İhtiyari Dava Arkadaşlığı
HMK Madde 57
(1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması
HMK Madde 57 Gerekçesi
“İhtiyarî dava arkadaşlığı” başlığını taşıyan 62 nci (yasada 57 nci) madde hükmü 1086 sayılı Kanundaki 43 üncü maddedeki ifadelerin günümüz Türkçesine uyarlanmış hâlini ifade etmektedir.
İhtiyarî dava arkadaşlığını oluşturan sebepler, 1086 sayılı Kanunda iki bent altında düzenlenmişken, yeni değişiklikle üç bent olarak kabul edilmiştir.
Birinci bentte, 1086 sayılı Kanundaki “iştirak hâlinde bulunması” ifadesinin elbirliği mülkiyetini çağrıştırması ve kavramlar arasında doğması muhtemel karışıklığı önlemek açısından, “elbirliği mülkiyeti dışındaki bir sebeple ortak olması” ifadesine yer verilmiştir.
1086 sayılı Kanunun 43 üncü maddesinin (1) numaralı bendinin ikinci cümlesinde yer alan ihtiyari dava arkadaşlığını oluşturan sebep, bu düzenlemede (b) bendi olarak günümüz Türkçesine çevrilmiştir.
İhtiyarî dava arkadaşlığını oluşturan diğer bir sebep de (c) bendinde düzenlenmiştir. İhtiyarî dava arkadaşlığının amaçları dikkate alınarak (usul ekonomisi, çelişkili kararı önlemek gibi) 1086 sayılı Kanun hükmünden farklı bir biçimde ihtiyarî dava arkadaşlığından söz edilebilmesi için davanın temelini oluşturan, vakıaların yanı sıra hukukî sebeplerin de aynı veya benzer olmasının gerektiği vurgulanmıştır. Böylece “davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukukî sebeplerin birbirine benzer olması” ifadesiyle, ihtiyarî dava arkadaşlığını oluşturabilecek sebepler daha da genişletilmiştir. Bu husus, Türk hukukunda gerek öğreti gerek Yargıtay uygulamalarına uygun bir düzenlemeyi içermektedir. Benzer düzenlemelere Almanya ve Avusturya kanunları ile İsviçre’nin Neuchatel Usul Kanununda da rastlamak mümkündür.
HMK 57 (İhtiyari Dava Arkadaşlığı) Emsal Yargıtay Kararları
Hukuk Genel Kurulu 2022/64 E. , 2022/963 K.
- HMK 57
- İhtiyari dava arkadaşlığında her bir davalı için ayrı bir dava vardır.
İhtiyarî dava arkadaşlığı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 57. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması; ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri ve davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukukî sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması hâllerinde birden çok kişi birlikte dava açabileceği gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir.
Birlikte dava açma hakkına sahip olanlar, davalarını birlikte açmak zorunda değildirler. Bu kişilerden her biri ayrı ayrı dava açabilecekleri gibi, dilerlerse (isterlerse) birlikte de dava açabilirler. Birlikte dava açılması durumunda, davacılar arasında dava arkadaşlığı doğar; fakat bu, ihtiyarî (isteğe bağlı) bir dava arkadaşlığıdır. Davalılar arasındaki ihtiyarî dava arkadaşlığı bakımından da durum böyledir. Meselâ, alacaklı, müteselsil borçlulardan (BK m.162 vd) her birine karşı ayrı ayrı dava açabileceği gibi, isterse, müteselsil borçluların bir kaçına veya tümüne karşı birlikte dava açabilir. Bu durumda, davalı tarafta bulunan müteselsil borçlular ihtiyarî dava arkadaşı durumundadır; yani, bunlara karşı birlikte dava açılması zorunlu değildir. Dolayısıyla davacılar arasında ihtiyarî dava arkadaşlığı hâlinde, ihtiyarî dava arkadaşları davalarını bir dilekçe ile açabilirler. Aynı şekilde davalılar arasında ihtiyarî dava arkadaşlığı hâlinde, bu kişilere karşı tek bir dilekçe ile dava açılabilecektir.
İhtiyarî dava arkadaşlığında, dava arkadaşları sadece davanın yürütülmesi noktasında birlikte hareket ederler. Bu durum, zaman, emek ve masraftan tasarruf sağlar, tahkikat ve yargılamayı kolaylaştırır, basitleştirir ve nihayet çelişik hükümler verilmesini önler. Buna karşılık esas bakımından dava arkadaşlarının davaları birbirinden bağımsızdır. Başka bir deyişle mecburi dava arkadaşlığının aksine ihtiyarî dava arkadaşlığında dava arkadaşı kadar dava söz konusudur. Bu davalar sadece biçimsel bakımdan birlikte açılmıştır. Bu husus HMK’nin 58. maddesinde “İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder.” şeklinde ifade edilmiştir. Dolayısıyla ihtiyarî dava arkadaşlığında her dava arkadaşı kendi davası hakkında diğer dava arkadaşlarından farklı biçimde hareket edebilir.
İhtiyarî dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsız olduğundan ihtiyarî dava arkadaşlarından her biri yalnız kendisi yönünden verilen karar için kanun yoluna başvurabilir. Süresinde kanun yoluna başvurmamış olan ihtiyarî dava arkadaşları hakkında hüküm kesinleşir ve şekli anlamda kesin hüküm ortaya çıkar. Diğer dava arkadaşlarının kanun yoluna başvurması üzerine karar bozulursa, bu bozmadan kanun yoluna başvurmamış, bu nedenle hakkında verilen hüküm kesinleşmiş olan ihtiyarî dava arkadaşları yararlanamaz.
Şekli anlamda kesin hüküm kanunlarda ayrı bir müessese olarak düzenlenmemiş olup bir nihai kararın şekli anlamda kesin hüküm ifade etmesinden o karara karşı artık kanun yollarına başvurulamayacağı anlaşılır. Şekli anlamda kesinleşmenin amacı, hükmün olağan kanun yollarına başvurularak değiştirilememesi ve davanın sona ermesidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.04.2003 tarihli ve 2003/20-266 E, 2003/285 K. sayılı kararı).
Bir nihai karar şekli anlamda kesinleşince tarafların o davada takip ettikleri amaç gerçekleşmiş olur. Fakat bu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın değil ancak görülmekte olan davanın sona ermesi anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle bundan sonra taraflar arasında aynı uyuşmazlığın yeni bir dava konusu yapılamaması için nihai kararın maddi anlamda da kesinleşmiş olması gerekir.
Şekli anlamda kesin hüküm kanunlarda düzenlenmemiş olmasına rağmen maddi anlamda kesin hüküm ve sonuçları HMK’nın 303. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre bir davada maddi anlamda kesin hükümden söz edilebilmesinin ilk şartı o hükmün şekli anlamda kesinleşmiş olmasıdır. Şekli anlamda kesinlik maddi anlamda kesinliğin ön ve temel şartını oluşturur. Bundan başka her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki kesin hüküm kamu düzenindendir ve dava şartı olarak kabul edilmiştir (HMK m.114/1-i).
Bir nihai kararın şekli anlamda kesin hüküm ifade etmesi için o karara karşı kanun yollarının kapalı olması veya kanun yoluna başvurulduktan sonra artık başka kanun yolunun bulunmaması gerekir. Başka bir deyişle mahkemenin nihai kararına karşı başvurulacak bir kanun yolunun artık kalmaması veya baştan itibaren zaten hiç bulunmaması hâlinde bu karar şekli anlamda kesinleşir. Bir nihai karara karşı başvurulacak kanun yolunun olmayışı iki şekilde karşımıza çıkar. Bunlardan birincisi, mahkemece verilen karara karşı kanun yoluna başvuru imkânı yoktur ve bu nedenle nihai kararın verilmesiyle şekli anlamda kesinlik ortaya çıkar. Örneğin miktar ve değeri kesinlik sınırını geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararlar bu şekildedir. Yine özel kanun hükümleri gereğince kesin olduğu belirtilen kararlarda verildikleri anda şekli anlamda kesin hüküm ifade eder (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü C. V, İstanbul, 2001, s. 4981 vd.).
İkincisi ise mahkeme kararına karşı kanun yoluna başvuru imkânı varken ya süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak yahut da kanun yoluna başvurmaktan açıkça feragat edilerek hüküm şekli anlamda kesinleşir. Ayrıca karara karşı kanun yoluna başvurulduğu durumlarda başvuru üzerine verilen karardan sonra başvurulacak kanun yolu kalmamış ise karar şekli anlamda kesin hüküm ifade eder. Dolayısıyla bir mahkeme kararına karşı kanun yoluna başvuru imkânının hiç bulunmaması veya kanun yoluna başvuru imkânı bulunmakla birlikte, bu yola hiç başvurulmaması ya da öngörülen bütün olağan kanun yollarının tüketilmesi ile karar şekli anlamda kesinleşmiş olur (Atalı, Murat: Pekcanıtez Usûl Medenî Usûl Hukuku, İstanbul, 2017, s. 2055 vd.).
Şekli anlamda kesinlik kural olarak ortadan kaldırılamaz. Bunun tek istisnası, olağan kanun yolu süresinin geçirilmiş olmasına karşı eski hâle getirme talebinde bulunulması (HMK m. 95-101) ve bu talebin yerinde görülerek kabul edilmesidir. Başka bir deyişle sadece eski hâle getirme talebinin kabul edilmesi şekli anlamda kesinliği ortadan kaldırır. Dolayısıyla eski hâle getirme talebinin kabul edilmesi haricinde kamu düzeni iddiası da dâhil olmak üzere hiçbir şekilde şekli anlamda kesin hüküm ortadan kaldırılamaz.
Kesin hüküm öncelikle hükmü veren mahkeme de dahil diğer bütün mahkemeleri bağlar. Mahkemeler aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdır; aynı davayı yeniden inceleyemezler. Yasama ve yürütme organları ile idare de kesin hükme uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını (kesin hükmü) hiçbir surette değiştiremezler (Anayasa m. 138/5). Dolayısıyla kesin hüküm, sonradan çıkarılan bir kanunla da değiştirilemez ve ortadan kaldırılamaz. Yine sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararı da kesinleşmiş hükümleri etkilemez.
Hemen belirtilmelidir ki; şekli anlamda kesin hüküm ile usulî kazanılmış hak kavramları birbirinden tamamen farklı hususlardır. Zira usulî müktesep hak, mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen ve bozma gereğince işlem yapılarak taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuran bir durumdur. Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulî kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir. Özellikle davadaki taleplerden biri hakkındaki kararın bozma kararı kapsamı dışında kalması ile doğan usulî kazanılmış hak ile kesin hükmü birbirine karıştırmamak gerekir. Kesin hükümde mahkeme (ve Yargıtay), davanın kesin olarak sonuçlanmış olması nedeniyle davadan elini tamamen çekmiş durumdadır. Oysa davadaki taleplerden biri hakkındaki kararın bozma kapsamı dışında kalması nedeniyle mahkeme davadan elini henüz çekmiş durumda değildir. Zira mahkeme, hakkındaki karar bozulan taleple ilgili olarak davaya devam edecek; ancak bozma kapsamı dışında kalan taleple ilgili olarak, kesin hüküm nedeniyle değil, usulî kazanılmış hak nedeniyle inceleme yapamayacaktır. Usulî kazanılmış hakkın istisnalarından birinin varlığı hâlinde ise bozma kapsamı dışında kalan taleple ilgili olarak da inceleme yapılabilecek ve yeni bir karar verilebilecektir (Kuru, s. 4770).
Bununla birlikte şekli anlamda kesin hüküm yukarıda bahsedildiği üzere mahkemenin nihai kararına karşı başvurulacak bir kanun yolunun artık kalmaması veya baştan itibaren zaten hiç bulunmamasını ifade etmektedir. Dolayısıyla şekli anlamda kesin hüküm eski hâle getirme talebinin kabul edilmesi haricinde hiçbir şekilde ortadan kaldırılamaz iken usulî kazanılmış hak; mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemeyecektir. Hatta uyulan bozma kararının her türlü hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde de usulî kazanılmış hak kuralı hukukî sonuç doğurmayacaktır.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili tarafından davalı şirketin müvekkilinden haksız ve usulsüz olarak yüksek gelir getireceği vaadiyle para alındığı, istenildiği an geri verileceğinin taahhüt edilmesine rağmen paranın geri verilmediği, müvekkili ile davalı şirket arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı ileri sürülerek haksız fiile dayalı olarak davalı şirket ve şirketin eski ve yeni yöneticileri aleyhine eldeki dava açılmıştır. Davalılar arasında HMK’nin 57. maddesi gereğince ihtiyarî dava arkadaşlığı bulunduğu dosya kapsamıyla sabittir. Başka bir deyişle davacı, her davalı aleyhine ayrı ayrı dava açabilecekken tek bir dava dilekçesiyle hepsi aleyhine dava açma yolunu seçmiştir.
İlk derece mahkemesi tarafından tüm davalılar yönünden davanın kabulüne karar verilmiş; karar davalılar…Holding A.Ş., … ve … vekili ile davalı … vasisine usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir. Davalılar…Holding A.Ş., … ve … vekili tarafından süresi içerisinde istinaf yoluna başvurulmasına rağmen davalı … vasisi tarafından istinaf yoluna başvurulmamıştır. Dolayısıyla davalı … aleyhine açılan davada verilen karar, kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde istinaf yoluna başvurulmaması nedeniyle bu süre sonunda şekli anlamda kesin hüküm niteliği kazanmıştır.
…
Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince, sadece istinaf yoluna başvuran davalılar hakkında karar verilmesi gerekirken, davalı … yönünden de istinaf yoluna başvurulmaması nedeniyle şekli anlamda kesin hüküm hâline gelen kararı da ortadan kaldıracak şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2022/15626 E. , 2023/3311 K.
- HMK 57
- İhtiyari dava arkadaşlığında her bir dava diğerinden bağımsız olup sadece tahkikat ortaktır. Her bir talep ile ilgili ayrı bir karar verilmelidir.
Davanın birden fazla kişi hakkında aynı sebepten doğması hâlinde, birden fazla kişi birlikte dava açabilir veya dava edilebilirler davalılar arasında HMK’nın 57 vd. maddeleri uyarınca ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu ihtiyari dava arkadaşlığında her dava arkadaşının davasın diğerlerinden bağımsız olup, tahkikat safhası ortaktır. Yani dava arkadaşı sayısı kadar dava vardır.
Somut davada, davacının her bir davalıdan talebi diğerinden bağımsız olmasına rağmen usul hükümleri gereğince davaların birlikte görüldüğü gözetilerek, davacının her bir davalı yönünden talep ettiği tazminat hakkında her bir davalı yönünden ayrı ayrı hüküm kurması; ayrıca kabul ve ret miktarları da gözetilerek, ayrı iki dava olduğu da gözetilerek, taraflar yararına ayrı ayrı ve maktu vekalet ücretinin altında kalmamak kaydıyla, hesaplanan nispi vekalet ücretinin 1/5’i oranında vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, tek ve nispi tarifeye göre hesaplanan tam vekalet ücreti takdiri usul ve yasaya uygun düşmemiş, bu durum kararın bozulmasını gerektirmiştir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2022/2773 E. , 2022/3572 K.
- HMK 57
- İhtiyari dava arkadaşlığında her bir davalı yargılama gideri ve vekalet ücretinden ayrı ayrı sorumludur.
Davalı …’nın yargılama gideri ve vekalet ücretine yönelik temyiz itirazına gelince; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 57. ve 58. maddelerinde düzenlenen ihtiyari dava arkadaşlığında, davaların birbirinden bağımsız olduğu nazara alınarak, her bir davalının sorumlu olacağı dava değerinin ayrı ayrı belirlenmesi gerektiği açıktır.
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2015/17101 E. , 2015/12208 K.
- HMK 57
- İş davaları ayrı ayrı açılmalıdır, iş davalarında ihtiyari dava arkadaşlığı yoktur.
Mahkemece ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğundan davacıların davası birlikte görülmüş ise de, davacı ..’ın fırında ekmek pişirdiği, davacı ..’in de ekmek pişirme işi, yardımcılık ve katiplik yaptığı, fırındaki hesap işlerine yardımcı olduğu, davalı tanıklarınca farklı tarihlerde ayrıldıklarının ifade edildiği davacıların arasında zorunlu veya ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmadığı, çalışma şartları ve alacakların niteliği itibariyle her bir dosyanın kendisine özgü şartlar içerisinde değerlendirilmesi gerekliliği dikkate alındığında davanın birlikte açılması 6100 sayılı HMK 57 vd. maddelerine uygun olmadığı gibi Mahkemece ayırma kararı verilmeden davanın birlikte sonuçlandırılması da hatalıdır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2020/655 E. , 2020/3570 K.
- HMK 57
- İhtiyari dava arkadaşlığında ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmelidir.
Dava, trafik kazası sonucu ölüm ve yaralanmadan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava arkadaşlığı; davacı taraf ya da davalı tarafta birden fazla kişi bulunması hali olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 57 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. İhtiyari dava arkadaşlığında; birden çok kişi, birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu haller, davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması, ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri, davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması durumlarıdır (HMK.57). Sayılan bu üç durum dışında ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusu değildir. Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde ise mecburi dava arkadaşlığı vardır (HMK.59).
Dosyadaki bilgi ve belgelerden davacılar arasında zorunlu değil ihtiyari dava arkadaşlığı olduğu anlaşılmaktadır. Davacıların ayrı ayrı tazminat talep etmiş olmaları da dikkate alındığında kabul edilen tazminat miktarı üzerinden her bir davacı için ayrı ayrı vekalet ücreti takdiri gerekirken tek vekalet ücretine hükmedilmesi bozmayı gerektirir ise de; anılan yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. madde atfıyla halen uygulanmasına devam olunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438. maddesinin 7. fıkrası gereğince kararın düzeltilerek onanması uygun görülmüştür.
Hukuk Genel Kurulu 2023/36 E. , 2023/668 K.
- HMK 57
- İhtiyari dava arkadaşlığı seri dava niteliğindeyse yargılama gideri olan vekalet ücreti seri dava ücreti olarak AAÜT’nin 22 nci maddesine göre hesaplanır.
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi dışında seri dava kavramına yer veren bir başka düzenleme ise Bölge Adliye Mahkemesi Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmeliktir. Adı geçen Yönetmeliğin, bilirkişilerin görevlendirme sınırlarını düzenleyen 13 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında “Birden fazla davacı tarafından aynı davalıya karşı veya aynı davacı tarafından birden fazla davalıya karşı açılan konusu aynı olan davalar seri dava sayılır” denilmek suretiyle seri davanın; konu aynılığı ile davacı çokluğu-davalı tekliği ya da davacı tekliği-davalı çokluğu esaslarına göre belirlenmesi gerektiğine işaret edilmiştir.
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde seri davadan bahsedilirken bu kurum “İhtiyari dava arkadaşlığının bir türü” olarak nitelendirildiğine göre gelinen aşamada ihtiyari dava arkadaşlığı kavramına kısaca değinilmesi yerinde olacaktır.
Bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için aynı tarafta yer alanlar arasında hukuki bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda bu bağlantı, karşılığını “dava arkadaşlığı” kurumunda bulmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 01.03.2023 tarihli, 2022/10-994 Esas, 2023/142 Karar sayılı kararı).
Dava arkadaşlığı, birlikte dava açılmasının (dava yığılmasının) bir türüdür. Davacının davalıya karşı birden fazla talebini aynı davada talep etmesi objektif dava yığılması olarak adlandırılırken, dava arkadaşlığı subjektif dava yığılması yani davacı veya davalı (veya her iki) tarafta birden fazla kişinin bulunması hâline ilişkindir ve zorunlu (mecburi) olabileceği gibi isteğe bağlı (ihtiyari) şekilde de doğabilir (Baki Kuru; Hukuk Muhakemeleri Usulü, … 2021, C.III, s. 3284).
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 59 uncu maddesinde düzenlenen zorunlu dava arkadaşlığı maddi hukuka göre bir hakkın birden çok kişi tarafından birlikte kullanılması ya da birden çok kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tümü hakkında bir hüküm verilmesi gereken durumu ifade eder (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C. I, s. 261). Bu durum; dava konusu olan hakkın birden fazla kişi arasında ortak olması ve bu hukuki ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesinin gerekliliği gibi maddi bir zorunluluktan kaynaklanabileceği gibi, böyle bir maddi zorunluluk olmamasına rağmen kanun koyucunun gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen şart kıldığı şeklî bir zorunluluktan da kaynaklanabilir.
Bu şekilde bir zorunlu dava arkadaşlığı bulunmamasına rağmen davanın tarafında/taraflarında birden fazla kişinin yer alması mümkündür ve bu durum ihtiyari dava arkadaşlığı olarak adlandırılır.
İhtiyari dava arkadaşlığının görünümleri HMK’nın 57 nci maddesinde “(1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin (c) bendinde düzenlenen hâl, uygulamada en çok karşılaşılan, sıklıkla tereddüt yaratan ihtiyari dava arkadaşlığı türüdür ve Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlığın da kaynağıdır.
Kanun koyucu mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 43 üncü maddesindeki düzenlemede, sadece aynı sebepten doğan davalar bakımından ihtiyari dava arkadaşlığı hükümlerinin uygulanacağını belirtmekle yetinmiştir. Ne var ki doktrinde ve Yargıtay uygulamasında aynı sebep kavramı geniş yorumlanmış ve benzer sebeplerden doğan davalar bakımından da ihtiyari dava arkadaşlığının mümkün olduğu kabul edilmiştir. Bu yönelimi göz ardı etmeyen kanun koyucu 6100 sayılı Kanun’da bu kez davanın temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin benzer olmasını esas alan 57 nci madde düzenlemesiyle ihtiyari dava arkadaşlığı oluşturabilecek sebepleri daha geniş ifade etmiştir.
Davaların temelini oluşturan vakıa ve hukuki sebeplerin aynı olması şeklindeki bir “bağlantı” bir yandan ihtiyari dava arkadaşlığının temelini oluştururken bir yandan da HMK’nın 166 ncı maddesinde düzenlenen “davaların birleştirilmesi” ihtimalini beraberinde getirecektir. Üstelik kanun koyucu maddenin dördüncü fıkrasında “Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır” şeklindeki düzenlemeyle bu konuda kanuni bir karine yaratmıştır.
Gerek ihtiyari dava arkadaşlığı gerekse davaların birleştirilmesi kurumları, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması amacına ve bu suretle usul ekonomisi ve adil yargılanma ilkelerine hizmet eder. Üstelik bu yolla çelişkili kararların önüne geçilerek mahkeme kararlarına olan güven sağlamlaşır.
Ne var ki usul hukukumuzda egemen olan tasarruf ilkesi gereği, zorunlu dava arkadaşlığının söz konusu olmaması kaydıyla taraflar, aralarında bağlantı bulunan davaları ayrı ayrı yahut birlikte açmakta serbesttir. Üstelik davaların birleştirilerek görülmesi, bilhassa taraf sayısının fazlalığı gibi bazı durumlarda kanunun konuluş amacına hizmet etmeyebilecektir.
Bu suretle birbirleriyle bağlantılı davalar ayrı ayrı yargılamalarda çözümlenebileceği gibi birleştirilseler dahi ihtiyari dava arkadaşlığında davaların birbirinden bağımsızlığı (HMK, md. 58) ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin “Bir davanın takibi sırasında karşılık dava açılması, başka bir davanın bu davayla birleştirilmesi veya davaların ayrılması durumunda, her dava için ayrı ücrete hükmolunur” şeklindeki 8 inci madde düzenlemesi nedeniyle her bir dava için ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedileceği konusunda tereddüt bulunmamalıdır.
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 22 nci maddesinde de, ayrı ayrı dava açma özgürlüğü ve bunun tek başına bir hakkın kötüye kullanılması mahiyeti taşımadığı gözetilirken diğer taraftan da vekilin çoğunlukla aynı şekilde kaleme alınmış dava/cevap/kanun yolu başvuru dilekçeleri üzerinden, yargılamalar sırasında da tek bir beyan yahut usuli işlemle tüm dosyalara sirayet eder şekilde hareket edebilmesinden doğan emek ve zaman tasarrufu dikkate alınmış, bu şekilde hak ve nesafet dengesi korunarak hükmedilecek vekâlet ücretleri yönünden hem vekilin hem de vekâlet ücreti yüklenilen karşı tarafın durumu adilane bir çözüme kavuşturulmak istenmiştir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; dosya kapsamından davaya konu taşınmazın da aralarında bulunduğu yüzlerce taşınmazla ilgili olarak davalı … ve bölgedeki vatandaşlar arasında kamulaştırma/kamulaştırmasız el atma uyuşmazlıklarının mevcut olduğu, bu süreçte taşınmazlar üzerine davalının talebi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 31/b maddesine dayanılarak şerh konulduğu, ilgili hak sahiplerinin vekilleri aracılığıyla ayrı ayrı davalar açtığı ve bu davaların tamamında hukuka aykırı olduğu iddiasıyla söz konusu işlemin iptalinin talep edildiği, yargılamalar ayrı yürütülmekte ise de avukatların çoğunlukla birden fazla dosyada vekillik üstlendiği ve yargılamaların aynı dilekçeler/beyanlar üzerinden yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Yüzlerce hak sahibi tarafından aynı davalıya açılan tüm bu davaların temelini oluşturan vakıa ve hukuki sebep birebir aynıdır.
Bu durumda, açılan davalarda HMK’nın 57 nci maddesinin (c) bendi anlamında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu ve bu sebeple davaların seri dava niteliğinde olduğunun kabulü gerekeceğinden takip edilen seri işler yönünden vekâlet ücretinin tespitinde AAÜT’nin 22 nci maddesinin dikkate alınması gerektiği açıktır.
YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/9617 Karar : 2017/86 Tarih : 18.01.2017
-
HMK 57. Madde
-
İhtiyari Dava Arkadaşlığı
Dosya karar düzeltme aşamasında iken davacı vekili ….09.2016 tarihli dilekçesi ile davadan feragat etmiştir. Dosyaya ibraz edilen 06.02.2012 tarihli davacı vekilinin vekaletnamesi kapsamından davadan feragat yetkisinin olduğu anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK’nın 310. maddesinde hükmün kesinleşmesine kadar her zaman davadan feragat edilebileceği, 311. maddesinde ise feragatın kesin hükmün sonuçlarını doğuracağı, hükümleri düzenlenmiştir. HMK yönetmeliğinin 57. maddesinde; “Hükmün kesinleşmesinden önce davadan feragat edilmesi halinde kararın temyiz edilmiş olması halinde dahi sırf bu nedenle temyiz incelemesine gönderilmez” hükmü düzenlenmiştir.
Bu itibarla, Dairemizin onama ilamının davadan feragat nedeniyle ortadan kaldırılarak, davadan feragat hakkında mahkemece bir karar verilebilmesi için hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle, Dairemizin ….03.2015 tarih ve 2014/5676 E., 2015/1566 K. sayılı onama ilamı kaldırılarak, davadan feragat hakkında bir karar verilmek üzere mahkeme kararının BOZULMASINA, evvelce alınan onama harcı ile karar düzeltme peşin harcının istek halinde iadesine, ….01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/17882 Karar : 2017/237 Tarih : 16.01.2017
-
HMK 57. Madde
-
İhtiyari Dava Arkadaşlığı
Dava, tapu kaydında düzeltim isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ve hüküm davalı vekili tarafından temyiz edildikten sonra; davacı asil, 19.12.2014 havale tarihli dilekçesi ile davadan feragat ettiğini bildirmiştir.
Dairece “…feragat yönünden bir karar verilmek üzere dosyanın yerel mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE” karar verilmiş,
mahkemece verilen ek karar ile davalı vekilinin temyiz talebinin davacının feragati nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun (HMK) 311.maddesinde, feragatın kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağı; 310.maddesinde ise, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman davadan feragat edilebileceği hükümleri düzenlenmiştir.
Hâl böyle olunca, 6100 sayılı HMK ile ilgili Yönetmeliğin “ hükmün kesinleşmesinden önce davadan feragat, davayı kabul veya sulh halinde, hâkim dosya üzerinden bu konuda ek karar verir. Taraflarca kanun yoluna başvurulmuş olsa dahi sırf bu nedenlerle dosya istinaf veya temyiz incelemesine gönderilmez.” şeklindeki 57.maddesi hükmü ve
hâkimin kararla dosyadan elini çekmiş olması kuralının hadisede uygulama yeri bulunmadığı gözetilmek suretiyle ek karar ile davacının davadan feragati nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken;
davalı vekilinin temyiz talebinin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile ek kararın (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK`un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 16.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/14652 Karar : 2017/88 Tarih : 6.01.2017
-
HMK 57. Madde
-
İhtiyari Dava Arkadaşlığı
1- Yargıtay İBK’nun 11.04.1940 gün ve 70 sayılı kararının gerekçesi ve aynı gerekçeye dayalı olarak verilen HGK’nun 21.11.1981 gün ve 1981/2-551 sayılı kararında vurgulandığı üzere, mahkemeler kanunda gosterilen istisnalar dışında kendi hükümlerini kendileri kaldıramazlar ve/veya önceki hükmü ortadan kaldıran mahiyette bir karar veremezler. İlk derece mahkemelerinin kararlarını bozup kaldırma yetkisi, Yargıtay Kanunu’nun 1. maddesi ile HMK’nın geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmaya devam olunan HUMK’nun 428. maddesi uyarınca münhasıran Yargıtay’a aittir. Yerel mahkeme duruşmaya son verip karar vermekle davadan elini çekmiştir. Artık mahkemece, karardan sonraki dönemde, dava tekrar ele alınıp esasa etkili karar verilemez. Mahkemece belirtilen doğrultuda inceleme yapılıp karar verilmesine olanak veren bir yasa hükmü bulunmamaktadır. Buna cevaz veren bir mevzuat hükmü görünümündeki HMK Yönetmeliği’nin 57. maddesi, ancak yasayla düzenlenebilecek bir hususa ilişkin olduğu gibi yasal dayanağı da bulunmadığından bu gibi hallerde uygulanabilecek bir hüküm niteliğinde değildir. Bu gibi hallerde, Yargıtayca verilecek bozma ilamından sonra dosyanın ele alınıp feragat sebebiyle gerekli kararın verilmesi mümkündür. Yerleşmiş Yargıtay uygulaması bu yöndedir. Bütün bu açıklamalar ışığında, mahkemece yukarda tarih ve numarası verilen karar ile reddine karar verilip davadan el çekildikten sonra taraf vekillerince verilen dilekçelere istinaden ek karar ile davanın feragat nedeniyle reddine, davalı yana vekalet ücreti tayin ve takdirine yer olmadığına karar verilmiş olması yerinde olmamış, mahkemece verilen 05.12.2016 tarihli ek kararın bozularak kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Uyuşmazlık, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri nitelikte olup davadan feragat hüküm kesinleşinceye değin yapılabilir ve karşı tarafın kabulüne bağlı olmadığı gibi yapıldığı anda kesin hükmün sonuçlarını doğurur. Davacı vekilinin karar henüz kesinleşmeden önce davadan feragate ilişkin beyanı, HMK’nun 74 ve 307 vd. maddeleri uyarınca sonuç doğurucu nitelikte olup davadan feragate ilişkin bir hüküm verilmesini teminen yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
3- Bozma neden ve biçimine göre davacı vekilinin temyiz itirazının incelenmesine yer bulunmamaktadır.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin 05.12.2016 tarihli ek kararının bozularak KALDIRILMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin 04.12.2015 tarihli kararının BOZULMASINA, (3) nolu bentte açıklanan neden-lerle davacı vekilinin temyiz isteminin bu aşamada incelenmesine YER OLMADIĞINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 06/01/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2015/7-3380 Karar: 2017/378 Tarih: 01.03.2017
-
HMK 57. Madde
-
İhtiyari Dava Arkadaşlığı
Davacılar vekili davacı işçi …‘nun aylık ücretinin net 00 TL olduğunu, diğer davacı işçi …‘nun ise aylık net 1.000,00 TL ücret aldığını, davacı işçilerin yıllık izinlerini kullanmadıklarını, fazla çalışma ve genel tatil ücretlerinin ödenmediğini, 2012 yılı Haziran-Temmuz ve Ağustos aylarına ait ücretlerinin ödenmediğini, iş sözleşmelerinin davalı tarafından haksız şekilde feshedildiğini ileri sürerek davacı … yönünden ihbar tazminatı ile ödenmeyen ücret, fazla çalışma ve genel tatil alacaklarının; diğer davacı … yönünden ise kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacağı, ödenmeyen ücret, fazla çalışma ve genel tatil alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili davacıların baba-oğul olup işyerinde gazete ve promosyon dağıtımı ile yapılan satışların tahsilatı işlerini yaptıklarını, gazetenin davacılar tarafından usulüne uygun dağıtılmadığını, bu gazeteler için yeni aboneler yapıldığını, abonelik için öngörülen ücretlerin tahsil edildiğini ancak işverene haber verilmediğini, bir kısım abonelik ücretlerinin de tahsil edildiği halde işverene intikal ettirilmediğini, durumun tespiti üzerine davacıların verdiği bilgi ve incelemelere göre yaklaşık 7.500-8.000 TL civarında bir zararın oluştuğu, davacıların bu zararı ödemeyi kabul etmeleri üzerine senet düzenlendiğini, davacıların bir kısım ücretlerini alamadıklarından bahisle bu davayı açtıklarını, davacıların tüm iddia ve yapmış oldukları şikayetlerin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davalı işveren tarafından yapılan feshin haksız olduğu, bu sebeple davacılardan Mustafa’nın kıdem tazminatına hak kazandığı, davacılara bir bildirim yapıldığı ya da ücretinin ödendiğinin tespit edilmemesi sebebiyle davacıların ihbar tazminatına da hak kazandıkları, davacı tanık beyanlarıyla davacıların ayda iki hafta 5 saat fazla mesai yapıp genel tatillerde çalıştıklarını ispatladıkları, yıllık izinlerini kullandıkları ve tüm ücretlerinin ödendiğinin davalı işveren tarafından ispatlanamadığı gerekçesiyle davacılar yönünden ayrı ayrı hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, davacıların işçi oldukları, işten çıkarılmaları sebebiyle bu davayı açtıkları, ekonomik durumları, davaların birlikte açılması, usul ekonomisi, davacıların tüm delillerinin ayrı ayrı toplanıp değerlendirilerek her bir davacı için her bir kalem alacak yönünden ayrı ayrı hüküm kurulması yanında HMK’nın 57/1.maddesinin c bendinde ifade edilen hususların davacılar için gerçekleştiği, işlemlerin tamamlanıp sonuçlandıktan sonra baştaki şekil ve usul eksikliğinin ileri sürülemeyeceği, davalı vekilinin ilk karara yönelik temyiz dilekçesinde netice-i talep bölümünde “resen nazara alınacak” hususlar denilmişse de bozma kararı gerekçesinin ayrıca ve açıkça temyiz nedeni olarak ileri sürülmemesi gerekçeleri ile önceki gerekçelerde tekrarlanarak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda davacı işçiler arasında mecburi ya da ihtiyari dava arkadaşlığı bulunup bulunmadığı, burada varılacak sonuca göre birlikte açılan davaların tefrikinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
İhtiyari ve mecburi dava arkadaşlığı 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanununda düzenlenmemiştir. Bununla birlikte 5521 Sayılı Kanun’un 15. maddesine göre bu Kanunda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu ( 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ) hükümleri uygulanacağı belirtilmiştir.
Bu kapsamda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ( ) 57.maddesinde
“Birden çok kişi, aşağıdaki hallerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a- ) Davacılar veya davalılar arasında davaya konu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması,
b- ) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri,
c- ) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması”
şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Şu durumda, maddede açıkça sayılan davaya konu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem ( örneğin sözleşme ) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı ( veya benzer ) sebepten doğmuş olması hallerinde birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.
Alacaklının müteselsil borçluların tümüne veya bunlardan bazısına karşı alacak davası açtığı hallerde davalı müteselsil borçlular; yine mirasçılar miras bırakanın borçlarından müteselsilen sorumlu olduklarından birden fazla mirasçıya karşı alacak davası açılması halinde davalı mirasçılar; birden çok kişinin aynı sözleşmeyle borç altına girdiği hallerde bölünebilen bir borç sebebiyle birden çok kişiye karşı birlikte dava açılması halinde, bu kişiler arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığıdır.
Davanın birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğması haline gelince; aynı sebepten maksat yalnız hukuki sebep olmayıp bir olaya, yani aynı vakıaya ve fakat farklı hukuki sebeplere dayanılarak da birden fazla kişinin dava açması veya dava edilmesi olanaklıdır. Örneğin sebepsiz iktisap hükümlerine göre sorumlu olan kişilere karşı ve haksız fiili birlikte işleyen kişilere karşı birlikte dava açılabilir. Burada da ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusudur.
6100 Sayılı HMK’nın 58. maddesinde6100 Sayılı HMK’nın 58. maddesinde, ihtiyari dava arkadaşlığında davaların birbirinden bağımsız olduğu, dava arkadaşlarından her birinin diğerinden bağımsız olarak hareket edeceği; 59. maddesinde ise mecburi dava arkadaşlığının, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hallerde söz konusu olacağı; 60. maddesinde ise mecburi dava arkadaşlarının ancak birlikte dava açabilecekleri veya aleyhlerine birlikte dava açılabileceği düzenlenmiştir.
Yine 6100 Sayılı HMK’nın 166. maddesinde davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda davaların birleştirilebileceği; 167. maddesinde ise mahkemenin, yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her aşamasında talep üzerine veya kendiliğinden karar verebileceği hüküm altına alınmıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine dair olup yasal dayanağını4857 Sayılı İş Kanunu oluşturmaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere birden fazla davacının ( işçinin ) birlikte tek dilekçeyle dava açmalarını mümkün kılan herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.
İş sözleşmesi ancak taraflar açısından bağlayıcıdır. Ayrıca her işçinin çalışma şekil ve esasları ( hizmet süresi, aylık ücret seviyesi, günlük çalışma süresi, yapılan iş ve işin niteliği gibi ) farklı olup bu hali ile aynı hukuki sebebe dayandığı ileri sürülemeyecektir. Davacı işçilerin aynı sebeple işten çıkarılmaları ve aynı alacakları talep etmeleri aynı hukuki sebebe dayandıklarını göstermez.
O halde, davacı işçiler arasında maddi yada şekli anlamda zorunlu dava arkadaşlığının varlığından söz edilemeyecektir. İhtiyari dava arkadaşlığının varlığı kabul edilse dahi iddia ve savunmanın araştırılması, delillerin toplanıp ayrıntılı olarak değerlendirilmesi ve hukuki gerçekliğin tam olarak ortaya konulması, ayrıca kararın Yargıtay denetimine elverişli olabilmesi için davaların ayrılması gerekmektedir.
Kaldı ki kimi zaman aynı nedenler ile çok sayıda işçinin birlikte işten çıkarıldığı ( toplu işçi çıkarma gibi ) durumlar söz konusu olup bu durumda davaların birlikte görülebileceğinin kabulü halinde yargılamanın içinden çıkılmaz hal alacağı da açıktır.
Açıklanan durum karşısında, ayrı ayrı iş sözleşmesi ile iş görme edimini üstlenen, farklı çalışma süreleri ve ücret seviyesi ile çalışan davacıların, feshe bağlı alacaklar ile diğer işçilik alacaklarını birlikte dava etmelerini haklı kılacak açık bir yasal düzenleme ve geçerli hukuksal bir nedenin varlığından söz edilemez. Yargılamanın sağlıklı olarak yürütülebilmesi ve uyuşmazlığın kolaylıkla çözüme ulaştırılabilmesi için aynı işveren aleyhine benzer taleplerle birlikte açılmış olan davaların ayrılmasının uygun olacağının kabulü gerekir. ( Nitekim HGK’nın 09.05.2007 gün ve 2007/21-255 E., 2007/260 K; 08.07.2009 gün ve 2009/21-286 E., 2009/328 K.; 03.07.2013 gün ve 2012/21-1699 E., 2013/1029 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir. )
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunan davacıların davalarının temelini oluşturan hukuki ve fiili sebeplerin HMK’nın 57/1-c maddesi anlamında aynı olması sebebiyle davaların birlikte görülebileceğinden direnme kararının yerinde olduğu görüşü belirtilmişse de bu görüş çoğunluk tarafından benimsenmemiştir.
Sonuç itibariyle yerel mahkemece davacı işçilerin açtıkları işçilik alacağı davalarının tefriki sağlandıktan sonra işin esasına girilerek bir sonuca varılmak gerekirken; aksine düşüncelerle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 01.03.2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Yerel mahkemenin direnme kararının gerekçesinde ayrıntılı açıklandığı gibi aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunan davacıların davalarının temelini oluşturan hukuki ve fiili sebeplerin 57/1-c maddesi anlamında aynı olması sebebiyle direnme kararının yerinde olduğu kanaatinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyoruz.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.