir şeyin almasını içermekte ve vurgulamaktadır. Bu hali ile 145. maddesinden de ayrılmaktadır.
Kanun koyucu yağma suçunun konusu malın değer azlığını belirleme gibi indirim oranının olaydaki mevcut koşullara göre seçip, tayin ve takdir yetkisini hakime bırakmıştır. O halde hakim olayın özelliği, sanığın ihtiyaç ve şiddetli arzusunun tatmin amacıyla değerin gerçekten az kabul edilecek malın yağması halinde veya özgülenerek ayrıştıran iradesinin saptanmasından sonra yasal ve yeterli gerekçeler ile 150/2. maddesindeki normu uygulayabilir. Suçun işlendiği tarihteki malın değerinin alışılmışın dışı, umulandan, her zamankinden eksik ve çok olmayan, nicelik ve nitelik bakımından düşük, yeterli kavramda kalmayan yakınanın malı yağmalaması olayında 5237 sayılı TCK’nun 150/2. maddesinin uygulama koşulları bulunmadığından hükmün bozulması inancıyla sayın çoğunluğun onama düşüncesine iştirak olunmamıştır.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/12844 Karar: 2017/4604 Tarih: 14.11.2017
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
“Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun taktirine göre; suçun sanık tarafından işlendiği kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- ) Sanığın gündüz sayılan zaman diliminde mağdurun çalıştığı alşveriş mağazasına geldiği, 60.00.YTL değerindeki kazağı çalarak üzerine giydiği, kazağın üstündeki barkodu optik okuyucudan geçirmediğinden mağazadan çıkarken kapı alarmının çaldığı, mağdurun sanığı kovalamaya başladığı, takip sırasında başka bir iş merkezine giren sanığın emanete kayıtlı bıçağı peşinden gelen mağdura doğrultarak ‘‘yaklaşma vururum’’ dedikten sonra olay yerine gelen güvenlik görevlilerince yakalandığının anlaşılması karşısında; Eylem tamamlandığı halde sanık hakkında 5237 Sayılı Kanun’un kalkışmaya dair 35. maddesiyle uygulama yapılması;
2- ) 5237 Sayılı TCY’nın 150. maddesinin 2. fıkrasındaki “malın değerinin azlığı” kavramının 765 Sayılı TCY’nın 522. maddesindeki “hafif” veya “pek hafif” ölçütleriyle her iki maddenin de cezadan indirim olanağı sağlaması dışında benzerliği bulunmadığı, “değerin azlığının” 5237 Sayılı yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, yasa koyucunun amacı ile suçun işleniş biçimi, olayın özelliği ve sanığın özgülenen kastı da gözetilmek suretiyle, daha çoğunu alma olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği gözetilmeden, koşulu bulunmadığı halde, 150. maddenin 2. fıkrasına düzenleniş amacının dışında yorumlar getirilerek sanığın cezasından indirim yapılması;
3- )Sanık hakkında, 5237 Sayılı TCY’nın 58/6-7.maddeleri gereğince mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına ve cezanın yerine getirilmesinden sonra denetimli serbestlik tedbirlerinin uygulanmasına esas alınan ve 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 108/2. maddesinin uygulanmasına dayanak oluşturacak hükümlülüğün kararda gösterilmemesi,
4- ) 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 108.maddesinin ( 4 ), ( 5 ) ve ( 6 ).fıkralarında ‘‘Hakim, mükerrir hakkında cezanın infazının tamamlanmasından sonra başlamak ve bir yıldan az olmamak üzere denetim süresi belirler. Tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde, koşullu salıvermeye dair hükümler uygulanır. Hakim, mükerrir hakkında denetim süresinin uzatılmasına karar verebilir’’. Denmiştir. Denetim süresini belirleme ve gerektiğinde uzatma görevi, hükmü veren Mahkemeye değil, hükümlünün infaz aşamasındaki davranışlarını da değerlendirerek koşullu salıverme ile ilgili kararı verecek olan Mahkemeye aittir. Buna göre hükümlülük kararında mükerrir olan sanık hakkında 5237 Sayılı TCY’nın 58/7.maddesi gereğince “mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına” karar verilmesiyle yetinilmesi gerekirken, denetimli serbestlik tedbirinin süresinin de belirlenmesi” gerekçesiyle sanık hakkında 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CUMK’un 326/ son maddesinin gözetilmesi suretiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma sonrası Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi 18.10.2012 gün ve 2012/355 Esas, 2012/432 Karar sayılı kararı ile;
“Müşteki … Beyanında; sanığın mağazalarına girip erkek reyonuna çıktığını, üzerine giydiği kazağın kasadan geçmemesine rağmen kapıdaki sensörlerin uyarı verdiğini, bunun üzerine kaçan sanığı kovalamaya başladıklarını, sanığın yakalanacağını anlayınca bıçağını göstererek “üzerime gelme” dediğini, korkup geriye çekildiğini, o sırada gelen polislerin sanığı yakaladığını, sanık hakkında şikayetçi olmadığını beyan etmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılamada; sanığın hırsızlık şeklinde başlayan eyleminin silahlı yağmaya teşebbüs suçuna dönüştüğünden bahisle mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmıştır.
Sanık hakkında verilen mahkumiyet kararının sanık müdafii tarafından temyizi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 07.03.2012 tarih, 2008/7306 Esas 2012/4109 Karar sayılı ilamı ile sanığın güvenlik güçlerince yakalandığından bahisle yağma eyleminin tamamlandığı, değer azlığı indiriminin yargılama konusu olayda uygulanamayacağı, tekerrüre esas sabıka kaydı detaylarının kararda gösterilmediği ve tekerrür hükmü uygulandıktan sonra denetim süresinin belirlenmemesi gerekirken belirlendiğinden bahisle kararın bozulduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce bozma ilamı sonrasında yapılan yargılamaya sanık ve mağdur usulüne uygun çağrı belgesine rağmen katılmamış, sanığın kazanılmış hakları gözetilerek daha ağır bir ceza verilmesi mümkün görülmediğinden yargılamaya devam edilmiştir.
Bozma ilamı sonrasında duruşmaya katılan sanık müdafii önceki kararda direnilmesini talep etmiş, bu talep iddia makamınca da tekrar edilmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılamada hırsızlık olarak başlayan eylemin yağmaya teşebbüs suçuna dönüştüğü, yağmalanmak istenilen ancak ısrarlı takip sonucunda yakalanan sanığın üzerinde bulunan kazak nedeni ile değer azlığı indiriminden yararlanması gerektiği anlaşıldığından, bozma ilamında yer alan tekerrüre esas alınan sabıka kaydı ayrıntılarına kararda yer verilip, 53. madde uygulaması değiştirilerek diğer bozmalar yönünden önceki hükümde direnilmesine karar verilmiştir.
Yapılan yargılamada sanığın mağdura ait mağazaya gelip üzerine giydiği kazağın parasını ödemeden mağazadan çıkmak isterken kapı sensörlerinin uyarısı üzerine kaçmaya başladığı, durumu fark eden mağaza çalışanlarının sanığı kıstırdıkları, bunun üzerine sanığın bıçakla kendisini takip edenlere karşı koyarak eylemini yağmaya dönüştürdüğü hususunda tereddüt bulunmaktadır, ancak yağma eyleminin teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığı ayrıca tartışılmalıdır, her ne kadar Yargıtay 6. Ceza Dairesinin bozma ilamında sanığın polis tarafından yakalanmış olması nedeni ile eylemin tamamlandığından bahis edilmiş ise de sanığın polis ya da bir başkası tarafından yakalanmış olmasının sonuca etkisi bulunmamaktadır. Zira, sanık hırsızlık amacıyla başladığı eylemde olayın farkedilmesi üzerine iş yerinin kapısından çıkarken farkedilmiş, iş yeri çalışanlarınca ısrarlı takip sonucunda sıkıştırılmış, yakalanacağını anlayan sanık bıçağıyla kendisini yakalamaya çalışan kişileri tehdit edince araya bir zaman dilimi girmeksizin olay yerine gelen polisler tarafından yakalanmıştır. Bu sebeple sanığın yağmaladığı malı hakimiyet alanına geçirdiğini ve eylemin tamamlandığını ileri sürmek mümkün değildir. Kaldı ki yine mahkememizde yargılama konusu yapılan bir başka eylemde benzer bir olayda Yargıtay 1. Ceza Dairesince eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilmiştir ( İlgili karar dosya içeriğine eklenmiştir ). Mahkememizde yaptığı yargılama sonucunda eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı kanaatine ulaşmış, bozma ilamına bu açıdan direnmiştir.
Mahkememizce verilen kararın ayrıca “malın değerinin azlığı” indiriminde bulunulması nedeni ile de bozulduğu anlaşılmıştır. Bozma ilamında 5237 Sayılı TCK’nın 150/2 fıkrasındaki “malın değerinin azlığı” kavramının 765 Sayılı TCK’nın 522. maddesindeki “hafif” veya “pek hafif” ölçütleriyle her iki maddeninde cezadan indirim olanağı sağlaması dışında benzerliği bulunmadığı, “değerin azlığının” 5237 Sayılı Yasaya özgü ve yeni bir kavram olduğu, yasa koyucunun amacı ile suçun işleniş biçimi, olayın özelliği ve sanığın özgülenen kastı da gözetilmek suretiyle daha çoğunu alma olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarakta gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda uygulanabileceğinden bahis edildiği anlaşılmıştır.
Yargılama konusu olayda, sanığın mağazadan sadece bir kazak aldığı tartışmasızdır. Bozma ilamında bozma gerekçesi olarak belirtilen daha fazlasını alma imkanı varken yalnızca gereksinimi kadar şeyi alma kıstasının somut olayda gerçekleştiği açıktır. Her ne kadar bozma ilamında bu unsurun gerçekleşmediği iddia edilmiş ise de, kazaklarla dolu olan iş yerinden sanığın sadece bir kazakla yetinmeyip daha fazlasını alma imkanı varken sadece kanlı kazağını değiştirme istemi ve gereksinimi kadar bir kazağı üzerine giyerek aldığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple sanığın özgülenen kastının da ihtiyacı olan tek bir kazağa yönelik olduğu, başkaca bir şeyi almaya çalışmayan sanığın davranışlarından anlaşılmaktadır. Kaldı ki bir kazağın değerinin de günün ekonomik koşulları karşısında az kabul edilmesi gerektiği kanaatine ulaşılmıştır. Bu sebeplerle bozma gerekçesi yapılan ve TCK’nın 150/2. maddesinin uygulanabileceği hallerini gösteren hususları gerçekte somut olayda oluştuğu anlaşıldığından sanık hakkında değer azlığı indirimi yapılması gerektiği düşünülmüş, yine bu hususta da önceki kararda direnilmesi yoluna gidilmiştir.” demekle ilk hükümde direnilmesine karar verilmiştir.
Bu hükmün sanık … savunmanı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 16.09.2014 gün ve 2013/375443 Sayılı tebliğnamesi ile Dairemize gönderilen dosya, 02.12.2016 gün, 29906 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 36. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 307/3. maddesi gereğince yeniden incelenerek değerlendirilmiş ve karara bağlanmıştır.
KARAR : Diğer temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
1- )Oluş ve dosya kapsamına göre, sanığın gündüz sayılan zaman diliminde mağdurun çalıştığı alşveriş mağazasına geldiği, 60.00.YTL değerindeki kazağı üzerine giydiği, kazağın üstündeki barkodu optik okuyucudan geçirmediğinden mağazadan çıkarken kapı alarmının çaldığı, mağdurun sanığı kovalamaya başladığı, takip sırasında başka bir iş merkezine giren sanığın emanete kayıtlı bıçağı peşinden gelen mağdura doğrultarak ‘‘yaklaşma vururum’’ dedikten sonra olay yerine gelen güvenlik görevlilerince yakalandığının anlaşılması karşısında; Eylem tamamlandığı halde sanık hakkında 5237 Sayılı Kanun’un kalkışmaya dair 35. maddesiyle uygulama yapılması;
2- ) 5237 Sayılı TCY’nın 150. maddesinin 2. fıkrasındaki “malın değerinin azlığı” kavramının 765 Sayılı TCY’nın 522. maddesindeki “hafif” veya “pek hafif” ölçütleriyle her iki maddenin de cezadan indirim olanağı sağlaması dışında benzerliği bulunmadığı, “değerin azlığının” 5237 Sayılı yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, yasa koyucunun amacı ile suçun işleniş biçimi, olayın özelliği ve sanığın özgülenen kastı da gözetilmek suretiyle, daha çoğunu alma olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği gözetilmeden, koşulu bulunmadığı halde, 150. maddenin 2. fıkras 2. fıkrasına düzenleniş amacının dışında yorumlar getirilerek sanığın cezasından indirim yapılması, bozmayı gerektiğinden, mahkemenin kararının gerekçe ve sonuçları itibariyle yerinde görülmediğinden bozulmasına dair;
Dairemizin 07.03.2012 gün ve 2008/7306 Esas, 2012/4109 Karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunmakla, Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 18.10.2012 gün ve 2012/355 E. 2012/432 K. sayılı ilamındaki direnme kararı yerinde görülmediğinden,
SONUÇ : CMK’nın 307/3.maddesi gereğince, mahkemenin direnme kararı konusunda karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 14.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/5264 Karar: 2017/4006 Tarih: 02.11.2017
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
Sanıkların fındık çuvallarını alıp giderken, mağdurun sanıkları durdurması üzerine sanık …‘in mağdura yumruk vurmasıyla yağma suçunun tamamlandığı, fındıkların akıbeti konusunda tanık anlatımlarına başvurulmasının sonuca etkili olmadığı anlaşıldığından, tebliğnamedeki bozma isteyen düşünce benimsenmemiştir.
“Değerin azlığının” 5237 Sayılı Yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, Yasa koyucunun amacı ile suçun işleniş biçimi, olayın özelliği ve sanığın özgülenen kastı da gözetilmek suretiyle, daha çoğunu alma olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği gözetilmeden, mağdur …‘ya karşı işlenen yağma suçu yönünden, somut olayda koşulları bulunmadığı halde, düzenleniş amacının dışında yorumlar getirilerek cezadan indirim yapılması karşı temyiz bulunmadığından, bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Mahkemece 5271 Sayılı Yasa’nın 150/3. maddesi uyarınca, sanığın savunmasını yapmak üzere zorunlu savunmanın görevlendirilmesi nedeniyle, savunmana ödenen avukatlık ücretinin yaşı küçük sanıklara, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı şekilde yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve … savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından “sanıklara soruşturma ve kovuşturma aşamasında atanan müdafii giderleri 1.998 TL’nin sanıklardan tahsiline” dair bölümün çıkartılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 02.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/834 Karar: 2017/1476 Tarih: 25.05.2017
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
I- )Sanık hakkında, yakınana alacağı tahsil amacıyla tehdit suçundan; sanıklar hakkında, yakınana karşı yağma suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;
TCK’nın 53.maddesinin 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile iptal edilmiş olması karşısında, bu hususun infazda gözetilmesi olanaklı görülmüştür.
19.02.2007 günü saat 12:00 sıralarında sanıkların, yakınanı araca silah tehdidi ile bindirdikten sonra, cebinde bulunan 700-800 TL civarında para ile cep telefonunu aldıkları, bir müddet araçla ilerleyip, yakınanı yol kenarında bıraktıkları esnada telefonunu iade ettikleri, sonrasında yakınanı arayarak kamyonetini bıraktıkları yeri bildirdiklerinin anlaşılması karşısında; kısmi iade sebebiyle yakınandan rızası sorularak, 5237 Sayılı TCK.nun 168. maddesinin uygulama koşullarının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi; sanık hakkında, Şişli 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2003/1063 esas ve 2005/370 Sayılı kararı ile tekerrüre esas eski hükümlülüğü bulunduğu ve koşulları oluştuğu halde, 5237 Sayılı TCK.nun 58. maddesinin uygulanmaması kanuna aykırı ise de; anılan hususlar karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, sanıklar savunmanlarının ve diğer sanığın temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, eleştiri dışında usul ve kanuna uygun bulunan hükmün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
II- ) Sanıklar hakkında, yakınana karşı alacağı tahsil amacıyla tehdit suçundan kurulan hükmün incelenmesine gelince;
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- )Yakınan ile aralarında 5237 Sayılı TCK’nın 150/1. maddesi anlamında bir hukuki ilişki ve bu ilişkiye dayanan alacak bulunmayan sanıkların, aralarındaki ticari ilişki sebebiyle yakınandan alacaklı olan sanığın azmettirmesi sebebiyle yakınana ait sigaralara el koymaya yönelik eylemlerinin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde alacağın tahsili amacı ile tehdit suçundan hüküm kurulması,
2- ) Kabule göre de; sanık hakkında, Şişli 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2003/1063 esas ve 2005/370 Sayılı kararı ile tekerrüre esas eski hükümlülüğü bulunduğu ve koşulları oluştuğu halde, 5237 Sayılı TCK.nun 58. maddesinin uygulanmaması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar savunmanlarının ve sanığın temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle istem gibi BOZULMASINA, sanıkların ceza süresi bakımından kazanılmış hakkının CMUK’nın 326.maddesi gereğince korunmasına, 25.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/49405 Karar: 2017/8061 Tarih: 16.03.2017
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
A- ) Sanık hakkında tehdit suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karara karşı yalnızca itiraz yolu açık ve dolayısıyla yapılan başvurunun bu doğrultuda değerlendirilmesinin gerekli bulunduğu,
Anlaşıldığından, katılan vekilinin tebliğnameye uygun olarak, temyiz davası istemi hakkında bir KARAR VERMEYE YER OLMADIĞINA,
B- ) Sanıklar hakkında tehdit suçundan kurulan hükümlere yönelik temyize gelince,
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
İddianame ve dosya içeriğine göre, katılanın kendisinin de kabul ettiği şekilde, sanığa borcunun bulunduğu, sanığın oğlu diğer sanığı ( hakkında tehdit suçundan mahkumiyet kararı verilip hükmün açıklanması geri bırakılan damadı ile birlikte ) bu alacağı tahsil için katılana gönderdiği, sanığın oğlunun katılana “para için geldik, verecekmisin vermeyecekmisin, vermezsen biz nasıl alacağımızı biliriz” dediğinin iddia edilmesi karşısında, kanıtlanması halinde, sanığın oğlu diğer sanığın eyleminin TCK’nın 150. maddesinde gösterilen hukuki alacağın tahsili amacıyla tehdit, sanığın eyleminin ise bu fiile azmettirme suçunu oluşturabileceği, bu suçları niteleme ve kanıtları değerlendirme görevinin üst dereceli ağır ceza mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, katılan vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden sair yönler incelenmeden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 16.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/10021 Karar: 2017/249 Tarih: 19.01.2017
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcısı hazır olduğu halde oturum açıldı.
Yapılan tebligat üzerine dosyadaki vekaletnameye dayanarak sanık … adına gelen vekili huzura alınarak duruşmaya başlandı.
Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık … hakkında DURUŞMALI inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu.
Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi.
Sanık müdafii temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup müvekkili hakkındaki hükmün BOZULMASINI istedi.
Sanık müdafii 4 sayfalık tebliğnameye itiraz dilekçesi sundu. Alındı, okundu, dosyasına konuldu.
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti.
Son sözü sorulan sanık müdafii savunmasına ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak üzere duruşmanın 01.02.2017 Çarşamba günü saat 09.30’a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi.
Belli günde oturum açıldı. Dava evrakı incelenerek gereği görüşülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu:
Sanık … hakkında kasten yaralama suçundan dolayı 5271 Sayılı CMK’nın 231 . maddesi uyarınca verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar itirazı kabil kararlardan olup temyiz yeteneğinin bulunmadığı anlaşıldığından, sanık ile müdafiin anılan hükme yönelik temyiz istemi 264. maddesi hükmüne göre itiraz niteliğinde kabul edilip gerekli karar merciince mahallinde verileceğinden ve 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 Sayılı Kanun’un 26. maddesiyle 5320 Sayılı Kanuna eklenen geçici 2. madde ile hapis cezasından çevrilenler hariç sonuç olarak hükmedilen 3.000 TL’ye kadar (3.000 TL dahil) para cezaları kesin nitelikte olup, sanık … hakkında kasten yaralama suçundan verilen cezanın tür ve miktarı itibariyle kesin olan hükmün temyizi mümkün bulunmadığından, incelemenin sanıklar haklarında diğer müsnet suçlardan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Sanıklar …, … ile … haklarında nitelikli cinsel saldırı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve sanık … hakkında tehdit suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri ile sanık … hakkında yağma suçundan verilen beraat kararının incelenmesinde,
Tüm dosya kapsamına göre, sanıkların olay günü hürriyetinden yoksun kıldıkları mağdurun makatına şişe soktuklarının anlaşılması karşısında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan hüküm kurulduğu sırada, koşulları oluştuğu halde 5237 Sayılı TCK’nın 109/5. maddesinin uygulanmaması ve sanık …‘ın mağdura yönelik gerçekleştirdiği nitelikli cinsel saldırı suçundan dolayı cezanın belirlenmesi sırasında hatalı şekilde TCK’nın 29. maddesi uyarınca indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayini karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış, ayrıca mahkumiyet hükümlerinden sonra TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak 24.11.2015 tarihli, 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamıyla verilen iptal kararının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüştür.
Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, beraati ve sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanıklar, müdafileri ile O Yer Cumhuriyet Savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazları ile sanık … müdafiin duruşmalı inceleme sırasındaki savunmasının reddiyle, sanık … hakkında nitelikli yağma suçundan verilen beraat kararı ile sanıklar …, …, … haklarında nitelikli cinsel saldırı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve sanık … hakkında tehdit suçlarından kurulan kısmen re’sen de temyize tabi mahkumiyet hükümlerinin ONANMASINA,
Sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde,
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Tüm dosya kapsamına göre, sanıklardan …‘ın, mağdurdan araç alım satımından kaynaklı bir alacağı bulunduğu, mağdura ulaşamayan sanığın diğer sanık …‘dan bu hususta yardım istemesi üzerine …‘ın olay günü diğer sanıklarla aralarındaki anlaşma gereği mağduru arayarak buluşma ayarlayıp haber vermesi üzerine onların da buluşma yerine geldikleri ve …‘ın mağduru kendisiyle gelmesi hususunda ikna ederek araca bindirdiği sabit olmakla, mevcut haliyle …‘ın eylemini diğer sanıklarla beraber aynı suç işleme kararına bağlı olarak icra hareketlerini gerçekleştirmek suretiyle anılan suçun kanuni tanımında yer alan fiil üzerinde müşterek hakimiyet kurduğu ve bu şekilde 5237 Sayılı TCK’nın 37. maddesi kapsamında müşterek fail olup eylemi diğer sanıklarla birlikte işlediği tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, aynı Kanunun 37, 109/2,, 109/3b maddeleri uyarınca cezalandırılması yerine, oluşa uygun düşmeyen yazılı gerekçeyle yardım eden kabul edilip cezasında TCK’nın 39. maddesine göre indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayini,
Sanık … E. hakkında tehdit, kasten yaralama suçlarından ve sanık … hakkında tehdit suçundan kurulan hükümlerin temyiz incelemesine gelince;
5237 Sayılı TCK’nın 150/1. maddesinde5237 Sayılı TCK’nın 150/1. maddesinde düzenlenen, bir hukukî ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla yağma hükümlerinden ancak o hukuki ilişkinin tarafı olan sanığın yararlanabileceği, buna göre somut olayda mağdurla aralarında herhangi bir hukuki ilişki bulunmayan sanıklar … ile …‘in mağdura yönelik eylemlerinin bütün halinde yağma suçunu oluşturacağı gözetilmeden, yazılı şekilde kasten yaralama ve tehdit suçlarından mahkumiyetlerine karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar …, … , … ve müdafileri ile O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları ve … müdafiin duruşmalı inceleme sırasındaki savunması bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 19.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/35402 Karar: 2016/5455 Tarih: 24.06.2016
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
Katılanın duruşmalı inceleme yapılmasını isteme yetkisinin bulunmadığı anlaşılmakla, katılan vekilinin duruşmalı inceleme isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE,
Katılan …‘in aşamalarda da tekrar ettiği şikayet dilekçesinde özetle: “… Firmamız makine, pamuk temizleme sistemleri imalatı yapan bir firmadır. ile temizleme grupları ile ilgili bir sözleşme sonucunda makine satışı yapılmıştır. Makineler firmaya teslim edildikten sonra rutin bakımlara başlanmıştır. 22.10.2011 tarihinde rutin bakım yapıldıktan sonra …‘ın oğlu … ile görüşüp rutin bakımın tamamlandığını, ‘ya döneceğimizi söyledik ve fabrikadan ayrıldık. Takriben 1 km kadar uzaklaştıktan sonra arkamızdan arabanın lambasıyla durmamız için ikaz geldi. Bu sırada saat 19.30 sıralarıydı. Biz ikaz ışığına istinaden sağa çektik ve durduk. Bize ikaz eden araç sayısının 2 araç olduğunu fark ettik. Araçlar bizim hareket etmemizi engelleyecek şekilde önümüzü kestiler. Birinci araçtan … indi ve ‘Nereye kaçıyorsun’ diye bağırarak küfrederek bana ve elemanlarıma vurmaya başladı. Bana daha fazla vurdukları için sol gözüm ve yanağım patladı. Daha sonra arabanın anahtarlarını elimden zorla alarak beni kendi araçlarına ite kaka zorla bindirdiler. Kendilerinden bir elemana anahtarı vererek, benim elemanlarımı da kendi aracıma bindirerek zorla bizi fabrikaya tekrar götürdüler. Bizi öldürmekle tehdit ettiler. Bu sırada elemanlarım … ve …‘e taşla vurdular. Benim elemanlarımı başka bir alana götürüp beni ayrı bir odaya kilitlediler. Bu sırada bana ve elemanlarıma sürekli küfretmeye devam ediyorlardı. Daha sonra iki … geldiler ve bana zorla senet imzalatmaya çalıştılar. Ben tehditlere, itip kakmalara, vurmalara dayanamayıp bana hazırladıkları açık senedi imzalamak zorunda kaldım. Ben şeker hastasıyım, şeker seviyemin çok yükseldiğini, ilacımı almam gerektiğini ve fenalaştığımı defalarca söylememe rağmen bana ilacımı alma fırsatı vermediler. En sonunda çok kötü olduğumu söyleyerek tuvalete gitmek için izin aldım. Tuvalete çıktığım zaman önce bir dostum olan …‘i aradım. O da bana polisi aramamı söyledi. Ben saat 22.20 sıralarında polisi aradım, fabrikada rehin tutulduğumu, güvenliğimin olmadığını söyledim. Polis bana mevkiiyi sordu ve jandarmayı aramamı söyledi. Ben de 2 dakika sonra jandarmayı aradım. Takriben 15-20 dakika sonra jandarma geldi. Jandarma geldiğinde ben içeriden bağırarak şikayetçi benim dedim ve beni dışarı çıkardılar. Jandarmanın yanına gidip şikayetçi olduğumu söyledim. Jandarmaya direndiler. Jandarma “direnirseniz kuvvet isterim, suç işliyorsunuz” dedi. Ben arabamın anahtarının alındığını Jandarmaya söyledim. Jandarma arabanın anahtarını getirmelerini istedi. M. oğlu C. anahtarı komutana uzattı. Komutan anahtarımı bana vererek ‘Sen dışarı çık’ dedi. Ben fabrikadan dışarı çıktım. 10 dakika kadar bekledim. Daha sonra komutan yürüyerek arabaya doğru geldi ve bana ‘Ya sen burada ne bekliyorsun, ortalıkta çok kötü şeyler olacak sen buradan kaç’ dedi. Ben ‘Şikayetimle ilgili tutanak tutmayacak mısınız” dediğimde ‘Ya sen kaç kurtul’ dedi. Tutanak tutmadığı için Jandarmadan şikayetçiyim.” şeklinde beyanda bulunduğu;
Tanıklar … ve …‘in aşamalardaki tüm beyanlarının katılanın beyanlarını destekler nitelikte olduğu; düzenlenen 28.10.2011 tarihli doktor raporunda katılanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralandığının belirtildiği; dosya içerisinde mevcut bulunan ve tanıklar … ve … tarafından imzalanan olay yeri görgü tespit tutanağının olaydan uzunca bir süre sonra 09.01.2012 tarihinde tanzim edildiği,
Katılanın, olayla ilgili aradığını ileri sürdüğü, bir ölçüde oluşla ilgili katılanın anlatımlarına tanıklık eden arkadaşı …‘in bu yönde beyanının saptanmadığı gibi, katılanın olay tarihi itibariyle kullandığı cep telefonuna dair arama kayıtlarının da getirtilip incelenmediği anlaşılmaktadır. Ancak, dosyaya yansıyan delillere göre; katılanın sanıklar tarafından hürriyetinin tahdit edilip darp edildiği ve hakarete maruz kaldığı iddia ve iddiayı da teyit eden tanık ve dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerle sabit olduğu, diğer iddialar yönünden ise, …‘in tanık sıfatıyla yeminli beyanı alınıp, katılanın olay tarihi itibariyle kullanmakta olduğu cep telefonuna dair arama kayıtları getirtilip, dosya içerisinde mevcut imzalı protokol ve yukarıda ifade edilen diğer deliller de toplandıktan sonra, taraflar arasındaki hukuki ilişki göz önüne alınıp,sanıklar hakkında yağmanın basit halini oluşturan TCK’nın 150 /1.maddesinde yer alan suçun oluşup oluşmadığı yönündeki değerlendirme yapılıp sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilip, yerinde yeterli olmayan gerekçeyle, sanıklara yüklenen tüm suçlar için yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, katılan … vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle istem gibi BOZULMASINA, 24.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/32034 Karar: 2016/5337 Tarih: 22.06.2016
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-)Olay günü ilinde güneşin yaz saatine göre 20.17’de battığı ve gece vaktinin 21.17’de başladığı; mağdurun ifadesine göre yağma olayının saat: 21.00 sıralarında işlendiğinin anlaşılması karşısında; eylemin geceleyin gerçekleştirildiğine dair delillerin nelerden ibaret olduğu karar yerinde gösterilip tartışılmadan 5237 Sayılı Kanun’un 149/1-h maddesiyle uygulama yapılması,
2-)5237 Sayılı Yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, yasa koyucunun amacı ile suçun işleniş biçimi, olayın özelliği ve sanığın özgülenen kastı da gözetilmek suretiyle, daha çoğunu alma olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği gözetilmeden, somut olayda koşulları bulunmadığı halde, 150/2.maddesinin düzenleniş amacının dışında yorumlar getirilerek cezadan indirim yapılması,
3-)T.C. Anayasasının 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesi ışığında, 5271 Sayılı CMK’nın 150,, 234 ve 239 .maddeleri ile 5320 Sayılı Kanun’un 13. maddesine dayanılarak hazırlanan, Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, sanıklardan, yargılandığı suç sebebiyle baro tarafından görevlendirilen zorunlu savunman ücretinin alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretin Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeden, yazılı şekilde zorunlu savunman ücretlerinin yaşı küçük sanıklardan alınmasına karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığı ile 1412 Sayılı 326/ son maddesi uyarınca sanıkların kazanılmış haklarının korunmasına, 22.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/28356 Karar: 2015/45441 Tarih: 26.11.2015
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
Yağma suçunun silahla gece vakti işlenmiş olması nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 149. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (h) bentlerinin ihlal edilmiş olması karşısında, aynı Yasanın 61. maddesi uyarınca alt sınırdan uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi; “Değerin azlığının” 5237 sayılı Yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, Yasa koyucunun amacı ile suçun işleniş biçimi, olayın özelliği ve sanığın özgülenen kastı da gözetilmek suretiyle, değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği gözetilmeden, somut olayda koşulları bulunmadığı halde, 150/2. maddesinin düzenleniş amacının dışında yorumlar getirilerek cezadan indirim yapılması, karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamış,
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-Sanıkların, hapis cezalarının infazı tamamlanıncaya kadar TCK’nın 53/1-a-b-c-d-e maddesinde yazılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmalarına, ancak TCK’nın 53/3. maddesi uyarınca koşullu salıverildikleri takdirde kendi altsoyları üzerinde TCK’nın 53/1-c bendinde sayılan hakları kullanmaktan yoksunluklarının sona erdirilmesine karar verilmiş ise de; 24.11.2015 tarihli Resmi Gezete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK’nın 53/1. maddesi uygulanırken (b) bendinde yazılı “seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresinin iptal edilmiş olması,
2- T.C. Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesi ışığında, 5271 sayılı CMK’nın 150,, 234, 239. maddeleri ile 5320 sayılı Yasanın 13. maddesine dayanılarak hazırlanan, Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, sanık için baro tarafından görevlendirilen zorunlu savunmanın ücretinin yeterli ödeme gücü olmayan sanıktan alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretin Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeden, yazılı şekilde zorunlu savunman ücretinin sanık R.. B..’den alınmasına hükmedilmesi,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanıklar M.. E.. ve R.. B.. savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkralarından TCK’nın 53. maddenin uygulanmasına ilişkin bölümler çıkarılarak yerlerine, “Sanığın, kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkumiyetinin yasal sonucu olarak, TCK’nın 53/1. maddesinin uygulanması yönünden (a, c, d ve e) bentleri ile (b) bendinde yazılı seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına; aynı Kanunun 53/2. maddesinin uygulanması açısından, 53/1.maddede yazılı (a, c, d ve e) bentleri ile (b) bendinde yazılı seçme, siyasi hakları ve aynı maddenin 3.fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar kullanamamasına; (c) bendinde yazılı kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini ve koşullu salıverilinceye kadar kullanamamasına cümlesinin yazılması ve sanık R.. B.. hakkında kurulan hüküm fıkrasından savunman ücretine ilişkin bölüm çıkartılarak, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek ONANMASINA, 26.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6490 Karar: 2015/44849 Tarih: 13.11.2015
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
Sanık N.. E.. hakkında tehdit ve kasten yaralama suçlarından verilen, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları, yerinde Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 05/12/2014 tarih ve 2014/1134 değişik iş sayılı kararıyla yapılan itiraz üzerine değerlendirildiğinden temyiz kapsamı dışında bırakılarak yapılan incelemede:
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- B… B… H…. ile P… T… A.Ş. tarafından yapılan, S… K… İ… B..-P.. hattının yapımına ilişkin ihalenin sanık N.. E..’e ait olan E… İ… T…, T…, S…, T… L… ş… tarafından alındığı, bu şirketle, katılan Ş.. E.. ve tanık E.. B.. arasında 26/05/2010 tarihinde imzalanan sözleşmeye göre; tarafların S… K… İ… B…-P… hattının yapımı işi sürecinde, sermaye temininin, giderlerin ortaklaşa karşılanacağı, işin yönetiminin E… İnşaat şirketinde olacağı, malzeme, araç ve gerecin taraflarca temin edileceği, kar ve zarar dağılımının paylar oranında olacağı, SSK ve vergi giderlerinin taraflarca karşılanacağını taahhüt ettikleri, B… H… ile P… T… A.Ş. F… ve M… D… B…‘nın 13/08/2014 tarih ve 4… sayılı yazısı içeriğine göre, hak ediş olarak 1.442.305.41 TL ödemenin E… İ…. T…, T… S… T…. L…. Ş….nin banka hesabına gönderildiği, katılanın aşamalardaki ifadelerinde, 11/01/2013 günü sanıkların kendisini tanık B.. Ö..’in bulunduğu D… 2. Bölge’den alıp otomobile bindirdikleri, otonun arka koltuğuna bindiğinde sanıklar A.. E.. ve N.. U..’ın da otonun arka koltuğuna oturdukları, sanık N.. E..’ün yönetiminde ayrıldıkları, yolda sanık A.. E..’ün ‘Biz senin yüzünden zarar ettik.’ diyerek yüzüne yumruklarla vurduğunu, Abdi’nin cep telefonunu elinden alarak cebine koyduğu, E… yolu girişinde sanık N.. E..’ün aracı durdurup arkasına dönerek elde edilemeyen silahı doldur boşalt yaptığı ve göğüs hizasına silahla tutarak, “Seni öldüreceğim, bu zararları nasıl ödeyeceksin?” diyerek tehdit ettiği, sanıklar N.. E.., N.. U.. ve A.. E..’ün rızası hilafına K… B…. S…‘ta bulunan sanık Nurettin’e ait E… O…‘e götürerek otelin en alt bodrum katına indirdikleri, burada sanık N.. E..’ün kendisine iki kez yumrukla vurduğu, “Bu parayı temin et, yoksa seni öldürürüm, yoksa seni şu dipte bulunan odaya kapatırım, üç ay yemek su vermem, ölürsün!” diye tehdit ettiği, sanıkların kendisini otelin bir üst katına çıkartarak muhasebe bölümünde 30/10/2012 tanzim ve 04/12/2012 vade tarihli, borçlusu S… T… D… İ…. G.. Y…. S…. T….. L…. Ş…. O… 500.000 TL meblağlı ve 11/01/2013 düzenleme ve 11/01/2013 vade tarihli, borçlusu Ş.. E.. olan 500.000TL bedelli iki senet ile 26/05/2010 tarihinde tanzim edilen Sivas kompresör istasyonu b..-p.. hattı yapım işi hesaplamada doğan “1.000.000 TL” zararın %50 Ş.. E.. ve %50 E.. B.. tarafından ödeneceğine dair 11/01/2013 tarihli ek sözleşmeyi zorla imzalattıkları, şirketin kaşesini kullanması için sanıklar A.. E.. ve N.. U..’ın D… D… 2. B… M…‘ne tekrar götürdükleri, şirket senedine sanık A.. E..’ün kaşeyi vurduğu, cep telefonunu geri verdiği, sanıklar A.. E.. ve N.. U..’ın “Polise gidersen seni öldürürüz!” şeklinde tehdit ettikten sonra serbest bıraktıklarını iddia ettiği, makine mühendisi olan katılanın 11/01/2013 günü meydana gelen olayın üzerinden 24 saatten fazla bir zaman geçtikten sonra, 12/01/2013 günü akşam saatlerinde kolluk görevlilerine müracaat ederek sanıklar hakkında şikayetçi olduğu, taraflar arasında sözleşmeden kaynaklanan bir husumetin bulunduğu, dosya kapsamına ve tanık E.. B..’nun beyanlarına göre, katılanın ihale sonucu sanıkların şirketi ile imzaladığı 26/05/2010 tarihli protokolden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getiremediği, mağdurun özgürlüğünün zorla kısıtlandığına ilişkin bir kanıtın bulunmadığı, otel çalışanları tanıklar M.. D.. ve M… Ç…‘un katılanın otelde zorla tutulmadığını beyan ettiklerinin anlaşılması karşısında; sanıkların eylemleri kabul etmemesi ve aralarında önceye dayalı husumet bulunması nedeni ile mağdurun soyut beyanları dışında sanıkların atılı suçu işlediklerine dair kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşıldığından, özgürlüğü kısıtlama suçundan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkûmiyetlerine hükmolunması,
2- (1) numaralı bozma gerekçesine ve mahkemenin kabulüne göre, katılan ve sanık Nurettin’in yetkilisi olduğu şirket arasında alacak nedeniyle hukuki bir uyuşmazlığın bulunduğu, sanık Nurettin’in birlikte iş yaptıkları, ancak daha sonra iş nedeniyle oluşan zararın sorumluluğunu almak istemeyen katılanı, sanık N.. E.. ile kardeşi sanık A.. E.. ve şirket çalışanı sanık N.. U..’ın birlikte darp edip tehdit ederek zorla senet imzalattıkları eylemde; öncelikle sanıklar A.. E.. ve şirket çalışanı sanık N.. U..’ın E… İ… L….. şirketindeki konum, görev ve sorumlulukları belirlenip, sanıkların şirketin uğradığı zarardan dolayı bir hak kayıplarının bulunup bulunmadığı, sanıkların bundan dolayı alacaklarını tahsil amacıyla hareket edip etmedikleri araştırılarak sonucuna göre, 5237 sayılı TCK’nın 150/1. maddesinde düzenlenen hukuki alacağı tahsil amacıyla tehdit ve yaralamaya ilişkin hükümlerinin uygulanma ihtimalinin değerlendirilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde uygulama yapılması,
Kabul ve uygulamaya göre;
3- Katılan vekalet ücreti dahil olmak üzere yargılama giderlerinin her bir sanığın sebep olduğu tutar kadar ayrı ayrı yükletilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanıklar N.. E.., A.. E.. ve N…. U… savunmanlarının temyiz itirazları ve tebliğnamedeki düşünce bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 13.11.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/4928 Karar: 2015/44509 Tarih: 05.11.2015
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
(1- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7/2, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9/3. maddesindeki “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.” şeklindeki düzenleme ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27/12/2005 tarihli ve 2005/3-162-173 sayılı kararına nazaran, lehe yasanın saptanıp uygulanması, herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmasını, kanıt toplanmasını, takdir hakkının kullanılmasını gerektiriyorsa ya da cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin bir hükmün uygulanması olanağı sonraki yasa ile doğmuşsa, hükümde değişiklik yargılamasının duruşmalı yapılmasının zorunlu olduğu gözetilmeden evrak üzerinden karar verilmesinde,
2- Sanığın müştekiye karşı işlemiş olduğu silahla yağma suçu bakımından, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun daha lehe olduğu kabul edilerek yapılan uygulamada, anılan Kanun’un 150. maddesi uyarınca verilen ceza üzerinden, eşyanın değerinin pek hafif olduğu gerekçesiyle indirim yapılmış ise de, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 150/2. maddesindeki “malın değerinin azlığı” kavramının 5237 sayılı Kanun’a özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, bunun daha çoğunu alabilme olanağı varken, yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak da az olan şeyi alma hâlinde, olayın özelliği ve sanığın kişiliği değerlendirilerek, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği, somut olayda suçun işlenmesindeki özellik dikkate alındığında, verilen cezadan indirim yapılamayacağı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde, isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması) Dairemizden istenilmiştir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Kanun Yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden kabulü ile İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nden verilip kesinleşen, 10/10/2005 gün, 2000/143 esas ve 2000/343 karar sayılı ek kararın bozulmasına, 5271 sayılı CMK’nın 309/4-b maddesine göre Mahkemesince duruşma açılarak yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hükmün verilmesine, 10/11/2000 tarihli ilk hükümdeki ceza süresini aşmamak koşuluyla infaz aşamasında verilen uyarlama kararlarının kazanılmış hak oluşturmayacağının gözetilmesine, 05.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/2483 Karar: 2015/39372 Tarih: 09.04.2015
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
Hükümlülerin yokluğunda verilen 13.06.2005 tarihli uyarlama kararında, kanun yolunun temyiz yerine itiraz olarak belirtilmesi nedeniyle yanılgılı uygulama sonucu verilen bütün kararlar yok hükmünde kabul edilerek, 13.06.2005 günlü hükme yönelik yapılan incelemede: Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-) 5252 sayılı Yasanın 9/3.maddesi uyarınca hükümlü yararına olan hükmün önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümlerinin olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbiriyle karşılaştırılması suretiyle bulunacağı gözetilerek 5237 ve 765 sayılı Yasalara göre yağma suçunu oluşturan eylemler nedeniyle verilecek temel cezaların ne şekilde saptanacağının belirlenmesi ile bireyselleştirme amacına yönelik takdir hakkının kullanılması ve önceki yasaya göre suçların yasal öğelerinde yapılan değişikliklerin tartışılması için duruşma açılmasının zorunlu bulunduğu gözetilmeden dosya üzerinde hüküm kurulması,
2-) 5237 sayılı TCK’nın 150/2.maddesindeki “malın değerinin azlığı” kavramının, 765 sayılı TCK’nın 522. maddesindeki “hafif” veya “pek hafif” ölçütleriyle her iki maddenin de cezadan indirim olanağı sağlaması dışında benzerliği bulunmadığı, “değerin azlığının” 5237 sayılı Ya-saya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, Yasa koyucunun amacı ile suçların işleniş biçimleri, olayların özellikleri ve hükümlünün özgülenen kastı da gözetilmek suretiyle, daha çoğunu alma olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği gözetilmeden, yakınan E.K’e yönelik yağma eylemi ile ilgili olayda koşulları bulunmadığı halde, 150/2. maddesine düzenleniş amacının dışında yorumlar getirilerek cezadan indirim yapılması,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, hükümlüler S.K ve C.A savunmanı ile hükümlü G.G’nun temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle istem gibi BOZULMASINA, infaz aşamasında verilen uyarlama kararlarının kazanılmış hak oluşturmayacağının gözetilmesine, 09.04.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/13001 Karar: 2015/38700 Tarih: 11.03.2015
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulu’nun takdirine göre; suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
I- ) Oluş ve dosya içeriğine göre, sanık K. S.’nın yakınanın dayısı olup, diğer sanığın kızkardeşiyle nişanlı olduğu; suç tarihi öncesinde sanık K.’in kendisine ait koyunları satmak istediğini belirtmesi üzerine, yakınanın tanıştırdığı tanık A. T.’ın yapılan alışveriş karşılığında sanık K.’e verdiği senedi zamanında ödememesi nedeniyle, suç tarihinde yakınanın işyerine gelen sanıkların, “A. T.’la buluşulacağını” söyleyip yanlarına aldıkları yakınanla birlikte yola çıktıkları, ormana giden yol üzerinde yakınanın sürdüğü aracı durduran sanıkların silah zoruyla yakınana senet imzalatıp ardından geri döndükleri, sanık K. S.’nın “Yakınanın A. T.’a sözlü olarak kefil olduğunu, tanık A.’nin ise, adı geçen sanıkla yakınan vasıtasıyla tanıştığını, yakınanın kefilliği konusunda bir görüşmenin yapılmadığını, ayrıca yapılan icra takibinden haberdar olmadığını; dosya içerisinde bulunan senet fotokopisinde, yakınanın borçlu, sanık K.’in kefil, borç miktarının 45.000 TL olarak düzenlendiğini ve söz konusu fotokopinin işyerine bırakıldığını” beyan ettiği; tanık H. D.’in, “Sanık K.’in senedi vermek istememesi üzerine evinin kapı ve mutfağını yaptırdığını” söylediği ve sanık K. S.’nın “Ortak akrabalarına ulaştırdığı senedin kendisi tarafından yırtıldığını” belirttiği olayda,
Maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi açısından;
-Sanık K. S. tarafından tanık A. T. aleyhine icra takibi yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa buna dair icra dosyası getirtilip, incelenip, onaylı bir örneği dosya içine alınıp, -Tanık H. D.’in beyanında geçtiği haliyle, sanık K.in evinin tadilatını yaptırıp yaptırmadığı, yaptırmışsa ne miktarda masraf yaptığı araştırılıp. Olaya dair tüm deliller toplandıktan sonra, sanıkların fiilinin hukuki vasfının tayin ve takdiri gerekirken, eksik incelemeyle yazılı biçimde hüküm kurulması;
II- ) Kabule ve uygulamaya göre de;
1- ) Yakınanla aralarında 5237 Sayılı T.C.K.nın 150/1. maddesi anlamında bir hukuki ilişki ve bu ilişkiye dayanan alacak bulunmayan sanıkların, yakınana yönelik eyleminin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsil amacıyla tehdit suçundan hüküm kurulması,
2- ) Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan, sanıklar hakkında öncelikle eylemlerine uyan 5237 Sayılı Kanunun 109/2. maddesiyle temel ceza belirlenip, /kmbu cezadan anılan maddenin 3. fıkrasının ( a ) ve ( b ) bentleri uyarınca artırım yapılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,
3- ) Yakınanın şahsına bir zarar vermeden bırakan sanıklar hakkında, 5237 Sayılı T.C.K.nın 110. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışmasız bırakılması,
4- ) 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141/3. maddesinde; bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli yazılacağı öngörülmekte, buna paralel hüküm içeren 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 Sayılı C.M.K.nın 34. maddesinde de “Hakim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil gerekçeli yazılır.” hükümleri yer almaktadır.
Gerekçe: hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve maddi olaya uygun açıklamasıdır. Gerekçenin, dosyadaki bilgi ve belgelerin yerinde değerlendirildiğini gösterir biçimde; geçerli, yasal ve yeterli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, yasa koyucunun amacına uygun düşmez ve uygulamada keyfiliğe yol açar.
Mahkumiyet hükmünün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar ise 5271 Sayılı C.M.K.nın 230. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre sırayla;
a- ) İddia ve savunma, bunların dayandırıldığı ve mahkemece toplanan kanıtların neler olduğu,
b- ) Kanıtların tartışılması, değerlendirilmesi ve reddedilen veya kanıtlama yönünden üstün tutulan ve kabul edilen kanıtlar ve nedenleri,
c- ) Tüm bunların ışığında ulaşılan kanı; sanığın suç oluşturduğu kabul edilen eylemi, bunun yasal unsurları ve nitelendirmesi, uygulanacak kanun maddesi,
d- ) Cezayı ağırlatan ve hafifleten veya değerlendirmeye bağlı sebeplerle cezayı kaldıran yasal nedenlerin bulunup bulunmadığı, bunlara dair istemlerin kabul veya reddiyle temel cezanın belirlenmesine dair nedenler,
e- ) Cezanın ertelenmesine, tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirinin uygulanmasına yönelik veya bu konulardaki istemlerin kabul veya reddine dair dayanaklar, gösterilecektir. Hal böyle olunca;
Olumsuz bir davranışı duruşma tutanaklarına yansımayan ve 5271 Sayılı C.M.K.nın 147/1-e maddesi uyarınca susma hakkı bulunan sanıklar hakkında, 5237 Sayılı T.C.K.nın 62. maddesinin uygulanmaması gerekçesi olarak, “Sanıkların mahkemede gözlemlenen hal ve hareketleri, atılı suçlamaları red ve inkar eden tutum ve davranışları, olaydan pişmanlık duyduklarını gösteren tavır ve davranışlarının bulunmaması gibi hususlar dikkate alınarak…” şeklindeki gerekçeye yer verilip, hangi sebeplerle suçtan pişmanlık duyduklarını gösteren tavır ve davranışlarının bulunmadığı da denetime olanak verecek şekilde açıklanmadan, yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
5- ) Açıklamaları hükme esas alınan ve sanık K. S.’nın eniştesi olan tanık H. D.’in, tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı hatırlatılmadan dinlenmesi suretiyle 5271 Sayılı C.M.K.nın 43., 51. maddelerine aykırı davranılması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar K. S. ve İ. K. savunmanlarının temyiz itirazı ve tebliğnamedeki düşünce bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeplerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 Sayılı C.M.U.K.nın 326 /son maddesi uyarınca kazanılmış hakkın korunmasına, 11.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/13894 Karar: 2015/1055 Tarih: 04.02.2015
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
Adli sicil kaydına göre de tekerrüre esas hükümlülüğü bulunan sanık Ö. hakkında 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- )Olay tarihinden bir süre önce, mağdur İ.’in, Y. isimli şahsa bir araç sattığı, aracın üzerinde haciz olması sebebiyle, Y.’ın aracı kendi adına tescil ettiremediği, her ne kadar tanık sıfatıyla dinlenen Y., sanıklar ile bir ilgisi olmadığını ve onları tanımadığını beyan etse de, sanıkların, Y.’ın aracındaki haczin kaldırılması amacıyla mağduru tehdit ederek 3.500,00-TL para istedikleri, ancak parayı alamadan yakalandıkları tüm dosya kapsamı ile sabit olduğu halde, sanıkların eyleminin işyerinde, birden çok kişiyle birlikte yağmaya teşebbüs suçunu oluşturduğu gözetilmeden, başkasına ait olan alacağın tahsili amacıyla tehdit ve cebir kullanılması halinde TCK’nın 150/1. maddesinin uygulanma imkanı olmadığı dikkate alınmadan, delillerin takdir ve değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi,
2- )Kasten işlemiş olduğu suçtan, hapis cezasıyla mahkumiyetinin yasal sonucu olarak, sanık H. hakkında, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin uygulanmaması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar H., Ş. ve Ö. savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 326 /son maddesi uyarınca kazanılmış hakların korunmasına, 04.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/10231 Karar: 2014/19835 Tarih: 13.11.2014
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-Olay günü sanığın, bıçak tehdidi ile mağdurlardan para istemesi üzerine, mağdur M.’nın cüzdanı çıkarınca, sanığın elinden cüzdanı çekip alıp, içinde tüm parası olan 5.- TL’sini aldığı, mağdur S.’inde üzerinde bulunan toplam 30.- TL olan parası içinden 5.- TL’sini çıkarıp sanığa verdiği, bunun üzerine sanığın her iki mağdurun üzerlerini aramadan, başka değerli eşyasının olup olmadığını araştırmadan, olay yerinden uzaklaştığının anlaşılması karşısında; suçun işleniş biçimi, olayın özelliği ve sanığın özgülenen kastı da gözetilmek suretiyle hakkında TCK’nın 150/2. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
2-5271 sayılı CMK’nın 150/3.maddesi gereği soruşturma ve kovuşturma evresinde zorunlu savunman görevlendirilmesi ile savunmana ödenen avukatlık ücretinin, dosyadaki bilgilerden yeterli mali geliri bulunmadığı anlaşılan sanığa, yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olduğunun gözetilmemesi,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanık Ö.. E.. savunmanının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 13.11.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/2447 Karar: 2014/18463 Tarih: 04.11.2014
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Sanık R.. A..’un 26.05.2013 günlü eylemde, mağdurdan para almak için geldiğinde, önceden numarası tesbit edilmiş tuzak parayı aldığı ve çevrede tertibat alan polislerce yakalandığı, bu haliyle suçun tamamlanma olanağının bulunmadığı ve kalkışma aşamasında kaldığı dikkate alınarak, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 35/2. maddesi ile cezasında indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
2- Değerin azlığının, 5237 sayılı Yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, Yasa koyucunun amacı ile suçun işleniş biçimi, olayın özelliği ve sanığın özgülenen kastı da gözetilmek suretiyle, daha çoğunu alma olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği gözetilmeden, somut olayda koşulları bulunmadığı halde, 150/2. maddesinin düzenleniş amacının dışında yorumlar getirilerek sanıkların cezasından indirim yapılması,
3- Sanıkların, TCK’nın 53. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen hakları kullanmaktan yoksun kılınmasına, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca da kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından, söz konusu yasaklamanın koşullu salıverilen sanıklar hakkında uygulanmamasına, karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde uygulama yapılması,
4- Kabul ve uygulamaya göre de; sanık R..’ın 21.05.2013 ve 26.05.2013 tarihli yağma suçlarından belirlenen temel cezada TCK’nın 62. maddesi ile indirim yapılırken 3 yıl 12 ay 26 gün hapis cezası yerine 4 yıl 26 gün hapis cezasına hükmedilerek fazla ceza tayini,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanık M.. U.. savunmanı, sanık R.. A.. ve savunmanı ile o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle kısmen tebliğname gibi BOZULMASINA, 04.11.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/5481 Karar: 2014/13714 Tarih: 02.07.2014
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Oluş ve dosya içeriğine göre; sanık ve kimliği belirsiz suç arkadaşlarının gece vakti bıçak çekmek suretiyle yağma suçuna kalkışma suçunu işlerlerken özgüledikleri kastlarının sigara ile sınırlı tuttuklarının anlaşılması karşısında; yasa koyucunun amacı ile suçun işleniş biçimi, sanığın özgülenen kastı, yakınanın etkilenimi ve olayın vahameti de gözetilmek suretiyle, değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda uygulanması mümkün olan 5237 sayılı TCK’nın 150. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,
2- T.C. Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesi ışığında; savunmana ödenen avukatlık ücreti ile sosyal hizmet uzmanı için ödenen bilirkişi giderinin dosyadan yeterli mali geliri olmadığı anlaşılan çocuk sanığa yargılama gideri olarak yükletilemeyeceğinin gözetilmemesi,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanık M. Y. savunmanının temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme uygun olarak BOZULMASINA, 02.07.2014 tarihinde oybirliğiyle, karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/17105 Karar: 2014/12461 Tarih: 16.06.2014
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 5271 sayılı CMK.nun 34/2,, 231/2, 232/6. maddelerine göre; mahkeme kararlarında ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını, süreleri ve şeklinin kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir. Hükümlünün yokluğunda verilen kararda, 7 günlük temyiz süresinin başlangıcının ve yasa yoluna başvuru şeklinin belirtilmediğinin anlaşılması karşısında; hükümlü B. D.’ın 25.05.2010 günlü temyiz isteminin süresinde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede;
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- 5237 sayılı Yasaya göre suçunu oluşturan eylem nedeniyle temel cezanın ne şekilde saptanacağının belirlenmesi, bireyselleştirme amacına yönelik takdir hakkının kullanılması ve önceki yasaya göre suçun yasal öğelerinde yapılan değişikliklerin tartışılması için duruşma açılması ve tüm bunların neden ve gerekçeleri gösterilerek hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi,
2- Hükümlü B. D.’ın yağma eylemini silahla ve birden fazla kişi ile birlikte gerçekleştirdiğinin anlaşılması karşısında; hükümlü hakkında 5237 sayılı TCK’nun 149/1.maddesinin (a) ve (c) bendlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
3- 5237 sayılı TCK’nın 150/2. maddesindeki “malın değerinin azlığı” kavramının, 765 sayılı TCK’nın 522. maddesindeki “hafif” veya “pek hafif” ölçütleriyle her iki maddenin de cezadan indirim olanağı sağlaması dışında benzerliği bulunmadığı, “değerin azlığının” 5237 sayılı Yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, Yasa koyucunun amacı ile suçların işleniş biçimleri, olayların özellikleri ve hükümlünün özgülenen kastı da gözetilmek suretiyle, daha çoğunu alma olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği gözetilmeden, somut olayda koşulları bulunmadığı halde, 150/2. maddesinin düzenleniş amacının dışında yorumlar getirilerek cezadan indirim yapılması,
4- 5237 sayılı TCY’nın 7/3. maddesinin açık hükmü karşısında, 01.06.2005 tarihinden önce işlenen suçlar nedeniyle aynı Yasanın 6., 7. fıkralarında düzenlenen mükerrirlere ilişkin infaz hükümlerinin uygulanamayacağının gözetilmemesi,
5- Yağma suçundan özgürlüğü bağlayıcı ceza ile hükümlülüğüne karar verilen sanığın, 5237 sayılı TCY.nın 53/1. maddesinde yazılı haklardan aynı maddenin 2., 3. fıkralarında gösterilen sürelerde yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, hükümlü B. D.’ın temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle istem gibi BOZULMASINA, infaz aşamasında verilen uyarlama kararlarının kazanılmış hak oluşturmayacağının gözetilmesine, 16.06.2014 tarihinde oybirliğiyle, karar verildi.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/73 Karar : 2017/2663 Tarih : 12.07.2017
-
TCK 150. Madde
-
Daha Az Cezayı Gerektiren Hâl
1- Sanık …’ın, mağdur …’e yönelik tehdit ve kasten yaralama suçlarından verilen hükümlerine karşı, maktulden katılan …‘nin doğrudan zarar görmediği gerekçesi ile temyiz hak ve yetkisi bulunmadığından, vekilinin bu suçtan verilen hükümlere yönelik temyiz talebinin CMUK’nun 317. maddesi uyarınca REDDİNE karar verilmiştir.
2- Sanıklar Hasan ve Ümit müdafilerinin, temyiz isteklerinin sanık sıfatıyla sınırlı olduğu anlaşılmakla, sanık … hakkında; Ümit’e yönelik tehdit ve kasten yaralama suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin, Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafiinin
temyizleri, sanık … hakkında; Hüseyin’i kasten öldürme suçundan kurulan beraate ilişkin hükmün, katılan … vekilinin, Hasan‘ı kasten öldürmeye teşebbüs etmek suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün ise, sanık müdafiinin temyizi nedeniyle yapılan incelemede;
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık …’ın, mağdur …’e yönelik nitelikli tehdit, silahla kasten yaralama suçlarının, sanık …’in, mağdur …’a yönelik kasten öldürmeye teşebbüs suçunun sübutu kabul, sanık …’ın, mağdur …’e yönelik nitelikli tehdit, silahla kasten yaralama suçlarında oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanık …’in, maktul …’e yönelik kasten öldürme suçunu, meşru savunma sınırları içerisinde işlediği gerekçeleri gösterilerek, mahkemece kabul ve takdir kılınarak beraatine karar verilmiş, verilen hükümlerde düzeltme nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmediğinden, sanıklar Hasan ve Ümit müdafilerinin bir sebebe dayanmayan, Cumhuriyet savcısının, sanık … hakkında TCK.nun 150. maddesinin uygulama koşullarının bulunmadığına, katılan … vekilinin, sanık … hakkında eksik incelemeye, delillerin karartıldığına, meşru savunma hükümlerinin uygulanmaması gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle,
2-A- Haklarında katılma kararı verilmeyen, müşteki sanık … lehine Ümit aleyhine, müşteki sanık … lehine Hasan aleyhine vekalet ücretine hükmedilmemesi gerektiğinin gözetilmemesi kanuna aykırı ise de; bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasının sanıklar Hasan ve Ümit’e vekalet ücreti verilmesine ilişkin bentlerinin hükümden çıkartılarak DÜZELTİLEN hükümlerin,
2-B- Sanık … hakkında; mağdur …‘e yönelik tehdit ve kasten yaralama ile sanık … hakkında; mağdur sanık …’a karşı kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri ile sanık … hakkında; maktule yönelik TCK’nun 25. maddesi şartlarında eylemi gerçekleştirdiği gerekçesiyle kurulan beraate ilişkin hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA, 12/07/2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.