0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) Kararının Hukuk Hakimini Bağladığı Haller

(HGK-K.2022/15)

Bilindiği üzere ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesinde görülmekte olan davaya etkisi, BK’nın 53. maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.

Borçlar Kanunu’nun “Ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesi; “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez” hükmünü içermektedir.

Aynı düzenleme, TBK’nın 74. maddesinde de; “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz” şeklinde yer almaktadır. Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararının, kusur ve derecesinin, zarar tutarının, temyiz gücü ve yükletilme yeterliğinin ve illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.

Hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.

Yargıtayın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusunda kesinleşmiş kabul bulunması hâlinde, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 16.09.2021 tarihli ve 2017/(15)6-498 E., 2021/1023 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

Borçlar Kanunu’nun 53. maddesine göre ceza mahkemesinin kusur oranı ile bağlı değilse de ceza mahkemesinde belirlenen olgu hukuk hâkimini bağlar. Bir başka anlatımla ceza mahkemesinde kusurun varlığına ilişkin maddi olgu hukuk hâkimini bağlayacağından, kesinleşen ceza mahkemesi kararı ile mahkûm olanlara kusur verilmesi gerekmektedir.

Bununla birlikte hukuk hâkimi, ceza yargılamasında sanığın kusurunun olmadığına ilişkin yapılan tespitle bağlı değildir; ancak sanığın kusurlu olduğuna ilişkin yapılan tespitle bağlı olmalıdır. Zira her ne kadar kusura ilişkin saptama ceza hâkimi tarafından yapılmış olsa da ceza hukukunda kusura ilişkin kurallar, özel hukuka göre daha sıkı olarak tespit edildiği için ceza hâkimi kusurun mevcudiyetini bir kez tespit ettiğinde bu maddi olgu artık hukuk hâkimini bağlar (Tandoğan/s.352).

Gelinen aşamada hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuk hâkimini bağlayıp bağlamayacağı hususunun da irdelenmesi gerekmektedir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; “Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını” ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların yasa yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 tarihli ve 2011/4-61 E., 2011/79 K.; 06.10.2009 tarihli ve 2009/4-169 E., 2009/223 K. sayılı kararları).

Kaldı ki, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin 5. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmayacağı açıkça ifade edilmiştir.

Böylece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile kurulan hüküm, belli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmemekte, herhangi bir sonuç doğurmamaktadır. Sanık bulunduğu hâl üzere bırakılmakta, aynen yargılanan kimsenin durumunda kalmakta ve yapılan yargılama geçici bir süre askıda kalmaktadır. Askı süresi boyunca, yargılanan kimsenin sanık sıfatı devam eder ise de, hiçbir şekilde bu kimse hükümlü sayılamaz. Bu nedenle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kimse, hiçbir haktan yoksun bırakılamaz ve ayrıca bu karara dayanarak hiçbir hukukî statüden dışarıya çıkarılamaz.

Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; Bozkır Sarıoğlan Yatılı Bölge İlköğretim Okulu öğrencisi olan Emin Aslan’ın 03.12.2005 tarihinde ranzadan düşerek hayatını kaybettiği, olay nedeniyle okul pansiyonundan sorumlu müdür vekili olan davalı … ile okulda görevli öğretmen olan davalılar … ve … hakkında taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan kamu davası açıldığı, ceza yargılaması sonucunda davalılardan …‘ün de yer aldığı sanıkların beraatine karar verildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine diğer davalılar (sanıklar) hakkındaki beraat kararının Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 29.01.2014 tarihli ve 2013/29879 esas, 2014/2013 karar sayılı ilamı ile onandığı ancak davalı (sanık) …‘ün olayda kusuru bulunduğu ve mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, Bozkır Asliye Ceza Mahkemesi tarafından bozma ilamına uyularak davalılardan … hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.

Davalı hakkında ceza mahkemesi tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olup, yukarıda yapılan açıklamalar uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı maddi olgu yönüyle kesin bir mahkûmiyet kararı değildir.

Ancak, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 29.01.2014 tarihli ve 2013/29879 E., 2014/2013 K. sayılı kararı ile; “…yatılı okulda kullanılan ranzaların korkuluklarının bulunmaması sebebiyle ilköğrenim çağındaki çocukların güvenli şekilde uyumalarının mümkün olmadığı, bu nedenle bir çok öğrencinin benzer şekilde ranzadan düşerek muhtelif şekillerde yaralandığının tanık beyanlarıyla sabit olduğu, keza, ölenin 21.10.2005 tarihinde de ranzadan düşerek yaralandığı, müştekiler ve tanık Mehmet Yetiş’in beyanlarına göre, ilk olaydan sonra, ölenin ranzanın birinci katında yatırılmasının uygun olacağının okul idaresinden talep edilmesine ve aynı odada tekli yatak bulunmasına rağmen sanığın bu talebi olumsuz karşıladığı, öğrencinin ranzadan düşmesini engelleyecek herhangi bir tedbir de almadığı, dosyada mevcut iş güvenliği uzmanlarınca düzenlenen bilirkişi raporlarının tamamında mevcut eylem nedeniyle sanığa kusur izafe edildiği ve anılan raporların oluşa uygun olduğu anlaşılmakla, sanığın atılı suçtan mahkumiyeti yerine oluşa ve dosya kapsamındaki delillerle bağdaşmayan gerekçelerle yazılı şekilde beraatine hükmedilmesi, Kanuna aykırı olup…” şeklindeki gerekçelerle davalı …’ün kusurlu bulunduğu, kusurun Yargıtay aşamasında verildiği ve mahkemece bozmaya uyulmakla kusurun varlığına ilişkin maddi olgunun kesinleştiği anlaşıldığından bu husus hukuk hâkimi yönünden yukarıda açıklanan nedenlerle bağlayıcı olacaktır.

Bu durumda, mahkemece davalı …‘ün kusurlu olduğu benimsenerek kusurun derecesi saptanmalı ve hesaplanan zarar miktarından olayda hizmet kusurunun asıl etken olması da dikkate alınarak BK’nın 43 ve 44. (TBK m. 51, 52 ) maddeleri uyarınca uygun bir hakkaniyet indirimi yapılarak hüküm kurulmalıdır.


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS