0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Aynı Dilekçe İle Dava Açılabilecek Haller

İYUK Madde 5

(Değişik: 10/6/1994-4001/3 md.) 1. Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık yada sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir.

2.Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerekir.



İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) 5. Madde Emsal Danıştay Kararları


DANIŞTAY 15. DAİRE Esas : 2016/9581 Karar : 2016/5332 Tarih : 10.11.2016

  • İYUK 5. Madde

Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce 2577 sayılı Kanun`un 14. maddesi uyarınca Tetkik Hakiminin raporu ve sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 14/3. maddesinde, dilekçelerin, aynı Kanunun 5. maddesine uygun olup olmadığı yönünden inceleneceği belirtilmiş; “Aynı Dilekçe ile Dava Açılabilecek Haller” başlığını taşıyan 5. maddesinde, her bir idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılacağı, ancak aralarında maddi ya da hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçeyle de dava açılabileceği kurala bağlanmış; 15/1-d maddesinde de, dilekçenin 5. maddeye uygun olmadığının tespiti halinde, yeniden dava açılmak üzere dilekçenin reddine karar verileceği hükmü yer almıştır.

2575 sayılı Danıştay Kanunu`nun 24. maddesinde ise, kamu kurum ve kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlerin iptali istemiyle açılacak davalarda, ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’ın görevli olduğu kurala bağlanmıştır.

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun, Uyuşmazlıkların çözüm yeri`` başlıklı 101. maddesinde, `bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği kuralına yer verilmiştir.

Yukarıda aktarılan Kanun maddelerine göre, 5510 sayılı Kanunun veya bu Kanuna dayanılarak çıkarılan düzenleyici işlemlerin uygulanması sonucunda tesis edilen bireysel işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların görüm ve çözümünde iş mahkemesinin görevli olduğu; sözü edilen Kanunun uygulanmasını göstermek için çıkarılan düzenleyici işlemlere karşı açılan davaların ise, görüm ve çözümünde Danıştay`ın görevli olduğu hususunda duraksama bulunmamaktadır.

Bu durumda, uyuşmazlığın, davalı idarenin 30.05.2016 tarih ve 7.707.642 sayılı işleminin iptali isteminden kaynaklanan kısmı, 5510 sayılı Kanun’un 101. maddesi uyarınca İş Mahkemesinin; sözü edilen Kanunun uygulanmasını göstermek amacıyla çıkarılan 18.3.2015 tarih ve 177 sayılı “Sigorta prim teşviklerinden geriye yönelik yararlanma talepleri” konulu 2015/10 seri nolu Genelge’nin 2. maddesinde yer alan “bundan böyle aylık prim ve hizmet belgelerini tercih edilen sigorta primi teşvikine ilişkin kanun numarası seçmek suretiyle düzenleyip teşvikten yararlanıldıktan sonra, sigorta primi teşvikinin değiştirilmesi yönündeki talepler işleme alınmayacaktır” ibaresinin iptali istemine ilişkin kısmı ise, Danıştay`ın görevinde bulunmaktadır.

Dolayısıyla, adli ve idari yargı olmak üzere iki ayrı yargı düzeni içinde görülecek olan bu iki ayrı işleme karşı tek dilekçeyle dava açılmasına hukuki olanak bulunmamakta olup; her iki işleme karşı ayrı yargı düzenlerinde ayrı dilekçelerle dava açılması gerekmektedir.

Bu nedenle, dava dilekçesinin 2577 sayılı Kanunun 5. maddesine uygun düzenlenmediği sonucuna ulaşılmaktadır.

Bu itibarla, davacı tarafından, yukarıda aktarılan şekilde 5. maddeye uygun olarak yenilenecek dilekçe ile yeniden dava açılması ve bu dilekçede, düzenleyici işlemin iptali istenilen kısım veya kısımlarının hukuka aykırılık sebepleriyle birlikte, menfaat bağı kurulmak suretiyle hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça belirtilmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-d maddesi uyarınca bu kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde 5. maddeye uygun şekilde, yukarıda belirtilen hususlar göz önüne alınarak ayrı ayrı dilekçelerle dava açmakta serbest olmak üzere DAVA DİLEKÇESİNİN REDDİNE, 2577 sayılı Kanun`un 15/5. maddesi hükmüne göre dilekçenin reddi üzerine yeniden verilen dilekçede aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde davanın reddedileceği hususunun davacıya duyurulmasına, kullanılmayan 60,80 TL karar harcı ile artan posta ücretinin istemi halinde davacıya iadesine, oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 13. DAİRE Esas : 2013/1036 Karar : 2016/457 Tarih : 25.02.2016

  • İYUK 5. Madde

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi`nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava; Muğla ili, …Özel Çevre Koruma Bölgesi içerisinde yer alan Yuvarlak Çay üzerinde …Su Ürünleri ve Enerji Üretim Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile yapılan Otoprodüktör Statüsünde Üretim Tesisi Kurulması, İşletilmesi ve Enerji Fazlasının Satışına İzin Verilmesine İlişkin Sözleşme’nin iptali istemiyle yapılan 05.11.1999 tarih ve 3253 sayılı başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesi’nce; söz konusu tesisin Hassas Zon A alanında kalmaması, davacı idare ile Ege Üniversitesi`nin birlikte yaptığı incelemede de, söz konusu tesisin çevreye zararı olduğuna dair tespite yer verilmemesi karşısında, alabalık üretme ve yetiştirme tesisinin elektrik ihtiyacının karşılanması amacıyla kurulan ve üretilen elektrik miktarının ihtiyaçtan fazla olması hâlinde, fazladan üretilen elektriğin satılmasına yönelik tesis edilen sözleşmenin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14/3. maddesinde, dilekçelerin görev ve yetki, idarî merci tecavüzü, ehliyet, idarî davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve aynı Kanun’un 3. ve 5. maddelerine uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği belirtilmiştir. Kanun`un 15/1-a maddesinde ise; yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın yetki yönünden reddine karar verileceği kurala bağlanmıştır.

2577 sayılı Kanunun "İdarî davalarda genel yetki" başlıklı 32. maddesinde ise; 1. Göreve ilişkin hükümler saklı kalmak şartıyla bu Kanunda veya özel kanunlarda yetkili idare mahkemesinin gösterilmemiş olması hâlinde, yetkili idare mahkemesi, dava konusu olan idarî işlemi veya idarî sözleşmeyi yapan idarî merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesidir. 2. Bu Kanunun uygulanmasında yetki kamu düzenindendir.` kuralı yer almaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, Muğla ili, … Su Ürünleri Üretim Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye 600 ton/yıl kapasiteli “Alabalık Üretim ve Yetiştirme Projesi”nin 15.08.1986 tarihinde onaylandığı, kapasite artırımı başvurusu üzerine 900 ton/yıl kapasite artırımı için 12.03.1997 tarihinde izin verildiği, tesisin de bulunduğu yeri kapsayan alanın 12.06.1988 tarihinde Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilerek, 18.01.1990 tarihinde sınırlarının genişletildiği, otoprodüktör santrali kurulması amacıyla yapılan 23.07.1996 tarihli başvuru sonrasında ilgili kuruluşlardan alınan görüşler doğrultusunda 19.08.1997 tarihli dava konusu sözleşmenin imzalanması üzerine, işletmenin “Hasas Zon A” içerisinde kaldığı ve kaynağında 1. sınıf kalitedeki suyun, çıkışta 4. sınıf kalite sulama suyu niteliğine kadar düştüğü ve Köyceğiz Gölü’nü besleyen en önemli kaynak durumunda olan … Çay`ın su kalitesinin bozularak çevre ve insan sağlığı için tehdit oluşturduğundan, söz konusu sözleşmenin iptal edilmesi istemiyle yapılan 05.11.1999 tarih ve 3253 sayılı başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, uyuşmazlık konusu sözleşmenin `nca imzalandığı, söz konusu sözleşmenin iptaline ilişkin başvurunun da davalı idareye yapılması karşısında, uyuşmazlığın çözümünde görevli ve yetkili mahkemenin Ankara idare mahkemeleri olduğu anlaşıldığından, yetkisiz yargı yerince işin esasına girilerek verilen kararda usul hükümlerine uygunluk bulunmamıştır.

Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin kabulü ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca Muğla 1. İdare Mahkemesi’nin 07.07.2010 tarih ve E:2008/2827, K:2010/1875 sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme`ye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 12. DAİRE Esas : 2013/4271 Karar : 2015/4905 Tarih : 29.09.2015

  • İYUK 5. Madde

Dava, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Milli Saraylar Daire Başkanlığında 4/C statüsünde görev yapmakta iken sözleşmesi sona eren ve parasal haklarının ödenmesi istemiyle yapmış olduğu başvurusu 15.09.2011 tarihli ve 16486 sayılı işlemle reddedilen davacı tarafından, İş Kanunu hükümlerine tabi biçimde hizmet akdiyle işçi olarak çalıştığı 2003 yılı öncesi dönemdeki çalışma süresi de dikkate alınarak son maaş miktarı üzerinden hesaplanacak kıdem tazminatı olarak 15.985,75 TL`nin ve izin ücreti ile 4/C statüsünde görev yaptığı döneme ilişkin iş sonu tazminatın hesaplanarak en yüksek mevduat faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince, davacı tarafından tazmini istenen alacaklara ilişkin açılacak davalara ilişkin dava açma süresinin, bu alacakların ödenmediğini öğrendiği tarih olarak kabul edilen emekli olduğu tarihten itibaren başlayacağı, davacı tarafından ya doğrudan ya da 2577 sayılı Kanunun 11. maddesi kapsamında yapılacak başvuru üzerine dava açılabileceği, 2007 yılında emekli olan davacı tarafında bu süre geçtikten sonra 15.11.2011 tarihinde açılan iş bu davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından, mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülmekte ve kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Anayasanın 128 inci maddesinde, “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Bu madde hükmüyle, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin iş hukuku kurallarına bağlı bulunan işçilerden farklı olarak statü hukuku içinde yer almaları esası benimsenmiştir. Nitekim bu esasa uygun olarak sözleşmeli personele ilişkin düzenleme yapan çeşitli kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde sözleşmeli personelin işçi statüsünde olmadığı belirtilmiştir.

Diğer taraftan, sözleşmeli personel ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararlarında ve doktrinde, idari sözleşmelerin; kamu tüzel kişileri tarafından, kamu hizmetinin yürütülmesi amacı ile tek yanlı olarak düzenlenen, yazılı, tip sözleşmeler olduğu belirtilmekte, Uyuşmazlık Mahkemesi ve Danıştay`ın istikrar bulmuş içtihatlarında da, idari sözleşmelerle ilgili hususlardan doğan anlaşmazlıkların idari yargı yerinde çözümleneceği vurgulanmaktadır.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1.maddesine göre iş mahkemeleri; İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (anılan Kanunda işçi, bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi olarak tanımlanmıştır) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli mahkemelerdir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun birinci maddesinin ilk iki fıkrasında; bu Kanunun, Genel ve Katma Bütçeli Kurumlar, İl Özel İdareleri, Belediyeler, İl Özel İdareleri ve Belediyelerin kurdukları birlikler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlarda, kanunlarla kurulan fonlarda, kefalet sandıklarında veya Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüklerinde çalışan memurlar hakkında uygulanacağı, sözleşmeli ve geçici personel hakkında bu Kanunda belirtilen özel hükümlerin uygulanacağı belirtilmiş; 4/C maddesinde de geçici personel; “bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet olduğuna Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığının görüşlerine dayanılarak Bakanlar Kurulunca karar verilen görevlerde ve belirtilen ücret ve adet sınırları içinde sözleşme ile çalıştırılan ve işçi sayılmayan kimselerdir.” şeklinde tanımlanmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2 nci maddesinde; iptal davalarının, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacağı hükme bağlanmıştır. İptal davasına konu edilebilecek işlemler, idari makamların idare işlevine ilişkin olarak tesis ettikleri, muhatapları yönünden çeşitli hak ve yükümlülükler doğuran tek yanlı irade açıklamalarıdır.

Anılan Kanunun “Aynı Dilekçe İle Dava Açılabilecek Haller” başlıklı değişik 5 inci maddesinin 1. fıkrasında,

“Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep - sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir.”

hükmüne yer verilmiş; “Dilekçeler Üzerine ilk inceleme “başlıklı 14 üncü maddesinde de, dilekçelerin,

“a) Görev ve yetki, b) İdari merci tecavüzü, c) Ehliyet, d) İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, e) Süre aşımı, f) Husumet, g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği;” kuralı getirilmiş; “İlk inceleme üzerine verilecek karar:” başlıklı 15 inci maddede,

“14 üncü maddenin; …d) 3/g bendinde yazılı halde otuzgün içinde 3 ve 5 inci maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak …üzere dilekçelerin reddine,…

Karar verilir.” hükmüne yer verilmiştir.

2577 sayılı Yasanın 10. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında “İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştay, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. “ hükmü yer almaktadır.

Bakılan olayda, davalı idarece davacının başvurusundan önce talep konusu tazminatların ödenmemesi yolunda tesis edilmiş idari davaya konu edilebilecek bir işlem bulunmamaktadır. Dolayısıyla, davacının emekli olduğu tarih itibarıyla söz konusu tazminatların ödenmediğini öğrendiğinin kabulü yasal olarak olanaklı değildir. Kaldı ki, “olumsuz işlemler” olarak da isimlendirilen ve zımnen tesis edilen işlemlerin varlığı, bu durumun Kanunda açıkça öngörülmüş olmasına bağlıdır. Diğer bir ifadeyle, normatif olarak idarenin hareketsiz ya da sessiz kalmasına hukuki bir sonuç bağlanmış olması gerekmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin N.K.M - Macaristan (Başvuru No:66529/11), Abidin Şahin - Türkiye kararı (Başvuru No:45559/04), Ekici ve Diğerleri - Türkiye (Başvuru No: 28877/03) kararlarında da açık biçimde belirtildiği üzere iş hukukundan kaynaklanan tazminat alacakların mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Mülkiyet hakkının zaman ötesi mahiyeti genel olarak kabul edilmekle birlikte, yasal düzenlemelerde, iş sonu tazminatı gibi alacaklar için özel bir zaman aşımı süresi öngörülmemiş olduğundan, bu alacakların Borçlar Kanununda yer alan “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.” hükmü uyarınca on yıllık zaman aşımı süresi içinde talep edilebileceğinin kabulü, hukukun ve hakkaniyetin bir gereğidir.

Bu durumda, 18.01.2008 tarihinde 4/C statüsünde bir görevden emekli olarak ayrılan davacının, anılan tarihlerden başlamak üzere on yıllık genel zaman aşımı süresi içinde 2577 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi kapsamında davalı İdareye başvurarak 4/C statüsünde görev yaptığı döneme ilişkin iş sonu tazminatının ödenmesini isteyebileceği açık olduğundan, davacının 06.09.2011 tarihli başvurusunun reddine ilişkin olan ve 16.09.2011 tarihinde tebliğ edilen 15.09.2011 tarihli ve 16486 sayılı işleme karşı açmış olduğu davada süre aşımı bulunmamaktadır.

Sonuç olarak, dava dilekçesinde dava konusu edilen alacakların nitelikleri itibarıyla bir kısmının (kıdem tazminatı ve izin ücreti) İş Kanununa tabi çalıştığı döneme ilişkin olmakla adli yargının görev alanına girdiği, bir kısmının da (iş sonu tazminatı) 4/C kapsamında görev yaptığı döneme ilişkin olmakla idari yargının görev alanında bulunduğu, bu haliyle aynı davada çözümlenmesi farklı yargı kollarına ait taleplerin aynı dilekçede dava konusu edildiği, bu nedenle dilekçenin 2577 sayılı Yasanın 5 inci ve 15 inci maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının ( BOZULMASINA ), yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın İdare Mahkemesine gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY 14. DAİRE Esas : 2012/4889 Karar : 2013/706 Tarih : 7.02.2013

  • İYUK 5. Madde

İstemin Özeti : İstanbul İli, Sultangazi İlçesi, Cebeci Mahallesi, 4/14-17 pafta, 2316 ada, 4 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan yapının ruhsatsız olduğundan bahisle, taşınmazın hissedarı olan davacılara 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesi uyarıncapara cezası verilmesine ilişkin 06.04.2011 gün ve 406 sayılı Sultangazi Belediye Encümeni kararı ilebu karar uyarınca ruhsatsız yapının yıkılması gerektiğine, aksi takdirde 3194 sayılı Kanun’un 32. maddesi uyarınca yıkım kararı alınacağına ve ikinci kez para cezası verilebileceğine ilişkin Sultangazi Belediye Başkanlığı, Yapı Kontrol Müdürlüğü’nün 27.07.2011 günlü, 246684 sayılı işleminin iptaliistemiyle açılan davaya ilişkin dilekçenin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5. maddesine uygun bulunmadığı gerekçesiyle, davacıların her birince ayrı ayrı dava açılmak üzere, aynı Kanun`un 15. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi gereğince reddi yolunda İstanbul 6. İdare Mahkemesince verilen 06.10.2011 gün ve E:2011/1875, K:2011/1391 sayılı kararın, hukuka aykırı olduğu öne sürülerek kanun yararına bozulması istenilmektedir.

Danıştay Tetkik Hakimi : Selçuk Tosun

Düşüncesi : Dava; ruhsatsız yapı nedeniyle söz konusu yapının hissedarı olan davacılara 3194 sayılı İmar Kanunu`nun 42. maddesi uyarıncapara cezası verilmesine ilişkin Sultangazi Belediye Encümeni kararı ile bu karar uyarınca ruhsatsız yapının yıkılması gerektiğine, aksi takdirde yıkım işlemi tesis edileceğine ve ikinci kez para cezası verilebileceğine ilişkin Sultangazi Belediye Başkanlığı Yapı Kontrol Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 5. maddesinde; aralarında maddi ve hukuki bakımdan bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi varsa, birden fazla işlem aleyhine bir dilekçe ile de dava açılabileceği düzenlemesine yer verilmiştir.

Dava konusu işlemler; davacıların, hisseli malik oldukları yapının tamamının ruhsatsız olduğundan bahisle tesis edildiğinden tümünün ortak menfaatini ilgilendirdiği gibi; davaya yol açan maddi olay ve hukuki sebeplerin de aynı olduğu açıktır.

Açıklanan nedenle; dava dilekçesinin reddine ilişkin olarak verilen kararda yürürlükteki hukuka uyarlık bulunmadığından kanun yararına bozma isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan

Düşüncesi : İstanbul İli, Sultangazi İlçesi, Cebeci Mahallesi, 2550. Sokak, 4/14-17 pafta, 2316 ada, 4 parsel sayılı, 35 kapı numaralı yapının ruhsatsız yapıldığından bahisle taşınmazın hissedarı olan davacılara, 3194 sayılı Yasanın 42’nci maddesi uyarınca 252.278,62 TL idari para cezası verilmesine ilişkin 06.04.2011 tarih ve 406 sayılı Sultangazi Belediye Encümeni kararının ve Sultangazi Belediye Başkanlığı Yapı Kontrol Müdürlüğü’nün 27.07.2011 günlü işleminin iptali istemiyle açılan davaya ilişkin dilekçenin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5’inci maddesine uygun bulunmadığından bahisle, davacıların her birince ayrı dava açılmak üzere, aynı Kanun’un 15’inci maddesinin 1`inci fıkrasının (d) bendi gereğince, reddi yolundaki, İstanbul Altıncı İdare Mahkemesinin 06.10.2011 gün ve E:2011/1875, K:2011/1391 sayılı kararının, hukuka aykırı olduğu öne sürülerek kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, konu incelendi;

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kanun yararına bozma” başlıklı 51’inci maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştay`ca ilk derece mahkemesi olarak verilip, temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabileceği; temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde, kararın kanun yararına bozulacağı; bu bozma kararının, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmayacağı hükme bağlanmıştır.

Yukarıda açıklanan yasa hükmünde bir kararın kanun yararına temyiz edilebilmesi için aranan temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş olması koşulu, aynı zamanda, anılan kararın temyize tabi karar olmasını da gerektirmektedir. Temyize tabi olmamalarına karşın, madde metninde, bölge idare mahkemelerinin kararlarına karşı da kanun yararına temyiz yolunun açılmış bulunması, bizim bu görüşümüzü doğrulamaktadır.

Hukuki durum bu olmakla birlikte; kanun yararına temyiz müessesesinin hukuka aykırı yargı kararıyla bozulan Hukuk Düzeninin onarılması ve Ülke`de hukuk ve uygulama birliğinin sağlanması amacı gözönünde bulundurulduğunda, idari yargı yerlerinin temyize tabi olmayan nihai kararlarının yürürlükteki hukuka aykırı sonuçlar ifade etmeleri durumunda bu kararlara karşı da kanun yararına temyiz başvurusunda bulunulmasında zorunluluk olduğu sonucuna varılmaktadır.

Bu bakımdan; İstanbul Altıncı İdare Mahkemesince 2577 sayılı Kanun’un 15’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (d) bendi uyarınca verilen ve aynı maddenin 4’üncü fıkrasına göre kanun yolu kapalı bulunan kararının 51`inci madde uyarınca incelenmesine geçildi:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5. maddesinin 2`nci fıkrasında, birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunmasıve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerektiği hükmüne yer verilmiştir.

2577 sayılı Yasanın anılan hükmünegöre; her şahsın menfaatini ihlal eden idari işleme karşı ayrı ayrı dava açması esas olmakla birlikte hak ve menfaatlerinde iştirak bulunan;yani,ortak haklarıveya menfaatleri idari işlemle ihlal edilen birden fazla şahsın davaya yol açan maddi olay ve hukuki sebeplerinaynı olmasıhalinde; bir başka deyişle, aynı maddi olay ve hukukigerekçe dayanak alınaraktesis edilen işlemin iptali istemiyle aynı dilekçe ile davaaçabilmesi de olanaklı bulunmaktadır. Düzenlemenin amacı; aynı yargı yerinin görevine giren ve çözümleri ayrı emek gerektirmeyenidari uyuşmazlıklarınaynı dosyada görülmeleri sağlanarak,gereksiz zaman ve emek israfı ile masrafın önlenmesi ve farklı kararların verilebilmesiolasılığının ortadan kaldırılmasıdır.

Davanın konusunu, ruhsatsız yapıldığından bahisle taşınmazın hissedarı olandavacılara, ad ve soyadları ile hisse oranları sıralamaksuretiyle, 3194 sayılı Yasanın 42`nci maddesi uyarıncatoplam252.278,62 TL idari para cezası verilmesine ilişkin 06.04.2011 gün ve 406 sayılı Sultangazi Belediye Encümeni kararı ile bu kararın bildirimine ve para cezası verilen yapınınruhsat ve eklerine aykırı kısımların yıkılması ya da ruhsata uygun hale getirilmesigereğinin bildirilmesine ilişkin Sultangazi Belediye Başkanlığı Yapı Kontrol Müdürlüğü işleminin iptali istekleri oluşturmaktadır.

Dava konusu Belediye Encümen kararı, davacıların hissedarı olduğu yapının tamamının ruhsatsız olarak yapıldığınıntespit edildiğinden bahisle tesis edilen bir işlem olup; uyuşmazlığın çözümü, yapının tamamının ruhsatsız olarak yapılıp yapılmadığının ortayakonulması gerektiğinden, davacıların tümününortak menfaatini ilgilendirdiği gibi; olayda, davaya yol açan maddi olay ve hukukisebeplerin aynı olması koşuluda gerçekleşmiş bulunmaktadır.

Bu bakımdan; İdare Mahkemesince, aksine bir anlayışla, dava dilekçesinin reddine ilişkin olarak verilen karar, yürürlükteki hukuka açık aykırılıkoluşturmaktadır.

Açıklanan nedenle, İstanbul Altıncı İdare Mahkesi’nin, niteliğibakımından yürürlüktekihukuka aykırı bir sonuç ifade eden 06.10.2011 gün ve E:2011/1875, K:2011/1391 sayılı kararının; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51`nci maddesi uyarıncakanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Ondördüncü Dairesince, İstanbul 6. İdare Mahkemesince verilen 06.10.2011 gün ve E:2011/1875, K:2011/1391 sayılı kararın, Danıştay Başsavcılığı`nca temyizen kanun yararına bozulması istemi incelenerek gereği görüşüldü:

Dava; İstanbul İli, Sultangazi İlçesi, Cebeci Mahallesi, 4/14-17 pafta, 2316 ada, 4 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan yapının ruhsatsız olduğundan bahisle,3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca taşınmazın hissedarı olan davacılara para cezası verilmesine ilişkin 06.04.2011 gün ve 406 sayılı Sultangazi Belediye Encümeni kararı ile bu karar uyarınca ruhsatsız yapının yıkılması gerektiğine, aksi takdirde 3194 sayılı Kanun’un 32. maddesi uyarınca yıkım kararı alınacağına ve ikinci kez para cezası verilebileceğine ilişkin Sultangazi Belediye Başkanlığı, Yapı Kontrol Müdürlüğü`nün 27.07.2011 günlü, 246684 sayılı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

İstanbul6.İdareMahkemesince; davacıların hisselerine karşılık gelen bağımsız bölümlerle ilgili olarak ayrı ayrı hukuki değerlendirme yapılacak olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5’inci maddesine aykırı olarak aralarında hak veya menfaatte iştirak bulunmayan 22 davacı tarafından, maliki oldukları ruhsatsız yapı nedeniyle para cezası verilmesine ve söz konusu yapının yıkımına ilişkin işlemlere karşı ayrı ayrı dilekçelerle dava açılması gerekirken, tek dilekçe ile açılan davanın 2577 sayılı Kanun’un 5. maddesine uygun olimadığı gerekçesiyle davacıların her birince ayrı ayrı dava açılmak üzere, aynı Kanun’un 15’inci maddesinin 1`inci fıkrasının (d) bendi gereğince dilekçenin reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından; anılan İdare Mahkemesi kararının, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, kanun yararına bozulması isteğiyle Danıştay Başsavcılığı`na başvurulmuştur.

Danıştay Başsavcılığının 18.5.2012 tarih ve E:2012/192 sayılı başvurusuyla,Kanun yararına temyiz müessesesinin amacı dikkate alındığında verildiği anda kesin olan kararların da yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade etmesi nedeniyle kanun yararına bozulabileceği, dava konusu işlemlerin, davacıların hissedarı olduğu yapının tamamının ruhsatsız olarak yapıldığının tespit edildiğinden bahisle tesis edildiği, uyuşmazlığın çözümü, yapının tamamının ruhsatsız olarak yapılıp yapılmadığının ortaya konulmasını gerektirdiğinden, davacıların tümünün ortak menfaatini ilgilendirdiği gibi;davaya yol açan maddi olay ve hukuki sebeplerin aynı olması koşulu da gerçekleşmiş bulunduğundan, İdare Mahkemesince, aksine bir anlayışla, dava dilekçesinin reddine ilişkin olarak verilen kararın hukuka aykırı olduğu düşüncesiyle anılan idare mahkemesi kararının temyizen kanun yararına bozulması istenilmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştayca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan, niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin, ilgili Bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabileceği, temyiz isteğinin yerinde görülmesi halinde kararın kanun yararına bozulacağı, ancak bu bozma kararının daha önce kesinleşmiş bulunan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını kaldırmayacağı hükme bağlanmıştır.

Kanun yolu, davanın taraflarına tanınan bir hukuki yoldur. Bu yolla yanlış olduğu ileri sürülen kararların yeniden incelenmesi, kararların hukuka uygunluğunun denetlenerek varsa eksik ve hatalarının giderilmesi amaçlanmıştır.

Ancak, bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştayca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan, niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlere karşı, ilgili Bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından başvurulabilecek “kanun yararına temyiz” yoluyla yürürlükteki hukukun ülke düzeyinde birlik içinde uygulanmasının sağlanması amaçlanmaktadır.

Kanun yararına temyiz müessesesinin hukuka aykırı yargı kararıyla bozulan Hukuk Düzeninin onarılması ve Ülke`dehukuk ve uygulama birliğinin sağlanması amacı gözönünde bulundurulduğunda, bu amacın doğal sonucu olarak, verildiği anda kesin olan kararlar ile temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş olan kararlar, yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade etmesi nedeniyle, çözümlenmiş olan uyuşmazlığa etkili olmamak üzere kanun yararına bozulabilmektedir.

Bu bakımdan; İstanbul 6. İdare Mahkemesince 2577 sayılı Kanun’un 15. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi uyarınca verilen ve aynı maddenin 4. fıkrasına göre kanun yolu kapalı bulunan kararın, Kanun`un 51. maddesi uyarınca esasının incelenmesine geçildi:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 5. maddesinin 1. bendinde; “Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak aralarında maddi ve hukuki bakımdan bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi varsa, birden fazla işlem aleyhine bir dilekçe ile de dava açılabilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Anılan düzenlemeye göre; idari yargılama usulünde her şahsın menfaatini ihlal eden idari işleme karşı ayrı ayrı dava açması esas olmakla birlikte; hak ve menfaatlerinde iştirak bulunan; yani, ortak hakları veya menfaatleri idari işlemle ihlal edilen birden fazla şahsın davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması halinde; bir başka deyişle, aynı maddi olay ve hukuki gerekçe dayanak alınarak tesis edilen işlemin iptali istemiyle aynı dilekçe ile dava açabilmesi de olanaklı bulunmaktadır. Düzenlemenin amacı; aynı yargı yerinin görevine giren ve çözümleri ayrı emek gerektirmeyen idari uyuşmazlıkların aynı dosyada görülmeleri sağlanarak, yargılamada gereksiz harcama yapmadan, sadelik ve hızlılığın sağlanması bununla birlikte farklı kararların verilebilmesi olasılığının da ortadan kaldırılmasıdır.

Dosyanın incelenmesinden; İstanbul İli, Sultangazi İlçesi, Cebeci Mahallesi, 4/14-17 pafta, 2316 ada, 4 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan yapının ruhsatsız olduğundan bahisle, hissedarı olan davacılara, ad ve soyadları ile hisse oranları belirtilmek suretiyle, 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesi uyarınca para cezası verilmesine ilişkin encümen kararı ile bu karar uyarınca ruhsatsız yapının yıkılması gerektiğine, aksi takdirde 3194 sayılı Kanun`un 32. maddesi uyarınca yıkım kararı alınacağına ve ikinci kez para cezası verilebileceğine ilişkin belediye başkanlığı işleminintesisi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı, Mahkeme tarafından her bir davacı tarafından ayrı ayrı dava açılmak üzere dilekçenin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Dava konusu edilen işlemler; davacıların hissedarı olduğu yapının tamamının ruhsatsız olarak yapıldığının tespit edildiğinden bahisle tesis edilen bir işlem olup; uyuşmazlığın çözümü, yapının tamamının ruhsatsız olarak yapılıp yapılmadığının ortaya konulmasını gerektirdiğinden, davacıların tümünün ortak menfaatini ilgilendirdiği gibi; olayda, davaya yol açan maddi olay ve hukuki sebeplerin aynı olması koşulu da gerçekleşmiş bulunmaktadır.

Bu durumda; İdare Mahkemesince, aralarında hak ve menfaatte iştirak bulunan davacıların ayrı ayrı dava açması gerektiği gerekçesiyle dava dilekçesinin reddine ilişkin olarak verilen kararda yürürlükteki hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığı tarafından yapılan kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile İstanbul 6. İdare Mahkemesinin 06.10.2011 gün ve E:2011/1875, K:2011/1391 kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca, hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere ( KANUN YARARINA BOZULMASINA ), kararın birer örneğinin ilgili Sultangazi Belediye Başkanlığı ile Danıştay Başsavcılığı’na ( GÖNDERİLMESİNE ) ve kararın Resmi Gazete`de yayımlanmasına, oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun “İlk inceleme üzerine verilecek karar” başlıklı 15. maddesinin 4001 sayılı Yasa ile değişik 4. fıkrasında ilk inceleme üzerine Danıştay veya mahkemelerce verilen, bu maddenin 1/a bendinde belirtilen idari yargının görevli olduğu konularda davanın görev ve yetki yönünden reddine ilişkin kararlarla, 1/c bendinde yazılı gerçek hasma tebliğ ve 1/d bendindeki dilekçe ret kararları dışında, kararın düzeltilmesi veya temyiz yoluna, tek hakim kararına ise itiraz yoluna başvurulabileceği düzenlenmiş, bu hüküm uyarınca dilekçe ret kararlarına karşı temyiz yolu kapatılmıştır.

Anılan Kanun`un 51. maddesinde, idare mahkemelerince verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararların kanun yararına temyiz edilebileceği düzenlemesine yer verilmekle birlikte bu kararlar yanında idare mahkemesince “kesin olarak verilen” kararların da kanun yararına temyiz olunacağına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır.

Bu nedenle, idare mahkemesince verildiği anda kesinleşen dilekçe ret kararının kanun yararına temyiz istemine konu olamayacağından, kanun yararına temyiz isteminin incelenmeksizin reddi gerektiği görüşüyle, aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.


DANIŞTAY 5. DAİRE Esas: 2013/2227 Karar: 2016/822 Tarih: 18.02.2016

  • İYUK 5. Madde

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince işin gereği düşünüldü:

Dava; Türk Telekom A.Ş.’nde görev yapmakta iken, özelleştirme sonucu davalı İdareye atanan davacının, 4046 Sayılı Kanun’un 22. ve 406 Sayılı Kanun’un Ek 29. maddesi gereğince önceki ve yeni görevlerinin parasal hakları arasındaki farkın ödenmesi sırasında 5473 Sayılı Kanun uyarınca 08.05.2006 tarihli 2006/T-17 Sayılı Yüksek Planlama Kurulu kararı ile 01.01.2006 ve 01.07.2006 tarihlerinden geçerli olmak üzere getirilen ek ödemelerin 5793 Sayılı Kanun sonrası güncelleştirilmiş tutarı ile 666 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen ek ödemelerin göz önüne alınması yolundaki başvurusunun reddine dair 13.03.2012 tarihli 6584 Sayılı işlemin iptali ile bu işlem sebebiyle yoksun kaldığı parasal haklarının başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Antalya 1. İdare Mahkemesi’nin kararıyla; davanın 15.01.2012 tarihinden öncesine dair kısmının süre aşımı sebebiyle incelenmesine olanak bulunmadığı, nakle tabi personelin 406 Sayılı Kanun’un Ek 29. maddesi uyarınca Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadar kamu personelinin ücretlerinde yapılacak artışlardan yararlandırıldıkları, 04.01.2010 tarihinde Devlet Personel Başkanlığına nakle tabi personel olarak bildirilen davacının, 08.05.2006 günlü, 2006/T-17 Sayılı Yüksek Planlama Kurulu kararı ile getirilen ve 01.01.2006 ve 01.07.2006 tarihlerinden geçerli olmak üzere verilen ek ödemelerin 5793 Sayılı Kanun sonrası güncelleştirilmiş halinden faydalanması gerektiği, 666 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen ek ödemelerin ise davacının isminin Devlet Personel Başkanlığına bildirildiği tarihten sonra yürürlüğe girdiğinden davacının bu ek ödemelerden faydalanmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle; davaya konu işlemin 5473 Sayılı Kanun ile getirilen (5793 Sayılı kanunla değişiklik ve eklemeler yapılan) ek ödemelerin davacının maaşına yansıtılmaması ile ilgili kısmı açısından iptaline, 666 Sayılı KHK ile getirilen ek ödemelerin maaşına yansıtılmaması ile ilgili kısmı açısından davanın reddine, tazminat isteminin kısmen kabulüyle 15.01.2012 tarihinden itibaren yoksun kaldığı ek ödemelere (5473 Sayılı Kanun ile getirilip 5793 Sayılı Kanun ile değişiklik ve eklemeler yapılan) dair parasal haklarının başvuru tarihi olan 09.03.2012 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı İdarece hesaplanarak davacıya ödenmesine, 666 Sayılı KHK ile getirilen ek ödemelere dair tazminat isteminin reddine, 15.01.2012 tarihinden önceki döneme yönelik ek ödeme farkının tazmini isteminin ise süre aşımı sebebiyle reddine hükmedilmiştir.

Taraflar, İdare Mahkemesi kararının aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5. maddesinde, her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılacağı, ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçeyle de dava açılabileceği belirtilmiş; aynı Kanun’un 15. maddesinin 1/d bendinde ise, 5. maddeye uygun olarak düzenlenmediği takdirde dilekçenin reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır.

Dosyasının incelenmesinden; Antalya İl Telekom Müdürlüğü emrinde sözleşmeli statüde çalışmakta iken, 406 Sayılı Kanun’un Ek 29. maddesi uyarınca başka kamu kurum ve kuruluşlarına naklen atanmak üzere 04.01.2010 tarihinde Devlet Personel Başkanlığı’na bildirilen ve 26.03.2010 tarihinde emrine atanan davacının, maaş bordrosunda yapılan hesaplamaların düzeltilerek, nakil esnasında almakta olduğu ücretin üzerine bordroda yer alan ek ödemelerin eklenmesi suretiyle bulunacak tutar üzerinden tarafına maaş ödemesinin yapılması, 5793 Sayılı Kanun ve 666 Sayılı KHK’den kaynaklanan ek ödemelerin maaşına yansıtılması sonucunda bulunacak maaş tutarı ile ödemeler eklenmeden önceki maaş tutarı arasındaki parasal farkın ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddedildiği anlaşılmıştır.

31.03.2006 tarihli ve 26125 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5473 Sayılı Kanun’un 1. maddesiyle 375 Sayılı KHK’ye eklenen Ek 3. maddenin birinci fıkrasında maddede belirtilen kamu personeline; “01.01.2006 - 30.06.2006 tarihleri arasında 950 gösterge rakamının, 01.07.2006 tarihinden itibaren ise 1850 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda her ay ek ödeme yapılacağı.” dördüncü fıkrasında; “Birinci fıkraya göre yapılacak ödemenin, bu maddenin yürürlük tarihinden önce hakları şahıslarına bağlı olarak saklı tutulanlar için sahsa bağlı haklardan sayılmayacağı, ilgili mevzuatı uyarınca fark tazminatı uygulamasından yararlanan personel bakımından önceki kadro veya pozisyonun ücretinin arttırılması sonucunu doğurmayacağı, bu ödemenin, fark tazminatı uygulamasından yararlanan personel hakkında, yukarıdaki hükümler esas alınarak ilgililerin yeni kadrolarına dair malî haklarının belirlenmesinde fark tazminatı hesabında dikkate alınmak suretiyle uygulanacağı,” yedinci fıkrasında ise; “Kadro karşılıği sözleşmeli personel hariç olmak üzere, çeşitli statülerde istihdam edilen sözleşmeli personele birinci fıkrada belirlenen tutarı aşmamak üzere ve bu madde hükümleri çerçevesinde, statüleri ve kurumları dikkate alınarak ödeme yapıp yapmamaya, sözleşme ücreti ile ilişkilendirilmeksizin yapılacak ek ödeme tutarını belirlemeye, ücretleri Yüksek Planlama Kurulu tarafından belirlenenler için bu Kurul’un, diğerleri için Bakanlar Kurulu’nun yetkili olduğu” hükme bağlanmıştır.

Yüksek Planlama Kurulunun 08.05.2006 tarih ve 2006/T-17 Sayılı kararıyla bu madde çerçevesinde, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarında çalışan sözleşmeli ve kapsamdışı personele her ay 01.01.2006 - 30.06.2006 tarihlerinde 40,00 TL, 01.07.2006 tarihinden itibaren ise 80,00 TL ek ödeme yapılması öngörülmüş, 10.11.2006 tarih ve 2006/T-32 sayılı, 31.07.2007 tarih ve 2007/T-17 sayılı, 26.09.2008 tarih ve 2008/T-16 sayılı, 05.06.2009 tarih ve 2009/T-12 sayılı, 21.07.2010 tarih ve 2010/T-28 Sayılı kararlar ile ek ödemenin oran ve miktarları güncellenip değiştirilmiş, 02.11.2011 tarih ve 28103 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 666 Sayılı Kamu Görevlilerinin Mali Haklarının Düzenlenmesi Amacıyla Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 12. maddesinin (m) bendiyle, 14.01.2012 tarihinden geçerli olmak üzere, 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

Aynı Kanun Aynı Kanun Hükmünde Kararname ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Ek 9. maddede ise, ‘‘Aylıklarını 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 2914 Sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa göre almakta olan personele, 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (II) sayılı Cetvele dahil pozisyonlarda istihdam edilen sözleşmeli personele, subay, sözleşmeli subay, astsubay, sözleşmeli astsubay, sözleşmeli subay ve astsubay adayları ile uzman jandarma ve uzman erbaşlara, mali haklar kapsamında yapılan her türlü ödemeler dahil almakta oldukları toplam ödeme tutarı dikkate alınmak suretiyle aynı veya benzer kadro ve görevlerde bulunan personel arasındaki ücret dengesini sağlamak amacıyla, en yüksek Devlet memuru aylığına (ek gösterge dahil), ekli (I) sayılı Cetvelde yer alan kadro ve görev unvanlarına karşılık gelen oranların uygulanması suretiyle hesaplanan tutarda ek ödeme yapılır. ‘’ hükmü yer almaktadır.

Buna göre, 04.01.2010 tarihinde Devlet Personel Başkanlığına nakle tabi personel olarak bildirilen davacının, 08.05.2006 günlü, 2006/T-17 Sayılı Yüksek Planlama Kurulu kararı ile getirilen ve 01.01.2006 ve 01.07.2006 tarihlerinden geçerli olmak üzere verilen ek ödemelerin 5793 Sayılı Kanun sonrası güncelleştirilmiş halinden faydalanmasına dair uyuşmazlığın çözümlenmesinde, 4046 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı açıktır. Buna karşın davacının, çalıştığı kurumun özelleştirilmesi sonucu emrine atandığı tarihten yaklaşık iki yıl sonra yürürlüğe giren 666 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Ek 9. madde hükümlerine dayalı ek ödeme isteğinin çözümlenmesi istemi ise farklı hukuksal nedenlere dayanmaktadır.

Bu nedenle, belirtilen işlemlerin tek bir dilekçeyle davaya konu edilebilecek niteliğe sahip bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Bu itibarla, aralarında maddi ve hukuki bağlılık bulunmayan birden fazla işlemin tek dilekçeyle davaya konu edilmiş olması karşısında, dava dilekçesi yukarıda değinilen 5. madde hükmüne uygun görülmemiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, tarafların temyiz isteminin kabulüyle Antalya 1. İdare Mahkemesince verilen 26.09.2012 günlü, E:2012/425; K:2012/1123 Sayılı kararın, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/c fıkras 1/c fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 Sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 18.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 13. DAİRE Esas: 2015/547 Karar: 2015/2043 Tarih: 02.06.2015

  • İYUK 5. Madde

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca incelendikten sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, davacının hissedarı olduğu Banka’nın imtiyazlı paya sahip bazı ortaklarının temettü dışındaki ortaklık haklarının 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 18. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca Fon tarafından kullanılmasına dair 03.02.2015 tarih ve 6187 Sayılı Kurul kararıyla, bu kararın uygulanması bağlamında Banka’da hisse sahibi olan 122 kişiye ait imtiyazlı hisselerin temettü hariç ortaklık haklarının Fon tarafından kullanılmasına, Banka’nın yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdürünün görevden alınarak bu kişilerin yerine yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdür atanmasına dair 03.02.2015 tarih ve 27 Sayılı Fon Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

2576 Sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin bu Kanunla verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulmuş “genel görevli” mahkemeler olduğu; 5. maddesinde, idare mahkemelerinin, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştay’da çözümlenecek olanlar dışındaki davaları çözümleyeceği; 2577 Sayılı Kanun’un 14/3-a maddesinde, dilekçelerin görev ve yetki yönünden inceleneceği; 15/1- a maddesinde, 14. maddenin 3/a bendine 3/a bendine göre adlî ve askerî yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine, idarî yargının görevli olduğu konularda ise görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verileceği kurala bağlanmış; 2575 Sayılı Danıştay Kanunu’nun 24. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının ( e ) bendinde, birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işlere ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’ın bakacağı belirtilmiş; 2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında, aralarında maddi veya hukukî yönden bağlılık ya da sebep - sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçeyle dava açılabileceği belirtilmiştir.

Kamu düzenine dair nitelikler içeren ve doğal hâkim ilkesinin de söz konusu olacağı sonuçlara etkili olan mahkemelerin görevlerine ve yetkilerine dair kuralların, idari yargılamada özel bir yeri ve önemi bulunmaktadır. 2577 Sayılı Kanun’un 14. maddesinde ilk inceleme konularının başında öngörülen görev ve yetkiye dair ilkelerin öncelikle ele alınıp değerlendirileceği kuşkusuzdur. İlk inceleme aşamasında uyuşmazlık, mahkemenin görev veya yetkisinde görülmezse usul yasasının daha sonraki evrelerine geçilemeyeceğinde duraksama bulunmamaktadır. Ayrıca 2577 Sayılı Kanun’un 5 . maddesinde öngörülen birlikte dava açılabilme olanağının, görev ve yetkiden sonra gelen bir ilk inceleme konusu ve usul ilkesi olduğu da açıktır.

Belirlenen hukuksal durum karşısında; dava açmayı kolaylaştıran, az gider ve emek tüketilmesini amaçlayan ve böylece dava ekonomisine yönelik bir özellik içeren 2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesine öncelik verilerek görevsiz bir mahkemenin görevli hâle getirilmesi mümkün değildir.

Başka bir anlatımla, özelliğine ve niteliğine yukarıda değinilen 2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesindeki birden çok işleme aynı dilekçeyle dava açılabilmesi olanağının kural olarak aynı mahkemenin görev ve yetkisine giren işlemler açısından söz konusu edilebileceği hususu, 2577 Sayılı Kanun’un değinilen düzeni ve ilke sıralamasının doğal bir sonucudur. Tersi bir durumda, daha önce de belirtildiği gibi başka mahkemelerin yetki alanına giren işlemler arasında ilişkiler kurularak ve olası yorumlar geliştirilerek, dava ekonomisine yönelik bir usul kuralına mahkemelerin görevlerini belirleyen bir boyut kazandırılmış olacaktır.

Öte yandan, 2577 Sayılı Kanun’un 38. maddesinde düzenlenen “bağlantılı davalar” kavramı ile 2575 Sayılı Kanun’un 24. maddesinin birinci fıkrasının ( e ) bendinde yer alan “birden çok idare mahkemesinin yetki alanına giren işler” kavramının birbirinden ayırt edilmesi gerekmektedir. Bu ifadenin, dava konusunun tek bir işlemden oluştuğu veya birden fazla işlemden oluşmakla birlikte bu işlemlerin birbirinden ayrılmasının mümkün olmadığı ve farklı yargı çevrelerini kapsayan uyuşmazlıklara çözüm getirmeyi amaçlayan sınırlı bir görev ilkesi olduğu kabul edilmelidir. Aksi hâlde, bağlantılı davaların tamamının 2575 Sayılı Kanun’un 24. maddesinin birinci fıkrasının ( e ) bendi kapsamında Danıştay’da görülmesi sonucu doğacaktır.

Bu durumda, davaya konu işlemlerde yetki sorununun çözümlenemez bir nitelik taşımadığı, iki farklı işleme karşı açılan davada dilekçenin reddine karar verilerek yetkili mahkemelerin belirlenerek yetkili olan mahkemelerce gerekirse bekletici sorun yoluyla çelişkisiz yargısal sonuçlara ulaşılabileceği açık olduğundan; usul ekonomisine ve dava açma şekline yönelik bir kurala, mahkemelerin görevlerini değiştirecek bir işlev kazandırılarak açılan davanın Danıştay’ın görevine girdiğinin kabul edilmesi mümkün değildir.

SONUÇ : Açıklanan nedenle; davanın görev yönünden reddine, dosyanın Ankara İdare Mahkemesi’ne gönderilmesine, 02.06.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

2575 Sayılı Danıştay Kanunu’nun 24. maddesinin2575 Sayılı Danıştay Kanunu’nun 24. maddesinin 1. fıkrasının ( e ) bendinde, birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işlere ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’ın bakacağı belirtilmiş; 2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında, aralarında maddi veya hukukî yönden bağlılık ya da sebep - sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçeyle dava açılabileceği ifade edilmiştir.

2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesi2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesi gereğince, aralarında sebep - sonuç ilişkisi bulunan işlemlere karşı tek dilekçeyle dava açılabilecektir. İdari işlemin unsurları arasında yer alan sebep unsuru, idari işlemden önce gelen ve idareyi belirli bir işlem yapmaya sevk eden hukukî veya fiilî etken olarak tanımlanmaktadır.

Bu nedenle, davaya konu işlemlerin arasında sebep - sonuç ilişkisi bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekmektedir.

Dosya içerisinden, Kurul’un 03.02.2015 tarih ve 6187 Sayılı kararıyla Banka’nın imtiyazlı paya sahip bazı ortaklarının temettü dışındaki ortaklık haklarının Fon tarafından kullanılmasına, Kurul kararının gereklerinin yerine getirilmesi için gerekli işlemlerin tesisi için Fon’a bildirimde bulunulmasına karar verildiği, Kurul tarafından Fon’a yapılan bildirim üzerine Fon tarafından bu kararın uygulanması bağlamında Banka’da hisse sahibi olan 122 kişiye ait imtiyazlı hisselerin temettü hariç ortaklık haklarının Fon tarafından kullanılmasına, Banka’nın yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdürünün görevden alınarak bu kişilerin yerine yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdür atanmasına karar verildiği görülmektedir.

Olayda, Fon tarafından tesis edilen işlemin dayanağının Kurul kararı olduğu, Kurul kararının olmaması durumunda Fon tarafından bu işlemin tesis edilemeyeceği anlaşıldığından, her iki işlem arasında sebep - sonuç ilişkisi bulunduğu noktasında tereddüt bulunmadığından, davaya konu işlemlerin 2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesine göre tek davaya konu edilebileceği açıktır.

Bu nedenle, 2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesine uygun şekilde düzenlenen bir dilekçe hakkında dilekçe ret kararı verilemeyeceği tartışmasızdır.

Öte yandan, Fon tarafından tesis edilen işlemin hukuka uygunluğu denetlenirken bu işlemin hem Kurul kararının çizdiği çerçevede ve Kurul kararının gereklerine uygun olup olmadığının, hem de Fon’a mevzuat tarafından tanınan yetkiler çerçevesinde tesis edilip edilmediğinin incelenmesi gerekeceğinden, 2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesinde aralarında sebep - sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı tek dilekçeyle dava açılabilmesine olanak tanınması, sadece usul ekonomisi ilkesinin gerçekleştirilmesi amacına hizmet etmemekte, bu sayede etkin ve verimli bir yargılama yapılmasına da katkı sağlamaktadır.

2575 Sayılı Kanun’un 24. maddesinin 1. fıkrasının ( e ) bendinin, birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işlerden bahsettiği dikkate alındığında, yasa koyucunun bilinçli olarak “tek bir işlem” yerine “işler” ifadesi kullanarak, birden fazla işlemin iptali istemiyle açılacak davalar için de göreve dair bu kuralın uygulanmasına olanak tanıdığı görülmektedir.

Diğer taraftan, bir mahkemenin açılan davada kendisini görevsiz görüp idari yargı teşkilatı içerisinde yer alan başka bir mahkemeyi görevli görmesi durumunda 2577 Sayılı Kanun’un 15/1-a maddesi gereğince davayı görev yönünden reddederek dava dosyasını görevli ve yetkili mahkemeye göndermesi gerektiği dikkate alındığında, davaya konu işlemlerden Kurul kararının iptal istemi açısından Ankara İdare Mahkemesi’nin; Fon işleminin iptali istemi açısından ise İstanbul İdare Mahkemesi’nin yetkili olduğu açık olduğundan, davanın görev yönünden reddedilmesi durumunda, dosyanın Fon işlemi açısından yetkisiz mahkeme konumunda olan Ankara İdare Mahkemesi’ne gönderilmesinde usul kurallarına uygunluk bulunmamaktadır.

Bu durumda, davaya konu işlemler arasında sebep - sonuç ilişkisi bulunması sebebiyle bu işlemlerin iptali isteminin tek bir dilekçeyle davaya konu yapılabileceği, 5. maddeye uygun düzenlenen dilekçe hakkında dilekçe ret kararı verilmesinin usul kurallarına aykırı olacağı, bakılan davanın birden fazla idare mahkemesinin yetki alanına girmesi sebebiyle bu davanın tamamı hakkında yetkili olan bir idare mahkemesinin bulunmaması, 2575 Sayılı Kanun’un 24. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının ( e ) bendinde kullanılan ifadelerle birden fazla işlemin iptali istemiyle açılan davanın da bu bent kapsamında değerlendirilebileceği hususları dikkate alındığında, bakılan davanın görüm ve çözümünde Danıştay görevli olduğundan, işin esasının incelenerek bir karar verilmesi gerektiği oyuyla çoğunluk kararına katılmıyoruz.


DANIŞTAY 3. DAİRE Esas: 2012/726 Karar: 2014/788 Tarih: 26.02.2014

  • İYUK 5. Madde

Davacı şirket adına 2006 takvim yılına ilişkin olarak re’sen salınan vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi, aynı yılın Aralık dönemine ilişkin katma değer vergisi ve 2007 yılının Nisan dönemine ilişkin gelir ( stopaj ) vergisi tahiyatlarının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. İzmir rgi Mahkemesi 27.09.2011 gün ve E:2011/1184, K:2011/1812 sayılı kararıyla; dava dilekçesinin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5’inci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddine dair kararın dava dilekçesinde gösterilen adreste davacı şirkete tebliğ edilememesi nedeniyle 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35’inci maddesi uyarınca 19.03.2011 tarihinde tebliğ edildiği, anılan tarihi izleyen günden itibaren 30 gün içerisinde yenilenen dilekçeyle dava açılması gerekirken, bu süre geçirilerek 22.07.2011 tarihinde açıldığı gerekçesiyle davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir. Davacı tarafından, 20.07.2011 tarihinde kararın kendisine elden tebliğ edilmesiyle karardan haberdar olduğu, yenileme dilekçesinde sokak numarasının yanlışlıkla 113/6 olarak yazıldığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

SAVUNMANIN ÖZETİ : Savunma verilmemiştir.

TETKİK HAKİMİ DÜŞÜNCESİ : Dilekçe ret kararının davacının dava dilekçesinde gösterdiği adreste davacı şirkete tebliğ edilememesi üzerine 7201 sayılı Kanun’un 35’inci maddesinin 4’üncü fıkras 4’üncü fıkrasına 6099 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesiyle eklenen hükmün gereği olarak davacı şirketin resmi kayıtlardaki adresi konumundaki dava dilekçesi ekinde yer alan imza sirkülerinde geçen adreste söz konusu yasa maddesi hükmü uygulanmak suretiyle tebligat yapılması gerekirken, dava dilekçesinde gösterilen adreste 35’inci madde hükmünün uygulanması suretiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinde yasal isabet bulunmadığından, vergi mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

HÜKÜM VEREN DANIŞTAY ÜÇÜNCÜ DAİRESİNCE İŞİN GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

KARAR : 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 60’ıncı maddesinde; Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerine ait her türlü tebliğ işlerinin Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılacağı hüküm altına alınmış, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35’inci maddesinin 1’inci fıkras 1’inci fıkrasında kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse yenisini hemen tebliğ yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecbur olduğu, bu takdirde bundan sonraki tebliğlerin bildirilen yeni adrese yapılacağı kuralı öngörülmüş 19.01.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Tebligat Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 9’uncu maddesiyle 7201 sayılı Kanun’un 35’inci maddesinin 4’üncü fıkras 4’üncü fıkrası olarak getirilen düzenleme ile de; daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adreslerinin esas alınacağı ve bu madde hükümlerinin uygulanacağı kurala bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, dava dilekçesinin 2577 sayılı Kanun’un 5’inci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle reddine dair 01.02.2011 gün ve E:2011/245, K:2011/243 sayılı karar, dava dilekçesinde gösterilen adreste davacı şirkete tebliğ edilemediğinden 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35’inci maddesinin 2’nci fıkras 2’nci fıkrasına göre aynı adreste 19.03.2011 tarihinde tebliğ edilmiş bulunmaktadır.

Olayda, 7201 sayılı Kanun’un 35’inci maddesinin 4’üncü fıkras 4’üncü fıkrasına 6099 sayılı Kanunun 9’uncu maddesiyle eklenen hüküm esas alınarak davacı şirketin resmi kayıtlardaki adresi araştırıldıktan sonra tespit edilen adreste tebligat yapılması gerekirken, anılan hüküm gözardı edilerek aynı Yasanın 35’inci maddesinin 2’nci fıkras 2’nci fıkrasına göre dava dilekçesinde gösterilen adreste yapılan tebligat sonrasında dilekçenin süresinde yenilenmemesi nedeniyle davanın süre aşımı yönünden reddedilmesinde yasal isabet bulunmadığından vergi mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüyle İzmir 4. Vergi Mahkemesinin 27.09.2011 gün ve E:2011/1184, K:2011/1812 sayılı kararının BOZULMASINA, yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine, 26.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 12. DAİRE Esas: 2012/4577 Karar: 2012/5649 Tarih: 03.10.2012

  • İYUK 5. Madde

Batman İli, Sason İlçesi, Halk Eğitim Merkezi’nde öğretmen olarak görev yapan davacının, 2011 yılı Temmuz ayı maaşının eksik hesaplandığından bahisle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 01.08.2011 tarih ve 2282 sayılı işlem ile aylıksız izin süresinin uzatılmasına ilişkin 28.07.2011 tarih ve 22881 sayılı işlemin iptali, aylığın eksik ödenen kısmının tazmini istemiyle açtığı davaya ilişkin dilekçenin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5’inci maddesine uygun bulunmadığından bahisle, aynı Kanun’un 15’inci maddesinin 1’inci fıkrasının ( d ) bendi gereğince reddi yolundaki, Batman İdare Mahkemesi’nin 05.01.2012 gün ve E:2011/5181, K:2012/5 sayılı kararının hukuka aykırı olduğunu öne sürerek kanun yararına bozulmasını istemesi üzerine, konu incelendi;

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kanun yararına bozma” başlıklı 51’ inci maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştay’ca ilk derece mahkemesi olarak verilip, temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temiz olunabileceği; temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde, kararın kanun yararına bozulacağı; bu bozma kararının, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmayacağı hükme bağlanmıştır.

Yukarıda açıklanan yasa hükmünde bir kararın kanun yararına temyiz edilebilmesi için aranan temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş olması koşulu, aynı zamanda, anılan kararın temyize tabi karar olmasını da gerektirmektedir. Temyize tabi olmamalarına karşın, madde metninde, bölge idare mahkemelerinin kararlarına karşı da kanun yararına temyiz yolunun açılmış bulunması, bizim bu görüşümüzü doğrulamaktadır.

Hukuki durum bu olmakla birlikte; kanun yararına temyiz müessesesinin hukuka aykırı yargı kararıyla bozulan Hukuk Düzeninin onarılması ve Ülke’dehukuk ve uygulama birliğinin sağlanması amacı gözönünde bulundurulduğunda, idari yargı yerlerinin temyize tabi olmayan nihai kararlarının yürürlükteki hukuka aykırı sonuçlar ifade etmeleri durumunda bu kararlara karşı da kanun yararına temyiz başvurusunda bulunulmasında zorunluluk olduğu sonucuna varılmaktadır.

Bu bakımdan;Batman İdare Mahkemesi’nce 2577 sayılı Kanun’un 15’inci maddesinin 1’inci fıkras 1’inci fıkrasının ( d ) bendi uyarınca verilen ve aynı maddenin 4’üncü fıkrasına göre kanun yolu kapalı bulunan kararının 51’inci madde uyarınca incelenmesine geçildi:

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5’inci maddesinin 1’inci bendinde 1’inci bendinde yer alan; her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılacağı, ancak aralarında maddi ve hukuki bakımdan bağlılık varsa, aynı şahsı ilgilendiren birden fazla işlem aleyhine bir dilekçe ile dava açılabileceğine ilişkinhükümde, her idari işlemin ayrı ayrı dava konusu yapılması kural olmakla beraber, aralarında maddi, hukuki bağlılık ve sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden ziyade işleme karşı aynı dilekçe ile dava açılabilmesi de mümkündür. Düzenlemenin amacı; aynı yargı yerinin görevine giren ve çözümleri ayrı emek gerektirmeyen idari uyuşmazlıkların aynı dosyada görülmeleri sağlanarak, gereksiz zaman ve emek israfı ile masrafın önlenmesi ve farklı kararların verilebilmesi olasılığının ortadan kaldırılmasıdır.

Davanın konusunu, 23.01.2011-01.07.2011 tarihleri arasında aylıksız izne ayrılan davacının, 30.06.2011 tarihinde aldığı sağlık raporunda öngörülen hastalık izninin idarece resen aylıksız izne çevrilmesine ilişkin 28.07.2011 tarihli işlemle, Temmuz ayı maaşının eksik hesaplandığından bahisle yapılan başvurunun reddine ilişkin 01.08.2011 tarihli işleminin iptali istekleri oluşturmaktadır.

İptali istenilen idari işlemlerden ikincisinin hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesi, davacının almış olduğu sağlık raporunun aylıksız izin süresine dahil olup olmadığı yolunda olan ve ilk işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın çözümüne bağlı bulunmaktadır. Dolayısıyla, yukarıda sözü edilen 5’inci maddenin ilk fıkrasında, birden fazla idari işleme karşı aynı dilekçeyle dava açılabilmesi için aranan sebep-sonuç ilişkisinin varlığı koşulunun, olayda, dava konusu edilen bu iki işlem arasında gerçekleşmiş olduğu açıktır. Durum böyleyken; İdare Mahkemesince, aksine bir anlayışla, dava dilekçesinin reddine karar verilmesi yürürlükteki hukuka açık aykırılık oluşturmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Batman İdare Mahkemesi’nin, niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonuç ifade eden 05.01.2012 gün ve E:2011/5181, K:2012/5 sayılıkararının; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51’incimaddesi uyarınca kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

Danıştay Tetkik Hakimi : Demet Özen

Düşüncesi : 2577 sayılı İdariYargılama Usulü Kanunu’nun “Kanun yararına bozma” başlıklı 51’inci maddesinde, temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin kanun yararına bozulabileceğine işaret edilmiştir. Bu hükme göre bir kararın kanun yararına bozulabilmesi içinbu karara karşı temyiz veya itiraz yolunun bulunması ve bu yol kullanılmaksızın kararın kesinleşmiş olması gerekmektedir. İdare ve vergi mahkemelerince verilen dilekçe ret kararlarının temyiz ve itiraza tabi olmamaları nedeniyle 2577 sayılı Yasanın 51’inci maddesi uyarınca kanun yararına bozulamayacağı düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onikinci Dairesince işin gereği düşünüldü:

KARAR : Başkan Ahmet Çetin Zöngür ve Üye Erkan Cantekin’in “Temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş olan kararların 2577 sayılı Yasanın 51’inci maddesi uyarınca kanun yararına temyiz olunabileceği, dilekçe retkararlarının temyiz ve itiraza tabi olmamaları nedeniyle kanun yararına temyizinin mümkün olmadığı” yolundaki karşı oylarına karşın, oyçokluğu ile dilekçe ret kararlarının kanun yararına temyiz olunabileceği sonucuna varılarak işin esası incelendi:

Dava; Batman İli, Sason İlçesi, Halk Eğitim Merkezi’nde öğretmen olarak görev yapan davacının, 2011 yılı Temmuz ayı aylığının eksik hesaplandığından bahisle yaptığı başvurusunun reddine ilişkin 01.08.2011 tarih ve 2282 sayılı işlem ile aylıksız izin süresinin uzatılmasına ilişkin 28.07.2011 tarih ve 22881 sayılı işlemin iptali, aylığının eksik ödenen kısmının tazmini istemiyle açılmıştır.

Batman İdare Mahkemesi’nce verilen 5.1.2012 günlü, E:2011/5181, K:2012/5 sayılı kararla; konusu ve tesis eden idareleri farklı olan idari işlemlere karşı aynı dilekçe ile dava açıldığının görüldüğü, Sandıklı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 1.8.2011 tarihli işlemine karşı ayrı; aylıksız izin süresinin uzatılmasına ilişkin Afyonkarahisar İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 28.7.2011 tarihli işlemine karşı ayrı olarak düzenlenecek dilekçelerle dava açılması gerektiği, dava dilekçesinin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5. maddesine uygun olmadığı gerekçesiyle dilekçenin reddine hükmedilmiştir.

Danıştay Başsavcısı, dava dilekçesinin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5’inci maddesine uygun olduğunu belirterek anılan kararın kanun yararına bozulmasını istemektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5. maddesinin 1. bendinde 1. bendinde; “Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak aralarında maddi ve hukuki bakımdan bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden, davacının Afyonkarahisar İli, Sandıklı İlçesinde öğretmen olarak görev yapmakta iken 23.1.2011-1.7.2011 tarihleri arasında aylıksız izin kullandığı, 30.6.2011 tarihinde aldığı sağlık raporu nedeniyle aylıksız izninin bittiği tarihte görevine başlamadığı, hastalık izninin 28.7.2011 tarihli Valilik oluru ile resen aylıksız izne çevrildiği, hastalık izninin bitiminde göreve başladığı 11.7.2011 tarihinden itibarenhesaplanan aylığının kendisine ödenmesi üzerine 19.7.2011 tarihli dilekçesi ile aylıksız izninin bittiği tarihten itibaren aylığa hak kazandığını öne sürerek aylığının yeniden hesaplanmasını istediği, aylıksız izninin rapor süresi kadar uzatıldığı belirtilerek 28.7.2011 tarihli dava konusu işlemle bu başvurusunun reddedildiği anlaşılmıştır.

Uyuşmazlık konusu olayda, davacının 2011 yılı Temmuz ayı maaşının eksik ödenmesi,raporlu olduğu süreyi kapsayacak şekilde ücretsiz izninin idarece resen uzatılmasına ilişkin işlemden kaynaklandığından dava konusu işlemler arasında sebep-sonuç ilişkisi bulunduğu açıktır.

Bu durumda, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca aralarında sebep-sonuç ilişkisi bulunan iki ayrı idari işlemin tek bir dilekçe ile dava konusu edilmesi mümkün olduğu halde aksi bir yaklaşımla dava dilekçesinin reddinde hukuki isabet bulunmamaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca Danıştay Başsavcılığı’nın kanun yararına temyiz isteminin kabulüne, Batman İdare Mahkemesi’nin 05.01.2012 gün ve E:2011/5181, K:2012/5 sayılı kararının kanun yararına ve hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak koşulu ile bozulmasına, kararın bir örneğinin Milli Eğitim Bakanlığı ile Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmesine ve Resmi Gazete’de yayımlanmasına, 03.10.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS