Bağlantılı Davalar
İYUK Madde 38
1.(Ek: 10/6/1994-4001/18 md.) Aynı maddi veya hukuki sebepten doğan ya da biri hakkında verilecek hüküm, diğerini etkileyecek nitelikte olan davalar bağlantılı davalardır.
2.İdare mahkemesi, vergi mahkemesi veya Danıştaya veya birden fazla idare veya vergi mahkemelerine açılmış bulunan davalarda bağlantının varlığına taraflardan birinin isteği üzerine veya doğrudan doğruya mahkemece karar verilir.
3.Bağlantılı davalardan birinin Danıştayda bulunması halinde dava dosyası Danıştaya gönderilir.
4.Bağlantılı davalar, değişik bölge idare mahkemesinin yargı çevrelerindeki mahkemelerde bulunduğu takdirde dosyalar Danıştaya gönderilir.
5.Bağlantılı davalar aynı bölge idare mahkemesinin yargı çerçevesindeki mahkemelerde bulunduğu takdirde dosyalar o yer bölge idare mahkemesine gönderilir.
İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) 38. Madde Emsal Danıştay Kararları
DANIŞTAY 13. DAİRE Esas : 2014/3244 Karar : 2015/4499 Tarih : 10.12.2015
- İYUK 38. Madde
Dava, otogaz bayii olan davacının işletmekte olduğu otogaz istasyonunda tüp dolumuna yarayan aparat bulundurduğundan bahisle düzenlenen tutanağa dayanılarak, 5307 sayılı Kanun’un 16. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendi uyarınca davacıya 200.000-TL idarî para cezası verilmesine ilişkin Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu`nun 17.12.2007 tarih ve 1433/20 sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Dairemizin 03.05.2010 tarih ve E:2008/2434, K:2010/3685 sayılı kararıyla, dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, anılan kararın davalı idare tarafından temyizi üzerine yapılan temyiz incelemesi sonucu, İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 30.10.2013 tarih ve E:2010/2978, K:2013/3333 sayılı kararıyla aynen; “5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun`un 7. maddesinin 4. bendinde, otogaz bayilerinin, otogaz istasyonlarında LPG tüpü dolumu ve satışı yapmamak, LPG tüpü dolumuna yarayan hiçbir alet, makine ve teçhizatı istasyon dâhilinde bulundurmamak ile yükümlü oldukları düzenlenmiştir.
Kanun`un “İdarî para cezaları”nın düzenlendiği 16. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin 1 numaralı alt bendinde ise, yukarıda belirtilen 7. maddenin ihlâli birinci derece kusur sayılarak, sorumluları hakkında ikiyüzmilyar Türk Lirası para cezası uygulanacağı; son fıkrasında ise; idari para cezalarının miktarlarının her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298. maddesi uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun`un 12. maddesinin 4. fıkrasında, Kurumun piyasa faaliyetlerini kendi personeli ile veya kamu kurum ve kuruluşları ile özel denetim kuruluşlarından hizmet alımı yoluyla denetime tabi tutacağı, denetlemede, ön araştırmada ve soruşturmada takip edilecek usul ve esasların çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiş; Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasasında Yapılacak Denetimler İle Ön Araştırma ve Soruşturmalarda Takip Edilecek Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinde, denetim; LPG piyasasında faaliyette bulunan gerçek ve tüzel kişilerin faaliyetlerinin ve hesaplarının ilgili mevzuat hükümlerine uygunluğunun incelenmesi ve bu kişilerce piyasaya arz edilen LPG, LPG tüpleri ve LPG ile ilgili her türlü emtianın teknik düzenlemelere uygunluğunun araştırılması; hata, aykırılık, usulsüzlük ve suiistimallerin tespit edilmesi hâlinde ilgili kanunlarda öngörülen gerekli yaptırımların uygulanması suretiyle yapılan çalışmalar olarak ifade edilmiştir.
Aynı yönetmeliğin 7. maddesinin (c) bendinde, denetim yapmakla görevlendirilen kurum personelinin, konu ile ilgili yazılı ve sözlü bilgi isteme ve gerekli tutanakları düzenlemeye yetkili olduğu belirtildikten sonra, 12. maddesinde, denetim yapmakla görevlendirilen kamu personeli tarafından düzenlenen rapor ile kurum adına denetim yapmakla yetkilendirilen diğer kamu kurum ve kuruluşları ile özel denetim kuruluşları tarafından düzenlenen ve mevzuat ihlalini içeren rapor, tutanak veya yazıların, ilgili hizmet birim amirine iletileceği, ilgili hizmet birim amirinin, kendi görüşünü de belirtmek suretiyle rapor, tutanak veya yazıları Başkanlığa sunacağı, Başkanın söz konusu rapor, tutanak ve yazıları Kurul gündemine öncelikle alacağı belirtilmiş ve 13. maddesinde de, Kurum personeli ya da kurum adına denetim yapmakla yetkilendirilen diğer kamu kurum ve kuruluşları ile özel denetim kuruluşları tarafından yapılan denetimlerde ilgili mevzuat hükümlerine aykırılığın tespit edilmesi hâlinde, dördüncü bölümde yer alan hükümler çerçevesinde işlem yapılacağı kurala bağlanmıştır.
Belirtilen mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden, Kurumun, Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) piyasasında faaliyette bulunan gerçek ve tüzel kişilerin piyasaya ilişkin faaliyetlerinin mevzuata uygunluğunu denetleyeceği ve hata, aykırılık, usulsüzlük ve suiistimallerin yönetmelik ekindeki belge ve standart formlarla veya bunlara ek diğer belge ve tutanaklarla tespiti hâlinde, ilgili kanunlarda öngörülen yaptırımların uygulanabileceği anlaşılmaktadır.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının otogaz istasyonunda mevzuata aykırı olarak mutfak tüpü doldurduğu yolunda bir firma yetkilileri tarafından yapılan ihbar üzerine, Patnos Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen hazırlık soruşturmasına esas olmak üzere üç polis memuru ve ihbar eden firmanın iki yetkilisiyle birlikte davacıya ait iş yerine ulaşıldığı, iş yerinde yapılan denetimde LPG tüpü dolumuna yarayan alet bulundurulduğunun bir tutanakla tespit edildiği, tespit tutanağının üç polis memuru, firma yetkilisi iki kişi ve davacıya ait iş yerinde çalışan ve “istasyon sorumlusu” sıfatıyla İrfan Çelik tarafından imzalandığı, bu tutanak esas alınarak davacının mevzuata aykırı olarak mutfak tüpü dolumu yaptığından bahisle dava konusu işlemin tesisi üzerine bakılan davanın açıldığı, anılan tespit tutanağının davalı idare savunması ekinde gönderilmediği, Danıştay Onüçüncü Dairesinin 10.07.2008 tarih ve E:2008/2434 sayılı ara kararı ile davacıyla ilgili tutanağın istenilmesine rağmen … Petrol adlı iş yerinde düzenlenen tutanağın gönderildiği, Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, davacı hakkında düzenlendiği ileri sürülen, ancak dosyaya sunulamayan tutanak dayanak alınarak tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiş ise de, temyiz aşamasında 12.05.2005 tarihinde düzenlenen tutanağın dosyaya ibraz edildiği, tutanakta, davacıya ait iş yerinde bir adet 12 kg’lık mutfak tüpü dolum aparatı ile 12 kg`lık mutfak tüplerinin istasyonda bulunduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
Bu haliyle, dava konusu işlemin, tesisin adı veya unvanını, adresini, tutanağın tutulma nedenini, tesis veya işletme sahibi veya yetkilisi ile denetimle görevli personelin ad, soyad ve imzalarını taşıyan tutanağa dayanılarak tesis edildiği, bu tutanakta davacının otogaz istasyonunda mevzuata aykırı olarak LPG tüpü dolumuna yarayan alet bulundurulduğunun somut olarak tespit edildiği görüldüğünden, dava konusu işlemde hukuka aykırılık, aksi yönde verilen Danıştay Onüçüncü Dairesi kararında da hukuki isabet görülmediği” gerekçesiyle Dairemizce verilen kararın ( BOZULMASINA ) karar verilmiştir.
2577 sayılı Kanun’un 46. maddesinin birinci fıkrasında, Danıştay dava daireleri kararlarına karşı Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiş; 2575 sayılı Kanun’un 38. maddesinde, İdari Dava Daireleri Kurulu’nca, idari dava dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilen kararların temyizen inceleneceği ifade edilmiş; 2577 sayılı Kanun`un 49. maddesinin dördüncü fıkrasında da, idare mahkemelerinin bozmaya uymayarak eski kararında ısrar edebileceği öngörülmüşken, Danıştay İdari ve Vergi Dava Daireleri Kurulları kararlarına uyulmasının zorunlu olduğu belirtilerek, Danıştay dava dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdiği kararların temyizen bozulması hâlinde ise Danıştay dava dairelerine ısrar olanağı tanınmamıştır.
Aktarılan durum ve 2577 sayılı Kanun`un 49. maddesindeki düzenleme karşısında bozma kararına uyularak İdari Dava Daireleri Kurulu kararında belirtilen gerekçelerle davanın ( REDDİNE ) karar verilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle; davanın REDDİNE, ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam 170,70.-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, 23.-TL temyiz yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 1500.-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra istemleri hâlinde taraflara iadesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu`na temyiz yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.
DANIŞTAY 12. DAİRE Esas : 2012/5705 Karar : 2013/4199 Tarih : 21.05.2013
- İYUK 38. Madde
Dava; Adana İli, Feke İlçesi, Feke Paşalı Yatılı İlköğretim Okulunda Teknisyen ve Muayene ve Teslim Alma Komisyonu üyesi olarak görev yapan davacının, hakkında yapılansoruşturma neticesinde “gerçeğe aykırı rapor ve belge düzenlemek” fiilini işlediği gerekçesiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu`nun 125/D-f maddesi uyarınca bir yıl kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile tecziyesine ilişkin Adana İl Disiplin Kurulunun 01.04.2008 tarih ve 2008/9 sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Adana 2. İdare Mahkemesi`nce verilen 8.1.2009 gün ve E:2008/849, K:2009/6 sayılı kararla; davacının soruşturma sürecinde verdiği, giyim eşyalarından bir kısmı eksik geldiği halde tam gelmiş gibi teslim aldıkları yönündeki ifadesi de dikkate alındığında, üzerine atılı fiili işlediği yapılan soruşturma sonucu sübuta eren davacının, işlemiş olduğu fiille uygun disiplin cezası ile tecziyesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine hükmedilmiştir.
Danıştay Başsavcısı, davacı ile birlikte aynı komisyonda görev yapan ve aynı ceza ile cezalandırılan başka bir kişinin de anılan cezaya karşı dava açtığı, disiplin cezalarına ilişkin davaların aynı maddi ve hukuki sebepten doğmuş bulunmasına karşın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 38. maddesinde belirtilen yöntem izlenmeksizin davalardan herbirininfarklı mahkemelerde, birbirine aykırı kararlarla sonuçlandırılmasının, yürürlükteki usul hükümlerine ve hukuka aykırı olduğunu belirterek anılan kararın kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun “Bağlantılı davalar” başlıklı 38. maddesinde; “Aynı maddi veya hukuki sebepten doğan ya da biri hakkında verilecek hüküm, diğerini etkileyecek nitelikte olan davalar bağlantılı davalardır. İdare Mahkemesi, vergi mahkemesi veya Danıştaya veya birden fazla idare veya vergi mahkemelerine açılmış bulunan davalarda bağlantının varlığına taraflardan birinin isteği üzerine veya doğrudan doğruya mahkemece karar verilir.” düzenlemesi yer almıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kanun Yararına Bozma” başlıklı 51. maddesinde; bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştay`ca ilk derece mahkemesi olarak verilip, temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabileceği, bu temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde kanun yararına bozulacağı; bu bozma kararının, daha önce kesinleşmiş olan Mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmayacağı hükme bağlanmıştır.
Anılan madde ile, İdari Yargılama Usulü Kanunu`nda, tarafların iradeleriyle başvurabilecekleri kanun yolları dışında Danıştay Başsavcılığı tarafından başvurulabilecek “kanun yararına temyiz” olarak nitelenen kanun yolunun kabul ediliş amacı; yürürlükteki hukukun ülke düzeyinde birlik içinde uygulanmasını sağlamaktır. Ancak, idare veya vergi mahkemeleri ile Bölge İdare Mahkemesi kararlarının kanun yararına temyizinin istenebilmesi için, bu kararların niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi, diğer bir deyimle nihai hükmün tartışmasının yapılmasını gerektirecek nitelikte bir hukuka aykırılık bulunması gerekmektedir.
Dava dosyası ve eklerinin incelenmesinden; Adana İli, Feke İlçesi, Feke Paşalı Yatılı İlköğretim Okulunda görev yapan ve Muayene ve Teslim Alma Komisyon üyeleri olarak 22.11.2006 ile 18.12.2006 tarihli Muayene ve Teslim Alma tutanaklarını düzenleyen davacı ile aynı komisyonda görev yapan Mehmet Göçer’in haklarında yapılan soruşturma sonucunda, Adana İl Disiplin Kurulunca bu görevlerini yaparken “gerçeğe aykırı rapor ve belge düzenlemek” fiilini işledikleri gerekçesiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinin “kademe ilerlemesinin durdurulması” cezasını gerektiren fiil ve halleri açıklayan “D” fıkrasının “f” bendi uyarınca bir yıl kademe ilerlemesi cezası ile cezalandırıldıkları; bu cezalara karşı, davacı tarafından Adana ikinci İdare Mahkemesinde açılan davanın Mahkemenin 8.1.2009 gün ve E:2008/849, K:2009/6 sayılı kararıyla reddedildiği; Mehmet Göçer`in Adana Birinci İdare Mahkemesine açtığı davada ise, Mahkemenin 19.3.2009 gün ve E:2008/837, K:2009/405 sayılı kararı ile dava konusu cezanın iptal edildiği ve bu kararların temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.
İki veya daha fazla dava arasında bağlantının varlığından söz edebilmek için bunların aynı maddi veya hukuki sebepten kaynaklanmış olması yanında bu davaların biri hakkında verilecek kararın, diğerinin veya diğerlerinin sonucunu etkileyecek nitelikte bulunması gerekmektedir. Sadece davanın aynı soruşturma kapsamında verilen disiplin cezalarına karşı açılmış olması davalar arasında bağlantı bulunduğu sonucunu doğurmamaktadır. Bunun yanında davaların sonuçlarının birbirini etkilemesi hususu, bağlantılı davaların temelini teşkil etmektedir. Aksi uygulama idare mahkemelerinin kuruluş amacına ve Anayasal bir ilke olan tabii hakim ilkesine de aykırı düşecektir.
Aynı soruşturma kapsamında disiplin cezası verilmiş olsa bile, her bir kişinin suça konu olaydaki kusurunun ve sorumluluğunun farklı olması nedeniyle, uyuşmazlıkların çözümünde, herkes için ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekeceğinden, aynı soruşturma kapsamında ceza alan iki kişinin açmış olduğu davaların, aynı maddi veya hukuki sebepten kaynaklanmış olduğundan söz edilemeyeceği gibi, bu davaların biri hakkında verilecek kararın, diğerinin sonucunu etkileyecek nitelikte de olmadığı açıktır.
Uyuşmazlık konusu olayda; davacı ile birlikte aynı soruşturma kapsamında ceza alan bir başka kişinin açmış olduğu dava ile davacı tarafından açılan davanın, farklı mahkemelerde görülerek karara bağlanmış olması, kanun yararına bozma sebebi olarak görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, Danıştay Başsavcılığının kanun yararına temyiz isteminin ( REDDİNE ); kararın bir örneğinin Danıştay Başsavcılığına ( GÖNDERİLMESİNE ), oybirliği ile karar verildi.
DANIŞTAY 13. DAİRE Esas: 2015/547 Karar: 2015/2043 Tarih: 02.06.2015
- İYUK 38. Madde
Dava, davacının hissedarı olduğu Banka’nın imtiyazlı paya sahip bazı ortaklarının temettü dışındaki ortaklık haklarının 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 18. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca Fon tarafından kullanılmasına dair 03.02.2015 tarih ve 6187 Sayılı Kurul kararıyla, bu kararın uygulanması bağlamında Banka’da hisse sahibi olan 122 kişiye ait imtiyazlı hisselerin temettü hariç ortaklık haklarının Fon tarafından kullanılmasına, Banka’nın yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdürünün görevden alınarak bu kişilerin yerine yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdür atanmasına dair 03.02.2015 tarih ve 27 Sayılı Fon Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.
2576 Sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin bu Kanunla verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulmuş “genel görevli” mahkemeler olduğu; 5. maddesinde, idare mahkemelerinin, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştay’da çözümlenecek olanlar dışındaki davaları çözümleyeceği; 2577 Sayılı Kanun’un 14/3-a maddesinde, dilekçelerin görev ve yetki yönünden inceleneceği; 15/1- a maddesinde, 14. maddenin 3/a bendine 3/a bendine göre adlî ve askerî yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine, idarî yargının görevli olduğu konularda ise görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verileceği kurala bağlanmış; 2575 Sayılı Danıştay Kanunu’nun 24. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının ( e ) bendinde, birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işlere ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’ın bakacağı belirtilmiş; 2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında, aralarında maddi veya hukukî yönden bağlılık ya da sebep - sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçeyle dava açılabileceği belirtilmiştir.
Kamu düzenine dair nitelikler içeren ve doğal hâkim ilkesinin de söz konusu olacağı sonuçlara etkili olan mahkemelerin görevlerine ve yetkilerine dair kuralların, idari yargılamada özel bir yeri ve önemi bulunmaktadır. 2577 Sayılı Kanun’un 14. maddesinde ilk inceleme konularının başında öngörülen görev ve yetkiye dair ilkelerin öncelikle ele alınıp değerlendirileceği kuşkusuzdur. İlk inceleme aşamasında uyuşmazlık, mahkemenin görev veya yetkisinde görülmezse usul yasasının daha sonraki evrelerine geçilemeyeceğinde duraksama bulunmamaktadır. Ayrıca 2577 Sayılı Kanun’un 5 . maddesinde öngörülen birlikte dava açılabilme olanağının, görev ve yetkiden sonra gelen bir ilk inceleme konusu ve usul ilkesi olduğu da açıktır.
Belirlenen hukuksal durum karşısında; dava açmayı kolaylaştıran, az gider ve emek tüketilmesini amaçlayan ve böylece dava ekonomisine yönelik bir özellik içeren 2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesine öncelik verilerek görevsiz bir mahkemenin görevli hâle getirilmesi mümkün değildir.
Başka bir anlatımla, özelliğine ve niteliğine yukarıda değinilen 2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesindeki birden çok işleme aynı dilekçeyle dava açılabilmesi olanağının kural olarak aynı mahkemenin görev ve yetkisine giren işlemler açısından söz konusu edilebileceği hususu, 2577 Sayılı Kanun’un değinilen düzeni ve ilke sıralamasının doğal bir sonucudur. Tersi bir durumda, daha önce de belirtildiği gibi başka mahkemelerin yetki alanına giren işlemler arasında ilişkiler kurularak ve olası yorumlar geliştirilerek, dava ekonomisine yönelik bir usul kuralına mahkemelerin görevlerini belirleyen bir boyut kazandırılmış olacaktır.
Öte yandan, 2577 Sayılı Kanun’un 38. maddesinde düzenlenen “bağlantılı davalar” kavramı ile 2575 Sayılı Kanun’un 24. maddesinin birinci fıkrasının ( e ) bendinde yer alan “birden çok idare mahkemesinin yetki alanına giren işler” kavramının birbirinden ayırt edilmesi gerekmektedir. Bu ifadenin, dava konusunun tek bir işlemden oluştuğu veya birden fazla işlemden oluşmakla birlikte bu işlemlerin birbirinden ayrılmasının mümkün olmadığı ve farklı yargı çevrelerini kapsayan uyuşmazlıklara çözüm getirmeyi amaçlayan sınırlı bir görev ilkesi olduğu kabul edilmelidir. Aksi hâlde, bağlantılı davaların tamamının 2575 Sayılı Kanun’un 24. maddesinin birinci fıkrasının ( e ) bendi kapsamında Danıştay’da görülmesi sonucu doğacaktır.
Bu durumda, davaya konu işlemlerde yetki sorununun çözümlenemez bir nitelik taşımadığı, iki farklı işleme karşı açılan davada dilekçenin reddine karar verilerek yetkili mahkemelerin belirlenerek yetkili olan mahkemelerce gerekirse bekletici sorun yoluyla çelişkisiz yargısal sonuçlara ulaşılabileceği açık olduğundan; usul ekonomisine ve dava açma şekline yönelik bir kurala, mahkemelerin görevlerini değiştirecek bir işlev kazandırılarak açılan davanın Danıştay’ın görevine girdiğinin kabul edilmesi mümkün değildir.
SONUÇ : Açıklanan nedenle; davanın görev yönünden reddine, dosyanın Ankara İdare Mahkemesi’ne gönderilmesine, 02.06.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
2575 Sayılı Danıştay Kanunu’nun 24. maddesinin2575 Sayılı Danıştay Kanunu’nun 24. maddesinin 1. fıkrasının ( e ) bendinde, birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işlere ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’ın bakacağı belirtilmiş; 2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında, aralarında maddi veya hukukî yönden bağlılık ya da sebep - sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçeyle dava açılabileceği ifade edilmiştir.
2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesi2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesi gereğince, aralarında sebep - sonuç ilişkisi bulunan işlemlere karşı tek dilekçeyle dava açılabilecektir. İdari işlemin unsurları arasında yer alan sebep unsuru, idari işlemden önce gelen ve idareyi belirli bir işlem yapmaya sevk eden hukukî veya fiilî etken olarak tanımlanmaktadır.
Bu nedenle, davaya konu işlemlerin arasında sebep - sonuç ilişkisi bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekmektedir.
Dosya içerisinden, Kurul’un 03.02.2015 tarih ve 6187 Sayılı kararıyla Banka’nın imtiyazlı paya sahip bazı ortaklarının temettü dışındaki ortaklık haklarının Fon tarafından kullanılmasına, Kurul kararının gereklerinin yerine getirilmesi için gerekli işlemlerin tesisi için Fon’a bildirimde bulunulmasına karar verildiği, Kurul tarafından Fon’a yapılan bildirim üzerine Fon tarafından bu kararın uygulanması bağlamında Banka’da hisse sahibi olan 122 kişiye ait imtiyazlı hisselerin temettü hariç ortaklık haklarının Fon tarafından kullanılmasına, Banka’nın yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdürünün görevden alınarak bu kişilerin yerine yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdür atanmasına karar verildiği görülmektedir.
Olayda, Fon tarafından tesis edilen işlemin dayanağının Kurul kararı olduğu, Kurul kararının olmaması durumunda Fon tarafından bu işlemin tesis edilemeyeceği anlaşıldığından, her iki işlem arasında sebep - sonuç ilişkisi bulunduğu noktasında tereddüt bulunmadığından, davaya konu işlemlerin 2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesine göre tek davaya konu edilebileceği açıktır.
Bu nedenle, 2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesine uygun şekilde düzenlenen bir dilekçe hakkında dilekçe ret kararı verilemeyeceği tartışmasızdır.
Öte yandan, Fon tarafından tesis edilen işlemin hukuka uygunluğu denetlenirken bu işlemin hem Kurul kararının çizdiği çerçevede ve Kurul kararının gereklerine uygun olup olmadığının, hem de Fon’a mevzuat tarafından tanınan yetkiler çerçevesinde tesis edilip edilmediğinin incelenmesi gerekeceğinden, 2577 Sayılı Kanun’un 5. maddesinde aralarında sebep - sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı tek dilekçeyle dava açılabilmesine olanak tanınması, sadece usul ekonomisi ilkesinin gerçekleştirilmesi amacına hizmet etmemekte, bu sayede etkin ve verimli bir yargılama yapılmasına da katkı sağlamaktadır.
2575 Sayılı Kanun’un 24. maddesinin2575 Sayılı Kanun’un 24. maddesinin 1. fıkrasının ( e ) bendinin, birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işlerden bahsettiği dikkate alındığında, yasa koyucunun bilinçli olarak “tek bir işlem” yerine “işler” ifadesi kullanarak, birden fazla işlemin iptali istemiyle açılacak davalar için de göreve dair bu kuralın uygulanmasına olanak tanıdığı görülmektedir.
Diğer taraftan, bir mahkemenin açılan davada kendisini görevsiz görüp idari yargı teşkilatı içerisinde yer alan başka bir mahkemeyi görevli görmesi durumunda 2577 Sayılı Kanun’un 15/1-a maddesi gereğince davayı görev yönünden reddederek dava dosyasını görevli ve yetkili mahkemeye göndermesi gerektiği dikkate alındığında, davaya konu işlemlerden Kurul kararının iptal istemi açısından Ankara İdare Mahkemesi’nin; Fon işleminin iptali istemi açısından ise İstanbul İdare Mahkemesi’nin yetkili olduğu açık olduğundan, davanın görev yönünden reddedilmesi durumunda, dosyanın Fon işlemi açısından yetkisiz mahkeme konumunda olan Ankara İdare Mahkemesi’ne gönderilmesinde usul kurallarına uygunluk bulunmamaktadır.
Bu durumda, davaya konu işlemler arasında sebep - sonuç ilişkisi bulunması sebebiyle bu işlemlerin iptali isteminin tek bir dilekçeyle davaya konu yapılabileceği, 5. maddeye uygun düzenlenen dilekçe hakkında dilekçe ret kararı verilmesinin usul kurallarına aykırı olacağı, bakılan davanın birden fazla idare mahkemesinin yetki alanına girmesi sebebiyle bu davanın tamamı hakkında yetkili olan bir idare mahkemesinin bulunmaması, 2575 Sayılı Kanun’un 24. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının ( e ) bendinde kullanılan ifadelerle birden fazla işlemin iptali istemiyle açılan davanın da bu bent kapsamında değerlendirilebileceği hususları dikkate alındığında, bakılan davanın görüm ve çözümünde Danıştay görevli olduğundan, işin esasının incelenerek bir karar verilmesi gerektiği oyuyla çoğunluk kararına katılmıyoruz.
DANIŞTAY 7. DAİRE Esas: 2010/5548 Karar: 2010/4415 Tarih: 30.09.2010
- İYUK 38. Madde
Dosyanın incelenmesinden; davacı … Motorlu Araçlar Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi tarafından, kurumları adına, 2006 yılının Nisan, Mayıs, Temmuz, Ekim, Kasım, Aralık dönemleri için ikmalen tarh edilen özel tüketim vergisinin ve kesilen vergi zıyaı cezasının iptali istemiyle İstanbul Üçüncü Vergi Mahkemesinde açılan dava ile yine kurumca, aynı dönemler için salınan katma değer vergisinin iptali istemiyle Ankara Birinci Vergi Mahkemesinin E:2009/84 sayılı dosyasında açılan dava arasında bağlantı bulunduğu ileri sürülerek İstanbul Üçüncü Vergi Mahkemesinden bağlantı kararı verilmesinin istenildiği; anılan Mahkemece, bağlantı isteminin reddine dair karar verilmesi üzerine ise, bu karara itiraz edildiği anlaşılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 38. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında, bağlantılı davalar, aynı maddi veya hukuki sebepten doğan ya da biri hakkında verilecek hüküm, diğerini etkileyecek nitelikte olan davalar şeklinde tanımlandıktan sonra; 2’nci fıkrasında, idare mahkemesine, vergi mahkemesine veya Danıştaya veya birden fazla idare veya vergi mahkemelerine açılmış bulunan davalarda bağlantının varlığına taraflardan birinin isteği üzerine veya doğrudan doğruya mahkemece karar verileceği belirtilmiş; Kanunun 41’inci maddesinde, bağlantı iddialarının mahkemelerce kabul edilmediği takdirde, bu hususta verilen ara kararının taraflara tebliğ edileceği, tarafların, tebliğ tarihini izleyen on beş gün içerisinde, aynı yargı çevresindeki mahkemeler için o yer bölge idare mahkemesine, 38’inci maddenin 2’nci, 3’üncü fıkralar 2’nci ve 3’üncü fıkralarındaki durumlarla ilgili davalar için Danıştaya başvuruda bulunabilecekleri, başvuru üzerine bölge idare mahkemesi veya Danıştay görevli dairesince durumun, yukarıdaki maddelerde yazılı usullere göre incelenerek karara bağlanacağı hükmüne yer verilmiş olup; buna göre, birden fazla davanın bağlantılı sayılabilmesi için, bunların birlikte incelenerek karar verilmesinin zorunlu olması gerekir.
Olayda, bağlantılı olduğu iddia edilen uyuşmazlıklardan birinin 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu, diğerinin ise 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu hükümlerinden kaynaklanması, diğer bir anlatımla, davalara konu idari işlemlerin farklı hukuki sebeplere dayanması nedeniyle ayrı hükümlere göre değerlendirilip yargılama yapılması söz konusu olduğundan, anılan davalar arasında, 2577 sayılı Kanunun yukarıda anılan hükmünde öngörülen bağlantının varlığından söz edilmesi olanaklı bulunmamaktadır.
SONUÇ : Bu nedenle, davacının bağlantı iddiasında bulunduğu davalar arasında bağlantı olmadığından, 2577 sayılı Kanunun 41’inci maddesi uyarınca, davacının itirazının reddine, dosyanın İstanbul Üçüncü Vergi Mahkemesine geri gönderilmesine, 30.09.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.