0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Genel Yetkili Mahkeme

HMK Madde 6

(1) Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.

(2) Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre belirlenir.



HMK Madde 6 Gerekçesi

1086 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasında olduğu gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesi, genel yetkili mahkeme olarak kabul edilmiştir. Türk Medenî Kanununun 19 uncu maddesindeki düzenlemeye paralel olarak, kavram birliğini gerçekleştirmek amacıyla, “ikametgâh” yerine “yerleşim yeri” kavramı kullanılmıştır. Hükümde, gerçek kişiler dışında, tüzel kişi ifadesine yer verilerek, “yerleşim yeri” kavramının her ikisi için de geçerli olduğu, belirtilmek istenmiştir. Ayrıca, davalının, davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri esas alınarak, davalının daha sonra yerleşim yerini değiştirmesi hâlinde, mahkemenin yetkisinin bundan etkilenmesi ve yetkisiz hâle gelmesi önlenmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında, genel yetkili mahkemenin belirlenmesinde esas alınan, “yerleşim yeri”nin neye göre ve nasıl belirleneceği konusunda doğabilecek tereddütleri gidermek amacıyla, “yerleşim yerinin Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre” belirleneceği konusunda açıklık getirilmiştir.


HMK 6 (Genel Yetkili Mahkeme) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2017/2260 Karar : 2018/1191 Tarih : 13.06.2018

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

“…Davacı kurum vekili, davalı Hazineye ait taşınmazlarda 49 yıl süreyle tesis edilen 14.10.1998 günlü intifa hakkı uyarınca taşınmazlarda tasarrufta bulunduklarını, davalı Hazinenin 26.11.2009 ve 19.03.2010 tarihli yazılarıyla davacının intifa hakkı sözleşmesine aykırı davrandığını belirterek hasılat payı ödenmesini ve intifa hakkının terkinini istemek suretiyle muaraza yarattığını ileri sürerek hasılat payı ile gecikme zammı nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitini, irtifak hakkı sözleşmesinin aynen ifasını ve 26.11.2009 ile 19.03.2010 tarihli işlemlerle haksız, hukuka aykırı olarak yaratılan muarazanın giderilmesini ve tahliyeye kalkışılmaması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini istemiştir.

Birleştirilen davada da, davalı Hazineye ait 885 parsel sayılı taşınmazda 21.08.1996 günü tesis edilen irtifak hakkının davalının imar işlemi yapılacağı ve sonrasında yeni oluşacak imar parsellerinde irtifak hakkı kurulmasını taahhüt etmesi üzerine terkin edildiğini, davalının imar sonucu oluşan 944 ve 946 parsel sayılı taşınmazlarda yeniden irtifak hakkı kurmadığı gibi tahliye davası açtığını ileri sürerek taşınmazlarda irtifak hakkının yeniden kurulmasını istemiştir.

Davalı Hazine, Sincan mahkemelerinin yetkili olduğunu, tarafına husumet yöneltilemeyeceğini, davacının irtifak hakkı sözleşmesine aykırı davrandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, asıl davanın kabulüne, birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmü, taraf vekilleri temyiz etmiştir.

Dava, irtifak hakkı ile davacı kurumun kullanımına bırakılan taşınmazlarda çıkartılan muarazanın giderilmesi, birleştirilen dava ise kaldırılan irtifak hakkının yeniden tesis edilmesi istemlerine ilişkindir.

Taşınmazın aynına ilişkin davalarda kesin yetki kuralı uyarınca taşınmazın bulunduğu yer mahkemeleri yetkilidir.

Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK`nın13/2 maddesi gereğince “ İrtifak hakkına ilişkin davalar, üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır.”

Benzer nitelikteki Harçlar Kanununun 16. maddesinde de “Müdahalenin meni, tescil ve tapu kayıt iptali gibi gayrimenkulün aynını taalluk eden davalarda gayrimenkulün değeri nazara alınır” hükmüne yer verilmiştir.

Somut uyuşmazlıkta; davacı, davalı Hazinenin irtifak hakkı ile tasarruflarına bırakılan taşınmazlarda irtifak hakkının kaldırılması istemini de içeren talepleri ile muaraza yarattığını belirterek muarazaanın giderilmesini, birleştirilen davada da kaldırılan irtifak hakkının yeniden tesis edilmesini istemiştir.

Tapu kayıtlarının incelenmesinden dava konusu taşınmazların Sincan ilçesi yargı çevresine bağlı Etimesgut’ta bulunduğu anlaşılmaktadır. 1086 sayılı HUMK`nın 13/2 maddesi gereğince irtifak hakkına ilişkin uyuşmazlıkların taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde çözülmesi hususunda kesin yetki söz konusu olduğundan davanın Sincan Mahkemesinde görülmesi gerekir.

Bu durumda mahkemece yetkisizlik kararı verilmesi gerekirken davanın esasının incelenmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir..…”

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava menfi tespit ve muarazanın önlenmesi istemine ilişkindir.

Davacı vekili asıl davasında müvekkili ile davalı Hazine arasında 1996 ve 1998 yıllarında, mülkiyeti davalı Hazineye ait olan ve Etimesgut ilçesi sınırlarında yer alan çeşitli taşınmazların üzerinde irtifak hakkı tesis edildiğini, davacı üniversitenin söz konusu taşınmazlar üzerinde ağaçlandırma ve üniversitede kullanılmak üzere çeşitli binaları yapma taahhüdü altına girdiğini, davalı Hazinenin 26.11.2009 ve 19.03.2010 tarihli yazılarıyla davacının taşınmazların irtifak hakkı sözleşmesine aykırı kullanıldığı gerekçesiyle hasılat payı ödenmesini aksi hâlde taşınmazlar üzerindeki irtifak hakkının terkininin talep edileceğini bildirmek suretiyle muaraza yarattığını ileri sürerek, hasılat payı ile gecikme zammı nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitini, irtifak hakkı sözleşmesinin aynen ifasını ve 26.11.2009 ile 19.03.2010 tarihli işlemlerle haksız, hukuka aykırı olarak yaratılan muarazanın giderilmesini ve tahliyeye kalkışılmaması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini istemiştir.

Birleşen davada ise davalı Hazineye ait 885 parsel sayılı taşınmazda 21.08.1996 günü tesis edilen irtifak hakkının davalının imar işlemi yapılacağı ve sonrasında yeni oluşacak imar parsellerinde irtifak hakkı kurulmasını taahhüt etmesi üzerine terkin edildiğini, davalının imar sonucu oluşan 944 ve 946 parsel sayılı taşınmazlarda yeniden irtifak hakkı kurmadığı gibi tahliye davası açtığını ileri sürerek, dava konusu parseller yönünden davalının yarattığı muarazanın menine, taşınmazların üniversite uhdesinde ağaçlandırılacak alan olarak kullanımına devam edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Hazine vekili, Sincan mahkemelerinin yetkili olduğunu, davacının müstakilen tüzel kişiliği bulunmayan Maliye Bakanlığı bünyesinde yer alan Milli Emlak Genel Müdürlüğü ile yine tüzel kişiliği olmayan Milli Emlak Dairesi Başkanlığını davalı göstererek açılan davanın öncelikle ehliyet yokluğu ve dava şartı yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, ayrıca davacı tarafından yapılması gereken ağaçlandırmanın tamamen yapılmadığını, bir kısım yerin boş bırakıldığını, üniversite tarafından sözleşmeye aykırı olarak televizyon kanalı kurulup işletildiğini, iki banka ile anlaşarak ATM cihazı konulduğunu yine kantin ve kafeterya işlerinin izinsiz olarak devredildiğini, tüm bunların irtifak sözleşmesine aykırılık oluşturduğunu ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece asıl davada taşınmazların irtifak hakkının amacına uygun olarak kullanıldığı, amaç dışında bir kullanımın tespit edilemediği gerekçesiyle asıl davada davanın kabulü ile davalı tarafından 26.11.2009 tarih. 48605 sayılı ve 19.03.2010 tarih 15871 sayılı işlem ile yarattığı muarazanın meni ile davalı tarafından istenilen hasılat payları ve bunların gecikmelerinden dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, irtifak hakkı sözleşmesinin aynen ifasına; birleşen davanın ise 885 sayılı parsel iken imar uygulaması ile 944 ve 946 parsel numarası alan taşınmazlar üzerinde davacı lehine kurulan bir irtifak hakkı bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar,

Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçeyle bozulmuştur.

Mahkemece birleşen davada bozma kararına uyularak mahkemenin yetkisizliği nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş; asıl davada ise somut olayda irtifak hakkının varlığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmadığı, uyuşmazlığın irtifak sözleşmesinin şartlarına uygun davranılıp davranılmadığına ilişkin olması nedeniyle davanın, davalının ikametgâhı mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: somut olay bakımından davalının ikametgâhının bulunduğu yer mahkemesinin mi yoksa üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin mi yetkili olduğu noktasında toplanmaktadır.

I- Yerel mahkemenin verdiği direnme kararı yönünden yapılan incelemede;

Yetki kural olarak bir yerin mahkemesinde dâva açmak zorunluluğunu değil, aksine o mahal mahkemesinde dâva açmak imkânını ifade eder. Anayasamıza göre mahkemelerin kesin yetkisi kanunla belirlenir (m. 142). Anayasa hükmü uyarınca da usul kanununda, davanın açabileceği yer itibariyle yetkili olan mahkeme veya mahkemelerin belirlenmesi hususunda birtakım kurallar konulmuştur. Bir mahkemenin yargı kudreti işin niteliği ve değeri bakımından olduğu gibi, coğrafi bakımdan da sınırlandırılmıştır. Başka bir deyişle her mahkeme belli bir bölgede, belli bir coğrafi sınır içerisinde yargı hakkına sahiptir.

Ana kural davaların davalının ikametgâhı mahkemesinde (HMK. m. 6) açılması şeklindedir. Bu esas dava tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 9’uncu maddesinde “Her dava, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte davalının Türk Kanunu Medenisi gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde görülür.” sözleriyle kanunî ifadesini bulmuştur. Hükmün açıklığı gereği davanın açıldığı tarihteki ikametgâh esas alınacaktır. Başka bir deyişle dava açıldıktan sonra davalının ikametgâhında meydana gelecek değişiklik mahkemenin yetkisini etkilemez.

Bununla birlikte usul kanunumuzda birçok maddede de özel yetki kuralları bulunmaktadır. Bu istisnai yetki kurallarından bir kısmı seçimlik karakterde olup, ana kuralın yanında ve onunla birlikte hüküm ifade ederler, diğer bir kısım özel yetki kuralları ise inhisarı mahiyette olup ana prensibi tamamen kaldırırlar. Bu yetki kuralları söz konusu olduğunda, usul hukukuna egemen olan tarafların hakimiyeti ilkesinden de ayrılınmaktadır. Zira bu yetki kurallarının uygulandığı davalarda yetki sözleşmesi yapılamaz ve yetki itirazı da süreyle sınırlı olmaksızın mahkemeye bildirilebilir. İşte gayrimenkul davalarında yetkiyi hükme bağlayan HUMK’nın 13’üncü maddesi de böyle istisnaî ve inhisarı mahiyette bir kesin yetki halini düzenlemiştir.

Gerçekten HUMK’nın 13’üncü maddesi: “Gayrimenkule müteallik davalar, gayrimenkulün bulunduğu mahal mahkemesinde ikame olunur. Gayrimenkule müteallik dava sebebi ne olursa olsun gayrimenkulün aynına veya gayrimenkul üzerinde bir hakka veya muvakkat olsa bile anın zilyetliğine veyahut hakkı hapsine mütedair olanlardır. İrtifak haklarına dair iddialarda, üzerine irtifak hakkı taalluk eden malın bulunduğu mahal mahkemesi salahiyettardır. Dava birden ziyade gayrimenkule ait ise gayrimenkullerden birinin bulunduğu mahal mahkemesinde ikame olunur.” şeklinde düzenleme içermektedir.

Kanunun lafzı dikkate alındığında gayrimenkule ilişkin tüm ayni ve şahsi haklara dayalı davaların, gayrimenkulün bulunduğu yer mahkemesinde açılması gerektiği gibi bir anlam ortaya çıkmaktadır. Fakat ikinci fıkranın incelenmesinden kanun koyucunun “gayrimenkule müteallik davalar” sözüyle kastettiği iddiaların sadece ikinci fıkrada gösterilen neviden olanlar yani gayrimenkulün aynına ilişkin bulunanlar olduğu anlaşılmaktadır.

Taşınmazın aynına ilişkin davaların yanı sıra taşınmaz üzerinde bir hakka ilişkin davalar da HUMK’nın 13’üncü maddesinin birinci fıkrasında ifade edilen taşınmaza ilişkin dava kapsamında yer almaktadır ve taşınmaz üzerindeki hak kavramı irtifak haklarını, taşınmaz mükellefiyetini ve rehin hakkını kapsamaktadır. Nitekim HUMK’nın 13’üncü maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde hiçbir istisna belirlemeden irtifak hakkına ilişkin tüm davalarda yetkili mahkeme olarak taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi olarak belirlenmiştir.

Tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; davacı, davalı Hazinenin irtifak hakkı ile tasarruflarına bırakılan taşınmazlarda irtifak hakkının kaldırılması istemini de içeren talepleri ile muaraza yarattığını belirterek muarazanın giderilmesi istemiş olmasına göre kamu düzenine ilişkin yetki kuralını düzenleyen HUMK’nın 13’üncü maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinin eldeki davada uygulanacağı ve dolayısıyla yükümlü taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi olan Sincan Mahkemelerinin yetkili olduğu kabul edilmelidir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında taraflar arasındaki uyuşmazlığın taşınmazların sözleşmeye uygun kullanılıp kullanılmamasına ilişkin olduğu, eldeki davada ayni hakkın varlığı ile ilgili bir uyuşmazlığın ve dolayısıyla bu davalar bakımından taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkisinin bulunmadığı belirtilerek direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Direnme kararı, açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.

II- Öte yandan birleşen dava yönünden bozma kararına uyularak davanın usulden reddine karar verilmiştir. O hâlde bozma kararına uyularak oluşturulan yeni hüküm incelenmediğinden, davacı vekilinin bu yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

S O N U Ç: Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin direnme kararına yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı Kanun`un 440. maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oy çokluğu ile,

(II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle uyulan kısım yönünden davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 14.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 13.06.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/14858 Karar : 2018/11028 Tarih : 5.06.2018

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.

Dosya içeriğinden, … ili … İlçesi … Mahallesinde yer alan … ada … parsel sayılı taşınmaz bakımından eldeki davanın önce … ‘de açıldığı, ancak … 3. Asliye Hukuk Mahkemesince, uyuşmazlığın taşınmazın aynından kaynaklandığı gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 12. maddesi uyarınca yetkisizliğe ve dosyanın yetkili … Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği; dosya kendisine tevzi edilen … 23. Asliye Hukuk Mahkemesince de, davada ileri sürülen isteğin taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, davaya bakmaya … Asliye Hukuk Mahkemesinin yetkili bulunduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verildiği görülmektedir.

Hemen belirtilmelidir ki; eldeki davada ileri sürülen tazminat isteğinin esasının, murisin gerçekleştirdiği taşınmaz temlikinin mirastan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı iddiasından kaynaklanmakta olduğu ve uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasının anılan iddianın sübutuna bağlı bulunduğu açıktır.

O halde; davanın, kamu düzeniyle ilgili kesin yetki kuralı içeren HMK’nın 12/1. maddesi uyarınca “Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin” olduğu ve taşınmazın bulunduğu yer mahkemesince görülüp sonuçlandırılması gerektiği kabul edilmelidir.

Hal böyle olunca, işin esasının incelenmesi yerine yetkisizlik kararı verilmesi doğru değildir.

Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05/06/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-KARŞI OY-

Dava, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Davacılar, mirasbırakan Mahbub’un … ‘da bulunan … parsel sayılı taşınmazını dava dışı eşine muvazaalı olarak temlik ettiğini, onun tarafından taşınmazın davalıya devredildiğini, davalının da muvazaalı işlemi bilmesine rağmen taşınmazı üçüncü kişilere devrettiğini ileri sürerek, davalıdan miras payları oranında tazminat isteminde bulunmuşlar, davanın açıldığı … 3. Asliye Hukuk Mahkemesince; taşınmazın aynını ilgilendiren davada yetkili mahkemenin … Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu belirtilerek HMK’nun 12. maddesi gereğince yetkisizlik kararı verilmiş, anılan kararın temyiz olunmaksızın kesinleşmesi üzerine dosyanın gönderildiği … 23. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından davanın taşınmazın aynına ilişkin bulunmadığı ve süresi içinde yetki itirazı ileri sürülmediğinden, … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne karşı yetkisizlik kararı verilmiş, bu karar Dairece, muris muvazaasına dayalı tazminat isteminin taşınmazın aynıyla ilgili olduğu ve davaya bakmakla taşınmazların bulunduğu … mahkemelerinin kesin yetkili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararının bozulmasına karar verilmiştir.

6100 sayılı HMK’nun, “Taşınmazın aynından doğan davalarda yetki” başlığını taşıyan 12. madde hükmü şu şekildedir:

“MADDE 12- (1) Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.

(2) İrtifak haklarına ilişkin davalar, üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır.

(3) Bu davalar, birden fazla taşınmaza ilişkinse, taşınmazlardan birinin bulunduğu yerde, diğerleri hakkında da açılabilir.”

Kanun hükmünden çıkan sonuç, “taşınmazın aynı” kavramının, doğrudan mahsus sicilindeki mülkiyete ve onun kullanma şekline ilişkin bir durumu ifade ettiğidir. Yargılamasında ayni hakkın tartışılması, tazminat istemli davayı ayni bir davaya dönüştüremez. Zira, HUMK’nun temyiz incelemesi yönünden halen yürürlükte bulunan 445/4 madde hükmünde: “Gayrimenkule ve buna müteallik ayni haklara ve aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler kat’iyet kesbetmedikçe icra olunamaz.” düzenlemesi gereğince, ilamda icra edilecek kısım aynının tartışıldığı gerekçesi değil, hüküm kısmıdır. Davada, taşınmazın aynının tartışılarak hüküm kısmında tazminata karar verilmesi halinde, anılan madde hükmünün açıklığı karşısında, ilamın kesinleşmeden icra olunamayacağı ileri sürülemeyeceğine göre, taşınmazla ilgili açılan tazminat davasının da, taşınmazın aynına ilişkin olduğu belirtilerek kesin yetki kuralına tabi olacağı ileri sürülemez.

Somut olayda, HMK’nun 6. maddesindeki genel yetki kuralları geçerli olduğu ve davanın ilk açıldığı yer olan … mahkemelerinin yetkisine itiraz edilmediğinden, mahkemenin karşı yetkisizlik kararının doğru olduğu kanaatiyle sayın çoğunluğun bozmaya ilişkin aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/974 Karar : 2018/6031 Tarih : 3.05.2018

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Davacı kadın tarafından, boşanma davasında hükmedilen tedbir nafakasının tahsiline yönelik başlatılan icra takibine erkeğin yaptığı itirazın iptaline yönelik talepte bulunulmuştur.Mahkemece, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesi gereğince davalı erkeğin yerleşim yeri nazara alınarak yetkisizlik kararı verilmiştir.Toplanan delillerden davalı erkeğin icra takibinde yetki itirazında da bulunmadığı anlaşılmaktadır.Yetkiye yönelik itiraz da kamu düzenine ilişkin değildir.Açıklanan sebeple davanın esası hakkında bir karar verilecek yerde yetkisizlik kararı verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, oybirliğiyle karar verildi. 03.05.2018 (Prş.)


YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/2416 Karar : 2017/4538 Tarih : 5.07.2017

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece, yetkisizlik kararı verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz olunmuştur.

Davacı, davalının r vekili olarak çalıştığı döneme ilişkin SGK işveren hissesinin ödenmemesi nedeniyle sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi yapıldığını, davalının haksız olarak borca itiraz ettiğini belirterek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı ise, yetki itirazında bulunarak davanın yetkisizlik nedeniyle ve ayrıca davanın esastan da reddi gerektiğini savunmuştur.

Yerel mahkemece, HMK`nın 6. maddesine göre “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek ve tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir ” şeklindeki düzenleme nedeniyle olduğundan bahisle yetki itirazının kabulü ile yetkisizlik kararı verilmiştir.

Davacı tarafından başlatılan ilamsız icra takibine karşı davalı borçlu, icra takibinde borcun esasına itiraz etmiş, icra dairesinin yetkisine itiraz etmemiştir. İtirazın iptali istemine ilişkin davalarda yetkili olan mahkeme aynı zamanda icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu yerdeki mahkemedir. Ayrıca dava konusu alacak bir miktar para borcudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu`nun 89/1-1 bendi gereğince para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edilir. Şu durumda mahkemece yetki itirazının reddi ile işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken yetkisizlik kararı verilmesi doğru değildir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/7024 Karar : 2017/6228 Tarih : 5.07.2017

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Dava, elektrik aboneliği sözleşmesi kapsamında alınan kayıp kaçak bedelinin iadesi istemine ilişkindir.

… Asliye Ticaret Mahkemesince; her ne kadar davacının tacir kaydının bulunmadığı anlaşılmış ise de davacının mesleki amaçlı tarımsal sulama aboneliğinin bulunması nedeniyle tüketici tanımına uymadığı gibi 4077 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı, bu duruma göre uyuşmazlığının çözümünün genel mahkemelerinin görevi içerisinde kaldığı, davacının tacir olarak kabul edilmesi gerektiği, davalının ise ticari şirket olduğu, tarafların sözleşme ile … Mahkemelerini yetkili kıldıklarından dolayı davanın sadece sözleşme ile belirlenen … Mahkemelerinde görülmesi gerektiği gerekçesi ile yetkisizlik kararı verilmiştir.

… 1. Asliye Hukuk (Ticaret mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesince ise tarafların tacir olmaması nedeniyle HMK`nın 17. maddesi gereğince yetki sözleşmesinin geçerli olamayacağı gerekçesi ile yetkisizlik kararı verilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6. maddesinde “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” denilerek genel yetkili mahkeme düzenlenmiştir.

Bu yetki kuralı kesin olmadığından, HMK`nın 19. maddesinde belirlenen süre ve yöntemle yetkisizlik itirazında bulunulmaz ise davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir ve mahkemece kendiliğinden yetkisizlik kararı verilemez. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Yetki itirazının ileri sürülmesi” başlıklı 19/2. maddesinde; “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.” hükmünü içermektedir. Yine, 116/1-a maddesinde “Kesin yetki kuralının bulunmadığı hallerde yetki itirazı”nı “ilk itiraz” olarak düzenlemektedir. 117/1. madde ise; “ilk itirazların hepsi cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır; aksi halde dinlenemez.” hükmünü içermektedir.

Bundan başka, taraflar sözleşmeye koyacakları bir yetki şartı ve ayrı bir yetki sözleşmesi (bkz. m. 17) ile başka bir yer mahkemesinin yetkili olduğunu kararlaştırabilirler. Ancak dikkat edilmesi gereken husus, 6100 sayılı Kanunla getirilen bu yeni düzenlemede yetki sözleşmesinin sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri arasında yapılabilecek olmasıdır. Zira, 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanununda yetki sözleşmesinin kimler arasında yapılacağı belirtilmediği için yetkinin kamu düzenine ilişkin olmadığı hallerde taraflar istedikleri mahkemeyi yetki sözleşmesi ile yetkili kılabilmektedirler.

Somut olayda; davacı vekilinin, davacıya ait elektirik faturalarına davalı tarafından yansıtılan kayıp kaçak bedelinin haksız ve hukuka aykırı olduğu iddiasıyla, kayıp kaçak bedelinin iadesi istemiyle dava açtığı, davalı tarafından süresinde sunulan cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunulduğu ve yetkili mahkeme olarak … Mahkemelerinin gösterildiği, anlaşılmakla, 6100 sayılı Kanunla getirilen bu yeni düzenlemede yetki sözleşmesinin sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri arasında yapılabilecek olması nedeniyle, davada, HMK`nın 6. maddesi gereğince davalının yerleşim yeri mahkemeleri olan … Mahkemelerinin yetkili olduğu ve davada kesin ve özel yetki kuralının da bulunmadığı anlaşılmıştır.

İnceleme konusu ihtilaf, yetki uyuşmazlığına ilişkin olup, henüz görev uyuşmazlığı bulunmadığından, görev hususu değerlendirilmemiştir. Bu durumda, uyuşmazlıkta … Asliye Ticaret Mahkemesi yetkilidir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK`nın 21 ve 22. maddeleri gereğince; … Asliye Ticaret Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 05/07/2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/26933 Karar : 2017/7823 Tarih : 21.06.2017

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Davacı, cami inşası işinde dış kaplamı taş alımı konusunda davalı şirketle sözleşme yaptığını ve caminin dış duvarında kullanılan taşların davalı şirketten satın aldığını, davalı yetkililerine … iklim şartlarının dikkate alınarak bu iklim koşullarına dayanaklı taşların verilmesinin bildirildiği, davalının bu konuda taahhütte bulunduğunu, kış mevsimininde cami duvarındaki taşlarda çatlamalar ve dökülmeler olduğunu,bu durumun davalıya bildirildiğini, davalının bu durumu düzelteceğini taahhüt ettiklerini, sözleşme gereği olan borcun bir kısmının davalıya ödendiğini, bakiye 21.470,23 TL borç kaldığını, davalının kendisi aleyhine icra takibi başlattığını, davalının taahhüt gereğini yapmadığını, davalıdan alınan taşların ayıplı çıktığını, tüm bu nedenlerle; fazlaya ilişkin hak ve talepleri saklı kalmak üzere, sözleşmenin gereği gibi ifa edilmemesinden dolayı zararının ve bu zararı gidermek için yapacağı masrafların tespitine, hesap edilecek zarar miktarından fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 5.000,00 TL’nin tarafına ödenmesine, bunun mümkün olmaması halinde davalıya olan borçtan mahsubuna, zararının davalıya olan borcundan fazla olması halinde bu miktarın ödenmesine, 30.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir

Mahkemece, dava dilekçesinin yetki yönünden usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

HMK’nin 6.maddesi hükmü uyarınca kural olarak yasada aksine hüküm bulunmadıkça davanın açıldığı tarihte davalının ikametgahı sayılan yer mahkemesi yetkili ise de, davacının istemi para alacağı olduğuna göre Türk Borçlar Kanunu 89. (eski B.K’nin 73.) maddesi gereğince para borcu alacaklıya götürülerek ödenmesi gereken borçlardan olduğundan, davacının yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. Davacı derneğin adresi …/… olup, borcun ifa edileceği yer itibariyle yetkili mahkeme Gevaş Mahkemesi olduğundan, mahkemece işin esasının incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde yetkisizlik nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-3 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 21/06/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/17254 Karar : 2017/9256 Tarih : 13.06.2017

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile başlatılan takipte, borçlunun yasal süresi içinde icra mahkemesine başvurusunda; sair itirazları yanında ikametgahının … olduğunu bu nedenle … İcra Müdürlüğü`nün yetkili olduğunu ileri sürerek takibi yapan … İcra Müdürlüğünün yetkisine itiraz ettiği, mahkemece, takip konusu bonoda … İcra Dairelerinin yetkili kılındığı ve borçlunun ad ve soyadının yanında gösterilen adresin … olduğu gerekçesi ile yetki itirazının reddine karar verildiği görülmektedir.

İİK’nun 50. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken HMK`nun 6. maddesi, “Genel yetkili mahkeme, dava açıldığı tarihte davalı gerçek ve tüzel kişinin yerleşim yeri mahkemesidir. Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre belirlenir” hükmünü içermektedir.

İİK’nun 50/1. maddesine göre, para ve teminat borçlarına ilişkin icra takiplerinde yetkili icra dairesi, HMK’nun 447/2. maddesi atfıyla aynı Kanun`un yetkiye dair hükümleri kıyas yoluyla uygulanmak suretiyle belirlenir. Ayrıca, takip dayanağı akdin yapıldığı yer icra dairesi de yetkilidir.

Buna göre, bonoya dayalı takip, genel yetkili yer olan borçlunun yerleşim yerindeki icra dairesinde (HMK. 6. md.), bonoda öngörülen ödeme yerinde (6102 sayılı TTK’nun 777/3. maddesine göre ödeme yeri gösterilmeyen bonoda, ödeme yeri olarak tanzim yeri kabul edilir) (HMK. 10. md.) ve ayrıca İİK`nun 50/1. maddesi uyarınca bononun tanzim edildiği yerdeki icra dairesinde yapılabilir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun yetki sözleşmesini düzenleyen 17. maddesinde ise; “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır” düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, yetki sözleşmesi düzenleyebilecek şahıslar sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri olarak belirlenmiştir.

Somut olayda; takip dayanağı bonoda keşideci ve lehtar gerçek kişi olup dosyada tacir olduklarına ilişkin belge bulunmadığına göre … İcra Dairelerinin yetkili kılındığına dair yetki kaydı geçersizdir. Ayrıca bono üzerinde tanzim yeri bulunmadığı, tanzim eden ad ve soyadının yanında gösterilen adresin … olduğu, borçlunun bonoda bildirilen … adresine çıkartılan örnek 10 ödeme emrinin bila tebliğ iade edilmesi üzerine yeniden çıkartılan ödeme emrinin 12.01.2016 tarihinde … adresine tebliğ edildiği ve 5 günlük yasal süresi içinde icra mahkemesine başvurduğu görülmüştür.

Bu durumda alacaklının icra takibini başlattığı … İcra Dairesi, bononun tanzim yeri, ödeme yeri ya da borçluların yerleşim yeri olmadığına göre yetkisizdir.

O halde; mahkemece, yetkiye itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ:

Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/23588 Karar : 2017/7032 Tarih : 8.06.2017

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Davacı, davalının şirketten otomobil kredisi kullandığını, davalının ödeme planına göre ödemesi gereken taksitleri süresinde ödemediğini, bunun üzerine ihtarname gönderildiğini, ödeme yapmayınca … 35. İcra Müdürlüğünün 2014/29112 E. sayılı dosyası ile davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalı tarafından takibe itiraz edilmesi üzerine takibin durduğunu belirterek itirazın iptali ile takibin devamına, %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ederiz.

Davalı, yetki itirazında bulunmuş ve ayrıca davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, dava dilekçesinin yetki yönünden reddi ile karar kesinleştiğinde ve istek halinde dosyanın yetkili … Nöbetçi Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

HMK.nun 6. maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkeme, davalının ikametgahının bulunduğu yer mahkemesidir. Ayrıca Türk Borçlar Kanunu’nun 89. maddesinin 1. fıkrasına göre para borcu, aksi kararlaştırılmamışsa, alacaklının ödeme zamanındaki ikametgahında ödenir. Alacaklı, bu para borcunun ödenmesi için kendi ikametgahında takip başlatıp dava açabilir. 6502 sayılı yasanın 73. maddesine göre tüketici davalarının tüketicinin ikametgahı mahkemesinde de açılabileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla dava, davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemelerden birinde açılabilir.

Dava konusu olayda da alacaklı davacı para alacağının ödetilmesi için ikametgahı olan … İcra Dairesi’nde takip başlatmış olup, … Tüketici Mahkemesinde itirazın iptali davası açmıştır. Söz konusu icra dairesi ve mahkeme para alacağının tahsili amacıyla yapılan takip yönünden yetkili icra dairesidir. Bu nedenle mahkemece yapılan yetki itirazının reddiyle işin esasının incelenmesi gerekirken, aksine düşüncelerle davalının ikametgahı mahkemesinin yetkili olduğundan bahisle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-3 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,08/06/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/5583 Karar : 2017/2593 Tarih : 3.05.2017

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Davacı şirketler adına yetkilisi; davalı…‘nun T…Grubu Şirketleri olarak tanımlanan şirketlerin ortağı olduğunu, ve şirketlerin diğer ortakları olan … soyadlı kişilerin kardeşi olduğunu, tüm şirketleri yönetici olarak idare ettiği 1998 yılı ve daha önceki dönemlerde yapmış olduğu muvazaalı işlemler sonucunda tüm şirketlerin bir kısım mallarını ve paralarını kendilerine mal ettiğini, muvazaalı şekilde davalı şirketleri kurup bu şirket üzerinden mal kaçırdığını ve davacıları zarara uğrattığını, zararın ne kadar olduğunun tespit edilemediğini ileri sürerek şimdilik 15.000TLnin zarar tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka ticari kredi temerrüt faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili; yetki, dava ehliyeti ve zamanaşımı itirazında bulunmuş, davanın taraflardan hiçbirinin ikametgahının bulunmadığı Batı Adliyesinde açılamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davalı … ve … Metal San. ve Tic. Ltd. Şirketi dışındaki davalı şirketlerin adreslerinin …a olduğu, 6100 Sayılı HMK’nın 6 ve 7. maddeleri gereğince genel yetkili mahkemenin davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğu, ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılacağı, davalılar için ortak yetkili mahkemenin … Ticaret Mahkemeleri olduğu, davalıların yetki itirazında haklı olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı şirket adına yetkilisi temyiz etmiştir.

Dosyadaki yazılara kararın dayandığı deliller ile gerektirici sebeplere göre, davacı şirketler adına yetkilisinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı şirketler adına yetkilisinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, davacı şirketler adına yetkilisinden harç alınmasına yer olmadığına, 03/05/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/14913 Karar : 2017/2608 Tarih : 30.03.2017

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Davacı vekili, müvekkili şirketin yaklaşık 5 yıldır davalı şirketten televizyon ürünleri satın alıp kendi mağazasında sattığını, 23.01.2014 tarihinde muhtelif cins ve sayıda televizyon alımı için davalı şirketin Bankanın ilgili Şubesine kredi kartı ile 215.000 TL ödeme yapıp, karşılığında müvekkili şirket adına kesilmiş 10 adet tahsilat/avans makbuzları verildiğini, 06.02.2014 tarihinde teslimi kararlaştırılan malların teslim edilmemesi üzerine satış işleminin TBK`nın 212. maddesi uyarınca sona erdiğinden ödenen bedelin iadesi için keşide edilen ihtarnamenin sonuçsuz kalması nedeniyle alacaklarının tahsiline yönelik girişilen icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini iddia ederek, itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmolunmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, HMK`nun 6. maddesinde belirtilen genel yetki kuralları gereği müvekkili şirketin merkezinin bulunduğu mahkemenin yetkili olduğunu, müvekkili şirketin Mağazası Müdürü dava dışı Firma tarafından gerçekleştirilen ve davacının da dahil olduğu bazı firmalarla ilgili şüpheli işlemlerle ilgili soruşturma dosyası bulunduğunu, dava dışı şirketlere faturada gösterilen bedellerin altında bir tutar tahsil edilmek suretiyle satış yaptığı, şirketlerin ödemelerinin başka şirketlere kaydırıldığı, şirketlere fazladan ürün teslim edildiği, şirketlerin satın aldıkları ürün bedellerini ödediklerinin öğrenildiğini, kasten çıkarıldığı düşünülen yangın sonucu davalı şirketin bir kısım evrakının zayi olduğunu, davacı şirketin, yetkili mağaza müdürünün vekalet görevini kötüye kullandığını bilebilecek durumda olduğunu, davacının elindeki tahsilat makbuzlarının müvekkili şirket kayıtlarında bulunmadığını, davacı tarafından yapılan ödemelerin daha önce teslim alınmış mallar için mi yapıldığı yoksa teslim almadığı ürünler için mi yapıldığının belli olmadığını, davacının ödemeyi hangi ürün için yaptığının belli olmadığını, ispat yükünün kendisinde olduğunu, taraflar arasında hesap mutabakatı yapılamadığını, davacı yanın ödeme yapıp yapmadığını ya da ne için yaptığını ispatlayamadığını, satım sözleşmesine konu ürünlerin dahi belirlenemediğini, ceza soruşturmasının bekletici mesele yapılması gerektiğini, davacı yanın görevi kötüye kullanan vekil ile işlem yaptığını savunarak, davanın reddi ile lehlerine tazminata karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre, taraflar arasında mal alışverişi şeklinde ticari ilişki bulunduğu, davalı şirketin kredi kartı ile Firmaya 215.000 TL sipariş verilen mala ilişkin ödeme yaptığı ancak mal tesliminin yapılmadığı, davacı tarafça ödemelerin şirket mağaza müdürüne yapıldığı, tahsilatın davalı şirket hesabına aktarılmama hususunun davalı şirketle şirket müdürü arasındaki iç ilişki niteliğinde olup, teslim edilmeyen mal karşılığı ödenen bedelin iadesi talebinin yerinde olduğu, davacının davalı şirketten alacaklı olduğunun sabit olduğu, davalı şirketin Mağaza Müdürü dava dışı hakkında açılan ceza davasının yargılaması sonucu hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma suçundan alınacak ceza ve beraatin bu dava için esasa etkili olmayacağından dava sonucunun beklenilmeyerek bedeli ödenen ancak mal teslimatı yapılmayan miktarla ilgili davanın kabulü gerektiği, alacağın likit bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 1.480,00 TL. duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 30/03/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.Davacı vekili, müvekkili şirketin yaklaşık 5 yıldır davalı şirketten televizyon ürünleri satın alıp kendi mağazasında sattığını, 23.01.2014 tarihinde muhtelif cins ve sayıda televizyon alımı için davalı şirketin Bankanın ilgili Şubesine kredi kartı ile 215.000 TL ödeme yapıp, karşılığında müvekkili şirket adına kesilmiş 10 adet tahsilat/avans makbuzları verildiğini, 06.02.2014 tarihinde teslimi kararlaştırılan malların teslim edilmemesi üzerine satış işleminin TBK`nın 212. maddesi uyarınca sona erdiğinden ödenen bedelin iadesi için keşide edilen ihtarnamenin sonuçsuz kalması nedeniyle alacaklarının tahsiline yönelik girişilen icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini iddia ederek, itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmolunmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, HMK`nun 6. maddesinde belirtilen genel yetki kuralları gereği müvekkili şirketin merkezinin bulunduğu mahkemenin yetkili olduğunu, müvekkili şirketin Mağazası Müdürü dava dışı Firma tarafından gerçekleştirilen ve davacının da dahil olduğu bazı firmalarla ilgili şüpheli işlemlerle ilgili soruşturma dosyası bulunduğunu, dava dışı şirketlere faturada gösterilen bedellerin altında bir tutar tahsil edilmek suretiyle satış yaptığı, şirketlerin ödemelerinin başka şirketlere kaydırıldığı, şirketlere fazladan ürün teslim edildiği, şirketlerin satın aldıkları ürün bedellerini ödediklerinin öğrenildiğini, kasten çıkarıldığı düşünülen yangın sonucu davalı şirketin bir kısım evrakının zayi olduğunu, davacı şirketin, yetkili mağaza müdürünün vekalet görevini kötüye kullandığını bilebilecek durumda olduğunu, davacının elindeki tahsilat makbuzlarının müvekkili şirket kayıtlarında bulunmadığını, davacı tarafından yapılan ödemelerin daha önce teslim alınmış mallar için mi yapıldığı yoksa teslim almadığı ürünler için mi yapıldığının belli olmadığını, davacının ödemeyi hangi ürün için yaptığının belli olmadığını, ispat yükünün kendisinde olduğunu, taraflar arasında hesap mutabakatı yapılamadığını, davacı yanın ödeme yapıp yapmadığını ya da ne için yaptığını ispatlayamadığını, satım sözleşmesine konu ürünlerin dahi belirlenemediğini, ceza soruşturmasının bekletici mesele yapılması gerektiğini, davacı yanın görevi kötüye kullanan vekil ile işlem yaptığını savunarak, davanın reddi ile lehlerine tazminata karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre, taraflar arasında mal alışverişi şeklinde ticari ilişki bulunduğu, davalı şirketin kredi kartı ile Firmaya 215.000 TL sipariş verilen mala ilişkin ödeme yaptığı ancak mal tesliminin yapılmadığı, davacı tarafça ödemelerin şirket mağaza müdürüne yapıldığı, tahsilatın davalı şirket hesabına aktarılmama hususunun davalı şirketle şirket müdürü arasındaki iç ilişki niteliğinde olup, teslim edilmeyen mal karşılığı ödenen bedelin iadesi talebinin yerinde olduğu, davacının davalı şirketten alacaklı olduğunun sabit olduğu, davalı şirketin Mağaza Müdürü dava dışı hakkında açılan ceza davasının yargılaması sonucu hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma suçundan alınacak ceza ve beraatin bu dava için esasa etkili olmayacağından dava sonucunun beklenilmeyerek bedeli ödenen ancak mal teslimatı yapılmayan miktarla ilgili davanın kabulü gerektiği, alacağın likit bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 1.480,00 TL. duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 30/03/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/477 Karar : 2017/1782 Tarih : 6.03.2017

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Dava, yersiz ödenen aylıkların tahsiline yönelik icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Davalıya, yaşamını yitiren sigortalı üzerinden hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla aylık bağlandığı, ancak boşandığı eşiyle talep konusu dönemde fiilen birlikte yaşadığının belirlenmesi üzerine, davalı Kurumca talep konusu dönemde yersiz olarak ödenen aylıkların tahsili için … 3.İcra Müdürlüğü 2015/37780 E. sayılı takip dosyası ile icra takibi yapılmış,yapılan takiplere davalı tarafından süresinde verilen itiraz dilekçesi ile itiraz edilmiş, icra müdürlüğü tarafından ica takibinin durdurulmasına karar verilmiştir. İtiraz üzerine, davacı tarafça, itirazın iptali ve asıl alacağın % 40’ı oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsili talep edilmiştir.

Davanın, yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56’ncı maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96’ncı madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan madde 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5510 sayılı Yasa’nın 56. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan 2009/86 Esas numaralı başvuru, 28.04.2011 tarihinde verilen karar ile reddedilmiştir.

Gelirin/aylığın kesilme tarihi ile Kurumun geri alım (istirdat) hakkının kapsamına ilişkin olarak; eylemli birlikte yaşama olgusunun gerçekleşme/başlama tarihi esas alınarak bu tarih itibarıyla gelir/aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun/yersiz kabul edilmeli, ancak, söz konusu madde 01.10.2008 günü yürürlüğe girdiğinden, eylemli birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmemeli, başka bir anlatımla 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku söz konusu olmamalı, böylelikle açıklığa kavuşturulacak yersiz ödeme dönemine ilişkin

olarak 5510 sayılı Kanun’un 96’ncı maddesine göre uygulama yapılmalıdır. İnceleme konusu 56’ncı maddede, “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle” ibareleri yer aldığından, birden fazla evlilik ve doğal olarak birden fazla boşanmanın gerçekleşmiş olması durumunda, boşanılan herhangi bir eşle eylemli olarak birlikte yaşama durumunda madde hükmünün uygulanacağı gözetilmelidir.

Bu tür davalarada davacının boşandığı eşi ile eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu aşamada, özellikle, Anayasa’nın 20., 5510 sayılı Kanunun 59., 100., 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28., 45., 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 3., 45 – 53., 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32., 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6., 24 – 33., 189., 190., 191., 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6., 19., 20., maddeleri ve diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili Nüfus Müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili Nüfus Müdürlüğü’nden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, medula sisteminde kayıtlarda görülen adresler ilgili sağlık kuruluşlarından araştırılmalı, eşlerin boşanma sebebi, boşanma ilamında velayet, çocukla kişisel ilişki, nafaka, tazminat hükümleri varsa nasıl yerine getirildikleri belirlenmeli, boşanılan eş 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta ise ödeme için adına açılan banka hesabında kayıtlı yerleşim yeri saptanmalı, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge/bölgeler yönünden geniş kapsamlı Kolluk araştırması yapılmalı, anılan mahallelerde görev yapmış/yapmakta olan muhtar ve azalardan istem hakkında düşünce edinmeye yetecek kadarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, Kurum işlemine dayanak tutanakları tutan görevliler dinlenilmeli, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.

Somut olayda mahkemece, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve kayıtlar değerlendirilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dava öncesinde, davacı Kurum tarafından ortak adres olarak tespit edilen … Mahallesi 27040 Nolu Caddesi … Yapı Sitesi 20. Blok No:6 …/… adresinde araştırma yapılmış, çevreden edinilen bilgilere göre dava ve boşanmış olduğu eşinin hiç ayrılmadıkları, birlikte yaşadıkları tespiti yapılmıştır. Davacı ve boşanmış olduğu eşinin; 10.03.2007 tarihinden itibaren,… … Sok.No:36/1, …/…, 27.08.2008 tarihinden itibaren … Mah.27040 Nolu … Yapı Sitesi 20.Blok No:6 ../.. adreslerinde ikamet ettikleri tespit yapılmış, 11.10.2010 tarihinden itibaren adreslerinde farklılaşma olduğu belirtilmiştir.

Yapılan yargılamada, davacı Kurum tarafından yapılan adres tespiti dışında, dava konusu uyuşmazlık dönemini tam olarak kapsar şekilde adres tespiti yapılmamıştır. Kurum tarafından tespit edilen yerleşim yeri adreslerinde de, 2003-2010 döneminde muhtarlık yapan … ve davalı tanıkları dışında, re’sen tanık tespiti yapılarak başka tanık dinlenilmemiştir. Bu kapsamda tüm uyuşmazlık konusu dönem için, davacı ve boşanmış olduğu eşinin yerleşim yeri adresleri yöntemince tespit edilmeli, yukarı da belirtildiği şekilde bu adreslerde fiilen birlikte yaşayıp yaşamadıklarının tespiti hususunda araştırma yapılmalı, muhtar, aza, yönetici, kapıcı gibi kişiler ve yeterli sayıda komşu tanığı re’sen tespit edilerek dinlenilmeli, sonucuna göre karar verilmelidir.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 06.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2015/842 Karar : 2017/223 Tarih : 8.02.2017

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Dava, kıdem tazminatı ile hafta tatili, fazla çalışma ile genel tatil ücreti alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait işyerinde 01.11.2006 tarihinden 18.01.2013 tarihine kadar saha operasyon bölge müdürü olarak, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını ve iş sözleşmesini, müvekkilinin onayı alınmadan görev yerinin değiştirilmesi ve işyerindeki statüsünün düşürülerek ücret ve diğer özlük haklarının kötüleştirilmesi nedenleriyle haklı sebeple fesih ettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti alacağı, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağı ile hafta tatili alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Yerel Mahkemece ön inceleme aşamasında dosya üzerinden inceleme yapılarak, “İş Mahkemeleri Kanununun 5. maddesindeki düzenleme doğrultusunda davalı şirketin adresinin Şişli/İstanbul olduğu, davacının satış şefi olarak davalı şirketin Kayseri`de bulunan işyerinde fiilen görev yaptığı, davacının çalıştığı iş yerinin bulunduğu Kayseri Nöbetçi İş Mahkemelerinin yetkili olduğu” gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliğine, kararın kesinleşmesinden itibaren süresi içerisinde başvurulması halinde dava dosyasının yetkili ve görevli Kayseri Nöbetçi İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Davalı vekili bozma kararından sonra verdiği cevap dilekçesinde, davacının önce Adana’da ve sonrasında Kayseri’de çalıştığını, davalı şirketin ise Şişli/İstanbul’daki adresinde faaliyet gösterdiğini, İzmir Mahkemelerinin yetkili olmadığını belirterek, davanın öncelikle yetkisizlik nedeniyle, mahkeme aksi kanaatte ise esastan reddini savunmuştur.

Yerel Mahkemece davacının Adana’da çalışmakta iken Kayseri’ye atandığı, tarafların birbirlerine gönderdikleri noter ihtarnamelerine göre de davacının Kayseri`de fiilen göreve başladığı ve yaklaşık 3 ay çalıştığının belirlendiği ve sabit olduğu, yetki durumunun tespiti yönünde eksik tahkikatın bulunmadığı ve davacının son çalıştığı işyeri adresinin Kayseri yargı çevresinde bulunduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının son defa çalıştığı işyerinin neresi olduğunun araştırılmasına gerek olup olmadığı, varılacak sonuca göre de yetkili mahkemenin belirlenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Davanın yasal dayanağını oluşturan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu`nun 5. maddesi iş uyuşmazlıklarında yer itibari ile yetkili iş mahkemelerini belirlemiştir.

Bu maddede “İş Mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme muteber sayılmaz.” hükmü yer almaktadır.

Maddenin gerekçesinde ise “gerek işçi, gerek işveren veya vekili tarafından bu kanuna göre iş mahkemesinde açılacak davalarda hangi yer mahkemesinin yetkili olduğunu göstermek üzere tedvinine lüzum görülen bu madde, Hükümet tasarısında derpiş edilmemiş olan bir ihtiyacı karşılamaya matuf bulunmaktadır. Bilhassa işçilerin içinde bulundukları şartlar bakımından, dava olunanın ikametgahı mahkemesinde dava açmaya mecbur kalmalarından doğabilecek güçlüklerin önlenmesi maksadıyla, bu davaların, dava olunanın Medeni Kanun gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde açılabileceği gibi işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili yer mahkemesinde de görülebileceği esası konulmuş, kamu intizamı bakımından konulmuş bu yetki hükmünün hilafına mukavele yapılamayacağı da tashih edilmek suretiyle işverenlerin işçiler tarafından aleyhlerine dava açılmasını güçleştirmek üzere iş mukavelelerinde veya işyeri dahili talimatnamelerinde başka yargı merci tayin etmeleri önlenmiştir” denilmektedir.

Anılan düzenleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 6. maddesinde düzenlenen genel yetki kurallarına uygun olup, buna ek olarak işçinin işini yaptığı yer mahkemeleri de iş davaları için yetkili kılınmaktadır. Bu yetki kuralı, işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya İş Kanununa dayanan alacak ve hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklar yönünden kamu düzenine ilişkindir. Öngörülen kamu düzeni etkisinin, ilke olarak işverene karşı ve yalnız işçinin yararına olduğu, burada işçinin değil işverenin sözleşme serbestisinin kısıtlandığı, bu nedenle anılan maddenin yetki ile ilgili genel hükümleri kaldırmadığı, sadece genel hükümlerle birlikte öngörmüş olduğu, işyeri esasına dayanan yetkiyi bertaraf edecek anlaşmaları geçersiz kılacağı, geçersizliğin sadece işvereni hedef tuttuğu anlaşılmaktadır.

Nitekim bu ilke Hukuk Genel Kurulu’nun 03.07.2013 gün ve 2012/10-1832 E., 2012/427 K.; 25.09.2013 gün ve 2013/22-186 E., 2013/1391 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olaya bakıldığında, davalı şirketin yerleşim yerinin Şişli/İstanbul olduğu, davacının davalı şirket bünyesinde Adana’da çalışmakta iken Kayseri’deki birimde görevlendirildiği, görev yeri değişikliğini kabul etmeyerek iş sözleşmesini haklı sebeple feshettiğini bildirdiği, Kayseri’de hiç çalışmadığını beyan ederek davayı İzmir İş Mahkemesinde açtığı, yerel mahkemece davalı işverene dava dilekçesi tebliğ edilmeden, ön inceleme aşamasında davacının çalıştığı işyerinin Kayseri`de bulunduğu, bu nedenle Kayseri İş Mahkemesinin yetkili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verildiği anlaşılmaktadır.

Dosya kapsamı itibariyle, davacı işçinin görevlendirildiği Kayseri’deki işyerinde görevine başlayıp başlamadığı hususunun açıklığa kavuşmadığı, dolayısıyla davacının son defa çalıştığı işyerinin nerede olduğu konusunda taraflar arasındaki ihtilafın çözümlenmemiş olduğu görülmektedir. Oysaki davalı işverenin ikametgâhının bulunduğu yer mahkemesinin yanında davacı işçinin son defa çalıştığı işyerinin bulunduğu yer mahkemesinin de yetkili olduğu ve bu iki mahkemenin hangisinde dava açılacağı hususunda tercih hakkının davacıya ait olduğu hususunun gözetilmesi gerekmektedir.

Bu itibarla, mahkemece öncelikle dava dilekçesi davalı tarafa tebliğ edilerek tarafların gösterecekleri delillerin değerlendirilmesi, davacının son görev yerinin tereddüde yer bırakmayacak şekilde belirlemesi ve davacının tercihine göre davaya bakacak yetkili mahkemenin belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile karar verilmesi hatalı olmuştur.

Belirtilen bu maddi ve yasal olgular gözetildiğinde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, eksik araştırma ve hatalı kabulle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/11629 Karar : 2016/8883 Tarih : 13.10.2016

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Davacı vekili, müvekkili tarafından sigortalı … seyir halinde iken davalı …`a ait büyük baş hayvanların aniden yola çıkması sonucu tek taraflı maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, sigortalı araçta meydana gelen hasar bedelinin sigortacısı müvekkili tarafından ödendiğini, kazanın meydana gelmesinden davalı yanın kusurlu olduğunu, sigortalıya ödenen hasar bedelinin davalıdan tahsili amacıyla … sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, davalının takibe itiraz ettiğini, itirazın borçtan kurtulmaya yönelik olduğunu belirterek davalının itirazının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, icra takip dosyasında yetki itirazında bulunduklarını, yetki itirazlarını aynen tekrar ettiklerini, kazada araç sürücünün asıl kusurlu olduğunu, yola girmemiş ineğe çarptığını, inek için kendisine 2.000,00 TL ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, kasko sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine dayanan itirazın iptali istemine ilişkindir.

6100 sayılı HMK.’nin genel yetkiyi düzenleyen 6. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. “7. maddesinde de,” davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır. Birden fazla davalının bulunduğu hâllerde, davanın, davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.” denilmektedir. Yine aynı Yasa`nın 16. maddesinde ise, “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” hükmü yer almaktadır.

Diğer taraftan 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu`nun 110. Maddesinde ise “Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentanın bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi, kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.” ifadesine yer verilmiştir.

HMK 16. madde hükmü, HUMK.’daki düzenlemeye oranla daha genişletilmiş ve ayrıntılandırılmıştır. Ancak, HMK.`nda kesin yetki halleri açıkça sayılmış olup, haksız fiile ilişkin davalardaki yetki, kesin yetki olmayıp, bir seçimlik yetkidir. ” (…)

Bir davada, birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa, davacı bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiçbirinde açmaz ve yetkisiz bir mahkemede açarsa, o zaman seçme hakkı davalılara geçer. Somut olayda Mahkemece, itirazın iptaline ilişkin açılan davalarda icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu yerdeki mahkemelerin olduğu, itirazın iptali davasının dinlenebilmesi için de o mahkemenin bulunduğu yerdeki icra dairesinde usulüne uygun olarak yapılmış bir icra takibinin bulunması gerektiği, davalı aleyhine… Müdürlüğünde icra takibi başlatıldığı, yetkili …başlatılmış icra takibi olmadığı, bu itibarla davalının yetki itirazının yerinde olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiştir.

Dava her ne kadar itirazın iptali şeklinde açılmış ise de uyuşmazlık trafik kazasından kaynaklanmakta olup, trafik kazası netice itibari ile bir haksız fiildir. İİK`nda itirazın iptali davalarında icra takibinin yapıldığı yer mahkemesinin yetkili olduğu hususunda bir düzenleme mevcut değildir. Davacı taraf HMK 6.maddesi gereğince genel yetkili mahkeme olan davacının dava tarihindeki yerleşim yeri olan… dava açmıştır. Bu durumda genel yetkili olan iş bu mahkemece, işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gibi hatalı, gerekçesiz ve eksik şekilde yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir.

Kabule göre ise, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmesi halinde yetkili mahkemenin hangisi olduğunun da gerekçelendirilerek kararda gösterilmesi gerektiği halde somut olayda Mahkemece yetkili mahkemenin gösterilmemesi de doğru değildir.(HMK 19/3) Yine dava 6100 sayılı HMK zamanında açılmış olup,6100 sayılı HMK 331/2 maddesinde “yargılamaya başka bir mahkemede devam edilecekse yargılama giderlerine o mahkemenin hükmedeceği” hükmünün düzenlenmiş olmasına göre, yetkisizlik kararı veren mahkemece davalı lehine 1.500,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/9026 Karar : 2016/5505 Tarih : 28.09.2016

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Dava, ödenmeyen kira alacağının tahsili ile taşınmazın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili dava dilekçesinde, davalı …‘ün … adresinde bulunan taşınmazı 26/08/2009 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile kiraladığını, Cumhuriyet Savcısı olan davalı …`ün … Cumhuriyet Savcılığından … Cumhuriyet Savcılığına atandığından ATGV Konut Yönetmeliğinin 19. Maddesindeki iki aylık süre dolduktan sonra 06/09/2015 tarihinde lojmanı boşaltması gerekirken bu tarihte lojmanı tahliye etmediğini, görev süresi bitmesine rağmen lojmanların boşaltılmamasının lojman sırası bekleyenler yönünden büyük haksızlıklar meydana getirdiğini ve bu haksız kullanımın da büyük maddi zarar verdiğini belirterek davalının dava konusu taşınmazdan tahliyesini ve 6.466,45 TL kira alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece; davalının tacir veya kamu tüzel kişisi olmadığı bu nedenle HMK.17. maddesinin uygulanamayacağı, taraflar arasındaki yetki sözleşmesi HMK.nun yürürlüğe girmesinden önce yapılmışsa da yetki sözleşmesinin geçerli olması ile zaman bakımından uygulanması kavramlarının birbirinden farklı olduğu, maddi hukuk bakımından geçerli olan bir sözleşmenin usul hukuku bakımından uygulanamayabileceği, nitekim HMK’nun 448.maddesinde; kanun hükümlerinin, tamamlanmış işleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağının belirtildiği, HMK yürürlüğe girdikten sonra, taraflar arasında HMK yürürlüğe girmeden önce yapılan yetki sözleşmesinin geçersiz olduğu, yetkili mahkemenin İstanbul Bakırköy Sulh Hukuk Mahkemeleri olduğu gerekçesiyle davanın yetki yönünden reddine karar verilmiştir.

Kira alacağı davalarında hangi mahkemenin yetkili olduğu genel yetki kurallarına göre belirlenir. HMK’nın 6. maddesi hükmü gereğince davalı kiracının ikametgah mahkemesi yetkili olduğu gibi aynı Yasanın 10.maddesi ve 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanun`unun 89.maddesi gereğince kira borcu alacaklıya götürülerek ödenmesi gereken borçlardan olması nedeniyle davacının ikametgah mahkemesi de yetkilidir. Kural olarak davanın konusu sözleşmeden doğan para borcu olup da olayımızda olduğu gibi sözleşmede aksi kararlaştırılmamış ise, bu para borcu alacaklının (davacının) ödeme zamanındaki ikametgahında ödenir. Bir başka anlatımla kira parası kiraya verenin ayağına götürülüp

ödenecek borçlardandır. Bu nedenle davacı alacaklının ikametgah mahkemesi olan davaya bakan mahkeme de yetkili olduğundan işin esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi doğru değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 28.09.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/30543 Karar : 2016/16919 Tarih : 29.09.2016

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Davacı, … 18/03/2015 tarih ve 38 sayılı kararının uygulanmasının tedbiren durdurulmasına ve iptaline, iptali istenilen karar ile gerçekleştirilen İstanbul 4 nolu şubesinin bölünmesi işleminin ve bu karar ile yeni kurulan … 10 nolu şubenin tüm faaliyetlerinin tedbiren durdurulmasına, … 10 nolu şubenin ortadan kaldırılmasına ve bu şube üyelerinin İstanbul 4 nolu şubeye bağlanmasına karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Yerel mahkeme kararının davalı … genel merkezi vekili tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 22.03.2016 gün ve 2016/8743 Esas, 2016/6877 Karar sayılı kararı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece, sendika şubelerinin tüzel kişiliğinin bulunup bulunmadığı konusunda 6356 Sayılı … ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununda bir hüküm bulunmadığı, sendika şubeleri her ne kadar genel merkeze bağlı olup, sendikanın ana tüzüğü doğrultusunda faaliyette bulunsalar da bir banka veya şirket şubesi gibi yönetilmeyip faaliyet yürütmedikleri, yöneticilerinin banka şubesi gibi merkezden atanmadıkları, …gibi organları oldukları, Genel Kurul yaptıkları yöneticileri genel merkezden bağımsız olarak seçilebildikleri, ana tüzüğe aykırı olmayan bağımsız kararlar alabildikleri, dolayısıyla genel kurul yapabilen ve organlarını seçebilen her kuruluşun ve şubenin tüzel kişiliğinin bulunduğu dava ve taraf ehliyetinin olduğu ve genel merkezi…’da bulunan kuruluşların işlemlerine karşı davaların …’da açılması zorunludur denilmesinin Türkiye’nin dört bir yanından insanları dava açmak için ..ya gelme mecburiyetinde bırakma anlamına geleceği, bu şekilde açılacak davaların çok pahalıya mal olacağı ve insanların hak aramaktan vazgeçmek zorunda kalacağı gerekçeleri ile bozmaya karşı direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı süresi içinde … genel merkezi vekili tarafından temyiz edilmiş olup, Dairemizin 6352 sayılı kanunun 40. maddesi ile eklenen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun geçici ikinci maddesi uyarınca öncelikle inceleme yetkisi olduğu anlaşılmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Dairemizin “…… hukukunda, tüzel kişiliğin sadece sendika genel merkezlerine ait olması ve sendika şubelerinin tüzel kişiliğinin bulunmaması sebebiyle, genel merkez ile şube

arasında menfaat çatışması durumunun bulunması hali dışında sendika şubelerine dava yöneltilemez. Bu nedenle somut uyuşmazlıkta …davalı olarak gösterilmişken, taraf ehliyeti bulunmayan 10 nolu şubenin de davalı olarak gösterilmesi ve adı geçen şubenin mahkemece tüzel kişiliğinin kabul edilmesi isabetsizdir.” ve “6100 sayılı HMK’nun 6/1.maddesine göre genel yetkili mahkeme davalının yerleşim yeri mahkemesidir. Davalı …`nın merkezi … olduğuna göre davada yetkili mahkeme bu hali ile…İş Mahkemeleridir. Her ne kadar .. ilişkin bir işlem yapılmış ise de, şubenin yaptığı bir işlem ya da aldığı bir kararın iptali sözkonusu olmadığından, davada şubenin bulunduğu yer mahkemesi olan .. Mahkemeleri yetkili değildir. Mahkemece yetkisizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde işin esasına girilerek karar verilmesi hatalıdır.” gerekçeleri ile verdiği bozma kararı usul ve yasaya uygun olup yerel mahkemece direnmenin yerinde olmadığı anlaşıldığından, temyiz incelemesinin yapılmak üzere dosyanın 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun geçici ek ikinci maddesi uyarınca yetkili ve görevli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na GÖNDERİLMESİNE, 29.09.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/12344 Karar: 2015/10489 Tarih: 04.11.2015

  • HMK 6. Madde

  • Genel Yetkili Mahkeme

Dava, ölüm aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.

Alanya İş Mahkemesince; somut olayda davacı ile ilgili işlemlerin Muratpaşa Bolu Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünce gerçekleştirildiğinden davanın Antalya İş Mahkemelerinde görülmesi gerektiği gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.

Antalya 1. İş Mahkemesince ise; davalının Alanyada şubesi bulunduğu, davalı tarafça da süresi içinde yetki itirazında bulunulmadığı gerekçesiyle yetkisizlik yönünde hüküm kurulmuştur.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5. maddesinde5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5. maddesinde; “İş Mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme muteber sayılmaz.” hükmü getirilmiştir. Yine, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 15. maddesinde “ Bu Kanunda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.” düzenlemesi uyarınca yetki konusunun 6100 sayılı Kanunun 6 ve 14. (1086 sayılı Kanun 9 ve 17.) maddeleri uyarınca çözümlenmesi gerekmektedir. Bu durumda yetkili mahkeme, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının bulunduğu Ankara İş Mahkemeleri veya işlemleri yürüten şubenin bulunduğu yer mahkemeleridir.

Somut olayda uyuşmazlık; davacının ölüm aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir. Davacı bağkur hizmeti bulunan eşinin vefatı sebebiyle ölüm aylığı bağlanması talebinde bulunmuş, bu talebi Antalya Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Muratpaşa Sosyal Güvenlik Merkezinin 13/10/2011 tarih ve 18.885.112 sayılı yazısıyla müteveffanın prim borcu bulunması sebebiyle reddedilmiştir. Davacının ölüm aylığının bağlanması talebinin reddine yönelik işlemin Antalya Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Muratpaşa Sosyal Güvenlik Merkezinince yapıldığının anlaşılmasına göre uyuşmazlığın Antalya İş Mahkemesince çözümlenmesi gerekmektedir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK’nın 21, 22. maddeleri gereğince Antalya 1. İş Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 04.11.2015 tarihinde oy birliği ile, karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS