Şikayet
TCK Madde 139
(1) Kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ve verileri yok etmeme hariç, bu bölümde yer alan suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır.
TCK Madde 139 Gerekçesi
Madde metninde, bu Bölümde tanımlanan bazı suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması şikâyete bağlı tutulmuştur.
TCK 139 (Şikayet) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/10834 Karar: 2017/192 Tarih: 11.01.2017
-
TCK 139. Madde
-
Şikayet
A-) Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Sanık …‘nın, kız arkadaşı olan mağdur … tarafından aralarındaki arkadaşlık ilişkisinin sona erdirilmesine tepki olarak, şifresini ele geçirip değiştirdiği mağdura ait facebook hesabında, mağdurun daha önce kendisinden özür dilemek için çekip gönderdiği bir videoyu yayımlayıp, mağdurun facebook hesabına erişimini engellediği iddiasına konu olayda,
Sanığın kovuşturma evresindeki, “Ben müştekinin kullandığı facebook şifrelerini zaten biliyordum. Biz birlikte arkadaş iken başkalarıyla da görüşüp konuşuyormuş. Bu sebeple kızdığım için facebook sayfasına erişmesini engelledim.” şeklindeki ikrarı içeren savunmasına ve dosya kapsamına göre; sanık …‘nın, kız arkadaşı olan mağdur …‘ya ait facebook hesabının şifresini, mağdurun bilgisi ve rızası dışında değiştirerek, mağdurun facebook hesabına erişimini engellemesi eyleminin sübut bulduğuna ve sübut bulan eylemin TCK’nın 244/2. maddesinde tanımlanan sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçunu oluşturduğuna dair yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiş olup, mağdur …‘nun karar tarihinden sonra hüküm mahkemesine sunduğu 06.04.2015 hakim havale tarihli dilekçesinde yer alan ailesinin baskısından dolayı korkup gerçeği ifade edemediğine, iddiaya konu videodan ve videonun yayımlanacağından haberi olup, sanığın kendi rızası ile hareket ettiğine, sanığın cezalandırılması sebebiyle vicdan azabı çektiğine ve sanığa yönelik şikayetinden vazgeçtiğine dair beyanlarının, sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçu açısından sanığın hukuki durumunda bir değişiklik meydana getirmeyeceği anlaşıldığından, tebliğnamedeki mağdur …‘nun 06.04.2015 hakim havale tarihli dilekçesi karşısında sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçundan sanığın hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunduğu düşüncesiyle hükmün bozulmasını öneren görüşe iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sübuta dair sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanık hakkında mağdurun annesi olan katılan …‘e yönelik kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan beraat kararı verilmesi sebebiyle kendisini vekil ile temsil ettiren katılan … lehine vekalet ücreti hükmedilemeyeceğinin gözetilmemesi ve kovuşturma evresinde katılma isteminde bulunduğu halde bu konuda hakkında bir karar verilmeyen mağdur … temyiz aşamasında şikayetinden vazgeçmiş olup, katılan sıfatını taşıdığı gerekçesiyle mağdur … lehine vekalet ücretine hükmedilmesi karşısında bu hususun yeniden değerlendirilmesi amacıyla hükmün bozulmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeple 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususta aynı Kanun’un 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hüküm fıkrasının vekalet ücretinin takdirine dair 5 numaralı bölümündeki, “5-Katılan taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 1.500 TL vekalet ücretinin sanıktan tahsili ile KATILANLARA VERİLMESİNE,” ibarelerinin hüküm fıkrasından çıkarılması suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
B-) Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sübuta dair sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
TCK’nın 134. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun, aynı Kanun’un 139/1. maddesi uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması şikayete tabi olup, mağdurun, karar tarihinden sonra hüküm mahkemesine sunduğu 06.04.2015 hakim havale tarihli ve ekine nüfus cüzdanı fotokopisinin eklendiği kimlik tespiti içeren dilekçesinde sanığa yönelik şikayetinden vazgeçtiğini beyan etmesi, mağdurun şikayetinden vazgeçtiğine dair ibarelerin yazılı olduğu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ait 09.06.2015 tarihli tebliğnameyi tebellüğ eden ve vazgeçmeden haberdar olan sanığın açıkça vazgeçmeye karşı koymaması, dosya kapsamı itibariyle CMK’nın 223/9. maddesi kapsamında derhal beraat kararı verilmesini gerektiren haller de bulunmaması karşısında, kovuşturmada şikayet koşulunun gerçekleşmemesi sebebiyle sanık hakkındaki davanın düşmesine karar verilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeple 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususta aynı Kanun’un 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; sanık hakkındaki davanın TCK’nın 134,, 139/1,, 73/4,, 73/6 ve CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince DÜŞMESİNE, 11.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/10603 Karar: 2017/93 Tarih: 10.01.2017
-
TCK 139. Madde
-
Şikayet
1-) Sanığa isnat edilen 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 134. maddesi kapsamında kalan özel hayatın gizliliği suçunun aynı Kanun’un 139. maddesi uyarınca takibi şikâyete bağlı suçlardan olmasına nazaran, müştekilerin 21.05.2015 tarihli celsede şikâyetlerinden vazgeçtikleri gözetilerek, sanık hakkındaki kamu davasının, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/8. maddesi hükmünce düşürülmesine karar vermek gerekirken yazılı olduğu şekilde mahkûmiyet hükmü kurulmasında,
2-) 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53/2. maddesinde yer alan “Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.” ve 3. fıkrasındaki “Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz.” şeklindeki düzenlemeler karşısında, anılan maddenin 1-c bendinde yer alan hak yoksunluğunun sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıvermeden sonra uygulanamayacağı gözetilmeden, sanık hakkında velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri bakımından bu yoksunluğun şartla tahliye tarihine kadar devamına karar verilmesinde,
3-) Sanığın atılı suçlardan savunması alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 11.02.2016 gün ve 94660652-105-39-55-2016-kyb sayılı ve 02.08.2016 gün ve 94660652-105-39-55-2016-kyb yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrakı tevdi kılınmakla;
SONUÇ : Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamelerdeki bozma istemi incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Lüleburgaz 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 28.05.2015 tarihli ve 2015/257 esas, 2015/657 karar sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/6215 Karar: 2015/20879 Tarih: 18.02.2015
-
TCK 139. Madde
-
Şikayet
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1)Şantaj suçunun özel hayatın gizliliğini ihlal suçuna dönüşemeyeceği ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan açılmış bir dava da bulunmadığı halde, bu suçtan ayrıca dava açtırılması sağlanmadan sanığa ek savunma hakkı verilmesiyle yetinilerek hüküm kurulması,
Kabule göre de;
2)TCK’nın 134/2 nci maddesinde tanımlanan özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçunun, TCK’nın 139 uncu maddesi gereğince şikayete tabi olduğu ve mağdurun talimatla alınan beyanında şikayetçi olmadığını söylemesi karşısında, sanıktan şikayetten vazgeçmeye karşı diyecekleri sorularak, sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiğinin gözetilmemesi,
Sonuç: Kanuna aykırı ve sanık temyiz nedenleriyle tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 18.02.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/22101 Karar: 2015/2153 Tarih: 09.02.2015
-
TCK 139. Madde
-
Şikayet
Oluşa ve dosya kapsamına göre; Sanıkların karı koca oldukları, müştekilerinde, sanıklardan Y.’in kız kardeşi oldukları, olay günü sanıkların birlikte hareket ederek, evlerine halı yıkamak için gelen mağdurların kıyafetlerini değiştirirken görüntülerini kayda almak için yatak odalarına gizlice kamera kaydı yapacak şekilde dizüstü bilgisayarı kullanarak düzenek kurdukları, mağdurların kıyafetlerini değiştirdikleri sırada, mağdurların çıplak görüntülerini kayda almaları şeklinde gerçekleşen olayda,
Dosya kapsamı, sanıkların savunmaları, mağdurların anlatımları ve fezleke ekinde yapılan tespitler dikkate alındığında, her iki sanığın eylem birliği içerisinde hareket ederek düzenek kurdukları anlaşıldığından, mahkemece her iki sanığın eylemlerinin sabit görülmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, tebliğnamede sanık Y. hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğine dair bozma öneren görüşe iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıkların, sübuta ve suçun unsurlarının oluşmadığına dair sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
5237 sayılı TCK’nın 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun, aynı Kanunun 139/1. maddesi uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olup, mağdur K.’nin, 11.2.2013 tarihli kolluk ifadesinde, mağdur E.’in 19.11.2013 tarihli mahkeme ifadesinde şikayetten vazgeçtikleri, sanıkların da vazgeçmelerden haberdar oldukları halde vazgeçmeye karşı çıkmadığı anlaşıldığından, sanıklar hakkında açılan davanın düşürülmesi yerine mahkumiyetlerine hükmedilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususta aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanıklar hakkındaki davanın şikayet yokluğu sebebiyle TCK’nın 73,, 139 ve CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca isteme aykırı olarak düşmesine, 9.2.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/16728 Karar: 2015/1677 Tarih: 02.02.2015
-
TCK 139. Madde
-
Şikayet
Mağdur U. ile suça sürüklenen çocukların aynı okulda öğrenci olduğu, temyiz dışı suça sürüklenen çocuk Z.’nın mağdur U.’u dövdüğü, bu sırada suça sürüklenen çocuk B.’ın, dayak anını cep telefonunun kamerası ile kayda aldığı, olay yerinde bulunan ve suça sürüklenen B.’ın olay anını kaydettiğini gören suça sürüklenen çocuk B.’in, bu görüntüleri suça sürüklenen B.’dan isteyerek aldığı, daha sonra suça sürüklenen çocuk B.’in de bu görüntüleri youtube video paylaşım sitesinde yayımlaması şeklinde gerçekleşen olayda,
Suça sürüklenen çocuk B.’ın, mağdurun kavga anını cep telefonuna kaydetme eyleminin TCK’nın 134/1. maddesinin ikinci cümlesini, suça sürüklenen çocuk B. A.’in, bu görüntüleri internette yayımlama eyleminin ise aynı kanunun 134/2. maddesindeki suçları oluşturduğu, ancak suça sürüklenen çocuklara isnat edilen TCK’nın 134. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun, aynı Kanun’un 139/1. maddesi uyarınca soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete tabi olduğu, mağdurun 15 yaşından küçük olduğu, mağdurun kanuni temsilcisi olan annesi F.’in 09.05.2013 tarihli kolluk beyanında kimseden davacı ve şikayetçi olmadığını beyan ettiği, sonraki aşamalarda şikayetçi olduğunu beyan eden katılan F.’in, şikayetten vazgeçmeden vazgeçmesinin mümkün olmadığı dikkate alındığında, suça sürüklenen çocukların müdafilerinin açıkça şikayetten vazgeçmeye karşı koymadığı da nazara alınarak, şikayet koşulunun gerçekleşmemesi nedeniyle suça sürüklenen çocuklar hakkındaki davanın ayrı ayrı düşmesine karar verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde suça sürüklenen çocukların beraatine karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, bu konuda yargılama yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, suça sürüklenen çocuklar hakkında açılan kamu davalarının 5237 sayılı TCK’nın 73,, 139 ve 5237 sayılı Kanunun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE, 02.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/11530 Karar: 2015/584 Tarih: 19.01.2015
-
TCK 139. Madde
-
Şikayet
Sanıkların, mağdurla arkadaşlık kurdukları ve mağdurun, internet ortamından rızası ile gönderdiği çıplak fotoğraflarını flash diske kaydedip, babası M. ‘ye vermek suretiyle ifşa ettiklerinin iddia edildiği olayda; mağdurun, cinsel ve fiziksel mahremiyetine ilişkin çıplak görüntüleri kişisel veri kapsamında değerlendirilemeyeceğinden, eylemin, kişisel verilerin kaydedilmesi suçunu değil, TCK’nın 134/1. maddesinin 2. cümlesi ve 134/2. maddesine uyan özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarını oluşturacağı, bu suçların, aynı Kanunun 139/1. maddesi uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olup, mağdurun, soruşturma ve kovuşturma aşamalarındaki ifadelerinde, sanıklardan şikayetçi olmadığı anlaşıldığından, sanıklar hakkında açılan davanın düşmesi yerine sanıkların mahkumiyetine hükmedilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup; hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususta aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanıklar hakkındaki davaların şikayet yokluğu nedeniyle TCK’nın 73,, 139 ve CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE, 19.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/8447 Karar: 2014/2291 Tarih: 03.02.2014
-
TCK 139. Madde
-
Şikayet
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıklar müdafiinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,
Dosya kapsamına göre; Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığında görevli olan sanıkların, içerisinde görüntü almaya yarayan cihazların bulunduğu kuruma ait bir araç ile Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili olarak görev yapan katılanı takip edip, Kavaklıdere Tenis Kulübü bahçesi ve giriş kapısını görebilecek şekilde park ettikleri araçtan, Tenis Kulübündeki katılanın görüntüsünü almaya çalıştıkları sırada, durumun fark edilmesi üzerine, katılanın görüntüsünü alamadan olay yerinden ayrıldıklarının kabul edildiği olayda,
Sanıkların; görev alanlarına giren akaryakıt kaçakçılığı konusunda operasyon el bilgiler aktaracağına yönelik görüşme talebinde bulunan bir bilgi kaynağı ile buluşmak amacıyla olay mahalline geldiklerine ve araçta bulunan cihazların uzaktan dinleme ve görüntü kaydetmeye elverişli olmadığına dair savunmalarının, gerek tanık A.’ın anlatımları gerek Emniyet Genel Müdürlüğünün 05.06.2008, 17.05.2010 ve 12.07.2010 tarihli cevabi yazılarıyla doğrulanması ve sanıkların sevk ve idaresindeki observasyon (izleme) ve hizmet aracında olay tarihi itibariyle görüntü ve/veya ses kaydetme sisteminin mevcut olmaması karşısında, sanıkların savunmalarının aksine, mahkumiyetlerine yeter, her türlü derecede şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek, sanıklar hakkında CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince beraat kararı verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, dosya kapsamına uygun düşmeyen yazılı gerekçelerle sanıkların, mahkumiyetlerine karar verilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre de;
1- Sanıkların atılı suçu görevlerinin gereklerine aykırı hareket ederek işlediklerinin iddia edilmiş olması karşısında, 4483 sayılı “Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun” hükümlerine göre soruşturma izni alınması için durma kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmesi,
2- İncelenen dosyada; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının çeşitli basın ve yayın organlarında yayımlanan haberler üzerine re’sen başlattığı soruşturma sonunda düzenlediği 14.11.2008 tarihli “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar”ın 24.11.2008 tarihinde katılana tebliğ edilmesini müteakip, katılanın, söz konusu kararda, itiraz süresi ve merciinin gösterilmemesi nedeniyle bu eksikliklerin giderilerek tarafına tekrar tebliğ yapılmasını talebini içerir 13.04.2009 havale tarihli dilekçesine istinaden 14.11.2008 tarihli “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar”ın katılana 17.11.2009 tarihinde meşruhatlı tebligatla tebliğ edilmesinin ardından, katılanın 24.11.2009 havale tarihli itiraz dilekçesiyle Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesine müracaat ettiği, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.12.2009 tarih, 2009/2490 değişik iş sayılı kararıyla katılanın itirazının kabul edilmesi ve 14.11.2008 tarihli “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar”ın kaldırılması üzerine, 28.01.2010 tarihli iddianameyle sanıkların TCK’nın 257/1. Maddesinde tanımlanan görevi kötüye kullanma suçunu işlediklerinin iddia edildiği ve katılanın soruşturma aşamasında ifadesinin alınmadığı anlaşılmakla,
Olayın gelişimi, katılanın ve katılanın eşi olan tanık F.’nın anlatımları ve “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar”ın katılan tarafından 24.11.2008 tarihinde tebellüğ edilmesi karşısında, iddiaya konu fiili ve faillerden birini, bilen katılanın, TCK’nın 73/1. maddesinde öngörülen 6 aylık süre içerisinde sanıklar hakkında şikayette bulunmadığı ve kovuşturmada şikayet koşulunun gerçekleşmediği gözetilmeden, TCK’nın 139/1. maddesi uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanıkların mahkumiyetlerine karar verilmesi,
3- Uzlaşma kapsamında olan özel hayatın gizliliğini ihlal suçu ile ilgili olarak, sanıklara ve katılana uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmelerinin hukuki sonuçları anlatılıp, CMK’nın 254/1. maddesi uyarınca sanıkların ve katılanın bu yönde beyanları alındıktan sonra sanıkların hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesi,
4- Özel hayat kavramı; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerir. Bu nedenle, kamuya açık alanda bulunulması, bu alandaki her görüntü veya sesin dinlenilmesine, izlenilmesine, kaydedilmesine, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterildiği anlamına gelmez. Kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, “kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik” prensibi geçerli olup, kamuya açık alandaki kişinin, gün içerisinde yapıkları, gittiği yerler, kiminle niçin, nasıl, nerede ve ne zaman görüştüğü gibi hususları tespit etmek amacıyla sürekli denetim ve gözetim altına alınması sonucu elde edilmiş bilgileri ya da onun başkalarınca görülmesi ve bilinmesini istemeyeceği, özel yaşam alanına girdiğinde şüphe bulunmayan faaliyetleri özel hayat kavramı kapsamına dahildir; ancak, süreklilik içermeyen ve özel yaşam alanına dahil olmayan olay ve bilgiler ise bu kapsamda değerlendirilemez. Sonuç olarak, bir olay ya da bilginin, özel hayat kavramı kapsamına girip girmediği belirlenirken, kişinin toplum içindeki konumu, mesleği, görevi, kamuoyu tarafından tanınıp tanınmadığı, dışa yansıyan davranışları, rıza ve öngörüleri, içinde bulunduğu fiziki çevrenin özellikleri, sosyal ilişkileri, müdahalenin derecesi gibi ölçütler göz önüne alınmalıdır.
TCK’nın 134. maddesinin ilk fıkrasının. 2. cümlesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun oluşabilmesi için, bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, ilgilisinin bilgisi ve rızası dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi gerekir. Görüntüdeki kişinin tanınabilir ya da sesin anlaşılabilir olması gerekmez; acıdan kaynaklanan çığlıklar veya sevişen çiftin nefes alış verişi gibi özel hayat kapsamına giren seslerin, anlaşılmaz olsa dahi gizlice kaydedilmesi bu suçun oluşumu için yeterlidir. Özel hayata ilişkin görüntü veya sesin kaydedilmesiyle suç tamamlanır; başkaca bir neticenin doğması ve mağdurun zarara uğramış olması gerekmediği gibi, sanığın kaydedilen görüntüleri izlememiş ya da sesleri dinlememiş olmasının suçun oluşumuna bir etkisi yoktur. Aynı fıkranın ilk cümlesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun basit halinin oluşabilmesi için ise, sanık tarafından, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip bir alet kullanılması gerekmeyip, bir özel hayat olayının çıplak gözle seyredilmesi ya da özel hayat kapsamına giren seslerin, anlaşılmaz olsa dahi, gizlice dinlenilmesi yeterlidir.
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu, genel kast ile işlenebilen suçlardan olup, sanığın, “kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal etme” neticesini bilmesi ve istemesiyle TCK’nın 134/1. maddesinin ilk fıkrasındaki suçun manevi unsuru oluşur; ancak, kastın varlığından söz edebilmek için sanığın hukuka aykırı hareket ettiğini bilmesi ve bu biçimde hareket etmeye devam etmesi gerekir.
Neticesi harekete bitişik suçlardan olan özel hayatın gizliliğini ihlal suçunda, icra hareketlerinin bölünebildiği hallerde, TCK’nın 35. maddesinde düzenlenen teşebbüs hükümleri uygulanabilir. Ancak bunun için; sanığın, elverişli hareketlerle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun icrasına başlamış, elinde olmayan nedenlerle eylemini tamamlayamayıp, neticenin meydana gelmemiş olması gerekir. Dolayısıyla, suçta kullanılan vasıtanın elverişsiz olması veya suçun maddi konusunun bulunmaması durumunda, “işlenemez suç” söz konusu olur ve teşebbüs hükümleri uygulanmaz. Örneğin, sanığın, bir kimsenin görüntüsünü kaydetmek için yerleştirdiği cihazın bozuk olması gibi. Bu noktada vurgulanması gereken diğer bir husus, sanığın kendi iradesi ile icra hareketlerini tamamlamaması halidir. Bu durumda, TCK’nın 36. maddesindeki, gönüllü vazgeçme hükümlerine göre değerlendirme yapılabilir; ancak, icra hareketleri tamamlandıktan sonra netice meydana geleceğinden, bu aşamada, gönüllü vazgeçme hükümlerinin uygulanması mümkün değildir.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; sanıkların içerisinde bulundukları araçta olay tarihi itibariyle görüntü ve/veya ses kaydetme sisteminin mevcut olmaması karşısında, neticeyi gerçekleştirmeye elverişli düzeneğe sahip olmayan sanıkların, katılanı sürekli gözetim ve denetimleri altında bulundurmaktan, ibaret eylemlerinin TCK’nın 134/1-1. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturacağı gözetilmeden, sanıkların, “görüntü almaya elverişli araç ile katılanın görüntülerine almaya teşebbüs etmek suretiyle özel hayatın gizliliğini teşebbüste bulundukları”ndan bahisle, suç vasfında yanılgıya düşülerek, sanıklar hakkında TCK’nın 134/1-2. maddesi gereğince mahkumiyet kararı verilmesi,
5- Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun, kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak ya da belli bir meslek ve sanatın, sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle gerçekleşmesi hali, TCK’nın 137. maddesinde cezada artıran nedeni olarak öngörülmüştür.
Kamu görevlisinin, görevinin verdiği yetki kötüye kullanması halinde, TCK’nın 137/1-a maddesinin uygulanacağı ve görevi dışında bir meslek veya sanata sahip olamayacağı nazara alındığında, kamu görevlileri hakkında, TCK’nın 137/1-b maddesi gereğince cezada artırıma gidilemeyeceği gözetilmeden, sanıkların eylemlerinin görevleriyle ilgili olmadığının ve görevleri gereği sevk ve idarelerinde bulunan resmi aracı özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun işlenmesi sırasında kullandıklarının kabul edilmesi karşısında, sanıklar hakkında TCK’nın 266/1. maddesinin, “Görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve gereçleri bir suçun işlenmesi sırasında kullanan kamu görevlisi hakkında, ilgili suçun tanımında kamu görevlisi sıfatı esasen göz önünde bulundurulmamış ise, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.” hükmü yerine, TCK’nın 137/1-b maddesinin tatbik edilmesi suretiyle sanıklara fazla ceza verilmesi,
6- Sanıklara TCK’nın 134/1-2., 137/1-b maddeleri gereğince hükmedilen 1 yıl 6 ay hapis cezasından, aynı Kanunun 35. maddesi gereğince 3/4 oranında indirim yapılması sonucu, hapis cezasının 4 ay 15 gün yerine, 4 ay 25 gün olarak belirlenmesi.
Kanuna aykırı olup, sanıklar müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 03.02.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/22005 Karar: 2013/24489 Tarih: 04.11.2013
-
TCK 139. Madde
-
Şikayet
Dosya kapsamına göre; erkek arkadaşının sanık D.ile kendisini aldattığını düşünen sanık A.’nın, bir sosyal paylaşım sitesine “O. E.” adıyla üyelik işlemleri yaparak, elektronik posta adresi oluşturduğu sitede, bir başka bayana ait göğüs dekolteli bir resim koyup, sanık D.’e ait cep telefonu numarasına da yer vermesi sonucu, tanımadığı kişiler tarafından telefonundan aranarak cinsel içerikli arkadaşlık teklifleri alan sanık D.’in, cep telefonu numarasını yayan kişinin sanık A. olduğunu öğrenmesi üzerine, kendisini telefonundan arayan tanımadığı kişilere, telefon numarasını değiştirdiğini belirterek, sanık A.’nın kullanımındaki cep telefonu numarasını verdiği ve sanık A.’nın da tanımadığı kişiler tarafından telefonundan aranarak rahatsız edilmesi üzerine her iki sanığın birbirlerinden şikayetçi olup, bilahare şikayetlerinden vazgeçtikleri olayda,
TCK’nın 139/1. maddesi gereğince, sanıkların üzerlerine atılı verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunun, soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olmadığı gözetilmeden, kovuşturma aşamasında her iki mağdur sanığın şikayetlerinden vazgeçtiklerinden bahisle, yazılı şekilde düşme kararı verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 04.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/13228 Karar: 2012/14787 Tarih: 12.06.2012
-
TCK 139. Madde
-
Şikayet
5237 sayılı TCK’nın 132/1-1. cümlesinde tanımlanan haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun oluşabilmesi için, belirli veya belirlenebilir iki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmemeleri gerektiği yönünde haklı bir inanç ve iradeyle hareket ederek, gizliliği sağlamaya özen gösterip, elverişli araçlar (internet, telefon, telsiz, faks, mektup, telgraf, kağıt vb.) ve ortak semboller (söz, yazı, işaret vb.) aracılığıyla paylaştıkları bilgi, düşünce, duygu ve tutumlarının; özel hayata ilişkin olsun ya da olmasın, başka kişi veya kişiler tarafından, özel bir çaba gösterilerek, doğrudan veya dolaylı şekilde (zarfı açılmadan ışığa tutulan mektupta olduğu gibi), okunmak veya dinlenmek suretiyle öğrenilmesi gerektiği, dosya içeriğine göre; 07.06.2004 tarihinde amatör telsizcilik belgesi alıp, süresi içerisinde telsiz kullanım ruhsatını yeniletmeyen sanığın, olay günü alkol aldığı sırada, durumundan şüphelenen polisler tarafından, belinde takılı vaziyette ele geçirilen telsizinin frekansının, emniyet tarafından asayiş için kullanılan frekansa ayarlandığının tespit edilmesi şeklinde gelişen eyleminde, 5237 sayılı TCK’nın 139/1. maddesi uyarınca, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suçta, sanık tarafından yapılan dinleme sonucu mağdur olduklarından bahisle şikayetçi olan kişi ya da kişiler ve tespiti yapılan ihlale konu bir haberleşme içeriği bulunmadığı gibi, gizliliği sağlamaya özen gösterilip gösterilmediğini belirlemek bakımından, söz konusu frekansa, şifresiz ve zahmetsizce giriş imkanı olup olmadığına dair bir belirleme de yapılmadığı anlaşılmakla, anılan suçun yasal unsurunun somut olayda gerçekleşmediği, eylemin 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun 63/4. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek, sanık hakkında yazılı şekilde haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyet kararı verilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre:
Dosya içeriğindeki delillere göre olumsuz bir kişiliği belirlenemeyen sanığın, hükmolunan cezasında takdiri indirim yapılırken gösterilen “geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkisi ve suçunu samimi ikrarı ile pişmanlığı” ifadesiyle çelişki oluşturacağı nazara alınmadan, “suçun işleniş şekli ve sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönüne alınarak sanığa verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde bir daha suç işlemeyeceği yönünde mahkememizde olumlu kanaat oluşmadığından” şeklindeki soyut gerekçelerle, sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olup, hükmün bu sebelerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 12.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/12547 Karar : 2018/5550 Tarih : 16.05.2018
-
TCK 139. Madde
-
Şikayet
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın ve katılanlar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Sanık …‘ın, hemen hemen her gün 07.30-08.00 sularında, kamera fonksiyonunu açık halde bıraktığı cep telefonunun çekim yönünü, otobüs durağında bekleyen ve/veya otobüse binen kadınların ve kız öğrencilerin bacaklarına ve etek altlarına doğru odaklayarak, onların erojen bölgelerinin görüntülerini gizlice kaydettiğine ilişkin ihbar üzerine yakalanmasının ardından sanığa ait cep telefonlarında yapılan inceleme sonunda aralarında 15 yaşındaki mağdur … ve 13 yaşındaki mağdur …‘ün de yer aldığı çok sayıda kişiye ait müstehcen görüntünün kaydedildiğinin tespit edildiği olayda;
Mağdurların fiziksel mahremiyetine ilişkin görüntülerini, onların bilgisi dışında, cep telefonu ile kaydeden sanığın cinsel arzu ve isteklerini tatmin maksadına yönelik eylemlerinde TCK’nın 134/1. madde ve fıkrasında tanımlanan görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal ve aynı Kanun’un 105/1. madde ve fıkrasında düzenlenen cinsel taciz suçlarının yanı sıra toplumun sahip olduğu ortak ar ve haya duygularını, yerleşik edep kurallarını incitici ve genel ahlâka aykırı nitelikteki müstehcen görüntüleri içeren ürünlerin üretiminde 18 yaşından küçük mağdur çocukların yer almasından dolayı TCK’nın 226/3-1. madde, fıkra ve cümlesinde tanımlanan müstehcenlik suçunun da oluştuğu gözetilerek, sanığın, TCK’nın 44. maddesi gereğince daha ağır cezayı gerektiren müstehcenlik suçundan cezalandırılması, cinsel taciz ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından ise hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, iddianamede cinsel taciz olarak nitelendirilen eylemler sadece görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçu açısından değerlendirilip, sanığın TCK’nın 134/1. madde ve fıkrası gereğince mahkumiyetine dair yazılı şekilde karar verilmesi,
2- Kabul ve uygulamaya göre de:
a) Görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun TCK’nın 139/1 ve CMK’nın 253/1-a madde ve fıkraları gereğince uzlaşmaya tabi suçlardan olduğu nazara alınarak, CMK’nın 254/1. madde ve fıkrası uyarınca, uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesi,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan cep telefonlarının, TCK’nın 54/1. madde ve fıkrası gereğince müsaderesi yerine, harddisk ve hafızasındaki görüntülerin tamamen silinmesinden sonra sanığa iadesine karar verilmesi ve adli emanete alınan 2 adet görüntü CD’si hakkında bir karar verilmemesi,
c) Sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın ve katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 16.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.