0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Vekâletnamenin İbrazı

HMK Madde 76

(1) Avukat, açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde, noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takip dosyasına konulmak üzere ibraz etmek zorundadır.

(2) Kamu kurum ve kuruluşlarının avukatlarına, yetkili amirleri tarafından usulüne uygun olarak düzenlenip verilmiş olan temsil belgeleri de geçerli olup, ayrıca noterce onaylanmasına gerek yoktur.



HMK Madde 76 Gerekçesi

1086 sayılı Kanunun 65 inci maddesi, nahiye meclisi, ihtiyar heyeti ve sulh hâkimi tarafından vekâletname düzenlenebilmesine imkân vermekte ise de bu kuralların devamına, ülkemizin bugünkü koşulları karşısında gerek kalmamıştır. Vekâletname düzenleme yetkisinin, münhasıran noterlere bırakılması uygun bulunmuştur. Vekilin, açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde, noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takip dosyasına konulmak üzere sunması zorunluluğu, 1086 sayılı Kanunun 65 inci maddesi muhtevasındaki şekli ile korunmuştur.

Resmî dairelerin yetkili amirleri tarafından, avukatlarına usulüne uygun olarak verdikleri temsil belgelerinin onaylanmasına gerek olmadığına dair hükme, maddenin ikinci fıkrasında yer verilmiştir.


HMK 76 (Vekâletnamenin İbrazı) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/3369 Karar : 2018/6188 Tarih : 28.06.2018

  • HMK 76. Madde

  • Vekâletnamenin İbrazı

Vekil ile takip edilen davalarda vekaletnamenin ibrazını düzenleyen 6100 sayılı HMK’nun 76. vekaletnamesiz dava açılması ve işlem yapılması halini düzenleyen HMK’nun 77. ve dava şartlarını düzenleyen HMK’nun 114/f maddeleri uyarınca usûlüne uygun düzenlenmiş vekaletnamenin dosya içerisinde bulunması zorunludur.

Davalı şirket vekili olarak gerekçeli kararın tebliğ edildiği Av. ……adına düzenlenmiş vekaletnamenin 31.12.2015 tarihine kadar süreli olduğu ve gerekçeli kararın anılan avukata 08.02.2016 tarihinde tebliğ edildiğ anlaşılmakla

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 77. maddesi gereğince; adı geçen avukata davalı …….vekili olduğuna ilişkin yeni vekaletnamenin ibrazı için kesin süre içerir muhtıra tebliğ edilip, vekaletname sunulmaması halinde, anılan davalıya, yapılan işlemleri kabul ettiğini dilekçe ile bildirmesi için kesin süre içerir muhtıra tebliğ edilmesi gerekmektedir.

Vekaletname ibrazı halinde aynen; ibraz edilmemesi halinde ise, gıyabî hükmün, davalı şirkete yöntemince tebliğ edilerek, temyiz süresi geçtikten ve gerektiğinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 432. maddesindeki prosedür işletildikten sonra gönderilmek üzere dosyanın yerel mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, temyiz itirazlarının bu noksanlık giderilip dosya geldikten sonra incelenmesine, 28/06/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2015/3208 Karar : 2017/1959 Tarih : 20.12.2017

  • HMK 76. Madde

  • Vekâletnamenin İbrazı

Mahkemece verilen hüküm, temyiz edilmesi üzerine yukarıda başlıkta belirtilen karar ile bozulmuştur. Bozma üzerine mahkemece ilk kararda direnilmiş, direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1)12.11.2012 tarihinde kabul edilen 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un “Büyükşehir belediyesi kurulması ve sınırlarının belirlenmesi” başlıklı 1’inci maddesinin ikinci fıkrası ile Mersin Büyükşehir Belediyesinin sınırlarının il mülki sınırları olduğu, aynı maddenin beşinci fıkrası ile büyükşehir belediyesi bulunan illerdeki il özel idarelerinin tüzel kişiliklerinin kaldırıldığı ve yine aynı Kanun’un 3’üncü maddesinin ikinci fıkrası ile “Söz konusu il özel idarelerinin mahkemelerde süren davaları ile il özel idaresi olarak faaliyet gösterdikleri dönem ve yapılan işlemlere ilişkin olarak açılacak davalarda muhatap, devir işleminin yapıldığı ilgili kurum ve kuruluştur.”

Hükmüne yer verilmiştir.

6360 sayılı Kanun’un Geçici 1’nci maddesinin birinci fıkrasına göre, “Bu Kanundaki devir, tasfiye ve paylaştırma işlemlerini yürütmek üzere vali tarafından, bir vali yardımcısının başkanlığında, valinin uygun göreceği kurum ve kuruluş temsilcilerinin ve ilgili belediye başkanlarının katılımıyla devir, tasfiye ve paylaştırma komisyonu kurulur. Bu komisyona yardımcı olmak üzere valinin görevlendirmesi ile alt komisyonlar da kurulabilir.” düzenlemesi ile devir, tasfiye ve paylaştırma işlemlerinin nasıl yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak il özel idarelerinin tüzel kişiliklerinin kaldırılmasına ilişkin 6360 sayılı Kanun’un 1’nci maddesinin beşinci bendinin aynı Kanun’un “Yürürlük” başlıklı 36’ncı maddesinin birinci fıkrasına göre ilk mahalli idareler genel seçiminde yürürlüğe gireceği düzenlenmiştir.

2)Vekil ile takip edilen davalarda vekaletnamenin ibrazını düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nın 76’ncı, vekaletnamesiz dava açılması ve işlem yapılması halini düzenleyen HMK’nın 77’ni ve dava şartlarını düzenleyen HMK’nın 114/f maddeleri uyarınca usulüne uygun düzenlenmiş vekaletnamenin dosya içerisinde bulunması zorunludur.

Somut olaya gelince;

Yukarıda (1) numaralı bentte yer alan açıklamalar doğrultusunda yapılan incelemede;

Direnme kararının başlık kısmında davalı olarak “…” gösterildiği ve direnme kararının “… vekili”ne tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Ancak 6360 sayılı Kanun’un 36’ncı maddesinin birinci fıkrasında belirtilen ilk mahalli idareler genel seçimi 30.03.2014 tarihinde yapılmış ve bu tarih itibariyle Samsun İl Özel İdaresinin tüzel kişiliği aynı Kanun’un 1’nci maddesinin beşinci fıkrası uyarınca sona ermiştir.

Bu nedenle, 6360 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince, mahkemece dava konusu hak ve/veya borca ilişkin devir işleminin yapıldığı ilgili kurum ve kuruluş belirlenerek direnme kararı ile davacı vekilinin temyiz dilekçesinin kendisine tebliği sağlanarak dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanlığına gönderilmek üzere mahkemesine geri çevrilmesi gerekmiştir.

Yukarıda (2) numaralı bentte yer alan açıklamalar doğrultusunda yapılan incelemede;

Davalı olarak yargılamayı takip ettiği görülen Samsun Büyükşehir Belediyesi vekiline ait vekaletname ya da usulünce düzenlenmiş yetki belgesi dosya arasında bulunamamış, bu eksikliğin giderilmesi için dosyanın mahkemesine geri çevrilmesi gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle eksiklikler giderildikten sonra Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanlığına gönderilmek üzere dosyanın mahkemesine geri çevrilmesi gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 20.12.2017 gününde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/12530 Karar : 2017/3973 Tarih : 16.03.2017

  • HMK 76. Madde

  • Vekâletnamenin İbrazı

Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile başlatılan icra takibinde, alacaklı vekilinin, takip dosyasına sunduğu vekaletname suretinin noter tarafından tanzim edilmiş onaylı suret olmadığı,söz konusu vekaletnamenin vekilin icra programından alınmış vekaletname olması gerekçesi ile icra müdürünün takip talebinin reddi kararının iptali istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece icra müdürlüğü kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile şikayetin reddine karar verildiği görülmektedir.

Mahkeme nezdinde tarafı, icra takiplerinde de alacaklı veya borçluyu HMK’nun 71-83. ve Avukatlık Kanunu’nun 42. maddeleri gereğince usulüne uygun vekaletname ile yetkili kılınmış avukat temsil eder.

6100 sayılı HMK’nun 76/1. maddesi uyarınca, avukat açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde, noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekaletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takip dosyasına konulmak üzere ibraz etmek zorundadır.

Avukatlık Kanunu’nun 56. maddesinde de; “Usulüne uygun olarak düzenlenen ve avukata verilmiş olan vekaletname 52 nci maddede yazılı dosyada saklanır. Avukat, bu vekaletnamenin örneğini çıkarıp aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak kullanabilir. Avukatın çıkardığı vekaletname örnekleri bütün yargı mercileri, resmi daire ve kurumlar ile gerçek ve tüzel kişiler için resmi örnek hükmündedir.

Asıllarının verilmesi kanunda açıkça gösterilmeyen hallerde avukatlar, takip ettikleri işlerde, aslı kendilerinde bulunan her türlü kağıt ve belgelerin örneklerini kendileri onaylayarak yargı mercileri ile diğer adalet dairelerine verebilirler “ hükmüne yer verilmiştir.

Somut olayda, icra dosyasında mevcut bulunan … 1. Noterliği’nce düzenlenen 30.10.2015 tarih ve 21734 yevmiye numaralı vekaletnamenin incelenmesinde; …A.Ş yetkilisi …tarafından; “Adına avukat ve avukatlar tayin etmek sureti ile, leh veya aleyhine açılmış, açılacak bilumum dava ve takiplerden dolayı…dava açmaya….temyiz talebinde bulunmaya…….’nin vekil tayin edildiği” görülmektedir. İcra müdürlüğünce, vekilin kendi programından maktu şekilde hazırlanmış bir çıktı olduğu gerekçesi ile reddettiği vekaletname sureti incelendiğinde; vekilin yetkileri ile vekaletnamenin noter, tarih ve yevmiye numarasının bildirilerek aslına uygun olduğu vekil tarafından imza ile tasdik edildiği, yukarıda anılan yasa hükümleri uyarınca avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğinin sunulması da vekaletname ibrazı için yeterli görülmüş olup, takip talebine eklenen vekaletname suretinin bu şekliyle usulüne uygun olduğu anlaşılmaktadır.

Kaldı ki; vekaletname ibraz etmeden icra müdürlüğünde takip talebinde bulunan avukata, icra takipleri hakkında da uygulanması gereken HMK’nun 114/f, 115/2. maddeleri gereğince, verilecek kesin sürede bu eksiklik tamamlatılarak icra dosyasına vekaletname ibraz edilmesi halinde takip talebi geçerli sayılır.

O halde mahkemece, yukarıda açıklanan nedenlerle şikayetin kabul edilerek icra müdürlüğü kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Şikayetçinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366. ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16/03/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/2512 Karar : 2017/1723 Tarih : 7.03.2017

  • HMK 76. Madde

  • Vekâletnamenin İbrazı

Davacılar, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere, kanuni gerektirici nedenler ile temyiz kapsam ve nedenlerine göre taraf vekillerinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine,

2-Dava, 15.11.2011 tarihli iş kazası sonucu sigortalının vefatı nedeniyle hak sahibi eş ve çocuklarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, davacı eş için 53.214,03 TL maddi, 20.000,00 TL manevi, davacı çocuk… için 998,06 TL maddi, 5.000,00 TL manevi, davacı çocuk … için 2.325,89 TL maddi, 10.000,00 TL manevi, davacı çocuk … için 12.396,41 TL maddi, 10.000,00 TL manevi, Davacı çocuk … için 5.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 15/11/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine karar verilmiştir.

Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; olayın iş kazası olarak tespit edildiği, davacıların desteği sigortalı …’ın davalı alt işveren … işçisi olarak, davalı asıl işveren…Limited Şirketinin yapımını üstlendiği bina inşaatında kalıp ustası olarak çalışırken yüksekten düşmeye bağlı olarak vefat ettiği, kazanın gerçekleşmesinde kazalının %30, asıl işveren şirketin %50, alt işverenin ise %20 oranında kusurlu olduğu anlaşılmıştır.

İş kazası nedeniyle tazminat alacağı haksız fiile dayalı olup faiz başlangıcı tazminatı doğuran zararlandırıcı olay tarihidir. Somut olayda, dava dilekçesinde maddi ve manevi tazminat istemleri için kaza tarihinden itibaren faiz istenilmekle beraber, 08.09.2014 tarihinde harçlandırılan talep artırım dilekçesinde davacı eş ve davacı çocuklar … ve … için istenilen maddi tazminatlar için dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi talep edildiğinin anlaşılmasına göre, Mahkemece HMK’nun 76.(HMUK 74. madde) maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesine aykırı bir şekilde davacı eş ve davacı çocuklar … ve … için istenilen maddi tazminatlar için faiz yönünden kaza tarihinden itibaren faize hükmedilmesi hatalı olmuştur.

3- Gerek mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 56. maddesi hükmüne göre, Hakim, ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebilir. Hakimin manevi zarar adı ile ölenin yakınlarına verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin Duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de; hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.

Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların … ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)

Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı eş ve çocukların her biri için takdir edilen manevi tazminatların ayrı ayrı az olduğu açıktır.

Mahkemece yapılacak iş davacı eş ve davacı çocuklar … ve … için istenilen maddi tazminatlar için faiz yönünden 08.09.2014 tarihli dilekçe ile talebin daraltıldığı dikkate alınarak bu davacıların maddi tazminat istemleri için dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi ile davacıların her biri için takdir edilen manevi tazminatların ayrı ayrı az olduğu dikkate alınarak davacıların her biri için yukarıda açıklanan ilkelere göre hakkaniyete uygun manevi tazminata hükmedilmesinden ibarettir.

O halde, taraf vekillerini bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine 07.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/10776 Karar : 2014/6042 Tarih : 17.03.2014

  • HMK 76. Madde

  • Vekâletnamenin İbrazı

Dava, davacının murisinin 02.12.2007 tarihinde davalı A’y’a ait inşaat işyerinde çalışmakta iken öldürülmesi nedeniyle 30.11.2007-02.12.2007 tarihleri arasında 506 Sayılı Yasa kapsamında çalışmalarının tespiti ile muris eşinden dolayı aylık bağlanması istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulü ile, davacının murisinin 01.12.2007-02.12.2007 tarihleri arasında 2 gün 19.50 TL. ücretle davalıya ait işyerinde 506 sayılı Yasa kapsamında hizmet akti ile çalıştığının tespitine ve Karar tarihi itibariyle davacı ölüm aylığı bağlanması koşullarını taşımadığından davacının ölüm aylığı bağlanması (emeklilik) talebinin reddine karar verilmiştir.

Hükmün, davacı ve davalı Kurum vekilinin tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakim tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

1)Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı Kurum vekilinin tüm, davacının ise, sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmelidir. 2)Davanın yasal dayanaklarından biri, 506 Sayılı Kanun’un 11/A maddesidir. Anılan maddeye göre, eldeki davayla ilgili olarak iş kazası; a-Sigortalının iş yerinde bulunduğu sırada, b-İşveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla, hemen veya sonradan sigortalıyı bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır. Olayın, işkazası olarak kabul edilebilmesi için;

A-Olaya, maruz kalan kişinin 506 Sayılı Kanun’un 2.maddesi anlamında sigortalı olması,

B-Olayın, 506 Sayılı Kanun’un 11/A maddesinde sayılı ve sınırlı olarak belirtilen hal ve durumlardan birinde meydana gelmesi koşuldur. Başka bir anlatımla olayın, iş kazası sayılabilmesi için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur.

Davaya konu olayda ise, dava dilekçesinde; davacının vefat eden eşinden dolayı ölüm aylığı istediği kabul edilerek, mahkemece bu yönde irdeleme yapılarak davanın reddine karar verildiği anlaşılmakta ise de; yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 76.maddesi uyarınca, dava dilekçesinin yorumu ve bahsedilen olaylara ilişkin hukuki nitelendirmenin hakime ait bir görev olduğu da dikkate alınarak, davacının talebi de açıklattırılmak suretiyle, davacının meydana gelen olayın iş kazası olduğunun ve bu nedenle kendisine ölüm geliri bağlanması gerektiğinin tespitini isteyip istemediği belirlendikten sonra, bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

Bu kapsamda, Mahkemece, davacının murisinin ölümünden dolayı, Kurumca, bu olayın iş kazası sayılıp sayılmadığı, buna dair yapılan teftiş ve raporların olup olmadığı ve meydana gelen olayın iş kazası olup olmadığı yönünde yapılacak araştırmadan sonra, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, salt ölüm gelirine hasren davanın reddedilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle ( BOZULMASINA ), temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, oybirliğiyle karar verildi.


DANIŞTAY 10. DAİRE Esas: 2013/6804 Karar: 2016/2900 Tarih: 25.05.2016

  • HMK 76. Madde

  • Vekâletnamenin İbrazı

Dava konusu Yönetmeliğin 1. fıkrasının (a) bendinde, idare ile sözleşme yapmak suretiyle kamu hizmeti niteliğinde bir işin yapılmasını üstlenen avukatın, bu hizmetin niteliği gereği işi bizzat takip etmesi gerektiği düzenlenerek kamu yararının gözetilmesi amaçlanmıştır. Bu haliyle, davaya konu düzenlemede hukuka ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Davanın Özeti : 17.01.2013 tarihli ve 28531 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Serbest Avukatlardan Hizmet Satın Alınmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin, 1. fıkrasının (f) bendinde geçen “yabancı avukat ve avukatlık ortaklıklarını” ibaresi ile aynı fıkranın (g) bendinin; 1. fıkrasında geçen “yabancı uyruklu serbest avukatlarda” ibaresinin; 1. fıkrasının (f) bendinin; 3. fıkrasının; ; 1. fıkrasının (a) bendinde geçen “bizzat” ibaresinin iptali istenilmektedir.

Savunmaların Özeti : Davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi : 6100 Sayılı Kanun’un 76. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, serbest avukatın açtığı veya takip ettiği her türlü dava ve işlerde, noter tarafından düzenlenen ve biçim ve içeriği 1136 Sayılı Kanun’un 56. maddesi uyarınca Türkiye Barolar Birliği ile Türkiye Noterler Birliği tarafından belirlenen vekaletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini ibraz etmesi zorunludur. 6100 Sayılı Kanun’un 76. maddesinin ikinci fıkrasında vekaletname yerine geçtiği belirtilen temsil belgesinin ise, kamu kurum ve kuruluşları adına açılan veya takip edilen dava ve işlerde, ilgili kamu idaresi tarafından, ancak aralarında istihdam ilişkisi bulunan kamu avukatları için düzenlenebileceği açıktır. Dolayısıyla kamu idareleri ile muhakemat hizmeti satın aldığı serbest avukatlar arasındaki temsil ilişkisinin, 659 Sayılı Kanun’un 5. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrası ve 6100 Sayılı Kanun’un 76. maddesi uyarınca, ancak noter tarafından onaylanmış vekaletname ile kurulması zorunlu bulunmaktadır. Bunun dışında, kamu idarelerinin hizmet satın aldığı serbest avukatlar için temsil belgesi düzenleme yetkisi bulunmamaktadır.

Bu durumda, Yönetmeliğin, genel bütçe ve özel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine, hizmet satın aldığı serbest avukatları ilgili kamu idaresi adına açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde temsil belgesi ile yetkilendirmesine imkan veren 10. maddesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Yönetmeliğin davaya konu edilen diğer kısımlarında ise, hukuka aykırılık bulunmadığı görülmektedir.

Açıklanan nedenlerle, 17.01.2013 tarih ve 28531 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Serbest Avukatlardan Hizmet Satın Alınmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 10. maddesinin iptaline, diğer kısımlar yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Düşüncesi : Dava; 17.01.2013 gün ve, 28531 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Serbest Avukatlardan Hizmet Satın Alınmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in, 3. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının f bendinde geçen “yabancı avukat ve avukatlık ortaklıklarını” ibaresi ile aynı fıkranın g bendinin; 6. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında geçen “yabancı uyruklu serbest avukatlarda” ibaresinin; 7. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının f bendinin; 8. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasının; 10. maddesinin; 12. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının a bendinde geçen “bizzat” ibaresinin iptali istemiyle açılmıştır.

Davalı İdareler tarafından ileri sürülen, davacının dava açma ehliyetinin bulunmadığı iddiası yerinde görülmeyerek, işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

659 Sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. maddesinde

“(1) İdareler, muhakemat hizmetleri ihtiyaçlarını;

a-) Hukuk birimlerinde istihdam edecekleri hukuk müşavirleri ve avukatlardan,

b-) İhtiyaç duyulması halinde Maliye Bakanlığından talep etmek suretiyle, sağlayabilirler.

(2) Bakanlıklar ve bağlı kuruluşları muhakemat hizmetlerini yürütmek üzere birbirlerinden hizmet talebinde bulunabilirler.

(3) Birinci ve ikinci fıkraya göre muhakemat hizmetlerinin temin edilememesi veya özel uzmanlık gerektirdiği ilgili bakanın onayı ile belirlenen hallerde muhakemat hizmetlerini yürütmek üzere Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde, 04.01.2002 tarihli ve 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununun 22’. maddesine göre doğrudan temin usulüyle serbest avukatlardan veya avukatlık ortaklıklarından hizmet satın alınabilir.

(4) Hizmet satın alınarak kendisine vekalet verilen serbest avukatlar ve avukatlık ortaklıkları kendilerine vekalet verilen dava ve icra işlemlerinin takibiyle ilgili olarak, ilgili mevzuatla idareleri vekil sıfatıyla temsile yetkili olan görevlilerle aynı yetki ve sorumlulukları haizdir.”; hükmüne, 16. maddesinde ise, “Bu Kanun Hükmünde Kararname kapsamında hukuki uyuşmazlık değerlendirme komisyonunun çalışma usul ve esasları, avukatlık hizmeti satın alınmasıyla ilgili usul ve esaslar ile bunların takip ve denetimine dair hususlar ve vekalet ücretlerinin dağıtımına dair usuller Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Öte yandan, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 76. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında, avukatın, açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde, noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takip dosyasına konulmak üzere ibraz etmek zorunda olduğu; 2. fıkrasında, kamu kurum ve kuruluşlarının avukatlarına, yetkili amirleri tarafından usulüne uygun olarak düzenlenip verilmiş olan temsil belgelerinin de geçerli olup, ayrıca noterce onaylanmasına gerek bulunmadığı; 1136 Sayılı Avukatlık Kanununun 52. maddesinde ise, avukatın, üzerine aldığı her iş yahut yazılı mütalasına baş vurulan her husus hakkında düzenli dosya tutmak zorunda olduğu ve 56. maddesinde, usulüne uygun olarak düzenlenen ve avukata verilmiş olan vekaletnamenin, bu Kanunun 52. maddesinde belirtilen dosyada saklanacağı, vekâletnameler Türkiye için tek tip olup, vekâletnamenin biçim ve içeriğinin Türkiye Barolar Birliği ile Türkiye Noterler Birliği tarafından hazırlanacağı kurallarına yer verilmiştir.

Yukarıda yer verilen düzenlemeler uyarınca, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin muhakemat hizmetleri ihtiyaçlarını öncelikle hukuk birimlerinde istihdam ettiği hukuk müşavirleri ve avukatlardan, ihtiyaç duyulması halinde Maliye Bakanlığından talep etmek suretiyle karşılaması gerektiği; muhakemat hizmetlerinin bu şekilde temin edilememesi veya özel uzmanlık gerektirdiği ilgili bakanın onayı ile belirlenen hallerde, muhakemat hizmetlerini yürütmek üzere Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde, 4734 Sayılı Kanun’un 22 . maddesine göre, doğrudan temin usulüyle serbest avukatlardan veya avukatlık ortaklıklarından hizmet satın alınabileceği, satın alınacak hizmete karşılık sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücret belirlenebileceği, açıktır.

Bu kapsamda, 659 Sayılı KHK’nın 5, 16. maddelerine dayanılarak, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ve özel bütçeli idareler tarafından ulusal ve uluslararası yargı mercileri ile tahkim davalarında, hizmet satın alınması, hizmet satın alınacak serbest avukatların nitelikleri, görevleri, sorumlulukları, mali hakları ile takip ve denetimine dair usul ve esasların belirlenmesi amacıyla Serbest Avukatlardan Hizmet Satın Alınmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik 17.01.2013 gün ve 28531 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

6100 Sayılı Kanun’un 76. maddesinin6100 Sayılı Kanun’un 76. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, serbest avukatın açtığı veya takip ettiği her türlü dava ve işlerde, noter tarafından düzenlenen ve biçim ve içeriği 1136 Sayılı Kanun’un 56. maddesi uyarınca Türkiye Barolar Birliği ile Türkiye Noterler Birliği tarafından belirlenen vekaletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini ibraz etmesi zorunludur. 6100 Sayılı Kanun’un 76. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrasında vekaletname yerine geçtiği belirtilen temsil belgesinin ise, kamu kurum ve kuruluşları adına açılan veya takip edilen dava ve işlerde, ilgili kamu idaresi tarafından, ancak aralarında istihdam ilişkisi bulunan kamu avukatları için düzenlenebileceği açıktır. Dolayısıyla kamu idareleri ile muhakemat hizmeti satın aldığı serbest avukatlar arasındaki temsil ilişkisinin, 659 Sayılı KHK’nin 5. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrası ve 6100 Sayılı Kanun’un 76. maddesi uyarınca, ancak noter tarafından onaylanmış vekaletname ile kurulması zorunlu bulunmaktadır. Bunun dışında, kamu idarelerinin hizmet satın aldığı serbest avukatlar için temsil belgesi düzenleme yetkisi bulunmamaktadır.

Sonuç itibarıyla, milletlerarası tahkim davaları ile yurtdışında takibi gereken davalarla ilgili olarak hizmet satın alınacak avukatlar arasında yerli ve yabancı avukat veya ortaklık şeklinde bir ayrıma yer vermeyen, yabancı avukat veya ortaklıkların Türkiye sınırları içerisinde dava ve icra takip etme yetkisini içermeyen Yönetmeliğin, genel bütçe ve özel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine, hizmet satın aldığı serbest avukatları ilgili kamu idaresi adına açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde temsil belgesi ile yetkilendirmesine imkan veren 10. maddesinde hukuka uyarlık; davaya konu düzenlemenin iptali istenilen diğer maddelerinde ise, hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, 17.01.2013 gün ve 28531 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Serbest Avukatlardan Hizmet Satın Alınmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in 10. maddesinin iptaline; davanın, diğer kısımlarının ise reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; 17.01.2013 tarihli ve 28531 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Serbest Avukatlardan Hizmet Satın Alınmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin, 3. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (f) bendinde geçen “yabancı avukat ve avukatlık ortaklıklarını” ibaresi ile aynı fıkranın (g) bendinin; 6. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında geçen “yabancı uyruklu serbest avukatlarda” ibaresinin; 7. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (f) bendinin; 8. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasının; 10. maddesinin; 12. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (a) bendinde geçen “bizzat” ibaresinin iptali istemiyle açılmıştır.

659 Sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 16. maddesinde; “Bu Kanun Hükmünde Kararname kapsamında hukuki uyuşmazlık değerlendirme komisyonunun çalışma usul ve esasları, avukatlık hizmeti satın alınmasıyla ilgili usul ve esaslar ile bunların takip ve denetimine dair hususlar ve vekalet ücretlerinin dağıtımına dair usuller Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.” hükmü yer almaktadır.

Serbest Avukatlardan Hizmet Satın Alınmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin, “Amaç ve kapsam” başlıklı 1. maddesinde; “Bu Yönetmeliğin amacı; genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ve özel bütçeli idareler tarafından ulusal ve uluslararası yargı mercileri ile tahkim davalarında, hizmet satın alınması, hizmet satın alınacak serbest avukatların nitelikleri, görevleri, sorumlulukları, mali hakları ile takip ve denetimine dair usul ve esasları belirlemektir.” hükmüne, “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (f) bendinde; “Serbest avukat: Bu Yönetmelik kapsamında kendisinden hizmet satın alınan ve 19.03.1969 tarihli ve 1136 Sayılı Avukatlık Kanununa göre serbest meslek kapsamında faaliyet yürüten avukat veya avukatlık ortaklıkları ile yabancı avukat ve avukatlık ortaklıklarını”, aynı fıkranın (g) bendinde; “Sözleşme bedeli: Yapılacak işin niteliğine ve kapsamına göre sözleşmede belirlenecek ücreti, (…) ifade eder” hükmüne, 6. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında; “Türk ve yabancı uyruklu serbest avukatlarda aşağıdaki şartlar aranır:

a-) Staj süresi hariç en az beş yıl fiilen avukatlık yapmış olmak.

b-) Baroya kayıtlı olmak.

c-) Baro disiplin kurulunca son üç yılda verilmiş uyarma cezası dışında ceza almamış olmak.

ç) Serbest avukatın kendisi, eşi, alt veya üst soyu tarafından, hizmet satın alacak idare aleyhine hizmet alımının konusu ile ilgili olarak son iki yılda dava alınmamış olmak veya hizmet satın alacak idare aleyhine derdest davası bulunmamak.

d-) İdarece belirlenecek özel şartları taşımak.” hükmüne, 7. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (f) bendinde; “Serbest avukatlardan başvuru esnasında aşağıda belirtilen belgeler istenir: (…)

(f) Yabancı avukatların, barolarından aldıkları avukat olduklarını ve avukatlık süresini tevsik eden belgenin noter onaylı tercümesi.” hükmüne, 8. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasında; “Komisyon, hizmet satın alınacak en az üç serbest avukata hizmet satın alınacak işin mahiyetini belirten bir davetiye göndererek tekliflerin bildirilmesi için onbeş gün süre verir.

” hükmüne, 10. maddesinde; “Avukatlara kendilerine verilen dava ve icra işlemlerinin takibiyle ilgili olarak idareyi temsil etmek üzere temsil belgesi verilir.” hükmüne, 12. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (a) bendinde ise; “(1) Serbest avukatların görevleri şunlardır:

a-) Kendisine verilen işleri bizzat takip etmek.” hükmüne yer verilmiştir.

Davanın, Yönetmeliğin; 3. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (f) bendinde geçen “yabancı avukat ve avukatlık ortaklıklarını” ibaresi, 6. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında geçen “yabancı uyruklu serbest avukatlarda” ibaresi ve 7. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (f) bendi yönünden incelenmesi:

Davacı tarafından, 1136 Sayılı Avukatlık Kanununa göre, yabancı avukatların ülkemizde serbest avukatlık faaliyetinde bulunamayacağı, sadece yabancı avukatlık ortaklığı bünyesinde çalışabileceği, bunun da yalnızca yabancı hukuklar ve milletlerarası hukuk konularında danışmanlık hizmeti vermekle sınırlı olduğu, davaya konu Yönetmelik maddelerinin Avukatlık Kanununa aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

Avukatlık Kanununun 35. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında; “Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek, yalnız baroda yazılı avukatlara aittir.

” hükmü, 44. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (B) bendinde; “Avukatlık ortaklığı, aynı baroya kayıtlı birden çok avukatın bu Kanuna göre mesleklerini yürütmek için oluşturdukları tüzel kişiliktir. Avukatlık ortaklığının çalışması meslek çalışması olup, ticarî sayılmaz ve vergilendirme bakımından kişi şirketlerine dair hükümler uygulanır. Avukatlık ortaklığının adı, bir ya da birkaç ortağın ad ve/veya soyadlarına (Avukatlık Ortaklığı) ibaresi eklenerek belirlenir. Yabancı sermayeyi teşvik mevzuatı çerçevesinde Türkiye’de faaliyet göstermek isteyen yabancı avukatlık ortaklıkları, bu Kanuna ve avukatlık ortaklığı düzenlemesine uygun olarak kurulmak koşuluyla, yalnızca yabancı hukuklar ve milletlerarası hukuk konularında danışmanlık hizmeti verebilirler. Bu sınırlama yabancı avukatlık ortaklığında çalışan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ya da yabancı avukatları da kapsar. Bu nev’i avukatlık ortaklıkları için ortakların baroya kayıtlı olması şartı aranmaz. Bu kuralın uygulanması mütekabiliyet esasına bağlıdır.” hükmü düzenlenmiştir.

4734 Sayılı Kamu İhale Kanununun “Doğrudan temin

” başıklı 22. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında; “Aşağıda belirtilen hallerde ihtiyaçların ilân yapılmaksızın ve teminat alınmaksızın doğrudan temini usulüne başvurulabilir:

g-) Milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülen uyuşmazlıklarla ilgili davalarda, Kanun kapsamındaki idareleri temsil ve savunmak üzere Türk veya yabancı uyruklu avukatlardan ya da avukatlık ortaklıklarından yapılacak hizmet alımları,

h-) 08.01.1943 tarihli ve 4353 Sayılı Kanun’un 22, 36. maddeleri uyarınca Türk veya yabancı uyruklu avukatlardan hizmet alımları ile fikri ve sınai mülkiyet haklarının ulusal ve uluslararası kuruluşlar nezdinde tescilini sağlamak için gerçekleştirilen hizmet alımları.” hükmü yer almaktadır.

Dava konusu Yönetmelikte geçen “yabancı avukat ve avukatlık ortaklıkları”, “yabancı uyruklu serbest avukatlar” ve “yabancı avukatlar” ibarelerinin, milletlerarası tahkim davaları ile yurt dışında takibi gereken davaların yabancı avukatlar ya da avukatlık ortaklıkları vasıtasıyla takibine imkan tanıdığı, bu ibarelerin hizmet alınmasında uygulamada birliğin sağlanması ve zaten var olan uygulamanın belirli kriterlere bağlanması amacıyla konulduğu, ülkemizde 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 22. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (g) ve (h) bentleri kapsamında çalışılabilmesi için, anılan Yönetmelikteki düzenlemelere uyulması gerektiği, Yönetmeliğin, amaç ve kapsamı da incelendiğinde, yabancı avukat veya avukatlık ortaklıklarına Türkiye sınırları içerisinde dava ve icra takip etme izin ve yetkisi vermediğinin açık olduğu, anılan ibarelerde Avukatlık Kanununa aykırılık bulunmadığı görülmektedir.

Bu haliyle, Yönetmeliğin; 3. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (f) bendinde geçen “yabancı avukat ve avukatlık ortaklıklarını” ibaresinde, 6. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında geçen “yabancı uyruklu serbest avukatlarda” ibaresinde ve 7. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (f) bendinde hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Davanın, Yönetmeliğin; 3. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (g) bendi ve 8. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası yönünden incelenmesi:

Davacı tarafından, avukatlık mesleğinin kamu denetiminde yapılan bir meslek olması sebebiyle avukatlık ücretinin belirlenmesinde sözleşme serbestisi ilkesinin uygulanamayacağı, avukatlık asgari ücret tarifesi altında vekalet ücreti kararlaştırılamayacağı, davaya konu maddelerde, sözleşme bedelinin ve komisyona verilecek tekliflerin tarifenin altında olamayacağına dair düzenleme yapılmamasının Avukatlık Kanununa aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

Olayda, davaya konu maddelerin, hizmet satın alınması karşılığı bir avukat ya da avukatlık ortaklığı ile yapılacak olan sözleşme bedelinin belirlenmesine yönelik olduğu, bu bedelin Avukatlık Kanununda düzenlenen vekalet ücretinden farklı olduğu, nitekim Yönetmeliğin 3. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (h) bendinde vekalet ücretinin tanımının yapıldığı, davaya konu düzenlemelerin avukatlık asgari ücret tarifesinin altında vekalet ücreti belirlenmesine imkan tanıyacak nitelikte olmadığı görülmektedir.

Bu durumda, Yönetmeliğin 3. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (g) bendi ve 8. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Davanın, Yönetmeliğin 10. maddesi yönünden incelenmesi:

Davacı tarafından, hizmet satın alınan serbest avukatlar için temsil belgesi verilemeyeceği, vekaletname düzenlenmesi gerektiği, davaya konu maddenin 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrası ile Hukuk Muhakemeleri Kanununun 76. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

659 Sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin “Muhakemat hizmeti temini” başlıklı 5. maddesinde

“(1) İdareler, muhakemat hizmetleri ihtiyaçlarını;

a-) Hukuk birimlerinde istihdam edecekleri hukuk müşavirleri ve avukatlardan,

b-) İhtiyaç duyulması halinde Maliye Bakanlığından talep etmek suretiyle, sağlayabilirler.

(2) Bakanlıklar ve bağlı kuruluşları muhakemat hizmetlerini yürütmek üzere birbirlerinden hizmet talebinde bulunabilirler.

(3) Birinci ve ikinci fıkraya göre muhakemat hizmetlerinin temin edilememesi veya özel uzmanlık gerektirdiği ilgili bakanın onayı ile belirlenen hallerde muhakemat hizmetlerini yürütmek üzere Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde, 04.01.2002 tarihli ve 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununun 22. maddesine göre doğrudan temin usulüyle serbest avukatlardan veya avukatlık ortaklıklarından hizmet satın alınabilir.

(4) Hizmet satın alınarak kendisine vekalet verilen serbest avukatlar ve avukatlık ortaklıkları kendilerine vekalet verilen dava ve icra işlemlerinin takibiyle ilgili olarak, ilgili mevzuatla idareleri vekil sıfatıyla temsile yetkili olan görevlilerle aynı yetki ve sorumlulukları haizdir.” hükmü yer almaktadır.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 76. maddesinin6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 76. maddesinin birinci fıkrasında, avukatın, açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde, noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takip dosyasına konulmak üzere ibraz etmek zorunda olduğu; ikinci fıkrasında, kamu kurum ve kuruluşlarının avukatlarına, yetkili amirleri tarafından usulüne uygun olarak düzenlenip verilmiş olan temsil belgelerinin de geçerli olup, ayrıca noterce onaylanmasına gerek bulunmadığı; 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 52. maddesinde ise, avukatın, üzerine aldığı her iş yahut yazılı mütalasına baş vurulan her husus hakkında düzenli dosya tutmak zorunda olduğu ve 56. maddesinde, usulüne uygun olarak düzenlenen ve avukata verilmiş olan vekaletnamenin, bu Kanun’un 52. maddesinde belirtilen dosyada saklanacağı, vekâletnameler Türkiye için tek tip olup, vekâletnamenin biçim ve içeriğinin Türkiye Barolar Birliği ile Türkiye Noterler Birliği tarafından hazırlanacağı kurallarına yer verilmiştir.

6100 Sayılı Kanun’un 76. maddesinin6100 Sayılı Kanun’un 76. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, serbest avukatın açtığı veya takip ettiği her türlü dava ve işlerde, noter tarafından düzenlenen ve biçim ve içeriği 1136 Sayılı Kanun’un 56. maddesi uyarınca Türkiye Barolar Birliği ile Türkiye Noterler Birliği tarafından belirlenen vekaletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini ibraz etmesi zorunludur. 6100 Sayılı Kanun’un 76. maddesinin ikinci fıkrasında vekaletname yerine geçtiği belirtilen temsil belgesinin ise; kamu kurum ve kuruluşları adına açılan veya takip edilen dava ve işlerde, ilgili kamu idaresi tarafından, ancak aralarında istihdam ilişkisi bulunan kamu avukatları için düzenlenebileceği açıktır. Dolayısıyla kamu idareleri ile muhakemat hizmeti satın aldığı serbest avukatlar arasındaki temsil ilişkisinin, 659 Sayılı Kanun’un 5. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrası ve 6100 Sayılı Kanun’un 76. maddesi uyarınca, ancak noter tarafından onaylanmış vekaletname ile kurulması zorunlu bulunmaktadır. Bunun dışında, kamu idarelerinin hizmet satın aldığı serbest avukatlar için temsil belgesi düzenleme yetkisi bulunmamaktadır.

Bu durumda, Yönetmeliğin, genel bütçe ve özel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine, hizmet satın aldığı serbest avukatları ilgili kamu idaresi adına açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde temsil belgesi ile yetkilendirmesine imkan veren 10. maddesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Davanın, Yönetmeliğin 12. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (a) bendinde geçen “bizzat” ibaresi yönünden incelenmesi:

Davacı tarafından, davaya konu maddede serbest avukatların kendilerine verilen işleri bizzat takip edeceğinin düzenlendiği, bu düzenlemenin Avukatlık Kanununun 46. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasına aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

Avukatlık Kanununun 46. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında; “Avukat, işlerini kendi sorumluluğu altındaki stajyeri veya yanında çalışan sekreteri eliyle de takip ettirebilir, fotokopi veya benzeri yollarla örnek aldırabilir. Avukatın onanmasını istemediği örnekler harca tâbi değildir.” hükmü yer almaktadır.

Dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde;

“(1) Serbest avukatların görevleri şunlardır:

a-) Kendisine verilen işleri bizzat takip etmek.

b-) Sözleşmenin kapsamı ve süresi içinde kendisine tevdi edilen dosya ile ilgili olarak her türlü hukuki tedbiri almak ve işi geciktirmeden yasal işlemlere başlamak, tahkim dahil her türlü davaları açmak, açılan davalara cevap vermek, icra takiplerini başlatmak, dava ve icra işlerini takip etmek, duruşmalara katılmak, aleyhe kararlar hakkında her türlü kanun yollarına başvurmak, tahkim davalarında iptal davası açmak ve takip etmek, kararların infazını sağlamak.” hükümlerine yer verilmiştir.

Dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (a) bendinde, idare ile sözleşme yapmak suretiyle kamu hizmeti niteliğinde bir işin yapılmasını üstlenen avukatın, bu hizmetin niteliği gereği işi bizzat takip etmesi gerektiği düzenlenerek kamu yararının gözetilmesi amaçlanmıştır.

Bu haliyle, davaya konu düzenlemede hukuka ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 17.01.2013 tarihli ve 28531 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Serbest Avukatlardan Hizmet Satın Alınmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 10. maddesinin İPTALİNE, 3. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (f) bendinde geçen “yabancı avukat ve avukatlık ortaklıklarını” ibaresi ile aynı fıkranın (g) bendi; 6. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında geçen “yabancı uyruklu serbest avukatlarda” ibaresi; 7. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (f) bendi; 8. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası ve 12. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (a) bendinde geçen “bizzat” ibaresi yönünden davanın REDDİNE, yargılama giderlerinin yarısı ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.800,00 TL vekalet ücretinin davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine, yargılama giderlerinin kalan yarısının davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 1.800,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine, artan posta giderlerinin istemi halinde ilgililerine iadesine, bu kararın tebliğini izleyen otuz (30) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyizen başvurulabileceğinin taraflara duyurulmasına, 25.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/380 Karar: 2015/1524 Tarih: 09.02.2015

  • HMK 76. Madde

  • Vekâletnamenin İbrazı

Davacı vekili, müvekkil şirket tarafından dava dışı borçlu şirket U… A.Ş. aleyhine ticari ilişkiden kaynaklı alacak nedeniyle 11.382,32 TL tutarındaki alacağın tahsili için İstanbul 12. İcra Müdürlüğü’nün 2006/14985 esas sayılı dosyasında icra takibine başlanıldığını, itiraz üzerine takibin durduğunu, müvekkilince itirazın iptali için İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2007/366 esas 2009/746 karar sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığını, dava sonucunda itirazın iptal edildiğini, tüm fer’ileriyle birlikte 19.399,98 TL olan alacağın halen ödenmediğini, davalıların dava dışı borçlu şirketin yöneticileri olduğunu, yönetici olarak üzerlerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmedikleri için borçlu şirketin aciz duruma düştüğünü, TTK’nın 336/5. maddesi uyarınca kasti ve ihmali davranışları neticesinde borcun tahsil edilememesine yol açan davalıların sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürerek 19.399,98 TL tutarındaki alacağın 12.748,20 TL’lik kısmının takip tarihi olan 20.12.2006 tarihinden itibaren ticari avans faiziyle, 6.651,78 TL’lik kısmının mahkeme karar tarihi olan 24.11.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı S. B. vekili, müvekkilinin dava konusu edilen borç nedeniyle sorumluluğunun bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiş diğer davalı davaya cevap vermemiş, duruşmalara iştirak etmemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; kural olarak yönetim kurulu üyelerinin şirket namına yaptığı işlemlerden şahsen sorumlu olmadığı, TTK’nın 336. maddesinin bu durumun istisnası olduğu, somut olayda davalıların icra takibine itiraz edilen ve itirazın iptaline karar verilen süre içerisinde dava dışı borçlu şirketin yönetim kurulu üyeleri olduğu, davalıların görev yaptıkları dönemde özen yükümlülüğüne aykırı davrandıkları ve şirketi zarara uğrattıkları, bu nedenle davacının alacağını borçlu şirketten tahsil edemediği, doğrudan zarardan kaynaklı davada ispat külfetinin davalılarda olduğu, davalıların oluşan zarara dair kusurlarının bulunmadığını ispat edemedikleri gerekçesiyle 19.399,98 TL’nin 28.03.2012 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı S. B. vekili ve davalı M. M. B. vekili olduğundan bahisle Av. D. K. temyiz etmiştir.

1- ) Mahkemece verilen karar davalılardan M. M. B. adına daimi çalışanına tebliğ olunmuş, bu aşamadan sonra Av. D. K. tarafından sunulan temyiz dilekçesiyle bu davalı yönünden de temyiz isteminde bulunulmuştur. HMK’nın 76. maddesinde “Avukat, açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde, noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekaletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takip dosyasına konulmak üzere ibraz etmek zorundadır.” hükmü yer almakta olup aynı yasanın 77. maddesinde ise “Vekaletnamesinin aslını veya onaylı örneğini vermeyen avukat, dava açamaz ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapamaz. Şu kadar ki, gecikmesinde zarar doğabilecek hallerde mahkeme, vereceği kesin süre içinde vekaletnamesini getirmek koşuluyla avukatın dava açmasına veya usul işlemlerini yapmasına izin verebilir. Bu süre içinde vekaletname verilmez veya asıl taraf yapılan işlemleri kabul ettiğini dilekçeyle mahkemeye bildirmez ise dava açılmamış veya gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılır.” denilmektedir. Dosya kapsamında bu davalıya ilişkin temyiz eden avukatın vekaletnamesine rastlanılamaması nedeniyle geri çevirme işlemi yapılmış, mahkemece geri çevirme işlemi uyarınca tutulan 12.01.2015 tarihli tutanakla bu davalı yönünden de temyiz isteminde bulunan Av. D.K.’ın vekaletnamesinin bulunmadığı belirtilmiştir. Bu durum karşısında davalı M.M.B. yönünden; yasaya uygun temyiz istemi bulunmadığından temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.

2- ) Dava, anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin olup mahkemece yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Dava konusu edilen eylemlerin gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 6762 sayılı hükümleri uyarınca anonim şirketlerde yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen yönetim kurulu üyeleri, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Yönetim kurulu üyelerinin ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar başka bir deyişle şirketin zarar görmesi nedeniyle ortaklar ve alacaklılar da zarar görür. Bu neviden bir sorumluluktan söz edebilmek için öncelikle bir zararın bulunması zararın oluşumunda yönetim kurulu üyelerinin kusurunun olması zorunludur. Yönetim kurulu üyesinin sorumluluktan kurtulmak için kusursuzluğunu ispat etmesi gereklidir. Kusursuzluğun ispatı ise genel hükümlere tabidir. Ancak; dolaylı zarara sebebiyet veren eylemler nedeniyle şirket alacaklısı tarafından TTK’nın 336/5. maddesine binaen alacak isteminde bulunulması halinde, TTK’nın 340,, 309. maddeleri uyarınca dava sonucunda hükmedilecek tazminatın zarar verilen şirket yararına hükmedilmesi yönünde talepte bulunulmalıdır. Somut olayda, davacı vekilince hükmedilecek tazminatın müvekkili olan davacıya ödenmesi talep edilmiş olup mahkemece bu husus nazara alınarak davalı S. B. yönünden açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle kabulü doğru olmamış, kararın bu nedenle temyiz eden davalı S. B. yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı M. M. B. yönünden yapılan temyiz isteminin REDDİNE, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı S. B. vekilinin temyiz isteminin kabulüyle hükmün davalı S. B. yararına BOZULMASINA, alınmadığı anlaşılan 27,70 TL temyiz ilam harcının davalı M. M. B.’tan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalı S. B.’a iadesine, 09.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS