0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Sürelerin Bitimi

HMK Madde 92

(1) Süreler gün olarak belirlenmiş ise tebliğ veya tefhim edildiği gün hesaba katılmaz ve süre son günün tatil saatinde biter.

(2) Süre; hafta, ay veya yıl olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta, ay veya yıl içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde biter. Sürenin bittiği ayda, başladığı güne karşılık gelen bir gün yoksa, süre bu ayın son günü tatil saatinde biter.



HMK Madde 92 Gerekçesi

1086 sayılı Kanunun 161 inci maddesindeki düzenleme genel olarak dil yönünden güncelleştirilmiştir.

Maddenin birinci fıkrasında, sürelerin gün olarak belirlendiği hâllerde tebliğ veya tefhimin yapıldığı günün süre hesabında nazara alınmayacağı ve bu suretle hesaplanan sürenin son günü resmî çalışma saati sonunda (tatil saatinde) biteceği kurala bağlanmıştır.

İkinci fıkrada, süre; hafta, ay veya yıl olarak belirlenmiş ise ne şekilde hesaplanacağı düzenlenmiştir. Buna göre; pazartesi günü başlayan bir haftalık süre, biteceği haftanın pazartesi günü tatil saatinde; ay olarak öngörülmüş sürelerde, ayın birinci günü başlayan süre biteceği ayın birinci günü tatil saatinde; otuzbir aralık günü başlayan iki aylık süre ise şubat ayının son günü tatil saatinde bitecektir.


HMK 92 (Sürelerin Bitimi) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay HGK Esas : 2022/791, Karar : 2022/1647 Tarih : 1.12.2022

  • HMK 92
  • Davalı Kurum vekiline 19.10.2021 tarihinde gerekçeli kararın tebliğ ile birlikte bu tarihte (Salı günü) başlayan iki haftalık temyiz süresi 02.11. 2021 Salı günü gün sonu itibariyle başka bir anlatımla 03.11.2021 günü saat 00.00’da sona ermiş olup 03.11.2021 tarihinde saat 15.58’de elektronik imza ile imzalanarak UYAP üzerinden gönderilen temyiz dilekçesinin süresinde olmadığı açıktır.

Süre; bir yükümlülüğün yerine getirilmesi ya da bir işlemin yapılması için yasa, yargıç ya da ilgili kişi tarafından belirlenen zaman olarak tanımlanabilir (Türk Hukuk Kurumu: Türk Hukuk Lûgatı, Yetkin Yayınları, Ankara 2021, Cilt I, s. 1029).

Bir davanın açılmasıyla başlayan yargılama faaliyetinde sonuca en kısa zamanda ulaşılması için mahkeme ve taraflarca yapılması gereken belirli işlemler vardır ve her işlemin belli bir zaman aralığında yapılması gerekmektedir. Usul hükümleri ile de kanuni bir değer kazanan bu zaman aralıklarına “süre” denilmektedir. Böylece usul işlemlerinin yapılması zamansal olarak tarafların ya da mahkemenin arzusuna ve inisiyatifine bırakılmamış olmaktadır.

Bir uyuşmazlık mahkemeye taşınmış olmakla kamu alanına, toplumun da çıkarını ilgilendiren bir platforma aktarılmış olmaktadır. Bu nedenle bir davanın makul sürede sona erdirilmesinde en az taraflar kadar toplumun da yararı bulunmaktadır.

Şu hâlde süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının, başka ifadeyle diğer dava ve işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşürülmesinin önlenmesi, uluslar üstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve kestirilebilir bir zamansallıkla yürütülmesi, başka bir anlatımla yargılamanın adil şekilde yapılmasının sağlanması olarak özetlenebilir.

Sürelerin önemli bir kısmı taraflar için konulmuş sürelerdir. Tarafların ilgili işlemleri belirlenen süreler içerisinde yapmaları gerekir. Süresi içinde yapılmayan işlemlerin tekrar yapılması mümkün olmayıp süreye uymayan taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için öngörülen süreler kanunda belirtilen süreler ve hâkim tarafından tayin edilen süreler olmak üzere iki grupta toplanabilir. Kanunda belirtilen süreler, kanun tarafından öngörülmüş sürelerdir. Cevap süresi, istinaf ve temyiz süresi gibi. Bu süreler kesindir ve bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı mahkemece re’sen gözetilir. Hâkimin tespit ettiği süreler ise kural olarak kesin değildir.

Nitekim “sürenin belirlenmesi” başlıklı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 90. maddesi;

“(1) Süreler kanunda belirtilir veya hakim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hakim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez.” şeklindedir.

Hâkim kendi tayin etmiş olduğu süreyi HMK’nın 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak azaltıp çoğaltabilir. Hâkim tayin ettiği sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2).

Yukarıda da belirtildiği üzere hâkim tarafından sürenin belirlenebildiği durumlar var ise de kanunda belirlenen süreler üzerinde hâkimin tasarruf yetkisi bulunmamaktadır. HMK’nın “Kesin süre” başlıklı 94. maddesinin 1.fıkrasında “Kanunun belirlediği süreler kesindir.” denilmek suretiyle bu hususa vurgu yapılmıştır.

Öte yandan HMK’nın 361. maddesinin 1. fıkrasında bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceği hükme bağlanmış olup Kanun’un 373. maddesinde de Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararının, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine; bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği kararının Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulması durumunda dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderileceği, bölge adliye mahkemesinin 344. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar vereceği, Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği ayrıca ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direndiği ve bu karar temyiz ediliği takdirde incelemenin, kararına direnilen Dairece yapılacağı, Dairenin direnme kararını yerinde görmemesi hâlinde dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderileceği hükme bağlanmıştır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 366. maddesinde ise istinaf yolu ile ilgili 343 ilâ 349. ve 352. maddelerindeki hükümlerin temyizde de kıyas yoluyla uygulanacağı belirtilmiştir.

Bu kapsamda olmak üzere temyiz yolunda da uygulanmasına gereken HMK’nın 346. maddesinde;

“(1) İstinaf dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir ve 344 üncü maddeye göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder.

(2) Bu ret kararına karşı tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf yoluna başvurulduğu ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya, kararı veren mahkemece yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge adliye mahkemesi ilgili dairesi istinaf dilekçesinin reddine ilişkin kararı yerinde görmezse, ilk istinaf dilekçesine göre gerekli incelemeyi yapar.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.

Burada yeri gelmişken sürelerin hesaplanmasına ilişkin düzenlemelere değinilmelidir. HMK’nın 92. maddesinde göre;

” (1)Süreler gün olarak belirlenmiş ise tebliğ veya tefhim edildiği gün hesaba katılmaz ve süre son günün tatil saatinde biter.

(2) Süre; hafta, ay veya yıl olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta, ay veya yıl içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde biter. Sürenin bittiği ayda, başladığı güne karşılık gelen bir gün yoksa, süre bu ayın son günü tatil saatinde biter”. Öte yandan yandan resmî tatil günleri, süreye dâhil olup sürenin son gününün resmî tatil gününe rastlaması hâlinde süre tatili takip eden ilk iş günü çalışma saati sonunda biter (HMK m.93).

Süreler, yapılacak işlemler bakımından önemli olduğundan süresinde bir işlem yapılmadığında hak kaybı olacağından süreler konusunda dikkatli olunmalıdır. Bir süreden bahsediliyorsa sürenin kanunda mı düzenlendiği yoksa hâkim tarafından mı verildiği, kesin olup olmadığı göz önünde tutulmalıdır. Ayrıca süre hesaplamalarında üç şey önem taşımaktadır. Bunların tespit edilmesi gereklidir. Bunlar; sürenin başlangıç anı, sürenin ne kadar olduğu, ne zaman sona erdiği ve son günü. Hafta, ay veya yıl olarak hesap edilen sürelerde sürenin başladığı güne son hafta veya ay ya da yıl içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde süre biter. Örneğin bu hafta Çarşamba günü yapılan tebligat üzerine başlayan bir haftalık süre, sonraki hafta Çarşamba günü sona erecektir. Ay olarak hesaplanan sürelerde, sürenin başlaması ay sonuna rastlarsa ve sürenin bittiği ayda böyle bir gün yoksa o ayın son günü süre bitmiş sayılır (HMK. 92/2) (Pekcanıtez Usûl: Medeni Usûl Hukuku, 15. Bası, Cilt I, s.468-469).

Başka bir deyişle gün olarak tayin edilen sürelerde ilk gün (tefhim veya tebliğ günü) hesaba katılmaz, süre son günün tatil saatinde biter. Hafta veya ay olarak tayin edilen süreler, sürenin başladığı güne son haftada veya ayda tekabül eden günün tatil saatinde biter. Mesala Pazartesi günü başlayan bir haftalık süre, ertesi haftanın Pazartesi günü tatil saatinde biter. 3 Martta işlemeye başlamış olan 3 aylık bir süre 3 Haziran günü tatil saatinde biter (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu, 6. Baskı, Cilt V, 2001, s.5456-5457).

Son olarak HMK’nın 445. maddesinin incelenmesi gerekmektedir. Sözü edilen madde;

“(1) Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir. Dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hâllerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır.

(2) Elektronik ortamda, güvenli elektronik imza kullanılarak dava açılabilir, harç ve avans ödenebilir, dava dosyaları incelenebilir. Bu Kanun kapsamında fizikî olarak hazırlanması öngörülen tutanak ve belgeler güvenli elektronik imzayla elektronik ortamda hazırlanabilir ve gönderilebilir. Güvenli elektronik imza ile oluşturulan tutanak ve belgeler ayrıca fizikî olarak gönderilmez, belge örneği aranmaz.

(3) Elektronik ortamdan fizikî örnek çıkartılması gereken hâllerde tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek hâkim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanır ve mühürlenir.

(4) Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter.

(5) Mahkemelerde görülmekte olan dava, çekişmesiz yargı, geçici hukuki koruma ve diğer tüm işlemlerde UYAP’ın kullanılmasına dair usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir” şeklinde düzenlenmiş olup bu maddeye dayanılarak hazırlanan ve 06.08.2015 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanmak suretiyle yürürlüğe giren Bölge Adliye Ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî Ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in “Kanun yoluna başvuru işlemleri” başlıklı 68. maddesinin 7. fıkrasında, “Fiziksel ortamda kanun yolu başvurusu mesai saatleri içinde yapılır.; 10. fıkrasında ise “Elektronik ortamda kanun yolu başvurusu saat 00:00’a kadar yapılabilir.” hükümlerini içermektedir.

Somut olayda davalı Kurumun davacının babasından dolayı aldığı ölüm aylığının kesilmesine ilişkin tesis ettiği işlemin iptali, kesilen ölüm aylığının yeniden bağlanarak birikmiş aylıkların ve yapılan kesintilerin yasal faiziyle birlikte ödenmesi ve borçlu olmadığının tespiti istemiyle açılan eldeki davada, ilk derece mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı Kurum vekilinin yaptığı istinaf başvurusunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddedildiği, davalı Kurum vekilinin temyizi üzerine kararın Özel Dairece bozulduğu, ilk derece mahkemesince önceki hükümde direnildiği, direnme kararının davalı Kurum vekiline elektronik tebligat yoluyla 19.10.2021 tarihinde tebliğ edildiği, temyiz dilekçesinin 03.11.2021 tarihinde saat 15.58’de elektronik imza ile imzalanarak UYAP üzerinden dosyasına gönderildiği ve aynı tarihte UYAP’a kaydedildiği, ilk derece mahkemesince 03.11.2021 tarihli ek karar ile “Davalı vekiline gerekçeli karar 19/10/2021 tarihinde tebliğ olunmuş olup, davalı tarafın temyiz başvuru süresi 03/11/2021 saat 00: 00’da sona ermiştir. Davalı vekilinin temyiz başvuru dilekçesinin, 2 (İki) haftalık yasal süre geçtikten sonra 03/11/2021 tarihinde UYAP sistemi üzerinden gönderildiği…” gerekçesiyle temyiz başvurusunun HMK’nın 346/1. maddesi uyarınca süresinde olmadığından reddine karar verildiği, ek kararın 09.11.2021 tarihinde tebliği üzerine süresinde temyiz edildiği anlaşılmıştır.

Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ve değinilen mevzuat hükümleri ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı Kurum vekiline 19.10.2021 tarihinde gerekçeli kararın tebliğ ile birlikte bu tarihte (Salı günü) başlayan iki haftalık temyiz süresi 02.11. 2021 Salı günü gün sonu itibariyle başka bir anlatımla 03.11.2021 günü saat 00.00’da sona ermiş olup 03.11.2021 tarihinde saat 15.58’de elektronik imza ile imzalanarak UYAP üzerinden gönderilen temyiz dilekçesinin süresinde olmadığı açıktır. Bu nedenle temyiz başvurusunun süreden reddine ilişkin ilk derece mahkemesinin ek kararı usul ve yasaya uygun olmakla davalı Kurum vekilinin ek karara yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekmektedir.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/7737 Karar : 2018/11507 Tarih : 26.06.2018

  • HMK 92. Madde

  • Sürelerin Bitimi

Dava, hile ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.

Davacı, maliki olduğu … ada … parsel sayılı taşınmazını davalı … ’in hileli hareketleri neticesinde 07.09.2006 tarihinde diğer davalı … ’ye temlik ettiğini, bir bedel ödenmediğini, anılan davalıların akraba olup, birlikte hareket ettiklerini, bilahare çekişmeli taşınmaz üzerinde kat irtifakı kurularak ortaya çıkan bağımsız bölümlerin davalı … ve diğer davalı çocuklarına temlik edildiğini, bu devirlerin de muvazaalı olduğunu ileri sürerek, çekişmeli bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini, mümkün olmazsa fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 127.000,00 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini istemiştir.

Davalı … , çekişmeli taşınmazı 127.000,00 TL bedelle satın aldığını, satış bedelini elden ödediğini, iddiaların asılsız olduğunu, öte yandan kanunda öngörülen süre geçtikten sonra dava açıldığını, diğer davalılar, davanın 1 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığını, satışların gerçek olduğunu, davacının 2007 yılında ’den kooperatif payı aldığını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davanın 1 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığı, öte yandan hile iddiasının da kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı … ’ın maliki olduğu … ada … parsel sayılı taşınmazın tamamını ( 635 m2’lik tarla ) 07.09.2006 tarih ve 18781 yevmiye no’lu akit ile davalı … ’e satış suretiyle temlik ettiği, çekişmeli taşınmaz davalı … adına kayıtlı iken üzerine bina inşa edilip kat irtifakı tesisi ile 6 adet bağımsız bölümün oluştuğu, anılan bağımsız bölümlerin de davalı … tarafından diğer davalılara değişik tarihlerde satış yoluyla devredildiği, davacının hile ve muvazaa nedenlerine dayalı olarak eldeki davayı 02.06.2010 tarihinde açtığı kayden sabittir.

Bilindiği üzere; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

Somut olaya gelince, her ne kadar mahkemece 6098 sayılı TBK’nun 39. maddesinde düzenlenen bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği kabul edilmiş ise de; davacının aynı olaylar ile ilgili … Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/35495 Sor. No’lu dosyasında şikayet tarihinin 03.06.2009 olduğu, aynı gün … 5. Asliye Hukuk Mahkemesine açtığı 2009/196 E sayısına kayıtlı davanın dava dilekçesinde davalı … ’nin hileli hareketlerinden bahsettiği, o halde davacının hileyi 03.06.2009 tarihinde öğrendiği, davalılar tarafından davacının hileyi daha önce öğrendiği savunulmuş ise de, bu savunmanın kanıtlanamadığı, eldeki davanın 02.06.2010 tarihinde açıldığı ve 6100 sayılı HMK’nun 92/2. maddesi gözetildiğinde süresinde olduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca, iddianın kanıtlanamadığı hususu da red gerekçesi yapılmış ise de; tarafların bildirdikleri deliller eksiksiz toplanmadan sonuca gidildiği tespit edilmiştir.

Hal böyle olunca, davanın süresi içerisinde açıldığı gözetilerek tarafların bildirdikleri delillerin toplanması, dinlenmeyen tanıkların dinlenmesi, taşınmaz başında keşif yapılması, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.630.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/18050 Karar : 2018/3292 Tarih : 14.03.2018

  • HMK 92. Madde

  • Sürelerin Bitimi

İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır. (HMK m. 150/5) Somut olayda; 02.12.2015 tarihli duruşmaya davacı taraf katılmamış ve davalı vekili tarafından davanın takip edilmeyeceği bildirildiğinden, dosya yenileninceye kadar işlemden kaldırılmıştır. Mahkemece 02.03.2015 tarihinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Süre; hafta, ay veya yıl olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta, ay veya yıl içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde biter. Sürenin bittiği ayda, başladığı güne karşılık gelen bir gün yoksa, bu süre ayın son tatil gününde biter (HMK m. 92). Davacı tarafın 02.03.2015 tarihihnde mesai bitimine kadar davayı yenileme hakkı olduğu halde bu süre beklenmeden mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 14.03.2018 (Çrş.)


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/14656 Karar : 2017/1179 Tarih : 16.02.2017

  • HMK 92. Madde

  • Sürelerin Bitimi

2012 yılında 3402 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yapılan kadastro sırasında … köyü … ada … parsel sayılı 6.168,88 m2 yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle tarla niteliği ile davalı adına tespit edilmiştir.

Davacı Orman Yönetimi; … ada … parsel sayılı taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu iddiasıyla dava açmıştır.

Mahkemece; çekişmeli taşınmazın 19.12.2012-17.01.2013 tarihleri arasında askı ilanının yapıldığı, Orman Yönetiminin 17.01.2013 tarihinde havale edilen 18.01.2013 tarihinde harcı yatırılan dilekçe ile dava açtığı, 30 günlük dava açma süresinin 17.01.2013 tarihinde sona erdiği, davanın hak dürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, hükmün davacı Orman Yönetimi tarafından temyizi üzerine Dairenin 17.02.2015 tarih 2014/7825 E-2015/638 K sayılı ilamıyla bozulmuştur.

Bozma kararında özetle “ …Çekişmeli taşınmazın 19.12.2012-17.01.2013 tarihleri arasında askı ilanın yapıldığı, 3402 sayılı Kanunun 11/1 maddesinde askı ilan süresinin 30 gün kabul edildiği, HMK’nın 92.maddesi uyarınca gün olarak tayin edilen sürelerin hesabında tefhim veya tebliğ edilen günün hesaba katılamayacağı, askıya çıkış günü hesap edilmediğinde 30 günlük dava açma süresinin 18.01.2013 tarihinde sona erdiği, davanın süresinde açıldığı, bu sebeple işin esası hakkında karar verilmesi ..” gerektiği belirtilmiştir.

Mahkemece; kadastro müdürlüğü tarafından düzenlenen askı ilan cetvelinde ilanın asılış tarihinin 18.12.2012, ilanın başlama tarihinin 19.12.2012, ilanın bitiş tarihinin 17.01.2013 olarak belirtildiği, askıya çıkış tarihi 18.12.2012 olduğundan 30 günlük dava açma süresinin 17.01.2013 tarihinde sona erdiği, davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmesine karar verilmiş, direnme kararı davacı Orman Yönetimi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, kadastro tespitine ve orman kadastrosuna itiraz niteliğindedir.

Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanun ile değişik 4.maddesi hükmüne göre yapılan orman kadastrosu vardır.

İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye Kadastro Müdürlüğü tarafından düzenlenen askı ilan cetvelinde 3402 sayılı Kanunun 11.maddesi uyarınca ilanın asılış tarihinin 18.12.2012, ilanın başlama tarihinin 19.12.2012, ilanın bitiş tarihinin 17.01.2013 olarak belirtildiği, askıya çıkış tarihi 18.12.2012 olduğundan 30 günlük dava açma süresinin

17.01.2013 tarihinde sona erdiği, davanın süresinde açılmadığı gözetilerek hüküm kurulduğuna göre mahkemenin kararında bir hata bulunmadığı direnme üzerine yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından, Dairenin 17.02.2015 tarih 2014/7825 E. - 2015/638 K. sayılı BOZMA KARARININ KALDIRILMASINA, açıklanan nedenlerle davacı Orman Yönetimi vekilinin temyiz itirazının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 16.02.2017 günü oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/6116 Karar : 2015/18941 Tarih : 28.10.2015

  • HMK 92. Madde

  • Sürelerin Bitimi

Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın yol olarak tapudan terkini istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın, tespit edilen bedel süresi içinde depo edilmediğinden reddine karar verilmiş; hüküm davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.

2942 sayılı Kanunun 10/8. maddesinde “…kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen miktarın, peşin ve nakit olarak veya kamulaştırma bu Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise, ilk taksitin yine peşin ve nakit olarak hak sahibi adına, hak sahibi tespit edilememiş ise ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere 10 uncu maddeye göre mahkemece yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Gereken hallerde bu süre bir defaya mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabilir…” hükmü düzenlenmiştir.

Mahkemece 17.03.2014 tarihli duruşmada hazır bulunan davacı idare vekiline tespit edilen bedeli depo etmek üzere 15 günlük süre verildiği,. 01.04.2014 tarihli duruşmada; bedelin bloke edilmediği anlaşıldığından davacı idare vekiline bu kez ikinci 15 günlük süre verildiği, duruşma tarihinin ise 16.04.2014 tarihine bırakıldığı, bu duruşmada ise bedel depo edilmediğinden davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

6100 sayılı Kanunun 92/1 .maddesinde de “ Süreler gün olarak belirlenmiş ise tebliğ veya tefhim edildiği gün hesaba katılmaz ve süre son günün tatil saatinde biter.” hükmü düzenlenmiştir. Bu durumda 16.04.2014 tarihi itibariyle henüz idareye verilen süre dolmadığından sürenin dolması beklenip, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği düşünülmeden yazılı şekilde karar verilmesi,

Doğru görülmemiştir.

Davacı idare vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/30715 Karar: 2015/30953 Tarih: 16.11.2015

  • HMK 92. Madde

  • Sürelerin Bitimi

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesine5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesine göre iş mahkemesinden verilen kararlar tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren sekiz gün içinde temyiz olunabilir. Bu süre içinde temyiz dilekçesinin hakime havale edildikten sonra temyiz defterine kaydının yaptırılması ve harcının yatırılması gerekir. Temyiz süresi içinde temyiz dilekçesi temyiz defterine kaydedilmiş, ancak harç yatırılmamış ise, harç ve temyiz giderlerinin yatırılması için ilgili tarafa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434. maddesi gereğince işlem yapılması ve yedi günlük kesin süre verilmesi gerekir. Sekiz günlük süre içinde temyiz edilmeyen temyiz defterine kaydı yapılmayan veya verilen kesin süre içinde temyiz harç ve gideri yatırılmayan kararlar kesinleşmiş olur.

6100 sayılı Kanun’un 92. maddesinin6100 sayılı Kanun’un 92. maddesinin 1. fıkrasına göre, süre gün olarak belirlenmiş ise tebliğ edildiği gün hesaba katılmaz ve süre son günün tatil saatinde biter.

Gerekçeli karar 22.07.2015 tarihinde davalı vekiline tebliğ edildiği halde, temyiz süresinin son günü olan 30.07.2015 tarihinden sonra, 04.09.2015 tarihinde davalı vekilinin harcını yatırarak kararı temyiz ettiği, temyiz talebinin 04.09.2015 tarihinde sekiz günlük temyiz süresi geçirildikten sonra yapıldığı anlaşıldığından 6100 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun’un 432. maddesi gereğince, süre aşımı sebebiyle davalı vekilinin temyiz isteminin reddine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 16.11.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS