0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Görevli Olmayan Yerlere Başvurma

İYUK Madde 9

1.(Değişik: 5/4/1990-3622/2 md.) Çözümlenmesi Danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir.

2.Adli yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra birinci fıkrada yazılı otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabilir.



İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) 9. Madde Emsal Danıştay Kararları


DANIŞTAY 15. DAİRE Esas : 2015/7308 Karar : 2017/555 Tarih : 7.02.2017

  • İYUK 9. Madde

Dava; davacıların yakını K. Y.`ın ağır ihmal, yanlış teşhis ve tedavi neticesinde vefat ettiğinden bahisle, idarenin kusurlu olduğu iddiasıyla destekten yoksun kalma sebebiyle 1.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminatın zararın faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince; 21.10.2011 tarihinde yakınlarını kaybeden davacıların, adli yargı yerinde açtıkları tazminat davasının, İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.05.2013 tarihli ve E:2012/193, K:2013/237 sayılı kararıyla görev yönünden reddedildiği, bu kararın temyiz edilmeyerek 26.11.2013 tarihinde kesinleştiği, kararın kesinleştiği tarihten itibaren itibaren 2577 sayılı Yasanın 9. maddesinde öngörülen 30 gün içinde idari yargı yerinde dava açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 05.06.2014 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgeler incelendiğinde;

K. Y.’ın 14.10.2011 tarihinde göğüs ağrısı, sol kol ağrısı ve kusma şikayeti ile İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisine başvurduğu, acil serviste ilaç tedavisi uygulanan hastanın aynı gün taburcu edildiği, hastanın şikayetlerinin devam etmesi üzerine aile hekimine başvurduğu, 17.10.2011 tarihinde fenalaşan hastanın tekrar İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisine başvurduğu, yoğun bakıma alınan hastanın 20.10.2011 tarihinde burada vefat ettiği anlaşılmaktadır.

Davacılar tarafından, konu ile ilgili ihmali olduğu düşünülen doktorlar hakkında şikayetçi olunmuştur. İstanbul Valiliğince konu ile ilgili yapılan ön inceleme neticesi soruşturma izni verilmemiş; yapılan itiraz sonucu İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 04.05.2012 tarih ve E:2012/169, K:2012/215 sayılı kararı ile ilgililer hakkında soruşturma izni verilmiştir. İlgili kamu görevlileri hakkında İstanbul 26. Asliye Ceza Mahkemesinin E:2014/363 sayılı dosyasında ceza yargılamasının devam ettiği anlaşılmaktadır.

Davacılar olay nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararın karşılanması amacıyla acil serviste hastaya müdahaleyi gerçekleştiren doktorlar aleyhine 14.09.2012 tarihinde İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmıştır. Mahkemenin 28.05.2013 tarihli ve E:2012/193, K:2013/237 sayılı gerekçeli kararında, Anayasa’nın 129 uncu maddesi uyarınca kamu görevlilerinin haksız fiillerinden dolayı ancak ilgili kamu kuruluşu aleyhine idare mahkemelerinde dava açılabileceği, koşulları varsa ve talep halinde idarece haksız fiilden sorumlu kamu görevlilerine rücu davası açılabileceği, somut uyuşmazlıkta hastanede hekim olarak görev yapan her üç davacıya karşı dava açıldığı, Anayasa’nın 129 ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13 üncü maddesine göre, davalıların sıfat yokluğundan (pasif husumet) dolayı davanın reddine karar verilmiştir.

Asliye Hukuk Mahkemesinin anılan kararı temyiz edilmemiş olup 26.11.2013 tarihinde kesinleşmiştir. Bunun üzerine davacılar tarafından zararlarının tazmini amacıyla 05.06.2014 tarihinde İdare Mahkemesinde dava açılmıştır. Davalı idare savunmasında hizmet kusurunun bulunmadığından bahisle davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

2577 sayılı Kanun’un 9`uncu maddesinde, çözümlenmesi idari yargı mercilerinin görevine girdiği halde, adli ve askeri yargı mercilerine açılmış davaların görev yönünden reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde idari yargı mercilerinde dava açılabileceği düzenlenmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13’üncü maddesinde; idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurmaları, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabileceği, görevli olmayan yargı mercilerine açılan tam yargı davalarının görev yönünden reddi halinde ise idareye başvurma şartının aranmayacağı düzenlenmiştir. Kanun’un 14’üncü maddesine göre yapılan ilk inceleme neticesinde, idari merci tecavüzünün bulunduğunun anlaşılması halinde, dava dilekçesinin görevli idare merciine tevdi edileceği hususu da, Kanun’un 15`inci maddesinin 1. fıkrasının e bendinde düzenlenmiştir.

İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir olayı, bir tutumu; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları anlatır. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.

Özellikle kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlendiği ödevin ve yürüttüğü hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendisine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde, ancak gene de resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak, onları kullanarak hareket ettiği, bu nedenle de idaresinden tamamen ayrılmasını önleyen ve engelleyen görev kusurları nedeniyle doğan zararların tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, bazen ceza davalarıyla personelin şahsi kusuru sonucu mu, yoksa görev kusuru sonucu mu zararın ortaya çıktığının belirlenmesinden sonra saptanabilmektedir.

Dava açma süresini saptarken, bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiğinden, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda yer alan süreye ilişkin mevzuat kurallarının yorumlanmasında kişilerin haklarının ihlali yönünde ağır sonuçlara varan yorumdan kaçınmak gerekmektedir.

Hukuki sorumluluğun koşullarının, her zaman, maddede öngörülen süreler içinde, olayın meydana geldiği anda ve bir arada ortaya çıkması mümkün olamamaktadır.

Zararın idari eylemden kaynaklandığının bu sürelerden sonra ortaya çıkması mümkün olabildiği gibi, zararın gerçek miktarı veya illiyet bağı daha sonra da ortaya çıkabilmektedir. Bütün bu olasılıklar göz önünde bulundurulduğunda, 2577 sayılı Kanun`un 13. maddesinin, yargıya başvuru hakkını ortadan kaldırmayacak, ancak maddeyi de işlevsiz bırakmayacak bir şekilde yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.

Uyuşmazlık konusu olayda; İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada hasımın idare değil tıbbi müdahaleyi gerçekleştiren kamu görevlileri olduğu açıktır. Mahkeme tarafından verilen kararın da davada idari yargı yerlerinin görevli olduğu belirtilmek kaydıyla verilen bir husumet yokluğundan davanın reddi kararı olduğu hüküm fıkrasından açıkça anlaşılmaktadır. Bu kararın, niteliği itibariyle bir yargı yolu görevsizlik kararı olmayıp, doğru hasımın idare olduğunu da belirten bir husumet yönünden davanın reddi kararı olduğu dikkate alındığında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun, “görevli olmayan yerlere başvurma” halini düzenleyen 9`uncu maddesinin somut olaya uygulanmasında hukuki isabet bulunmamaktadır. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için görevsiz yargı yerine yapılan başvuruda husumetin idareye yöneltilmiş olması gerekmektedir.

Bu nedenle, Anayasa’nın 36 ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6. maddelerinde düzenlenen “adil yargılanma hakkı” kapsamında, adli yargı mercilerinde idarenin husumetiyle değil de kamu görevlisinin husumetiyle açılan davalarda verilen, husumet yönünden davanın reddi kararlarının kesinleştiği tarihin, 2577 sayılı Yasanın 13. maddesindeki zararın idari eylemden doğduğunun öğrenildiği tarih olarak kabulü ile idari uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekmektedir.

Somut olayda, husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine ilişkin kararın kesinleştiği tarih olan 26.11.2013 tarihinin, eylemin idariliğinin anlaşıldığı tarih olarak kabul edilerek, uyuşmazlık konusu olayda bu tarihten itibaren yasal süresi içinde zararın tazmini için davalı idareye başvurulmamış olması nedeniyle dava dilekçesinin görevli idare merciine tevdi edilmesi gerekmekteyse de, davalı idarenin İdare Mahkemesine sunduğu savunmasında açıkça tazminat talebini kabul etmediği, usul ekonomisi açısından savunmanın bu yönüyle 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesi bağlamında bir ön karar niteliğinde olduğu dikkate alınarak, işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken davanın süre aşımı yönünden reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, İstanbul 9. İdare Mahkemesinin 16/02/2015 tarih ve E:2014/1128; K:2015/250 sayılı kararının BOZULMASINA, işin esasına girilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 6. DAİRE Esas : 2014/8728 Karar : 2016/484 Tarih : 10.02.2016

  • İYUK 9. Madde

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü: Dava, İstanbul İli, Başakşehir İlçesi, İkitelli-2 Mahallesi, Altınşehir mevkii, . pafta, . parsel savılı taşınmazın yıllardır ve halen imar planlarında “olimpiyat parkı alanında” bulunduğu, imar planlarının fiilen hayata geçirilmediği, kamulaştırma ya da takas cihetine gidilmeyerek, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle hukuken el atıldığı ileri sürülerek mülkiyet hakkının kısıtlandığından bahisle 31.000-00-TL kamulaştırmasız el atma bedelinin dava tarihinden itibaren faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırmasız el atmaya ilişkin E: 2013/341 sayılı dava devam ederken 11/06/2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasa`nın Geçici 6. maddesinin 10. fıkrası uyarınca yazılı Asliye Hukuk Mahkemesinin davayı hukuki el atma olduğu fiili el atmanın bulunmadığı gerekçesi ile ret ettiği ve bu kararın 13.03.2014 tarihinde kesinleştiği, İdare Mahkemesinde açılacak davanın 13.03.204 tarihinden itibaren 30 gün içinde en son 14.04.2014 tarihinde açılması gerekirken bu sürenin geçirilerek 16.04.2014 günü davanın açılmış olduğundan davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Anayasa’nın 11. maddesinde; Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu ifade edilmiş, “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı Anayasa`nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında; Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu hükme bağlanmış, 125. maddesinin üçüncü fıkrasında da; 40. maddedeki düzenlemenin devamı niteliğinde, “ İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar. “ hükmüne yer verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanun’un 9. maddesinde:”1-Çözümlenmesi Danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir.

2.Adli veya askeri yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra birinci fıkrada yazılı otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabilir.” hükmü yer almaktadır.

İdari işlemlere ya da yargı kararlarına karşı başvuru yollarının ayrıntılı düzenlemelerde yer alması, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilebilmesi nedeniyle işlemlere karşı hangi idari birime, hangi sürede başvurulacağının idarelerce idari işlemlerde ya da yargı organlarınca yargı kararlarında belirtilmesi hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir. Anılan Anayasa hükmü ile de bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; madde metninde yalnız yürütme organları tarafından tesis edilen idari işlemler açısından değil, kapsayıcı bir ifade kullanılmak suretiyle “Devlet” kelimesine yer verilerek “yürütme” ile birlikte “yargı” organlarına da, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.

“Devlet” kavramı içerisinde değerlendirilebilecek olan “yargı” ve “yürütme” organlarının Anayasa’dan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmesi esas olmakla birlikte belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi, idari işlemlere karşı açılan davalarda dava açma süresinin işletilmeyip, ihmal edilmesi sonucunu da doğurmamalıdır. Anayasa’nın 125. maddesinde idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idari işlemler üzerine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nda açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.

Ancak, idari işlemlerin ve yargı kararlarının nitelikleri gereği genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma sürelerinin öngörülmüş olması halinde, idare ya da yargı organları tarafından somut uyuşmazlığın nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri gösterilmedikçe özel dava açma sürelerinin işletilmesine olanak bulunmadığından, Anayasa`nın 40. madde hükmü uyarınca, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen, bu hususun idari işlemde ya da yargı kararında açıklanmaması halinde, idari işlemin/yargı kararının tebliği tarihinden itibaren, özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, davacının Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırmasız el atmaya ilişkin açmış olduğu davada anılan Mahkemenin 27.11.2013 tarihli, E:2013/341 K:2013/707 kararıyla; hukuki el atma olduğu gerekçesiyle ret kararı verilmiş, tarafların söz konusu kararı temyiz etmemesi üzerine 13.03.2014 tarihinde karar kesinleşmiştir.

Yukarıda yer verilen mevzuat ve açıklamalar ile birlikte yargı kararları dikkate alındığında, dava konusu tazminat istemiyle davacının yasal süresi içinde Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada verilen kararda davacının ne kadar süre içerisinde, idari yargıya başvurması gerektiği yönünde bir açıklamaya yer vermediği görülmektedir.

Bu durumda; uyuşmazlıkta, 2577 sayılı Kanun’un 9. maddesinde yer alan özel hüküm nedeni ile görevsiz yargı yerince verilen görevsizlik kararının kesinleştiği tarihi izleyen günden itibaren otuz gün içerisinde tazminat istemiyle idari yargıda dava açılması gerekmekte ise de; Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının içeriğinde Anayasa`nın 40. maddesinde yer alan düzenlemeye uygun olarak idari yargı yoluna başvurma süresinin gösterilmemiş olması nedeniyle, görevsizlik kararının kesinleşme tarihinden itibaren özel dava açma süresi olan otuz günlük sürenin değil, genel dava açma süresi olan altmış günlük sürenin esas alınması gerektiği anlaşılmış olup, genel dava açma süresi içerisinde açılan davanın süresinde olduğunun kabulü gerektiğinden, davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Öte yandan uyuşmazlıkta, davacılara ait taşınmazın, imar planı icra edilerek kısıtlılık hali giderilmemiştir. Dolayısıyla, süregelen zararın varlığı halinde, idari eylem veya işlem daha önce öğrenilmiş olsa bile, kısıtlık hali devam ettikçe dava açma süresinin geçmeyeceğinin kabulü gerekir.

Açıklanan nedenlerle, İstanbul 3. İdare Mahkemesince verilen 24/04/2014 tarihli, E:2014/767, K:2014/731 sayılı kararın bozulmasına, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 10/02/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi


DANIŞTAY 14. DAİRE Esas : 2011/16787 Karar : 2012/9669 Tarih : 13.12.2012

  • İYUK 9. Madde

Dava; İzmir İli, Buca İlçesi, … ada, … parsel sayılı taşınmazda ruhsatsız yapı yapıldığından bahisle 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesine ilişkin Buca Belediye Encümeni`nin 07.12.2010 günlü ve 2010/2732 sayılı kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, 2577 sayılı Kanunun 9. madesinin 1. fıkrası uyarınca İzmir 17. Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kesinleştiği 27.05.2011 tarihinden itibaren 30 günlük süre geçirildikten sonra 28.06.2011 tarihinde açılan davanın esasının incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiş, bu karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde, özel yasalarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay ve idare mahkemelerinde dava açma süresinin altmış gün olduğu hükme bağlanmış; aynı Yasanın 9/1. maddesinde, çözümlenmesi Danıştay’ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabileceği, görevsiz yargı merciine başvurma tarihinin Danıştay`a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edileceği hükmüne yer verilmiştir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 267. maddesinde; Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir., 268. maddesinde;Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35’inci Maddeye göre ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı mahkeme başkanı veya hâkim onaylar. 263’üncü Madde hükmü saklıdır. Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir. hükümlerine yer verildikten sonra aynı maddenin 3. bendinin (a) alt bendinde; Sulh ceza hâkiminin kararlarına yapılan itirazların incelenmesinin, yargı çevresinde bulundukları asliye ceza mahkemesi hâkimine ait olduğu kurala bağlanmıştır. Aynı Kanunun 271. maddesinde ise; Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir. İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir. Karar mümkün olan en kısa sürede verilir. Merciin, itiraz üzerine verdiği kararları kesindir; ancak ilk defa merci tarafından verilen tutuklama kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.` hükmü yer almaktadır.

5326 sayılı Kabahatler Kanununun 16. maddesinde; Kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımlar, idari para cezası ve idari tedbirlerden ibarettir., Başvuru yolu başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında; İdari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir.Başvurunun incelenmesi başlıklı 28. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde; Başvuru üzerine mahkemece yapılan ön inceleme sonucunda; Başvurunun süresi içinde yapılmadığının, başvuru konusu idari yaptırım kararının sulh ceza mahkemesinde incelenebilecek kararlardan olmadığının veya başvuranın buna hakkı bulunmadığının anlaşılması halinde, bu nedenlerle başvurunun reddine karar verilir , İtiraz Yolu başlıklı 29. maddesinde ise; Mahkemenin verdiği son karara karşı, Ceza Muhakemesi Kanununa göre itiraz edilebilir. Bu itiraz, kararın tebliği tarihten itibaren en geç yedi gün içinde yapılır. İtirazla ilgili karar, dosya üzerinden inceleme yapılarak verilir. Mahkeme, her bir itirazla ilgili olarak "itirazın kabulüne" veya "itirazın reddine" karar verir. Mahkemenin verdiği karar taraflara tebliğ edilir. Vekil olarak avukatla temsil edilme halinde ayrıca taraflara tebligat yapılmaz. İdarî yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde bu karara karşı Ceza Muhakemesi Kanununa göre itiraz edilebilir.` hükümlerine yer verilmiştir.

Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı”nın düzenlendiği 6. maddenin 1. fıkrasında; Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir`` kuralına yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; dava konusu Buca Belediye Encümeni’nin 07.12.2010 günlü ve 2010/2732 sayılı kararında itiraz mercii olarak Sulh Ceza Mahkemesi’nin gösterilmesi nedeniyle davacı tarafından 17.01.2011 tarihinde İzmir 17. Sulh Ceza Mahkemesi’nde dava açıldığı, anılan mahkemenin 19.04.2011 günlü ve 2011/111 sayılı kararı ile mahkemelerinin görevsizliğine karar verildiği, bu karara üst mahkeme olan Asliye Ceza Mahkemesi’ne itiraz edilmesi üzerine İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesi`nce duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden verilen 27.05.2011 günlü ve 2011/199 sayılı kararı ile itirazın reddine ve kararın taraflara tebliğine karar verildiği, söz konusu kararın 06.06.2011 tarihinde davacıya tebliği üzerine 28.06.2011 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Kanunların, Anayasaya ve hukukun genel ilkelerine uygun bir şekilde yorumlanmasının hukuki yorum yöntemlerinden birisi olduğu dikkate alındığında; 2577 sayılı Kanunun 9. maddesindeki “kesinleşme” ifadesini, “kesinleşmeyi sağlayan yargısal işlemin ilgiliye tebliği” olarak anlamak ve yorumlamak gerekmektedir. Aksi takdirde; görevsizlik kararını kesinleştiren kararın verilmesiyle, kararın gerekçesinin yazılarak tebliği arasında geçen sürede, 30 günlük dava açma süresi işleyecek, davacının henüz bilgisi dahilinde olmayan ve kendisine tebliğ edilmeyen karar nedeniyle kanunla verilen 30 günlük süre kısalacak, daha da ötesi kararın verilmesiyle davacıya tebliği arasında geçen sürenin 30 günü aşması halinde ise, İdare Mahkemesinde dava açma olanağı bulunmayacaktır. Kanun koyucunun söz konusu düzenlemeyi yaparken böyle bir amaç gütmediği açıktır. Bu sebeple; 2577 sayılı Kanunun 9. maddesindeki “kesinleşmeyi izleyen günden itibaren” ifadesinin lafzi değil, amaçsal olarak ve hukukun genel ilkeleriyle, hak arama özgürlüğüne uygun yorumlamak gerekmektedir. Bu yorum tarzı, 2577 sayılı Kanunun sürelerle ilgili genel esasları belirleyen 8. maddesindeki, sürelerin tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı şeklindeki düzenlemeyle de uyum arzetmektedir.

Öte yandan; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi`nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesine dayanarak ülkemiz aleyhine verilen çeşitli kararlarındaki gerekçelerine bakıldığında; İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 9. maddesinin aşırı şekilci yorumlanmasının, başvuranların mahkemeye erişim haklarından ve AİHS’nin 6/1 maddesi uyarınca adil yargılanma haklarından yoksun bıraktığının kabul edildiği görülmektedir. (Örneğin; Mesutoğlu, No:36533/04).

Bu durumda; dava konusu idari para cezasına karşı adli yargı yerinde açılan davada verilen görevsizlik kararına karşı bir üst mahkemede yapılan itiraz üzerine itirazın reddine ilişkin kesin kararın 06.06.2011 tarihinde davacıya tebliği üzerine 30 gün içerisinde 28.06.2011 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmadığından İdare Mahkemesince aksi yönde verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, İzmir 3. İdare Mahkemesi`nce verilen 23/09/2011 günlü, E:2011/1324, K:2011/1481 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 13.12.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY 12. DAİRE Esas : 2009/8010 Karar : 2012/3948 Tarih : 6.06.2012

  • İYUK 9. Madde

Davacı, Ankara 5. İş Mahkemesinde açtığı davada verilen kararla sorumlu tutulan davalıdan tahsil edemediği 12.972,92 TL işçilik haklarından kaynaklanan alacaklarının, icra dosyasında hesaplamanın yapıldığı 31.7.2002 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idarece tarafına ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açmıştır.

Aydın 1. İdare Mahkemesince verilen 26.2.2009 günlü, E:2007/795, K:2009/403 sayılı kararla; davacının Ankara 5. İş Mahkemesinde açtığı davanın Özelleştirme İdaresine ilişkin kısmının 12.11.2001 günlü, E:2000/1225, K:2001/1029 sayılı kararla görev yönünden reddedildiği, söz konusu kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 17.9.2002 günlü, E:2002/14808, K:2002/15475 sayılı kararıyla onanarak kesinleşmesinden sonra davacı vekilince yapılan 17.4.2007 günlü başvuruya istinaden bakılan davanın açıldığının anlaşıldığı, 2577 sayılı Yasanın 9/1. maddesi uyarınca, görevsiz yargı yerine açılan davada idari yargı merciinin görevli olduğundan bahisle verilen kararın kesinleşmesinden itibaren otuz günlük süre içinde idari yargı merciinde dava açılması gerekirken, Ankara 5. İş Mahkemesince verilen kararın kesinleşmesinden yaklaşık beş yıl sonra açılan davanın esasını inceleme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle dava süre aşımı nedeniyle reddedilmiştir.

Davacı, davanın görev yönünden reddine dair Ankara 5. İş Mahkemesince verilen kararın onanmasına dair Yargıtay kararının taraflarına tebliğ edilmediğini, öğrenme tarihinden itibaren süresinde bakılan davanın açıldığını öne sürmekte ve idare mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay`da ve idare mahkemesinde altmış gün olduğu, bu sürelerin; idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun 12. maddesinde: “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır” hükmü yer almıştır.

Dosyanın incelenmesinden, davacının işçi olarak çalıştığı Türkiye Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye (TESTAŞ) ait Aydın Tesislerinin, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 20.10.1995 günlü kararına istinaden 20.12.1995 tarihinde imzalanan varlık satış sözleşmesi çerçevesinde ve 1475 sayılı İş Kanununa tabi kapsam içi statüde çalışan 134 personeli ile birlikte … Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye satıldığı, devredilen personelin kıdem ve ihbar tazminatları ile İş Kanunu ve toplu iş sözleşmesinden doğan tüm hak ve alacaklarının alıcı firma tarafından üstlenileceğinin satış sözleşmesinde belirtildiği, devri gerçekleştirilen tesislerin özelleştirme sonrası ortaya çıkan idari ve mali problemler nedeniyle üretim faaliyetinin 31.12.1997 tarihinde durdurulduğu ve 26.4.1998 tarihinde de davacının iş akdinin feshedildiği, bu arada, tesis çalışanlardan biri tarafından açılan davada Aydın 1. İdare Mahkemesinin 16.2.1999 günlü, E:1995/2342, K:1999/25 sayılı kararıyla Aydın Tesislerinin özelleştirilmesine ilişkin 20.10.1995 günlü Özelleştirme Yüksek Kurulu kararının iptal edildiği, bu iptal kararının Danıştay Onuncu Dairesi tarafından onandığı ve Danıştay 13. Dairesinin kararın düzeltilmesi istemini 31.1.2005 tarihinde reddetmesi ile kesinleştiği, bilahare TESTAŞ 7.7.1999 tarihinde Et ve Balık Ürünleri A.Ş. ile birleştirilerek tüzel kişiliğine son verildiği, 26.4.1998 tarihinde iş akdi feshedilen davacının, iş akdinin feshi nedeniyle kıdem ve ihbar tazminatının ve sair alacaklarının ödenmesi talebiyle TESTAŞ, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Et ve Balık Ürünleri A.Ş. ile … Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. aleyhinde açtığı davada; Ankara 5. İş Mahkemesince verilen 12.11.2001 günlü, E:2000/1225, K:2001/1029 sayılı kararla; davanın Özelleştirme İdaresi Başkanlığına yönelik kısmının idari yargının görevli olması nedeniyle reddine, davacının kamu işçisi olarak görev yaptığı döneme ilişkin parasal haklarının Et ve Balık Ürünleri A.Ş. tarafından, diğer haklarının ise …Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından ödenmesine hükmedildiği, bu karar gereği Et ve Balık Ürünleri A.Ş.’den alacağını tahsil eden, ancak …ın Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’den alacağını tahsil edemeyen davacının, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının özelleştirme işlemi sırasında işçi haklarını teminat altına almayarak kusurlu hareket ettiğinden bahisle Ankara 5. İş Mahkemesi kararı gereği Et ve Balık Ürünleri A.Ş.’den tahsil ettiği kısımdan sonra geriye kalan kıdem tazminatının ve diğer hak ve alacaklarının karşılığında 12.972,92 TL`nin icra dosyasında hesaplamanın yapıldığı 31.7.2002 tarihinden itibaren faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi talebiyle bakılan davayı açtığı anlaşılmıştır.

Uyuşmazlık konusu olayda, davacının tazminat talebini oluşturan kıdem tazminatı ve sair alacaklarını TESTAŞ Aydın Tesislerinin özelleştirilmesi sırasında idarenin kusurlu hareket ettiği savına dayalı olarak talep ettiği, bu durumda dava konusu zararın özelleştirmeye ilişkin işlemle doğduğu ve davacının bu zararının doğduğunu öğrendiği en geç tarih olan iş akdinin feshinden sonra 2577 sayılı Yasanın 12. maddesinde öngörülen dava açma süresi içinde dava açmadığı anlaşıldığından, davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenme olanağı bulunmamaktadır.

Her ne kadar davacı bakılan davadan önce Özelleştirme İdaresi Başkanlığına karşı Ankara 5. İş Mahkemesinde dava açmış ve bu dava anılan mahkeme tarafından görev yönünden reddedilmiş ise de, söz konusu davanın davacının iş akdinin feshine ilişkin işlemin tebliğinden itibaren altmış gün içinde açılmadığı görüldüğünden, bu durumun sonuca etkisi bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin ( REDDİNE ), Aydın 1. İdare Mahkemesince verilen 26.2.2009 günlü, E:2007/795, K:2009/403 sayılı kararın yukarıda belirtilen gerekçe ile ( ONANMASINA ), oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY 10. DAİRE Esas : 2008/9 Karar : 2011/3524 Tarih : 20.09.2011

  • İYUK 9. Madde

Dava, İzmir İli, Buca İlçesi, Namık Kemal Caddesi hemzemin geçidi yanında 12.3.2003 tarihinde meydana gelen tren kazasında yaralanan … ve yakınları tarafından uğranıldığı ileri sürülen 110.000 TL maddi, 250.000 TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

İzmir 4. İdare Mahkemesince; İzmir İli, Buca İlçesi, Namık Kemal Caddesi hemzemin geçidi yanında 12.3.2003 tarihinde meydana gelen tren kazasında yaralanan …`in 13.6.2003 tarihli sağlık kurulu raporu ile %50 oranında işgücü kaybına uğradığının tespit edildiği, bu olayla ilgili olarak adli yardım isteminin kabulüne karar verilmesi istemiyle açılan davada İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesince 18.3.2004 tarihinde adli yardım isteminin kabulü yolunda verilen karar üzerine 4.8.2004 tarihinde İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılan davada 23.12.2004 tarihinde verilen görevsizlik kararının Yargıtay’ca onanmak suretiyle kesinleşmesinden sonra 2577 sayılı Yasanın 9. maddesinde öngörülen 30 günlük süre içinde görülmekte olan bu davanın açıldığı, davacılar tarafından tazmini istenilen zararın 13.6.2003 tarihli sağlık kurulu raporu ile öğrenildiği dikkate alındığında, 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca bir yıllık süre geçtikten sonra 4.8.2004 tarihinde görevsiz yargı yerinde açılan tazminat davasının süresinde olmadığı, her ne kadar davacılar tarafından bir yıllık süre içinde davalı idare ve makinistler aleyhine açılacak tazminat davası ilgili olarak adli yardım kabulüne ilişkin karar verilmesi istemiyle yapılan başvuru kabul edilmiş ise de, görevsiz mahkemece verilen adli yardımın kabulüne ilişkin kararın görevli mahkemeyi bağlamayacağı gibi söz konusu istemle ilgili olarak mahkemeye yapılan başvurunun da 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi kapsamında bir başvuru olarak kabul edilmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.

Davacılar tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülen mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 9. maddesinin 1. fıkrasında, çözümlenmesi Danıştay’ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabileceği; görevsiz yargı merciine başvurma tarihinin, Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edileceği; 2. fıkrasında ise, adli veya askeri yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra 1. fıkrada yazılı otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabileceği kabul edilmiştir.

Aynı Yasanın 13. maddesinin 1. fıkrasında, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren 60 gün içinde dava açılabileceği hükme bağlanmış; aynı maddenin 2. fıkrasında ise, görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, 1. fıkrada öngörülen idareye başvurma şartının aranmayacağı kuralına yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, İzmir İli, Buca İlçesi, Namık Kemal Caddesi hemzemin geçidi yanında 12.3.2003 tarihinde meydana gelen tren kazasında yaralanan …`in 13.6.2003 tarihli sağlık kurulu raporu ile %50 oranında işgücü kaybına uğradığının tespit edildiği, bu olayla ilgili olarak davalı idare ve makinistler aleyhine açılacak maddi ve manevi tazminat davasına esas olmak üzere adli yardım isteminin kabulüne karar verilmesi istemiyle 18.3.2004 tarihinde açılan davada İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesince 7.4.2004 tarihinde adli yardım isteminin kabulüne karar verilmesi üzerine 4.8.2004 tarihinde İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılan davada 23.12.2004 tarihinde görevsizlik kararı verildiği ve yine bu kararda İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 7.4.2004 tarihli adli yardım kabul kararına atıfta bulunularak red harcının alınmasına yer olmadığı hususunun hükme bağlandığı, görevsizlik kararını onayan Yargıtay kararının tebliğ tarihinden itibaren 2577 sayılı Yasanın 9. maddesinde öngörülen 30 günlük süre içinde görülmekte olan bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, meydana gelen tren kazasında kusuru bulunduğu ileri sürülen davalı idare ve makinistler aleyhine açılacak maddi ve manevi tazminat davasına esas olmak üzere adli yardım isteminin kabulüne karar verilmesi istemiyle 18.3.2004 tarihinde açılan davanın, İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesince kabul edilmesi üzerine 4.8.2004 tarihinde İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle davalı idareye karşı açılan davada 23.12.2004 tarihinde görevsizlik kararı verildiği ve yine bu kararda İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 7.4.2004 tarihli adli yardım kabul kararına atıfta bulunularak red harcının alınmasına yer olmadığına karar verildiği, dolayısıyla dava açma iradesinin İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde 18.3.2004 tarihinde açılan dava ile ortaya konulduğu ve bu tarih itibariyle tren kazası sonucunda uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkin yargısal sürecin başladığı dikkate alındığında, 2577 sayılı Yasanın 13. maddesinde öngörülen bir yıllık süre içinde dava açıldığının kabulü gerekmektedir.

İdare Mahkemesince, yukarıda yapılan değerlendirme doğrultusunda davanın süresinde açılmış olduğu hususu gözetilerek uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacıların temyiz isteminin kabulü ile İzmir 4. İdare Mahkemesinin 3 0.7.2007 tarih ve E:2005/599, K:2007/1105 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen İdare Mahkemesine ( GÖNDERİLMESİNE ) oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/8636 Karar: 2016/9765 Tarih: 13.06.2016

  • İYUK 9. Madde

Davacı vekilinin vekaletnamesindeki yetkiye dayanarak 01.04.2016 tarihli dilekçesi ile temyiz hakkından feragat etmesi nedeni ile davacı vekilinin temyiz dilekçesinin feragat nedeni ile REDDİNE,

2-) Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının temyiz talebi yönünden;

Mahkemece, dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına şeklinde karar verilebilmesi için, uyuşmazlık konusu çekişmenin ortadan kalkması, başka bir anlatımla, her iki tarafın da davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararının kalmamış olması gerekir. Eldeki dava dosyasına konu olayda, davacı tarafından, Kurumca tahakkuk ettirilen idari para cezası tutarının ödendiği, ancak dava dışı sigortalının davacı yanında çalıştığına dair Kurumca yapılan tespit işleminin ve idari para cezası kararının ortadan kalkmadığı, bu hâli ile davanın konusuz kalmadığı anlaşılmaktadır.

Hâl böyle olunca, Davanın yasal dayanağı, idari para cezasının dayanağını oluşturan eylemlerin gerçekleştiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 5510 Sayılı Kanun’un 102. maddesi olup anılan maddenin 4. fıkrasında, “İdarî para cezaları ilgiliye tebliğ ile tahakkuk eder. Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ya da Kurumun ilgili hesaplarına yatırılır veya aynı süre içinde Kuruma itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare mahkemesine başvurabilirler. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde, idari para cezası kesinleşir.” hükmünü içermektedir.

İdari nitelikteki bir davanın hukuk mahkemesine açılması durumunda izlenecek sürece dair 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile 2577 Sayılı İdari Yargılama Usul Kanununda bir birini tamamlayan düzenlemeler yer almaktadır. 2577 Sayılı Kanun’un “İdari Dava Türleri Ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2’nci maddesinde; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve amaç yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları ile idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenlerce açılan tam yargı davaları idari dava türleri olarak sıralanmış; “Görevli Olmayan Yerlere Başvurma” başlığını taşıyan 9’uncu maddesinde; çözümlenmesi Danıştay’ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girmesine karşın, adli yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi durumunda, bu konudaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabileceği, görevsiz yargı makamına başvuru tarihinin, Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul dileceği, adli yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra, anılan otuz günlük süre geçirilmiş olsa da, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabileceği bildirilmiştir. Belirtilmelidir ki, hukuk mahkemesince verilecek görevsizlik kararı üzerine yapılacak işlemler söz konusu 9’uncu maddede düzenlendiğinden, bu aşamada 6100 Sayılı Kanun’un 20. madde hükmünün uygulama alanı bulunmamaktadır. Adli ve/veya idari yargı yerlerine açılan davalarda yargı yolu yanlışlığına dair olarak, taraflarca yargılama sonuna kadar itiraz ileri sürülebileceği gibi, 6100 Sayılı Kanun’un 1. maddesi gereği göreve dair kurallar kamu düzeni ile ilgili olduğundan bu hususun mahkemelerce de kendiliğinden gözetilmesi zorunludur. 2577 Sayılı Kanun’un 3’üncü vd. maddeleri dikkate alındığında; hukuk mahkemesince görevsizlik kararı verilirken, ayrıca, idari yargı düzenindeki hangi mahkemenin görevli olduğu ve dava dosyasının ilgili mahkemeye gönderilmesi yönünde hüküm kurulması olanaksızdır. Anılan maddelerde idari davalarda izlenmesi gereken dava açma yöntemi belirtilmiş olup, davanın idari nitelikte olduğunun anlaşılması üzerine dosyanın idare mahkemesine gönderilmesine karar verilmekle, başlangıçta adli yargı yerine açılmış olan davanın idari yargı yerine açılması sağlanamaz. İdari eylem ve işlemlere karşı açılacak davalar hak düşürücü süreye bağlanmış olup, 2577 Sayılı Kanun hükümlerine bakıldığında, davanın süresinde açılmamasının yaptırımı, usul yönünden “reddine” karar verilmesidir (2577 Sayılı Kanun’un 14/3-e, 15/1-b madde düzenlemeleri). Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.02.2008 günlü ilâmında da aynı yaklaşım ve görüş benimsenmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında yapılan değerlendirmeye göre; idari para cezası tahakkuku işleminin iptaline dair davada adli yargı ve giderek iş mahkemelerinin görevli olmadığı belirgin bulunmakla, idari yargı alanına giren davanın dava koşulu eksikliğine dayalı olarak usulden reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, işin esasına girilerek, idari para cezasının ödendiğinden bahisle, davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi isabetsizdir.

Ayrıca, Kurumca yapılan denetim sonucu dava dışı sigortalının 03.12.2012-23.12.2012 tarihleri arasında davacı işveren yanında çalıştığı belirlenerek, davacıdan işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu ve benzeri evrakın tanziminin talep edildiği gözetilerek, iptali istenen Kurum işleminin hukuka uygunluğunun tespiti yönünden işin esasına girilerek, idari para cezası ile ilgili dava sonucu da beklenerek varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, 13.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS