0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Hapis Cezasının İnfazının Hastalık Nedeni ile Ertelenmesi

İnfaz Kanunu Madde 16

(1) Akıl hastalığına tutulan hükümlünün cezasının infazı geriye bırakılır ve hükümlü, iyileşinceye kadar Türk Ceza Kanununun 57 nci maddesinde belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süreler cezaevinde geçmiş sayılır.

(2) Diğer hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.

(3) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı, mahkûmun tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer, kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca veya onun istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere, bir süre bulunmadığı takdirde birer yıllık dönemlere göre bu fıkrada yazılı usule uygun olarak incelettirilir. İnceleme sonuçlarına göre geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca, geri bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar verilir. Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.

(4) Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren bir yıl altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır. Çocuk ölmüş veya anasından başka birine verilmiş olursa, doğumdan itibaren iki ay geçince ceza infaz olunur.

(5) (Ek: 24/1/2013-6411/3 md.) Kapalı ceza infaz kurumuna girdikten sonra gebe kalanlardan koşullu salıverilmesine altı yıldan fazla süre kalanlar ile eylem ve tutumları nedeniyle tehlikeli sayılanlar hakkında dördüncü fıkra hükümleri uygulanmaz. Bu kişilerin cezasının dördüncü fıkrada öngörülen kısmı, ceza infaz kurumlarında kendileri için düzenlenen uygun yerlerde infaz olunur.

(6) (Ek: 24/1/2013-6411/3 md.) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.

Çocuğunun hastalığı nedeniyle kadın hükümlünün cezasının infazının ertelenmesi

Madde 16/A- (Ek: 28/3/2023-7445/23 md.)

(1) İnfazına başlanmış olsa bile, toplam on yıl veya daha az süreli hapis cezasına mahkûm olan veya adli para cezası infaz sürecinde hapis cezasına çevrilen kadın hükümlünün, engelliliği nedeniyle bakıma muhtaç olan veya ağır bir hastalığa maruz kalan on sekiz yaşını doldurmamış çocuğunun bulunması ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağının değerlendirilmesi hâlinde, cezasının infazı Cumhuriyet Başsavcılığınca bir yıla kadar ertelenebilir. Erteleme süresi her defasında altı ayı geçmemek üzere en çok dört kez uzatılabilir. Erteleme süresi içinde zamanaşımı işlemez. Çocuğun engellilik nedeniyle bakıma muhtaç olma veya ağır hastalık hâli, 16 ncı maddenin üçüncü fıkrasına göre belirlenir. Erteleme süresi içinde; hükümlünün ertelemenin amacına veya yükümlülüklere aykırı davrandığının denetimli serbestlik müdürlüğü veya kolluk birimlerince tespit edilmesi, hükümlü hakkında kasten işlenen bir suçtan dolayı kamu davası açılması veya çocuğun iyileşmesi hâlinde, erteleme kararı kaldırılarak ceza derhâl infaz olunur. Hükümlü, Cumhuriyet savcısı tarafından erteleme süresi içinde;

a) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek,

b) Belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak,

c) Ekonomik durumu göz önünde bulundurularak belirlenen güvence miktarını yatırmak,

yükümlülüklerinden en az birine tâbi tutulur. Hükümlü hakkında ayrıca Cumhuriyet savcısı tarafından yurt dışına çıkamama yükümlülüğü konulur.



İnfaz Kanunu Madde 16 Gerekçesi

Madde, hapis cezalarının infazının ertelenme nedenlerini düzenlemektedir. Maddenin erteleme nedeni olarak gösterdiği hâller: Cezanın amacı dışında etki yaratabileceği veya cezanın infazı ile maksada ulaşılamayacağı anlaşılan hâllerdir.

Maddenin birinci fıkrasına göre, hükümlünün akıl hastalığına tutulması hâlinde hapis cezasının infazı, hastalığın geçmesine kadar ertelenecek ve Türk Ceza Kanununun 57 nci maddesinde düzenlenen güvenlikli sağlık kuruluşunda koruma ve tedavi altına alınması düzenlenmektedir. Ayrıca akıl hastalığı dışında tıbben tedavisine olanak bulunmayan veya tedavisi uzun sürebilecek bir takım hastalıkların varlığı da öngörülerek, ikinci fıkrada, diğer hastalık hâlleri cezanın hastane mahkûm koğuşunda infazında hükümlünün hayatı için kesin bir tehlike oluşturuyorsa birinci fıkra hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır yani bu hâlde de cezanın infazı ertelenecektir.

Maddenin üçüncü fıkrasında, hastalık nedeniyle mahkûmun cezasının infazının geri bırakılması kararından sonra, geri bırakma süresince mahkûm hakkında Cumhuriyet savcılığınca alınabilecek önlemler ile mahkûmun uyması gereken kurallar gösterilmektedir. Buna göre birinci ve ikinci fıkralarda düzenlenen hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle geri bırakılması belirli koşulların uygulanması kaydıyla verilebilecek; bu koşulların yerine getirilmemesi veya ihlâli hâlinde geri bırakma kararı kaldırılacaktır.

Gebelik ve yeni doğum hâlleri de hapis cezasının infazının geri bırakılması nedeni olarak son fıkrada düzenlenmiştir. Gebe olan veya doğumdan itibaren altı ay geçmemiş bulunan hükümlünün cezasının infazı geri bırakılacaktır. Demek oluyor ki, gebelik süresine ek olarak altı ay zarfında hapis cezasının infazı geri bırakılacaktır. Çocuk ölmüş veya anasından başkasına verilmiş olursa, infaz doğumdan itibaren iki ay geri bırakılır.


İnfaz Kanunu 16. Madde Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2516 Karar : 2017/2403 Tarih : 13.04.2017

- İnfaz Kanunu 16. Madde

1 - Gerekçeli karar başlığında suç tarihinin “11/12/2015” yerine “12/12/2015” yazılması,

2 - Hükümden sonra dosya içine konulan Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nun 18/01/2017 tarihli raporunda belirtilen bulgulara göre sanığın,

“a)5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16/1. maddesi gereği 5237 Sayılı TCK’nın 57. maddesinde belirtilen yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda koruma ve tedavi altına alınmasının uygun olduğu,

b)Hastalığının tam remisyona (hastalığının bulgularının gözlenmediği, iyilik hali) girmesi halinde son durumunu gösterir sağlık kurulu raporu, yatışına ait epikrizi ile birlikte muayene edilmek üzere kurulumuza gönderilmesi sonrasında yeniden değerlendirilerek görüş düzenlenebileceği oybirliğiyle mütalaa edildiği” anlaşılmış olması karşısında

Sanığın suç tarihinde 5237 sayılı TCK’nun 32. maddesi kapsamında ceza sorumluluğunu kısmen veya tamamen kaldıracak bir akıl hastalığının olup olmadığı hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

3 - İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce suça konu uyuşturucu maddeden alınan şahit numunenin de müsaderesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün BOZULMASINA, tutuklama koşullarında bir değişiklik olmaması ve tutuklu kalınan süre dikkate alınarak sanık hakkındaki tahliye talebinin reddine, 13.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/16375 Karar : 2016/829 Tarih : 25.01.2016

- İnfaz Kanunu 16. Madde

Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

Sanıklar …. ve … hakkındaki hükümlerin incelenmesinde;

Anayasa`nın 90/son maddesine göre “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek: 7.5.2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü nazara alınarak yapılan incelemede,

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 3., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2., Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 6. ve Anayasamızın 17. maddesinde belirtildiği üzere; “her insanın doğuştan gelen yaşama hakkına sahip olduğu ve bu hakkın yasalarla korunmasının gerektiği”, insan hakları içinde değer sırası bakımından ilk sırada yer alan ve en temel insan hakkı olarak kabul edilen yaşama hakkının diğer tüm hakların varlık sebebi olduğu ve bu hakların kullanımının yaşama hakkına bağlı olduğu, bu bakımdan bu hakkın kullanımı için devletin yalnızca insan yaşamına saygı gösterme anlamında negatif bir yükümlülük altında olmadığı, aynı zamanda insan yaşamını etkin olarak korumak için gerekli adımları atmak, bu kapsamda bireyleri diğer kişilerin yaşamsal tehlike yaratan eylemlerinden korumak için uygun önlemleri almak ve kişinin bizzat kendi yaşamına son vermesinin önüne geçmek için gerekli tedbirleri almak gibi pozitif yükümlülüklerinin de olduğu, diğer yandan hükümlü ve tutuklular ile gözaltına alınan ve suç şüphesiyle yakalanan kişiler bakımından yaşama hakkının daha özel bir öneme sahip olduğu, zira bu kişilerin devletin denetimi ve gözetimi altında oldukları ve bu hassas durumları ile yaşama hakkı yönünden daha etkin bir şekilde korunmalarının gerektiği açıktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşmenin 2/1. fıkrasından doğan devletin yaşamı koruma yükümlülüğünü gözaltı, cezaevi veya zorunlu askerlik hizmeti sırasında bulunan bireyi intihara karşı korumayı kapsayacak kadar geniş yorumlamıştır. Devletin bu konuda bireyin kendisine karşı bir risk oluşturduğunu biliyor olması veya bilmesi gerektiği takdirde ve makul tedbirleri almaması halinde sorumluluğu doğmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 16/11/2000 tarihli Tanrıbilir/Türkiye kararı ile 21/10/2008 tarihli Kılavuz/Türkiye kararlarında belirtildiği üzere; “her türlü özgürlükten mahrumiyetin, doğası gereği, tutuklu veya hükümlü kişinin psikolojisinin bozulmasına neden olduğu ve dolayısıyla bunun kırılgan ve korumasız bir kişinin intihar etme riskini artırabileceği, bu yüzden ulusal mevzuatların kamu görevlilerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevini yüklediği, tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının gereksiz yere tehlikeye atılmasını önleyici tedbirlerin alınmasının zorunlu olduğu,” buna göre suç şüphesiyle yakalanan kişilerin de kamu görevlileri tarafından bu tür kişilerin intihar etmek amacıyla kullanabilecekleri eşyalardan arındırılmaları, daha etkili ve sıkı bir gözetim ile doktor kontrolü altında tutulmalarının temin edilmesinin gerektiği, yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınmasının zorunlu olduğu nazara alınarak maddi olay değerlendirildiğinde; Maddi olayla ilgili yürürlükteki yasal mevzuatta;

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun`un 6. maddesinin (f) bendinde “Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur.

16.maddesinde (1) Akıl hastalığına tutulan hükümlünün cezasının infazı geriye bırakılır ve hükümlü, iyileşinceye kadar Türk Ceza Kanununun 57 nci maddesinde belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süreler cezaevinde geçmiş sayılır.

(2) Diğer hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır``

(3) ``Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir….”;

18.maddesinde (1) Hapsedilme ve diğer nedenlerden kaynaklanan akıl hastalığı dışında ruhsal rahatsızlıkları bulunup da ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde tutulmaları gerekli görülmeyerek infaz kurumlarına geri gönderilenlerin cezaları, belirlenen infaz kurumlarının mahsus bölümlerinde infaz edilir. (2) ``Birinci fıkrada belirtilenlerin cezalarının infazı için belirlenen infaz kurumlarının ihtiyaç duyduğu uzman ve diğer tıp görevlileri, Sağlık Bakanlığınca karşılanır.”

49/1. maddesinde; Yönetim, disiplin soruşturması yapılan hükümlünün odasını, iş ve çalışma yerini değiştirebilir, hükümlüyü kurumun başka kesimine nakledebilir veya diğer hükümlülerden ayırabilir.``

Ceza İnfaz Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve Diğer Hükümler Hakkında Genelgenin 6. maddesinde; Can güvenliği tehlike altında bulunan veya intihar riski olan hükümlü ve tutuklular yakın takibe alınarak, kaldıkları bölümdeki güvenlik önlemleri arttırılacak, özellikle intihara meyilli olan kişilerin sürekli gözetim altında bulundurulması ve bireysel terapiye tabi tutulması sağlanacaktır.``;

Yukarıda açıklanan uluslararası ve ulusal mevzuat hükümleri ışığında somut maddi olay incelendiğinde;

Dosya kapsamına göre, …Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yağma suçundan hükümlü olarak bulunan …‘ın 01/11/2011 tarihinde B4 koğuşunda intihara teşebbüsü eyleminin ardından disiplin soruşturmasının selameti açısından 5275 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca tekli koğuşa alındığı, 03/11/2011 tarihinde duş aparatına çarşaf bağlayarak kendini asmış halde bulunduğu, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamayarak öldüğü,…Adli Tıp Grup Başkanlığının 29/12/2011 tarihli raporuna göre ölümün asıya bağlı mekanik asfiksi sonucu gerçekleştiğinin tesbit edildiği; … Eğitim ve Araştırma Hastanesi kayıtlarına göre 18/08/2009 ile 21/08/2009 tarihleri arasında şizofreni tanısı ile tedavi gördüğü, CİK sosyal çalışmacılarının 30/11/2010 tarihinde şahsın kendisine zarar verme eğiliminde olduğundan sağlık kuruluşunda tedavi edilmesi gerektiği yönünde görüş bildirdikleri, tekli koğuşa alındığı sırada lavabo camını kırıp kollarını keserek kendisine zarar vermesi sonrasında tutulan 18/03/2011 tarihli tutanakta hükümlünün psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle tekli koğuşlarda kalamayacağının belirlenmesi; katılan, soruşturma evresinde dinlenen tanıklar ve sanıkların ifadelerinden kendisine zarar verme eğiliminde olduğunun anlaşılması karşısında; sanıkların hükümlünün kendisine zarar verme eğiliminde olduğunu bilmelerine rağmen gerekli güvenlik önlemlerini almadan, tek başına kendisine zarar verebilecek eşyalardan arındırılmadan tekli koğuşa almak suretiyle mevzuattaki emredici hükümlerin gereğini yerine getirmekte ihmal ve gecikme gösterdikleri ve bu şekilde ….’ın duş aparatına kendisini asarak intihar etmesine neden olunduğu anlaşılmakla, yüklenen suçun yasal unsurları itibariyle oluştuğu gözetilmeden yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde sanıkların beraatlerine karar verilmesi, Kanuna aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK`nın 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas : 2008/6230 Karar : 2009/1 Tarih : 30.12.2008

- İnfaz Kanunu 16. Madde

Mala zarar vermek suçundan şüpheli Yahya hakkında yapılan yargılama sonucunda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesi uyarınca kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair, Araklı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 15.12.2007 tarihli ve 2007/981-871 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı müteakip, Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, şüpheli hakkında 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesi gereğince güvenlik tedbirine hükmolunmasına karar verilmesi yönünden yapılan talebin reddine dair, ( Arakıl Sulh Ceza Mahkemesi )’nin 17.12.2007 tarihli ve 2007/325 müteferrik sayılı kararına yapılan itirazın reddine ilişkin, ( Trabzon Birinci Ağır Ceza Mahkemesi )`nin 27.12.2007 tarihli ve 2007/740 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;

Dosya kapsamına göre, Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, şüpheli hakkında 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesi uyarınca güvenlik tedbirine hükmolunması konusunda yapılan talep üzerine, akı hastalığının nasıl tespit edileceği hususunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 74. maddesinde düzenlendiği, soruşturma sırasında şüphelinin müdafii huzurunda beyanı alınıp Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi sağlık kurulu raporu ile yetinildiği, anılan maddedeki usulün uygulanmadığı gerekçesiyle talebin reddine, 5271 sayılı Kanun’un 74. maddesi gereğince ceza muhakemesi işlemleri tamamlandıktan sonra talep halinde konunun yeniden değerlendirileceğinin bilinmesine dair, Araklı Sulh Ceza Mahkemesi`nce karar verilmiş olup, bu karara karşı yapılan itiraz da reddedilmiş ise de,

Soruşturma evresi sırasında alınan, Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Başhekimliği’nin 22.11.2007 tarihli ve 2007/2828 sayılı raporu ile şüphelinin psikotik bozukluk içerisinde olduğu ve işlediği suçu tamamen rahatsızlığının neticesinde meydana getirdiğinden dolayı, 5237 sayılı Kanun`un 32/1. maddesinden yararlanabileceğinin değerlendirilmiş olduğu tespit edilerek yapılan incelemede,

5271 sayılı Kanun’un 74. maddesindeki düzenlemenin madde metninden de anlaşılacağı üzere soruşturma ve kovuşturma evresinde söz konusu olacağı, somut olayda Cumhuriyet Başsavcılığı’nca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile bu evrenin sona ermiş olması karşısında, 5271 sayılı Kanun’un 74. maddesindeki usulün uygulanamayacağı, 5237 sayılı Kanun’un 32. maddesi uyarınca kişi hakkında güvenlik tedbirine hükmolunması gerekeceği cihetle, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı’nın 22.02.2008 gün ve 11636 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay C.Başsavcılığı`nın 14.03.2008 gün ve 2008/55854 sayılı tebliğnamesi ile Daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesine göre, akı hastalığı nedeniyle işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış bulunan kişiye ceza verilemez; bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur. Hakkında güvenlik tedbirine hükmolunan akı hastalarının, aynı Yasa`nın 57/1. Maddesi uyarınca yüksek güvenlikli bir sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınması gerekir. Akı hastalığının ve bunun kişinin davranışlarını yönlendirme yeteneğine etkisinin saptanması ise, psikiyatri biliminin verileri çerçevesinde bilirkişi uzman hekim tarafından belirlenecektir.

Ancak Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bu tür raporların hangi hekim ya da kurumlardan alınacağı hususunda bir açıklık olmadığı ve yargılama usulüne ilişkin kurallarda kıyas mümkün bulunduğu için, bu durumda akı hastalığının saptanmasına dair kurallar öngören diğer yasal düzenlemelerden yararlanılmalıdır. Kişilerin akı hastalığı nedeniyle kısıtlanması yöntemini düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 409/2. maddesinde, “akı hastalığı veya zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya ancak resmi sağlık kurulu raporu üzerine karar verilir.” denilmektedir. 10.09.1982 tarih ve 8/5819 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilen Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nin 5. maddesinde sağlık kurumları işlevlerine göre beş gruba ayrılmış, genel dal hastaneleri ile eğitim ve araştırma hastaneleri ayrı birer grup olarak düzenlenmiş, 22 ve devamı maddelerinde ise, sağlık kurullarının oluşumu kurala bağlanmıştır. Bir başka yasal düzenleme de, infaz sırasında akı hastalığına tutulan hükümlülerle ilgili infazın geri bırakılması koşul ve yöntemlerini düzenleyen 5275 sayılı CGTİK’nın 16. maddesinde yer almıştır. Buna göre, infazın geri bırakılması kararı ancak Adli Tıp Kurumu’nca düzenlenen veya Adalet Bakanlığı’nca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adli Tıp Kurumu`nca onaylanan raporlar üzerine verilebilecektir.

Dolayısıyla, şüpheli veya sanığın akı hastası olup olmadığı, belirtilen sağlık kurumlarından herhangi birinden aldırılacak sağlık kurulu raporu ile saptanabilir.

Kişinin akı hastası olup olmadığının sağlık kuruluşlarınca saptanması işlemi sırasında gözlem altına alınması da zorunlu değildir. CMK`nın 74. maddesinde düzenlenen ve özgürlüğü kısıtlayan bir işlem olan gözlem altına alma, ancak bilirkişinin uygun görüşü doğrultusunda ve gerektiğinde başvurulabilecek bir kontrol yöntemidir.

Öte yandan, soruşturma sırasında şüphelinin kusur yeteneği ve ceza sorumluluğu bulunmadığını saptayan Cumhuriyet Savcısı, şüpheli hakkında CMK’nın 171. maddesine göre kovuşturmaya yer olmadığına karar verebilecek, ayrıca şüpheli hakkında koruma ve tedavi kararı verilmesi bakımından Sulh Ceza Hakimliği`ne de başvurabilecektir.

Akı hastaları hakkındaki güvenlik tedbiri yargılamasının nasıl yürütüleceği hususunda Ceza Muhakemesi Kanunu’nda açık· bir hüküm bulunmamakla birlikte, bu yargılamada fiilin akı hastası fail tarafından işlenip işlenmediği, yasada öngörülen suç tiplerinden birine uyup uymadığı, ayrıca kişinin kusur yeteneği ve sorumluluğunun bulunup bulunmadığı gibi hususların çözüme kavuşturulması gerekeceğinden, Ceza Muhakemesi Kanunu`nun yargılamaya ilişkin hükümlerinin gerekli görüldüğü ölçüde uygulanması da zorunludur.

Başvuruya konu olayda, Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Başhekimliği’nin 22.11.2007 tarihli ve 2007/2828 sayılı sağlık kurulu raporunda; şüpheliye “psikotik bozukluk” tanısı konulmuş ve “işlediği suçu tamamen rahatsızlığının neticesinde meydana geldiğinde 5237 sayılı Kanun`un 32/1. maddesinden değerlendirilmesi gerektiği” kanaatine varıldığı bildirilmiştir. Cumhuriyet Savcısının, bu rapora dayanarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermesi ve ardından şüpheli Yahya hakkında koruma ve tedavi tedbiri kararı verilmesi istemiyle Sulh Ceza Mahkemesine başvurmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gibi, adı geçen kurumdan rapor aldırılırken şüphelinin gözlem altına alınması da zorunlu değildir. Kaldı ki, kişinin gözlem altına alınması gerektiğine ilişkin bir uzman hekim görüşü de bulunmamaktadır.

Öte yandan, güvenlik tedbiri istemini inceleyip karara bağlayacak olan mahkemenin gerektiğinde yeniden başka kurumlardan rapor aldırmasına da hukuken olanak bulunduğu dikkate alındığında, istemi çözüme bağlamak yerine, evrakın işlem yapılmaksızın Cumhuriyet Savcılığı`na iadesi ile kişinin gözlem altına alınıp yeniden rapor aldırılması yolundaki karar ve uygulaması da isabetsiz görülmüştür.

Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, Trabzon Birinci Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27.12.2007 tarih ve 2007/740 Değişik İş sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay C.Başsavcılığı`na ( TEVDİİNE ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2006/3324 Karar: 2006/4240 Tarih: 12.07.2006

- İnfaz Kanunu 16. Madde

Türkiye Cumhuriyetinin Anayasal düzenini cebren ihlale teşebbüs etmek suçundan dolayı İstanbul 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 3.2.1997 tarihli ve 1996/257 esas, 1997/61 sayılı kararı ile idam cezasına hükümlü K. G.’nin bu cezasının 9.8.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4771 sayılı Kanunun 1/A maddesi uyarınca müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmesine dair aynı mahkemenin 19.9.2002 tarihli, 2002/346 müteferrik sayılı kararının infazı sırasında, sevk olunduğu İstanbul Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunca düzenlenen 16.6.2005 tarihli ve 199 sayılı raporda şizofreni olarak tanımlanan akıl hastalığına yakalandığı ve hastalığının 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 16/1. maddesi kapsamında bulunduğu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 57. maddesinde belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınması gerektiğinin belirtilmesi üzerine, hükümlünün cezasının infazının 5275 sayılı Kanunun 16/1. maddesi uyarınca geri bırakılmasına ve adı geçenin iyileşinceye kadar 5237 sayılı Kanunun 57. maddesinde belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınması hususunda hükmü veren mahkemeden karar verilmesi talebinde bulunulmasına dair Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının 8.8.2005 tarihli ve 2002/6-101 sayılı kararını müteakip, infaz dosyasının tekrar incelenmesi sonucunda, hükümlünün cezasının ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis olduğu ve 5275 sayılı Kanunun 25/1-ı bendi uyarınca hükümlünün cezasının infazına hiçbir surette ara verilmeyeceğinden bahisle, hükümlü hakkında verilen infazın geri bırakılması kararının kaldırılmasına dair aynı yer Cumhuriyet Başsavcılığının 2.12.2005 tarihli ve 2002/6-101 İlm. sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Kocaeli İnfaz Hakimliğinin 30.12.2005 tarihli ve 2005/337-339 sayılı kararına karşı vuku bulan itirazın keza reddine dair Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.2.2006 tarihli ve 2006/100 müteferrik sayılı kararının;

Dosya kapsamına göre; 5275 sayılı Kanunun 16/3. maddesinde … Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi halinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hakimliğine başvurulabilir hükmünün yer aldığı, Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca ise, yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi sebebiyle değil, koşulları oluşmadığından bahisle hükümlü hakkındaki geri bırakma kararının kaldırılmasına karar verildiğinin anlaşılması karşısında, infaz hakimliğinin bahsi geçen konuda görevli olmadığı, aynı Kanunun 16/1. maddesi gereğince cezanın geri bırakılması isteminin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kabul edilmemesi sebebiyle, bu konuda karar verme yetkisinin anılan Kanunun 98. maddesinde yer alan;

1- Mahkumiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür, ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.

2- 16 ncı madde gereğince cezasının ertelenmesi isteminin reddi halinde de aynı hüküm uygulanır.

3- Yukarıdaki fıkralar uyarınca yapılan başvurular cezanın infazını ertelemez. Ancak, mahkeme olayın özelliğine göre infazın ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir.

Hükmü uyarınca, hükmü veren mahkemeye ait olduğu,

Kabule göre de, 5275 sayılı Kanunun 16/1. maddesinde Akıl hastalığına tutulan hükümlünün cezasının infazı geriye bırakılır ve hükümlü iyileşinceye kadar Türk Ceza Kanununun 57. maddesinde belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süreler cezaevinde geçmiş sayılır. hükmünün yer aldığı;

Ayrıca, aynı Kanunun Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis Cezasının İnfazı kenar başlıklı 25. maddenin (ı) bendinde; Hükümlünün cezasının infazına hiçbir surette ara verilemez. Hükümlü hakkında uygulanacak tüm sağlık tedbirleri, tıbbi tetkik ve zorunluluklar hariç infaz kurumlarında, mümkün olmadığı takdirde tam teşekküllü Devlet ya da üniversite hastanelerinin tek kişilik ve yüksek güvenlikli mahkum koğuşlarında uygulanır. hükmüne yer verildiği;

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinin 1 nci fıkras 1 nci fıkrası ile 25 inci maddenin (ı) bendi arasında bir çelişki olmayıp her iki maddede infaza ara verilmeyeceği hususunun açık bir şekilde düzenlendiği, anılan Kanunun 16/1. fıkrasının özel olarak akıl hastalığına tutulan hükümlünün cezasının infazını düzenlemiş olup, akıl hastalığına tutulan hükümlü bakımından, mahkum olunan cezanın türüne yönelik bir ayrıma gidilmeksizin cezanın infazının geriye bırakılacağını, iyileşinceye kadar 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 57. maddesinde belirtilen yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınacağını ve sağlık kurumunda geçen sürelerin cezaevinde geçmiş sayılacağını (bir başka deyişle hastanede geçen sürenin infazdan sayılacağını) öngördüğü, fıkrada geçen infazı geriye bırakma kararından akıl hastalığına tutulan hükümlü yönünden infaza ara verme değil, infazın ceza infaz kurumlarında yapılamayacağının anlaşılması gerektiği;

Nitekim, maddenin ikinci fıkrasında diğer hastalıklar yönünden hapis cezasının infazının mahkumun hayatı için kesin bir tehlike teşkil edeceğinin anlaşılması halinde, cezasının iyileşinceye kadar geri bırakılacağının belirtilmiş olmasına karşın, hükümlünün sağlık raporunda belirtilen sürelerle ya da süre belirtilmediği takdirde üçer aylık periyotlarla Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tabi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle takibi ve incelenmesi dışında, akıl hastalığına tutulan hükümlülerde olduğu gibi bu sürenin cezaevinde geçmiş sayılacağına dair bir hükme yer verilmediği,

Anılan Kanunun Anılan Kanunun 25. maddesinin ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazını özel olarak düzenlediği, maddenin (ı) bendinin akıl hastalığına ilişkin özel ve istisna bir hüküm olmayıp, tüm sağlık tedbirlerinin öncelikle ceza infaz kurumlarında, bunun mümkün olmaması halinde firara imkan vermeyecek güvenlik olanaklarına sahip tam teşekküllü devlet ya da üniversite hastanelerinin tek kişilik ve yüksek güvenlikli mahkum koğuşlarında uygulanmasına yönelik, güvenliği ön plana çıkaran bir hüküm olup, infaza ara verilme yönünden 16/1. fıkrasına istisna olarak düzenlenen bir hüküm olmadığı,

Gözetilmeden infaz hakimliğince yazılı şekilde verilen karara yönelik itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığının 31.5.2006 gün ve 28004 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay C. Başsavcılığının 8.6.2006 gün ve 2006/127023 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sonuç: Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.2.2006 tarih ve 2006/100 müt. sayılı kararının 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE 12.7.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS