0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Dilekçeler Üzerine İlk İnceleme

İYUK Madde 14

1.Dilekçeler Danıştayda Evrak Müdürlüğünce kaydedilir ve Genel Sekreterlikçe görevli dairelere havale olunur.

2.(Değişik: 2/7/2012-6352/53 md.) Bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde dilekçeler, evrak bürosunca kaydedilerek ilgili mahkemelere havale olunur. Dilekçe sahibine evrakın tarih ve sayısını gösterir ücretsiz bir alındı kâğıdı verilir.

3.(Değişik: 5/4/1990-3622/5 md.) Dilekçeler, Danıştayda daire başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından:

a) Görev ve yetki,

b) İdari merci tecavüzü,

c) Ehliyet,

d) İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı,

e) Süre aşımı,

f) Husumet,

g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları, Yönlerinden sırasıyla incelenir.

4.(Değişik: 5/4/1990-3622/5 md.) Dilekçeler bu yönlerden kanuna aykırı görülürse durum; görevli daire veya mahkemeye bir rapor ile bildirilir. Tek hakimle çözümlenecek dava dilekçeleri için rapor düzenlenmez ve 15 inci madde hükümleri ilgili hakim tarafından uygulanır. 3 üncü fıkraya göre yapılacak inceleme ve bu fıkra ile 5 inci fıkraya göre yapılacak işlemler dilekçenin alındığı tarihten itibaren en geç onbeş gün içinde sonuçlandırılır.

5.İlk incelemeyi yapanlar, bu noktalardan kanuna aykırılık görmezler veya daire veya mahkeme tarafından ilk inceleme raporu yerinde görülmezse, tebligat işlemi yapılır.

6.Yukarıdaki hususların ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde de davanın her safhasında 15 nci madde hükmü uygulanır.



İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) 14. Madde Emsal Danıştay Kararları


DANIŞTAY 15. DAİRE Esas : 2012/8843 Karar : 2017/6592 Tarih : 14.11.2017

  • İYUK 4. Madde

Dava; davacı derneğin Bahçeşehir Şubesinde çalıştırılan işçilerin işe giriş bildirgeleri ile aylık prim ve hizmet belgelerinin verilmediğinden bahisle 5510 sayılı Kanun`un 102. maddesi uyarınca 11.925.-TL para cezası verilmesine ilişkin 06.10.2011 tarih ve 18871685 sayılı Küçükçekmece Sosyal Güvenlik Merkezi Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

İstanbul 2. İdare Mahkemesince; dava dosyası içeriğinde yer alan soruşturma raporu ile bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden iki işçinin sigortasız olarak çalıştığı anlaşıldığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 2. maddesinde; İdari işlemler hakkında, yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden hukuka aykırı oldukları iddiasıyla iptali için dava açılabileceği, 14. maddesinin 3. fıkrasında; dilekçeler üzerine ilk incelemenin; a) Görev ve yetki, b) İdari merci tecavüzü, c) Ehliyet, d) İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, e) Süreaşımı, f) Husumet, g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği,15. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise; 14. maddenin 3. fıkrasının (c) bendine aykırılık görülürse davanın reddine karar verileceği öngörülmüştür.

5253 sayılı Dernekler Kanunu`nun 2. maddesinde; “Şube: Dernek faaliyetlerinin yürütülebilmesi için bir derneğe bağlı olarak açılan, tüzel kişiliği olmayan ve bünyesinde organları bulunan alt birim” olarak tanımlanmış, 4. maddesinde; dernek tüzüğünde; derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise, şubelerin nasıl kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edileceğinin, yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkilerinin, ne suretle seçileceğinin, asıl ve yedek üye sayısının belirtilmesinin zorunlu olduğu öngörülmüştür.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Ana Tüzüğü`nün 13. maddesinde derneğin organları sayılmış, 24. maddesinde; derneği temsil etmek ya da bu konuda kendi üyelerinden bir ya da birkaçına yetki vermek yönetim kurulunun görev ve yetkileri arasında belirlenmiştir.

Yukarıda belirtilen mevzuatın birlikte değerlendirilmesinden; tüzel kişilerin dava ehliyetinin, ilgili kanunlara ve tüzüklerine göre bunun için gerekli organlara sahip olmaları ile başlayacağının, derneklerde ise yönetim kurulunun, Dernekler Kanunu, Medeni Kanun ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Tüzüğü hükümleri uyarınca, derneği temsil ve yönetim ile ilgili işlerin yürütülmesinde yetkili ve görevli zorunlu organ olduğunun, derneklerin sahip oldukları fiil ehliyetini merkez yönetim kurulu aracılığı ile kullanabileceklerinin kabulü gerekmektedir.

Olayda, Dernekler Kanunu’nda ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Tüzüğü`nde dernek şubelerine özel olarak derneğin görevlerini yerine getirme konusunda hak ve yetki tanınmaması, aksine, tüzel kişiliği olmayan şubelerin, dernek tüzüğüne göre merkez tarafından verilen görevleri ifa edecek olmaları, ayrıca derneklerin merkez yönetim kurullarının Dernekler Kanunu, Medeni Kanun ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Tüzüğü uyarınca derneği temsile yetkili ve görevli zorunlu organ olması ve bu yetki ve görevini başka organlara devredememesi karşısında, davacı dernek şubesinin tek başına açmış olduğu bu davada “dava açma ehliyeti”nin bulunduğunu kabul etmeye hukuken olanak bulunmamaktadır.

Bu durumda; ehliyet yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekmekteyse de, farklı bir gerekçeyle dava nın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararı sonucu itibariyle hukuka uygun bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin reddine,İstanbul 2. İdare Mahkemesi`nin 26.04.2012 tarih ve E:2012/114, K:2012/694 sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 13. DAİRE Esas : 2017/1155 Karar : 2017/1828 Tarih : 6.06.2017

  • İYUK 14. Madde

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler 2577 sayılı Kanun`un 14. maddesi uyarınca incelendikten sonra gereği görüşüldü:

2576 sayılı Kanun’un 1. maddesinde, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin bu Kanunla verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulmuş “genel görevli” mahkemeler olduğu; 5. maddesinde, idare mahkemelerinin, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştay’da çözümlenecek olanlar dışındaki davaları çözümleyeceği; 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 24/1-c maddesinde, “Bakanlıklar ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlere” karşı açılacak idarî davaların ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’ca karara bağlanacağı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 14/3-a maddesinde, dilekçelerin görev ve yetki yönünden inceleneceği; 15/1-a maddesinde, 14. maddenin 3/a bendine göre adlî ve askerî yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine, idarî yargının görevli olduğu konularda ise görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verileceği kurala bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden; tarafından başlatılan Aile Sosyal Destek Programı (ASDEP) kapsamında yapılacak olan 1500 kişilik ASDEP görevlisi alımına yönelik olarak davacı derneğin sosyal hizmet mezunlarının mağduriyetlerinin giderilmesini yönelik işlem tesis edilmesi ve alımların buna göre düzeltilmesi amacıyla yaptığı idari başvuru üzerine davalı idarece tesis edilen 27.01.2017 tarihli işlemin iptali için dava açtığı görülmektedir.

Bu itibarla, tarafından başlatılan Aile Sosyal Destek Programı (ASDEP) kapsamında yapılacak olan 1500 kişilik ASDEP görevlisi alımının düzeltilmesine yönelik idari başvurunun reddine yönelik işlemin iptaline ilişkin davanın, 2575 sayılı Kanun’un 24. maddesinde sayma suretiyle belirlenen Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak bakacağı davalar kapsamında olmadığı anlaşıldığından, uyuşmazlığın işlemi tesis eden idarî merciin bulunduğu yer idare mahkemesi olan Ankara İdare Mahkemesi`nce çözümlenmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenle; DAVANIN GÖREV YÖNÜNDEN REDDİNE, dosyanın Ankara İdare Mahkemesine gönderilmesine, 06.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 14. DAİRE Esas : 2017/398 Karar : 2017/3052 Tarih : 8.05.2017

  • İYUK 14. Madde

Dava; …………. İli, ……. İlçesi, ……….. pafta ………. ada ………. parselde kayıtlı, ……….. Caddesi, …………. Sokak No:….. adresinde bulunan binanın 17.08.1999 tarihli depremde yıkılması sebebiyle yakınlarını kaybeden …………., …………. ve diğerleri tarafından ….. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: ……….. nolu dosyası ile açılan davada, …………….. tarafından ödenmesine hükmedilen bedelden, davalı idarenin kusur oranı karşılığı olan ……………….-TL`lik kısmının ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemi ile açılmış, İdare Mahkemesince, adli yargı yeri tarafından ödemekle yükümlü tutulan maddi tazminat tutarı dolayısıyla davacının tazminle yükümlü olduğu zararın davalı idarenin kusurundan kaynaklanmadığı, davalı idarenin tazminat ödemekle yükümlü tutulamayacağı, manevi tazminat yönünden ise, adli yargı yerinde yapılan yargılama sırasında hükmedilen manevi tazminat miktarının davacının ve davalıların akrabalık ilişkileri ve diğer unsurlar göz önünde bulundurularak davacı …………….. yönünden belirlendiği, davacının ödemekle yükümlü tutulduğu miktarın kendi kusuru, kişiliği ve diğer unsurlar dikkate alınarak belirlendiği, manevi tazminat sebebiyle davalı idarenin sorumluluğuna gidilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; davacının, davaya konu taşınmazın müteahhidi olduğu, ……………, ……………… ve ……………… tarafından 17.08.1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda binanın yıkılması sebebiyle uğranıldığı öne sürülen zararın tazmini talebiyle yapı müteahhidi aleyhine adli yargıda açılan davada, …… Asliye Hukuk Mahkemesinin …/…/…günlü, E:……….., K:………….. sayılı kararı ile davalı müteahhidin sorumlu tutulması gerektiğinden bahisle davanın kısmen kabulü ile belirlenen tazminat miktarlarının …………………`dan tazminine, davalı idare yönünden ise davanın görev yönünden reddine karar verildiği, anılan mahkeme kararının Yargıtay tarafından onandığı, hükmedilen bedelin davacı tarafından ödendiği, davacı tarafından ödenen tazminat bedelinin davalı idarenin kusur oranı karşılığı olan kısmının davalı idareden tahsil edilmesi istemiyle adli yargıda açılan davada, ….. Asliye Hukuk Mahkemesinin … /…/… günlü, E:…………., K:………….. sayılı kararıyla davada idari yargının görevli olması sebebiyle görev yönünden reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14. maddesinin 3/a bendinde dava dilekçelerinin görev ve yetki yönünden inceleneceği, 15. maddesinin 1/a bendinde ise adli ve askeri yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır.

2247 Sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19. maddesinde Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendisine gelen davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii, davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler`` hükmüne yer verilmiştir.

Olayda; İdare Mahkemesince, rücuen alacak davası olarak nitelendirilen ve mülga 818 Sayılı Borçlar Kanununun 58. ve yürürlükteki 6098 Sayılı Borçlar Kanununun 69. maddelerine göre rücuen alacak davasında, aynı konuda açılmış davada daha önce adli yargı yerince görev ret kararı verildiği dikkate alınarak 2247 Sayılı Kanunun 19. maddesine göre görevli yargı merciinin belirlenebilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması gerekmektedir. Bu durumda, görevli yargı merciinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması gerekirken, işin esası incelenerek verilen temyize konu mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; … İdare Mahkemesinin …/…/…. günlü, E:…………, K:……………. sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 08/05/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY 15. DAİRE Esas : 2016/7530 Karar : 2016/4606 Tarih : 21.09.2016

  • İYUK 14. Madde

Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesince 2577 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca hazırlanan Tetkik Hakiminin raporu ve sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra gereği görüşüldü:

Dava; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu`nun 60. maddesinin 1. fıkrasının g bendi uyarınca genel sağlık sigortası kapsamında prim ödeme yükümlülüğü getiren tüm düzenleyici işlemlerin iptali istemiyle açılmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14. maddesinin 3. fıkrasında, dilekçelerin Danıştay`da daire başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından, görev ve yetki, idari merci tecavüzü, ehliyet, idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve 3. ve 5.maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği, 15. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde ise otuz gün içinde 3. ve 5.maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak üzere dilekçelerin reddine karar verileceği kurala bağlanmıştır.

Aynı Kanun’un 3. maddesinde, idari davaların, Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı dilekçelerle açılacağı; dilekçelerde tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya ünvanları ve adresleri ile gerçek kişilere ait Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasının, davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı delillerin, davaya konu olan işlemin yazılı bildirim tarihinin gösterileceği belirtilmiştir. Kanunu`un 5. maddesinin 1. Fıkrasında ise, her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılacağı; ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabileceği hükmüne yer verilmiştir.

İptal davalarında iptali istenilen işlem ya da işlemlerin sayı, tarih, tebliğ tarihi belirtilmek ve menfaat bağı kurulmak suretiyle işlemin tamamının mı, yoksa belli kısımlarının mı iptalinin istenildiğinin hukuka aykırılık sebepleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerekmektedir.

Birden çok konuda düzenleme içeren ve çok sayıda maddeden oluşan bir düzenleyici işlemin tümünün iptali, ancak yetki veya şekil yönünden hukuka aykırılık sebebiyle istenebilecek olup, yargı yerince, dava konusu düzenlemeyi yapan idarenin yetkili bulunması ve işlemde şekil yönünden hukuka aykırılık bulunmaması halinde, tek tek maddelerin incelenmesine geçileceğinden, incelenecek her maddeye veya düzenlemeye yönelik olarak menfaat ilgisinin ve hukuka aykırılık sebeplerinin gösterilmiş olması gerekmektedir.

Bu nedenle bir düzenleyici işlemin tümüne yönelik yetki veya şekil yönünden hukuka aykırılık iddialarıyla birlikte düzenlemenin bir kısmının veya tamamının aynı anda dava konusu edilebilmesi mümkün bulunmaktadır. Ancak bu durumda, yukarıda da açıklandığı üzere, dilekçede istemin açık, tereddüt yaratmayacak şekilde belirtilmiş olması, hangi düzenleyici işlemin iptali istenmekte ise her bir madde veya kısım ile menfaat ilgisi kurulmak ve hukuka aykırılık sebeplerinin ortaya konulması gerekmektedir. Ayrıca birden çok düzenleyici işlemin birlikte dava edilebilmesi için de bu düzenleyici işlemler arasında maddi veya hukuki yönden ne tür bir bağlılığın bulunduğu hususunun da dava dilekçesinde ortaya konulması veya her bir düzenleyici işlem için ayrı ayrı dava açılması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bu kararın tebliğinden itibaren 30 (otuz) gün içinde, 2577 sayılı Kanun’un 3. ve 5. maddelerine uygun şekilde yeniden dilekçe düzenlenmek ve gerekli harç ve masrafları yatırılmak suretiyle dava açmakta serbest olmak üzere DAVA DİLEKÇESİNİN REDDİNE, anılan Kanun`un 15. maddesinin 5. fıkrası hükmüne göre dilekçenin reddi üzerine yeniden verilen dilekçede de aynı yanlışlıkların yapılması halinde davanın reddedileceğinin davacılara duyurulmasına, dava dilekçesi örneği ile eklerinin ve 60,80 TL karar harcının davacıya iadesine, oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 13. DAİRE Esas : 2015/5916 Karar : 2016/1230 Tarih : 20.04.2016

  • İYUK 14. Madde

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 17/2. maddesi uyarınca duruşma yapılmasına gerek görülmeyerek ve dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:

Dava; İstanbul İli, Bakırköy İlçesi, Şenlikköy Mahallesi, Ekşi Nar Sokak, . ada, . parsel sayılı yerde bulunan ve mülkiyeti Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’na ait olan 42.245,66 m2 alanlı taşınmaz üzerine Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı modeli ile yapılan … Alışveriş ve Rezidans Yaşam Merkezi’nin alışveriş merkezi bölümünün 15.04.2015 tarihinde açık artırma ile satışına ilişkin kararın iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesi’nce; projenin yapımını üstlenen ortaklığı oluşturan adi ortaklık sözleşmesine göre 150.000,00-TL üzerindeki işler için davacının ortağı olduğu … İnşaat ve Tüketim Maddeleri Tic. A.Ş. yetkilisinin imzasının gerektiği, 21.08.2013 tarihinde oyçokluğu ile alınan 74 nolu ortaklık kararı ile bu şartın kaldırıldığı, bu kararın ve karara dayanılarak çıkarılan imza sirkülerinin iptali talebiyle dava açıldığı, Mahkemenin 15.07.2014 tarihli kararıyla 74 nolu kararın iptal edildiği, yine aynı şekilde 11.08.2014 tarihinde 76 ve 77 nolu kararların aldığı ve imza sirkülerinin çıkartıldığı, bunun üzerine açılan davada da imza sirkülerinin tedbiren durdurulması kararı verildiği; dava konusu ihaleden önce, alışveriş merkezinin büyütülmesine ilişkin tadilat ruhsatları alındığı, bu ruhsatlara karşı İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nin 2015/308-314 esaslarına kayıtlı 7 adet dava açıldığı ve anılan Mahkemenin 17.08.2015 tarihli kararları ile, tadilat ruhsatlarının bağımsız bölüm sahiplerinin muvafakati alınmaksızın sadece Toplu Konut İdaresi’nin başvurusu üzerine düzenlenmesi nedeniyle yürütmelerinin durdurulduğu; ihale yapma yetkisi verilen adi ortaklığın, ortaklığı temsilen yürütülen çalışmaların dayanağı olan imza sirkülerinin iki kez Ticaret Mahkemesince tedbir kararı verilerek işlerliğini kaybettiği, dolayısıyla gerek taşınmazın inşaatının dayanağı olan ruhsatların Mahkeme kararı ile yürütmelerinin durdurulması, gerekse adi ortaklığın ihale sürecinde işlemleri yürütmesine dayanak teşkil eden ve davacı şirketin dâhil edilmediği temsile dair imza sirkülerinin mahkeme kararı ile geçersiz kılınması karşısında, taşınmazda mevcut alışveriş merkezinin bu aşamada ihale yolu ile satımının mümkün olmadığı; diğer taraftan, söz konusu taşınmazın ana malikinin bir kamu kuruluşu olan Toplu Konut İdaresi olduğu, Toplu Konut İdaresi’nin kendi mevzuatı uyarınca sahibi olduğu taşınmazları satarak gelir elde edebileceği ve bu satışın Devlet İhale Kanunu’na tabi olmadığı, Toplu Konut İdaresi`nin bir kamu kurumu olması nedeniyle mülkiyetinde bulunan taşınmazların satımında, kamu yararı doğrultusunda, taşınmazın en yüksek bedelle satımını sağlama ve ihale sürecinin her aşamasını kontrol altında tutarak kamunun menfaatinin sekteye uğramasına engel olma görevi bulunduğu, olayda ise ihale sürecinin Toplu Konut İdaresi tarafından değil, inşaatı yürüten ve Toplu Konut İdaresi ile kâr paylaşımı ortaklığı yapan adi ortaklık tarafından yürütüldüğü, bunun yanında söz konusu ihaleye sadece adi ortaklık içerisinde yer alan . İnşaat Turizm San. Tic. A.Ş. tarafından teklif verildiği, bu nedenle söz konusu ihale sürecinin tamamlanması hâlinde bir kamu kuruluşuna ait taşınmazın özel bir şirketçe ihaleye çıkarılıp yine o şirketçe ihalenin kazanılması sonucunu doğuracağı, bu durumda söz konusu ihalenin kamunun yararına sonuç doğuracağından bahsetme olanağı bulunmadığı; ihalenin, davalı idare tarafından gerçekleştirilerek her aşamasının denetimi ve gözetimi altında yürütülmesinin, mümkün olduğu kadar ihaleye katılımın artırılmasının ve en yüksek teklif ile ihalenin sonuçlandırılmasının hem kamunun hem de söz konusu ortaklığın yararına olacağı gerekçesiyle dava konusu ihalenin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare ve davalı idare yanında müdahil tarafından temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 2. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları idarî dava türleri arasında sayılmıştır. İdare tarafından, bir kamu hizmetinin yürütülmesi dolayısıyla kamu gücü kullanılarak tek taraflı iradeyle tesis edilen kesin ve yürütülmesi zorunlu idari işlemlere karşı açılacak davalarda idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.

2577 sayılı Kanun`un 14. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde, dava dilekçelerinin görev ve yetki yönünden ilk incelemeye tabi tutulacağı; 15. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ise, adli ve askeri yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği kurala bağlanmıştır.

İdari yargı mercilerinde yargısal denetimi yapılarak çözümlenecek uyuşmazlıklarda, öncelikle davaya konu işlemin idari bir işlem olup olmadığı hususunun, diğer bir deyişle idare hukuku kurallarına göre tesis edilen bir işlem olup olmadığının ortaya konması gerekmektedir. İdarî makamlar tarafından tesis edilmiş olsa bile, özel hukuk hükümlerine tabi olan işlem ve sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde adli yargı mercileri görevlidir.

İdari işlemler, idarî makamların, kamu gücü kullanarak, idare işlevine ilişkin olarak tesis ettikleri, muhatapları yönünden çeşitli hak ve/veya yükümlülükler doğuran, muhataplarının hukukî durumlarında değişiklik yapan tek yanlı irade açıklamalarıdır. Buna göre, idari işlemlerin “idari makamlarca tesis edilmiş olma”, “tek yanlı olma” ve “icrailik niteliğini taşıma” unsurlarını bünyesinde barındırması gerekmektedir. Bir işlemin iptal davasına konu edilebilir nitelikte kesin ve yürütülebilir bir işlem olup olmadığının, işlemin ismine veya idarenin isimlendirmesine bakılarak değil, işlemin içeriğine bakılarak belirlenmesi gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinden; İstanbul İli, Bakırköy İlçesi, Şenlikköy Mahallesi, Ekşi Nar Sokak, … pafta, … ada, … parsel sayılı yerde bulunan 42.245,66 m2 alanlı taşınmazın tamamının maliki olan Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile … İnşaat Turizm San. ve Tic. A.Ş. - … Yapı Konut A.Ş. - … İnşaat ve Tüketim Maddeleri Tic. A.Ş. - … İnşaat San. Tic. Ltd. Şti iş ortaklığı arasında 28.06.2010 tarihinde arsa satışı karşılığı gelir paylaşımı sözleşmesinin imzalandığı, bu sözleşme kapsamında anılan parselde 298 adet rezidans dairesi ile bir alışveriş merkezi olmak üzere “… Alışveriş ve Rezidans Yaşam Merkezi” yapılmasının kararlaştırıldığı, söz konusu proje için Bakırköy Belediyesi’nden 28.06.2011 tarihinde yapı ruhsatı alınarak inşaata başlandığı, bahse konu taşınmaz üzerine Bakırköy Tapu Sicil Müdürlüğü tarafından 20.07.2011 tarih ve 8408 yevmiye numaralı kat irtifakı tesis edildiği, sonrasında Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından ana projede değişiklikler yapılarak yapı tadil ruhsatları alındığı ve bu ruhsatlara karşı söz konusu ortaklık içerisinde bulunan . İnşaat ve Tüketim Maddeleri Tic. A.Ş. tarafından davalar açıldığı, bu davalar derdest iken yüklenicilerin talebi üzerine projede yer alan alışveriş merkezinin açık artırma ile satışı için gerekli onayın verilmesi talebi ile davalı idareye başvurulduğu, davalı idare tarafından 19.01.2015 tarih ve 224 sayılı olur ile, yüklenici iş ortaklığına anılan alışveriş merkezinin açık artırma ile satışı için onay verildiği, 05.02.2015 tarihinde 730.000.000-TL muhammen bedel üzerinden yapılması kararlaştırılan açık artırmaya katılım olmaması üzerine, alışveriş merkezinin bu kez 600.000.000-TL muhammen bedel üzerinden açık artırma ile satışı için davalı idareden onay talep edildiği, davalı idare tarafından 30.03.2015 tarihli olur` ile yüklenici iş ortaklığına alışveriş merkezinin açık artırma ile satışı için yeniden onay verildiği, açık artırmanın ise 15.04.2015 tarihinde yapılmasının kararlaştırıldığı, alışveriş merkezinin açık artırma ile satışa çıkarılması üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, alt ve orta gelir grubunun yanı sıra üst gelir grubunun taleplerine yönelik olarak da projeler hazırlamaktadır. Özel sektörle işbirliği içinde gerçekleştirilen ve bir tür arsa satışı niteliğinde olan “Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı Modeli” ile kamunun elindeki araziler değerlendirilmekte, böylece kamuya kaynak sağlanmaktadır. Arsa satışı karşılığı gelir paylaşımı esasına göre yapılan satış modelinde, gayrimenkullerin pazarlama ve satış faaliyetleri, sözleşme gereği yüklenici firmalar tarafından yapılmaktadır. İdare ise, yapılan satışlardan gelir payı almaktadır. Alıcılar ile imzalanan satış sözleşmeleri de yüklenici tarafından düzenlenmektedir. Yüklenici, satışlar süresince idarenin de onayını almak kaydıyla fiyat ayarlaması yapabilmektedir.

Davalı idare ile yüklenici firmalar arasında yapılan 28.06.2010 tarihli arsa satışı karşılığı gelir paylaşımı işine ait sözleşmenin 5.3. maddesinde; yüklenicinin, satış yöntemi, satış bedelleri, satış ilanları ve reklamlar konusunda idarenin onayını alacağı belirtilmiştir.

Bir sözleşmenin idari sözleşme sayılabilmesi için sürekli bir kamu hizmetinin görülmesi amacını taşıması, taraflardan birinin idare olması ve kamu hukukuna özgü, kamu hukukundan doğan şart ve hükümlerin sözleşmede yer alması zorunludur. Taraflardan biri idare olmakla birlikte, tarafların özgür iradeleriyle imzalanan ve idari sözleşme niteliği taşımayan bir sözleşmenin uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlıklar, özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerlerince çözümlenecektir.

Bakılan davada, inşaatı tamamlanan, yapı kullanma izin belgesi alınan ve kat mülkiyetine geçilen . Alışveriş ve Rezidans Yaşam Merkezi`nin alışveriş merkezi bölümünün açık artırma ile satışı için, yüklenici iş ortaklığı tarafından, anılan sözleşmenin 5.3. maddesi uyarınca davalı idarenin onayının talep edildiği, idarece de 30.03.2015 tarihli “olur” ile alışveriş merkezinin satışı için onay verildiği görülmektedir. İdarece verilen onayın sözleşmeden kaynaklandığı, davalı idarece sözleşmede düzenlenen bir prosedürün yerine getirilmesinden ibaret olduğu, idarenin kamu gücünü kullanarak tek taraflı tesis ettiği bir işlem olmadığı, alışveriş merkezinin özel hukuk kurallarına tabi olarak satışa çıkartıldığı açıktır.

Bu itibarla, davalı idare tarafından, alışveriş merkezinin açık artırma ile satışı için verilen 30.03.2015 tarihli onayın sözleşmeden kaynaklı olduğu, idarenin kamu gücünü kullanarak tek taraflı olarak tesis ettiği idari nitelikte bir işlem olmadığı, taraflar arasındaki özel hukuk ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlığın çözümünün adli yargı yerlerince karara bağlanması gerektiği anlaşıldığından, İdare Mahkemesince davanın görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenmek suretiyle verilen temyize konu kararda usul kurallarına uygunluk bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; temyiz istemlerinin kabulü ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nin 18.09.2015 tarih ve E:2015/710, K:2015/1811 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme`ye gönderilmesine, kullanılmayan 45,60-TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davalı idareye iadesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 20.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 10. DAİRE Esas : 2016/199 Karar : 2016/1777 Tarih : 30.03.2016

  • İYUK 14. Madde

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince, dosyanın tekemmül ettiği anlaşılmakla yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeyerek işin esası incelenip gereği görüşüldü:

Dava, davacı şirket adına tescilli 16/3/2010 tarih ve 1378 sayılı serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı WBAWM31080E233669 şase numaralı aracın 4458 sayılı Gümrük Kanunu`nun 235. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ilişkin olarak alınan 4/12/2014 tarih ve 204 sayılı kararı ile, aracın iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 12/12/2014 tarih ve 4513467/251.04 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

İstanbul 6. İdare Mahkemesince, uyuşmazlık konusu aracın yurtdışında trafiğe tescil edilmiş ve kullanılmış olduğu anlaşıldığından mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ilişkin kararda ve aracın iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddine dair işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek 2577 sayılı Kanun`un 49. maddesi uyarınca İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasına karar verilmesi istenilmektedir.

2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un, vergi mahkemelerinin görevlerini düzenleyen 6. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümler ve bunlara ilişkin zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaların; (b) bendinde ise, (a) bendinde sayılan konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un uygulanmasına ilişkin davaların, vergi mahkemelerince çözümleneceği kurala bağlanmış; aynı Kanun`un 5. maddesiyle de, idare mahkemelerinin görevleri, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla, ilk derece Danıştayda çözümlenecek olanlar dışındaki iptal ve tam yargı davaları, kamu hizmetlerden birinin yürütülmesi için yapılan idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar ve diğer kanunlarla verilen işlerin çözümlenmesi olarak belirlenmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 14. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde, dava dilekçelerinin görev ve yetki yönünden ilk incelemeye tabi tutulacağı; 15. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde de, Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince 14. maddenin üçüncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14. maddenin üçüncü fıkrasının (a) bendine göre, idari yargının görevli olduğu konularda görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verileceği kurala bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, davacı şirket adına tescilli 16/3/2010 tarih ve 1378 sayılı serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı WBAWM31080E233669 şasi nolu aracın gümrükte “yeni ve kullanılmamış” eşya olarak beyan edildiği, bu beyana göre gümrük vergilerinin tahsil edildiği ve ithalat işlemlerinin tamamlandığı; ancak, sözkonusu araçla ilgili olarak yapılan yurtdışı araştırması sonucunda söz konusu aracın Almanya’da trafik tescil ve servis kaydı olduğu halde kullanılmamış araç olarak beyan edilmek suretiyle ithalat işlemlerinin tamamlandığı, 2 seri nolu Gümrük Genel Tebliği`ndeki (Gümrük Tarife Cetveli Açıklama Notları) 87. faslın genel açıklamalarına göre, yeni taşıtların hiçbir zaman tescil edilmemiş taşıtlar olduğu, dolayısıyla sözkonusu aracın yeni olmadığı ve izne tabi olduğu halde izinsiz olarak, yanlış beyanla yurda sokulduğundan bahisle anılan yasal düzenlemeler uyarınca mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin 23/1/2015 tarih ve 97 sayılı işlem ile aracın iadesinin reddine ilişkin 12/12/2014 tarih ve 4513467 sayılı işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinde, “(1) Bu Kanunun; a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında, uygulanır.” hükmüne; 16. maddesinde, “(1) Kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımlar, idari para cezası ve idari tedbirlerden ibarettir. (2) İdari tedbirler, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirlerdir.” hükmüne; 27. maddesinin sekizinci fıkrasında ise, “İdarî yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idarî yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idarî yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin iptali talebiyle birlikte idarî yargı merciinde görülür.” hükmüne yer verilmiştir. 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3. maddesinin onbirinci fıkrasının 11/4/2013 tarih ve 28615 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 28/3/2013 tarih ve 6455 sayılı Kanun’un 54. maddesi ile değiştirilmeden önceki halinde, “İthali, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tâbi olan eşyayı, aldatıcı işlem ve davranışlarla ithal eden kişiye, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idarî para cezası verilir. Eşyanın değersiz, artık veya atık madde olması durumunda, idarî para cezası; dökme halinde gelen eşya için ton başına beşbin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına yüz Türk Lirası olarak hesaplanır.” hükmü; aynı Kanun’un 14. maddesinin birinci fıkrasının 11/4/2013 tarih ve 28615 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 28/3/2013 tarih ve 6455 sayılı Kanun`un 66. maddesi ile ilga edilen halinde ise, “3 üncü maddenin onuncu ve onbirinci fıkralarında tanımlanan kabahatlerin konusunu oluşturan eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir. Bu Kanunun arama ve elkoyma ile müsadereye ilişkin hükümleri, bu kabahatlerin işlenmesinde kullanılan veya kullanılmak üzere hazırlanan eşya ve taşıma araçları ile ilgili olarak da uygulanır.” hükmü yer almıştır.

Diğer taraftan, 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 3. maddesinin beşinci fıkrasında, “Karar” deyimi, bağlayıcı tarife ve menşe bilgileri de dahil olmak üzere, gümrük idaresinin, gümrük mevzuatı ile ilgili olarak belirli bir konuda bir veya daha fazla kişi üzerinde hukuki sonuç doğuracak idari tasarruf olarak tanımlanmış; aynı Kanun’un 235. maddesinin birinci fıkrasının 11/4/2013 tarih ve 28615 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 28/3/2013 tarih ve 6455 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile değiştirilmeden önceki halinde, “Teminat alınmış olsa bile, gümrük işlemlerine başlanmadan veya bu işlemler bitirilip gümrük idaresinin izni alınmadan antrepolardan veya gümrük idaresince eşya konulmasına izin verilen yerlerden kısmen veya tamamen eşya çıkarılması halinde, çıkarılan eşyanın ithalat veya ihracat vergilerinin yanı sıra, bu vergilerin üç katı para cezası alınır.” hükmüne yer verilmiş iken, yapılan değişiklik sonucu 235. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde, “Eşyanın ithali, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tabi olduğu halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi değilmiş veya belge alınmış gibi beyan edildiğinin tespit edilmesi halinde, eşyanın gümrük vergilerinin yanı sıra, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası verilir.” hükmü; dördüncü fıkrasında, “Birinci fıkranın (a) ve (c) bentlerinde belirtilen eşyaya el konularak mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir ve eşya 177 ila 180 inci madde hükümlerine göre tasfiyeye tabi tutulur.” hükmü yer almış; yine aynı Kanun`un 242. maddesinde ise, yükümlülerin kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve idari kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir üst makama, üst makam yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz edebileceği ve itirazın reddi kararlarına karşı işlemin yapıldığı yerdeki idari yargı mercilerine başvurulabileceği düzenlenmiştir. Olayda, kullanılmış eşyanın izin alınmadan ithal edilemeyeceği yolundaki kuralın ihlal edildiğinden bahisle yukarıda aktarılan Gümrük Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca uyuşmazlık konusu eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verildiği, aracın iadesi istemiyle yapılan başvurunun da bu kapsamda reddedildiği görülmektedir.

Bu durumda, Gümrük Kanunu’nda tanımı yapılmış “karar” kapsamında olan mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin dava konusu kararın iptali isteminden kaynaklanan uyuşmazlığın görüm ve çözümünde, Kabahatler Kanunu’nun 3. ve Gümrük Kanunu’nun 242. maddeleri uyarınca idari yargı mercilerinin görevli olduğu hususunda bir duraksama bulunmadığı; kullanılmış eşyanın izin alınmadan ithal edilemeyeceği yolundaki kuralın ihlal edildiğinden bahisle 4458 sayılı Gümrük Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca, bir başka ifade ile aynı maddi ve hukuki sebeplere dayanılarak ithale konu eşya ile ilgili olarak gümrük idaresince, gümrük vergisi alınabileceği gibi idari yaptırımlar kapsamında ise, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası ile dava konusu uyuşmazlıkta olduğu üzere eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine de karar verilebileceği dikkate alındığında, gümrük idarelerince, 4458 sayılı Gümrük Kanunu uyarınca gümrük vergisine bağlı ceza niteliğinde alınan mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar ile, bu karara istinaden tesis edilen, aracın iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddi yolundaki işlemin iptali istemiyle açılan davanın görüm ve çözümü, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun`un 6. maddesi uyarınca vergi mahkemesinin görevinde olup, idare mahkemesinde açılan iş bu davanın görev yönünden reddedilerek dosyanın vergi mahkemesine gönderilmesi gerekirken, uyuşmazlığın esası incelenerek verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle, İstanbul 6. İdare Mahkemesinin 15/10/2015 tarih ve E:2015/410, K:2015/2153 sayılı kararının BOZULMASINA, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmediğinden 45,60.-TL harcın istemi halinde davacı tarafa iadesine, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 12. DAİRE Esas : 2012/10636 Karar : 2016/1598 Tarih : 23.03.2016

  • İYUK 14. Madde

Dava, Pendik Teknik Endüstri Meslek Lisesi Müdür Yardımcısı olan davacının 657 sayılı Kanunun 125/D-(I) maddesi uyarınca bir yıl süreyle kademe ilerlemesinin durdurulması cezasıyla cezalandırılmasına, yükselebileceği derecenin son kademesinde bulunması nedeniyle bu cezanın brüt aylığından 1/4 oranında kesinti yapılmak suretiyle uygulanmasına ilişkin 20.06.2011 tarihli ve 77312 sayılı işlem ile dayanağı disiplin soruşturması raporunun iptali istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince, davacıya isnat edilen fiilin tanık ifadeleriyle sübuta erdiği, işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından, mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.

İdare ve vergi Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkün olup, temyize konu kararın disiplin cezasına lişkin kısmında 49. maddede belirtilen bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, kararın bu kısmına yönelik temyiz istemi yerinde görülmemiştir.

Kararın disiplin soruşturma raporunun iptali istemine ilişkin kısmına gelince;

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “Dilekçeler üzerine ilk inceleme” başlıklı 14’üncü maddesinde, dilekçelerin, idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı yönünden de inceleneceği hüküm altına alınmış, “İlk inceleme üzerine verilecek karar” başlıklı 152`nci maddede ise, bu bende aykırılık durumunda davanın reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır.

Disiplin soruşturma raporunun anılan madde kapsamında “kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem” niteliğinde olup olmadığının tespit edilebilmesi için “icrai işlem”, “kesin ve nihai işlem” kavramlarının çerçevesinin ortaya konulması gerekmektedir. Zira “kesin ve yürütülmesi gereken” tanımlaması, icrailik ve kesinlik kavramlarını bir arada içermektedir.

İcrai işlem, kamu kudretinin üçüncü kişiler üzerinde ayrıca başka işlemin varlığına gerek olmaksızın, doğrudan doğruya çeşitli hukuki sonuçlar doğurmak suretiyle etkisini gösterdiği işlemler olarak tanımlanmaktadır. İcrailik kavramından farklı bir anlam taşıyan kesinlik ise, işlemin uygulanmaya hazır, tamam bir işlem olduğunu ifade etmektedir. (Erkut, Celal; İdari İşlemin Kimliği, 2015, s.144,146) Dolayısıyla bir işlemin idari davaya konu olabilmesi için hukuksal sonuç doğuran bir işlem niteliğinde bulunması bir diğer ifadeyle hukuk düzeninde değişiklik meydana getirmesi zorunludur. Bu bağlamda disiplin soruşturması raporu, hukuk düzeninde bir değişiklik meydana getirmemesinin yanı sıra, icrai ve nihai işlem olan disiplin cezasına ilişkin işlemin hazırlanmasına katkı sunmanın ötesinde ayrı ve bağımsız bir hukuki değeri bulunmamaktadır.

İdari davaya konu olması bakımından idari işlemde aranılan özellikleri taşımayan hazırlık niteliğindeki çalışmaların, idarenin iç yapısı ve işleyişiyle ilgili işlemlerin, tavsiye, mütalaa, teklif, düşünce gibi bilgi verici veya hazırlığa esas işlemlerin ve üçüncü kişilerin hukukunu henüz etkilemeyen işlemlerin dava konusu olamayacağı açıktır.

Sonuç olarak, davanın soruşturma raporunun iptaline ilişkin kısmının incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek uyuşmazlığın bu kısmına yönelik olarak davanın reddine hükmedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamakta ise de karar sonucu itibarıyla yerinde görülmüştür.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin reddi ile idare mahkemesi kararının, disiplin cezasına ilişkin kısmının onanmasına; soruşturma raporuna ilişkin kısmının ise yukarıda belirtilen gerekçe ile onanmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY 2. DAİRE Esas : 2013/10698 Karar : 2016/658 Tarih : 11.02.2016

  • İYUK 14. Madde

Dava, İstanbul ili, Maltepe ilçesi, Adnan Kahveci Ortaokulu`nda beden eğitimi öğretmeni olarak görev yapan davacının, anılan okula beden eğitimi öğretmeni ……..ın atanmasına karşı yaptığı itirazın reddine ilişkin 01/11/2012 günlü, 143086 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin 03/07/2013 günlü, E:2012/2228, K:2013/1339 sayılı kararıyla; davacının beden eğitimi öğretmeni olarak görev yaptığı Adnan Kahveci Ortaokulu’nda 17/07/2012 tarihinde 54 saat beden eğitimi dersi için norm kadro sayısının üç olarak gösterildiği, okulda iki beden eğitimi öğretmeninin görev yaptığından boş olarak gösterilen kadroya ………… isimli beden eğitimi öğretmeninin atandığı, haftalık beden eğitimi ders saati sayısının 30/10/2012 tarihi itibariyla 44 olması nedeniyle norm kadro sayısının iki olarak belirlendiği, norm kadro sayılarının kısa süreler içinde değiştirilmesi sonucu hizmet puanı düşük olan davacının norm kadro fazlası durumuna düşürüldüğü anlaşıldığından …………`ın atanmasına ilişkin işlemde hukuka ve mevzuata uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.

Davalı idare, usul ve yasaya aykırı olduğunu öne sürerek Mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 14. maddesinin 3/f bendinde, dava dilekçelerinin husumet yönünden inceleneceği; 15. maddesinin 1/c bendinde de, 14. maddenin 3/f bendine göre, davanın hasım gösterilmeden veya yanlış hasım gösterilerek açılması halinde, dava dilekçesinin tespit edilecek gerçek hasma tebliğine karar verileceği kurala bağlanmıştır.

Diğer taraftan, 06/05/2010 günlü, 27573 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği`nin “Alan değişikliğine bağlı yer değiştirmeler” başlıklı 44. maddesinde; “(1) Öğrenimine uygun alanı dışında bir başka alana atanan öğretmenler, öğrenimleri birden fazla alana atamaya kaynak olan öğretmenler ile başka bir alanda yüksek öğrenimi bitiren öğretmenler, adaylıklarının kaldırılmış olması ve yüksek öğrenimlerinin Talim ve Terbiye Kurulunun öğretmenliğe atanacakların mezun oldukları yüksek öğretim programlarına ilişkin kararında atanacağı alana uygun olması kaydıyla mezuniyetleri itibarıyla atanabilecekleri alanlara alanlarının değiştirilmesini isteyebilirler. (2) Bu kapsamda yapılacak alan değişikliği işlemleri haziran ayında Bakanlıkça belirlenecek takvim çerçevesinde yapılır. …” hükmüne yer verilmiştir.

2012 Öğretmenlerin İl İçi Alan Değişikliği Kılavuzu`nun “Başvurular ve Onay Süreci” Bölümünün 3.1 maddesinde, “Başvurular, http ://mebbis .meb.gov.tr veya http ://ikgm.meb.gov.tr adreslerindeki Alan Değiştirme Elektronik Başvuru Formu ile yapılacak ve okul, ilçe ve il millî eğitim müdürlüklerince başvuru süresi içinde onaylandıktan sonra geçerlilik kazanacaktır.” düzenlemesine; 3.2 maddesinde ise, “Alan değişikliği başvurusunda bulunacakların Elektronik Başvuru Formunu doldurmadan önce MEBBİS Özlük Modülündeki alan, mezuniyet bilgileri, hizmet süresi ve hizmet puanlarını titizlikle kontrol etmeleri ve bu bilgilerinde farklılık olması halinde bilgilerinin güncellenmesi için gerekli belgeleri başvuru süresi içinde okul/ilçe ve il milli eğitim kurumu müdürlüklerine başvurmaları gerekmektedir. MEBBİS’teki alanı ile en son Bakanlık atama kararnamesindeki alanı farklı olanların belgeleri İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğüne gönderilerek alanlarındaki bu farklılığın düzeltilmesi sağlanacaktır. MEBBİS Özlük Modülündeki alan düzeltmelerinde Bakanlık tarafından düzenlenmiş olan en son atama kararnamesindeki alana ilişkin belge gönderilecektir.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, İstanbul ili, Maltepe ilçesi, Adnan Kahveci Ortaokulu’nda beden eğitim öğretmeni olarak görev yapan davacının, anılan okula beden eğitim öğretmeni ……….’ın atanmasına ilişkin işleme karşı yaptığı itirazın reddi üzerine bakılmakta olan davayı açtığı anlaşılmıştır.

Olayda, atamasının iptali istenilen …………….’ın alan değişikliği yaparak davacının görev yaptığı okula atandığı görülmüş olup, alan değişikliği ile atama yapma konusunda yetkili makamın Milli Eğitim Bakanlığı olması nedeniyle, İdare Mahkemesi’nce, Milli Eğitim Bakanlığı`nın da hasım mevkiine alınması gerekirken sadece husumetiyle karar verildiği görülmüştür.

Bu durumda, 2577 sayılı Kanun`un yukarıda anılan maddeleri uyarınca Milli Eğitim Bakanlığı da hasım mevkiine alınmak suretiyle dosya tekemmül ettirilerek, uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken, husumetiyle karar verilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nce verilen 03/07/2013 günlü, E:2012/2228, K:2013/1339 sayılı kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun temyize konu kararın verildiği tarih itibariyle yürürlükte olan haliyle 49. maddesinin 1/c fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde Danıştay`a kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 6. DAİRE Esas : 2015/7800 Karar : 2016/231 Tarih : 27.01.2016

  • İYUK 14. Madde

Dava, 24/07/2015 tarihli 29424 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ulus Tarihi Kent Merkezi’nde, kentsel sit alanı sınırları içerisindeki 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı kapsamında kalan ve kararnameye ekli listede ada/parsel numaraları belirtilen taşınmazların Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından acele kamulaştırılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu`nun 06.07.2015 tarihli 2015/7921 sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin (a) fıkrasında; iptal davalarının idari işlemler hakkında yetki, sebep, şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırılı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacağı belirtildikten sonra ilk inceleme konularının belirlendiği 14. maddenin 3/c bendinde dilekçenin ehliyet yönünden inceleneceği, 15. maddenin 1/b bendinde ise; bu hususta kanuna aykırılık görülmesi halinde davanın reddedileceği hükme bağlanmıştır.

İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesinin ön koşullardan birisi olan “dava açma ehliyeti”, her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idare ile işlemlerinde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçütler içinde menfaat ilişkisinin varlığını ifade etmektedir. Her olay ve davada, idari işlem ile dava açacak kişi arasında öngörülen subjektif ehliyet koşulu olarak menfaat ihlalinin kişisel, meşru ve güncel bir menfaat olması ölçütleri ekseninde yargı mercilerince değerlendirilerek takdir edilecektir.

T.C. Anayasasının kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruşlarını düzenleyen 135. maddesinde; “…Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla konulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzel kişilikleridir. Bu meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.” hükmü yer almıştır.

6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği Kanununun 2. maddesinde; “mühendislik ve mimarlık mesleği mensuplarının, müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplinini ve ahlakını korumak için gerekli gördüğü bütün teşebbüs ve faaliyetlerde bulunmak, meslek ve menfaatleriyle ilgili işlerde resmi makamlarla işbirliği yaparak gerekli yardımlarda ve tekliflerde bulunmak, meslekle ilgili bütün mevzuatı normları, fenni şartnameleri incelemek ve bunlar hakkındaki görüş ve düşünceleri ilgililere bildirmek” birliğin kuruluş amaçları arasında sayılmış, 13. maddesinde; “Lüzum görülen yerlerde Birlik Umumi Heyeti Kararı ile (Türk mühendis ve mimarları odaları) açılabilir.“ hükmüne, 14. maddesinde. “Her ihtisas şubesi yalnız bir oda açar. İhtisas veya iştigal mevzularının taalluk ettiği odaya kaydolunurlar” hükmüne, 19 maddesinde ise; “Odalar, bu Kanunun 2. maddesinde belirtilen amaç için Birlik Umumi Heyetince kararlaştırılan işlerden yalnız odalarını ilgilendiren kısımlar ile görevlidirler, Odalar ve organları, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.” hükmüne yer verilmiştir.

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının idari işlemlere karşı sadece kuruluş kanunlarında gösterilen amaçları doğrultusunda dava açma ehliyetleri bulunmaktadır. Nitekim, konuyla ilgili yasal düzenlemelerde de bu kuruluşların amaçları dışında faaliyette bulunamayacakları açıkça belirtilmiştir.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 1. maddesinde; “Bu Kanun; kamu yararının gerektirdiği hallerde gerçek ve özel hukuk tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların, Devlet ve kamu tüzelkişilerince kamulaştırılmasında yapılacak işlemleri, kamulaştırma bedelinin hesaplanmasını, taşınmaz malın ve irtifak hakkının idare adına tescilini, kullanılmayan taşınmaz malın geri alınmasını, idareler arasında taşınmaz malların devir işlemlerini, karşılıklı hak ve yükümlülükler ile bunlara dayalı uyuşmazlıkların çözüm usul ve yöntemlerini düzenler. Özel kanunlarına dayanılarak gerçek ve özel hukuk tüzelkişileri adına yapılacak kamulaştırmalarda da, bu Kanun hükümleri uygulanır.” hükmü yer almaktadır.

Dosyanın incelenmesinden; Ulus Tarihi Kent Merkezinde, kentsel sit alanı sınırları içerisindeki 1. derece arkeolojik sit alanı kapsamında kalan ve ekli listede ada ve parsel numaraları belirtilen taşınmazların davalı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından acele kamulaştırılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu’nun 06/07/2015 tarihli. 2015/7921 sayılı kararının iptali istemiyle alanda mülkiyet ve benzeri hukuki hakları bulunmaksızın davacı Odalar tarafından acele kamulaştırmaya ilişkin bu davanın açıldığı görülmektedir.

Bu durumda; davacı odanın kuruluş amacı ve faaliyet alanları ile dava konusu işlem birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu işlemin davacı odanın menfaatini etkilemediği, bu nedenlerle davacının subjektif dava açma ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununa 6545 sayılı Kanununun 18. maddesiyle eklenen “İvedi yargılama usulü” başlıklı 20/A maddesi kapsamında kalan davanın ehliyet yönünden reddine, aşağıda ayrıntısı yer alan 179,90 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir edilen 1.500,00.-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine, artan posta avansının karar kesinleştikten sonra davacının göstereceği hesaba iadesine, bu kararın tebliğin izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.


DANIŞTAY 8. DAİRE Esas : 2015/13509 Karar : 2015/9759 Tarih : 12.11.2015

  • İYUK 14. Madde

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince, dava dilekçesi ve ekleri 2577 sayılı Kanun`un 14. maddesi uyarınca incelenerek işin gereği görüşüldü.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 2. maddesinde iptal davalarının, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılabilecekleri 48. Maddesinde, temyiz dilekçesinin 3. Madde esaslarına göre düzenlenmesi gerektiği hükme bağlanmıştır.

Bir iptal davasının açılabilmesi ve idari yargı mercilerinin bu davayı ön koşullar yönünden kabul edebilmesi için 2577 sayılı Kanun`un 14. maddesi uyarınca dava dilekçeleri; a) görev ve yetki b) idari merci tecavüzü c) ehliyet d) idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı e) süre aşımı f) husumet ve g) 3. ve 5. maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla incelenmekte; ilk inceleme sonucunda dilekçelerde yasaya aykırılık görülürse 15. maddedeki kararlardan biri verilmekte, yasaya aykırılık görülmediği takdirde dosya tekemmüle tabi tutulmaktadır. Dolayısıyla iptal davası açılabilmesinin ön koşullarından biri davacının objektif ve subjektif dava ehliyetinin olmasıdır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinde, Bu Kanun’da hüküm bulunmayan hususlarda hakimin davaya bakmakta memnuniyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sükununu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemlerde Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı hükmüne yer verilmiş olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 51. maddesinde, dava ehliyetinin medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirleneceği kurala bağlanmıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesinde, Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olan her erginin kısıtlanacağı, cezayı yerine getirmekle görevli makamın, böyle bir hükümlünün cezasını çekmeye başladığını kendisine vasi atanmak üzere hemen yetkili vesayet makamını bildirmekle yükümlü olduğu, 413. maddesinde, vesayet makamının, bu görevi yapabilecek yetenekte olan bir ergini vasi olarak atayacağı, 14. maddesinde ise kısıtlıların fiili ehliyeti bulunmadığı ve 16.maddesinde, kısıtlıların, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremeyecekleri hüküm altına alınmış olup anılan Kanun’un 462/8. maddesinde, vasinin dava açabilmesi için vesayet makamının izni gerektiği hükmüne yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, kendisine vasi atanmış mahkum olan davacı tarafından, İdare Mahkemesine gönderilen dilekçe ile dava açıldığı; İdare Mahkemesince davacının vasisinden ara kararı ile davaya icazet verip -vermediği, veriyor ise vesayet makamından alınacak izin belgesinin ibraz edilmesi ve dava harç ve posta giderlerinin yatırılmasının istenilmesine rağmen karar gereğinin yerine getirilmediği, bunun üzerine aynı işlemlerin 2. kez tekrarlanmasını müteakip, davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, davacı tarafından bu kararın bozulmasının istenildiği anlaşılmaktadır.

Bu hale göre vesayet altına alınan davacının, vasisinin icazeti ve izin belgesi almaksızın dava açmak ve kanun yoluna başvurmak konusunda ehliyeti bulunmadığından; tek başına kararı temyiz etmesi mümkün değildir.

Açıklanan nedenlerle davacının temyiz isteminin ehliyet yönünden reddine, temyiz yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 12/11/2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY 7. DAİRE Esas : 2010/756 Karar : 2014/4099 Tarih : 23.09.2014

  • İYUK 14. Madde

Dosyanın incelenmesinden; … Elektronik Bilgi İşlem İthalat İhracat Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi adına tescilli serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşya nedeniyle, gümrük müşaviri olan davacı Şirketin temsilcisi sıfatıyla beyannameyi imzalayan … adına ek olarak tahakkuk ettirilen özel tüketim vergisine vaki itirazın reddine ilişkin İzmir Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğünün 08.04.2009 gün ve 2009/76 sayılı işleminin yine … adına tesis edildiği, anılan işlemin iptali istemiyle davacı Şirket tarafından açılan davada, Mahkemece, uyuşmazlığın esasının incelenmesi suretiyle karar verildiği anlaşılmıştır.

İptal davasının tanımı, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının 08.06.2000 tarih ve 4577 sayılı Kanun’un 5`inci maddesiyle değişik (a) bendinde; “idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar” olarak yapılmaktadır. Bu tanıma göre; iptal davası açılabilmesi için, davacının medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olması yanında, ayrıca, iptali istenilen idari işlemin menfaatini ihlal ediyor olması; bu menfaatin de, meşru, güncel ve kişisel nitelik taşıması gereklidir. İdari Yargılama Hukukunda davada taraf olma ehliyetinin bir koşulu olarak kabul edilen menfaat ihlali olmadan, iptal davası açılmasına olanak yoktur.

Öte yandan; 2577 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasının (c) bendinde, ehliyet hususu, ilk inceleme konuları arasında sayılmış; 15’inci maddesinin 1` inci fıkrasının (b) bendinde ise, ehliyetsiz kişi tarafından açılan davaların reddine karar verileceği hükme bağlanmış olup; bu hükümlere göre, idari dava açan kişinin dava ehliyetinin varlığı, açılan davanın incelenebilmesi için zorunlu bulunmaktadır.

Sözü edilen hukuki durum karşısında; … adına tahakkuk ettirilen özel tüketim vergisine vaki itirazın reddine dair olup, anılan şahıs adına tesis edilen işlemin iptali istemiyle, … Gümrük Müşavirliği Anonim Şirketince açılan davada, kendisi adına yapılan herhangi bir tahakkuk bulunmadığı gibi, başkası adına tesis edilen idari işlemin iptalini istemekte de menfaatinin olmadığı açıktır.

Bu bakımdan, davanın, ehliyet yönünden usule uygun olarak açılıp açılmadığı hususu değerlendirilmeden, Mahkemece, işin esası hakkında verilen kararda isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne ve mahkeme kararının ( BOZULMASINA ), bozma kararı üzerine, Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, oybirliği ile karar verildi.


DANIŞTAY 10. DAİRE Esas : 2008/3145 Karar : 2012/768 Tarih : 8.03.2012

  • İYUK 14. Madde

Dava, davacı şirket tarafından kasko sigortası yapılmış olan aracın, E-5 Karayolu, Büyükçekmece İlçesi, Güzelce Köyü alt geçidinden, Güzelce Köyü istikametine doğru seyir halinde iken meydana gelen trafik kazası sonucunda araçta oluşan hasar bedelini sigortalısına ödeyen davacı şirketçe, yolda işaretleme eksikliğinin olmasından dolayı meydana gelen kazada, davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu ileri sürülerek 3.284,94 TL maddi zararın, ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

İstanbul 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince; dosyadaki bilgi ve belgeler ile ara kararına verilen cevabın incelenmesinden, maddi hasarlı trafik kazasının meydana geldiği yolun bakım ve onarımına ilişkin sorumluluğun Büyükçekmece İlçe Belediyesine ait olduğunun anlaşıldığı, bu duruma göre davalı idarenin olayda bir sorumluluğunun bulunmadığı, tam yargı davalarında mahkemece, husumetin yöneltildiği idareden başka bir idarenin davalı konumuna alınmasına hukuki olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından; mahkeme kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-c maddesine aykırı olduğu ileri sürülerek, kanun yararına bozulması isteğiyle Danıştay Başkanlığı`na başvurulmuştur.

Danıştay Başsavcılığı tarafından, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15. maddesinin 1. fıkrasının ( c ) bendinde; davanın yanlış hasım gösterilerek açılması halinde, dava dilekçesinin mahkemece tespit edilecek gerçek hasma tebliğine karar verileceğinin kurala bağlandığı; bu kuralın, 2577 sayılı Kanunda sayılan idari dava türlerinin tümü bakımından geçerli olduğu, bu nedenle tam yargı davalarında hasım düzeltilerek dava dilekçesinin mahkemece tespit edilecek gerçek hasma tebliğ edilmesinin önünde yasal bir engel bulunmadığı düşüncesiyle davanın reddi yolunda verilen mahkeme kararı kanun yararına temyiz edilmiştir.

2577 sayılı Yasanın 2. maddesinde, idari dava türleri; iptal, tam yargı ve kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmış; 14. maddesinde, dava dilekçelerinin ilk inceleme sırasında “idari merci tecavüzü” ve “husumet” yönlerinden de inceleneceği ve bu hususların ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde de davanın her safhasında 15. madde hükmünün uygulanacağı; 15. maddesinin 1. fıkrasının ( c ) bendinde ise, davanın yanlış hasım gösterilerek açılması halinde dava dilekçesinin mahkemece tespit edilecek gerçek hasma tebliğine karar verileceği kurala bağlanmıştır.

Aktarılan Yasa kurallarının, 2577 sayılı Yasada öngörülen idari dava türlerinin tümü bakımından geçerli olduğu, başka bir anlatımla sadece iptal davalarında uygulanacak usul kuralları olmadığı gözetildiğinde, tam yargı davalarında da hasım düzeltilerek dava dilekçesinin mahkemece tespit edilecek gerçek hasma tebliğ edilmesine engel yasal düzenleme bulunmamaktadır.

Ayrıca, tam yargı davasında, yargı yerince davalı konumuna alınan idareye başvuru şartının aranmayacağı da tabiidir. Zira, dava açmadan önce ilgili idareye başvuran ve konunun bir başka idareyle ilgili olduğu kendisine bildirilmeyen davacı, tam yargı davası açma şartını yerine getirmiş olup; yargı yerince davalı konumuna alınan idareye de başvuru şartının aranması, idari yargılama usulüne özgü hasım düzelterek, idari davanın bir an önce sonuçlandırılması kuralıyla bağdaşmamaktadır.

Dosyanın incelenmesinden; davacı şirket tarafından kasko sigortası yapılmış olan aracın, E-5 Karayolu, Büyükçekmece İlçesi, Güzelce Köyü alt geçidinden, Güzelce Köyü istikametine doğru seyir halinde iken meydana gelen trafik kazası sonucunda araçta oluşan hasar bedelini sigortalısına ödeyen davacı şirketçe, yolda işaretleme eksikliğinin olmasından dolayı meydana gelen kazada, davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu ileri sürülerek 3.284,94 TL maddi zararın, ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü karşı açılan dava sonucunda, İstanbul 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince; yapılan araştırmada uyuşmazlık konusu maddi hasarlı trafik kazasının meydana geldiği yolun bakım ve onarımına ilişkin sorumluluğun Büyükçekmece İlçe Belediyesine ait olduğunun anlaşıldığı, bu duruma göre davalı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü`nün olayda bir sorumluluğunun bulunmadığı, tam yargı davalarında mahkemece husumetin yöneltildiği idarenin değiştirilerek belirlenecek gerçek hasmın davalı konumuna alınmasına hukuki olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, bu karara karşı yapılan itiraz ve kararın düzeltilmesi başvurularının, İstanbul Bölge İdare Mahkemesince reddedildiği anlaşılmaktadır.

İdare Mahkemesi Hakimliğince, yapılan araştırmada uyuşmazlık konusu maddi hasarlı trafik kazasının meydana geldiği yolun bakım ve onarımına ilişkin sorumluluğun Büyükçekmece İlçe Belediyesine ait olduğu tespit edildiğinden, adı geçen Belediye davalı konumuna alınarak dava dilekçesinin merciine tevdiine kararı verilmeksizin, dosyanın Belediye husumetiyle tekemmül ettirilmesi ve Belediyenin kazanın meydana gelmesinde hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı araştırılarak bir karar verilmesi gerekirken, yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın reddi yolunda verilen kararın, kanun yararına bozulması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığı tarafından yapılan kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile İstanbul 2. İdare Mahkemesi Hakimliğinin 1.3.2006 tarih ve E:2004/978, K:2006/485 sayılı kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 51. maddesi uyarınca hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına (BOZULMASINA), oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 4. DAİRE Esas : 2011/219 Karar : 2011/1012 Tarih : 11.03.2011

  • İYUK 14. Madde

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14 üncü maddesi uyarınca gerekli incelemeyi yapan Tetkik Hakimi B. Ö.`ın açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Dava, Kod listesine alınma işlemine dayanak oluşturan 17.5.2010 günlü, VDENR-2010/865-33,34 sayılı vergi inceleme raporu ile 13.4.2010 günlü, 2010/2 sayılı Katma Değer Vergisi İç Genelgesi`nin ilgili hükümlerinin iptali istemine ilişkindir,

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 4001 sayılı Kanunun 2 nci maddesiyle değişen 3 üncü maddesinde, İdari davaların, Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı dilekçelerle açılacağı ve dilekçelerde davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı delillerin, dava konusu idari işlemin yazılı bildirim tarihinin gösterileceği belirtildikten sonra, dava konusu kararın ve belgelerin asılları veya örneklerinin dava dilekçesine ekleneceği, dilekçeler ile bunlara ekli evrakın örneklerinin karşı taraf sayısından bir fazla olacağı hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanunun 15. maddesinin 1/d bendinde, 3 ve 5. maddeye uygun olmadığı durumlarda, 3 ve 5. maddeye uygun şekilde yeniden düzenlenmek üzere dava dilekçelerinin reddedileceği, maddenin 5. bendinde ise, yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıkların yapılması halinde davanın reddedileceği açıklanmıştır.

Dava dilekçesinde, davacının Kod listesinde bulunduğunu öğrendiğinden bahisle bu işleme dayanak oluşturan 17.5.2010 günlü, VDENR-2010/865-33,34 sayılı vergi inceleme raporu ile 2010/2 sayılı Katma Değer Vergisi İç Genelgesinin ilgili hükümlerinin iptalinin yanı sıra, 84 Seri No’lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği’nin “II. Özel Esaslar” bölümünün iptali istemine de yer verdiği, ancak 84 Seri No`lu Tebliğin iptaline ilişkin istemini dilekçenin “davanın konusu” ve “sonuç ve talepler” bölümlerinde tekrarlamadığı görüldüğünden, iptali istenilen işlemlerin ne olduğu konusunda tereddüt oluştuğu gibi, 2010/2 sayılı Katma Değer Vergisi İç Genelgesinin de, “ilgili bölümlerinin” iptalinin istenilmesi suretiyle, dava konusunun hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde açık ve kesin olarak tanımlanmadığı anlaşılmıştır.

Diğer yandan, dava dilekçesinde iptali istenilen raporun tebliğ tarihi belirtilmemiş, İptali istenilen işlemler, yukarıda yer verilen Kanun maddesinde öngörüldüğü gibi, taraflar sayısından bir fazla olacak şekilde dava dilekçesine eklenmemiştir. Bu durumda, dava dilekçesinin 2577 sayılı Kanunu`nun 3. maddesinde belirtilen koşulları taşımadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin 1/d bendi uyarınca bu kararın tebliğinden itibaren ( 30 ) gün içinde, anılan Kanunun 3 uncu maddesine uygun bulunmayan dava dilekçesinin, iptali talep olunan işlemler ile iptal isteminin işlemin belli bir kısmına yönelik olması halinde bu kısmın ve işlemin tebliğ tarihinin kesin ve açık olarak belirtilmesi, dava konusu işlemlerin, örneği taraf sayısından bir fazla olacak şekilde dava dilekçesine eklenmek suretiyle düzenlenecek dilekçe ile dava açılmak üzere ( REDDİNE ), yeniden verilecek dilekçede aynı yanlışlıkların tekrarlanması halinde davanın reddedileceğinin davacıya bildirilmesine, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/4326 Karar : 2017/1350 Tarih : 21.02.2017

  • İYUK 14. Madde

Dava, 2022 sayılı Kanun kapsamındaki aylığın kesilmesine ve yersiz aylıkların istirdadına ilişkin Kurum işleminin hukuka aykırı olduğunun tespiti ile iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, taraflar avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

01.05.2003 tarihinden itibaren kendisine 2022 sayılı Kanun kapsamında özürlü aylığı bağlanan davacının 01.05.2008-28.02.2010 tarihleri arasında 2926 sayılı Yasa kapsamında, (5510 sayılı Kanun’un 4/1-b fıkrası kapsamında) tarım sigortalılığının bulunduğu gerekçesiyle davalı Kurum tarafından aylığının kesilmesi ve 01.05.2008-28.02.2010 tarihleri arasında davacıya yapılan ödemelerin faiziyle istirdadının talep edilmesi üzerine, davacı söz konusu işlemin iptaline karar verilmesini istemiş, Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

01.01.1977 tarihinde yürürlüğe giren 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında 2022 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde, anılan Kanunun 1 ve ek 1’inci maddelerinde öngörülen koşulların varlığı durumunda hak sahiplerine aylıkların … aracılığı ile bağlanacağı ve ödeneceği belirtilmiş; 3’üncü maddesinde, bu aylıkların başlangıç tarihinin, ilgililerin …yapacakları yazılı başvurularını izleyen ay başı olduğu açıklanmıştır. 5434 sayılı …. Kanununun 1’inci maddesiyle; … bağlı olmak ve bu Kanunda yazılı emeklilik işlerini görmek üzere … tüzel kişiliğe sahip… ….kurulmuş ise de, 20.05.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5502 sayılı …43’üncü maddesiyle, 5434 sayılı Kanunun bazı maddeleri yürürlükten kaldırılmış, devredilen kurumlar ve devre ilişkin hükümler

.

içeren geçici 1’inci maddesiyle de, …, hiç bir işleme gerek kalmaksızın, bu Kanunun yürürlük tarihi itibarıyla, görevleri ile birlikte, 1’inci maddeye dayanılarak kurulan kamu tüzel kişiliğine sahip ….’na devredilmiştir.

Diğer taraftan, 5510 sayılı … Kanunu’nun 106’ncı maddesi ile mülga 1479 sayılı Kanunun 70’inci ve mülga 506 sayılı Kanunun 134’üncü maddesinde bu Kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıkların, yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceği, 5510 sayılı … Kanununun 01.10.2008 günü yürürlüğe giren 101’inci maddesinde de, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan durumlarda, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği hüküm altına alınmıştır.

İdari nitelikteki bir davanın hukuk mahkemesine açılması durumunda izlenecek sürece ilişkin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanununda bir birini tamamlayan düzenlemeler yer almaktadır. 2577 sayılı Kanunun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2’nci maddesinde; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve amaç yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları ile idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenlerce açılan tam yargı davaları idari dava türleri olarak sıralanmış; “Görevli Olmayan Yerlere Başvurma” başlığını taşıyan 9’uncu maddesinde; çözümlenmesi …, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girmesine karşın, adli yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi durumunda, bu konudaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabileceği, görevsiz yargı makamına başvuru tarihinin, …, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul dileceği, adli yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra, anılan otuz günlük süre geçirilmiş olsa da, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabileceği bildirilmiştir. Belirtilmelidir ki, hukuk mahkemesince verilecek görevsizlik kararı üzerine yapılacak işlemler söz konusu 9’uncu maddede düzenlendiğinden, bu aşamada 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 193’üncü maddesi hükmünün uygulama alanı bulunmamaktadır. Adli ve/veya idari yargı yerlerine açılan davalarda yargı yolu yanlışlığına ilişkin olarak, taraflarca yargılama sonuna kadar itiraz ileri sürülebileceği gibi, bu hususun mahkemelerce de kendiliğinden gözetilmesi zorunludur. 1086 sayılı Kanunun 7’nci maddesinde; diğer bir mahkeme veya idari makam ya da yargı merciinin görevine giren bir dava veya iş kendisine arz olunan mahkeme tarafından, davanın her aşamasında kendiliğinden görevli olmadığı yönünde karar verilebileceği belirtilerek, yargı yolu itirazında verilecek karar “görevsizlik kararı” olarak tanımlanmış olmakla, burada ifade edilen karar, yargı yolunu değiştirici niteliktedir. 2577 sayılı Kanunun 3’üncü ve devamı maddeleri dikkate alındığında ise; hukuk mahkemesince görevsizlik kararı verilirken, ayrıca, idari yargı düzenindeki hangi mahkemenin görevli olduğu ve dava dosyasının ilgili mahkemeye gönderilmesi yönünde hüküm kurulması olanaksızdır.

Anılan maddelerde idari davalarda izlenmesi gereken dava açma yöntemi belirtilmiş olup, davanın idari nitelikte olduğunun anlaşılması üzerine dosyanın idare mahkemesine gönderilmesine karar verilmekle, başlangıçta adli yargı yerine açılmış olan davanın idari yargı yerine açılması sağlanamaz. İdari eylem ve işlemlere karşı açılacak davalar hak düşürücü süreye bağlanmış olup, 2577 sayılı Kanun hükümlerine bakıldığında, davanın süresinde açılmamasının yaptırımı, usul yönünden “reddine” karar verilmesidir (2577 sayılı Kanunun 14/3-e ve 15/1-b madde düzenlemeleri). Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.02.2008 gün ve …ayılı ilâmında da aynı yaklaşım ve görüş benimsenmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında yapılan değerlendirmeye göre; davalı … (devredilen ….)’na yönelik iş mahkemesine açılan ve görülen inceleme konusu davada, taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın çözümünde 506, 1479 veya 5510 sayılı Kanunun uygulama yeri bulunmadığından, sözü edilen 134, 70 ve 101’inci madde hükümlerine göre sınırlı yetki ile donatılmış iş mahkemeleri görevli olmayıp, bu tür davalar idari yargının görev alanı içerisinde yer almaktadır.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurularak yargı yolu yanlışlığı nedeniyle davanın dava şartı olmadığından usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu, işin esasına girilerek, hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, taraflar vekilleriinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 21.02.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 14. DAİRE Esas: 2017/589 Karar: 2017/2258 Tarih: 12.04.2017

  • İYUK 14. Madde

Hüküm veren Danıştay Ondördüncü Dairesince, 2577 Sayılı Kanun’un 14/6. maddesi uyarınca dosya incelenerek işin gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, 31/12/216 günlü, 29935 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İli, İlçesi, Mahallesi sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın, 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2., ek 1. maddeleri uyarınca riskli alan ilan edilmesine dair 12.12.2016 günlü, 2016/9618 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinin2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinin ( a ) fıkrasında, idari davaların idari işlemler hakkında yetki, sebep, şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacağı belirtildikten sonra ilk inceleme konularının belirlendiği 14. maddenin 3/c bendinde 3/c bendinde dilekçenin ehliyet yönünden inceleneceği, 15. maddenin 1/b bendinde 1/b bendinde ise bu hususta kanuna aykırılık görülmesi halinde davanın reddedileceği hükme bağlanmıştır.

İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesinin ön koşullardan birisi olan “dava açma ehliyeti”, her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idare ile işlemlerinde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, davaya konu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçütler içinde menfaat ilişkisinin varlığını ifade etmektedir. Her olay ve davada, idari işlem ile dava açacak kişi arasında öngörülen subjektif ehliyet koşulu olarak menfaat ihlalinin kişisel, meşru ve güncel bir menfaat olması ölçütleri ekseninde yargı mercilerince değerlendirilerek takdir edilecektir.

Dosyanın incelenmesinden; İli, İlçesi, Mahallesi sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanların riskli alan ilan edilmesine dair 12.12.2016 günlü, 2016/9618 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararının alındığı, bu kararın iptali istemiyle Belediyesi ve Belediyesi Meclis üyeleri olan davacıların, davaya konu alanda taşınmazlarının olmadığı, Belediye Meclis Üyesi sıfatıyla, davaya konu işlemin İlçesinin plan bütünlüğünü bozucu nitelik taşıdığını ileri sürerek bakılmakta olan davayı açtıkları anlaşılmaktadır.

Bu durumda; davaya konu riskli alan sınırları içerisinde davacılara ait taşınmazın bulunmadığı dikkate alındığında, davacılar ile mülkiyet bağı veya hukuki ilgisi bulunmadığı açık olan taşınmazların riskli alan olarak ilan edilmesinin, davacıların meşru, kişisel ve güncel menfaatini etkilemediği, kaldı ki davacıların iddia ettiği gibi davaya konu işlemin plan bütünlüğünü bozduğu iddiasının bu aşamada incelenemeyeceği, bu durumun riskli alan ilanından sonra davacıların da katılabileceği belediye meclisi tarafından oluşturulacak imar planlarının ilanından sonra davaya konu edilmesi halinde inceleneceği, dolayısıyla belediye meclis üyelerinin riskli alan ilan edilmesine dair Bakanlar Kurulu Kararının iptalini istemekte, meşru, kişisel ve güncel menfaat ilişkisinin bulunmadığı anlaşıldığından, davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davanın ehliyet yönünden reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 1.800,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine, kullanılmayan yürütmenin durdurulması harcı ile artan posta giderinin istemi halinde davacılara iadesine, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2- ( g ) maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 12.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 8. DAİRE Esas: 2015/6522 Karar: 2016/3413 Tarih: 07.04.2016

  • İYUK 14. Madde

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeyerek işin gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı için ilan edilen yardımcı doçentlik kadrosuna başvuran davacının, başvuruda kullanmış olduğu yayınlarda “sahtecilik”, “çarpıtma”, “tekrar yayım”, “dilimleme” ve “haksız yazarlık” yoluyla etik ihlalde bulunduğuna dair Sağlık Bilimleri Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Kurulunun 13.06.2014 gün ve 2014/04 Sayılı toplantısında alınan kararın iptali istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince, etik ihlalinde bulunduğu tespit edilerek davacı hakkında gerekli inceleme ve soruşturmanın yürütülmesi amacıyla görev yaptığı yükseköğretim kurumuna bildirim yapılmasına dair işlemin, davacının kamu görevini ve özlük haklarını etkiler mahiyette olmadığı, kaldı ki, yürütülen inceleme sonucu suçluluğun tespiti ve davacı hakkında disiplin hükümlerinin uygulanması durumunda, suçun sübut bulup bulmadığının yargısal inceleme esnasında da irdelenebileceği göz önüne alındığında, söz konusu işlemin bu aşamada, tek başına davacının hukuki statüsünde değişiklik yapmadığı ve idari davaya konu olamayacağı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde, iptal davaları, idari işlemler hakkında, yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.

Aynı Kanun’un Aynı Kanun’un 14. maddesinin 3. fıkrasının d bendinde ise, dava dilekçelerinin, davaya konu işlemin idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı yönünden inceleneceği belirtilmiş, 15 maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının b bendinde de, kesin ve yürütülmesi zorunlu olmayan işleme karşı açılan davalarda davanın reddine karar verileceği kurala bağlanmıştır.

Yükseköğretim Kurulu Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Yönergesi’nin 10. maddesinde, “Bilimsel araştırma ve yayın etiği kurullarının görevleri şunlardır: a) Yayımlanan veya yayın için gönderilen yazılarda tespit edilen veya dikkate sunulan eliğe aykırı eylemleri incelemek, gerektiğinde bilirkişi veya uzman görüşü almak, ilgili kişilerle yazışmalar yapmak, bilgi istemek ve görüş bildirmek, b) Bilimsel araştırma ve yayın etiği kurulları tarafından doğrudan veya görevlendireceği bilirkişiler/uzmanlar aracılığıyla incelenen dosyalar ile ilgili raporları inceleyerek oluşturacağı sonuç raporunu yazılı olarak bir ay içinde Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına sunmak, c) Akademik, araştırma ve yayın etiği konularında muhtemel etik dışı eylemleri ortadan kaldırmak için, ilgili birim ya da kurum ve kuruluşlar ile işbirliği yaparak eğitici faaliyetler düzenlenmesini sağlamak üzere Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına önerilerde bulunmak.” hükmü; 12. maddesinde, “(1) Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı tarafından Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına intikal ettirilen veya bireysel şikâyetlere dayalı olarak Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına ulaştırılan etik ihlali iddiaları inceleme yapılmak üzere bilimsel araştırma ve yayın etiği kurullarına iletilir. Ancak doçentlik başvurularına dair etik ihlal iddiaları dışında kalan şikâyet ve ihbar başvurularıyla ilgili inceleme işlemlerinin ilgili üniversitelerin bilimsel araştırma ve yayın etiği kurullarınca yapılmasına Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca karar verilebilir. (2) Her başvuru için ayrı bir dosya açılır. Bilimsel araştırma ve yayın etiği kurullarının inceleme sürecinde diğer kurum ve kuruluşlarla her türlü yazışmalar Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı aracılığıyla yapılır. (3) Hakkında etik ihlali iddiası bulunan kişiden iddialara dair olarak savunma ve gerekli bilgi ve belgeler istenir. İlgili kişiler, bilimsel araştırma ve yayın etiği kurulunun bu yöndeki isteğinin kendilerine ulaştığı tarihten itibaren onbeş gün içerisinde yazılı savunmalarını vermedikleri takdirde, Kurul, diğer bilgi ve kanıtlara dayalı olarak karar verir. Kurul, gerekli gördüğü hallerde savunmayı sözlü olarak da alabilir. (4) Hazırlanan raporlar, ilgili bilimsel araştırma ve yayın etiği kurulunda tartışmaya açıldıktan sonra oylanır ve kesin rapor kurul üyelerince imzalanır. Karara muhalif kalan üye karşı oy gerekçesini yazmak zorundadır. İnceleme sonuçlarını içeren kurul kararları Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına sunulur. Etik ihlali saptanan kişilerle ilgili olarak Kurulca düzenlenen rapor konusunda Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı gerekli adli ve idari işlemleri başlatır. Etik ihlali iddiasında bulunan kişi ve kuruluşlar, başvuruları ile ilgili olarak alınan kararlar hakkında Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından ilgili birim ve kurumlarla birlikte bilgilendirilir. (5) Başka kuruluşlarca yapılmış ya da yapılmakta olan inceleme ve soruşturmalar, bu düzenleme kapsamında yapılacak etik ihlali incelemelerine engel oluşturmaz…” hükmü; 13/1 maddesinde ise, “Eliğe aykırı eylemi kanıtlanan kişiler hakkında gerekli disiplin soruşturmasının başlatılması amacıyla ilgili kurumlara bilgi verilir.” hükmü yer almıştır.

Dosyanın incelenmesinden; Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı için ilan edilen yardımcı doçentlik kadrosuna başvuran davacının eserlerini incelemek amacıyla Üniversite tarafından oluşturulan jürinin üyelerinden Prof. Dr. … tarafından, davacının başvuruda kullanmış olduğu yayınlarda etik ihlali bulunduğu belirtilerek Başkanlığına başvurulduğu, Sağlık Bilimleri Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Kurulu tarafından yapılan inceleme sonucunda, 13.06.2014 tarihli toplantıda, davacının adı geçen Yönergenin 8. maddesinin (b) bendinde tanımlanan “sahtecilik”, (c) bendinde tanımlanan “çarpıtma”, (ç) bendinde tanımlanan “tekrar yayım”, (d) bendinde tanımlanan “dilimleme” ve (e) bendinde tanımlanan “haksız yazarlık” yoluyla etik ihlalde bulunduğuna karar verilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

İdari işlem, idari makamların kamu gücü ve kudreti kullanarak idare işlevine dair olarak tesis ettikleri, muhatapları yönünden çeşitli hak ve/veya yükümlülükler doğuran tek yanlı irade açıklamalarıdır. Buna göre idari işlem unsurlarının “idari makamlarca yapılmış olmaları”, “tek yanlı olmaları” ve “icrailik niteliğini taşımaları” olduğu anlaşılmaktadır.

İdari işlemin icrai (yürütülebilir) olması için ilgililerin hukuksal durumunu değiştirmesi, ilgilileri hukuksal yönden etkilemesi gerekmektedir. İdari işlemin icrailik unsurunu değerlendirirken işlemin “kesin” ve “nihai” olması hususları üzerinde de durulması gerekmektedir.

Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda, idari karar alma süreci içinde gerçekleştirilen işlemler arasında ancak nihai işlemin iptal davasına konu olabileceği görüşü yerine hukuksal prosedür içinde yer alan işlemlerin de iptal davasına konu oluşturabileceği kabul edilmektedir. “Ayrılabilir işlemler” kuramının ana amacı, bir idari süreç içinde yer alan işlemlerin hukuki sonuçlar yaratmaları halinde bu süreçten bağımsız olarak dava edilebilmelerinin sağlanmasıdır.

Olayda, her ne kadar, davaya konu işlemde, etik ihlali tespitinden sonra kararın, aday hakkında disiplin mevzuatına göre gerekli işlemlerin tesis edilmesi için davacının görev yaptığı Fırat Üniversitesi Rektörlüğüne gönderilmesine karar verilmiş ise de; bu haliyle de, davacının akademik hayatını büyük ölçüde etkileyebilecek ve olumsuz birçok sonuca yol açabilecek durumda bulunan davaya konu işlemin, davacının menfaatini ve hukuki durumunu etkiler nitelikte bir işlem olduğu açıktır.

Bu itibarla, davaya konu işlemin nihai işlem olarak kabulü olanaklı değil ise de, bir idari süreç içinde yer alması ve hukuki sonuç yaratmış olması sebebiyle ilgilinin hukuksal durumunda değişiklik meydana getirdiği görüldüğünden, bu haliyle kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olduğu ve idari davaya konu edilebileceği sonucuna varılmıştır.

Bu durumda, İdare Mahkemesince, işin esasına yönelik bir inceleme yapılması gerekirken, davanın incelenmeksizin reddine karar verilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; Ankara 16. İdare Mahkemesi’nin temyize konu kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmediğinden kullanılmayan 45,60 TL yürütmenin durdurulması harcının istemi halinde davacıya iadesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 07.04.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


İDARİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU Esas : 2010/114 Karar : 2010/247 Tarih : 18.02.2010

  • İYUK 14. Madde

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 14. maddesi uyarınca Tetkik Hakimi`nin açıklamaları dinlenildikten sonra gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46. maddesinin 2. fıkrasında, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiş, aynı Yasa’nın 8. maddesinin 3. fıkrasında da, bu Yasa`da yazılı sürelerin bitmesinin çalışmaya ara verme zamanına rastlaması halinde, bu sürelerin, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılacağı öngörülmüştür.

2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 86. maddesinin, 1.1.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasa’yla değişik 1. fıkrasında ise, Danıştay dairelerinin her sene Ağustos’un birinden Eylül’ün beşine kadar çalışmaya ara vermesi öngörülmüş; böylece ara vermenin son günü Eylül`ün dördü olarak belirlenmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, Danıştay Onüçüncü Dairesinin temyize konu kararının 27.7.2009 günü davacı vekiline tebliğ edildiği, otuz günlük temyiz süresinin bitiminin çalışmaya ara verme zamanına rastladığı, bu nedenle sürenin, ara vermenin sona erdiği günü, yani Eylül`ün dördünü izleyen tarihten itibaren 11.9.2009 cuma günü çalışma saati bitimine kadar uzadığı; ancak davacının bu süre geçtikten sonra, 14.9.2009 gününde kayda geçen dilekçeyle temyiz isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda, Yasada öngörülen süre geçirildikten sonra yapılan temyiz başvurusunun incelenmesi olanağı bulunmadığından, davacının isteminin süre aşımı nedeniyle ( REDDİNE ), oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

2575 sayılı Danıştay Yasası’nın 86. maddesinin 1. fıkrası çalışmaya ara verme süresinin kısaltılması amacıyla yeniden düzenlenerek, Danıştay dairelerinin her sene Ağustos ayının birinden Eylül’ün beşine kadar çalışmaya ara vermeleri öngörülmüştür. Bu kuralda çalışmaya ara verme süresi, bu sürenin başladığı ve sona erdiği gün açıkça gösterilerek belirlenmiştir. Yani, çalışmaya ara vermenin “…Eylül’ün beşine kadar…” süreceği ifade edilerek, Eylül’ün beşi çalışmaya ara vermenin sona erdiği gün olarak gösterilmiştir. Dolayısıyla Danıştay dairelerinin Eylül`ün altısında çalışmaya başlayacakları hususunda duraksama bulunmamaktadır. Nitekim sözü edilen düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten bu yana uygulamanın da bu doğrultuda olduğu bilinen gerçektir.

Belirtilen durum karşısında, davacının Yasa`da öngörülen süre içinde temyiz isteminde bulunduğu sonucuna ulaşıldığından, karara katılmıyoruz.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS