0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Dilekçelerin Verileceği Yerler

İYUK Madde 4

Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebilir.



İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) 4. Madde Emsal Danıştay Kararları


DANIŞTAY 15. DAİRE Esas : 2011/163 Karar : 2011/3444 Tarih : 2.11.2011

  • İYUK 4. Madde

Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesi`nce gereği görüşüldü:

8/6/2011 tarih ve 27958 sayılı mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan 635 ve 640 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler uyarınca Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın tüzel kişiliğinin kaldırıldığı ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın kurularak Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü’nün adı geçen Bakanlığa bağlandığı anlaşıldığından, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı`nın davalı idare olarak kabul edilmesinden sonra işin esasına geçildi:

Dava; 4077 sayılı Kanun hükümlerine aykırı davranıldığı belirtilerek davacı şirkete 59.192-TL idarî para cezası verilmesine ilişkin 10/7/2007 tarih ve 142 sayılı Reklam Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Ankara 6. İdare Mahkemesi’nce; dava konusu işlemin 23/7/2007 tarihinde davacı şirkete tebliğ edildiği, 4077 sayılı Kanun’un 26. maddesi uyarınca bu işleme karşı 7 gün içerisinde en geç 30/7/2007 tarihine kadar dava açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 3/8/2007 tarihinde açılan davanın 2577 sayılı Kanun`un 15/1-b maddesi uyarınca esasının incelenmesi olanağı bulunmadığı gerekçesiyle, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Danıştay Başsavcılığı`nca, anılan kararın hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen kanun yararına bozulması istenilmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 51. maddesinde, idare mahkemelerince “kesin olarak verilen” kararların da kanun yararına temyiz olunacağına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte, kanun yararına bozmanın amaç ve işlevi dikkate alındığında idare mahkemesince verilen kesin kararların da kanun yararına temyiz olunabileceğine karar verilerek, esasa geçildi:

2577 sayılı Kanun`un 4. maddesinde; dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü evrakın, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebileceği, 6. maddesinin birinci fıkrasında ise; Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına veya 4. maddede yazılı yerlere verilen dilekçelerin harç ve posta ücretleri alındıktan sonra deftere derhal kayıtları yapılarak kayıt tarih ve sayısının dilekçenin üzerine yazılacağı, davanın bu kaydın yapıldığı tarihte açılmış sayılacağı kuralına yer verilmiştir.

4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan 26. maddesinin ikinci fıkrasında ise; bu Kanun`da öngörülen para cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği, itirazın idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmayacağı ve zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılacağı, itiraz üzerine idare mahkemesince verilen kararların kesin olduğu hükme bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden; davacı şirkete 4077 sayılı Kanun uyarınca verilen idarî para cezasının 23/7/2007 tarihinde tebliğ edildiği, bu işleme karşı Ankara İdare Mahkemesine gönderilmek üzere, 30/7/2007 tarihinde İstanbul İdare Mahkemesi kayıtlarına giren dilekçe ile dava açıldığı, aynı tarihte harç ve posta giderlerinin yatırıldığı, 2577 sayılı Kanun’un 6. maddesi uyarınca dava dilekçesinin İstanbul İdare Mahkemesi kayıtlarına giriş tarihi esas alındığında, davanın 4077 sayılı Kanun`un 26. maddesine uygun olarak süresinde açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda; davayı süre aşımı nedeniyle reddeden İdare mahkemesi kararının kanun yararına bozulması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığı tarafından yapılan kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile Ankara 6. İdare Mahkemesi’nin 13/9/2007 tarih ve E: 2007/902, K: 2007/1375 sayılı kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere ( KANUN YARARINA BOZULMASINA ), kararın birer örneğinin ilgili G….. ve T….. Bakanlığı ile Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmesine ve kararın Resmî Gazete`de ( YAYIMLANMASINA ), oybirliğiyle karar verildi


DANIŞTAY 6. DAİRE Esas: 2010/6633 Karar: 2014/1248 Tarih: 20.02.2014

  • İYUK 4. Madde

Dosyanın incelenmesinden; davacı Şirket tarafından ithal edilen eşyaya ilişkin olarak proforma faturada yer alan kıymet üzerinden tahakkuk ettirilerek ödenen gümrük ve katma değer vergisinin, orijinal faturasındaki kıymete göre oluşan fazlaya ilişkin kısmının iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddine dair işlemin iptali yolundaki …. Vergi Mahkemesinin 16.11.2001 gün ve E: 2001/148; K: 2001/451 sayılı kararının, Danıştay Yedinci Dairesinin 26.9.2005 gün ve E: 2002/412; K: 2005/2066 sayılı kararıyla bozulduğu; bozma kararının, davacı Şirketin vekili Av. ….`na, “…. Cad. …. İş Merkezi No…., Kat: …. ….” adresinde, 9.12.2005 tarihinde tebliği üzerine, 15.10.2004 tarihli vekaletnameyle vekil tayin edilen Av. …. tarafından, …. Vergi Mahkemesi aracılığıyla Danıştay Yedinci Dairesi Başkanlığına iletilmek üzere …. Asliye Hukuk Mahkemesine verilen ve 22.12.2005 tarihinde Mahkeme kayıtlarına alınan dilekçeyle, kararın düzeltilmesi talebinde bulunulduğu; söz konusu dilekçenin …. Vergi Mahkemesinin kayıtlarına 5.1.2006 tarihinde alındığı, ancak …. Vergi Mahkemesince, 29.12.2005 gün ve E: 2005/505; K: 2005/526 sayılı kararla, bozma kararına uyulmak suretiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

İlk derece idari yargı yerlerinin kararlarının, üst derece idari yargı yerince bozulması üzerine, bozma kararına uyularak, bozma kararındaki gerekçeler doğrultusunda karar verilebilmesi için, bozma kararının kesinleşmesi gerekir. Kararın düzeltilmesi isteminde bulunulması için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15’inci maddesinde öngörülen onbeş günlük sürenin dolmasından sonra, kararın düzeltilmesi dilekçesinin, anılan Kanunun 4`üncü maddesinde belirtilen yerler aracılığı ile ilgili mahkemeye gönderilebileceği olasılığı da dikkate alınarak, makul bir sürenin daha geçmesinin beklenilmesi ve böylelikle ilgili tarafın hak arama yollarından birisi olan kararın düzeltilmesi yoluna başvurmasına olanak tanınması, adil yargılama ilkesinin gereklerindendir.

Olayda, Danıştay Yedinci Dairesinin 26.9.2005 gün ve E: 2002/412; K: 2005/2066 sayılı bozma kararının davacı Şirket vekiline, 9.12.2005 tarihinde tebliği üzerine, …. Vergi Mahkemesi aracılığıyla Danıştay Yedinci Dairesi Başkanlığına iletilmek üzere …. Asliye Hukuk Mahkemesine, yasal süre içerisinde, 22.12.2005 tarihinde kararın düzeltilmesi dilekçesi verilmiş olduğundan, kesinleşmemiş olan bozma kararına uyulmak suretiyle verilen mahkeme kararında isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının ( BOZULMASINA ); bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU Esas: 2014/404 Karar: 2015/5697 Tarih: 30.12.2015

  • İYUK 4. Madde

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; davacı şirket hakkında, 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 17., 25/8. maddeleri uyarınca 73.966,00.TL idari para cezası ve reklam durdurma cezası uygulanmasına dair 20.10.2011 günlü, 2982 Sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

Ankara 7. İdare Mahkemesi’nin 09.01.2012 günlü, E:2011/2427, K:2012/30 Sayılı kararıyla; 4077 Sayılı Kanun’un 17., 25/8. maddeleri uyarınca 73,966,00 TL idari para cezası ile reklam durdurma cezasına dair 20.10.2011 günlü, 2982 Sayılı işlemin davacı şirkete tebliğ edildiği 27.10.2011 tarihini takip eden 28.10.2011 tarihinden itibaren 4077 Sayılı Kanun’un 26 /3. maddesi uyarınca 15 gün içinde ve en son 11.11.2011 tarihinde dava açılması gerekirken, dava dilekçesinin Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesi Başkanlığı’na gönderilmek üzere 10.11.2011 tarihinde İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne verildiği, Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesi kayıtlarına ise 17.11.2011 tarihinde girdiği, anılan süre geçirildikten sonra 17.11.2011 tarihinde kayda giren dilekçeyle açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.

Anılan karar, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 13.02.2013 günlü, E:2012/9913, K:2013/1167 Sayılı kararıyla; 2577 Sayılı Kanun’un 4. maddesinde, 05.07.2012 günlü, 28344 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6352 Sayılı Kanun’un 52. maddesiyle yapılan değişiklikle, dilekçeler ve savunmalar ile davalara dair her türlü evrakın büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın Asliye Hukuk Hakimliklerine verilebileceğinin düzenlendiği, bu durumda; İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne 10.11.2011 tarihinde verilen dava dilekçesinin 15 günlük yasal süre içerisinde verildiği görüldüğünden, davanın süre aşımı sebebiyle reddine dair İdare Mahkemesi kararında usul hükümlerine uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuş ise de; İdare Mahkemesi, bozma kararına uymayarak ilk kararında ısrar etmiştir.

Davacı, Ankara 7. İdare Mahkemesi’nin 05.11.2013 günlü, E:2013/1485, K:2013/1406 Sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 26. maddesinin4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 26. maddesinin üçüncü fıkrasında, bu Kanun hükümlerine göre verilen idarî yaptırım kararlarına karşı 06.01.1982 tarihli ve 2577 Sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulacağı, İdare Mahkemesinde davanın, işlemin tebliği tarihinden itibaren onbeş gün içinde açılacağı belirtilmiştir.

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 4. maddesinde2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 4. maddesinde, dilekçeler ve savunmalar ile davalara dair her türlü evrakın, Danıştay veya ait mahkeme başkanlıklarına veya bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebileceği hükmüne yer verilmiş iken, 05.07.2012 günlü, 28344 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkındaki 6352 Sayılı Kanun’un 52. maddesinde yapılan değişiklik ile, söz konusu maddenin ( 1 ) numaralı fıkrasında yer alan “bulunmayan yerlerde” ibaresinden sonra gelmek üzere “büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın” ibaresi eklenmiştir.

6352 Sayılı Kanun’un 52. maddesiyle6352 Sayılı Kanun’un 52. maddesiyle yapılan ve yukarıda bahsedilen ibareye, kanun tasarı metninde yer verilmediği ancak komisyon toplantıları esnasında yeni madde ihdasına dair olarak verilen önergede, 2577 Sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasında geçen “bulunmayan yerlerde” ibaresinden sonra gelmek üzere “büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın” ibaresi eklenmesi isteminde bulunulduğu, önergenin gerekçesi olarak; “Büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde bulunan ilçe belediyelerinde ikamet eden vatandaşların, idarî yargı mercilerine gönderecekleri dilekçelerini, bu ilçelerdeki asliye hukuk mahkemelerine verebilmesi sağlanarak, vatandaşların ulaşım yükünden kurtarılması amaçlanmaktadır.” ifadesine yer verildiği görülmektedir.

Bu durumda, 6352 Sayılı Kanun’un 52. maddesinin, gerekçesiyle birlikte değerlendirilmesi sonucunda, değişikliğin amacıyla bağdaşmayacak şekilde davacılar aleyhine yorumlanmasına imkan bulunmamaktadır.

Bu nedenle, İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi kayıtlarına 10.11.2011 tarihinde giren dilekçeyle davanın 15 günlük özel dava açma süresi içinde açıldığı anlaşıldığından, davanın süre aşımı sebebiyle reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüne, Ankara 7. İdare Mahkemesi’nin 05.11.2013 günlü, E:2013/1485, K:2013/1406 Sayılı ısrar kararının BOZULMASINA, dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 ( onbeş ) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.12.2015 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

Dosyanın incelenmesinden; Ankara 7. İdare Mahkemesi’nin 05.11.2013 günlü, E:2013/1485, K:2013/1406 Sayılı ısrar kararının usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddi ile ısrar kararının onanması gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz.


DANIŞTAY 13. DAİRE Esas: 2008/3504 Karar: 2009/8647 Tarih: 25.09.2009

  • İYUK 4. Madde

Dava, 12.07.2006 tarihinde yapılan Üsküdar Haydarpaşa Lisesi deprem güçlendirme ve onarım ihalesine katılan Çakıroğlu İnşaat Tesisat Elektrik Tekstil Petrol Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ile Umut inşaat Tesisat Gıda Petrol Sağlık Ürünleri Sağlık Ürünleri İmalat Sanayi ve Pazarlama Limited Şirketi’nin ve bu şirketlerin ortağı olan Değişim İnşaat Tesisat İzolasyon Taahhüt Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, Zeliha Ceyhan ve Erkan Ceyhan’ın iki yıl süre ile tüm kamu ihalelerine katılmaktan yasaklanmalarına ilişkin 17.07.2007 tarih ve 26585 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan işlemin iptali istemiyle açılmış, idare Mahkemesi’nce; söz konusu işlemin iptali istemiyle İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesi’ne gönderilmek üzere Kadıköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne 14.09.2007 tarihinde verilen dilekçe ile dava açıldığı ve anılan dilekçenin 21.09.2007 tarihinde İstanbul 9. İdare Mahkemesi kayıtlarına girdiği, İstanbul ilinde İdare ve Vergi Mahkemelerinin bulunması ve Kadıköy ilçesi ayrı bir ilçe olsa dahi İstanbul İli’nin içinde yer alması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 4.maddesinde belirtilen idare ve vergi mahkemelerinin bulunmadığı bir yer olarak değerlendirilmesinin ve 14.09.2007 tarihinde Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesi kayıtlarına giren dilekçe ile bu davanın açıldığının kabulüne olanak bulunmadığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 8.maddesinde sürelerin tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 58.maddesinin dördüncü fıkrasında ise yasaklama kararlarının Resmi Gazete’de yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği düzenlemelerinin yer aldığı ve madde de yazılı bildirim şartına yer verilmediğinden dava açma süresinin yasaklama kararının Resmi Gazete’de ilan tarihinden başlaması gerektiği, bu durumda davacıların 4734 sayılı Yasanın 58.maddesi uyarınca iki yıl süreyle tüm kamu kurum ve kuruluşlarının ihalelerine girmekten yasaklanmasına ilişkin olarak 17.07.2007 gün ve 26585 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan davalı idare işleminin iptali istemiyle, söz konusu işlemin Resmi Gazete’de yayımlandığı 17.07.2007 tarihinden itibaren 60 gün içerisinde dava açılması gerekirken, bu sürelerin geçirilmesinden sonra 21.09.2007 tarihinde İstanbul İdare Mahkemesi kaydına giren dilekçe ile açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15.maddesinin 1/b bendi 1/b bendi uyarınca davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiş, bu karar davacı şirketler ve ortakları vekili tarafından temyiz edilmiştir.

SONUÇ : Davanın süre yönünden reddine ilişkin temyize konu Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin 08.01.2008 tarihli, E:2007/1598, K:2008/33 sayılı kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, bozma istemi yerinde görülmeyerek anılan Mahkeme kararının onanmasına, dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, 25.09.2009 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinde; dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu, bu sürenin, idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde ise ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı hükme bağlanmıştır.

2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu hükümlerine göre verilen ihalelere katılmaktan yasaklama kararlarının düzenleyici bir işlem niteliğinde olmadığı kuşkusuzdur.

Her ne kadar, anılan Kanunlarda ihalelere katılmaktan yasaklama kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanması öngörülmüş ise de, bu hükümler, idarelerin ihalelere katılmaktan yasaklı kişilerden haberdar olmasını ve yasaklı kişilerin ihalelere katılmasını engelleyerek ihale işlemlerinin sekteye uğramasını önlemek amacıyla getirilmiş olup, ihalelere katılmaktan yasaklama kararlarının bireysel işlem niteliğini değiştirmemektedir.

Bu hukuki çerçeve karşısında; 2577 sayılı Kanunda düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin başlangıcı olarak öngörülmüş olan ilan tarihini, bireysel işlem niteliğinde olan ihalelere katılmaktan yasaklama kararlarında uygulanması mümkün olmayıp; ihalelere katılmaktan yasaklama kararlarının, uygulanma süresi içerisinde, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal süresi içinde dava konusu edilebileceğinin kabulü gerekmektedir.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacılar hakkında 4734 sayılı Kanunun 58. maddesi uyarınca iki yıl süre ile bütün kamu kurum ve kuruluşlarının ihalelerine katılmaktan yasaklama kararı verildiği, bu işlemin 17.07.2007 tarih ve 26585 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak uygulanmaya başlandığı, yasaklama süresi içerisinde, 21.09.2007 tarihinde İstanbul İdare Mahkemesi kayıtlarına giren dilekçeyle ihalelerden yasaklama işleminin iptali istemiyle bu davanın açıldığı, dava konusu işlemin davacılara yazılı olarak tebliğ edildiği veya davacıların bu işlemden daha önce haberdar olduğu yolunda herhangi bir bilgi ve belge de bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda; yasal süresi içinde açıldığının kabulü gereken davanın esasının incelenmesi gerektiğinden, davanın süre yönünden reddi yolundaki mahkeme kararının bozulması gerektiği oyuyla aksi yönde verilen karara katılmıyorum.


DANIŞTAY 6. DAİRE Esas: 2012/4525 Karar: 2012/4622 Tarih: 27.09.2012

  • İYUK 4. Madde

Dava, Sinop İli, Türkeli İlçesi, Güzelkent Beldesi, 140 ada, 187 sayılı parselde yer alan taşınmazın parktan ihdas edilerek belediye tüzel kişiliği adına tescil edilmesine ilişkin 19.09.2007 tarih ve 33 sayılı Güzelkent Belediye Encümeni kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; davacıların tapu kaydının iptali ile taşınmazın eşit hisseli olarak kendi adlarına tapuya kayıt ve tescili istemiyle Türkeli Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada verilen davanın görev yönünden reddine ilişkin kararın 20.07.2010 tarihinde kesinleştiği görüldüğünden, 20.07.2010 tarihinden itibaren 30 günlük yasal dava açma süresi içerisinde ve sürenin son gününün çalışmaya ara verme zamanına rastlaması sebebiyle en geç 13.09.2010 tarihine kadar dava açılması gerekirken, bu süre geçirilerek 09.02.2011 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanununun 3622 sayılı Kanun ile değişik 1. fıkrasında, çözümlenmesi Danıştay’ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabileceği, görevsiz yargı merciine başvurma tarihinin, Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edileceği belirtilmiş, 3. maddesinde de, idari davaların açılması ve dilekçelerde bulunması gereken hususlar düzenlenmiştir.

Buna göre, adli veya askeri yargı yerinde açılıp da idari yargının görevli olduğundan bahisle reddedilen davalarda verilen kararların kesinleşmesinden itibaren otuz gün içinde idari yargı yerinde 2577 sayılı Kanunun 3. maddesine uygun olarak düzenlenen dilekçelerle davaların açılması gerekmektedir.

Her ne kadar 2577 sayılı Kanunda ve olay tarihinde yürürlükte olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda görevsizlik kararı veren adli veya askeri yargı yerlerince istek üzerine veya kendiliğinden dosyanın idari yargı yerlerine gönderileceğine dair bir usul hükmü bulunmamakta ise de, uygulamada görevsizlik kararı veren mahkemelerce dosyaların görevli idari yargı yerine gönderildiği de olmaktadır. Ancak, bu tür uygulamaların, hak arama özgürlüğünü ortadan kaldırmaması, dolayısıyla adil yargılanma hakkını kullanılamaz hale getirmemesi gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu ifade edilmiş; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde de: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiş; Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine 4709 sayılı Kanunun 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrada ise: “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” kuralı yer almış, bu ek fıkranın gerekçesinde ise: “Bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlanması amaçlanmış, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesi hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmiştir.” açıklaması yapılmıştır.

Bu bağlamda, Anayasanın “Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlıklı 90. maddesinin son fıkrasında: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. ( Ek cümle: 07.05.2004 günlü, 5170 sayılı Yasanın 7. maddesi ) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü getirilmiştir. Bu hüküm ile usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların iç hukuk sistemine yansıtılma yöntemi belirlenmiştir. Buna göre, bu andlaşmalardan temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanlarla yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası andlaşma kurallarının esas alınması anayasal bir gerekliliktir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ( Sözleşme, AİHS ) 6/1. maddesinde: “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir.” kuralı yer almıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, bazı sınırlamalara tabi olabildiğini, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiğini, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceğini, bu ilkelerden, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınmaları gerektiğinin belirtildiği, davanın idare mahkemesi tarafından görülmesine karar verenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu, esasa ilişkin olarak ihtilaflı yargılamanın sonucunun ne olacağı konusunda yorumda bulunmaksızın, davanın istisnai koşullarına bakıldığında, başvuranların dava dosyasının görevsizlik kararı veren Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından İdare Mahkemesine gönderilmesi ile İdari Yargılama Usulü Kanununun 9. maddesi ile öngörülen ayrıntı ve usullere sıkı sıkıya bağlı kalarak başvuranların İdare Mahkemesine başvurması arasında alınacak sonuç açısından hiçbir fark bulunmadığı, hangi yöntem aracılığı ile olursa olsun, mevcut davada ulaşılmak istenen amacın, davanın yetkili bir mahkemede görülmesi olduğu, davada 9. maddenin kati surette uygulanması gerektiği farz edilse dahi ihtilaflı yargılamanın hemen başında ve İdare Mahkemesinin ara kararının hemen ardından başvuranların, tam anlamıyla İdari Yargılama Usulü Kanununun hükümlerine uygun olarak yeni bir başvuruda bulunduğunu, İdari Yargılama Usulü Kanununun 4. maddesi ile birlikte 9. maddesinin koyuluş nedeninin idare mahkemelerine erişimi kolaylaştırmak olduğu, oysa mevcut davada, başvuranları, esas bakımından dilekçelerinin incelenmesinden yoksun bırakan usuli muameleye ilişkin bir gerekliliğin yorumunun söz konusu olduğu, bu durumun mahkemeler ve yüksek yargı organları tarafından sağlanan etkin koruma hakkına yönelik bir ihlal oluşturacak nitelikte olduğu, söylenenler ışığında, İdari Yargılama Usulü Kanununun 9. maddesini çok katı bir şekilde uygulayan Türk idare mahkemelerinin aşırı şekilci davrandığı ve başvuranları mahkemeye erişim haklarından ve AİHS’nin 6/1. maddesi uyarınca adil yargılanma haklarından yoksun bıraktığı kanaatine varıldığı belirtilerek Sözleşmenin 6/1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

Diğer taraftan, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 31.5.2007 günlü, E:2006/4713, K:2007/1302 sayılı kararıyla da; kural olarak adli yargı yerinde açılan bir davanın görev yönünden reddi halinde idari yargıdaki dava türlerinin de niteliği gereği 2577 sayılı Kanunun 3. maddesine uygun olarak hazırlanmış dilekçelerle görevli ve yetkili idari yargı yerinde yeniden davanın açılması gerekmekte ise de, ilgililerin görevsizlik kararı üzerine süresi ( otuz gün ) içinde adli yargı yerine verdikleri dosyanın idari yargı merciine gönderilmesi istemini içeren dilekçelerin, idari yargı yerlerine verilmiş dava dilekçeleri gibi kabulü cihetine gidilerek “dilekçenin reddi” kararı verilmek suretiyle dilekçelerin idari dava dilekçesi durumuna getirilmesi sağlandıktan sonra uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerektiğine hükmedilmiştir.

Olayda; davacının Türkeli Asliye Hukuk Mahkemesine açmış olduğu davada anılan Mahkemenin 23.12.2009 tarih ve E:2009/94, K:2009/202 sayılı kararıyla; 3194 sayılı İmar Kanununun 18. maddesi uyarınca kesilen düzenleme ortaklık payının aynı Kanunun 18/3. maddesinde belirlenen amaçlar için kullanılmaması nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davasının dayanağının idari işlem ( parselasyon işlemi ) olduğu, bu itibarla uyuşmazlığın görüm ve çözümünün idari yargının görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, tarafların söz konusu kararı temyiz etmemesi üzerine karar kesinleşmiştir.

Türkeli Asliye Hukuk Mahkemesinin söz konusu kararının davacıya tebliği üzerine davacı dosyanın görevli Samsun İdare Mahkemesine gönderilmesini adı geçen Asliye Hukuk Mahkemesinden talep etmiş, ancak dosya görevli İdare Mahkemesine gönderilmemiştir.

Yukarıda yer verilen mevzuat ve açıklamalar ile birlikte yargı kararları dikkate alındığında, dava konusu işlemin öğrenilmesi üzerine davacının yasal süresi ( altmış gün ) içinde Türkeli Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde dava açması, anılan Mahkemenin uyuşmazlığın görüm ve çözümünün idari yargı mercilerine ait olduğu gerekçesiyle verdiği görevsizlik kararı üzerine davacı tarafından, dosyanın görevli İdare Mahkemesine gönderilmesi talebini içeren dilekçenin otuz günlük dava süresi içinde Mahkemeye verilmiş olması karşısında, davacının dava dosyasını görevli İdare Mahkemesine gönderilmesi için Asliye Hukuk Mahkemesine yaptığı başvuru tarihinin Samsun İdare Mahkemesine başvurma tarihi olarak kabulü gerekmektedir.

SONUÇ : Bu durumda, davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Samsun 2. İdare Mahkemesinin 15.09.2011 tarih ve E:2011/897, K:2011/866 sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın adı geçen İdare Mahkemesine gönderilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.09.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 7. DAİRE Esas: 2010/10231 Karar: 2012/307 Tarih: 02.02.2012

  • İYUK 4. Madde

Dosyanın incelenmesinden; davacı Şirketin Kapadokya Havalimanında faaliyet gösteren gümrüksüz satış mağazasının 2002 ve 2003 yıllarına ait satışlarının incelenmesi sonucu, hak sahibi olmayan kişilere satış yapıldığının tespit edildiğinden bahisle, 4458 sayılı Gümrük Kanununun 236’ncı maddesi uyarınca yapılan gümrük, katma değer ve özel tüketim vergileri tahakkukuna vaki itirazın reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Kayseri Vergi Mahkemesinin 25.4.2006 gün ve E:2005/616; K:2006/l 92 sayılı kararının, Danıştay Yedinci Dairesinin 21.10.2009 gün ve E:2006/3062; K:2009/4333 sayılı kararıyla bozulduğu; bozma kararının, 19.2.2010 tarihinde tebliği üzerine, davalı İdarece, Danıştay Yedinci Dairesi Başkanlığına iletilmek üzere Ürgüp Asliye Hukuk Mahkemesine verilen ve 26.2.2010 tarihinde mahkeme kayıtlarına alınan dilekçeyle, kararın düzeltilmesi talebinde bulunulduğu; söz konusu dilekçe Kayseri Vergi Mahkemesi kayıtlarına girmeden, anılan Mahkemece, 25.3.2010 gün ve E:2010/493; K: 2010/403 sayılı kararla, bozma kararına uyulmak suretiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

İlk derece idari yargı yerlerinin kararlarının, üst derece idari yargı yerince bozulması üzerine, bozma kararına uyularak, bozma kararındaki gerekçeler doğrultusunda karar verilebilmesi için bozma kararının kesinleşmesi gerekir. Kararın düzeltilmesi isteminde bulunulması için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesinde öngörülen onbeş günlük sürenin dolmasından sonra, kararın düzeltilmesi dilekçesinin, anılan Kanunun 4. maddesinde belirtilen yerler aracılığı ile ilgili mahkemeye gönderilebileceği olasılığı da dikkate alınarak, makûl bir sürenin daha geçmesinin beklenilmesi ve böylelikle ilgili tarafın hak arama yollarından birisi olan kararın düzeltilmesi yoluna başvurmasına olanak tanınması, adil yargılama ilkesinin gereklerindendir.

Olayda, Danıştay Yedinci Dairesinin 21.10.2009 gün ve E:2006/3062; K:2009/4333 sayılı bozma kararının davalı İdareye, 19.2.2010 tarihinde tebliği üzerine, Danıştay Yedinci Dairesi Başkanlığına iletilmek üzere Ürgüp Asliye Hukuk Mahkemesine, yasal 15 günlük süre içerisinde, 26.2.2010 tarihinde kararın düzeltilmesi dilekçesi verilmiş olduğundan, kesinleşmemiş olan bozma kararına uyulmak suretiyle verilen mahkeme kararında isabet görülmemiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulmasına; bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 02.02.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS