0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki

HMK Madde 7

(1) Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır.

(2) Birden fazla davalının bulunduğu hâllerde, davanın, davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.



HMK Madde 7 Gerekçesi

1086 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrası hükmü ayrı bir madde hâlinde düzenlenmiş; birden fazla davalı varsa, davanın bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabileceği esası burada da kabul edilmiştir. Ancak, birden fazla davalı hakkında dava açılmak istendiğinde, dava sebebine göre davalıların tümü hakkında, kanunda ortak yetkili bir mahkeme belirtilmişse, davanın, davalılardan birinin yerleşim yerinde değil, ortak yetkili mahkemede açılması gerekmektedir. Ayrıca, “…davaya, ancak o yer mahkemesinde bakılır” denilerek, ortak yetkili mahkemenin yetkisi, kesin yetki hâline getirilmiştir.

İkinci fıkrada, 1086 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi hükmü, açıklık getirilmek amacıyla tekrar düzenlenmiş, kapsamda bir değişiklik yapılmamıştır.

Boşanma ve ayrılık davalarında yetkili mahkeme, Türk Medenî Kanununun 168 inci maddesinde ayrıca düzenlendiğinden, tekrardan kaçınmak amacıyla, 1086 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrası hükmüne burada yer verilmemiştir.


HMK 7 (Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/3083 Karar : 2018/5292 Tarih : 4.07.2018

  • HMK 7. Madde

  • Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki

Dava, kurum zararından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, yetkisizlik kararı verilmiş; hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili; … Orman İşlemte Müdürlüğünün …, …, …, … ve … depolarındaki stok açıkları ile … Orman İşletme Şefliğinin 2011 ve 2012 yıllarındaki üretim faaliyetlerindeki usulsüzlüklerle ilgili olarak inceleme yapıldığını, yapılan inceleme sonucunda gerekli iş ve işlemlerin mevzuata uyun yapılmadığının müfettişlerce tespit edildiğini, …, … ve … depolarında tespit edilen stok açıkları nedeniyle hakediş sahiplerine fazladan ödeme yapıldığını, … deposunda gerçeğe aykırı yükleme ve taşıma raporu tanzim edildiğini, … Orman İşletme Şefliği’nin 2011 ve 2012 yıllarında orman emvali üretim bölmelerinde mevzuata aykırı işlem sonucu gerçeğe aykırı orman emvali istif raporu düzenlenerek hakediş sahiplerine haksız kazanç sağlandığını ve idarenin zararına sebebiyet verildiğini belirterek oluşan kurum zararının davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Davalılar; yetki itirazında bulunarak davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.

Mahkemece; davalıların yerleşim yerinin … İli … İlçesi olduğu, davalıların cevap dilekçelerinde süresinde yetki itirazında bulundukları, HMK m.6 gereği yetkili mahkemenin … Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğu gerekçesi ile mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinde; davacı tarafından … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/1390 esas sayılı dosyası ile kurum zararı nedeniyle tazminat davası açıldığı, yetki itirazında bulunulması üzerine davalılar hakkındaki davanın tefrik edilerek …

Hukuk Mahkemesinin 2015/389 sayılı esasına kaydedildiği ve davalılar hakkında mahkemenin yetkisizliğine karar verildiği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamında bulunan ve davalılardan … tarafından ibraz edilen davaya cevap dilekçesinde açıkça yetki itirazı bulunmamaktadır. Ayrıca dava dilekçesi davalılardan …‘a dava dilekçesi 13/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, adı geçen davalı tarafından cevap dilekçesi, yasal cevap süresi geçtikten sonra 15/12/2014 tarihinde verilmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yetki itirazının ileri sürülmesini düzenleyen 19. maddesinin 2. fıkrası “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.” şeklinde; aynı maddenin 4. fıkrası ise “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir” şeklinde düzenlenmiştir. Anılan yasa hükmü dikkate alındığında davalılardan … ve … tarafından yetki itirazı usulüne uygun ileri sürülmediğinden davanın açıldığı … Mahkemeleri yetkili hale gelmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “davalının birden fazla olması halinde yetki” başlıklı 7. maddesinde “(1) Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır” düzenlemesi yer almaktadır. Ayrıca aynı kanunun 16. maddesinde de haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemelerinin de yetkili olduğu belirtilmiştir.

Davanın birden fazla davalıya karşı açılması ve davanın özünde haksız fiilden kaynaklanması dikkate alındığında; iş bu davada yetkili mahkeme, davalılar için ortak yetkili olan, aynı zamanda zarara uğrayan kurumun bulunduğu yer olan … Mahkemeleri’dir. Açıklanan nedenlerle tüm davalılar yönünden yetki itirazının reddine karar verilerek davanın esasının incelenmesi gerekirken anılan kanun hükümlerine aykırı olarak yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA. 04/07/2018 ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 04/07/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2017/1708 Karar : 2018/496 Tarih : 21.03.2018

  • HMK 7. Madde

  • Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki

Dava trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 7/1 ve 16. maddeleri gereğince haksız fiilin işlendiği yerin davalılar için ortak yetkili mahkeme olduğu gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliği sebebiyle davanın usulden reddine, karar kesinleştiğinde istek hâlinde dosyanın yetkili Konya Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Davacı şirket vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel mahkemece davalıların birden fazla olup kazanın Konya’da gerçekleştiği, davacının İstanbul’da, davalıların ise Konya’da ikamet ettikleri, kazanın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 9/2. maddesi ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 7/1. maddesinde birden fazla davalı bulunması hâlinde davaya ortak yetkili mahkemede bakılacağının amir hüküm olarak düzenlendiği, ortak yetkili mahkemenin ise Konya mahkemeleri olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararı davacı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; haksız fiil hukuksal nedenine dayalı davalar yönünden 6100 sayılı HMK’nın 7. maddesinin “kesin” yetki kuralı içerip içermediği noktasında toplanmaktadır.

Hukuk Genel Kurulunda işin esasına girilmeden önce UYAP ortamında kayıtlı bulunan direnme kararının gerekçe içermeyip sadece hüküm kısmının mevcut olmasına karşın, fiziki olarak imzalanan direnme kararının gerekçe içermesi karşısında bu hususun çelişki oluşturup oluşturmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp incelenmiştir.

Ön sorunun çözümü için HMK’nın 445’inci maddesi ile ilgili yönetmeliğin irdelenmesinde yarar vardır.

Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), HMK`nın “Elektronik işlemler” başlıklı 445’inci maddesinin birinci fıkrasında “Adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir” şeklinde tanımlandıktan sonra “Dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hallerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır” denilmiştir. Anılan maddenin gerekçesinde, UYAP kapsamındaki tüm birimlerde her türlü yargısal, idari ve denetim faaliyetlerinin bu sistemle elektronik ortamda yürütüleceği belirtilmiştir.

Karar tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinin “UYAP’ın kullanılması” başlıklı 5’inci maddesi: “(1) Mahkemeler ve hukuk dairelerinin iş süreçlerindeki her türlü veri, bilgi ve belge akışı ile dokümantasyon işlemleri, bu işlemlere ilişkin her türlü kayıt, dosyalama, saklama ve arşivleme işlemleri ile uyum ve işbirliği sağlanmış dış birimlerle yapılacak her türlü işlemler UYAP ortamında gerçekleştirilir. (2) Daire başkanı, hâkim, üye, yazı işleri müdürü ve diğer personel iş listesini günlük olarak kontrol etmek ve yargılamanın bulunduğu aşamanın gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür. (3) Mahkemelere ve hukuk dairelerine fizikî olarak verilen ve gönderilen her türlü evrak, elektronik ortama aktarılarak UYAP’a kaydedilir ve ilgili birime gönderilir. (4) Taraf ve vekilleri ile diğer ilgililer güvenli elektronik imza ile imzalamak suretiyle UYAP vasıtasıyla mahkemeler veya hukuk dairelerine elektronik ortamda bilgi ve belge gönderebilirler. (5) Gelen evraktan sorumlu personel, UYAP üzerinden mahkeme veya hukuk dairelerine gönderilen ve iş listesine düşen belgeleri derhal ilgili kişiye ya da doğrudan dosyasına aktarır. Hâkimin onayını gerektiren evrak hâkimin iş listesine yönlendirilir. (6) Tutanak, belge ve kararlar elektronik ortamda düzenlenir ve gerekli olanlar ilgilileri tarafından güvenli elektronik imza ile imzalanır. Elektronik ortamda düzenlenen ve güvenli elektronik imza ile imzalanan evrak UYAP kapsamındaki birimlere elektronik ortamda gönderilir. Ayrıca fizikî olarak gönderilmez. (7) Teknik nedenlerle fizikî olarak düzenlenen belge veya kararlar, engelin ortadan kalkmasından sonra derhal elektronik ortama aktarılır, yetkili kişilerce güvenli elektronik imza ile imzalanarak UYAP’a kaydedilir ve gerektiğinde UYAP vasıtasıyla ilgili birimlere iletilir. Bu şekilde elektronik ortama aktarılarak ilgili birimlere iletilen belge ve kararların asılları mahallinde saklanır, ayrıca fizikî olarak gönderilmez. Ancak, belge veya kararın aslının incelenmesinin zorunlu olduğu hâller saklıdır. Elektronik ortama aktarılması imkânsız olan belgeler ise fiziki ortamda saklanır ve gerektiğinde fizikî olarak gönderilir. (8) UYAP üzerinden hazırlanmış ve güvenli elektronik imza ile imzalanmış evrakın dış birimlere elektronik ortamda gönderilememesi halinde; belge veya kararın fizikî örneği alınır, güvenli elektronik imza ile imzalanmış aslının aynı olduğu belirtilerek altı hâkim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanmak sureti ile gönderilir. (9) Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter. Elektronik ortamda yapılacak işlemlerin, ertesi güne sarkmaması açısından saat 00:00`a kadar yapılması zorunludur. (10) Fizikî ortamda yapılan işlemlerde süre mesai saati sonunda biter.” düzenlemesini içermektedir.

Tüm bu düzenlemeler açık bir biçimde göstermektedir ki, mahkemelerce dava ve yargılama işlemlerine ilişkin olarak fiziki ortamda yapılan tüm işlemler elektronik ortamda UYAP kullanılarak gerçekleştirilir ve elektronik veriler UYAP`a kaydedilerek burada saklanır. Elektronik ortamdan fiziki olarak örnek çıkartılması gereken hâllerde ise tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek altı hâkim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanır ve mühürlenir (HMK m. 445/3).

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde: Fiziki olarak hazırlanıp, elle imzalanarak taraflara tebliğe çıkarılan direnme kararında, direnme gerekçesi olmasına rağmen, UYAP ortamında kayıtlı bulunan ve elektronik imza içermeyen direnme kararında herhangi bir gerekçe bulunmamaktadır. Bu durumda, yasal düzenlemelere uygun şekilde oluşturulmuş bir direnme kararının bulunduğundan söz edilemez.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında fiziki dava dosyasında usulüne uygun yazılmış gerekçeli karar bulunduğu, UYAP ortamında bulunan kararın elektronik imzalarının bulunmadığı, bu usulî eksikliğin giderilmesi için dosyanın yerel mahkemeye geri çevrilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Hâl böyle olunca yukarıda açıklanan nedenlerle ve salt bu usulü eksikliğe dayalı olarak direnme kararının bozulmasına, bozma nedenine göre davacı şirket vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Direnme kararının yukarıda gösterilen usuli nedenlerden dolayı BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı şirket vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, tebliğ tarihinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.03.2018 gününde ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Temyiz incelemesi yapılan kararın fiziki dava dosyasında usulüne uygun olarak yazılmış bir gerekçeli karar olduğu halde UYAP sisteminde bulunan kararın elektronik imzalarının olmadığı anlaşıldığından ortaya çıkan ön sorunda yapılan değerlendirme sonunda; dosyanın bu eksikliğin giderilmesi için mahkemesine geri çevrilmesi yerine saygıdeğer çoğunluk tarafından yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

HMK’nın elektronik işlemleri düzenleyen 445. maddesinde, dava dosyalarının fiziki olarak düzenlenmesi yasaklanmamaktadır. Sadece fiziki verilerin UYAP sisteminde kayıt ve saklanması istenilmektedir.

Somut olayda UYAP sisteminde kayıtlı karar elektronik imzaları olmadığı için hukuki kıymetten yoksundur. Ancak UYAP sistemindeki karar ile davanın fiziki dosyasındaki gerekçeli karar arasında herhangi bir çelişki de bulunmamaktadır.

Bu durumda hukuken ortaya çıkmış ve taraflar açısından bir takım haklar ortaya çıkarmış bulunan fiziki gerekçeli kararın hukuki kıymetini ortadan kaldıracak şekilde oluşturulan karara iştirak etmek mümkün değildir.

Mademki asıl olan UYAP sistemindeki karardır, orada da elektronik imzalar olmadığı için hukuken geçerli her hangi bir karar yoktur. O halde hangi karar bozulmuştur?

Ayrıca, temyiz incelemesi yapılan diğer dosyaların da UYAP sistemindeki sanal dosyaları incelendiğinde, birçoğunda dava dilekçesinin veya bilirkişi raporunun sadece birinci sayfalarının taranarak sisteme aktarıldığı örnekleme yoluyla yapılacak basit bir inceleme sonucunda anlaşılabilir. O takdirde bu tür dosyaların temyiz incelemesi neden yapılmaktadır?

Bu durum UYAP sistemi ile sanal dava dosyası oluşturulması ve fiziki dava dosyasının ortadan kaldırılması amacının gerçekleşmesinin ne kadar imkânsız ve gereksiz olduğunun ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bütün teknolojik icatlar, mikroskoplar ve teleskoplar incelenen objenin inceleyen insana daha da yakınlaştırılması için gerçekleştirilmişken; UYAP sistemiyle dava malzemesi onu inceleyecek ilgililerden ve hâkimlerden uzaklaştırılmaktadır.

Bu itibarla verilen karara muhalifim.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/7687 Karar : 2017/6212 Tarih : 5.07.2017

  • HMK 7. Madde

  • Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki

Dava, haksız fiil nedeni ile başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

… 14. Asliye Hukuk Mahkemesince, dava, kamulaştırma sırasında yıkılan duvar ve çitler ile taşınmaza verildiği iddia edilen zararla ilgili itirazın iptali davasıdır. Her ne kadar dava mahkememizde açılmışsa da yapılan işlemin kamulaştırma işlemi olduğu, Kamulaştırma Kanunu’nun 37. maddesinde bu kanunun uygulanmasından doğan tüm anlaşmazlıkların taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiği belirtilmiş olup, bu yetki kuralı kamu düzeninden olan kesin yetki kuralıdır. Kaldı ki; zararın haksız fiilden doğduğu iddia edilse dahi davanın haksız fiilin işlendiği ve zararın meydana geldiği yerde veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde görülmesi gerekir. Haksız fiilin işlendiği ve zararın meydana geldiği yer … olup, davalının yerleşim yeri de mahkememizin yargı sınırları içinde değildir. Davalı vekili süresi içinde yetki itirazında bulunarak yetkili mahkeme olarak … Asliye Hukuk Mahkemesi`ni göstermiştir. Kesin yetki kuralının bulunduğu hallerde davanın yetkili mahkemede açılması dava şartlarından olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.

… Asliye Hukuk Mahkemesince ise, davaya konu zararın kamulaştırılan alan içerisinde mi, yoksa bu alanın dışında mı olduğu tespit edilmeli, bu tespit yapıldıktan sonra yetkili mahkeme tayin edilmelidir. Zira her iki durumda yetkili mahkeme farklı olabilecektir. Nitekim haksız fiilden doğan davalarda yetkiyi düzenleyen HMK`nun 16. maddesi haksız fiilin işlendiği yer, zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ile birlikte zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinin de yetkili olacağını düzenlemiş bulunmaktadır. Dosya kapsamından davacının yerleşim yerinin … olduğu gerekçesiyle karşı yetkisizlik kararı verilmiştir.

6100 sayılı HMK`nın genel yetkiyi düzenleyen 6. maddesininin birinci fıkrasına göre; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” Yine aynı Kanunun 16. maddesinde ise, “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” hükmü yer almaktadır.

6100 sayılı HMK’nın haksız fiillerde yetkiyi düzenleyen 16. maddesinde HMK’nın 7/1-2. cümlesindeki düzenleme anlamında kesin yetki sözkonusu değildir. Haksız fiil halinde HMK`nın 16. Maddesi gereğince birden fazla mahkemenin yetkili kılınarak davacıya bir seçimlik hak tanınmış olduğu gözönüne alındığında, davacı, bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasının bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiç birisinde açmaz ve yetkisiz bir mahkeme de açar ise, o zaman seçme hakkı davalılara geçer.

Bir davada, birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa, davacı bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiçbirinde açmaz ve yetkisiz bir mahkemede açarsa, o zaman şeçme hakkı davalılara geçer.

Somut olayda, haksız fiil …‘de meydana gelmiş, davacının yerleşim yeri de …`dur. Dolayısı ile, davacının birden çok mahkemenin yetkili olduğu ve kesin yetki kuralının bulunmadığı bu davada, davacı davayı kendi yerleşim yerinin bulunduğu … ilinde açarak yetkili mahkemeyi seçmiş olduğu anlaşıldığına göre, davanın … 14. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince … 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 05/07/2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/260 Karar : 2017/7172 Tarih : 8.06.2017

  • HMK 7. Madde

  • Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki

Davacı, davalıdan 05.02.2010 tarihinde bir adet…3-1010 marka bilgisayar aldığını, bilgisayarın 25.05.2010 tarihinde arızalandığını, davalı şirket tarafından kendisine yeni bir bilgisayar gönderildiğini, ikinci kez kendisine gönderilen bilgisayarın da 23.06.2010 tarihinde tekrar arızalandığını talep etmediği halde kendisine yeniden bir bilgisayar gönderildiğini, üçüncü kez arızalanan bilgisayarı davalı …‘ye götürerek bilgisayar istemediğini ve sözleşmeyi feshetmek istediğini şirkete bildirdiğini, ancak davalı tarafından bu talebinin kabul görmediğini belirterek sözleşme konusunu oluşturan …3-1010 marka bilgisayarın sözleşme tarihindeki bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, … Sulh Hukuk Mahkemeleri’nin yetkili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

1-HMK’nin “Davalının birden fazla olması hâlinde yetki” başlıklı 7/1 maddesine göre, davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır. Somut olayda davalılardan …nin yerleşim yeri … olduğuna göre … Sulh Hukuk Mahkemeleri de yetkilidir. Hal böyle olunca davanın yetkili mahkemede açıldığının kabulü ile işin esasına girilerek uyuşmazlığın çözülmesi gerekirken, yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup,bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-3 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08/06/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/16563 Karar : 2017/8619 Tarih : 1.06.2017

  • HMK 7. Madde

  • Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki

Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan icra takibinde, borçlunun, icra mahkemesine yaptığı başvuruda; … İcra Müdürlüğü`nün yetkili olduğunu ileri sürerek yetki itirazı ile takip konusu borca ve ferilerine olan itirazlarının kabulünü talep ettiği, mahkemece, taraflarca yetkili icra dairesinin … olarak belirlendiği gerekçesiyle yetki itirazının kabulüne karar verildiği görülmektedir.

Çekler için, takip alacaklısı tarafından, muhatap bankanın bulunduğu yer ile çekin keşide yerinde takip yapılabileceği gibi, İİK’nun 50. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken HMK`nun 6. maddesi uyarınca, borçlunun takip tarihindeki yerleşim yerindeki icra dairesinde de icra takibi yapılabilir.

İİK’nun 50. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken HMK`nun 7/1. maddesinin birinci cümlesine göre, borçlu birden fazla ise, bunlardan birinin yerleşim yerinde bulunan icra dairesinde takip yapılabilir. Bu durumda, diğer borçlular yetki itirazında bulunamazlar. Ancak, anılan hükmün uygulanabilmesi için, borçlulardan birinin yerleşim yeri icra dairesinde takip yapılması ve onun hakkındaki yetkinin kesinleşmiş olması gereklidir.

Somut olayda, alacaklı tarafından takip borçluları hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe başlandığı, ödeme emrinin, diğer takip borçlusu …‘a …/… adresinde 04.02.2016 tarihinde tebliğ edildiği, anılan borçlunun icra müdürlüğünün yetkisine itiraz ettiğine dair dosyada bilgi ve belge bulunmadığı gibi, böyle bir iddia ve ispatın da olmadığı, diğer bir ifade ile bu borçlu yönünden … İcra Müdürlüğünün yetkisinin kesinleştiği, muteriz borçlu …Yapı Kooperatifi`nin ise, diğer borçlu … yönünden … İcra Müdürlüğünün yetkisi kesinleştikten sonra 22.02.2016 tarihinde yetki itirazı ile icra mahkemesine başvurduğu görülmektedir.

Yukarıda açıklandığı üzere, bu durumda, HMK`nun 7/1. maddesi gereğince; itiraz eden borçlu … Yapı Kooperatifi yönünden … İcra Müdürlüğünde takip yapılmasında yasaya uymayan bir yön yoktur.

O halde, mahkemece, yetki itirazının reddi ile borçlunun diğer itirazlarının+ incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile yetki itirazının kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ:

Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/5583 Karar : 2017/2593 Tarih : 3.05.2017

  • HMK 7. Madde

  • Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki

Davacı şirketler adına yetkilisi; davalı…‘nun T…Grubu Şirketleri olarak tanımlanan şirketlerin ortağı olduğunu, ve şirketlerin diğer ortakları olan … soyadlı kişilerin kardeşi olduğunu, tüm şirketleri yönetici olarak idare ettiği 1998 yılı ve daha önceki dönemlerde yapmış olduğu muvazaalı işlemler sonucunda tüm şirketlerin bir kısım mallarını ve paralarını kendilerine mal ettiğini, muvazaalı şekilde davalı şirketleri kurup bu şirket üzerinden mal kaçırdığını ve davacıları zarara uğrattığını, zararın ne kadar olduğunun tespit edilemediğini ileri sürerek şimdilik 15.000TLnin zarar tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka ticari kredi temerrüt faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili; yetki, dava ehliyeti ve zamanaşımı itirazında bulunmuş, davanın taraflardan hiçbirinin ikametgahının bulunmadığı Batı Adliyesinde açılamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davalı … ve … Metal San. ve Tic. Ltd. Şirketi dışındaki davalı şirketlerin adreslerinin …a olduğu, 6100 Sayılı HMK’nın 6 ve 7. maddeleri gereğince genel yetkili mahkemenin davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğu, ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılacağı, davalılar için ortak yetkili mahkemenin … Ticaret Mahkemeleri olduğu, davalıların yetki itirazında haklı olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı şirket adına yetkilisi temyiz etmiştir.

Dosyadaki yazılara kararın dayandığı deliller ile gerektirici sebeplere göre, davacı şirketler adına yetkilisinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı şirketler adına yetkilisinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, davacı şirketler adına yetkilisinden harç alınmasına yer olmadığına, 03/05/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/23688 Karar : 2017/2950 Tarih : 20.03.2017

  • HMK 7. Madde

  • Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki

Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması Anayasa hükmüdür (m. 141/3). Mahkemenin, tarafların açıklamalarını dikkate alarak değerlendirmesi ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesi hukuki dinlenilme hakkının da (HMK m. 7) gereğidir. Yargı organları her iki tarafın iddia ve savunmaları ile delillerini değerlendirip, sabit görülen maddi vakıaları ve bunlardan çıkardıkları sonuç ve hukuki sebepleri gerekçelerine yansıtmalıdırlar. Somut olaya gelince; mahkeme gerekçeli kararında, davalı (kadın)’ın manevi tazminat ve velayet taleplerinin neden kabul edildiğine ilişkin hiçbir gerekçe belirtmemiş, bu husus gerekçede tartışılmamıştır. Bu haliyle karar, manevi tazminat ve velayet taleplerinin neden kabul edildiğine ilişkin hiçbir gerekçe belirtilmemiş, bu husus gerekçede tartışılmamıştır. Bu haliyle karar, manevi tazminat ve velayet talepleri yönünden yeterli gerekçeden yoksun olup, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 294/1-c maddesindeki unsurları içermemektedir. Bu bakımdan, manevi tazminat ve velayet taleplerine ilişkin istekler yönünden gerekçesiz karar oluşturulması tek başına bozma sebebi oluşturduğundan, hükmün münhasıran bu sebeple bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre davacının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 20.03.2017 (Pzt.)


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/12516 Karar : 2017/3949 Tarih : 16.03.2017

  • HMK 7. Madde

  • Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki

Alacaklı tarafından bonolara dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçluların, Tokat İcra Müdürlüğünün yetkili olduğunu belirterek yetki itirazı ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, yetki itirazının kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.

İİK’nun 50/1. maddesine göre, para ve teminat borçlarına ilişkin icra takiplerinde yetkili icra dairesi, HMK’nun 447/2. maddesi atfıyla HMK’nun yetkiye dair hükümleri kıyas yoluyla uygulanmak suretiyle belirlenir. Ayrıca, takip dayanağı akdin yapıldığı icra dairesi de yetkilidir.

Buna göre, bonoya dayalı takip, genel yetkili yer olan borçlunun yerleşim yerindeki icra dairesinde (HMK. 6. md.), bonoda öngörülen ödeme yerinde (6102 sayılı TTK’nun 777/3. maddesine göre ödeme yeri gösterilmeyen bonoda, ödeme yeri olarak tanzim yeri kabul edilir) (HMK. 10. md.) ve ayrıca İİK’nun 50/1. maddesi uyarınca bononun tanzim edildiği yerdeki icra dairesinde yapılabilir.

HMK’nun 7/1. maddesi birinci cümlesine göre borçlu birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yeri icra müdürlüğünde takip yapılabilir. Bu durumda, diğer borçlular yetki itirazında bulunamazlar. Ancak, anılan hüküm borçlulardan biri için genel yetkili icra dairesinde takip yapılması ve onun hakkındaki yetkinin kesinleşmiş olması hali içindir.

Somut olayda; yetki itirazında bulunmayan takip borçlusu …‘a ödeme emri 21.05.2015 tarihinde …‘da tebliğ edilmiş olup anılan borçlunun icra müdürlüğünün yetkisine itiraz ettiğine dair dosyada bilgi ve belge bulunmadığı gibi böyle bir iddia ve ispatın da olmadığı, bu borçlu yönünden … icra müdürlüğünün yetkisinin kesinleştiği, borçlular …, … ve … tarafından 02/06/2015 tarihinde … İcra Müdürlüğünün yetkisi kesinleştikten sonra icra mahkemesine yetki itirazında bulundukları görülmüştür.

Yukarıda açıklandığı üzere HMK’nun 7/1. maddesi gereğince itiraz eden borçlular yönünden … İcra Müdürlüğünde takip yapılmasında yasaya uymayan bir yön yoktur.

O halde, mahkemece, yetki itirazının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile yetki itirazının kabulü isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366. ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16/03/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/11629 Karar : 2016/8883 Tarih : 13.10.2016

  • HMK 7. Madde

  • Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki

Davacı vekili, müvekkili tarafından sigortalı … seyir halinde iken davalı …`a ait büyük baş hayvanların aniden yola çıkması sonucu tek taraflı maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, sigortalı araçta meydana gelen hasar bedelinin sigortacısı müvekkili tarafından ödendiğini, kazanın meydana gelmesinden davalı yanın kusurlu olduğunu, sigortalıya ödenen hasar bedelinin davalıdan tahsili amacıyla … sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, davalının takibe itiraz ettiğini, itirazın borçtan kurtulmaya yönelik olduğunu belirterek davalının itirazının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, icra takip dosyasında yetki itirazında bulunduklarını, yetki itirazlarını aynen tekrar ettiklerini, kazada araç sürücünün asıl kusurlu olduğunu, yola girmemiş ineğe çarptığını, inek için kendisine 2.000,00 TL ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, kasko sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine dayanan itirazın iptali istemine ilişkindir.

6100 sayılı HMK.’nin genel yetkiyi düzenleyen 6. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. “7. maddesinde de,” davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır. Birden fazla davalının bulunduğu hâllerde, davanın, davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.” denilmektedir. Yine aynı Yasa`nın 16. maddesinde ise, “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” hükmü yer almaktadır.

Diğer taraftan 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu`nun 110. Maddesinde ise “Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentanın bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi, kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.” ifadesine yer verilmiştir.

HMK 16. madde hükmü, HUMK.’daki düzenlemeye oranla daha genişletilmiş ve ayrıntılandırılmıştır. Ancak, HMK.`nda kesin yetki halleri açıkça sayılmış olup, haksız fiile ilişkin davalardaki yetki, kesin yetki olmayıp, bir seçimlik yetkidir. ” (…)

Bir davada, birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa, davacı bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiçbirinde açmaz ve yetkisiz bir mahkemede açarsa, o zaman seçme hakkı davalılara geçer. Somut olayda Mahkemece, itirazın iptaline ilişkin açılan davalarda icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu yerdeki mahkemelerin olduğu, itirazın iptali davasının dinlenebilmesi için de o mahkemenin bulunduğu yerdeki icra dairesinde usulüne uygun olarak yapılmış bir icra takibinin bulunması gerektiği, davalı aleyhine… Müdürlüğünde icra takibi başlatıldığı, yetkili …başlatılmış icra takibi olmadığı, bu itibarla davalının yetki itirazının yerinde olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiştir.

Dava her ne kadar itirazın iptali şeklinde açılmış ise de uyuşmazlık trafik kazasından kaynaklanmakta olup, trafik kazası netice itibari ile bir haksız fiildir. İİK`nda itirazın iptali davalarında icra takibinin yapıldığı yer mahkemesinin yetkili olduğu hususunda bir düzenleme mevcut değildir. Davacı taraf HMK 6.maddesi gereğince genel yetkili mahkeme olan davacının dava tarihindeki yerleşim yeri olan… dava açmıştır. Bu durumda genel yetkili olan iş bu mahkemece, işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gibi hatalı, gerekçesiz ve eksik şekilde yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir.

Kabule göre ise, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmesi halinde yetkili mahkemenin hangisi olduğunun da gerekçelendirilerek kararda gösterilmesi gerektiği halde somut olayda Mahkemece yetkili mahkemenin gösterilmemesi de doğru değildir.(HMK 19/3) Yine dava 6100 sayılı HMK zamanında açılmış olup,6100 sayılı HMK 331/2 maddesinde “yargılamaya başka bir mahkemede devam edilecekse yargılama giderlerine o mahkemenin hükmedeceği” hükmünün düzenlenmiş olmasına göre, yetkisizlik kararı veren mahkemece davalı lehine 1.500,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/15438 Karar : 2016/17745 Tarih : 5.10.2016

  • HMK 7. Madde

  • Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki

Davacı, davalı Medibafra Hastanesi`nde prostat kanseri teşhisi ile davalı … tarafından ameliyat edildiğini, hastaneden taburcu edildikten sonra rahatsızlandığını ve tekrar ameliyata alındığını, bu ameliyattan sonra doktorun, kaza ile bağırsağını kestiklerini, dikiş attıklarını oksijenli su ile temizlediklerini ve kapattıklarını bildirdiğini, bu nedenle 3 ay torba ile yaşamak zorunda kaldığını, psikolojisinin bozulduğunu, sosyal hayatından, çevresinden uzaklaştığını ve hayat kalitesinin düştüğünü, bir süre sonra 3.kez ameliyat olmak zorunda kaldığını ileri sürerek, 10.000,00TL maddi, 100.000,00TL manevi tazminat olmak üzere toplam 110.000,00TL’nin 23/01/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsilini istemiştir.

Davalılar, yetki itirazında bulunarak davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, tüketici sıfatıyla… Asliye Hukuk Mahkemeleri’nin yetkili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş; hüküm, davacı ve davalı …Ş. tarafından temyiz edilmiştir.

HMK’nun “Davalının birden fazla olması hâlinde yetki” başlıklı 7/1 maddesine göre, davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır. 6502 Sayılı TKHK’nun 73/5. maddesinde ise, “Tüketici davaları, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilir.” düzenlemesi mevcuttur. Yetkiye ilişkin bu düzenlemeler seçimlik olup, tüketici isterse kendi yerleşim yerindeki isterse davalıların yerleşim yerlerinin birindeki tüketici mahkemelerinde dava açabilir. Somut olayda davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin yerleşim yeri İstanbul olduğuna göre İstanbul Tüketici Mahkemeleri de yetkilidir. Hal böyle olunca davanın yetkili mahkemede açıldığının kabulü ile işin esasına girilerek uyuşmazlığın çözülmesi gerekirken, yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle temyiz olunan kararın davacı ve davalı …Ş. yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde davalı …`ne iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 05/10/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/18126 Karar : 2014/26155 Tarih : 10.09.2014

  • HMK 7. Madde

  • Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki

Davacı, iş akdinin davalı tarafından haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatıyla izin ücreti ve fazla çalışma ücreti alacaklarını istemiştir.

Davalılar, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan delillere dayanılarak, 6100 Sayılı H.M.K.nun 7. maddesine göre davalılar için ortak yetkili mahkemenin davacının işini yaptığı yerin bağlı bulunduğu Kocaeli İş Mahkemesi olduğu gerekçesiyle, yetkisizlik kararı verilmiştir.

Kararı davalılardan Sezen Y. lpg Elektrik İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti. vekili temyiz etmiştir.

Taraflar arasında yetkili mahkemenin hangi mahkeme olduğu konusunda uyuşmazlık vardır.

5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5. maddesi uyarınca, iş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme geçerli değildir.

İş mahkemesinin görevi kapsamında bulunan bir dava, dava tarihinde davalının ikametgahının bulunduğu veya işçinin işini yaptığı yerdeki iş mahkemesi veya iş davalarına bakmakla görevli asliye hukuk mahkemesinde açılmalıdır.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 19. maddesi uyarınca, gerçek kişi yönünden yerleşim yeri, sürekli kalma niyetiyle oturulan yerdir. Gerçek kişi işverenin başka bir yerde yerleşmek niyetiyle oturduğu kanıtlanmadığı takdirde, kural olarak nüfusta kayıtlı olduğu yerin ikametgah olarak kabulü gerekir. Aynı Kanunun 49. maddesi gereğince, tüzel kişinin yerleşim yeri, kuruluş belgesinde başka bir hüküm bulunmadıkça, işlerinin yönetildiği yerdir (Yargıtay 9. H.D. 23.6.2008 gün ve 2008/17468 Esas, 2008/17262 Karar sayılı ilamı).

Yetkili mahkemenin belirlenmesinde önemli olan işin yapıldığı işyeri tanımına, 5521 Sayılı Yasada yer verilmemiştir. İşyeri, 4857 Sayılı İş Kanununun 2. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, işveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlarla işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir. İşverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmetle nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır. İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlarla oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür. Bir yer, ancak işin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunmaktaysa, o işyerinden sayılacaktır.

İş veya toplu iş sözleşmesinin tarafları, davalının yerleşim yeri ve işin yapıldığı yer dışındaki bir mahkemenin yetkili olduğuna dair düzenleme yapmaları, 5521 Sayılı Kanunun 5. maddesinin emredici nitelikteki son cümlesi gereğince geçersizdir.

854 Deniz İş Kanununun 46. maddesi uyarınca, adı geçen Yasa kapsamına giren gemi adamlarıyla bunların işveren veya işveren vekilleri arasında bu Kanundan veya iş sözleşmesinden doğan davalar hakkında da, 5521 sayılı kanun hükümleri uygulanır. İş sözleşmesinde ayrıca bir hüküm yoksa dava, geminin bağlama limanında iş davalarını bakmaya yetkili mahkemede görülür”.

İş mahkemesinin yetkisi kamu düzeniyle ilgili olduğundan, davalı tarafça süresinde yetki itirazı yapılmamış olsa bile, mahkeme tarafından bu husus kendiliğinden göz önünde bulundurmalıdır. Bir başka anlatımla hakim, davanın her aşamasında yetki itirazını dikkate alabileceği gibi, kendisi de resen yetkisizlik kararı verebilir (Dairemizin 26.5.2008 gün ve 2008/20378 Esas, 2008/12778 Karar sayılı ilamı).

5521 Sayılı Kanunun yetkiyle ilgili bu düzenlemesi yanında, diğer bir kısım yasalarda da uyuşmazlığın çözümü için hangi iş mahkemelerinin yetkili olduğu konusunda düzenlemeler bulunmaktadır. 4857 Sayılı Kanunun 79. maddesinde, komisyon kararı ile iş güvenliği yönünden işin durdurulması veya işyerinin kapatılması kararına karşı, işverenin yerel iş mahkemesine,

2821 Sayılı Sendikalar Kanununun 28. maddesinde, uluslararası nitelikteki bir kuruluşa üyeliğin iptali davasında, sendika veya konfederasyon merkezinin bulunduğu iş mahkemesine.

2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 12. maddesi uyarınca, iş kolu istatistiklerine karşı Ankara iş mahkemesine,

Aynı Kanunun 15. maddesine göre, sendika yetki çoğunluğu tespitine dair kararlara, 16. madde uyarınca Toplu İş Sözleşmelerinin hükümsüzlüğü, 46. maddeye göre, uygulanmakta olan bir grev ve lokavtın kanun dışı olup olmadığının tespiti, 47. madde uyarınca, gereği grev ve lokavtın durdurulması, 51/4 maddesi gereğince, grevin sona erdirilmesi, 60. madde uyarınca Toplu İş Sözleşmesinin yorumu istemlerinin, işyerinin bağlı olduğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüğünün bulunduğu yerdeki iş davalarına bakmakla görevli mahkemeye, başvurulabileceği düzenlenmiştir.

Somut olayda, davada dokuz davalı olup bu davalıların bir kısmının ikametgah adresi (şirket merkezi) İstanbul Bakırköy`dür. İşin yapıldığı yer (işyeri) ise Kocaeli ilinde bulunmaktadır.

5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5. maddesi uyarınca, iş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme geçerli değildir.

5521 Sayılı Kanunun 5. maddesi davacıya seçimlik bir hak vermiştir. Buna göre davacı davasını ister işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede açabilecek isterse dava olunanın (birden fazla dava olunan varsa bunlardan her hangi birisinin) Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde açabilecektir.

Bu kapsamda, davacı seçim hakkını kullanarak davalı şirketlerden Beltur Turizm Taşımacılık Otomotiv Gıda Ürünleri Temizlik Hizmetleri İletişim San. ve Dış Tic. Ltd. Şti.’nin davanın açıldığı tarihte Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı (şirket merkezi) sayılan Bakırköy İş Mahkemesi’nde davasını açmıştır. Davaya bakmaya yetkili mahkeme Bakırköy İş Mahkemesi`dir.

Mahkeme gerekçesinde yer alan 6100 Sayılı H.M.K.nun 7. maddesinin olayımızda uygulama yeri yoktur.

Bu sebeple mahkemece, yetkili mahkemenin Kocaeli İş Mahkemesi olduğuna karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Temyiz olunan kararın, yukarda yazılı sebepten dolayı ( BOZULMASINA ), peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde ilgiliye iadesine oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/17527 Karar : 2015/18029 Tarih : 8.10.2015

  • HMK 7. Madde

  • Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki

Davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, yetkisizliğine karar vermiştir.

Hükmün, davacılar ve davalılardan I.. O.. vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Dava, kardeşlerinin iş kazası neticesinde hayatını kaybetmesi nedeniyle davacıların maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.

Mahkemece, kazanın meydana geldiği Beykoz’un İstanbul Anadolu yargı sınırları içerisinde yer aldığı ve HMK m.7/1 uyarınca her üç davalı açısından da ortak yetkiye haiz olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilerek dosyanın İstanbul Anadolu İş Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmiştir.

Temyize konu uyuşmazlık, yetkili mahkemenin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447/2.maddesine göre “Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır” hükmü gereğince, Uyuşmazlığın 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5 ve 15. maddeleri ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun yetkiye ilişkin hükümleri doğrultusunda çözüme kavuşturulması gerekir.

HMK’nın “Genel Kural” başlıklı 5.maddesine göre mahkemelerin yetkisi, diğer kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanundaki hükümlere tabidir. Yetkiye ilişkin hükümleri saklı tutulan Kanunlardan birisi de 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu`dur.

5521 sayılı Kanun`un 5. maddesinde “İş Mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikâmetgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşmeler muteber sayılmaz” hükmü yer almaktadır.

Kanun`un 15. maddesinde ise bu Kanunda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı bildirilmiştir.

Genel yetki kuralı dışında düzenleme öngörülmemiş olması karşısında, HMK`da yer verilen özel yetkiye ilişkin düzenlemelerin İş Mahkemelerinin yetkisinin belirlenmesinde dikkate alınması gerekmektedir.

HMK`nın “Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki” başlıklı 16.maddesine göre haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.

5521 sayılı Kanun’un 5.maddesinde, bu maddeye aykırı sözleşemenin muteber olmadığı belirtilmek suretiyle yetkinin kesin ve kamu düzenine ilişkin olduğu belirtilmiş ise de iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin davalarda HMK`nın 16.maddesinin uygulanma yeri olup olmadığının tartışılması gerekmektedir.

İş Hukuku Yargılama Kurallarının, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Mevzuatının temel prensibi olan “işçinin korunması temel ilkesi” ne uygun düşecek biçimde yorumlanması Anayasa’nın 2.maddesinde tanımını bulan Sosyal Hukuk Devleti`nin gereğidir.

5521 sayılı Kanun`un 5.maddesinde yer alan yetki kuralı ve sözleşme yasağı; işçilerin çalışmalarından doğan alacak ve tazminat haklarını en az giderle ve mümkün olan süratle elde etmelerine ve sözleşmelere işçi aleyhine yetki kuralı konulmasına engel olmaya yönelik olup diğer yasalar ile işçiler yararına getirilen düzenlemelerin uygulanmasına engel olacak biçimde veya genele yönelik getirilen bir hakkın işçiler yönünden uygulanma imkanını ortadan kaldıracak biçimde dar yorumlanması doğru değildir.

1086 sayılı HUMK’un 21.maddesinde yer almayan ve zarar görene haksız fiilden doğan davasını zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da yerleşim yeri mahkemesinde açma imkanı veren HMK`nın 16. maddesi 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olup önceden planlaması veya iradesi olmaksızın zarara uğrayan mağdurun kendi yerleşim yeri mahkemesinde de dava açmak suretiyle hak araması kolaylaştırılmak istenmiştir.

İş Mahkemelerinde açılacak davalarda özel Kanun niteliğindeki 5521 sayılı Kanun’un yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanma önceliği bulunmakta ise de yine aynı Kanun’un 15. maddesine göre bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde uygulanma yeri olan ve genel Kanun niteliğinde bulunan 6100 sayılı HMK’nın 16. maddesi ile sonradan getirilen ve 01.10.2011 tarihinden itibaren haksız fiil sonucu zarara uğrayanlara haksız fiilden kaynaklanan davalarını yerleşim yeri mahkemelerinde açma imkanı tanıyan hükmün; özel Kanun ile getirilen seçimlik yetkiyi Sosyal Hukuk Devleti’nin gereklerine ve “işçinin korunması temel ilkesi” ne uygun ve karşılaştırmalı hukuktaki benzerlerinde olduğu gibi işçi yararına genişlettiği kabul edilerek HMK’nın 16. maddesinin, 5521 sayılı Kanun`un 5.maddesi ile tanınan seçimlik yetki kuralının yanında (ilaveten) uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.

Yetkinin kamu düzenine ilişkin olmadığı hallerde yetki itirazı ancak ilk itiraz olarak en geç ilk oturumda ve davanın esasına girilinceye kadar ileri sürülebilir. Kesin yetki kuralı bulunmadığı durumlarda, hakim doğrudan (resen) yetkisizlik kararı veremez.

HMK’nin 16. maddesine göre, haksız fiilden doğan davalarda 6/1. maddedeki genel yetkiye ilaveten birden fazla mahkeme daha yetkili olup davacıya seçimlik hak tanınmıştır. HMK 7/1. maddesinin 2. cümlesine göre, haksız fiilin vuku bulduğu yer mahkemesi tüm davalılar için ortak yetkili mahkeme olsa bile, kesin yetkili mahkeme olarak kabulü isabetli olmadığı gibi, HMK`nın 6. maddesinde düzenlenen genel yetki kuralını kaldıracak şekilde de yorumlanamaz.

Davalıların birden fazla olduğu somut olayda; davacının HMK 7/1. maddesinin 1. cümlesindeki seçimlik hakkını, davalı şirketlerden ikisinin yerleşim yeri olan Ankara İş Mahkemesinde dava açarak kullanması, genel yetki kuralına uygun olup, mahkemece davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yerinde olmayan gerekçeyle yetkisizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, temyiz edenlerin bu yönü amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle ( BOZULMASINA ), toybirliği ile karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2014/9-2163 Karar: 2017/555 Tarih: 29.03.2017

  • HMK 7. Madde

  • Davalının Birden Fazla Olması Hâlinde Yetki

Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Anadolu 9. İş Mahkemesince mahkemenin yetkisizliğine dair verilen 19.09.2013 gün ve 2013/458 E., 2013/457 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 20.11.2013 gün ve 2013/11808 E., 2013/29915 K. sayılı kararı ile;

( … A ) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, iş akdinin işveren tarafından haksız olarak feshedildiğini, davalı şirketlerin ödemesi gereken bir kısım ücretlerin kendisi tarafından ödendiğini ileri sürerek, davalılardan olan alacağının tahsilini istemiştir.

B- ) Davalılar Cevabının Özeti:

Davalılar, davanın reddini istemiştir.

C- ) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davacı işçinin işini yaptığı yerin Balıkesir İli olduğu, davalılar bakımından ortak yetkili mahkemenin Balıkesir İş Mahkemesi olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.

D- ) Temyiz:

Kararı davacı temyiz etmiştir.

E- ) Gerekçe:

Taraflar arasında yetkili mahkemenin hangi mahkeme olduğu konusunda uyuşmazlık vardır.

5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5. maddesi5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5. maddesi uyarınca, iş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme geçerli değildir.

İş mahkemesinin görevi kapsamında bulunan bir dava, dava tarihinde davalının ikametgâhının bulunduğu veya işçinin işini yaptığı yerdeki iş mahkemesi veya iş davalarına bakmakla görevli asliye hukuk mahkemesinde açılmalıdır.

Türk Medeni Kanununun 19. maddesi uyarınca, gerçek kişi yönünden yerleşim yeri, sürekli kalma niyetiyle oturulan yerdir. Gerçek kişi işverenin başka bir yerde yerleşmek niyetiyle oturduğu kanıtlanmadığı takdirde, kural olarak nüfusta kayıtlı olduğu yerin ikametgâh olarak kabulü gerekir. Aynı Kanun’un 49. maddesi gereğince, tüzel kişinin yerleşim yeri, kuruluş belgesinde başka bir hüküm bulunmadıkça, işlerinin yönetildiği yerdir ( Yargıtay 9. H.D. 23.06.2008 gün ve 2008/17468 Esas, 2008/17262 Karar sayılı ilamı ).

Yetkili mahkemenin belirlenmesinde önemli olan işin yapıldığı işyeri tanımına, 5521 Sayılı Yasada yer verilmemiştir. İşyeri, 4857 Sayılı İş Kanununun 2. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, işveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir. İşverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler ( işyerine bağlı yerler ) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır. İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür. Bir yer, ancak işin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunmaktaysa, o işyerinden sayılacaktır.

İş veya toplu iş sözleşmesinin tarafları, davalının yerleşim yeri ve işin yapıldığı yer dışındaki bir mahkemenin yetkili olduğuna dair düzenleme yapmaları, 5521 Sayılı Kanun’un 5. maddesinin emredici nitelikteki son cümlesi gereğince geçersizdir.

Deniz İş Kanununun 46. maddesi uyarınca, adı geçen Yasa kapsamına giren gemiadamlariyle bunların işveren veya işveren vekilleri arasında bu Kanundan veya iş sözleşmesinden doğan davalar hakkında da, 5521 Sayılı kanun hükümleri uygulanır. İş sözleşmesinde ayrıca bir hüküm yoksa dava, geminin bağlama limanında iş davalarını bakmaya yetkili mahkemede görülür”.

İş mahkemesinin yetkisi kamu düzeni ile ilgili olduğundan, davalı tarafça süresinde yetki itirazı yapılmamış olsa bile, mahkeme tarafından bu husus kendiliğinden göz önünde bulundurmalıdır. Bir başka anlatımla hâkim, davanın her aşamasında yetki itirazını dikkate alabileceği gibi, kendisi de resen yetkisizlik kararı verebilir ( Dairemizin 26.05.2008 gün ve 2008/20378 Esas, 2008/12778 Karar sayılı ilamı ).

5521 Sayılı Kanun’un yetkiyle ilgili bu düzenlemesi yanında, diğer bir kısım yasalarda da uyuşmazlığın çözümü için hangi iş mahkemelerinin yetkili olduğu konusunda düzenlemeler bulunmaktadır.

4857 Sayılı Kanun’un 79. maddesinde4857 Sayılı Kanun’un 79. maddesinde, komisyon kararı ile iş güvenliği yönünden işin durdurulması veya işyerinin kapatılması kararına karşı, işverenin yerel iş mahkemesine,

2821 Sayılı Sendikalar Kanununun 28. maddesinde2821 Sayılı Sendikalar Kanununun 28. maddesinde, uluslararası nitelikteki bir kuruluşa üyeliğin iptali davasında, sendika veya konfederasyon merkezinin bulunduğu iş mahkemesine,

2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 12. maddesi uyarınca, iş kolu istatistiklerine karşı Ankara iş mahkemesine,

Aynı Kanun’un Aynı Kanun’un 15. maddesine göre, sendika yetki çoğunluğu tespitine dair kararlara, 16. madde uyarınca Toplu İş Sözleşmelerinin hükümsüzlüğü, 46. maddeye göre, uygulanmakta olan bir grev ve lokavtın kanun dışı olup olmadığının tespiti, 47. madde uyarınca, gereği grev ve lokavtın durdurulması, 51/4 maddesi gereğince, grevin sona erdirilmesi, 60. madde uyarınca Toplu İş Sözleşmesinin yorumu istemlerinin, işyerinin bağlı olduğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüğünün bulunduğu yerdeki iş davalarına bakmakla görevli mahkemeye, başvurulabileceği düzenlenmiştir.

Somut olayda, davalılardan K… Ltd. Şti.’nin adresinin Kadıköy, davalı adi ortaklığın adresinin ise Balıkesir olduğu, davacının davalı K… Ltd. Şti.’nin işçisi olduğu anlaşılmıştır.

5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5. maddesinde, iş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir denmiştir. Bu madde davacıya yetki konusunda seçimlik bir hak vermiştir. Davacı isterse davasını davanın açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde açabileceği gibi isterse işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de açabilecektir. Davalının birden fazla olması bu kuralı etkilemeyecektir. Yani davacı davasını isterse davalıların birinin davanın açıldığı tarihte Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde açabilecektir.

Yerel mahkemenin gerekçesinde atıf yaptığı 7. maddesinin somut olayda uygulanma yeri yoktur.

Davacı seçimlik hakkını kullanarak davalılardan K… Ltd. Şti.’nin davanın açıldığı tarihteki ikametgah adresinin bağlı bulunduğu yer mahkemesinde ( İstanbul Anadolu İş Mahkemesinde ) davasını açmıştır.

Sonuç olarak davaya konu uyuşmazlığın çözümünde yetkili mahkeme İstanbul Anadolu İş Mahkemesi olup mahkemece hatalı bir değerlendirme ile yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir… ),

Gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkilinin şantiye şefi olarak iş sözleşmesinin feshedildiği tarihe kadar çalıştığını, işçilerin ücretlerinin ödenmemesi, mal getiren tedarikçilere, nakliyecilere ve hatta şantiyenin kesilen elektriğini açmak için elektrik kurumuna kendi kredi kartından nakit avans çekip kısmi ya da borcun tamamını karşılayan ödemelerde bulunduğu halde davalılar tarafından kendisine herhangi bir ödeme yapılmadığını ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 108.500,00 TL alacağın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı K… Ltd. Şti. vekili şirketin bir talebi olmadığı gibi davacının şirket adına yaptığı herhangi bir masrafın da bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

Diğer davalı ise yargılamayı takip etmediği gibi cevap dilekçesi de sunmamıştır.

Mahkemece 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 7. maddesindei davanın birden fazla davalıya karşı açılması halinde ortak yetkiyi taşıyan mahkemenin belirlendiğini, birden fazla davalı olduğu takdirde ortak yetkinin kesin hale getirildiğini, bütün davalılar yönünden işin görüldüğü yer olan Balıkesir İş Mahkemesi’nin yetkili olduğu gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece davalılardan K… İnşaat Şirketinin adresinin Kadıköy, diğer davalı V… İnşaat Şirketinin Balıkesir, işin yapıldığı yerin de Balıkesir olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.

Direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalıların birden fazla olması halinde iş mahkemesinin yetkisi belirlenirken Hukuk Muhakemeleri Kanununun 7. maddesi uyarınca ortak yetkili mahkemenin dikkate alınıp alınmayacağı, burada varılacak sonuca göre uyuşmazlığın çözümünde hangi iş mahkemesinin yetkili olacağı noktalarında toplanmaktadır.

5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5. maddesi5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5. maddesi uyarınca, iş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme geçerli değildir.

İş mahkemesinin görevi kapsamında bulunan bir dava, dava tarihinde davalının ikametgâhının bulunduğu veya işçinin işini yaptığı yerdeki iş mahkemesi veya iş davalarına bakmakla görevli asliye hukuk mahkemesinde açılmalıdır.

İş veya toplu iş sözleşmesinin taraflarının, davalının yerleşim yeri ve işin yapıldığı yer dışındaki bir mahkemenin yetkili olduğuna dair düzenleme yapmaları halinde 5521 Sayılı Kanun’un 5. maddesinin emredici nitelikteki son cümlesi gereğince bu düzenleme geçersizdir.

Nitekim, 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinin gerekçesinde de “gerek işçi gerek işveren veya vekili tarafından bu Kanuna göre iş mahkemesinde açılacak davalarda hangi yer mahkemesinin yetkili olduğunu göstermek üzere tedvinine lüzum görülen bu madde, Hükümet tasarısında derpiş edilmemiş olan bir ihtiyacı karşılamaya matuf bulunmaktadır. Bilhassa işçilerin içinde bulundukları şartlar bakımından, dava olunanın ikametgahı mahkemesinde dava açmaya mecbur kalmalarından doğabilecek güçlüklerin önlenmesi maksadıyla, bu davaların, dava olunanın Medeni Kanun gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde açılabileceği gibi işçinin işini yaptığı iş yeri için yetkili yer mahkemesinde de görülebileceği esası konulmuş, kamu intizamı bakımından konulmuş bu yetki hükmünün hilafına mukavele yapılamayacağı da tashih edilmek suretiyle işverenlerin işçiler tarafından aleyhlerine dava açılmasını güçleştirmek üzere iş mukavelelerinde veya işyeri dahili talimatnamelerinde başka yargı merci tayin etmeleri önlenmiştir” denilmektedir.

İş mahkemesinin yetkisi kamu düzeni ile ilgili olduğundan, davalı tarafça süresinde yetki itirazı yapılmamış olsa bile, mahkeme tarafından bu husus kendiliğinden göz önünde bulundurmalıdır. Bir başka anlatımla hâkim, davanın her aşamasında yetki itirazını dikkate alabileceği gibi, kendisi de resen yetkisizlik kararı verebilir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davalı işverenlerin adresleri İstanbul olup davacının, iş sözleşmesinden kaynaklanan davasını İstanbul Anadolu İş Mahkemesinde açtığı sabittir. Davacı tarafından 5521 Sayılı Kanun’un 5. maddesi uyarınca davalı işverenin ikametgahı yer mahkemesinde davanın açıldığı, dolayısıyla davaya konu uyuşmazlığın çözümünde yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu İş Mahkemesi olduğu sonucuna varılmıştır.

Bununla birlikte 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 7. maddesinde davalının birden fazla olması halinde yetkili mahkemenin düzenlendiği, buna göre de dava sebebine göre kanunda davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan mahkemenin belirtilmesi halinde davaya o yer mahkemesinde bakılacağı belirtilmiştir. Ancak söz konusu ortak yetkili mahkemenin iş mahkemesinin yetkisinin tespitinde uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır. Çünkü 5521 Sayılı Kanun’un 5. maddesinde düzenlenen yetki kuralları ile işçiye davasını açacağı yetkili mahkeme konusunda seçimlik hak tanınmış olup davacı işçinin bu hakkını davalıların davanın açıldığı tarihteki ikametgah adresinin bağlı bulunduğu İstanbul Anadolu İş Mahkemesinde dava açmakla kullandığı anlaşılmıştır. Kaldı ki 5521 Sayılı Kanun’un 5. maddesiyle düzenlenen yetki kurallarının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun yetki kurallarına göre özel nitelikte hükümler olduğu da açıktır.

Hal böyle olunca iş mahkemesinin yetkisi belirlenirken 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 7. maddesinin uygulanması mümkün olmayıp yerel mahkemece aksine gerekçelerle direnme kararı verilmesi isabetsizdir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında 5521 Sayılı Kanun’un 5. maddesinde birden fazla davalının bulunması halinde yetkili mahkemenin düzenlenmediğini, aynı Kanunun 15. maddesi gereği bu Kanunda açıklama bulunmayan hallerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ( 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ) hükümlerinin uygulanacağının düzenlendiği, ayrıca davalı işverenlerin adreslerinin İstanbul olduğu, bu hali ile birden fazla davalının bulunduğu somut olayda davalılar yönünden ortak yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu İş Mahkemesi olduğu, dolayısıyla Hukuk Muhakemeleri Kanununun 7. maddesinin somut olayda uygulanıp direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü belirtilmiş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Hal böyle olunca, yerel mahkemece Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 29.03.2017 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS