İptal ve Tam Yargı Davaları
İYUK Madde 12
İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.
İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) 12. Madde Emsal Danıştay Kararları
DANIŞTAY 5. DAİRE Esas : 2013/2579 Karar : 2016/689 Tarih : 11.02.2016
- İYUK 12. Madde
Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeksizin işin gereği düşünüldü:
İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin varlığına bağlıdır. Antalya 1. İdare Mahkemesince verilen 20.12.2012 günlü, E:2012/614; K:2012/1710 sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına; temyiz giderlerinin istemde bulunan davalı idare üzerinde bırakılmasına, oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Dava, ilgilinin maaşının unsurları ve miktarı yönünden yapılan ilk belirleme işleminden kaynaklanmakta olup bu işlemden doğan zararın karşılanması istemiyle birlikte açılmış iptal ve tazminat davasıdır. Bu sebeple de, dava açma süresinin İYUK.`nun 12., 7. ve 11. maddeleri esas alınarak hesaplanması gerekmektedir.
Buna göre, davanın açıldığı tarihten önceki son bir-kaç aylık maaş ödemeleri davacının ödenecek maaşının ilk kez belirlenmesinden bağımsız işlemler olmadığından, davacının bu hususta ilk ödemenin yapıldığı, ya da maaş hesaplama unsurlarında bir değişiklik olmuşsa, buna göre ilk ödemenin yapıldığı tarihte başlayan süre içinde dava açmadığı anlaşılmaktadır. 9.2.2012 tarihli başvurusu ise 11. maddede belirlenen süre içinde olmadığından dava süresini etkilememektedir.
Uyuşmazlıkta, anılan 12. maddedeki işlemin icrasından doğan tam yargı davası ile ilgili süre başlangıcı hükmünün uygulanması olanağı bulunmamaktadır.
Bu nedenle davanın süre aşımı yönünden reddi gerektiğinden, İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği görüşüyle karara katılmıyoruz.
DANIŞTAY 6. DAİRE Esas : 2015/9088 Karar : 2016/486 Tarih : 10.02.2016
- İYUK 12. Madde
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
Dava, Yalova İli, Çınarcık İlçesi, Çınarcık Mahallesi, . pafta, . parsel sayılı taşınmazın maliki olan davacılar tarafından, taşınmazın 1/1000 ölçekli imar planında park alanı olarak belirlendiği halde uzun süre boyunca herhangi bir işlem yapılmaması nedeniyle uğranıldığı iddia olunan 1.500.000,00 TL maddi zararın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, davacılardan Selma Tekten tarafından, dava konusu taşınmazın park alanından çıkarılması yada kamulaştırılarak bedelinin tarafına ödenmesi istemiyle 12.5.2014 tarihinde davalı idareye başvuruda bulunduğu, davalı idareye yapılan 12.5.2014 tarihli başvuruya cevap verilmemesi nedeniyle zımnen reddin 11.07.2014 tarihinde olduğu dikkate alındığında, bu tarihi takip eden günden itibaren işlemeye başlayan dava açma süresinin son günü olan 9.9.2014 tarihine kadar dava açılması gerekirken, bu süre geçirildikten çok sonra 16.3.2015 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı gerekçesi ile davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “İptal ve tam yargı davaları” başlıklı 12. maddesinde: “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi, ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11’nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.” kuralına yer verilmiştir. Bu maddede göndermede bulunulan 11. maddede ise: “1) İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur. 2) Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. 3) İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.” kuralı yer almıştır.
Yukarıda içeriğine yer verilen düzenlemelere göre, ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlemden dolayı dört farklı aşamada, dört ayrı şekilde ve birbirinden bağımsız olarak tam yargı davası açılması mümkündür. Buna göre; 1 - Hakları ihlal eden idari işleme karşı iptal davası için öngörülen dava açma süresi içerisinde doğrudan tam yargı davası açabilirler. 2- Hakları ihlal eden idari işleme karşı dava açma süresi içerisinde iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilirler. 3- Hakları ihlal eden idari işleme karşı açılan iptal davasının karara bağlanması üzerine kararın tebliğinden itibaren dava açma süresi içerisinde tam yargı davası açabilirler. 4- Hakları ihlal eden idari işlemin icrası nedeniyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava açma süresi içerisinde dava açılabilirler veya bu dört ayrı tam yargı davası açma süresi içerisinde, 2577 sayılı Yasanın 11. maddesinde öngörülen başvuru yolları da kullanılmak suretiyle sözü geçen tam yargı davaları açılabilir.
Hakları ihlal eden idari işlemin icrası nedeniyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava açma süresi içerisinde dava açılabilmesine olanak sağlayan 2577 sayılı Yasanın 12. maddesi uyarınca dava açacak kişiler için en son dava açma süresi, kısıtlılık halini oluşturan planın icra edileceği tarihi olup, en geç icra tarihinden itibaren altmış gün içinde doğrudan ya da 2577 sayılı Yasanın 11. maddesine göre yapılacak başvuru üzerine dava açılması mümkün olan tarihten önce yapılan başvuru üzerine açılacak dava süresinde olacaktır.
Ayrıca, hakları ihlal eden idari işleme karşı açılan iptal davasının karara bağlanması üzerine kararın tebliğinden itibaren dava açma süresi içerisinde tam yargı davası açılabilmesine olanak sağlayan 2577 sayılı Yasanın 12. maddesi uyarınca dava açacak kişiler için en son dava açma süresi, iptal davasına ilişkin kararın kesinleştiği tarih olup, en geç iptal davasının kesinleşme tarihinden itibaren altmış gün içinde doğrudan ya da 2577 sayılı Yasanın 11. maddesine göre yapılacak başvuru üzerine dava açılması mümkün olan tarihten önce yapılan başvuru üzerine açılacak dava da süresinde açılmış dava olacaktır.
Hak arama özgürlüğünün gereği olarak, Yasanın davacı lehine en son dava açma süresine imkan veren düzenlemesi esas alınarak dava açma süresinin hesaplanması gerekir.
Aksine yapılacak bir değerlendirme, Anayasanın idarenin eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü kılan düzenlemesini hayata geçiren Yasanın anılan kuralının uygulanmasını sınırlandırarak kişilerin hak arama özgürlüğünü engelleyeceği gibi adil ve aleni olarak yargılanma hakkını öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesindeki adil yargılanma ilkesiyle de çelişecektir.
Uyuşmazlık konusu tazminat davasının niteliği gereği davalı idareye taşınmazdaki kısıtlılığın giderilmesi veya tazminat ödenmesi için başvuru yapılması gerekli olmakla birlikte birden çok kez başvuru yapılmak suretiyle davacının iradesini ortaya koyduğu, davacılara ait taşınmazın, imar planı icra edilerek kısıtlılık halinin giderilmediği, dolayısıyla, süregelen zarar olduğundan yeni bir başvuru aranmadan, idari eylem veya işlem daha önce öğrenilmiş olsa bile, kısıtlık hali devam ettikçe dava açma süresinin geçmeyeceğinin kabulü gerekir.
Bu durumda, davacı tarafça davalı idareye yapılan başvurunun zımnen reddi üzerine altmış gün içinde dava açılmadığından bahisle davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen temyize konu kararda hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Bursa 1. İdare Mahkemesince verilen 25/05/2015 tarihli, E:2015/329, K:2015/651 sayılı kararın bozulmasına, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 10/02/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
DANIŞTAY 13. DAİRE Esas : 2015/4836 Karar : 2015/4206 Tarih : 30.11.2015
- İYUK 12. Madde
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi`nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:
Dava; 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu uyarınca 1 yıl süre ile ihalelere katılmaktan yasaklanan davacı şirket tarafından, anılan yasaklama kararının iptaline karar verildiğinden bahisle söz konusu yasaklama kararı nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 185.976.-TL maddi ve 50.000.-TL manevi zararın ticari faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmış; İdare Mahkemesi’nce; davacı şirket hakkında uygulanan yasaklama kararının iptali istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptali yolundaki Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin 13.11.2008 tarih ve E:2008/1500, K:2008/2221 sayılı kararının Danıştay Onüçüncü Dairesi’nin 07.03.2011 tarih ve E:2009/1536, K:2012/911 sayılı kararı ile onandığı; kararın düzeltilmesi isteminin ise Danıştay Onüçüncü Dairesi’nin 17.09.2013 tarih ve E:2011/3013, K:2013/2231 sayılı kararı ile reddedilerek 21.10.2013 tarihinde davacıya tebliğ edildiği; 26.02.2014 tarihinde bakılan davanın açıldığı; uyuşmazlığa konu olayda, davacı şirketin 1 yıl süre ile ihalelere katılmaktan yasaklanmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptaline karar verildiği ve bu kararın onanarak kesinleştiği; idari işlemlerden kaynaklanan tam yargı davasının açılmasına ilişkin usulün düzenlendiği 2577 sayılı Kanun’un 12. maddesinde zarara neden olan işlemin iptali için ayrı dava açıldığı durumlarda bu davanın kesinleşmesi üzerine 60 gün içerisinde tam yargı davasının açılmasının öngörüldüğü; davacı tarafından anılan yasaklama işlemi nedeniyle uğradığını ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılacak davanın 2577 sayılı Kanun`un 12. maddesi uyarınca iptal davası üzerine açılacak tam yargı davası mahiyetinde olduğu; anılan Kanun maddesi uyarınca davacı şirket hakkında uygulanan yasaklama kararının iptaline ilişkin mahkeme kararının 21.10.2013 tarihinde kesinleşmesi üzerine yasal süresi içerisinde en son 20.12.2013 tarihine kadar tam yargı davası açılması gerekirken, bu süre geçtikten sonra 26.02.2014 tarihinde açılan davanın esasının incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden ( REDDİNE ) karar verilmiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle süre aşımı yönünden reddi yolundaki temyize konu Ankara 4. İdare Mahkemesi’nin 27.05.2015 tarih ve E:2014/408, K:2015/776 sayılı kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, temyiz istemi yerinde görülmeyerek anılan Mahkeme kararının ( ONANMASINA ); dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine, temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, posta giderleri avansından artan tutarın davacıya iadesine, kullanılmayan 45,60-TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davacıya iadesine, 2577 sayılı Kanun`un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), oybirliğiyle karar verildi.
DANIŞTAY 12. DAİRE Esas : 2015/2594 Karar : 2015/4918 Tarih : 29.09.2015
- İYUK 12. Madde
Hüküm veren Danıştay Onikinci Dairesince dava dosyasının tekemmül ettiği görüldüğünden yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeyerek işin gereği düşünüldü:
Dava, davacının teknisyen kadrosuna başvurusu sürecinde davalı idarenin alan kontrolü yapmayarak kusurlu davrandığından bahisle normal zamanında işe başlayamadığı iddiasıyla mahrum kaldığı parasal haklarına ilişkin olarak 38.500,84 TL`nin ve özlük haklarının yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, davacının yerleştirme işlemlerinin tamamlanmasından sonra boş kalan ziraat teknisyeni kadrolarına atanması istemiyle yapmış olduğu başvurusunun reddine dair işlemin iptali istemiyle açtığı davada, Ankara 8. İdare Mahkemesinin 15.01.2014 günlü, E:2013/670, K:2014/71 sayılı kararı ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca ilan edilen teknisyen unvanlı kadroya tercih kılavuzunda belirtilen niteliklere sahip olmayan kişilerin başvurmamış olması durumunda, davacının mezuniyet durumu ve KPSS’den almış olduğu puan itibariyle yerleştirmesinin yapılacağı, yerleştirme sonucu boş kalan kadrolara atamasının yapılması hakkaniyet ve adaletin gereği olduğu gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verildiği, davacının mahkeme kararı gereği işe başladığı 04.03.2014 tarihine kadarki dönemde mahrum kaldığı parasal kaybından bu dönemde elde ettiği gelir düşüldükten sonra bulunan 36.562,57 TL’nin dava açma tarihi olan 11.04.2014 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, davanın 1.938,27 TL`lik kısmının ise reddine karar verilmiştir.
Davalı idare tarafından, mahkeme kararının kabule ilişkin kısmının hukuka aykırı olduğu ileri sürülmekte ve kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılam Usulü Kanununun 12. maddesinde,
“İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Kanunun “İdari davaların açılması” başlıklı 3. maddesinde idari davalara ilişkin dilekçelerde davanın konu ve sebepleri ile dayandığı delillerin gösterileceği belirtilmiş; “Dilekçeler üzerine ilk inceleme” başlıklı 14. maddesinde dilekçelerin bu maddeye uygun olup olmadıkları yönünden de inceleneceği kurala bağlanmış; “İlk inceleme üzerine verilecek karar” başlıklı 15. maddede ise, anılan maddeye uygun bulunmayan dilekçelerin yeniden düzenlenmek üzere reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır.
Bu bağlamda, idare kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir. İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya eksiklik şeklinde tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
2577 sayılı Yasanın yukarıda aktarılan 12. maddesinde, idari işlem nedeniyle haklarının ihlal edildiği iddiasında bulunan ilgililere seçimlik hak tanımış ve bu kişilerin önce iptal davasını açarak sonra tam yargı davası (veya her iki davayı birlikte) açabilecekleri gibi iptal davası açmadan doğrudan tam yargı davası da açabilecekleri belirtilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ziraat teknisyeni kadrolarına Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yerleştirilmesi yapılmayan davacının, alan kontrolü yapılmaksızın gerçekleştirilen yerleştirmeler sonucunda bir çok kadronun boş kaldığının öğrenilmesi üzerine bu kadrolara puan durumu dikkate alınarak atanması istemiyle yaptığı başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına karşı açmış olduğu davada, davacının Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığınca gerçekleştirilen yerleştirme işlemlerinde mezun olunan alan/program kontrolü yapılmaması nedeniyle puan sıralamasının kendisi aleyhine değiştiğini belirttiği, Ankara 8. İdare Mahkemesinin 15.01.2014 günlü, E:2013/670, K:2014/71 sayılı kararı ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca ilan edilen teknisyen unvanlı kadroya tercih kılavuzunda belirtilen niteliklere sahip olmayan kişilerin başvurmamış olması durumunda, davacının mezuniyet durumu ve KPSS’den almış olduğu puan itibariyle yerleştirmesinin yapılacağı, yerleştirme sonucu boş kalan kadrolara atamasının yapılması hakkaniyet ve adaletin gereği olduğu gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verildiği, anılan iptal kararından sonra davacının atamasının yapıldığı, 04.03.2014 tarihi itibarıyla görevine başlamış olan davacı tarafından açıkta kaldığı süreye ilişkin olarak 38.500,84 TL`nin ve özlük haklarının yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığına karşı bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacının Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığına karşı açmış olduğu iş bu dava dilekçesi incelendiğinde; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 11.06.2013 tarihli ve 13881 sayılı işlemin iptaline ilişkin idare mahkemesi kararından bahsedilmekle birlikte Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının hatalı işlemlerine değinilerek, mağduriyetinin anılan Başkanlığın hatasından kaynaklandığının ileri sürüldüğü, ayrıca talep edilen tazminat miktarının ilk yerleştirme işlemlerinin yapıldığı ve emsali durumdaki kişilerin göreve başladığı tarih esas alınarak belirlendiği, dilekçenin sonuç ve istem bölümünde özlük hak kayıplarının tazmininin de talep edildiği görülmektedir.
Ankara 8. İdare Mahkemesinin 15.01.2014 günlü, E:2013/670, K:2014/71 sayılı karar, davacının yerleştirme işlemlerinin tamamlanmasından sonra boş kalan ziraat teknisyeni kadrolarına atanması istemiyle 2577 sayılı Kanunun 10. maddesi kapsamında yapmış olduğu başvurusunun reddine dair işlemin iptaline yönelik olup, 07.07.2011 tarihinde yapılan yerleştirme işlemlerinin ve/veya davacının yerleştirilmemesine ilişkin işlemin dava konusu edilmediği anlaşılmaktadır.
2577 sayılı Yasanın 12. maddesi düzenlemesi çerçevesinde temyize konu davanın, dilekçede belirtilen iptal kararı üzerine bu karara bağlı bir tam yargı uyuşmazlığı niteliğinde mi olduğu, yoksa Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının hatalı olduğu iddia edilen yerleştirmeme işleminden kaynaklanan bir tazmin talebi mi olduğu hususunun dava dilekçesinden anlaşılamadığı, bu haliyle davanın konusu ve hukuki sebeplerinin açık olmadığı sonucuna varıldığından, dilekçenin yukarıda anılan 2577 sayılı Kanunun 3. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken uyuşmazlığın esasına girilerek hüküm kurulmasında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Yukarıdaki paragrafta belirtilen iki uyuşmazlığın, davanın tarafları ve dava açma süresi, tazmin talebinin dönem ve miktar itibarıyla kapsamı ve özlük hak talebi bakımından farklı yargılama kural ve ilkelerine tabi olduğu, bu bakımdan da birlikte dava konusu edilmesinin hukuken mümkün olmadığı da açıktır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının ( BOZULMASINA ), yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın İdare Mahkemesine gönderilmesine, kullanılmayan 45,60TL harcın isteği halinde davalı idareye iadesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.
DANIŞTAY 11. DAİRE Esas : 2012/4442 Karar : 2013/538 Tarih : 29.01.2013
- İYUK 12. Madde
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun’un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü’nün 1.8.2005 tarihli ve 15307 sayılı “Sağlık Birimlerinin Devri” konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 tarihli ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine davacı tarafından, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunulduğu, başvurunun reddi üzerine bu işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir2. İdare Mahkemesi Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, düzenleme tarihi olan 1.8.2005 tarihinden itibaren eksik ödenen ek ödeme tutarının, idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davalı İdare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle kararın bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 tarihli ve 15307 sayılı “Sağlık Birimlerinin Devri” konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanmasının, iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunmasının ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğunu belirterek, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 10. maddesinde, “İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler.” kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından 11.12.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü’nün 1.8.2005 tarihli ve 15307 sayılı “Sağlık Birimlerinin Devri” konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararma da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu durumda, 2577 sayılı Kanun`un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 3.3.2011 tarihli ve E:2011/85; K:2011/746 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına (BOZULMASINA); kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete`de yayımlanmasına, 29.1.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
DANIŞTAY 12. DAİRE Esas : 2009/8010 Karar : 2012/3948 Tarih : 6.06.2012
- İYUK 12. Madde
Davacı, Ankara 5. İş Mahkemesinde açtığı davada verilen kararla sorumlu tutulan davalıdan tahsil edemediği 12.972,92 TL işçilik haklarından kaynaklanan alacaklarının, icra dosyasında hesaplamanın yapıldığı 31.7.2002 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idarece tarafına ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açmıştır.
Aydın 1. İdare Mahkemesince verilen 26.2.2009 günlü, E:2007/795, K:2009/403 sayılı kararla; davacının Ankara 5. İş Mahkemesinde açtığı davanın Özelleştirme İdaresine ilişkin kısmının 12.11.2001 günlü, E:2000/1225, K:2001/1029 sayılı kararla görev yönünden reddedildiği, söz konusu kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 17.9.2002 günlü, E:2002/14808, K:2002/15475 sayılı kararıyla onanarak kesinleşmesinden sonra davacı vekilince yapılan 17.4.2007 günlü başvuruya istinaden bakılan davanın açıldığının anlaşıldığı, 2577 sayılı Yasanın 9/1. maddesi uyarınca, görevsiz yargı yerine açılan davada idari yargı merciinin görevli olduğundan bahisle verilen kararın kesinleşmesinden itibaren otuz günlük süre içinde idari yargı merciinde dava açılması gerekirken, Ankara 5. İş Mahkemesince verilen kararın kesinleşmesinden yaklaşık beş yıl sonra açılan davanın esasını inceleme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle dava süre aşımı nedeniyle reddedilmiştir.
Davacı, davanın görev yönünden reddine dair Ankara 5. İş Mahkemesince verilen kararın onanmasına dair Yargıtay kararının taraflarına tebliğ edilmediğini, öğrenme tarihinden itibaren süresinde bakılan davanın açıldığını öne sürmekte ve idare mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay`da ve idare mahkemesinde altmış gün olduğu, bu sürelerin; idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı hükme bağlanmıştır.
Aynı Kanunun 12. maddesinde: “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır” hükmü yer almıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının işçi olarak çalıştığı Türkiye Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye (TESTAŞ) ait Aydın Tesislerinin, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 20.10.1995 günlü kararına istinaden 20.12.1995 tarihinde imzalanan varlık satış sözleşmesi çerçevesinde ve 1475 sayılı İş Kanununa tabi kapsam içi statüde çalışan 134 personeli ile birlikte … Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye satıldığı, devredilen personelin kıdem ve ihbar tazminatları ile İş Kanunu ve toplu iş sözleşmesinden doğan tüm hak ve alacaklarının alıcı firma tarafından üstlenileceğinin satış sözleşmesinde belirtildiği, devri gerçekleştirilen tesislerin özelleştirme sonrası ortaya çıkan idari ve mali problemler nedeniyle üretim faaliyetinin 31.12.1997 tarihinde durdurulduğu ve 26.4.1998 tarihinde de davacının iş akdinin feshedildiği, bu arada, tesis çalışanlardan biri tarafından açılan davada Aydın 1. İdare Mahkemesinin 16.2.1999 günlü, E:1995/2342, K:1999/25 sayılı kararıyla Aydın Tesislerinin özelleştirilmesine ilişkin 20.10.1995 günlü Özelleştirme Yüksek Kurulu kararının iptal edildiği, bu iptal kararının Danıştay Onuncu Dairesi tarafından onandığı ve Danıştay 13. Dairesinin kararın düzeltilmesi istemini 31.1.2005 tarihinde reddetmesi ile kesinleştiği, bilahare TESTAŞ 7.7.1999 tarihinde Et ve Balık Ürünleri A.Ş. ile birleştirilerek tüzel kişiliğine son verildiği, 26.4.1998 tarihinde iş akdi feshedilen davacının, iş akdinin feshi nedeniyle kıdem ve ihbar tazminatının ve sair alacaklarının ödenmesi talebiyle TESTAŞ, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Et ve Balık Ürünleri A.Ş. ile … Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. aleyhinde açtığı davada; Ankara 5. İş Mahkemesince verilen 12.11.2001 günlü, E:2000/1225, K:2001/1029 sayılı kararla; davanın Özelleştirme İdaresi Başkanlığına yönelik kısmının idari yargının görevli olması nedeniyle reddine, davacının kamu işçisi olarak görev yaptığı döneme ilişkin parasal haklarının Et ve Balık Ürünleri A.Ş. tarafından, diğer haklarının ise …Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından ödenmesine hükmedildiği, bu karar gereği Et ve Balık Ürünleri A.Ş.’den alacağını tahsil eden, ancak …ın Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’den alacağını tahsil edemeyen davacının, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının özelleştirme işlemi sırasında işçi haklarını teminat altına almayarak kusurlu hareket ettiğinden bahisle Ankara 5. İş Mahkemesi kararı gereği Et ve Balık Ürünleri A.Ş.’den tahsil ettiği kısımdan sonra geriye kalan kıdem tazminatının ve diğer hak ve alacaklarının karşılığında 12.972,92 TL`nin icra dosyasında hesaplamanın yapıldığı 31.7.2002 tarihinden itibaren faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi talebiyle bakılan davayı açtığı anlaşılmıştır.
Uyuşmazlık konusu olayda, davacının tazminat talebini oluşturan kıdem tazminatı ve sair alacaklarını TESTAŞ Aydın Tesislerinin özelleştirilmesi sırasında idarenin kusurlu hareket ettiği savına dayalı olarak talep ettiği, bu durumda dava konusu zararın özelleştirmeye ilişkin işlemle doğduğu ve davacının bu zararının doğduğunu öğrendiği en geç tarih olan iş akdinin feshinden sonra 2577 sayılı Yasanın 12. maddesinde öngörülen dava açma süresi içinde dava açmadığı anlaşıldığından, davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenme olanağı bulunmamaktadır.
Her ne kadar davacı bakılan davadan önce Özelleştirme İdaresi Başkanlığına karşı Ankara 5. İş Mahkemesinde dava açmış ve bu dava anılan mahkeme tarafından görev yönünden reddedilmiş ise de, söz konusu davanın davacının iş akdinin feshine ilişkin işlemin tebliğinden itibaren altmış gün içinde açılmadığı görüldüğünden, bu durumun sonuca etkisi bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin ( REDDİNE ), Aydın 1. İdare Mahkemesince verilen 26.2.2009 günlü, E:2007/795, K:2009/403 sayılı kararın yukarıda belirtilen gerekçe ile ( ONANMASINA ), oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/3618 Karar : 2013/13509 Tarih : 1.07.2013
- İYUK 12. Madde
Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Mahallinde yapılan keşif sonucu, taşınmazın dava tarihindeki değerinin biçilmesi doğru olduğu gibi, 1/1000 ölçekli İmar Planı kapsamında “Lise Alanında” kalan taşınmaza fiilen el atılmamış ise de; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun benzer konudaki 15.12.2010 gün ve 2010/5-662/651 sayılı kararı da gözetilerek;
İmar planında yol, park ve spor alanı gibi kamu hizmetine ayrılan taşınmazlara fiilen el atılmamış olsa dahi 3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesinin amir hükmü uyarınca 1/1000 ölçekli imar planının kesinleştiği tarihten itibaren 5 yıl içerisinde davalı idarece ayrılma amacına uygun olarak kamulaştırma görevinin yerine getirilmemesi ve malikin mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlanması nedeniyle taşınmaz bedelinin tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Ancak;
1 -Bedeline hükmedilen taşınmazın 5018 sayılı Yasanın 45. maddesi uyarınca Hazine adına tapuya tescili yerine, idare adına tesciline karar verilmesi,
2 -11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasa ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun değiştirilen Geçici 6. maddesinin 7. fıkrası uyarınca; vekalet ücretinin bedel tespiti davalarında öngörüldüğü şekilde maktu olarak belirlenmesi gerekirken, nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi, Doğru değilse de; bu yanılgıların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden,
a ) Gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 1. bendinde geçen “Milli Eğitim Bakanlığı” kelimelerinin çıkarılmasına, yerlerine “Hazine” kelimesinin yazılmasına, b ) Gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 3. bendinde geçen “11.374,00.-TL.” rakamlarının çıkarılmasına, yerlerine “1200,00.-TL.” rakamlarının yazılmasına,
Hükmün böylece düzeltilerek ( ONANMASINA ), kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY : Kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasında, davanın kabulüne dair verilen hüküm, davalı idare vekilinin temyizi üzerine Dairemizce düzeltilerek onanmıştır. 1/1000 ölçekli imar planında “Lise alanında” kalan taşınmaza fiilen el atılmış değildir. İmar planının uygulanması sonucu, uyuşmazlık konusu taşınmazın, imar planında “Lise alanı” olarak ayrıldığı, uzun süredir ayrılma amacına uygun olarak kamulaştırma görevinin idarece yerine getirilmemesi nedeniyle malikin mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlandığı, taşınmazda inşaat yapma olanağı bulunmadığı; kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmazın bedelinin ödenmesinin talep edildiği anlaşılmıştır. Taşınmaz maliki yönünden zarar doğurucu sonuç, genel ve düzenleyici nitelikte bir idari işlem olan imar planında taşınmazın “Lise alanı” olarak gösterilmesinden; bu planda öngörülen kamulaştırma programlarının zamanında yapılamamasından ve imar uygulamalarından; bir başka anlatımla, idari işlemlerden ve davalı idarenin, imar planı gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklanmıştır. İdari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazmini taleplerinin ise; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 12 ve 13.`üncü maddeleri nazara alındığında, idari yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarına konu edilmeleri, idare hukukunun temel yaklaşımıdır. Bu nedenle, hukuka uygunluklarının denetimi ve zarar doğurucu sonuçlarının giderilmesi İdari Yargının görev alanında bulunan idari işlem ve eylemlerin, hukuk düzeninde ortaya çıkardıkları etki ve sonuçların, “hukuki el atma” olarak nitelendirilmesi ve bu olumsuz sonuçlarla ilgili tazminat taleplerinin, adli yargı yerlerinde açılacak tazminat davalarına konu edilmelerinin yerinde olacağı düşüncesinde değilim.
Davalı idarece 3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca, kamu gücü kullanılarak tek yanlı irade ile yapılan imar planlarında “Lise alanı” olarak yer alan davacıya ait taşınmazda, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda oluşan zararın tazminine yönelik iş bu davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b maddesinde yer alan “idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekir kanaatıyla, saygıdeğer çoğunluğun değerli görüşlerine katılamadım.
İDARİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU Esas : 2014/3081 Karar : 2016/64 Tarih : 25.01.2016
- İYUK 12. Madde
Hastanesinde intaniye uzmanı doktor olarak görev yapmakta olan davacının, 2010 yılı Ocak - Eylül ayları arasındaki dönemde, yersiz olarak 14.591,39 TL döner sermaye ek ödemesi yapıldığı gerekçesiyle, söz konusu tutarın tahsiline ilişkin işlemin iptali ile söz konusu tutarın ödenmemesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Samsun 2. İdare Mahkemesinin 12.6.2012 tarihli ve E:2011/297, K:2012/803 sayılı kararıyla; Ocak - Eylül 2010 dönemine ait toplam 14.591,39 TL döner sermaye ödemesinin davacıya sehven ödendiğinden bahisle geri istenilmesine ilişkin işlemin 23/12/2010 tarihinde davacıya tebliğ edildiği dikkate alındığında, 23/12/2010 tarihinden itibaren 60 günlük dava açma süresi içinde dava açması gerekirken, bu süreler geçtikten sonra 04/03/2011 tarihinde açılan davanın esasının süre aşımı nedeniyle incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Bu karar, Danıştay Onbirinci Dairesinin 20/06/2013 günlü, E:2012/8778, K:2013/6796 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinde, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu; 12. maddesinde ise, ilgililerin, haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi, ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri, bu halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma haklarının saklı olduğu kurala bağlandığı, davacıya fazla yapıldığı ileri sürülen döner sermaye ek ödemesinin tahsiline ilişkin kararın 23/12/2010 tarihinde davacıya tebliğ edildiği açık ise de, dosyada bulunan ve Samsun Gazi Devlet Hastanesi Baştabipliğince, Sağlık Kurumları 5 Nolu Döner Sermaye Saymanlık Müdürlüğüne hitaben yazılan 22/03/2011 tarihli ve 03756 sayılı yazıdan, davacının 2011 yılı Ocak ayı döner sermaye ek ödemesi tutarından 1.796,87 TL; Şubat ayı döner sermaye ek ödemesi tutarından ise 1.178,15 TL`nin tahsil edildiği anlaşıldığından, borç çıkarma işleminin icrası niteliğinde olan her bir kesinti işleminden itibaren, 2577 sayılı Kanunun 12. maddesi uyarınca, 60 günlük yeni bir dava açma süresinin başladığının kabulü gerektiği, davacının döner sermaye ek ödemesinden kesinti yapıldığı tarihler dikkate alındığında, 04/03/2011 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmadığından, davanın esasının incelenmesi gerekirken; davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuş ise de, İdare Mahkemesince davanın süre aşımı yönünden reddi yolundaki ilk kararında ısrar edilmiştir.
Davacı, anılan kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
Danıştay Onbirinci Dairesinin 20/06/2013 günlü, E:2012/8778, K:2013/6796 sayılı kararında açıklandığı üzere, davacıya fazla yapıldığı ileri sürülen döner sermaye ek ödemesinin tahsiline ilişkin kararın 23/12/2010 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, ancak fazla ödenen miktarın davacının 2011 yılı Ocak ayı döner sermaye ek ödemesi tutarından 1.796,87 -TL; Şubat ayı döner sermaye ek ödemesi tutarından ise 1.178,15 TL`nin tahsil edilmeye başlandığı anlaşıldığından, borç çıkarma işleminin icrası niteliğinde olan her bir kesinti işleminden itibaren, 2577 sayılı Kanunun 12. maddesi uyarınca, 60 günlük yeni bir dava açma süresinin başladığının kabulü gerektiğinden 04/03/2011 tarihinde açılan davanın mahkemece süre yönünden reddine karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüne, Samsun 2. İdare Mahkemesi`nin 20/02/2014 günlü, E:2013/1136, K:2014/125 sayılı kararının ( BOZULMASINA ), dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.
DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU Esas: 2015/1605 Karar: 2016/3789 Tarih: 28.12.2016
- İYUK 12. Madde
Dava, davacının sahibi olduğu … plakalı aracın, 4926 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu uyarınca 23.11.2007 tarihinde muhafaza altına alınması sebebiyle uğramış olduğunu ileri sürdüğü 35.000,00-TL maddi ve 35.000,00-TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin 07.06.2010 günlü, E:2010/481, K:2010/1067 Sayılı kararıyla; davacının, aracına el konulması sebebiyle uğradığını iddia ettiği zararın, araca el konulma tarihi itibariyla ortaya çıktığı; bu durumda, 2577 Sayılı Kanun’un 12. maddesine göre 23.11.2007 tarihinden itibaren altmış gün içinde dava açılması veya 2577 Sayılı Kanun’un 11. maddesi gereği aynı süre içerisinde idareye başvurulması ve idarenin verdiği cevap üzerine kalan sürede dava açılması gerekirken, zararın öğrenildiği 23.11.2007 tarihinden itibaren altmış gün içinde idareye başvurulmayıp, bu süre geçirildikten sonra 15.02.2008 tarihinde idareye yapılan başvuru üzerine 08.05.2008 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı sebebiyle reddine karar verilmiştir.
Anılan karar, Danıştay Onuncu ve Onbeşinci Dairelerinden oluşan Müşterek Kurulunun 21.05.2014 günlü, E:2011/802, K:2014/3264 Sayılı kararıyla; dava açma süresine başlangıç olarak davacının aracına kolluk güçlerince el konulma tarihi ( 23.11.2007 ) esas alınmış olmakla birlikte, kolluk güçlerince yapılan el koyma işleminin ancak yargı mercilerince verilebilecek olan bir müsadere kararı ile nihai hale geleceği ve dava açma süresinin başlangıcı olarak müsadere kararının esas alınması gerektiği hususunun gözden uzak tutulmaması gerektiği, dosyada araca el konulmasından sonraki sürece ve davacı tarafından açıldığı ileri sürülen, kamu davalarına dair herhangi bir bilgi bulunmadığı, bu durumda, İdare Mahkemesince; davacının iddia ettiği gibi, adli yargı yerince dava açılıp açılmadığının, açılmış ise müsadere kararı verilip verilmediğinin araştırılması ve müsadere kararının verilmiş olması halinde, dava açma süresinin, bu karar tarihinden itibaren 2577 Sayılı Kanun’un 12. maddesi uyarınca hesaplanması gerekirken; eksik incelemeye dayalı olarak davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda usul hükümlerine uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuş ise de; İdare Mahkemesi, bozma kararına uymayarak ilk kararında ısrar etmiştir.
Davacı, İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin 03.12.2014 günlü, E:2014/2425, K:2014/2227 Sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
2577 Sayılı Kanun’un 7. maddesinin 1. fıkrasında; dava açma süresinin özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu hükmüne yer verilmiş, 12. maddesinde, ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabileceği, bu halde de ilgililerin 11. madde uyarınca idareye başvurma haklarının saklı olduğu düzenlenmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, yabancı bir şahsın, Chrysler marka, 1990 model, Cherokee Turbo Dizel tipinde arazi taşıtını, geçici ithalat rejimi kapsamında, 1 numaralı Taşıt Takip Programına kaydettirerek 17.04.2003 tarihinde Kapıkule Yolcu Salonu Gümrük Müdürlüğünden giriş yapmak suretiyle yurda getirdiği, 14.10.2003 tarihine kadar yurtta kalış süresi bulunan bu aracın; sahte olduğu sonradan anlaşılan trafik şahadetnamesine istinaden İstanbul Gayrettepe Trafik Şubesince trafik tescil işleminin yapıldığı, bu şekilde trafik tescili yapılan aracın bir çok kez satışa konu edilerek tescil işlemlerinin yapıldığı, son olarak 06.07.2007 tarihli noter satış sözleşmesiyle aracı satın alan davacının, trafik tescil işlemleri devam ederken Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 16.11.2007 tarihli ve Zonguldak Emniyet Müdürlüğü’nün 23.11.2007 tarihli yazıları gereğince Zonguldak ili, Alaplı ilçesinde aracın muhafaza altına alınması üzerine uğranılan zararın tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusu olayda, İdare Mahkemesince, dava açma süresinin başlangıcı olarak davacının aracının muhafaza altına alındığı 23.11.2007 tarihi esas alınmak suretiyle dava açma süresinin geçirildiği belirtilmekte ise de, kolluk güçlerince yapılan muhafaza altına alma işleminin ancak yargı mercilerince verilebilecek olan bir müsadere kararı ile kesinleşeceği, bu nedenle, dava açma süresinin başlangıcı olarak müsadere kararının esas alınması gerektiği anlaşıldığından, davanın süre aşımı sebebiyle reddine dair İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüne, İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin 03.12.2014 günlü, E:2014/2425, K:2014/2227 Sayılı ısrar kararının BOZULMASINA, dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 ( onbeş ) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.12.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.