0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Temyiz İncelemesi Üzerine Verilecek Kararlar

İYUK Madde 49

– (Değişik: 18/6/2014-6545/22 md.)

1.Temyiz incelemesi sonunda Danıştay;

a) Kararı hukuka uygun bulursa onar. Kararın sonucu hukuka uygun olmakla birlikte gösterilen gerekçeyi doğru bulmaz veya eksik bulursa, kararı, gerekçesini değiştirerek onar.

b) Kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa kararı düzelterek onar.

2.Temyiz incelemesi sonunda Danıştay;

a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,

b) Hukuka aykırı karar verilmesi,

c) Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması, sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozar.

3.Kararların kısmen onanması ve kısmen bozulması hâllerinde kesinleşen kısım Danıştay kararında belirtilir.

4.Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak baktığı davaların temyizen incelenmesinde bu madde ile ısrar hariç 50 nci madde hükümleri kıyasen uygulanır.

5.Temyize konu edilen kararı veren ya da karara katılan hâkim aynı davanın temyiz incelemesinde görev alamaz.



İdari Yargılama Usulü Kanunu İYUK 49. Madde Emsal Danıştay Kararları


DANIŞTAY 15. DAİRE Esas : 2017/2040 Karar : 2018/4 Tarih : 15.01.2018

  • İYUK 49. Madde

Hüküm veren Danıştay Kanunu Ek 1. maddesi uyarınca Danıştay Onbeşinci Dairesi ile Danıştay Sekizinci Daire`since oluşturulan Müşterek Kurulca, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun “Kararın Bozulması” başlıklı 49. maddesinin 2. fıkrasında; temyiz incelemesi sonucu Danıştayın; a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, b) Hukuka aykırı karar verilmesi, c) Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı kuralına yer verilmiştir.

Dosyadaki belgeler ile temyiz dilekçesindeki iddiaların incelenmesinden, temyiz istemine konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu, kararın bozulmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Her ne kadar İdare Mahkemesince Dairemizin bozma kararına uyularak, davacıya verilen idari para cezasının 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Kanunun 54. maddesine aykırılık halinde müeyyideyi düzenleyen 77. maddesinin 1. fıkrasının davacı lehine uygulanması gerektiği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş ise de davacı tarafından 4077 sayılı Kanun`un 12. maddesine aykırı olarak otopark ücreti alındığı, bu nedenle davacıya uygulanan idari para cezası yaptırımının yerinde olduğu hususunda bir tereddüt bulunmadığından, söz konusu iptal kararının lehe kanun hükmü ile getirilen miktar ile sınırlı olacağı ve idari para cezasının lehe hükümlere göre hesaplanan ceza düşüldükten sonra artan kısmının iptal edildiği şeklinde anlaşılması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin reddine,İstanbul 2. İdare Mahkemesi`nin 20/04/2017 tarih ve E:2017/768, K:2017/981 sayılı kararının belirtilen açıklama ile ONANMASINA, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 15. DAİRE Esas : 2016/8215 Karar : 2017/7557 Tarih : 14.12.2017

  • İYUK 49. Madde

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi`nce, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun “Kararın Bozulması” başlıklı 49. maddesinin 2. fıkrasında; temyiz incelemesi sonucu Danıştayın; a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, b) Hukuka aykırı karar verilmesi, c) Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı kuralına yer verilmiştir.

Dosyadaki belgeler ile temyiz dilekçesindeki iddiaların incelenmesinden, temyiz istemlerine konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu, kararın bozulmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle; temyiz istemlerinin reddine,Van 1. İdare Mahkemesi`nin 19/04/2016 tarih ve E:2015/993, K:2016/815 sayılı kararının ONANMASINA, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/12/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 10. DAİRE Esas : 2013/3281 Karar : 2016/1750 Tarih : 29.03.2016

  • İYUK 49. Madde

Dava, Kırgızistan uyruklu olan ve Türk vatandaşıyla evlenen davacının, evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanmak istemiyle yaptığı başvurunun, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu`nun 16.maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen şartı taşımadığından bahisle reddine ilişkin 22/12/2011 tarih ve 123620 sayılı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

Ankara 12. İdare Mahkemesince, somut delillere dayanmayan, davacının evlilik birliği ile bağdaşmayacak faaliyette bulunduğu gerekçesi ile davacının vatandaşlık başvurusunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

Davalı idare tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek 2577 sayılı Kanun`un 49. maddesi uyarınca İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasına karar verilmesi istenilmektedir.

12/9/2009 tarih ve 27256 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu`nun 16. maddesinde, “(1) Bir Türk vatandaşı ile evlenme doğrudan Türk vatandaşlığını kazandırmaz. Ancak bir Türk vatandaşı ile en az üç yıldan beri evli olan ve evliliği devam eden yabancılar Türk vatandaşlığını kazanmak üzere başvuruda bulunabilir. Başvuru sahiplerinde;

a) Aile birliği içinde yaşama,

b) Evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmama,

c) Millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmama, şartları aranır.

(2) Başvurudan sonra Türk vatandaşı eşin ölümü nedeniyle evliliğin sona ermesi halinde birinci fıkranın (a) bendindeki şart aranmaz.

(3) Evlenme ile Türk vatandaşlığını kazanan yabancılar evlenmenin butlanına karar verilmesi halinde evlenmede iyiniyetli iseler Türk vatandaşlığını muhafaza ederler.” hükmü bulunmaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden, Kırgısiztan uyruklu olan ve 28/5/2007 tarihinde Türk vatandaşıyla evlenen davacının, evlenme yoluyla Türk vatandaşlığına alınma talebiyle yaptığı başvuru üzerine, davacı hakkında idarece yapılan inceleme ve araştırmalar sonucu, 1981 doğumlu olan davacının, evliliğinden bir çocuğu bulunduğu, evliliğe ait ortak meskenlerinin olduğu, aynı adreste evlilik birliği içerisinde yaşadıkları tespitlerine yer verildiği; ancak, davalı idare tarafından davacının evlilik birliği ile bağdaşmayacak faaliyette bulunduğuna ilişkin iddianın delili olarak dosyaya sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesinden, Hakan Toprak isimli şahsın evinde 16/6/2009 tarihinde yapılan aramada, evde Hakan Toprak’ın kendisi ile eşi ve kızının, ayrıca davacı ile kızının bulunması üzerine, Hakan Toprak hakkında fuhuşa teşvik etmek veya yaptırmak veya aracılık ettirmek suçlarından soruşturma başlatıldığı, bu soruşturma kapsamda davacı isminin de yer aldığından bahisle 5901 sayılı Kanun`un 16. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yazılı, “Evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmama” şartını taşımadığından bahisle başvurunun reddi yönünde işlem tesis edildiği, bu işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bakılan uyuşmazlıkta, hakkında fuhşa teşvik etmek veya yaptırmak veya aracılık ettirmek suçlarından soruşturma yürütülen …‘ın şüpheli, davacının ise mağdur olarak yer aldığı Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/38356 soruşturma numaralı, 2009/470 karar numaralı görevsizlik kararı uyarınca soruşturma dosyasının gönderildiği İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK 250. maddesi ile görevli) tarafından soruşturmanın sonuçlandırılıp sonuçlandırılmadığı, soruşturma sonucunda açılmış bir ceza davası var ise, dava sonucunun davacı yönünden ne gibi sonuçlar doğurduğu ve yukarıda bahsedilen olaya yönelik olarak da bir değerlendirme ve sonuç içerip içermediği araştırıldıktan sonra bir karar verilmesi gerekirken; …‘ın evinde 16/6/2009 tarihinde yapılan aramada, evde …ın kendisi ile eşi ve kızının, ayrıca davacı ile kızının bulunduğu, evde başka bir şahsın bulunmadığı, ardından davacıdan alınan 17/6/2009 tarihli ifade de, 15/6/2009 akşamı …‘ın eşinin arkadaşı olduğu, arkadaşı ile görüşmek için evine gittiği, eşi ile arası bozuk olduğu için o gece bu evde kaldığı, fuhuş yapmadığını beyan ettiği, davacının eşi …`ten alınan ifadenin de bu durumu teyidettiği; anılan bilgi ve belgelerin haricinde de, davalı idare tarafından davacının evlilik birliği ile bağdaşmayacak faaliyette bulunduğu iddiası ile ilgili olarak herhangi bir bilgi ve belgenin dosyaya sunulmadığı gerekçesiyle, eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak verilen dava konusu işlemin iptaline ilişkin kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle, Ankara 12. İdare Mahkemesinin 27/12/2012 tarih ve E:2012/967, K:2012/2748 sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine 29/3/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 12. DAİRE Esas : 2012/10636 Karar : 2016/1598 Tarih : 23.03.2016

  • İYUK 49. Madde

Dava, Pendik Teknik Endüstri Meslek Lisesi Müdür Yardımcısı olan davacının 657 sayılı Kanunun 125/D-(I) maddesi uyarınca bir yıl süreyle kademe ilerlemesinin durdurulması cezasıyla cezalandırılmasına, yükselebileceği derecenin son kademesinde bulunması nedeniyle bu cezanın brüt aylığından 1/4 oranında kesinti yapılmak suretiyle uygulanmasına ilişkin 20.06.2011 tarihli ve 77312 sayılı işlem ile dayanağı disiplin soruşturması raporunun iptali istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince, davacıya isnat edilen fiilin tanık ifadeleriyle sübuta erdiği, işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından, mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.

İdare ve vergi Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkün olup, temyize konu kararın disiplin cezasına lişkin kısmında 49. maddede belirtilen bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, kararın bu kısmına yönelik temyiz istemi yerinde görülmemiştir.

Kararın disiplin soruşturma raporunun iptali istemine ilişkin kısmına gelince;

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “Dilekçeler üzerine ilk inceleme” başlıklı 14’üncü maddesinde, dilekçelerin, idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı yönünden de inceleneceği hüküm altına alınmış, “İlk inceleme üzerine verilecek karar” başlıklı 152`nci maddede ise, bu bende aykırılık durumunda davanın reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır.

Disiplin soruşturma raporunun anılan madde kapsamında “kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem” niteliğinde olup olmadığının tespit edilebilmesi için “icrai işlem”, “kesin ve nihai işlem” kavramlarının çerçevesinin ortaya konulması gerekmektedir. Zira “kesin ve yürütülmesi gereken” tanımlaması, icrailik ve kesinlik kavramlarını bir arada içermektedir.

İcrai işlem, kamu kudretinin üçüncü kişiler üzerinde ayrıca başka işlemin varlığına gerek olmaksızın, doğrudan doğruya çeşitli hukuki sonuçlar doğurmak suretiyle etkisini gösterdiği işlemler olarak tanımlanmaktadır. İcrailik kavramından farklı bir anlam taşıyan kesinlik ise, işlemin uygulanmaya hazır, tamam bir işlem olduğunu ifade etmektedir. (Erkut, Celal; İdari İşlemin Kimliği, 2015, s.144,146) Dolayısıyla bir işlemin idari davaya konu olabilmesi için hukuksal sonuç doğuran bir işlem niteliğinde bulunması bir diğer ifadeyle hukuk düzeninde değişiklik meydana getirmesi zorunludur. Bu bağlamda disiplin soruşturması raporu, hukuk düzeninde bir değişiklik meydana getirmemesinin yanı sıra, icrai ve nihai işlem olan disiplin cezasına ilişkin işlemin hazırlanmasına katkı sunmanın ötesinde ayrı ve bağımsız bir hukuki değeri bulunmamaktadır.

İdari davaya konu olması bakımından idari işlemde aranılan özellikleri taşımayan hazırlık niteliğindeki çalışmaların, idarenin iç yapısı ve işleyişiyle ilgili işlemlerin, tavsiye, mütalaa, teklif, düşünce gibi bilgi verici veya hazırlığa esas işlemlerin ve üçüncü kişilerin hukukunu henüz etkilemeyen işlemlerin dava konusu olamayacağı açıktır.

Sonuç olarak, davanın soruşturma raporunun iptaline ilişkin kısmının incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek uyuşmazlığın bu kısmına yönelik olarak davanın reddine hükmedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamakta ise de karar sonucu itibarıyla yerinde görülmüştür.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin reddi ile idare mahkemesi kararının, disiplin cezasına ilişkin kısmının onanmasına; soruşturma raporuna ilişkin kısmının ise yukarıda belirtilen gerekçe ile onanmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY 13. DAİRE Esas : 2016/338 Karar : 2016/680 Tarih : 14.03.2016

  • İYUK 49. Madde

Dava; Ataşehir Belediye Başkanlığı tarafından, “2015-2017 Yılları Arasında Ataşehir İlçesinde Asfalt Yapımı ve Atatürk Mahallesinde Tretuvar Düzenleme” ihalesine ilişkin olarak davacı tarafından yapılan itirazen şikâyet başvurusuna yirmi gün içinde cevap verilmemesi nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zımni ret işleminin iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesi’nce; Ataşehir Belediye Başkanlığı tarafından, 23.03.2015 tarihinde açık ihale usulü ile gerçekleştirilen ihaleye ilişkin olarak davacı tarafından yapılan 16.04.2015 tarihli şikâyet başvurusunun, ihaleyi yapan idarenin 21.04.2015 tarihli yazısı ile reddedilmesi üzerine, 29.04.2015 tarihinde davalı idareye yapmış olduğu itirazen şikâyet başvurusuna yirmi günlük sürede cevap verilmeyerek zımnen reddedilmesi üzerine 19.06.2015 tarihinde bakılan davanın açıldığı; uyuşmazlıkta, davalı idarenin savunması ekinde yer alan 29.04.2015 tarihli itirazen şikâyet başvurusu uyarınca davalı idarece işlem tesis edildiği ve Kamu İhale Kurulu`nun 10.07.2015 tarih ve 2015/UY.III-1979 sayılı kararı ile davacının istemi yönünde karar verildiği görülmüş ise de; dava tarihi itibarıyla davacının, davalı idareye yapmış olduğu 29.04.2015 tarihli başvurusunun mevzuatta öngörülen yirmi günlük süre içerisinde neticelendirilmemesi nedeniyle oluşan zımni ret işleminde hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.

2577 sayılı Kanun`un 14. maddesinin 3. fıkrasının (d) bendinde, dava dilekçelerinin, idarî davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı yönünden inceleneceği, 15. maddenin 1/d bendinde ise, 14. maddenin 3/d bendinde yazılı hâllerde davanın reddine karar verileceği kuralı yer almıştır.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 53. maddesinin (b) bendinin ikinci paragrafında, Kurumun, görevlerinin yerine getirilmesinde resmi ve özel bütün kurum, kuruluş ve kişilerden belge, bilgi ve görüş isteyebileceği, belge, bilgi ve görüşlerin istenilen süre içinde verilmesinin zorunlu olduğu; 56. maddesinin 5. fıkrasında, Kurumun, itirazen şikâyete ilişkin nihai kararını, incelenen ihaleye ilişkin gerekli bilgi ve belgeler ile ihale işlem dosyasının kayıtlara alındığı tarihi izleyen yirmi gün içinde vermek zorunda olduğu, bu sürenin 21`inci maddenin (b) ve (c) bentlerine göre yapılan ihaleler ile şikâyet ve itirazen şikâyet üzerine alınan ihalenin iptal edilmesi işlemine karşı yapılacak itirazen şikâyet başvurularında on iş günü olarak uygulanacağı; 57. maddesinde, şikâyetler ile ilgili Kurum tarafından verilen nihai kararların Türkiye Cumhuriyeti Mahkemelerinde dava konusu edilebileceği ve bu davaların öncelikle görüleceği kurala bağlanmıştır.

Aktarılan Kanun hükümlerine göre, Kamu İhale Kurumu’nun ancak nihai kararlarının davaya konu edilebileceği, Kurum`un inceleme süresine ilişkin olarak belirlenen yirmi günlük sürenin de nihai kararın alınması için gereken tüm bilgi ve belgelerin tamamlatılarak dosyanın tekemmül ettirilmesinden sonra başlatılması gerektiği açıktır.

Dosyanın incelenmesinden, davacının 29.04.2015 tarihli itirazen şikâyet başvurusunun 30.04.2015 tarihinde davalı idare kaydına alındığı, 06.05.2015 tarihinde esas incelemesine geçildiği, 07.05.2015 tarihinde ihale dosyasının istendiği, 08.05.2015 tarihinde ihale dosyasının geldiği, 20.05.215 tarihinde istenen ek bilgi ve belgenin 29.05.2015 tarihinde geldiği, dosyanın 17.06.2015 tarihli oturumda görüşülmeye başlandığı, bu oturumda esas inceleme raporu hakkında bilgi ve belge istendikten sonra görüşülmek üzere ertelenmesine karar verildiği, Beyoğlu 49. Noterliğine yazılan 18.06.2015 tarihli yazı ile davacının teklifinin değerlendirme dışı bırakılmasına yol açan Fabrika Üretim Kontrolü Uygunluk Belgesi ile ilgili açıklama istendiği, 24.06.2015 tarihli cevap yazısının yeterince açıklayıcı bulunmaması nedeniyle 08.07.2015 tarihli Kurul oturumunda yeniden bilgi ve belge istenmesine karar verildiği, Beyoğlu 49. Noterliğine yazılan aynı tarihli yazı ile bilgi eksikliğinin giderilmesi için açıklama istendiği, 08.07.2015 tarihli cevabi yazının ardından, 10.07.2015 tarihinde dosyanın tekrar görüşüldüğü ve davacının teklifinin değerlendirmeye alınarak bundan sonraki ihale işlemlerinin mevzuata uygun olarak yeniden gerçekleştirilmesi gerektiği yolunda Kurul kararı alındığı, bu arada başvuruya yirmi gün içinde cevap verilmemesi nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zımni ret işleminin iptali istemiyle 19.06.2015 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, itirazen şikâyet başvurusunun yapıldığı tarihi izleyen yirminci günde, dosya henüz tekemmül etmemişken oluşan bir zımni ret işleminden söz edilemeyeceğinden ve davalı idarenin ancak nihai kararlarının dava konusu yapılmasının mümkün olduğu göz önüne alındığında, ortada idari davaya konu edilebilecek bir işlemin olmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerekirken, zımni ret işlemi oluştuğu gerekçesiyle davanın esasının incelenmesi suretiyle verilen iptal kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin kabulü ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca Ankara 17. İdare Mahkemesi’nin 30.11.2015 tarih ve E:2015/1748, K2015/2122 sayılı kararının bozulmasına, davanın incelenmeksizin reddine, dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine, kullanılmayan 48,10.-TL yürütmenin durdurulması harcının istemi hâlinde davalı idareye iadesine, aşağıda ayrıntısı gösterilen 171,70.-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, 234,30.-TL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.500,00.-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, posta giderleri avansından artan tutarın taraflara iadesine, 2577 sayılı Kanun`un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 14.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 2. DAİRE Esas : 2013/8676 Karar : 2016/881 Tarih : 24.02.2016

  • İYUK 49. Madde

Dava, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Adıyaman İl Müdürlüğü’nde veteriner hekim kadrosunda olup sözleşmeli statüde ücretsiz izinli olarak Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Balıkesir İl Koordinatörlüğü’nde Yerinde Kontrol Uzmanı olarak görevli iken Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Malatya İl Koordinatörlüğü’nde geçici olarak görevlendirilen davacının, bu görevlendirmesinin iptal edilerek tekrar Balıkesir İl Koordinatörlüğü`nde görevlendirilmesine ilişkin 18/05/2012 günlü, 9552 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

Malatya İdare Mahkemesi`nin 05/06/2013 günlü, E:2012/768, K:2013/656 sayılı kararıyla; soruşturma raporunda getirilen teklife dayalı olarak işlem tesis edildiği, bahse konu soruşturma raporunda davacıya isnat olunan fiillerin soyut iddia mahiyetinde olup sübuta erdirilmediği gibi davacının gerek görevinde başarısız olduğu ya da yetersiz kaldığı yolunda bir tespitin bulunmaması ve gerekse görev yaptığı yerde farklı bir birimde de görevlendirilmesinin mümkün bulunması karşısında, davacının Malatya ilindeki görevlendirilmesinin iptalinin hizmet gereklerinden ziyade davacıyı cezalandırma amacı taşıdığı kanaatine varıldığından hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline hükmedilmiştir.

Davalı idare, davacının da içinde olduğu personel arasında huzursuzluk yaşanarak çalışma düzeninin bozulduğunu, sağlıklı çalışma ortamının sağlanması için soruşturma sonucu getirilen teklif doğrultusunda işlem tesis edildiğini öne sürerek İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun`un 3. maddesinde “1) Bu Kanunla verilen görevleri yerine getirmek üzere, kamu tüzel kişiliğini haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip, özel bütçeli, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde özel hukuk hükümlerine tâbi ve Bakanlığın ilgili kuruluşu olmak üzere Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu kurulmuştur.” hükmüne; 14. maddesinin 1. fıkrasının ilk cümlesinde ise “ Kurumda hizmetler 14/7/1965 tarih ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın istihdam edilen sözleşmeli personel eliyle yürütülür” hükmüne yer verildikten sonra, aynı maddenin 5. fıkrasında ise 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I), (II) ve (IV) sayılı cetvellerde sayılan kurum ve kuruluşlarda çalışanlardan durumları, bu maddede sayılan nitelik ve şartlara uygun olanların, kendilerinin isteği ve kurumlarının muvafakatı ile Kurumda sözleşmeli olarak istihdam edilebileceği ve bu hükme göre görevlendirilenlerin, görevde kaldıkları sürece, malî ve sosyal hakları açısından davalı idareye bağlı oldukları belirtilmiştir.

Bir kamu kurumunun aynı kurum içinde yer alan bir hizmeti yürütmek amacıyla, o hizmetle ilgili kurumda uzmanlaşmış kamu görevlilerinin kadroları üzerinde kalmak üzere belli bir süre ile görevlendirilmesi mümkündür. Vekalet ve geçici görevlendirme hizmet gereklerinden kaynaklanan geçici bir uygulama olup, asıl olan yönetim ve memuriyet kadrolarına yasal koşulları taşıyanların liyakat ve ehliyet ilkelerine uyularak atanmalarıdır. Vekalet ve geçici görevlendirme yoluyla yapılan görevlendirmelerin, sözü edilen kadrolara atama yapılmak suretiyle sona erdirilebileceği tabiidir. Ayrıca vekaleten veya geçici görevlendirme yoluyla görevlendirilenlerin, yetersizlikleri ve kusurlarının belirlenmesi ve başarısız olmaları gibi geçerli sebeplerin bulunması durumunda görevlendirme işlemine son verilebileceğine de kuşku bulunmamaktadır.

Dosyanın incelenmesinden; Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Malatya İl Koordinatörlüğü’nde görev yapan davacının, birim amiri Ş.D. hakkında yıpratma ve karalama çalışması içerisinde olduğu, birim amiri ve mesai arkadaşlarına karşı olumsuz tavırlar sergilediği, işlerin yapılması sırasında sürekli muhalefet ettiği iddiaları üzerine düzenlenen soruşturma raporunda, Malatya İl Koordinatörlüğü’nde Yerinde Kontrol Birim Amiri olarak görev yapan Ş. D. ile aynı birimde görevli uzmanlar N.U.Ö., Z.Ö. ve davacı arasında karşılıklı olarak olumsuz olarak algılanabilecek tavır ve davranışlar olduğu sonucuna ulaşılarak davacının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125/A-e maddesinde yer alan “Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak” fiiline benzer nitelikte fiil işlediğinden bahisle disiplin bakımından uyarma cezası ile cezalandırılmasına, idari yönden ise; Malatya İl Koordinatörlüğünde geçici görevle çalışan davacının görevlendirmesinin iptal edilerek esas görev yeri olan Balıkesir İl Koordinatörlüğü’ne gönderilmesi teklifi getirildiği, bu teklif doğrultusunda davacının dava konusu işlemle Malatya İl Koordinatörlüğündeki görevlendirmesinin iptal edilerek Balıkesir İl Koordinatörlüğü`ne iade edilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusu olayda; Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Malatya İl Koordinatörlüğü’nde geçici olarak görevlendirilen davacının, bu görevlendirmesinin idarenin takdir hak ve yetkisine dayalı olarak her zaman geri alınabilecek bir niteliğe sahip bulunması karşısında, idarece, davacının görevlendirme süresi ve söz konusu Koordinatörlükte yaşanan olaylar değerlendirilmek suretiyle kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olarak Malatya İl Koordinatörlüğündeki geçici görevlendirmesinin iptal edilerek esas görev yeri olan Balıkesir İl Koordinatörlüğü`nde görevlendirilmesinde hukuka aykırılık, bu işlemi iptal eden İdare Mahkemesi kararında da hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Malatya İdare Mahkemesi’nce verilen 05/06/2013 günlü, E:2012/768, K:2013/656 sayılı kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun temyize konu kararın verildiği tarih itibariyle yürürlükte olan haliyle 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde Danıştay`a kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 24/02/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

İdare Mahkemesi`nce verilen karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olduğundan, anılan kararın onanması gerektiği oyuyla çoğunluk kararına katılmıyorum.


DANIŞTAY 2. DAİRE Esas : 2015/2491 Karar : 2016/818 Tarih : 18.02.2016

  • İYUK 49. Madde

İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin varlığına bağlı olup, davalı idarece ileri sürülen hususlar bunlardan hiçbirisine uymamaktadır.

Öte yandan, İdare Mahkemesi`nce verilen temyize konu karar uyarınca davacıya ödenmesi gereken parasal hakların, maaş ve ek gösterge gibi “kadroya bağlı” olarak verilen ve “özlük hakkı” (kamu görevlilerinin, kural olarak, hiçbir suretle yoksun bırakılamayacakları mali güvenceleri) kapsamında yer alan ödemeler olacağı tabiidir.

Açıklanan nedenlerle, Ankara 18. İdare Mahkemesi’nce verilen 27/11/2014 günlü, E:2013/653, K:2014/1542 sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın yukarıda belirtilen açıklama eklenerek onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan davalı idare üzerinde bırakılmasına, tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde Danıştay`a kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY ( X )

Dava konusu olayda, davacının, Bağ-Kur Sivas İl Müdürü olarak görev yapmakta iken, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu`nun Geçici 2. maddesinin 4. fıkrası gereğince ihdas edilen Başkanlık Müşaviri kadrosuna atanarak Bağ-Kur Sivas İl Müdürü olarak görevlendirilmiş sayıldığı, Sivas Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğüne atanmak amacıyla 06/10/2008 tarihinde yaptığı başvurunun reddine dair işlemin yargı kararıyla iptal edilmesinden sonra, anılan iptal kararı gereği davalı idarece yapılan değerlendirme neticesinde, 11/03/2013 tarihli Olur ile anılan göreve atandığı görülmekle birlikte; Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü kadrosuna atama yapma konusunda idarenin takdir yetkisinin bulunduğu ve söz konusu yetkisini de davacı lehine kullandığı, dolayısıyla, davacının doğrudan atanması sonucunu doğurmayan iptal kararına istinaden 06/10/2008-27/03/2013 tarihleri arasında yoksun kaldığını öne sürdüğü maaş ve diğer parasal haklarının tazminine imkan bulunmadığı kanaati hasıl olmuştur. Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği oyuyla, çoğunluk kararına katılmıyorum.


DANIŞTAY 13. DAİRE Esas : 2015/3394 Karar : 2016/62 Tarih : 26.01.2016

  • İYUK 49. Madde

Dava; Özel İdaresi Genel Sekreterliği tarafından 08.08.2014 tarihinde açık ihale usulü ile gerçekleştirilen “Yapım İşi” ihalesine ilişkin olarak davacıların oluşturduğu iş ortaklığı tarafından yapılan itirazen şikâyet başvurusunun, ihale üzerinde bırakılan isteklinin iş kalemlerinin metrajlarını düşük göstererek maliyetini düşürdüğü yolundaki iddianın yerinde görülmediğinden reddine; ihale üzerinde bırakılan istekli tarafından teklifi oluşturan birim fiyatlar ve rayiçlerle ilgili bir liste sunulup sunulmadığının, idarece istekliye verilen analiz formatına ve mevzuata uygun analizler düzenlenip düzenlenmediğinin, analizlerde yer alan işçilik fiyatlarının ihale tarihinde yürürlükte bulunan saatlik asgari ücret tutarının üzerinde olup olmadığının, analizlerle ilgili girdilerin Teknik Şartname’ye uygun olup olmadığının Kamu İhale Genel Tebliği’nin 45. maddesi açıklaması gereğince incelenmesi gerektiği, ihale üzerinde bırakılan isteklinin açıklaması kapsamında sunduğu hesap cetvelinde yer alan iş kalemlerine ait miktar ve fiyatların çarpım ve toplamlarında aritmetik hata yapılıp yapılmadığının tekrar incelenmesi gerektiği yolundaki iddiaların ise şekil yönünden reddine ilişkin Kamu İhale Kurulu’nun 17.11.2014 tarih ve 2014/UY.I-3746 sayılı kararının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesi`nce; ihale üzerinde bırakılan isteklinin iş kalemlerinin metrajlarını düşük göstererek maliyetini düşürdüğü yolundaki iddia yönünden itirazen şikâyet başvurusunun reddine ilişkin kısmında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın bu kısmının reddine; davacının itirazen şikâyet başvurusunda yer alan; ihale üzerinde bırakılan istekli tarafından teklifi oluşturan birim fiyatlar ve rayiçlerle ilgili bir liste sunulup sunulmadığının, idarece istekliye verilen analiz formatına ve mevzuata uygun analizler düzenlenip düzenlenmediğinin, analizlerde yer alan işçilik fiyatlarının ihale tarihinde yürürlükte bulunan saatlik asgari ücret tutarının üzerinde olup olmadığının, analizlerle ilgili girdilerin Teknik Şartname’ye uygun olup olmadığının Kamu İhale Genel Tebliği’nin 45. maddesi açıklaması gereğince incelenmesi gerektiği, ihale üzerinde bırakılan isteklinin açıklaması kapsamında sunduğu hesap cetvelinde yer alan iş kalemlerine ait miktar ve fiyatların çarpım ve toplamlarında aritmetik hata yapılıp yapılmadığının tekrar incelenmesi gerektiği yolundaki iddialarının somut ve ciddi nitelikte iddialar olduğu ve bu iddialar yönünden başvurunun şekil yönünden reddine ilişkin kısmında hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin bu kısmının iptaline karar verilmiş, kararın iptale ilişkin kısmı davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.

Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle kısmen reddi, dava konusu işlemin kısmen iptali yolundaki temyize konu İdare Mahkemesi’nin 03.03.2015 tarih ve E:2015/25, K:2015/296 sayılı kararının temyiz edilen kısmında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, temyiz istemi yerinde görülmeyerek anılan Mahkeme kararının iptale ilişkin kısmının ONANMASINA; dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine, posta giderleri avansından artan tutarın ve kullanılmayan 45,60.-TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davalı idareye iadesine, 2577 sayılı Kanun`un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), karar verildi.


DANIŞTAY 10. DAİRE Esas : 2015/3524 Karar : 2016/10 Tarih : 7.01.2016

  • İYUK 49. Madde

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 17/2. maddesi uyarınca nün duruşma istemi yerinde görülmeyerek ve dosyanın tekemmül ettiği anlaşılmakla yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilmeyerek işin esası incelenip gereği görüşüldü:

Dava; 9.1.2007 tarihinde Adana Şakirpaşa Havaalanı’ndan kalkan ve Irak/Beled yakınlarında düşen uçakta bulunan davacılar murisi in hayatını kaybetmesinde, sorumluluk sigortası yaptırılmadan uçağa kalkış izni verilmesi nedeniyle davalı idarelerin ağır hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı iddia edilen zarar karşılığı olarak için 309.420,55 TL, için 19.806,00 TL ve için 84.897,60 TL destekten yoksun kalma ile zorunlu koltuk ferdi kaza sigortası öngörülmemiş olması nedeniyle davacıların her biri için 15,000,00’er TL. olmak üzere toplam 474.124,15 TL maddi ve için 100.000,00 TL diğer davacılar için 50.000,00`er TL olmak üzere toplam 250.000,00 TL manevi zararın ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Adana 2. İdare Mahkemesince; Danıştay 10. Dairesinin 24.1.2013 tarih ve E:2012/311, K:2013/398 sayılı bozma kararına uyularak, yasal mevzuat uyarınca, yolcunun ölümü ya da bedensel yaralanması halinde hava aracı işleteninin asgari sigorta yükümlülüğünün yolcu başına 250.000 SDR olduğu, dava konusu olayda, düşen uçağa kalkış izni verilmesi sırasında sunulan belgelerden sigorta poliçesinin uçuş izni talebi sırasında sunulan örneğinin okunaksız olması ve neticede de poliçenin geçersiz olmasından dolayı davacıların yakınlarının ölümü nedeniyle anılan miktarı (250.000 SDR karşılığı) tahsil edemedikleri dikkate alındığında, davacıların mahrum kaldıkları sigorta bedelinin ödenmemesinde davalı idarenin tazmin sorumluluğunun bulunduğu; söz konusu uçak kazası nedeniyle davacılar murisi `in yaşamını yitirmesi sonucunda CNA ve AIG Firmaları tarafından davacılara 102.584,60 Amerikan Doları ödeme yapıldığı, davacıların 250.000 SDR karşılığı alması gereken tutarın 373.997,50 Amerikan Doları olduğu dolayısıyla davacıların 271.412,90 Amerikan Doları tazminat alamadıkları, döviz kuru üzerinden yapılan hesaplama sonucu 389.070,39 TL maddi tazminatın davalı idarelerce başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte hesaplanarak davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat talebi ile manevi tazminat isteminin ise reddine karar verilmiştir.

Taraflarca anılan idare mahkemesi kararının aleyhlerine ilişkin kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu’nun Denetleme başlıklı 27. maddesinde, “Türk sivil hava araçları ile faaliyette bulunan tüm kamu kurum ve kuruluşları ve gerçek ve özel hukuk tüzelkişileri nün hava seyrüsefer güvenliğini sağlamak amacıyla yapacağı veya yaptıracağı teknik denetime tabidirler. Yapılacak denetimin esasları, denetleme elemanlarının seçimi ile yetki ve sorumlulukları nce hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.”, Hava araçlarının muayene ve kontrolü başlıklı 85. maddesinde, “Sivil hava araçları; Türk uçak siciline tescil edilmeden önce ve tescilden sonra da belirlenmiş bulunan hallerde, uçuşa elverişlilik yönünden muayene ve kontrol edilir. Bu husus Ulaştırma Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.”, Uçuşa elverişlilik belgesi başlıklı 86. maddesinde, “Türk sivil hava araçlarına uçuşa elverişlilik belgesinin verilmesi, belgenin geri alınması veya iptaline ilişkin şartlar ile bu işlemlere ait yetki ve sorumluluklar Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmaların hükümleri saklı kalmak şartı ile, Ulaştırma Bakanlığı tarafından hazırlanacak yönetmelikler ile belirlenir.”, Hava aracı belgeleri başlıklı 89. maddesinde, “Türk hava sahasında uçuş yapacak bütün hava araçlarının, uçuş sırasında bağlı bulundukları devletin geçerli kuralları uyarınca: a) Bir merkezi sicile kayıtlı olmaları ve tescil belgesini taşımaları, b) Milliyet ve tescil işaretlerini taşımaları, c) Uçuşa elverişlilik belgesini taşımaları, d) Mürettebata ait belgeleri bulundurmaları, e) Telsiz tesisatı ruhsatnamesini taşımaları, f) Sigorta poliçesini bulundurmaları, g) Kanun ve tüzükler gereğince tayin olunan sair belgelerin bulundurulması, ve yetkili makamlar tarafından yapılacak kontrollerde gösterilmesi zorunludur. Türkiye’nin taraf olduğu anlaşmaların hükümleri saklıdır.”, Sigorta yükümlülüğü` başlıklı 132. maddesinde, “Yurt içi veya yurt dışı yolcu, yük ve posta taşımaları yapmaya yetkili kılınan taşıyıcılar, taşıma sözleşmelerinden doğabilecek zararlardan dolayı tazminat taleplerinin teminatı olmak üzere, asgari 124 üncü madde esaslarına göre saptanan sorumluluk sınırları içerisinde mali mesuliyet sigortaları yapmakla yükümlüdürler. Sigorta, taşıyıcının adamlarının bu Kanunda öngörülen sorumluluğunu da kapsar. Yurt içi veya yurt dışı taşıma yapan taşıyıcıların yaptıracakları sigorta ve teminat şartları; uluslararası standartları gözönünde bulundurularak ve Ulaştırma Bakanlığının görüşü de alınarak Ticaret Bakanlığınca onaylanır. Bu maddede belirtilen sigorta yükümlülüğü yerine getirilmeyen hava araçları Ulaştırma Bakanlığınca uçuştan men edilir.” hükümlerine yer verilmiştir.

15.11.2006 tarih ve 26347 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti Sınırları İçinde İniş veya Kalkış Yapan Türk ve Yabancı Sivil Hava Araçları Malî Mesuliyet Sigortası Hakkında Yönetmeliğin Sorumluluk başlıklı 5. maddesinde; “Hava aracı işleteni, yolcunun ölümü veya herhangi bir bedensel zarara uğramasına neden olan ve hava aracında veya iniş veya biniş esnasında meydana gelen kaza ile bagaj, yük veya postanın taşıma esnasında, hava aracında, havaalanında veya havaalanı dışına inilmesi halinde, muhafaza ve nezareti altında bulunduğu süre içinde kaybı veya zarara uğramasından sorumludur. Bir hava aracının havada veya yerde, hareket halinde veya hareketsiz olması farketmeksizin, bir uçuşun doğrudan amaçlarına yönelik olarak faaliyete geçirilmesi, hava aracının uçuşta olması şeklinde kabul edilir.”, Sigorta yaptırma yükümlülüğü başlıklı 6. maddesinde, “Hava aracı işletenleri; Kanunun 132 nci maddesi gereğince, hava aracında bulunduğu süre içinde veya iniş veya biniş esnasında meydana gelen bir kaza sonucunda yolcuya; hava aracında, havaalanında veya havaalanı dışına inilmesi halinde inilen yerde taşıyıcının muhafaza ve nezareti altında bulunduğu sırada bagaj, yük ve postaya gelebilecek zararlara karşı; savaş, terör, uçak kaçırma, sabotaj, kanun dışı müsadere ve halk hareketleri risklerini de teminat altına alacak şekilde malî mesuliyet sigortası yaptırmak zorundadır. Ancak, kâr kaybı, işgücü kaybı ve diğer dolaylı zararlar, bu sigortanın kapsamı dışındadır. Hava aracı işletenleri, gerçekleştirdikleri her bir uçuşta sigortanın geçerliliğini sağlamakla yükümlüdür.”, Sigortanın ispatı başlıklı 7. maddesinde, “Hava aracı işletenleri, sigorta yükümlülüğüne uyulduğunu ispat etmek amacıyla sigorta poliçesinin bir örneğini ya da sigorta sözleşmesinin mevcudiyetini gösteren bir belgeyi Bakanlığa ibraz etmek zorundadır. Bakanlık, gerekli gördüğü takdirde, hava aracı işleteni ya da ilgili sigorta şirketinden, sigorta poliçesinin geçerliliğine dair ilave belge isteyebilir. Sigorta sektörünün teminat sağlayamadığı olağan dışı durumlarda, Bakanlık bu maddenin birinci fıkrasının uygulanmasına ilişkin tedbirleri, Müsteşarlığın uygun görüşünü alarak belirler.” kurallarına yer verilmiştir.

Anayasanın 125. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.

İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.

İdarenin, kendisine görev olarak verilen kamu hizmetini yürüttüğü sırada; kişilerin, idarenin hizmet kusuru oluşturan eylemi nedeniyle uğradıkları özel ve olağandışı zararları tazminle yükümlü olması idare hukuku ilkelerindendir.

Ancak hizmet kusuru esasına göre idarenin tazmin sorumluluğuna gidilebilmesi için idarenin yapmakla görevli olduğu kamu hizmetini yerine getirirken hizmetin örgütlenmesinde, denetlenmesinde ve gerekli önlemlerin alınmasında yükümlülüklerini yerine getirmediğinin açıkça belirlenmesi, üçüncü kişi ya da zarara uğrayanın kusuru gibi idarenin tazmin sorumluluğunu ortadan kaldıran ya da azaltan durumların araştırılması gerekmektedir.

Dava dosyasının incelenmesinden; 9.1.2007 tarihinde Adana Şakirpaşa Havaalanı’ndan kalkan ve Irak/Beled yakınlarında düşen ve tescil ülkesi Moldova olan uçakta bulunan davacılar yakınının hayatını kaybetmesinde, mali mesuliyet sigorta tutarının, ulusal ve uluslararası mevzuatta belirlenen bedelin çok altında olmasına rağmen uçuş izni veren idarelerin hizmet kusuru bulunduğu belirtilerek uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı; davacılar yakınının Irak’ta faaliyet gösteren bir inşaat firmasında işçi olarak çalıştığı ve Adana’dan Irak`a uçmakta olan Moldova tescilli uçağın 9.1.2007 tarihinde düşmesi üzerine vefat ettiği, ancak uçağın usulüne uygun olarak düzenlenen mali mesuliyet sigortasının olmadığı halde Türk hava sahasını kullanmasına izin verilerek düşen uçak nedeniyle ölüme neden olunduğu belirtilerek sorumluluğu bulunanlar hakkında suç duyurusunda bulunulması üzerine yapılan ön inceleme sonucunda Ulaştırma Bakanının 16.11.2007 tarihli ve 06/664 sayılı kararıyla ölüm olayının meydana gelmesinde kusurlu bulunduğu ileri sürülen bazı kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesi üzerine bu karara itiraz edildiği, Danıştay 1. Dairesinin 10.10.2008 tarih ve E:2008/1069, K:2008/954 sayılı kararıyla, ilgililerce, okunması olanağı bulunmadığı halde gerçekliği teyit ettirilmeyen sahte sigorta poliçesine istinaden uçuş izni verildiği gerekçesiyle, itirazın kabulüyle yetkili merciin 7.8.2008 tarihli ve 433 sayılı soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararının kaldırılmasına, dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verildiği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda ölüm olayında kusurlu görülen kamu görevlileri hakkında Ankara 22. Asliye Ceza Mahkemesinde ceza davası açıldığı, Ankara 22. Asliye Ceza Mahkemesinde “ görevi kötüye kullanma “ suçu nedeniyle yürütülen yargılamada, belge üzerinden yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporu hükme esas alınarak, Türk Sivil Havacılık birimlerine sunulan sigorta poliçesinin yanıltıcı niteliği bulunup bulunmadığı hususunun, Moldova Sivil Havacılık otoritesinde bulunan sigorta poliçelerinin asıllarının incelenmesiyle ortaya konulacağı, uçağın uçuşa elverişli sertifikasının Moldova Sivil Havacılık teşkilatınca düzenlendiği, Adana Şakirpaşa Havalanında iniş-kalkışı sırasında Türk Sivil Havacılık birimlerine sigorta poliçesi sunulduğu anlaşıldığından delil yetersizliğinden sübut bulmayan suçtan dolayı sanıkların beraatine karar verildiği görülmektedir.

Bu haliyle, sivil havacılık alanında özellikle güvenli uçuşların sağlanmasına yönelik gerekli tüm tedbirlerin alınması, bu hususlara ilişkin denetimlerin yapılması, taşıyıcıların sorumluluklarını yerine getirip getirmediğinin ulusal ve uluslararası mevzuatın öngördüğü çerçevede sigorta poliçelerinde uyulması gereken asgari teminat tutarlarına riayet edilip edilmediğinin kontrol edilmesi, bu yükümlülüklere aykırı davranılması hallerinde başta uçuş izni vermeme gibi bir takım yaptırımlar uygulanması davalı idarelerin sorumluluğunda olmakla birlikte, Türkiye’nin taraf olduğu Şikago Milletlerarası Sivil Havacılık Anlaşması gereğince akit devletlerden her birinin, akit devletler arasında hava nakil vasıtalarıyla yapılan seyrüseferleri kolaylaştırmak, yolcuların ve yükün lüzumsuz yere gecikmesine mani olmak amacıyla gereken tedbirleri almak ile yükümlü tutulduğu, kaza yapan uçağa Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatına (İCAD) üye olan Moldova Devleti tarafından uçuşa elverişli olduğuna ilişkin sertifika düzenlendiği, Adana Şakirpaşa Havalanında iniş-kalkışı sırasında Türk Sivil Havacılık birimlerine sigorta poliçesinin sunulduğu, Adana Şakirpaşa Havalimanının söz konusu uçağın ilk kalkış noktası olmadığı Moldova’dan aldığı yolcularla birlikte yolcu almak üzere Adana`ya uğradığı, dolayısıyla ilk kalkış noktasında gerekli kontrollerin yapılmış olması gerektiği de dikkate alındığında, yukarıda anılan Şikago Milletlerarası Sivil Havacılık Anlaşması uyarınca “akit devletler arasında hava nakil vasıtalarıyla yapılan seyrüseferleri kolaylaştırmak, yolcuların ve yükün lüzumsuz yere gecikmesine engel olmak” yükümlülüğü altında bulunan davalı idare görevlilerinin uçuş izni vermek için sigorta poliçesinin varlığını tespit etmelerinin yeterli olduğu, ceza yargılamasında dahi ancak bilirkişi incelemesiyle yapılabilen sahtelik tespitinin uçağa kalkış izni veren kamu görevlilerince tespit edilmesinin beklenemeyeceğinin kabulü gerekmektedir.

Buna göre kamu görevlilerinin ceza yargılamasında beraat ettikleri hususu da dikkate alındığında, olayda davalı idarelerin hizmet kusuru bulunmadığından, davanın reddine karar verilmesi gerekirken; 389.070,39 TL tutarındaki maddi zararın davalı idarelerce tazmini yolunda verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenle, 2577 sayılı Yasanın 49. maddesi uyarınca davalı idarelerin temyiz isteminin kabulü ile Adana 2. İdare Mahkemesinin 21.5.2015 tarih ve E:2014/553, K:2015/1314 sayılı kararının maddi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin kısmının BOZULMASINA, davacıların temyiz istemlerinin reddi ile fazlaya ilişkin maddi tazminat talebi ile manevi tazminat istemlerinin reddine ilişkin kısmının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA, dosyanın bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere adı geçen İdare Mahkemesine gönderilmesine, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmediğinden, 45,60-TL yürütmenin durdurulması harcının istemi halinde davacılara ve ne iadesine oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dairemizin 24.1.2013 tarih ve E:2012/311, K:2013/398 sayılı kararıyla, “ Uyuşmazlıkta, öncelikle, davacılar yakınının yaşamını yitirmesine neden olan uçak kazası olayı ile sivil havacılık ve uçakla yolcu taşımacılığı konularında davalı idarelere mevzuat hükümleriyle verilmiş görevlerin kusurlu yürütülmüş olması halinde nedensellik bağının bulunduğu; bu şekilde görevin ihmaline bağlı olarak gerçekleşen ve suç niteliği taşıyabilecek eylemlerin ağır hizmet kusuru kapsamında olduğu, Anayasanın 129/5. maddesi uyarınca bu eylemlere bağlı ortaya çıkan zararların tazmini istemiyle açılan davalarda da sorumluluğun Devlete ait olduğu hususları bir arada değerlendirildiğinde, belirtilen yasal, Anayasal ve uluslararası mevzuat hükümlerine, idarenin sorumluluğuna ilişkin yargısal içtihatlara aykırı olarak ve meydana gelen olayda sorumluluğu bulunan kamu görevlileri hakkında yapılan ceza yargılamasının sonucu da beklenilmeden yeterli araştırma ve inceleme yapılmaksızın verilen mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir. Bu bağlamda, İdare Mahkemesince, ceza yargılamasının sonucu beklenilip, beraat kararı verilmesi halinde de, ceza mahkemesince yapılan araştırmalar, ortaya konulan deliller, varsa bilirkişi raporları irdelenerek idarenin kusuru bulunup bulunmadığının tartışılması gerekmektedir.” gerekçesiyle idare mahkemesi kararı bozulmuştur.

Dava konusu olayda; kaza yapan uçağa kalkış izni veren kamu görevlileri hakkında yürütülen ceza yargılamasında yerel mahkemece beraat karar verilmiş ise de; olayla ilgili yapılan ceza yargılaması sonucu verilecek kararın, iş bu davada idarenin hizmet kusurunu ortaya koyabilecek nitelikte olması nedeniyle, ceza mahkemesi kararına karşı yapılan temyiz başvuru sonucu araştırılıp, olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığı irdelenerek yeniden bir karar verilmesi gerekirken, idare hukuk kuralları çerçevesinde, idarelerin hizmet kusuruna dayalı tazmin sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla açılan bir tam yargı davasında, bozma kararımızda yazılan gerekçeler doğrultusunda yeterli araştırma yapılmaksızın, uyuşmazlığın özel hukuk hükümlerine tabi sigorta hukuku çerçevesinde değerlendirilmesi suretiyle, eksik incelemeye dayalı olarak verilen kararda hukuki isabet bulunmadığı düşüncesiyle çoğunluk gerekçesine katılmıyorum.


DANIŞTAY 12. DAİRE Esas : 2012/5819 Karar : 2015/7247 Tarih : 29.12.2015

  • İYUK 49. Madde

İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.

İdare mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe, hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile anılan kararın ( ONANMASINA ), temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY 14. DAİRE Esas : 2015/10944 Karar : 2015/10717 Tarih : 24.12.2015

  • İYUK 49. Madde

Dava; İstanbul İli, Silivri İlçesi, Fener Mahallesi, … parsel üzerindeki yapının yıkımına dair olduğu ileri sürülen 09.02.2015 günlü, 143 sayılı Silivri Belediye Encümeni kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; dava konusu yapının yıkımına ilişkin 09.02.2012 günlü, 143 sayılı Silivri Belediye Encümeni kararının bulunduğu, bu karara karşı açılan davanın da reddedildiğinin anlaşıldığı, ortada dava konusu edilebilecek 09.02.2015 günlü, 143 sayılı bir encümen kararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiş, bu karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyize konu İdare Mahkemesi kararının davanın incelenmeksizin reddine ilişkin kısmında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmamaktadır.

Kararın, davacı aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin kısmına gelince;

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinde, bu Kanun’da hüküm bulunmayan hususlardan olan yargılama giderleri konusunda, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesinin (ğ) fıkrasında; vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmış; 326. maddesinin 1. fıkrasında ise; kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği yolunda düzenleme getirilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; İstanbul İli, Silivri İlçesi, Fener Mahallesi, … parsel üzerindeki yapının 09.02.2012 günlü, 143 sayılı Silivri Belediye Encümeni kararı ile yıkımına karar verildiği, bu karara karşı açılan davanın İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 28.11.2013 günlü, E:2012/331, K:2013/2069 sayılı kararı ile reddedildiği ve bu kararın Dairemizin 24.12.2015 günlü, E:2014/3780, K:2015/10718 sayılı kararı ile onandığı, davalı idare tarafından yapının 26.05.2015 tarihinde yıkılacağının davacıya bildirilmesine dair 06.05.2015 tarihli, 202513 sayılı bildirim yazısının ilgi kısmında, yıkımın dayanağı encümen kararının tarihinin 09.02.2012 yazılması gerekirken, 09.02.2015 yazılması nedeniyle, 09.02.2015 tarihli encümen kararının iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı, öte yandan, davalı idarenin de davacı aleyhine tesis edilmiş 09.02.2015 tarihli bir encümen kararının bulunmadığının belirtildiği anlaşılmıştır.

Bu durumda; davalı idarenin encümen kararının tarihi konusunda davacıyı yanılttığı, böyle bir encümen kararı bulunmadığından bahisle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiş ise de, davanın açılmasına davalı idarenin sebebiyet verdiği dikkate alındığında, yargılama gideri ve vekâlet ücretinin davalı idareye yükletilmesi gerektiğinden, İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 06.07.2015 günlü, E:2015/1117, K:2015/1646 sayılı kararının davanın incelenmeksizin reddine ilişkin kısmının onanmasına, davacı aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi ve yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına ilişkin kısmının bozulmasına, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 24.12.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY 5. DAİRE Esas : 2015/4390 Karar : 2015/10075 Tarih : 8.12.2015

  • İYUK 49. Madde

Dava; Batman Bölge Devlet Hastanesinde Devlet hizmet yükümlüsü uzman doktor olarak görev yapan davacının, 4924 sayılı Kanun`a tabi sözleşmeli personel statüsüne geçirilmesi istemiyle yaptığı başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali, yoksun kalınan parasal haklarının yasal faiziyle ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.

Batman İdare Mahkemesinin kararıyla; 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu`nun Ek 3. maddesinde sayılı sağlık personelinin anılan Kanun uygulamasında 4924 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanarak sözleşmeli statüde istihdam edilebilmeleri belirtilen 4924 sayılı Yasa kuralları çerçevesinde mümkün olup, müracaat halinde istihdam edildikleri birimde durumlarına uygun boş sözleşmeli personel pozisyonu bulunmaması durumunda sözleşmeli sağlık personeli olarak istihdam edilmelerinin mümkün olmadığı, davacı hakkında kurulan işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine hükmedilmiştir.

Davacı, dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığını öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu`nun Ek 3. maddesinde; “İlgili mevzuata göre yurt içinde veya yurt dışında öğrenimlerini tamamlayarak tabip, uzman tabip ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip unvanını kazananlar, her eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından hazırlanan İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasında yer alan ….. Gün, Sağlık Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığınca uygun görülen diğer kuruluşlarda Devlet memuru veya ilgililerin talebi halinde 10.7.2003 tarihli ve 4924 sayılı Kanuna tâbi sözleşmeli sağlık personeli olarak Devlet hizmeti yapmakla yükümlüdürler. Bu süreler ihtiyaca göre Sağlık Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kısaltılabilir. Sürelerin hesabında fiilen çalışma esas olup, hafta sonu ve resmi tatil günleri fiili çalışmadan sayılır. Yıllık, mazeret ve hastalık izinli geçirilen günler ise yükümlülük süresine ilave edilir. “ hükmü yer almaktadır.

Kanunda ilgililere Devlet hizmeti yükümlülüğünü Devlet memuru veya 10.7.2013 tarihli ve 4924 sayılı Kanunu`na tabi sözleşmeli sağlık personeli olarak yapmak konusunda seçme hakkı tanınmış ve bu tercihlerini kullanmaları için herhangi bir şart öngörülmemiştir.

Dosyanın incelenmesinden; Batman Bölge Devlet Hastanesinde Devlet hizmet yükümlülüğü kapsamında görev yapmakta olan davacının, 4924 sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Personel Çalıştırılması ile ilgili Kanun hükümleri uyarınca sözleşmeli kadroya geçme talebinde bulunduğu, bu talebinin 2014 yılına ilişkin vize cetvelinde davacının branşına ihdas edilmiş vizeli boş pozisyon bulunmadığı gerekçe gösterilerek reddedildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu`nun Ek 3. maddesine göre, iradesini sözleşmeli olarak çalışma yönünde ortaya koyan davacının, bu talebinin hastane için boş ve vizeli sözleşmeli pozisyon bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin işlemde hukuka uygunluk, davanın reddi yolundaki Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Batman İdare Mahkemesince verilen 18.12.2014 günlü, E:2014/854; K:2014/3182 sayılı kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca ( BOZULMASINA ); aynı maddenin 3622 sayılı Kanun`la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, oyçokluğuyla karar verildi.


DANIŞTAY 2. DAİRE Esas : 2015/5675 Karar : 2015/7564 Tarih : 30.09.2015

  • İYUK 49. Madde

Dava; Diyarbakır İli, Kayapınar İlçesi, Akşemsettin İlkokulu’nda sınıf öğretmeni olarak görev yapan ve 21/02/2014 tarihinde yapılan Taşra Teşkilatı Şube Müdürlüğü Görevde Yükselme Sözlü Sınavı`na katılan davacı tarafından, anılan sınav neticesinde 44 puan alarak başarısız sayılmasına ilişkin işlem ile bu işleme karşı yapmış olduğu itirazın reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi`nin 09/07/2015 günlü, E:2015/758, K:2015/799 sayılı kararıyla; sınav sonuçlarına karşı itirazın tabi olacağı süre yönünden “özel” bir düzenleme getirildiğinden, dava açma sürecinin, sınav sonuçlarının açıklandığı tarihten (07/03/2014) itibaren itiraz için öngörülen (5 günlük) sürenin sona ermesiyle başlayacağının kabulü halinde dahi, bu tarihi izleyen altmış gün içinde davacının başvurusuna cevap verilmediği için 13/05/2014 tarihi itibariyle zımni ret işlemi oluştuğundan, bu tarihten itibaren yasal altmış günlük dava açma süresi içinde ve sürenin son gününün hafta sonu tatiline rastlaması nedeniyle en son 14/07/2014 pazartesi günü mesai bitimine kadar dava açılması gerektiğinden, bu süre geçtikten sonra 16/07/2014 tarihinde açılmış olan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle reddine hükmedilmiştir. Davacı, davanın süresinde açıldığını ileri sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinde, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu ve bu sürenin yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı hükme bağlanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı Personelinin Görevde Yükselme, Unvan Değişikliği ve Yer Değiştirme Suretiyle Atanması Hakkında Yönetmeliğin 18. maddesinde; sınav sonuçlarına, sınav sonuçlarının açıklandığı tarihten itibaren en geç beş iş günü içinde itiraz edilebileceği, bu itirazların en geç on iş günü içinde incelenerek karara bağlanacağı, itiraz sonuçlarının, İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü tarafından itiraz sahiplerine tebliğ edileceği kurala bağlanmıştır. AİHM; süre koşulu gibi dava açmaya ilişkin usul koşulları birden fazla yoruma neden olabilecek nitelikte ise, mahkemeye erişim hakkı kapsamında bireylerin dava açma haklarını engelleyecek şekilde katı bir yoruma tabi tutulmaması veya söz konusu koşulların katı bir biçimde uygulanmaması gerektiğini ifade etmiştir. (Bkz. Beles/Çek Cumhuriyeti, B. No: 47273/99, 12/11/2002, § 51; Tricard/Fransa, B. No: 40472/98,10/7/2001, § 33) Dava dosyasının incelenmesinden; davacının, Diyarbakır İli, Kayapınar İlçesi, Akşemsettin İlkokulu’nda sınıf öğretmeni olarak görev yapmakta iken 21/02/2014 tarihinde yapılan Taşra Teşkilatı Şube Müdürlüğü Görevde Yükselme Sözlü Sınavı’na katıldığı ve anılan sınav neticesinde 44 puan alarak başarısız sayıldığı, bu hususun 07/03/2014 tarihinde elektronik ortamda açıklanması üzerine Yönetmelikte öngörülen beş günlük süre içinde 10/03/2014 günlü dilekçeyle sınav sonucuna itiraz ettiği, itirazların sözlü sınav ve değerlendirme kurullarınca 25-26 Mart 2014 tarihlerinde incelenerek reddedildiğine ilişkin İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü`nün 27/03/2014 günlü, 1290482 sayılı işleminin ise 22/05/2014 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, söz konusu işlemlerin iptali istemiyle 16/07/2014 tarihinde Mahkeme kaydına giren dilekçeyle de bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığı Personelinin Görevde Yükselme, Unvan Değişikliği ve Yer Değiştirme Suretiyle Atanması Hakkında Yönetmelik kapsamında yapılan sözlü sınavda, sınav sonucuna ilişkin olarak tesis edilen işleme karşı aynı Yönetmeliğin 18. maddesinde öngörülen özel itiraz usulü uyarınca itiraz edilmesi durumunda anılan işlemin, davalı idarece itiraz başvurusunun sonuçlandırılmasıyla kesinleşeceğinin kabulü gerekmektedir.

Bu durumda; uyuşmazlıkta, davalı idarece itirazın sonuçlandırılması ile sözlü sınav sonucuna ilişkin idari işlem kesinleşmiş olup, dava açma süresi, kesin işlemin tebliğ edildiği tarihten itibaren başlatılacağından, bu tarihten itibaren altmış gün içinde açılan davada süre aşımı, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmamaktadır.

Öte yandan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na 6552 sayılı Kanun ile eklenmiş olan 20/B maddesinde, merkezi ve ortak sınavlara ilişkin yargılama usulünde dava açma süresinin on gün olduğu hükme bağlanmış ise de, uyuşmazlığın anılan madde kapsamında olduğu hususunun yoruma muhtaç olması ve bu yorumun davacı tarafından yapılmasının beklenemeyeceği gerçeği karşısında, olayda, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinde idari yargıda dava açmak için öngörülen genel süre koşulunun uygulanması bir zorunluluk arz etmektedir. Kaldı ki; 2577 sayılı Kanun`un 20/B maddesinde öngörülen on günlük dava açma süresine ilişkin düzenlemenin, davanın açıldığı 16/07/2014 tarihinden sonraki bir tarihte (11/09/2014) yürürlüğe girdiği ve uyuşmazlığın da ancak 11/09/2014 tarihinden itibaren 20/B maddesi kapsamında öngörülen yargılama usulüne tabi olacağı açıktır.

Açıklanan nedenlerle; davacının temyiz isteminin kabulüyle, Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi’nce verilen 09/07/2015 günlü, E:2015/758, K:2015/799 sayılı kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun temyize konu kararın verildiği tarihte yürürlükte olan haliyle 49. maddesinin 1/c fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı Kanun’a 6552 sayılı Kanun ile eklenmiş olan 20/B maddesinin 1. fıkrasının h bendi gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme`ye gönderilmesine, oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 8. DAİRE Esas : 2014/10203 Karar : 2015/5308 Tarih : 1.06.2015

  • İYUK 49. Madde

Dava, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapan davacının, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi`nde görev yapan personele yönelik olarak kurulan personel devam kayıt sistemi üzerinden yapılan mesai kontrolünün akademik personel için uygulanmaması istemiyle davalı idareye yaptığı başvurunun reddi yolundaki 4.9.2013 tarih ve 2121 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince; üniversitelerin Anayasa`nın 130. maddesinde bilimsel özerklik ilkesi çerçevesinde görev yapmakta olan ve bilimsel çalışmaların yapıldığı ve bilimin öğretildiği kurum olarak nitelendirilip bilimsel ve idari özerkliğe sahip kılınarak diğer kamu kurumlarından farklı değerlendirildiği, öğretim üyeleri de kamu görevlisi olmakla birlikte, genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer verilerek kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı olduğunun belirtildiği ve öğretim üyelerinin bu konumları dikkate alındığında, diğer kamu görevlileri gibi değerlendirilmeleri mümkün olmadığından, öğretim üyelerinin diğer kamu görevlilerine uygulanan mesaiye devam durumlarının kontrolü uygulamalarına tabi tutulamayacakları, bu durumun öğretim üyelerinin mesaiye devam etmeyecekleri ya da keyfi bir mesai uygulamasına tabi oldukları şeklinde anlaşılmasının da olanaklı olmadığı, öğretim üyelerinin görevleri gereği devam etmeleri gereken mesailerine herhangi bir özür ve mazeret olmaksızın gelmemeleri veya geç gelmelerinin disiplin hukukunun konusu olduğu, bu konudaki ihmal veya kasıtlı davranışların yaptırımının disiplin kurallarını düzenleyen ilgili mevzuat hükümlerinde ayrıca düzenlendiği, dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu`nun 22 nci maddesinde, öğretim üyelerinin görevleri; Yükseköğretim kurumlarında ve bu kanundaki amaç ve ilkelere uygun biçimde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim-öğretim ve uygulamalı çalışmalar yapmak ve yaptırmak, proje hazırlıklarını ve seminerleri yönetmek, yükseköğretim kurumlarında, bilimsel araştırmalar ve yayımlar yapmak, ilgili birim başkanlığınca düzenlenecek programa göre, belirli günlerde öğrencileri kabul ederek, onlara gerekli konularda yardım etmek, bu kanundaki amaç ve ana ilkeler doğrultusunda yol göstermek ve rehberlik etmek, yetkili organlarca verilecek görevleri yerine getirmek, bu kanunla verilen diğer görevleri yapmak olarak sayılmıştır.

Anılan Kanunun “çalışma esasları” başlıklı 36 ncı maddesinin 1 inci fıkrasında, öğretim elemanlarının üniversitede devamlı statüde görev yapacakları belirtilmiş, “bilimsel denetim” başlıklı 42 nci maddesinin 1 inci fıkrasının (a) bendinde ise, öğretim elemanlarının bilimsel yönden denetlenmeleri, onların eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayım, seminer, klinik ve uygulama faaliyetleri üzerinde olacağı düzenlenmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı tarafından yazılan 19.6.2013 tarih ve 1452 sayılı yazı ile Tıp Fakültesi Hastanesi’nde daha önce kurulmuş olan personel devam kayıt sistemiyle yoklama yapılacağı hususunun Dekanlık bünyeside yer alan tüm birimlere duyurulduğu, Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapan davacının da aralarında yer aldığı bazı öğretim üyelerinin bu sisteme okutulması gereken kartlarını okutmamaları üzerine haklarında soruşturma açılarak bu fiilleri nedeniyle kendilerine uyarma cezası verildiği, davacı tarafından Tıp Fakültesi Dekanlığı`na söz konusu uygulamaya akademik personele ilişkin olarak son verilmesi istemiyle yapılan başvurunun 4.9.2013 tarih ve 2121 sayılı işlemle reddi üzerine bu işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda öğretim üyelerinin mesaiye devam durumlarının kontrolü konusunda getirilmiş bir düzenleme bulunmadığı gibi, öğretim üyeleri ve üniversitelerde görevli diğer kamu personeliyle ilgili disipin cezalarına ilişkin düzenlemelerde herhangi bir özür ve mazeret bulunmaksızın göreve geç gelme veya belirli günler hiç gelmeme gibi fiiller bakımından ilgiliye uygulanacak çeşitli disiplin cezaları öngörülmüştür.

İdare Mahkemesi kararında da ifade edildiği üzere, kamu görevlilerinin mesaiye devam durumlarının kontrolü konusunda ayrıntılı bir yasal düzenleme mevzuatımızda bulunmasa da kamu görevlilerinin mesaiye devam mecburiyetlerinin bulunması nedeniyle ilgili idarelerce, hizmet gerekleri göz önünde bulundurularak mesai saatlerine uyulmasının temin edilmesi için farklı uygulamalar yapılabilecektir.

Diğer taraftan, Anayasa`nın 130. maddesinde bilimsel özerkliğe sahip olduğu belirtilen üniversitelerde görev yapan öğretim üyeleri de kamu görevlisi olmakla birlikte, bilimsel araştırma ve incelemeler yaptıkları, derslere girdikleri gibi hususlar ve akademik hayatın niteliği göz önünde bulundurulduğunda, mesaiye devamları açısından, diğer kamu görevlileri gibi değerlendirilmelerine olanak bulunmamaktadır.

Bununla birlikte, tıp fakültelerinin sadece öğrencilerin eğitim aldıkları birimler olmaması, bu birimlerde aynı zamanda sağlık hizmeti sunumunun da yapılması, buna bağlı olarak da burada görev yapan öğretim üyelerine diğer fakültelerde görev yapan öğretim üyelerinden farklı olarak döner sermaye ödemesi yapılması hususları göz önünde bulundurulduğunda, çalışma saatlerine riayet yönünden, tıp fakültelerinde görev yapan öğretim üyelerinin, diğer fakültelerde görev yapan öğretim üyelerinden farklı değerlendirilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, dava dosyasında bulunan şikayet dilekçelerinde, hastalar tarafından mesai saatleri içinde doktorların görev yerlerinde bulunmaması nedeniyle tedavilerini veya kontrollerini yaptıramadıkları yönünde ifadeler de yer almaktadır.

Bu durumda, 2547 s. Kanunda öğretim elemanlarının üniversitede devamlı statüde görev yapacaklarının belirtilmesi, eğitim-öğretim faaliyeti yanında, acil servis, yoğun bakım, ameliyathaneler, yatan hasta klinikleri, ayaktan hasta bakım ve tedavisi gibi sağlık hizmetlerinin de sunulduğu tıp fakültesinde görev yapan öğretim üyelerinin mesai saatlerine uymasının sağlanması amacıyla, personel devam kayıt sistemi oluşturulmasında ve bu uygulamanın akademik personel yönünden sona erdirilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddinde hukuka ve kamu yararına aykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; Kırıkkale İdare Mahkemesinin temyize konu kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 01.06.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

X- İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yoluyla incelenip bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin 1 inci fıkrasında yazılı nedenlerin bulunmasına bağlıdır.

İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe usul ve kanuna uygun olup, bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığından, temyiz isteminin reddiyle anılan kararın onanması gerektiği görüşüyle aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.


DANIŞTAY 2. DAİRE Esas : 2011/910 Karar : 2012/1284 Tarih : 28.03.2012

  • İYUK 49. Madde

Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi`nce dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilmeksizin işin gereği düşünüldü:

Dava, Manisa İli, Ahmetli İlçesi, … İlköğretim Okulunda Müdür olan davacının, 12.2.1991- 19.3.1993 tarihleri arasında müdür yetkili öğretmenlikte geçen hizmetlerinin yönetici değerlendirme formunda yöneticilikte geçmiş gibi değilde öğretmenlikte geçen hizmet süresi olarak değerlendirilerek 4.2.2010 tarihli tarihli eğitim kurumları yönetici atamalarında esas puanının olması gerekenden düşük hesaplanması işlemi ile bu işleme yaptığı itirazın reddine ilişkin 2.3.2010 günlü, 3462 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

Manisa İdare Mahkemesi`nin 27.10.2010 günlü, E:2010/765, K:2010/1972 sayılı kararıyla; davacının, 2010 yılı ocak ayında yapılan yönetici duyurusu üzerine başvuruda bulunduğu, başvuru esnasında verilmesi gereken 27.1.2010 tarihli Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumu Yöneticiliği Başvuru ve Onay Formu ile yöneticilik istek formunun bizzat tarafından doldurulduğu ve imzalandığı, yine bu evraka ekli 26.1.2010 tarihli hizmet cetvelinde de davacının 12.2.1991- 19.3.1993 tarihleri arasında Kayseri İli, Yahyalı İlçesi, … İlköğretim Okulundaki görevinin öğretmen olarak görüldüğü, hesaplamanın buna göre yapıldığı, bu belgenin atama komisyonuna davacı tarafından sununulduğu, dolayısıyla, davacının kendi ihmalinden kaynaklanan bir hatadan dolayı hak iddia edemeyeceği, idarenin olayda herhangi bir kusurunun bulunmadığı kanaatine varıldığı, bu nedenle, tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.

Davacı, mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu, 12.2.1991-19.3.1993 tarihleri arasında Kayseri İli, Yahyalı İlçesi, … İlköğretim Okulunda müdür yetkili öğretmen olarak görev yaptığını, buna ilişkin belgelerin idarede mevcut olduğunu, puan hesaplanmasının yöneticilikte geçmiş gibi yapılması gerektiğini, öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının bozulmasını istemektedir.

Dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan 13.8.2009 günlü, 27318 sayılı Resmi Gazete`de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama ve Yer Değiştirmelerine İlişkin Yönetmeliğin Komisyonların oluşumu başlıklı 9. maddesinde; bu yönetmelik kapsamındaki eğitim kurumu yöneticiliklerine atanmak üzere başvuruda bulunan adayların değerlendirilmesi amacıyla seçme sınavı komisyonu ile il değerlendirme komisyonu oluşturulacağı belirtilmiş; b) bendinde, İl Değerlendirme Komisyonunun: İl milli eğitim müdürü veya görevlendireceği bir müdür yardımcısının/şube müdürünün başkanlığında, yönetici atamadan sorumlu şube müdürü, bir milli eğitim müdürü, bir ilköğretim müfettişi ile milli eğitim müdürlerince belirlenecek bir (A) tipi eğitim kurumu müdüründen olmak üzere toplam beş üyeden oluşacağı hükmü; Yönetim kademelerinde geçmiş sayılan diğer görevler başlıklı 25. maddesinin ikinci fıkrasında; en az bir yıl görev yapmış olmak kaydıyla müdür yetkili öğretmen olarak geçirilen süreler üçüncü kademe yöneticiliğinde geçmiş sayılacağı, bunlardan eğitim kurumu yöneticiliklerine atanmak isteyenler, yapılacak duyurulara başvurmaları halinde atanmak istedikleri eğitim kurumu için bu yönetmelikte öngörülen hizmet süresi de dikkate alınarak atama usul ve esaslarına göre atanılacağı hükmü; Müdürlük için duyuru ve atama başlıklı 20. maddesinde 1. fıkrasında; Atama yapılacak eğitim kurumu müdürlüklerine ihtiyaç duyulan zamanlarda valiliklerce il genelinde her adayın bilgi sahibi olmasını sağlayacak şekilde başvuru tarihinden en az on gün önce duyuru yapılacağı, duyuruda; atama yapılacak eğitim kurumlarının adları, tipleri, başvuracaklarda aranacak şartlar ve diğer hususların belirtileceği,2. fıkrasında; Müdürlük sınavını kazanmış olan yönetici adayları , duyurusu yapılan boş müdürlüklere atanmak üzere, bu Yönetmelik ekinde yer alan EK-1 Yöneticilik İstek Formu ile en az on eğitim kurumunu tercih etmek suretiyle elektronik ortamda İLSİS üzerinden başvuruda bulunabileceği, 3. fıkrasında; Başvuruda bulunan adayların atamalarının , Müdürlük sınavından almış oldukları puan ile bu Yönetmelik ekinde yer alan EK-2 Yönetici Değerlendirme Formu üzerinden yapılan değerlendirmede aldıkları puan dikkate alınmak suretiyle oluşacak toplam puan esas alınarak, tercihleri doğrultusunda puan üstünlüğüne göre yapılacağı, sonuçların elektronik ortamda duyurulacağı hükmü yer almaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama ve Yer Değiştirmelerine İlişkin Yönetmeliğin Uygulama Kılavuzunun (Ocak 2010 dönemine ilişkin) “Genel Açıklamalar” başlıklı 2. Bölümünün 4. maddesinde, “Eğitim kurumu yöneticiliklerine atanma başvurusunda bulunacakların elektronik başvuru formunu doldurmadan önce MEBSİS Özlük Modülündeki bilgilerini kontrol etmeleri, varsa eksik ve hatalı bilgileri İl Milli Eğitim Müdürlüklerine güncelleştireceklerdir. Aksi halde başvuru onay işlemlerinden sonra form üzerindeki bilgilerde değişiklik yapılmayacaktır. En son Bakanlık atama kararnamesindeki alanı ile MEBSİS Özlük Modülündeki alanı farklı olan öğretmenlerin MEBSİS Özlük Modülündeki alanı düzeltirmeden, MEBSİS Özlük Modülünde görülen alandan yaptığı başvurusu iptal edilecektir.`` kuralı yer almaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, Manisa İli, Ahmetli İlçesi, … İlköğretim OKulunda Müdür olan davacının, 2010 Yılı okul müdürlükleri için yapılan sınavda 63 puan alarak başarılı olduğu, Manisa Valiliği, İl Milli Eğitim Müdürlüğünün Eğitim Kurumları Müdürlüklerine atama yapılması ile ilgili 2010 YIlı Ocak ayında yapılan duyurusuna istinaden davacının 27.1.2010 tarihinde 10 okul tercihi yaparak başvuruda bulunduğu, yapılan değerlendirme sonucu tercih etiği okullardan hiçbirisine atamasının yapılmadığı, aynı İl, Turgutlu İlçesi, … İlköğretim Okuluna puanı kendisinden daha düşük olan birisinin müdür olarak atamasının yapıldığını öğrenmesi üzerine, anılan okula kendisinin atanamama sebebinin bildirilmesi ve 12.2.1991- 19.3.1993 tarihleri arasında Kayseri İli, Yahyalı İlçesi, … İlköğretim Okulunda Müdür Yetkili öğretmen olarak çalıştığı ve bu sürenin yöneticilikte geçen hizmet süresi olarak değerlendirmeye alınıp yapılan işlemin düzeltilerek atamasının bu okula yapılması istemiyle başvuruda bulunduğu, Manisa Valiliği, İl Milli Eğitim Müdürlüğünün Eğitim Kurumları Müdürlüklerine atama yapılması ile ilgili 11.1. 2010 tarihli ve 408 sayılı Yönetici Atama Duyurusunun 6. maddesinde; başvuruda bulunan adayların özlük bilgilerinin MEBSİS sisteminden alınacağı, EK-2 Yönetici Değerlendirme esas bilgi ve belgelerin başvuru işlemleri başlamadan MEBSİS modülüne işlenmesi gerektiği, başvuru sayfası açıldığında sistemden gelen bilgilerde hata veya eksiklik olması durumunda bu bilgilerin işletilmesinden adayların sorumlu olacağı belirtilmiş olup, bu nedenle ilgilinin başvuru evrakları arasında yer alan hizmet belgesinde söz konusu tarihler arasındaki görevi Görevlendirme Müdür olarak göründüğünden bu süreler komisyon tarafından öğretmenlikte geçen hizmet süresi olarak değerlendirildiği, yöneticilikte geçen süre olarak değerlendirilmediği belirtilerek başvurusunun 2.3.2010 günlü işlemle reddedildiği, bunun üzerine davacının yönetici atamalarında esas puanının olması gerekenden düşük hesaplanması işlemi ile bu işleme yaptığı itirazın reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle iş bu bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Olayda; Manisa Valiliği, İl Milli Eğitim Müdürlüğünün Eğitim Kurumları Müdürlüklerine atama yapılması ile ilgili 2010 Yılı Ocak ayında yapılan duyurusu üzerine davacının başvuruda bulunduğu, başvuru sırasında idareye sunduğu başvuru formuna ekli olan hizmet çizelgesinde 12.2.1991- 19.3.1993 tarihleri arasında Kayseri İli, Yahyalı İlçesi, Kapuzbaşı İlköğretim Okulunda öğretmen kadrosunda görevlendirme ile müdürlük görevi yaptığı görülmekle birlikte daha sonra gerek davacının başvurusu gerekse mahkemenin ara kararı üzerine davalı idarece dosyaya sununulan bilgi ve belgelerde ve Kayseri Valiliği Yahyalı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün Manisa Valiliği, Ahmetli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne yazdığı 4.5.2004 günlü, 1313 sayılı ve 22.1.2010 günlü, 343 sayılı yazılarında; davacının 12.2.1991- 19.3.1993 tarihleri arasında müdür yetkili öğretmen olarak görev yaptığının belirtildiği, diğer taraftan, davacının başvurusu üzerine hizmet belgesinde de bu durumun düzeltildiği görülmektedir.

Bu durumda; Manisa İli, Ahmetli İlçesi, … İlköğretim Okulunda Müdür olan davacının, 12.2.1991- 19.3.1993 tarihleri arasında müdür yetkili öğretmen olarak görev yaptığının anlaşılması karşısında, anılan tarihler arasında geçen hizmetlerinin yönetici değerlendirme formunda yöneticilikte geçmiş gibi değerlendirilerek yönetici atamalarına esas puanın buna göre hesaplanması gerektiği sonucuna varıldığından, tesis edilen işlemde hukuka uyarlık mahkeme kararında yasal isabet bulunmamaktadır.

Her nekadar davalı idarece, davacı tarafından sunulan bilgi ve belgelere ve beyanına göre işlem yapıldığı, kendilerinden kaynaklı bir kusurun sözkonusu olmadığı gibi ihmallerinin de bulunmadığı, davacının kendi hatasından ve ihmalinden kaynaklı olduğu, bu nedenle yukarda ayrıntısına yer verilen Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama ve Yer Değiştirmelerine İlişkin Yönetmeliğin Uygulama Kılavuzunun (Ocak 2010 dönemine ilişkin) “Genel Açıklamalar” başlıklı 2. Bölümünün 4. maddesi ve Manisa Valiliği, İl Milli Eğitim Müdürlüğünün Eğitim Kurumları Müdürlüklerine atama yapılması ile ilgili 11.1. 2010 tarihli ve 408 sayılı Yönetici Atama Duyurususunun 6. maddesine göre hak iddia edemeyeceği ve sonucundan ilgilinin sorumlu olacağı ileri sürülmekte ise de; olayda; davacı, sunduğu bilgi ve belgelerin doğruluğundan, geçerliliğinden ve eksikliğinden kendi sorumlu olmakla beraber davalı idarenin de kendisine sunulan bilgi ve belgeleri kontrolle görevli ve yükümlü olduğu açıktır.

Anılan Yönetmeliğin 9. maddesiyle de yönetmelik kapsamındaki eğitim kurumu yöneticiliklerine atanmak üzere başvuruda bulunan adayların değerlendirilmesi amacıyla İl Değerlendirme Komisyonu oluşturulduğundan, bu değerlendirme komisyonu tarafından yöneticilik başvurusunda bulunan adaylara ait belgelerin doğruluğu veya eksikliği ve yanlışlığının bu kişilerin özlük dosyalarından araştırılıp ortaya konulduktan sonra puanlamaya ilişkin değerlendirme yapılması gerektiğinden davalı idarenin aksi yöndeki savı yerinde görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Manisa İdare Mahkemesi’nce verilen 27.10.2010 günlü, E:2010/765, K:2010/1972 sayılı kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1/c fıkrası uyarınca ( BOZULMASINA ), aynı maddenin 3622 sayılı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye ( GÖNDERİLMESİNE ), kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde Danıştay`a kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 13. DAİRE Esas : 2008/11360 Karar : 2010/713 Tarih : 29.01.2010

  • İYUK 49. Madde

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi`nce Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, davacı şirkete ait Star TV logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 24-25 Eylül ve 01 Ekim 2007 tarihinde “Orada Neler Oluyor” ismiyle yayınlanan programda 3984 sayılı Yasa’nın 4. maddesinin (g) bendinde kurala bağlanan “Türk milli eğitiminin genel amaçlarının, temel ilkelerinin ve milli kültürün geliştirilmesi” yayın ilkesinin ihlâl edildiği öne sürülerek uyarılmasına ilişkin Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 28.11.2007 tarih ve 2007/2995/18428 sayılı kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; davacı yayın kurulunca 24-25 Eylül ve 01 Ekim 2007 tarihinde yayınlanan “Orada Neler Oluyor” adlı televizyon programında, konuk olarak katılan ve kendini medyum olarak tanıtan kişinin, “hissederek geleceği okuduğunu ve bazı güçlerinin olduğunu söylediği, … Ben tıp merkezi gibiyim. Mesela bazı insanlar vardır diş hekimidir, göz hekimidir. Bende hepsi var bu yeteneklerin”; “… Bende biyoenerjiden tutunda…”, “…Yılan ve akrep sokmasına karşı efsunlanma olayı var. Türkiye’de Hatay Dörtyol’da Yılancı Macit Hoca var; ikinci ben…”, “Mesela Güneydoğu’da çatışmaya giden vatan evlatlarımız var. Ciddi anlamda inanarak gelseler, kurşunun dahi geçemeyeceği bir takım çalışmalar var…”, “Ayeti horozun üzerine taktık, tüfekle ateş edildi. Herhangi bir kurşun gelmedi.”, “… Bakırköy`ü bana teslim edin, iki ayda tedavi edeyim. Oradakilerin çoğu ya sihirden ya da nazardan, ya cin musallatından oraya düşmüş insanlar” ifadelerine yer verildiği, anılan yayın ilkesinin ihlâl edildiği anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olup, bu karar davacı şirket vekilince temyiz edilmiştir.

Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki temyize konu Ankara 14. İdare Mahkemesi’nin 26.06.2008 tarih ve E:2007/2373, K:2008/1002 sayılı kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 49.maddesinin 1.fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, bozma istemi yerinde görülmeyerek anılan Mahkeme kararının ( ONANMASINA ), dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS