0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Temyiz

İYUK Madde 46

– (Değişik: 18/6/2014-6545/20 md.)

Danıştay dava dairelerinin nihai kararları ile bölge idare mahkemelerinin aşağıda sayılan davalar hakkında verdikleri kararlar, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştayda, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde temyiz edilebilir:

a) Düzenleyici işlemlere karşı açılan iptal davaları.

b) Konusu yüz bin Türk lirasını aşan vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemler hakkında açılan davalar.1

c) Belli bir meslekten, kamu görevinden veya öğrencilik statüsünden çıkarılma sonucunu doğuran işlemlere karşı açılan iptal davaları.

d) Belli bir ticari faaliyetin icrasını süresiz veya otuz gün yahut daha uzun süreyle engelleyen işlemlere karşı açılan iptal davaları.

e) Müşterek kararnameyle yapılan atama, naklen atama ve görevden alma işlemleri ile daire başkanı ve daha üst düzey kamu görevlilerinin atama, naklen atama ve görevden alma işlemleri hakkında açılan iptal davaları.

f) İmar planları, parselasyon işlemlerinden kaynaklanan davalar.

g) Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonu ve Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunca itiraz üzerine verilen kararlar ile 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununun uygulanmasından doğan davalar.

h) Maden, taşocakları, orman, jeotermal kaynaklar ve doğal mineralli sular ile ilgili mevzuatın uygulanmasına ilişkin işlemlere karşı açılan davalar.

ı) Ülke çapında uygulanan öğrenim ya da bir meslek veya sanatın icrası veyahut kamu hizmetine giriş amacıyla yapılan sınavlar hakkında açılan davalar.

i) Liman, kruvaziyer limanı, yat limanı, marina, iskele, rıhtım, akaryakıt ve sıvılaştırılmış petrol gazı boru hattı gibi kıyı tesislerine işletme izni verilmesine ilişkin mevzuatın uygulanmasından doğan davalar.

j) 8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunun uygulanmasından ve 16/7/1997 tarihli ve 4283 sayılı Yap-İşlet Modeli ile Elektrik Enerjisi Üretim Tesislerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışının Düzenlenmesi Hakkında Kanunun uygulanmasından doğan davalar.

k) 6/6/1985 tarihli ve 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun uygulanmasından doğan davalar.

l) 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun uygulanmasından doğan davalar.

m) Düzenleyici ve denetleyici kurullar tarafından görevli oldukları piyasa veya sektörle ilgili olarak alınan kararlara karşı açılan davalar.



İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) 46. Madde Emsal Danıştay Kararları


DANIŞTAY 15. DAİRE Esas : 2015/7692 Karar : 2017/6745 Tarih : 16.11.2017

  • İYUK 46. Madde

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46. maddesinin 2. fıkrasında özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay`da temyiz yoluna başvurulabileceği; “Sürelerle İlgili Genel Esaslar” başlıklı 8. maddesinde; bu Kanunda yazılı sürelerin bitmesi, çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu sürelerin ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılacağı; “Çalışmaya Ara Verme” başlıklı 61. maddesinde; Bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinin her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuz bir ağustosa kadar çalışmaya ara verecekleri; 48. maddesinin altıncı fıkrasında, temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapılması halinde kararı veren mahkemenin, ilk derece mahkemesi olarak davaya bakan Danıştay dairesinin, temyiz isteminin reddine karar vereceği; mahkemenin veya Danıştay dairesinin bu kararlarına karşı, tebliğ tarihini izleyen günden itibaren yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği; aynı maddenin yedinci fıkrasında ise, temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapıldığı hususlarının, dosyanın gönderildiği Danıştayın ilgili dairesi ve kurulunca saptanması hallerinde de altıncı fıkrasında sözü edilen kararın daire ve kurulca verileceği kuralına yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; temyiz edilen mahkeme kararının davacı vekiline 09.07.2015 tarihinde tebliğ edildiği, temyiz süresinin son gününün çalışmaya ara verme zamanına rastlaması nedeniyle, yukarıda anılan Kanun hükümleri uyarınca en son 07.09.2015 tarihine kadar temyiz isteminde bulunulması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 08.09.2015 tarihinde kayda giren dilekçe ile temyiz isteminde bulunulduğu anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenle, temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddine, 16/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 13. DAİRE Esas : 2016/2753 Karar : 2017/1175 Tarih : 27.04.2017

  • İYUK 46. Madde

Dava, İstanbul İli, Bakırköy İlçesi, Ataköy mevkiinde ikamet eden davacı tarafından; Bakırköy - Zeytinlik Mah., 18-2 pafta, 564 ada, 160 parsel sayılı yerde bulunan taşınmaz ile ilgili olarak 13.07.2010 tarihinde gerçekleşen kiralama ihalesinin iptali istemiyle Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’na karşı açılmış, İdare Mahkemesi`nce; dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare ve davalı idare yanında müdahil tarafından temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun “Sürelerle ilgili genel esaslar” başlıklı 8. maddesinde, sürelerin, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı; tatil günlerinin sürelere dâhil olduğu, sürenin son gününün tatil gününe rastlaması hâlinde, sürenin tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzayacağı kurala bağlanmıştır.

2577 sayılı Kanun’un 46. maddesinin 2. fıkrasında, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hâllerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihaî kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği; 48. maddesinin 6. fıkrasında, temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapılması hâlinde kararı veren mahkeme, ilk derece mahkemesi olarak davaya bakan Danıştay dairesinin temyiz isteminin reddine karar vereceği; 7. fıkrasında ise, temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapıldığının dosyanın gönderildiği Danıştay’ın ilgili dairesi ve kurulunca saptanması hâlinde de 6. fıkrada sözü edilen kararın daire ve kurulca verileceği kurala bağlanmıştır. Aynı Kanuna sonradan eklenen ve 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren İvedi yargılama usulü` başlıklı 20/A maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; ihaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda ivedi yargılama usulünün uygulanacağı, 2. fıkrasının (g) bendinde ivedi yargılama usulünde verilen nihai kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.

Temyizen incelenerek bozulması istenen Mahkeme kararının davalı idare vekiline 27.04.2016 tarihinde tebliğ edildiği, Mahkeme kararında temyiz süresinin 15 gün olarak belirtildiği, bu karara karşı temyiz süresinin son günü olan 12.05.2016 tarihinde temyiz isteminde bulunulması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 13.05.2016 tarihinde Mahkeme kayıtlarına giren dilekçe ile temyiz isteminde bulunulduğu anlaşıldığından, davalı idarenin temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle incelenmesine imkân bulunmamaktadır.

Davalı idarenin temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle incelenemediği durumda, davalı idare yanında müdahil olan şirketin temyiz istemine gelince;

2577 sayılı Kanun’un 31. maddesinin bu Kanun’da hüküm bulunmayan hususlarda atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 68. maddesinin 1. fıkrasında, müdahilin katıldığı tarafın yararına olan iddia ve savunma vasıtalarını ileri sürebileceği, onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabileceği; 69. maddesinin 1. fıkrasında, müdahilin de yer aldığı asıl davada hükmün taraflar hakkında verileceği, 2. fıkrasında ise, fer`i müdahilin tarafla rücu ilişkisinde, asıl davadaki uyuşmazlık hakkında yanlış karar verildiği iddiasının dinlenemeyeceği kurallarına yer verilmiştir.

Temyize konu Mahkeme kararına karşı müdahil tarafından da temyiz isteminde bulunulduğu, ancak temyiz isteminde bulunanın, davalı Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı yanında müdahil sıfatı ile davaya katıldığı anlaşıldığından ve davalı idarenin temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddine karar verildiğinden, davalı idarenin temyiz yoluna başvurmamış sayılması nedeniyle, davanın taraflarından olmayan, dava sonucunda hakkında hüküm kurulmayan, ancak yanında katıldığı tarafa yardımcı olabilen ve yanında katıldığı tarafla birlikte hareket edebilen müdahilin tek başına kanun yollarına başvuramayacağı dikkate alındığında, müdahilin temyiz isteminin incelenmesi mümkün değildir.

Açıklanan nedenlerle; davalı idarenin TEMYİZ İSTEMİNİN SÜRE AŞIMI NEDENİYLE REDDİNE, davalı yanında müdahilin TEMYİZ İSTEMİNİN İNCELENMEKSİZİN REDDİNE, temyiz giderlerinin istemde bulunanlar üzerinde bırakılmasına, kullanılmayan 48,10-TL yürütmeyi durdurma harçlarının istemleri hâlinde davalı idare ve davalı yanında müdahile ayrı ayrı iadesine, dosyanın İstanbul 8. İdare Mahkemesi’ne gönderilmesine, 2577 sayılı Kanun`un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 27.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 15. DAİRE Esas : 2016/4458 Karar : 2016/3573 Tarih : 16.05.2016

  • İYUK 46. Madde

2577 sayılı Kanunun 46. maddesinin 2. fıkrasında özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay`da temyiz yoluna başvurulabileceği; 48. maddesinin altıncı fıkrasında, temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapılması halinde kararı veren mahkemenin, ilk derece mahkemesi olarak davaya bakan Danıştay dairesinin, temyiz isteminin reddine karar vereceği; mahkemenin veya Danıştay dairesinin bu kararlarına karşı, tebliğ tarihini izleyen günden itibaren yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği; aynı maddenin yedinci fıkrasında, temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapıldığı hususlarının, dosyanın gönderildiği Danıştayın ilgili dairesi ve kurulunca saptanması hallerinde de altıncı fıkrasında sözü edilen kararın daire ve kurulca verileceği kuralına yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; temyiz edilen mahkeme kararının davacıya 12.02.2016 tarihinde tebliğ edildiği; davacı tarafından yukarıda anılan maddede belirtilen 30 günlük süre içerisinde, en geç 14.03.2016 tarihine kadar temyiz isteminde bulunulması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 16.03.2016 tarihinde kayda giren dilekçe ile temyiz isteminde bulunulduğu anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenle, temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle ( REDDİNE ), oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY 10. DAİRE Esas : 2015/1845 Karar : 2016/631 Tarih : 9.02.2016

  • İYUK 46. Madde

Dava, 14/4/2003 tarih ve 2003/5481 sayılı Bakanlar Kurulu kararının, davacının yükümlü olduğu askerlik görevini yerine getirmemesi nedeniyle 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu`nun 25/ç maddesi uyarınca vatandaşlığının kaybettirilmesine ilişkin kısmının iptali istemiyle açılmıştır.

Dairemizin 9/11/2012 tarih ve E:2008/3620, K:2012/5554 sayılı kararıyla süre aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

Anılan kararın, davalı tarafından avukatlık ücreti yönünden temyiz edilmesi sonucu, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 3/12/2014 tarih ve E:2013/2637, K:2014/4678 sayılı kararıyla, 2/11/2011 tarihli Resmi Gazete`de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK, temyize konu kararının verildiği 9/11/2012 tarihinde yürürlükte olduğundan ve davalı idare nın davasını hukuk müşaviri ile takip ettiği ve dosya kapsamından hukuk müşaviri tarafından hukuki yardımda bulunulduğu görüldüğünden, süre retle sonuçlanan davada, davalı idarelerden lehine vekalet ücretine hükmedilmemesinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle Dairemiz kararının avukatlık ücreti yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesi, üçüncü fıkrasında, tarafların, yapılacak tebliğlere karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap verebileceği; aynı Kanun’un Geçici 8. maddesi uyarınca istinaf mahkemelerinin tüm yurtta göreve başlayacakları tarihe kadar kanun yollarına dair uygulanacak hükümlerden olan; (eski şekliyle) 46. maddesi, birinci fıkrasında, Danıştay dava dairelerinin kararlarına karşı Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği; 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 38. maddesi 1. fıkrası, b- bendinde; İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından; idari dava dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilen kararların temyizen inceleneceği; 2577 sayılı Kanun`un 49. maddesi, 4. fıkrasında da, idare mahkemelerinin bozmaya uymayarak eski kararında ısrar edebileceği öngörülürken, Danıştay İdari ve Vergi Dava Daireleri Kurulları kararlarına uyulmasının zorunlu olduğu belirtilerek, Danıştay Dava Dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdiği kararların temyizen bozulması halinde ise ısrar olanağı tanınmamıştır.

Buna göre, 2/11/2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK, temyize konu kararının verildiği 9/11/2012 tarihinde yürürlükte olduğundan ve davalı nın davayı avukat vasıtasıyla takip ettiği ve dosya kapsamından, avukat tarafından hukuki yardımda bulunulduğu görüldüğünden, süreaşımı yönünden reddedilen davada, lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, davalılardan lehine, işbu kararın verildiği tarihte yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 1.800.-TL avukatlık ücretine hükmedilmesine söz konusu avukatlık ücretinin davacı tarafından davalı `na ödenmesine 9/2/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 3. DAİRE Esas : 2015/11248 Karar : 2015/8282 Tarih : 18.11.2015

  • İYUK 46. Madde

2577 sayılı Kanunun 4001 sayılı Kanunla değişik 46’ncı maddesinin 2’nci fıkrasında; özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay`da temyiz yoluna başvurulabileceği hükme bağlanmıştır.

İdari yargılamada dava açma ve kanun yollarına başvurma süreleri kendine özgü hak düşürücü süreler olup, kamu düzenini ilgilendirdiğinden taraflarca ileri sürülmese bile davanın her aşamasında ilgili yargı mercii tarafından re`sen dikkate alınması gereken bir husus olduğu gibi bu sürelerin durması veya kesilmesini gerektiren durumlar ancak yasal bir düzenlemeyle yapılabilir.

5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanunun 1`inci maddesinde her yıl Temmuz ayının birinden yirmisine kadar mali tatil uygulanacağı, Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirli sürelerde yapılması gereken muhasebe kayıt süreleri, bildirim süreleri ve vergiyle ilgili işlemlere ilişkin dava açma sürelerinin mali tatil süresince işlemeyeceği, belirtilen sürelerin mali tatilin bitiminden itibaren tekrar işlemeye başlayacağı hükme bağlanmış olup, kanunun gerekçesinde düzenlemenin amacının, 3568 sayılı Kanuna göre çalışan meslek mensuplarının, mükelleflerin vergiyle ilgili mevzuattan kaynaklanan işlemlerini takip ederken maruz kaldıkları yoğun stresten uzaklaştırılmaları olduğu belirtilmiştir.

Söz konusu maddenin uygulanmasına ilişkin olarak düzenlenip, 30.6.2007 günlü 26568 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1 Sıra No’lu Mali Tatil Uygulanması Hakkında Genel Tebliğin “Mali Tatil Nedeniyle İşlemeyen Süreler” başlıklı 5’inci maddesinin 3’üncü bendinde, ikmalen, re`sen ve idarece yapılmış olan tarhiyatlara karşı mükelleflerin dava açma süresinin, tarhiyata ilişkin vergi ve ceza ihbarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren 30 gün olduğu, dava açma süresinin mali tatile rastlaması halinde sürenin mali tatil süresince işlemeyeceği açıklanmıştır.

Yukarıda değinilen düzenlemelere göre, mükelleflerin vergiyle ilgili işlemlerini takip eden 3568 sayılı Kanuna tabi meslek mensuplarına yoğun şekilde ihtiyaç duyulan dönemlerde, bu meslek mensuplarının yeterli ölçüde dinlenmelerinin temin edilmesi amacıyla kanunla öngörüldüğü anlaşılan mali tatil süresince, 5604 sayılı Kanunda açıkça vergiyle ilgili işlemlere ilişkin dava açma sürelerinin işlemeyeceği kurala bağlanmış iken, benzer şekilde bir hükmün öngörülmediği temyiz başvurusuna ilişkin sürenin de işlemeyeceği sonucuna ulaşmaya olanak bulunmamaktadır.

Bu durumda, her yılın 1-20 Temmuz tarihleri arasında geçerli olan mali tatil süresince temyiz yoluna başvuru süresi işlemeye devam edeceğinden, Bursa …Vergi Mahkemesinin ………… sayılı kararının davacıya 1.6.2015 gününde tebliğ edildiği, temyiz istemine ilişkin dilekçenin ise otuz günlük süre geçirildikten sonra 31.8.2015 tarihinde Bursa … Vergi Mahkemesinde kayda geçtiği anlaşıldığından, temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle incelenme olanağı bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddine, davacıdan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (3) sayılı Tarife uyarınca 57,60 TL maktu harç alınmasına, kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde Danıştay nezdinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 18.11.2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

K A R Ş I O Y: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 48’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında, temyiz dilekçelerinin, ilgisine göre kararı veren Mahkemeye, Danıştay veya 4`üncü maddede belirtilen mercilere verileceği ve kararı veren Danıştay veya Mahkemece karşı tarafa tebliğ edileceği, karşı tarafın tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde cevap verebileceği, cevap verenin, kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile düzenleyeceği dilekçesinde temyiz isteminde bulunabileceği, bu takdirde bu dilekçelerin temyiz dilekçesi yerine geçeceği belirtilmiştir.

5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanunun birinci maddesinde, her yıl Temmuz ayının birinden yirmisine kadar (yirmisi dahil) mali tatil uygulanacağı, Haziran ayının son gününün tatil olması halinde, mali tatilin Temmuz ayının ilk iş gününü takip eden günden başlayacağı, 2’nci maddesinde, son günü mali tatile rastlayan sürelerin, tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılacağı hükmüne yer verilmiş, aynı Kanunun 3’üncü maddesinde, Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirli sürelerde yapılması gereken muhasebe kayıtları, bildirim süreleri ve vergiyle ilgili işlemlere ilişkin dava açma sürelerinin mali tatil süresince işlemeyeceği, belirtilen sürelerin mali tatilin bitiminden itibaren tekrar işlemeye başlayacağı, 5`inci maddesinde ise tatil süresince vergi ve ceza ihbarnameleri ile mahsup taleplerine ilişkin olanlar hariç bilgi isteme taleplerinin mükelleflere, vergi ve ceza sorumlularına bildirilmeyeceği, ancak tatil süresi içinde gerçekleşen tebligat işlemlerinde sürenin mali tatilin son gününden itibaren işlemeye başlayacağı ifade edilmiştir.

Buna göre, davanın devamı niteliğinde olan temyiz başvurularının da 5604 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen hükümleri uyarınca değerlendirilmesi gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinden, Mahkeme kararının davacıya 1.6.2015 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine 31.8.2015 tarihinde kayda giren dilekçe ile temyiz isteminde bulunulduğu ve davacının temyiz dilekçesini 5604 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen 3`üncü maddesi uyarınca mali tatili izleyen adli tatil içerisinde verdiği anlaşıldığından, temyiz isteminin esası incelenerek karar verilmesi gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyoruz.


DANIŞTAY 14. DAİRE Esas : 2014/44 Karar : 2015/7355 Tarih : 8.10.2015

  • İYUK 46. Madde

Dava; davacı tarafından Düzce İli, Şerefiye Mahallesi, 77 ada, 25 parsel sayılı taşınmaz üzerinde ruhsata aykırı yapı yapıldığından bahisle, 3194 sayılı Yasa’nın 42. maddesi uyarınca davacıya 12.989,62-TL idari para cezası verilmesine ilişkin 26.02.2010 tarih ve 180 sayılı Düzce Belediye Encümeni kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; 29/03/2011 tarih ve E.2010/618, K:2011/340 sayılı kararlarının Danıştay 14. Dairesinin 24/04/2013 tarih ve E:2011/15418, K:2013/3100 sayılı davaya konu para cezasının 12.070,40 TL’yi aşan kısım yönünden karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kısmı ile 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi uyarınca hesaplanan temel para cezası ile aynı fıkranın (c) bendinin 5. ve 12. alt bentleri uyarınca artırım uygulanmasına ilişkin olarak davanın reddine yönelik kısmının onanmasına, para cezasının 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42/2 (c) bendinin 8. alt bendi uyarınca hesaplanan kısmının ise bozulmasına ilişkin kararına uyularak dava dosyası bozulan kısma yönelik olarak yeniden incelenmek suretiyle, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni bulunan yapıda ruhsat ve eklerine aykırı ilave yapı yapıldığının açık olması karşısında, tamamı ruhsatsız olarak yapılan yapılar için 3194 sayılı Kanun’un 42.maddesinin 2.fıkrasının (c) bendinin 8 numaralı alt bendinde öngörülen arttırım nedeni uygulanarak toplam para cezası miktarının hesaplanmasında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle, dava konusu imar para cezasının 3194 sayılı İmar Kanununun 42/2 (c) bendinin 8. alt bendi uyarınca hesaplanan ve bozma kararına konu olan 6.789,60 TL`lik kısmının iptaline karar verilmiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 46. maddesinde; Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştayda temyiz yoluna başvurulabileceği, 49.maddesinin 5.fıkrasında; kararların kısmen onaylanması ve kısmen bozulması hallerinde kesinleşen kısmın Danıştay kararında belirtileceği kurala bağlanmış olup, temyiz yoluna, aleyhine karar verilen taraflarca başvurulabileceği açıktır.

Usul hukukunda, dava açmakta olduğu gibi kanun yoluna başvurmada da, hukuki yarar bulunmalıdır. Diğer bir ifadeyle, kanun yoluna başvuranın, aleyhine kanun yoluna başvurduğu kararın bozulmasında veya düzeltilmesinde, korunmaya değer bir yararının bulunması gerekir.

Uyuşmazlıkta; davacı tarafa ait temyiz dilekçesi incelendiğinde, Sakarya 1. İdare Mahkemesince verilmiş olan 29.03.2011 günlü, E:2010/618, K:2011/340 sayılı kararın “davanın reddine” ilişkin kısmına (ihtilaf konusu para cezasının, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi uyarınca verilen temel para cezasına ilişkin kısmı ile bu cezaya aynı Kanunun 42. maddesinin 2. fıkrasının (c) bendinin 5.,12., alt bendi uyarınca uygulanan artırım nedenlerine ilişkin kısmına) yönelik olarak iddia ve itirazlara yer verildiği, ancak anılan kararın söz konusu kısmının Dairemizin 24.04.2013 günlü, E:2011/15418, K:2013/3100 sayılı kararıyla onanarak ve karar düzeltme yoluna da başvurulmayarak kesinleştiği, temyize konu mahkeme kararının (Sakarya 1. İdare Mahkemesi`nin 30/09/2013 günlü, E:2013/952, K:2013/1008 sayılı kararının) ise bozma kararına uyularak bozulan kısım yönünden dava konusu işlemin 3194 sayılı Kanunun 42. maddesinin 2. fıkrasının (c) bendinin 8. alt bendi uyarınca uygulanan artırım nedenine ilişkin kısmının iptali yolunda olduğu, davacı tarafından bu kararın gerekçesine veya yargılama giderlerine yönelik herhangi bir itirazın da olmadığı dikkate alındığında, davacının lehine olan kararı temyiz etmekte hukuki menfaatinin bulunmaması ve Sakarya 1. İdare Mahkemesince verilmiş olan 29.03.2011 günlü, E:2010/618, K:2011/340 sayılı kararın davanın reddine ilişkin kısmının da kesin hüküm halini almış olması karşısında, temyiz isteminin incelenmesine olanak bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle; Sakarya 1. İdare Mahkemesi`nin 30/09/2013 günlü, E:2013/952, K:2013/1008 sayılı kararının Temyiz İsteminin İncelenmeksizin Reddine, yargılama giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY 12. DAİRE Esas : 2012/13662 Karar : 2013/6574 Tarih : 23.09.2013

  • İYUK 46. Madde

Dava, aday öğretmen olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Yasa’nın 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli öğretmen olarak görev yaptığı dönemdeki hizmet süresinin adaylık dönemindeki hizmet süresine dahil edilerek 657 sayılı Yasa`nın 58. maddesi uyarınca asli memurluğa atanmak için yaptığı 05.05.2011 günlü başvurunun reddine ilişkin 12.05.2011 gün ve 2356 sayılı Siirt - Kurtalan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

Batman İdare Mahkemesi’nin 17.07.2012 günlü, E:2012/1542, K:2012/4718 sayılı kararıyla; 657 sayılı Kanun’da kamu hizmetlerinin memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler eliyle gördürüleceğinin düzenlendiği, sözleşmeli personelin de genel anlamda kamu görevlisi olduğuna kuşku bulunmadığı gibi sözleşmeli olarak görev yapmakta iken kadrolu olarak yeniden atananların unvan ve görevinde bir değişiklik ve bir kesintinin bulunmadığı, 657 sayılı Kanun’un sistematiği gereği aynı görevin iki farklı statüde yerine getirildiğinin açık olduğu, 657 sayılı Yasa`nın 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli öğretmen olarak görev yapmaktayken öğretmen kadrosuna atanan davacının, öğretmenlik mesleğine yeni başlıyormuş gibi değerlendirilerek adaylık sürecine alınması, özlük ve parasal haklarının önceki hizmeti yokmuş gibi düzenlenmesi, kademe ve derecesinin eski görevi dikkate alınmadan belirlenmesi, kadrolu öğretmenlerin faydalandıkları zorunlu hizmet muafiyeti yada özür grubu atamalarından faydalandırılmaması vb. diğer uygulamaların eşitlik ve hakkaniyete açıkça aykırı olduğu sonucuna varıldığı, bu durumda davacının, sözleşmeli öğretmen olarak görev yaptığı sürenin dikkate alınarak hizmetinden sayılması, kademe ve derece ilerlemesinin yapılması ve kamu görevine ilk başladığı 20.02.2007 tarihi esas alınarak zorunlu hizmet uygulamasından muafiyet tanınması ve asıl memurluğa mevzuatla tanınan diğer haklardan (özür grubuna bağlı il içi ve il dışı atama vs.) yararlandırılması gerekirken aksi yönde tesis edilen dava konusu işlemlerde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

Davalı idareler, İdare Mahkemesi kararının hukuk ve usule aykırı olduğunu öne sürmekte ve temyizen incelenerek bozulmasını istemektedirler.

Davalı Kurtalan Kaymakamlığı`nın temyiz başvurusu incelendiğinde:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46/2. maddesinde; özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay`da temyiz yoluna başvurulabileceği, 48/6. maddesinde; temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapılması halinde kararı veren mahkemenin ve ilk derece mahkemesi olarak davaya bakan Danıştay dairesinin temyiz isteminin reddine karar vereceği, mahkemenin veya Danıştay dairesinin bu kararları ile bu maddenin 2. fıkrasında belirtilen temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına ilişkin kararlarına karşı, tebliğ tarihini izleyen günden itibaren yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği düzenlenmiş, 48/7. maddesinde de temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapıldığı hususunun dosyanın gönderildiği Danıştay’ın ilgili dairesi ve kurulunca saptanması halinde, bu daire ve kurulca temyiz isteminin reddine karar verileceği hüküm altına alınmıştır.

Uyuşmazlıkta; dava konusu işlemin iptali yolunda Batman İdare Mahkemesi’nce verilen 17.7.2012 günlü, E:2012/1542, K:2012/4718 sayılı kararın davalı Kurtalan Kaymakamlığı’na 7.8.2012 tarihinde tebliğ edildiği ve anılan kararda temyiz süresinin 30 gün olduğu açıkça belirtildiği halde, 2577 sayılı Yasa`nın 46/2. maddesinde öngörülen 30 günlük temyiz süresini geçirildikten sonra 17.10.2012 tarihinde kayda giren dilekçe ile temyiz başvurusunda bulunulduğu görülmektedir.

Bu durumda, davalı Kurtalan Kaymakamlığı`nın temyiz başvurusunda süre aşımı bulunduğu anlaşıldığından, temyiz isteminin esasının incelenmesine olanak bulunmamaktadır.

Davalı Milli Eğitim Bakanlığı`nın temyiz başvurusu yönünden ise:

Uyuşmazlık; 657 sayılı Yasa’nın 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli personel olarak çalışmaktayken anılan Yasa`nın 4/A maddesi kapsamında bir kadroya atananların sözleşmeli personel statüsündeki hizmet sürelerinin kadrolu statüdeki hizmet sürelerinde ve bu meyanda aday memurluk sürecinde değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine ilişkindir.

657 sayılı Yasa hükümleri incelendiğinde, bu konuyu düzenleyen ve doğrudan uygulanabilecek bir hukuk kuralının mevcut olmadığı, buna karşılık 657 sayılı Yasa`da ve diğer bazı Yasalarda kıyasen uygulanmaya müsait mevzuat hükümleri bulunduğu görülmektedir:

657 sayılı Yasa’nın 36. maddesinin ortak hükümleri düzenleyen C-6. fıkrasında; “Bu Kanun’un 4’üncü ve 237’nci maddesinin (e) fıkrasına göre sözleşme ile istihdam edilenlerin, memuriyete geçirilmeleri halinde, sözleşmeli olarak geçirdikleri hizmet süreleri, her yıl için bir kademe ilerlemesi ve her üç yıl için bir derece yükselmesi verilmek suretiyle değerlendirilir.” hükmü, 04.06.2011 gün ve Mükerrer 27954 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2.6.2011 gün ve 632 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (b) fıkrası İle 4924 Sayılı Kanun Uyarınca Sözleşmeli Personel Pozisyonlarında Çalışanların Memur Kadrolarına Atanması Amacıyla Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin 1. maddesi ile 657 sayılı Yasa’ya eklenen geçici 37. madde hükmü ile 657 sayılı Yasa`nın 4/B maddesi kapsamında istihdam edilen sözleşmeli personelin memur kadrosuna atandığı ve bu maddenin 4. fıkrasında; “Bu madde hükümlerine göre memur kadrolarına atananların, 4’üncü maddenin (B) fıkrası ve 4924 sayılı Kanun uyarınca sözleşmeli personel pozisyonlarında geçirdikleri hizmet süreleri, öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri dereceleri aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin tespitinde değerlendirilir. Bunlar, atandıkları kadronun mali ve sosyal haklarına göreve başladığı tarihi takip eden aybaşından itibaren hak kazanır ve önceki pozisyonlarında aldıkları mali ve sosyal haklar hakkında herhangi bir mahsuplaşma yapılmaz.” hükmü yer almaktadır.

Ayrıca, 15.02.1982 gün ve 17606 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 12.02.1982 gün ve 2595 sayılı Yasa’nın (daimi işçilerle, sözleşmeli personelin Devlet memurluğuna geçirilmesine dair) geçici 9. maddesinde, 29.06.1984 gün ve 18446 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 26.06.1984 gün ve 241 sayılı KHK`nin (daimi işçilerle, sözleşmeli personelin Devlet memurluğuna geçirilmesine dair) 15. maddesinde de benzer nitelikte hükümlere yer verilmiştir.

Yukarıdaki mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, dava konusu olaya kıyasen uygulanma imkanı olduğu, davacının öğretmenlik görevini sözleşmeli personel statüsünde yapması ile kadrolu statüde yapması arasında ifa ettiği kamu hizmeti ve tabi olduğu hükümler bakımından farklı bir uygulamayı gerektirecek derecede bir nitelik farkı olmadığı anlaşıldığından, sözleşmeli öğretmen olarak görev yaptığı döneme ilişkin hizmet süresinin kadrolu öğretmenlikteki hizmet süresinde değerlendirilmesinin hukuk ve hakkaniyet gereği olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Davacının idari başvurusundaki asaletinin tasdik edilmesi (asli memurluğa atanma) istemine gelince;

657 sayılı Yasa`nın Adaylık başlıklı 3. Bölümünde yer alan 54. maddesinde; “Sınavlarda başarılı olanlardan Devlet memurluğuna girmek isteyenler başarı listesindeki sıraya ve 47’nci maddeye göre ilan edilen kadro sayısı kadar, kurumlarınca memur adayı olarak atanırlar.

Aday olarak atanmış Devlet memurunun adaylık süresi bir yıldan az iki yıldan çok olamaz ve bu süre içinde aday memurun başka kurumlara nakli yapılamaz.” hükmü,

55/1. maddesinde;” Aday olarak atanan memurların önce bütün memurların ortak vasıfları ile ilgili temel eğitime, bilahara sınıfları ile ilgili hazırlayıcı eğitime ve staja tabi tutulmaları ve Devlet memuru olarak atanabilmeleri için başarılı olmaları şarttır.” hükmü,

“Adaylık devresi içinde göreve son verme” başlıklı 56/1. maddesinde; “Adaylık süresi içinde temel ve hazırlayıcı eğitim ve staj devrelerinin her birinde başarısız olanlarla adaylık süresi içinde hal ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durumları, göreve devamsızlıkları tespit edilenlerin disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişkileri kesilir.” hükmüne,

“Asli memurluğa atanma” başlıklı 58. maddesinde ise, “Adaylık devresi içinde eğitimde başarılı olan adaylar disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile onay tarihinden geçerli olmak üzere asli memurluğa atanırlar.

Asli memurluğa geçme tarihi adaylık süresinin sonunu geçemez.” hükmü yer almaktadır.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinden, aday memurun asli memurluğa atanabilmesi için asgari 1 yıllık adaylık süresinin tamamlanmasının doğrudan asli memurluğa atanma sonucunu doğurmadığı, idare tarafından 54/2, 56/1. ve 58. maddeler kapsamında bir değerlendirme yapılarak ilgilinin asli memurluğa atanmasının uygun görülmesi halinde asli memurluğa geçirileceği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, İdare Mahkemesi kararında “davacının mevzuatta asıl memurluğa tanınan diğer haklardan yararlandırılması gerektiği” şeklinde bir ifade kullanılmış olmasının davacının otomatikman asli memurluğa atanmış kabul edileceği gibi bir algı doğurmasına karşılık, idarenin bu konuda bir değerlendirme yaparak davacının asli memurluğa atanıp atanmayacağına karar vereceği açıktır.

İdare Mahkemesi kararının, davacının kademe ve derece ilerlemesinin yapılması, kamu görevine ilk başladığı 20.02.2007 tarihi esas alınarak zorunlu hizmet uygulamasından muafiyet tanınması ve asıl memurluğa mevzuatla tanınan diğer haklardan (özür grubuna bağlı il içi ve il dışı atama vs.) yararlandırılması gerektiğine ilişkin kısmına gelince;

Davacının idareye yaptığı 05.05.2011 günlü başvuruda, sözleşmeli öğretmen olarak görev yaptığı dönemdeki hizmet süresinin adaylık dönemindeki hizmet süresine dahil edilerek 657 sayılı Yasa`nın 58. maddesi uyarınca asli memurluğa atanma talebinde bulunduğu ve 12.05.2011 gün ve 2356 sayılı işlemde ise davacının 1 yıllık asgari adaylık süresini tamamlamadığı öne sürülerek başvurusunun reddedilmesi karşısında; davanın konusunun sözleşmeli statüdeki hizmet süresinin kadrolu statüde değerlendirilmesi ve asli memurluğa atanma talebinin reddinden ibaret olmasına karşılık, İdare Mahkemesince davanın konusunu oluşturmayan konularda hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda davanın konusu dışındaki hususlarda hüküm kurulması nedeniyle İdare Mahkemesi kararının belirtilen kısmında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davalı Kurtalan Kaymakamlığı’nın temyiz isteminin 2577 sayılı Yasa’nın 46/2. maddesi ile 48. maddesinin 6. ve 7. fıkraları uyarınca süre aşımı nedeniyle reddine, davalı Milli Eğitim Bakanlığı’nın temyiz isteminin kararın davacının sözleşmeli statüdeki hizmet süresinin kadrolu statüde değerlendirilmesi ve asli memurluğa atanma talebinin reddine ilişkin işleme ilişkin kısmı yönünden reddi ile Batman İdare Mahkemesi’nce verilen 17.07.2012 günlü, E:2012/1542, K:2012/4718 sayılı kararın bu kısmının yukarıda belirtilen açıklama ile onanmasına, yine davalı Milli Eğitim Bakanlığı’nın temyiz isteminin kısmen kabulü ile kararın “davacının kademe ve derece ilerlemesinin yapılması, kamu görevine ilk başladığı 20.02.2007 tarihi esas alınarak zorunlu hizmet uygulamasından muafiyet tanınması ve asıl memurluğa mevzuatla tanınan diğer haklardan (özür grubuna bağlı il içi ve il dışı atama v.s.) yararlandırılması gerektiğine” ilişkin kısmının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 49. Maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Yasa ile değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen nedenler gözetilmek suretiyle bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere 23.09.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY 7. DAİRE Esas : 2011/1408 Karar : 2011/1193 Tarih : 28.04.2011

  • İYUK 46. Madde

Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14’üncü maddesi hükmü uyarınca ilk inceleme ile görevlendirilen Tetkik Hakimi Mahmut KENGER`in açıklamaları dinlenildikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dosyanın incelenmesinden, Diyarbakır Vergi Mahkemesinin anılan kararının bozulması istemiyle 28.11.2002 tarihinde kayda alınan dilekçe ile temyiz isteminde bulunulduğu, 12.5.2003 tarihinde kayda alınan, Mardin Vergi Dairesi Müdürlüğünün 8.5.2003 tarih ve 2284 sayılı yazısı ile, davacının 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu hükümlerinden yararlanmak için başvuruda bulunduğunun bildirilmesi üzerine Danıştay Yedinci Dairesince, 5.6.2003 tarih ve E:2003/783; K:2003/3413 sayılı karar ile, temyiz istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği; daha sonra, 12.11.2010 tarihinde mahkeme kayıtlarına alınan dilekçe ile, daha önce temyiz istemine konu edilen mahkeme kararının bozulması istemiyle yeniden temyiz isteminde bulunulduğu anlaşılmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 46’ncı maddesinde; Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştayda temyiz edilebileceği; 54’üncü maddesinin 1`inci fıkrasında ise, Danıştay dava daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri Genel Kurullarının temyiz üzerine verdikleri kararlar hakkında bir defaya mahsus olmak üzere taraflarca kararın düzeltilmesinin istenebileceği hususları hükme bağlanmıştır.

Yukarıda anılan hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden de anlaşılacağı üzere; İdare ve Vergi Mahkemelerinin nihai kararlarının Danıştayda temyizen incelenmesi mümkün olup, temyiz incelemesine konu edilmiş ve hakkında hüküm kurulmuş bir mahkeme kararının ikinci kez temyiz yoluyla incelenmesi olanaklı değildir. Ancak yapılan temyiz başvurusu üzerine temyiz mercii tarafından verilen kararın, yine aynı merciden, düzeltilmesinin istenebileceği açıktır.

Bu hukuki durum karşısında; Diyarbakır Vergi Mahkemesinin anılan kararına yönelik temyiz başvurusu karara bağlandıktan sonra, yine aynı mahkeme kararı hakkında ikinci kez yapılan temyiz başvurusunun incelenmesine olanak bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin incelenmeksizin ( REDDİNE ), oybirliği ile karar verildi.


İDARİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU Esas : 2010/114 Karar : 2010/247 Tarih : 18.02.2010

  • İYUK 46. Madde

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 14. maddesi uyarınca Tetkik Hakimi`nin açıklamaları dinlenildikten sonra gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46. maddesinin 2. fıkrasında, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiş, aynı Yasa’nın 8. maddesinin 3. fıkrasında da, bu Yasa`da yazılı sürelerin bitmesinin çalışmaya ara verme zamanına rastlaması halinde, bu sürelerin, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılacağı öngörülmüştür.

2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 86. maddesinin, 1.1.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasa’yla değişik 1. fıkrasında ise, Danıştay dairelerinin her sene Ağustos’un birinden Eylül’ün beşine kadar çalışmaya ara vermesi öngörülmüş; böylece ara vermenin son günü Eylül`ün dördü olarak belirlenmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, Danıştay Onüçüncü Dairesinin temyize konu kararının 27.7.2009 günü davacı vekiline tebliğ edildiği, otuz günlük temyiz süresinin bitiminin çalışmaya ara verme zamanına rastladığı, bu nedenle sürenin, ara vermenin sona erdiği günü, yani Eylül`ün dördünü izleyen tarihten itibaren 11.9.2009 cuma günü çalışma saati bitimine kadar uzadığı; ancak davacının bu süre geçtikten sonra, 14.9.2009 gününde kayda geçen dilekçeyle temyiz isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda, Yasada öngörülen süre geçirildikten sonra yapılan temyiz başvurusunun incelenmesi olanağı bulunmadığından, davacının isteminin süre aşımı nedeniyle ( REDDİNE ), oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

2575 sayılı Danıştay Yasası’nın 86. maddesinin 1. fıkrası çalışmaya ara verme süresinin kısaltılması amacıyla yeniden düzenlenerek, Danıştay dairelerinin her sene Ağustos ayının birinden Eylül’ün beşine kadar çalışmaya ara vermeleri öngörülmüştür. Bu kuralda çalışmaya ara verme süresi, bu sürenin başladığı ve sona erdiği gün açıkça gösterilerek belirlenmiştir. Yani, çalışmaya ara vermenin “…Eylül’ün beşine kadar…” süreceği ifade edilerek, Eylül’ün beşi çalışmaya ara vermenin sona erdiği gün olarak gösterilmiştir. Dolayısıyla Danıştay dairelerinin Eylül`ün altısında çalışmaya başlayacakları hususunda duraksama bulunmamaktadır. Nitekim sözü edilen düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten bu yana uygulamanın da bu doğrultuda olduğu bilinen gerçektir.

Belirtilen durum karşısında, davacının Yasa`da öngörülen süre içinde temyiz isteminde bulunduğu sonucuna ulaşıldığından, karara katılmıyoruz.


DANIŞTAY 2. DAİRE Esas : 2009/5122 Karar : 2009/4852 Tarih : 23.12.2009

  • İYUK 46. Madde

TEMYİZ İSTEMİNDE BULUNAN (DAVACI): KARŞI TARAF: 1-Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü - ANKARA 2-Tunceli Valiliği İSTEĞİN ÖZETİ: Tunceli Kadastro Müdürlüğünde Kadastro Teknisyeni olarak görev yapmakta iken 1997 yılında Fırat Üniversitesi Tunceli Meslek Yüksek Okulu İnşaat Bölümünden mezun olması sebebiyle İnşaat Teknikerliği Unvanını kazanan ve bu tarihten itibaren teknikerlere ödenen Özel Hizmet Tazminatından faydalandırılan davacının, 2007 yılı Aralık ayı maaşından itibaren teknikerlik unvanı karşılığı ödenen özel hizmet tazminatı ödemesine son verilmesine ilişkin 7.12.2007 günlü, 1189 sayılı işlemin iptali ve maaşından yapılan kesintilerin yasal faiziyle birlikte iadesine karar verilmesi istemiyle açılan davanın reddi yolunda, Malatya idare Mahkemesi’nce verilen 26.12.2008 günlü, E:2008/132, K:2008/1566-sayılı kararın, temyizen incelenerek bozulması isteminin, süre aşımı yönünden reddine dair Danıştay ikinci Dairesi’nin 2,0.5.2009 günlü, E:2009/2404, K:2009/2062 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay ikinci Dairesi’nce 12.10.2009 günlü ara kararı cevabının da geldiği görülerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 14. maddesi uyarınca ilk inceleme ile görevli Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği düşünüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46. maddesinde; özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay da temyiz yoluna başvurulabileceği, aynı Yasanın Kararın düzeltilmesi başlıklı 54. maddesinde; Danıştay dava daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarının temyiz üzerine verdikleri kararlar ile bölge idare mahkemelerinin itiraz üzerine verdikleri kararlar hakkında, bir defaya mahsus olmak üzere kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde taraflarca kararın düzeltilmesinin istenebileceği hükme bağlanmıştır. Bu durumda, temyiz istemi hakkında Danıştay`ca temyiz aşamasında verilen karara karşı yeniden temyiz isteminde bulunulamayacağından davacının bu talebi incelenerek hakkında bir karar verilmesine hukuken olanak bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay İkinci Dairesi`nce verilen 20.5.2009 günlü, E:2009/2404, K:2009/2062 sayılı kararın temyizen incelenerek kaldırılması yolundaki davacı isteminin incelenmeksizin reddine, oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 3. DAİRE Esas : 2009/4122 Karar : 2009/2814 Tarih : 30.09.2009

  • İYUK 46. Madde

577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46. maddesinin (2) işaretli bendinde; özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği kurala bağlanmıştır.

İdari yargılamada dava açma ve kanun yoluna başvurma süreleri kendine özgü hak düşürücü süreler olup, kamu düzenini ilgilendirdiğinden taraflarca ileri sürülmese bile davanın her aşamasında ilgili yargı mercii tarafından re’sen dikkate alınması gereken bir husus olduğu gibi, bu sürelerin durması veya kesilmesini gerektiren durumlar ancak yasal bir düzenlemeyle yapılabilir.

5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun’un 1. maddesinde her yıl Temmuz ayının birinden yirmisine kadar mali tatil uygulanacağı, Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirli sürelerde yapılması gereken muhasebe kayıt süreleri, bildirim süreleri ve vergiyle ilgili işlemlere ilişkin dava açma sürelerinin mali tatil süresince işlemeyeceği, belirtilen sürelerin mali tatilin bitiminden itibaren tekrar işlemeye başlayacağı hükme bağlanmış olup, Kanun’un gerekçesinde düzenlemenin amacının, 3568 sayılı Yasa’ya göre çalışan meslek mensuplarının, mükelleflerin vergiyle ilgili mevzuattan kaynaklanan işlemlerini takip ederken maruz kaldıkları yoğun stresten uzaklaştırılmaları olduğu belirtilmiştir.

Söz konusu maddenin uygulanmasına ilişkin olarak düzenlenip, 30.06.2007 günlü 26568 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1 Sıra No.lu Mali Tatil Uygulanması Hakkında Genel Tebliğ’in “Mali Tatil Nedeniyle İşlemeyen Süreler” başlıklı 5. maddesinin 3 işaretli bendinde ikmalen, re’sen ve idarece yapılmış olan tarhiyatlara karşı mükelleflerin dava açma süresinin, vergi ve ceza ihbarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren 30 gün olduğu, dava açma süresinin mali tatile rastlaması halinde sürenin mali tatil süresince işlemeyeceği açıklanmıştır.

Yukarıda değinilen düzenlemelere göre, mükelleflerin vergiyle ilgili işlemlerini takip eden 3568 sayılı Yasa’ya tabi meslek mensuplarına yoğun şekilde ihtiyaç duyulan dönemlerde, bu meslek mensuplarının yeterli ölçüde dinlenmelerinin temin edilmesi amacıyla kanunla öngörüldüğü anlaşılan mali tatil süresince, 5604 sayılı Yasa’da açıkça vergiyle ilgili işlemlere ilişkin dava açma sürelerinin işlemeyeceği de kurala bağlanmış iken benzer şekilde bir hükmün öngörülmediği temyiz başvurusuna ilişkin sürenin de işlemeyeceği sonucuna ulaşmaya olanak bulunmamaktadır.

Bu durumda, her yılın 1-20 Temmuz tarihleri arasında geçerli olan mali tatil süresince temyiz yoluna başvuru süresi işlemeye devam edeceğinden davacıya 17.06.2009 gününde tebliğ edilen vergi mahkemesi kararına karşı 30 günlük başvuru süresi geçirildikten sonra 21.07.2009 gününde kayda giren dilekçeyle yapılan temyiz isteminin, süre aşımı nedeniyle incelenemeyeceği gerekçesiyle (REDDİNE), oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 15. DAİRE Esas: 2016/3772 Karar: 2016/3323 Tarih: 09.05.2016

  • İYUK 46. Madde

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : 2577 Sayılı Kanun’un 46. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrasında özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği; 48. maddesinin altıncı fıkrasında, temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapılması halinde kararı veren mahkemenin, ilk derece mahkemesi olarak davaya bakan Danıştay dairesinin, temyiz isteminin reddine karar vereceği; mahkemenin veya Danıştay dairesinin bu kararlarına karşı, tebliğ tarihini izleyen günden itibaren yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği; aynı maddenin yedinci fıkrasında, temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapıldığı hususlarının, dosyanın gönderildiği Danıştayın ilgili dairesi ve kurulunca saptanması hallerinde de altıncı fıkrasında sözü edilen kararın daire ve kurulca verileceği kuralına yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; temyiz edilen mahkeme kararının davalıya 04.03.2016 tarihinde tebliğ edildiği; davalı idare tarafından yukarıda anılan maddede belirtilen 7 günlük süre içerisinde, en geç 11.03.2016 tarihine kadar temyiz isteminde bulunulması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 14.03.2016 tarihinde kayda giren dilekçeyle temyiz isteminde bulunulduğu anlaşılmaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenle, temyiz isteminin süre aşımı sebebiyle reddine, 09.05.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/2360 Karar: 2015/2296 Tarih: 18.06.2015

  • İYUK 46. Madde

Dava; tıbbi sarf malzemeleri pazarında iyileştirici nitelikteki kardiyoloji sarf malzemesi sağlayıcısı teşebbüslerin aralarında anlaşarak 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesini ihlal ettiklerinden bahisle, aynı Kanun’un 16. maddesinin 2., 4. fıkraları uyarınca İdari para cezası verilmesine dair Rekabet Kurulu’nun 16.3.2007 tarih ve 07-24/236-76 Sayılı kararının davacı şirkete yönelik kısımlarının iptali istemiyle açılmıştır.

Dairemizin 16.2.2010 tarih ve E:2007/9330, K:2010/1325 Sayılı kararıyla; işlem dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin davacı şirket yönünden değerlendirilmesi sonucunda, davacı şirketin Kardiyoloji Çalışma Grubu ( KÇG ) üyesi olduğu, pazarda faaliyet gösteren soruşturma tarafı teşebbüslerle birlikte hastanelerden konsinye malzemelerin çekilmesi ve hastanelere mal vermemeye dair olarak hazırlanan bildiriye imza attığı ( 25 ve 26 numaralı tespit ), rakip teşebbüslerle birlikte konsinyeleri hastanelerden çekmek ve ihalelere katılmamak suretiyle ilgili pazardaki ürünlerin arz koşullarının piyasa dışında belirlenmesine yol açtığı ( 45,, 47 ve 57 numaralı tespit ), ayrıca yine rakip teşebbüslerle birlikte pazardaki fiyat ve satım şartlarını belirlediği ( 73,, 74,, 82 ve 86 numaralı tespit ) yolundaki tespitlerden hareketle, fiyat ve satım şartlarının rakiplerle birlikte belirlenmesi, pazarın bölüşülmesi ve rakip teşebbüslerin faaliyetlerinin zorlaştırılması suretiyle 4054 Sayılı Kanunun 4. Maddesini ihlal ettiğinden bahisle, 2001 yılı sonunda oluşan gayri safi gelirlerinin takdiren % 4’ü oranı üzerinden idari para cezası ile cezalandırıldığı; bu tespitlerden; 25 numaralı tespitte, hastanelerden konsinye malzemelerin çekilmesine ve hastanelere mal verilmemesine dair olarak hazırlanan 17.1.2002 tarihli bildiriye davacı şirket tarafından da imza atıldığı ve aynı içerikteki 30.1.2002 tarihli yazının Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Y. O.’a gönderildiği sabit olmakla birlikte, davacı şirketin, rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacına yönelik bireysel eylemleriyle doğrulanmadığı sürece, tek başına belirtilen bildiriye dayalı olarak bir rekabet ihlalinin gerçekleştiğinden söz edilemeyeceği; nitekim, Rekabet Kurulu’nun da davaya konu kararında, belirtilen bildirinin imzalanmak suretiyle kabul edilmesini ve ilgili idareye gönderilmesini tek başına bir ihlal olarak değerlendirmediği ve bu şekilde davranan teşebbüslere idari yaptırım uygulamadığı; diğer taraftan, davaya konu Kurul kararının teşebbüslere dair tespitlerin değerlendirildiği bölümünde, davacı şirketle ilgili olarak O. A.’ın şirket temsilcisi olduğundan hareketle 1,, 2,, 26,, 45,, 47,, 57,, 73,, 74,, 82 ve 86 numaralı tespitler dikkate alınarak 4054 Sayılı Kanunun 4. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılıp, aynı Kanun’un 16. maddesi uyarınca idari para cezası takdir edilmiş ise de; soruşturma raporunda O. A.’ın M… Ltd. Şti.’nin temsilcisi olduğu belirtildiğinden ve söz konusu tespitler adı geçen şirket hakkında sonuç doğuracağından, davalı idarece aksi yönde bir delil de ileri sürülemediğinden, davacı şirketle O. A. arasındaki ilişki konusunda bir belirsizlik bulunduğu ve mevcut tespitlerin davacı şirket aleyhine kanıt olarak kabul edilemeyeceği; bu durumda, davacı şirket ile ilişkisi saptanamayan O. A.’ın imzaladığı belgelere dayalı olarak davacı şirketin diğer teşebbüslerle birlikte, tıbbi sarf malzemeleri pazarında, arz koşullarının piyasa dışında belirlenmesi, fiyat ve satım şartlarının rakiplerle birlikte belirlenmesi, pazarın bölüşülmesi ve rakip teşebbüslerin faaliyetlerinin zorlaştırılması suretiyle 4054 Sayılı Kanunun 4. maddesini ihlal ettiğine ve bu davranışı sebebiyle idari para cezası verilmesine dair davaya konu Rekabet Kurulu kararında hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle Rekabet Kurulu’nun 16.3.2007 tarih ve 07-24/236-76 Sayılı kararının davacı şirkete yönelik kısımlarının iptaline karar verilmiştir.

Anılan kararın davalı idare tarafından temyizi üzerine yapılan temyiz incelemesi - sonucu, İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 20.2.2014 tarih ve E:2010/3333, K:2014/437 Sayılı kararıyla aynen, “4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinin 1. - fıkrasında; belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemlerinin hukuka aykırı ve yasak olduğu belirtilmiş, maddenin devamında yer alan ( a ) bendinde, mal veya hizmetlerin alım ya da satım fiyatının, fiyatı oluşturan maliyet, kar gibi unsurlar ile her türlü alım yahut satım şartlarının tespit edilmesi; ( b ) bendinde, mal veya hizmet piyasalarının bölüşülmesi ile her türlü piyasa kaynaklarının veya unsurlarının paylaşılması ve kontrolü; ( c ) bendinde, mal veya hizmetin arz ya da talep miktarının kontrolü veya bunların piyasa dışında belirlenmesi; ( d ) bendinde, rakip teşebbüslerin faaliyetlerinin zorlaştırılması, kısıtlanması veya piyasada faaliyet gösteren teşebbüslerin boykot ya da diğer davranışlarla piyasa dışına çıkartılması yahut piyasaya yeni gireceklerin engellenmesi yasaklanan haller arasında sayılmıştır.

Buna göre, doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan anlaşmaların hukuka aykırı ve yasak olduğu, keza böyle bir amaç taşınmasa dahi rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama etkisi doğuran yahut doğurabilme ihtimali olan anlaşmaların yasaklandığı açıktır. Diğer bir anlatımla, bu anlaşmalar yapılırken ve uygulanırken böyle bir amaç taşınmasa dahi rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama etkisinin doğma ihtimalinin mevcut olması bile söz konusu anlaşmaların hukuka aykırı sayılması için yeterli sayılmaktadır.

Aynı Kanun’un 16. maddesinin 2. fıkrasının uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan halinde, bu Kanun’un 4., 6. maddesinde yasaklanmış olan davranışları gerçekleştirdiği Kurul kararı ile sabit olanlara ikiyüz milyon liradan aşağı olmamak üzere, ceza verilecek teşebbüs niteliğindeki gerçek ve tüzel kişiler ile teşebbüs birlikleri ve/veya bu birliklerin üyelerinin bir yıl önceki mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirinin yüzde onuna kadar para cezası verileceği öngörülmüş; 4. fıkrasının uyuşmazlık tarihindeki halinde de, Kurul’un para cezası verirken, kastın varlığı, kusurun ağırlığı, ceza uygulanan teşebbüs veya teşebbüslerin pazar içindeki gücü ve muhtemel zararın ağırlığı gibi unsurları dikkate alacağı kurala bağlanmıştır.

Dava konusu Kurul kararının teşebbüslere dair tespitlerin değerlendirildiği bölümünde davacı şirketle ilgili olarak O. A.’ın şirket temsilcisi olduğundan hareketle 1,, 2,, 26,, 45,, 47,, 73,, 74,, 82 ve 86 numaralı tespitler dikkate alınarak 4054 Sayılı Kanunun 4. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılıp, aynı Kanun’un 16. maddesinin 2., 4. fıkraları uyarınca 2001 yılı net satışlarının % 4’ü oranında idari para cezası takdir edilmiş ise de, soruşturma raporunda O. A.’ın M… Ltd. Şirketi’nin temsilcisi olduğu belirtildiğinden ve söz konusu tespitler adı geçen şirket hakkında sonuç doğuracağından, ayrıca davalı idarece aksi yönde bir delil de ileri sürülemediğinden, anılan tespitlerin davacı şirket aleyhine kanıt olarak kabul edilemeyeceği açıktır.

Ancak, temyiz istemine konu karara dair dosyanın incelenmesinden, aralarında davacı şirketin de bulunduğu tıbbi sarf malzemeleri pazarında faaliyet gösteren soruşturma tarafı teşebbüslerin, hastanelerden konsinye malzemelerin çekilmesine ve hastanelere mal verilmemesine dair olarak hazırlanan 17.1.2002 tarihli bildiriye imza attıkları ve aynı içerikteki 30.1.2002 tarihli yazıyı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Y. O.’a gönderdikleri ( Tespit 25 ) anlaşılmaktadır.

Bu durumda, davacı şirketin söz konusu fiili sebebiyle 4054 Sayılı Kanunun 4. maddesini ihlal ettiği açık olduğundan, davaya konu Kurul kararının, davacı şirkete idari para cezası verilmesine dair kısmında hukuka aykırılık bulunmadığı” gerekçesiyle Dairemizce verilen kararın bozulmasına karar verilmiştir.

2577 Sayılı Kanunun 46. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında, Danıştay dava daireleri kararlarına karşı Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiş; 2575 Sayılı Kanunun 38. maddesinde İdari Dava Daireleri Kurulu’nca, idari dava dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilen kararların temyizen inceleneceği ifade edilmiş; 2577 Sayılı Kanunun 49. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasında da, idare mahkemelerinin bozmaya uymayarak eski kararında ısrar edebileceği öngörülmüşken, Danıştay İdari ve Vergi Dava Daireleri Kurulları kararlarına uyulmasının zorunlu olduğu belirtilerek, Danıştay dava dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdiği kararların temyizen bozulması halinde ise Danıştay dava dairelerine ısrar olanağı tanınmamıştır.

Aktarılan durum ve 2577 Sayılı Kanunun 49. maddesindeki düzenleme karşısında bozma kararı üzerine İdari Dava Daireleri Kurulu kararında belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 20.2.2014 tarih ve E:2010/3333, K:2014/437 Sayılı kararında belirtilen ve yukarda aynen aktarılan gerekçelerle davanın REDDİNE, ayrıntısı aşağıda gösterilen 157,90.-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, 132,40-TL temyiz yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nce belirlenen 3.000.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, posta giderleri avansından artan tutarın davacıya iadesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 ( otuz ) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyiz yolu açık olmak üzere, 18.06.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY 11. DAİRE Esas: 2012/621 Karar: 2013/13369 Tarih: 17.12.2013

  • İYUK 46. Madde

Dava, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4. maddesinin ( B ) fıkrası kapsamında sözleşmeli personel statüsünde hemşire olarak görev yapan davacı tarafından, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesinin iki yıl süreli Veterinerlik Bölümü Laborant ve Veteriner Sağlık Programını bitirdiğinden bahisle, sözleşme ücretinin yeni öğrenim durumu dikkate alınarak yeniden belirlenmesi için yapılan başvurunun reddine dair işlemin iptali ile yoksun kaldığı maaş ve döner sermaye ek ödemesi tutarının yasal faiziyle birlikte Ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince, davaya konu işlemin iptaline, tazminat istemine yönelik davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.

Davalı İdareler tarafından, sözleşmeli personelin tamamlamış olduğu üst öğrenimin, atandığı pozisyon unvanıyla ilgili olmadığı ileri sürülerek Mahkeme kararının iptal ve kabule dair kısmının bozulması istenilmektedir.

Davalı İdarelerden Sağlık Bakanlığının temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü hususlar İdare Mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmamıştır.

Davalı İdarelerden Ankara Valiliği’nin temyiz istemine gelince;

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrasında; özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği, 48. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasında; temyiz dilekçelerinin ilgilisine göre kararı veren mahkemeye, Danıştay’a veya 4. maddede belirtilen mercilere verileceği ve kararı veren mahkeme veya Danıştay’ca karşı tarafa tebliğ edileceği, karşı tarafın tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde cevap verebileceği, cevap verenin, kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile düzenleyeceği dilekçesinde, temyiz isteminde bulunabileceği, bu takdirde bu dilekçelerin temyiz dilekçesi yerine geçeceği kurala bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, temyize konu Mahkeme kararının davalı idarelerden Ankara Valiliğine 18.11.2011 tarihinde tebliğ edildiği, Ankara Valiliğince 22.12.2011 tarihinde kayda giren dilekçeyle kararın temyiz edildiği anlaşıldığından, Ankara Valiliği temyiz isteminin süre aşımı sebebiyle esasının incelenmesine olanak bulunmamaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davalı İdarelerden Sağlık Bakanlığının temyiz isteminin reddi ile İdare Mahkemesi kararının ONANMASINA; Ankara Valiliği temyiz isteminin ise SÜRE AŞIMI NEDENİYLE reddine, temyiz giderinin istemde bulunanlar üzerinde bırakılmasına, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 ( onbeş ) gün içinde Danıştay’da karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.12.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


  1. Anayasa Mahkemesinin 26/7/2023 tarihli ve E.:2023/36 K.:2023/142 sayılı Kararı ile bu bent iptal edilmiştir. Kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra (13/7/2024) yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. 

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS