Sürelerin Başlaması
HMK Madde 91
(1) Süreler, taraflara tebliğ tarihinden veya kanunda öngörülen hâllerde, tefhim tarihinden itibaren işlemeye başlar.
HMK Madde 91 Gerekçesi
Bu maddede, 1086 sayılı Kanunun 160 ıncı maddesindeki düzenleme genel olarak korunmuş, ancak dil yönünden güncelleştirilmiştir. Hukuk muhakemesine ilişkin sürelerin, taraflara tebliğ tarihinden veya kanunda öngörülen hâllerde, tefhim tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı öngörülmüştür. Tebliği yaptıran taraf için dahi sürenin kendisine yapılacak tebliğ tarihinden itibaren başlayacağı açık olup, 1086 sayılı Kanunun 165 inci maddesinde yer alan kural, bu maddedeki kuralın tekrarı niteliğinde görüldüğünden, düzenlemede tekrardan kaçınılmıştır.
HMK 91 (Sürelerin Başlaması) Emsal Yargıtay Kararları
Yargıtay HGK Esas : 2021/30, Karar : 2022/663, Tarih : 17.05.2022
- HMK 91
- Kanun tarafından istinaf yoluna başvurulması için iki haftalık kanuni (kesin) süre öngörülmüş ve bu sürenin, ilamın tebliğiyle başlayacağı özellikle belirtilmiştir. Dolayısıyla istinaf yoluna başvuru süresi yukarıda da belirtildiği üzere hak düşürücü bir süredir. Bu sürenin başlangıcı istisnasız ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlayacaktır. İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararı, taraflara kanun ve yönetmeliklerde belirtilen şekillerde tebliğ edilmemiş ise tebligatın bilgilendirme ve belgelendirme işlevlerinin gerçekleşmiş olmasının tebliğ açısından bir önemi bulunmamaktadır.
Yargılamanın sürüncemede kalmasını önlemek ve makul sürede tamamlanmasını sağlamak için hem taraflar hem de mahkemeler bakımından süreler öngörülmüştür.
Süreler 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 90 ilâ 94. maddeleri arasında düzenlenmiştir. HMK’nın sürelere ilişkin düzenlemesinin maddi hukuka değil, usul hukukuna ilişkin olduğu öncelikle belirtilmelidir. Süreler, kanun tarafından belirlenen süreler ve hâkim tarafından belirlenen süreler olmak üzere iki ana kategoride incelenmelidir (HMK m. 90/1).
Sürenin dayanağını bir kanun hükmü oluşturuyorsa kanuni süreden bahsedilir. Taraflar için kanunda öngörülmüş bulunan süreler kesindir (HMK m. 94/1); hâkim bu süreleri artıramaz veya azaltamaz. Bir kanuni süre içerisinde yapılması gereken işlem o süre içerisinde yapılmazsa (örneğin süresi içerisinde istinaf yoluna başvurulmazsa) o hak düşer. Bir işlemin kanuni (kesin) süresi içerisinde yapılıp yapılmadığı mahkemece re’sen gözetilir. Başka bir deyişle kanuni (kesin) süreler hak düşürücü süre niteliğindedir.
Hak düşürücü süre, hak sahibinin hakkın korunması için kanunda öngörülen süre içerisinde belirlenen eylem veya işlemleri yapmaması nedeniyle hakkın sona ermesi sonucunu doğuran süredir. Hak düşürücü sürelerin kanunla düzenlenmesi asıldır. Hak düşürücü süreler hakkı tamamen sona erdiren, yok eden ve düşüren sürelerdir. Hak düşürücü sürenin sonunda hakkın sona ermesi için karşı tarafın bir eylem veya işlem yapmasına gerek yoktur. Hak, belirtilen sürenin geçmesiyle kendiliğinden son bulur.
HMK’nin 91. maddesi gereğince süreler, taraflara tebliğ tarihinden veya kanunda öngörülen hallerde tefhim tarihinden itibaren işlemeye başlar. Buna göre süreler, kural olarak tebliğ tarihinden; kanunda açıkça öngörülen hallerde ise tefhim tarihinden itibaren işlemeye başlar. Kanunda açıkça sürenin başlangıcının tefhim tarihi olduğu belirtilmemiş ise süre, her halükarda tebliğ tarihinden itibaren başlayacaktır.
Tebligat (tebliğ), hukuksal bir işlemin ilgili kimsenin bilgisine sunulması için yetkili makamın, kanunun öngördüğü esas ve usullere uygun bir biçimde yazı veya ilan yoluyla yaptığı belgeleme işlemidir. Buna göre esasında tebligatın iki temel işlevi bulunmaktadır. Bunlar muhatabın bilgilendirilmesi ve bu bilgilendirme işleminin belgelendirilmesidir (Tanrıver, Süha: Medeni Usul Hukuku C. I, Ankara, 2020, s. 455). Hemen belirtilmelidir ki, bilgilendirme ve belgelendirme (tevsik) gerçekleşmiş olsa dahi tebligattan bahsedilebilmesi için bu bilgilendirme ve belgelendirmenin kanunun aradığı şekilde, kanunda öngörülen kişilerce ve kanunda belirtilen şekillerde yapılması gerekmektedir.
Tebligat ile ilgili yasal düzenlemeler tamamen şekli olduğundan gerek tebliğ işlemi, gerekse tebliğ tarihi kural olarak ancak kanun ve yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu, Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik ve Elektronik Tebligat Yönetmeliği’nin bu konuda etkili önlemler almış olmasının amacı, tebligatın bir an evvel muhatabına ulaşmasını ve onun tarafından kabul edilmesini sağlamaktır. Buradan hareketle bir husus kanun ve yönetmeliklerde belirtilen şekillerle taraflara tebliğ edilmemişse, sair suretlerle tarafların tebligat konusundan daha önce haberdar olunduğu ve bu bilgilenmenin belgelendiği ileri sürülse dahi hak düşürücü sürenin başlamayacağı kabul edilmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 21.10.2015 tarihli ve 2013/19-2415 E., 2015/2335 K. sayılı kararı).
Tebligat özellikle anayasal bir özgürlük olan hak arama özgürlüğünün bir boyutunu oluşturan savunma hakkının kullanımı açısından, özel bir anlam ve önem taşımaktadır. Ayrıca adil yargılanma hakkının bir unsuru olan hukuki dinlenilme hakkı, kişilerin kendileriyle ilgili hukuki bir prosedür hakkında bilgi sahibi olmalarını gerektirir ve bu gereklilik ilgiliye yapılacak tebligatla sağlanacağından tebliğ işlemlerinin adil yargılanma hakkının gerçekleştirilmesi bakımından da büyük önem taşıdığı açıktır.
Hemen belirtilmelidir ki; HMK’nin 345. maddesi; “İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır” hükmünü haizdir. Buna göre Kanun tarafından istinaf yoluna başvurulması için iki haftalık kanuni (kesin) süre öngörülmüş ve bu sürenin, ilamın tebliğiyle başlayacağı özellikle belirtilmiştir. Dolayısıyla istinaf yoluna başvuru süresi yukarıda da belirtildiği üzere hak düşürücü bir süredir.
Bu sürenin başlangıcı istisnasız ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlayacaktır. İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararı, taraflara kanun ve yönetmeliklerde belirtilen şekillerde tebliğ edilmemiş ise tebligatın bilgilendirme ve belgelendirme işlevlerinin gerçekleşmiş olmasının tebliğ açısından bir önemi bulunmamaktadır.
Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesince, ilk derece mahkemesi kararının davacı vekiline 24.01.2017 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekilinin 27.01.2017 tarihinde ve süresi içinde istinaf başvurusunda bulunduğu gözetilerek davacı vekili tarafından ileri sürülen sebepler yönünden de esasa girilerek istinaf incelemesi yapılması gerekmektedir.
YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/14951 Karar : 2017/2854 Tarih : 5.04.2017
-
HMK 91. Madde
-
Sürelerin Başlaması
Kadastro sırasında ….. Köyü 131 ada 180, 181, 235, 237, 238 ve 228 parsel sayılı taşınmazlar, tapu kaydı ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalılar adlarına tesbit edilmiştir. Davacı Orman Yönetimi, 228 sayılı parselin kesinleşen orman sınırları içinde kaldığı, diğer davacılar ise taşınmazların kök murisleri …‘e ait olduğu ve paylaşım yapılmadığı iddiasıyla dava açmışlardır. Mahkemece, Orman Yönetiminin davasının reddine, …‘ın davasının feragat nedeniyle reddine, …‘ın davasının kabulüne ve dava konusu parsellerin … mirasçıları adına veraset ilamındaki payları oranında tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm Orman Yönetimi ve katılan ….. vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dairenin 03/04/2006 tarih ve 2006/1979 E. - 4369 K. sayılı kararıyla “Orman Yönetiminin 131 ada 228 parsel sayılı taşınmaz hakkındaki temyiz itirazlarının reddine, diğer parseller hakkındaki temyiz dilekçesinin reddine, davalı …..’in temyiz dilekçesinin reddine” karar verilmiştir. Davalı … 08/04/2015 havale tarihli dilekçesi ile temyiz talebinde bulunmuş, mahkemece ek karar ile mahkeme ilamının davalı …‘e 06/09/2004 tarihinde tebliğ edildiği, tebliğin usul ve kanuna uygun olduğu, kaldı ki mahkeme kararının tebliği usul ve kanuna aykırı olsa bile davalının mahkeme kararından 08/05/2006 tarihinde Yargıtay ilamının tebliğinden dolayı da haberdar olduğu, bu tarihte öğrenilen karar ile ilgili yasal temyiz süresinde temyiz talebinde bulunulmadığı gerekçesiyle temyiz talebinin reddine karar verilmiş, ek karar davalı … tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro tespitine itiraz niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 3116 sayılı Kanuna göre 11.08.1948 tarihinde yapılıp 10 Ekim 1949 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Daha sonra 1744 sayılı Kanuna göre 16.02.1977 tarihinde yapılıp dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 2. madde uygulaması ile 3302 sayılı Kanuna göre 1993 yılında yapılıp kesinleşmeyen 2/B uygulaması vardır.
Bilindiği üzere yargılamada süreler, taraflara tebliğ tarihinden veya kanunda öngörülen hâllerde, tefhim tarihinden itibaren işlemeye başlar ( 6100 sayılı HMK’nın 91. maddesi) ve tebligat 7201 sayılı kanun hükümlerine göre yapılır. Tebligat usul ve esaslarını düzenleyen 7201 sayılı Kanunun 10. maddesine göre tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartıyla her yerde tebligat yapılması caizdir. Usulüne aykırı tebliğ halinde muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır (Tebligat Kanunu 32. madde). Bu bilgiler çerçevesinde somut olay incelendiğinde; Mahkeme gerekçeli kararının davalı … Dağdelenin bilinen adresinde “Tarlada çalıştığını beyan eden aynı konutta birlikte oturan yeğeni” şerhi ile…..imzasına 06.09.2004 tarihinde tebliğ edildiği, temyiz başvuru dilekçesinin “Düzceye işi gereği gittiği, aynı konutta birlikte oturan oğlu” şerhi ile …” imzasına 04.10.2004 tarihinde tebliğ edildiği, Yargıtay kararının “tarlaya çalışmaya gittiği, aynı konutta sakin yeğeni” şerhiyle….. imzasına 08/05/2006 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Hal böyle olunca temyiz başvuru dilekçesi ve yargıtay ilamının temyiz eden davalı …’e usulüne uygun şekilde tebliğ edilmiş ve davalı karara muttali olmuştur. Kaldıki davalının temyiz başvuru dilekçesinin tebligatının usulüne aykırı yapıldığına dair bir iddiası da söz konusu değildir. Mahkemenin red kararı dosyadaki mevcut delillere uygundur ve yerindedir.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının davalı …‘e yükletilmesine 05/04/2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/19489 Karar: 2017/308 Tarih: 19.01.2017
-
HMK 91. Madde
-
Sürelerin Başlaması
Davacı vekili, müvekkiline sigortalı konutta diğer davalılara ait dairedeki su tesisatının patlaması sonucunda hasar meydana geldiğini açıklayıp sigortalıya ödenen hasarın rücuan tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece, gider avansının yatırılmaması nedeniyle davacı vekiline kesin süre verildiği, kesin süreye riayet etmemesi durumunda davanın reddolacağının ihtar edildiği, kesin sürenin gereklerinin yerine getirilmediği gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, konut sigorta sözleşmesine dayalı rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı vekilinin duruşmaya katılamayacağına dair mazeret dilekçesi sunduğu 02.12.2015 tarihli celsede davacı vekiline gider avansını yatırmak üzere iki haftalık kesin süre verilmiş, ihtarın UYAP sisteminden öğrenilmiş sayılmasına şeklinde ara karar oluşturulmuş, bir sonraki celse de ise davacı vekilinin gider avansını tamamlamadığı gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 91. maddesinde sürelerin tebliğ veya kanunda ön görülen hallerde tefhimle başlayacağı düzenlenmiş olup mahkemece kesin sürenin ve sonuçlarının usulüne uygun şekilde davacı vekiline tebliğ edilmeksizin yazılı şekilde eksik inceleme ve yanılgılı gerekçe ile karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 19.01.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/8293 Karar : 2016/9683 Tarih : 18.04.2016
-
HMK 91. Madde
-
Sürelerin Başlaması
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili özetle; davacının 10/12/2007 tarihinde davalıya ait … adresinde bulunan mağazada işe başladığını, iş başarısından dolayı 06/05/2011 tarihinden itibaren yine davalıya ait …‘nde bulunan mağazada mağaza yöneticisi olarak, davalı tarafından haksız bir şekilde iş akdinin feshedildiği 29/01/2013 tarihine kadar aralıksız çalıştığını, davacının mağaza yöneticisi olarak çalıştığı işyerinde, haftanın 3 günü sabah 9.00 aksam 19.00 veya 3 günü ise öğlen 13.00 aksam 22.00 saatleri arasında haftanın 6 günü çalıştığını ancak fazladan olan çalışmalarına ait ücretlerin kendisine ödenmediğini, son 8 aydır ise fazla mesailerin ödenip öncesinde hiç ödenmediğini iddia ederek; kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve fazla mesai ücreti alacaklarının faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili; davacının iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini ve alacakların zamanaşımına uğradığını beyanla, davanın reddini savunmuştur
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece verilen davanın kısmen kabulüne dair kararın davalı vekilince temyizi üzerine; Dairemizin 07.05.2015 tarih ve 2014/4846 – 2015/16835sayılı kararı ile davalının belirtilen sebep dışındaki temyiz itirazları reddedilerek “..hükme esas alınan bilirkişi raporunun, fazla mesai ücreti hesabı açısından denetime elverişli olmadığı, davacının haftalık çalışma süresine göre fazla mesaisi ara dinleneme süreleri de dikkate alınarak belirlenmeli, sözleşmede kararlaştırılan yıllık 270 saat mahsup edilmeli ve var ise fark fazla mesai ücretinin hüküm altına alınması gerektiği ve dosyada sunulan ancak davacı imzası içermeyen bordrolarda, bazı aylarda fazla mesai tahakkuklarının yer aldığını ancak davalının delil listesinde belirttiği davacıya ait banka kayıtlarının getirtilmediği ödenip ödenmediğinin denetlenmediği..” gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
6100 sayılı HMK’nın süreleri düzenleyen maddelerinde, süreleri kanun veya hakimin tespit edeceği,kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında hakimin kanundaki süreleri artıramayacağı veya eksiltemeyeceği (HMK 90. madde ), sürelerin taraflara tebliğ tarihinden veya kanunda öngörülen hallerde tefhim tarihinden itibaren başlayacağı (HMK 91. madde), kanunun belirlediği sürelerin kesin olduğu, hakimin tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebileceği (HMK 94. madde) hükümleri yer almaktadır.6100 sayılı HMK’nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince de davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir.Yine aynı Kanun’un 281. maddesinde, tarafların bilirkişi raporunun kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde bilirkişi raporuna itiraz edebilecekleri hususu düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta; bozma ilamı sonrasında aldırılan bilirkişi raporu davalı vekiline 22/12/2015 tarihli duruşmada tebliğ edilmiş olup rapora karşı beyanda bulunmak için tarafına 5 günlük süre tanınmıştır.6100 Sayılı HMK’nun 281. maddesinde,bilirkişi raporuna itiraz süresi iki hafta olarak belirlenmiştir.Mahkemece bu itiraz süresinin kısaltılarak 5 gün olarak belirlenmesi belirtilen kanun hükümlerine ve aynı yasanın 27. maddesinde yer alan hukuki dinlenilme hakkına aykırı olup,kararın salt bu nedenle bozulması gerekmiştir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine 18.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/11353 Karar : 2016/4836 Tarih : 18.03.2016
-
HMK 91. Madde
-
Sürelerin Başlaması
Davacı vekili, müvekkilinin davalıya faturalarla satıp, teslim ettiği dorselerin bedelinden bakiye kalan 166.451,16 TL’nin ödenmediğini, girişilen icra takibine itiraz edildiğini belirterek, itirazın iptaline, takibin devamına, % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, yetkili mahkemenin davalının yerleşim yeri olan Kayseri mahkemeleri olduğu gibi, davacıya olan borcun davacının istemi ile dava dışı …‘a ve davacı şirket ortağının şahsi hesabına gönderilerek ve davalıya ait bir çek yaprağı ile ödendiğini bildirerek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalı vekilinin yetki itirazının süresinde olmadığından reddine, davalı yanın ödeme savunmasını kanıtlayamaması nedeniyle davalının icra takibine itirazının iptali ile takibin devamına, dosyadaki faturaların ve iddiaların değerlendirilmesiyle alacak miktarı tespit edildiğinden icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın süreleri düzenleyen maddelerinde, süreleri kanun veya hakimin tespit edeceği (HMK 90. madde ), sürelerin taraflara tebliğ tarihinden veya kanunda öngörülen hallerde tefhim tarihinden itibaren başlayacağı (HMK 91. madde), kanunun belirlediği sürelerin kesin olduğu, hakimin tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebileceği (HMK 94. madde) hükümleri yer almaktadır. Yine aynı Kanun’un 281. maddesinde, tarafların bilirkişi raporunun kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde bilirkişi raporuna itiraz edebilecekleri hususu düzenlenmiştir.
Somut olayda mahkemece alınan bilirkişi raporunun davalı vekiline, rapora tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde itiraz edebileceği şerhi ile 20.05.2015 tarihinde tebliğ edildiği, ancak belirlenen süre beklenilmeden ve davalı vekilinin katılmadığı 26.05.2015 günlü duruşmada karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu durum savunma hakkının kısıtlanmasına yol açan esaslı bir usul hatası olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davalı yararına takdir edilen 1.350.00.-TL. duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 18.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.