0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Dava Takip Yetkisi

HMK Madde 53

(1) Dava takip yetkisi, talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisidir. Bu yetki, kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, maddi hukuktaki tasarruf yetkisine göre tayin edilir.



HMK Madde 53 Gerekçesi

Madde ile davayı takip yetkisi kurumu düzenlenmiştir.

Davayı takip yetkisi, maddî hukuktaki tasarruf yetkisinin usul hukukuna yansımasıdır. Dolayısıyla, kanunla aksi belirtilmedikçe, bu yetki kural olarak maddî hukuktaki tasarruf yetkisine göre tayin edilir. Maddede davayı takip yetkisinin tanımına da yer verilmiş bulunmaktadır. Bu tanım, esas itibarıyla davayı takibi de kapsamaktadır. Davayı takip yetkisi tamamen şeklî taraf kavramının bir sonucudur. Kural olarak dava ehliyeti bulunan kimsenin davayı takip yetkisi de mevcuttur; ancak, bazı durumlarda tarafın dava ehliyeti olmakla birlikte davayı takip yetkisi kendisi dışında üçüncü bir kişi tarafından kullanılabilir ya da kanun gereği kullanılması zorunlu olabilir. Bu yetkiyi kullanan kişinin gerçekte hukukî ilişkinin tarafı olmasına gerek yoktur. Davayı takip yetkisi bir dava şartı olup, mahkeme bunu kendiliğinden göz önüne alır.

Buna göre, davayı takip yetkisi, talep sonucunda belirtilen hakkın ya da hukukî ilişkinin esası hakkında hüküm alabilme yetkisini ifade etmekte olup, kanunda belirtilen istisnaî durumlar (örneğin, İİK.m. 94/II’ye göre, borçlunun henüz tapuya tescil ettirmediği bir taşınmazını borçlu adına tescil ettirmek için alacaklının icra dairesinden dava açma yetkisini istemesi, iflâs masasına karşı açılacak davalarda veya iflâs masasının açacağı davalarda iflâs idaresi tarafından temsil edilmesinde olduğu gibi) dışında, maddî hukuktaki tasarruf yetkisine göre belirlenir. Bu örneklerde de görüleceği üzere, İcra ve İflâs Kanununda düzenlenen durumda, aslında borçlunun normal olarak dava ehliyeti mevcuttur. Fakat alacaklı, borçlunun alacağını tahsil için icra dairesinden davayı takip yetkisini alarak, borçlu adına davayı takip eder. Bu durumda, borçlunun ne taraf ehliyeti ne de dava ehliyeti kaldırılmamış olup, sadece alacaklıya borçlunun alacağını tahsil için bir yetki verilmiştir. Benzer durum iflâsta da söz konusudur. Müflisin taraf ehliyeti ve dava ehliyeti mevcut olmakla birlikte iflâs masasına giren mal ve haklar bakımından takip yetkisi iflâs idaresi tarafından kullanılacaktır.


HMK 53 (Dava Takip Yetkisi) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1069 Karar : 2017/1294 Tarih : 2.05.2017

  • HMK 53. Madde

  • Dava Takip Yetkisi

Davacılar vekili, müvekkillerinin kooperatife ait taşınmazlarda malik olduklarını, davalılardan … ile davalı… Kooperatifi arasında … 2. Noterliği’nin 18.05.1995 tarih 20476 yevmiye numaralı düzenlenme şeklinde taşınmaz mal satış vaadi ve arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığını, davalı …‘nin bu sözleşmeden doğan yükümlülüklerine uymadığını, dava konusu taşınmazın davalı …‘ya davalı … tarafından satış yolu ile devredildiğini, taşınmazın davalı kooperatif himayesinde 20 yılı aşkın süredir çardak, çocuk parkı ve otopark olarak kullanıldığını, davalı …‘nın daha önce davalı Kooperatif yönetiminde görev aldığını, davalı … tarafından davalı …`ya yapılan devir işleminin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, tapusunun iptali ile davalı Kooperatif adına tescil edilmesini talep etmiştir.

Davalı kooperatif dışındaki diğer davalılar vekili, davacıların davalı kooperatifi temsile yetkilerinin bulunmadığını, davanın 10 yıllık zamanaşımı süresinden sonra açıldığını, aynı nedenle… 20. Asliye Hukuk Mahkemesi`nin 2014/250 Esas sayılı dava dosyasında davanın reddine karar verildiğini, davacıların arsayı otopark olarak kullanmaya devam etmek için davayı açtıklarını, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; HMK’nın 53. maddesi gereğince, tapu iptali ve tescil davası açma yetkisi kooperatife ait olup, davacılar kooperatifin yetkilisi olduklarını iddia ve ispat etmediği gibi, bu konuda dava açmak üzere yetkileri bulunduğuna dair herhangi bir karar ve belge de sunmamışlardır. Dosya kapsamı ve incelenen belgeler ile, davacıların tapu iptali davası açma hak ve yetkileri bulunmadığı, bu yetkinin Kooperatif yönetimine ait bulunduğu anlaşıldığından, HMK`nın 53. maddesi gereğince davayı takip yetkisi bulunmaması nedeni ile davacıların davasının usulden reddine karar verilmiştir.

Davacıların davaya konu düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesinin tarafı olmadığı, bu sözleşmenin taraflarının davalı kooperatif ve davalılardan … olduğu, davacıların davalı kooperatif adına dava açma yetkilerinin bulunmadığı görülmüştür.

Yerel Mahkemenin, davacıların davayı takip yetkisi bulunmadığı, dolayısıyla dava şartı noksanlığı nedeniyle davayı usulden reddetmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı tarafın istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik ve kanunlara aykırılık bulunmamasına göre, davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, alınması gereken harç peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 02.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/19907 Karar : 2017/1317 Tarih : 20.03.2017

  • HMK 53. Madde

  • Dava Takip Yetkisi

Davacı, hukuki ehliyete sahip olmayan babası … tarafından 733 parsel sayılı taşınmazın satış yoluyla davalıya temlik edildiğini, yapılan temliki işlemin ehliyetsizlik ve muvazaa nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek, tapu iptali ile babası … adına tescilini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın husumet yokluğundan reddine dair verilen karar, Dairece; “…Her ne kadar, davanın açıldığı tarihte davacı …, babası …‘nin vasisi değilse de, yargılama sırasında…i’ye oğlu … vasi olarak atandığına göre, vasiye tebligat yapılarak davaya icabeti sağlandıktan sonra, TMK’nun 462/8 maddesi hükmü uyarınca vesayet makamından izin alınarak davanın sürdürülmesi, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerin toplanması, davada hukuki ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayanıldığı gözetilerek 2659 sayılı Yasanın 7. ve 16. maddeleri gereğince akit tarihinde ehliyetsiz olduğu iddia edilen … hakkında, … Kurumu 4. İhtisas Dairesinden …nin ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ondan sonra işin esası bakımından bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davacının kısıtlıyı temsil yetkisi bulunmadığından davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi …‘un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle kısıtlı …’nin vasis…’un davadan haberdar edildiği, 11.04.2012 tarihinde husumete izin verildiği, bu tarihten sonra davanın, vasi tarafından takip edilmediği, davacı …’ın davada Hukuk Muhakemeleri Kanunu 53.maddesi gereğince davada takip yetkisi olmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur; davacının temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 6.20.-TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 20.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/2053 Karar : 2014/4466 Tarih : 14.04.2014

  • HMK 53. Madde

  • Dava Takip Yetkisi

Kadastro sırasında Ç. Köyü … ada … ve…….ada … parsel sayılı sırasıyla 26671, 25 m2, 5098, 19 m2 ve 955, 45 m2 yüzölçümündeki taşınmazlar, tarla … ada … parsel sayılı 677, 25 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, bahçe niteliğiyle davalı S… adına tespit edilmiştir.

Davacı, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği iddiasıyla dava açmıştır.

Yargılama sırasında dava Hazine ve Orman Yönetimine ihbar olunmuş; Orman Yönetimi, çekişmeli taşınmazların orman sayılan yerlerden olduğu iddiasıyla davaya katılmıştır.

Mahkemece; davacının davasının feragat nedeniyle reddine, katılan Orman Yönetiminin davasının kısmen kabulüne kısmen reddine, … ada … sayılı parselin kadastro tespitinin iptaliyle orman niteliğiyle Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline, … ada … ve … sayılı parsel ile … ada … sayılı parselin tespit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm katılan Orman Yönetimi tarafından tesbit gibi tesciline karar verilen taşınmazlara; davalı tarafından, orman niteliğiyle tesciline karar verilen taşınmaz ve vekalet ücretine; ihbar olunan Hazine tarafından ise, tespit gibi tesciline karar verilen taşınmazlar ile vekalet ücretine yönelik olarak temyiz edilmiştir.

Dava, kadastro tespitine itiraz niteliğindedir.

Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde orman kadastrosu, 3402 Sayılı Kanun`un 4. maddesi hükmüne göre yapılmıştır.

1) İhbar olunan Hazinenin temyiz itirazları yönünden

İhbar olunan Hazine açılan davaya HMK’nın 53 ve onu izleyen maddeleri ile 3402 sayılı Kadastro Kanun`un 26 / D maddesi hükmü uyarınca yöntemine uygun şekilde katılmadığı, bu nedenle davanın gerçek tarafı olmadığı belirlenmiştir.

Kural olarak; temyiz hakkı, dava hakkının uzantısıdır. Öte yandan, bir hükmü, hukuki yararı olmak koşulu ile davanın gerçek tarafı temyiz edilebilir. Açıklanan nedenle ihbar olunan Hazînenin temyiz dilekçesinin REDDİNE

2)Davalı S. ve katılan Orman Yönetiminin temyiz itirazlarına gelince;

İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye uzman orman bilirkişi tarafından eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırmada, çekişmeli … ada … sayılı parselin orman sayılan yerlerden, … ada … ve …, … ada … sayılı parsellerin ise orman sayılmayan Yerlerden olduğu anlaşıldığına, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 31. maddesi uyarınca vekalet ücreti takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılan onama harcının Orman Yönetimi ve Davalı S.`ye ayrı ayrı yükletilmesine, hazîneden harç alınmasına yer olmadığına oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/5927 Karar: 2016/16433 Tarih: 06.06.2016

  • HMK 53. Madde

  • Dava Takip Yetkisi

Davacı vekili, müvekkili …‘ın 16.11.2007-09.10.2009 tarihleri arasında davalı sendikanın hukuk müşavirliğini yaptığını, vekaletten haksız olarak azledildiği 09.11.2009 tarihine kadar da görevine devam ettiğini, diğer davacı …‘ın ise 01.09.2004-09.10.2009 tarihleri arasında davalı sendikada avukat olarak çalıştığını, bu müvekkilin de 09.11.2009 tarihinde haksız olarak azledildiğini, müvekkillerden … ile davalı sendika arasında yapılan 15.11.2007 tarihli iş sözleşmesinin “Avukat’ın takip ettiği dava ve takiplerde takdir edilen ücret Avukat’a aittir. Sendika tüzelkişiliği dışındaki ve konusu para ile ölçülebilen işlerde A T ilk dilimi uyarınca vekalet ücreti ayrıca Avukat’a ait olacaktır. Avukat’ın kusuru olmaksızın sözleşmenin feshi veya vekaletten azli halinde, iş sonunda hüküm altına alınacak vekalet ücreti alacağı da muaccel hale gelecektir. Ancak, iş sözleşmesi sona erdirilse bile, Sendikaca, Avukatın takibinde bulunan dava ve işlerin tamamen sonuçlanmasına kadar ve bu davalara münhasır olarak, vekalet akdi ilişkisi bu sözleşme hükümleri uyarınca devam ettirilebilecektir. İşin, Sendika’daki başka Avukatla birlikte takibi durumunda, bu vekalet ücreti, Avukatlar arasında eşit olarak taksim olunacaktır.” hükmü bulunduğunu, sözleşmenin anılan maddesinin geçerli bulunduğu süre içerinde davalı sendikanın vekilliğinin sadece müvekkil davacılar tarafından yapıldığını, ancak sözleşme hükmü uyarınca, müvekkil sıfatıyla davalı sendikaca ödenmesi gereken, sendika tüzel kişiliği dışındaki ve konusu para ile ölçülebilen işlerde, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ile düzenlenen hükümlerden az olmamak ve alacağın tamamı için Tarifenin ilk dilimi ( %12 ) üzerinden hesaplanacak vekâlet ücretinin hiç ödenmediğini, takip edilen dava ve takiplerde, mahkeme ve icra dairelerince takdir edilen vekâlet ücretlerinin bir kısmının da müvekkillere ödenmediğini, vekâletten azil tarihinde derdest olmakla birlikte, haksız azil nedeni ile işi takip imkânı bırakılmayan dava ve takipler nedeni ile karşı taraftan tahsil edilecek vekâlet ücretlerinin de müvekkillerce tahsil edilemediğini ileri sürerek şimdilik müvekkillerden … için 10.000,00 TL, … için 10.000,00 TL vekalet ücreti alacağının tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, her iki davacının da vekillik görevlerinden istifa ettiğini, her iki davacının da sendika vekilliğini SGK’lı olarak çalışarak yaptıklarını, her iki davacı açısından da davanın haksız, yersiz ve hukuka aykırı olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı davalı ile davacı … temyiz etmiştir.

Gerekçe:

Avukatlık hizmeti bir kamu hizmeti olmakla birlikte, serbest meslek icra eden avukatlar ve kamu avukatları eliyle yürütülür. Ücret karşılığında müvekkili için hukuksal yardımda bulunan serbest meslek erbabı avukat ile bu yardımı sunduğu müvekkili arasındaki hukuki ilişki maddi hukuka tabi olup, özel hukuk alanındaki bir sözleşme ilişkisidir ( GÜNER, Semih : Avukatlık Hukuku, Ankara s.51 ).

Avukat üzerine aldığı işi kanun ve anlaşma hükümlerine göre takip etmek zorundadır ( 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu m.171 ).

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin ise “kesin hüküm elde edilinceye kadar” avukatın işine devam edeceği açıklanmıştır. Buna göre, avukatın sözleşmesi, ilk yargılama aşamasını kapsadığı gibi, karar, temyiz, temyiz duruşması ve temyiz sonrası aşamayı da kapsar. Bunun aksine sözleşme yapılması da mümkündür. Avukatlık sözleşmesi, avukat ile iş sahibi arasında özel bir güven ilişkisi gerektiren nitelikte olduğundan taraflar diledikleri zaman sözleşmeyi sona erdirme hakkına sahiptirler ( KARATEKE, Songül: Avukatlık Sözleşmesinde Ücret, Ankara s.128 vd ).

Avukatın hangi hallerde ne şekilde ücret alacağı 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nda hükme bağlanmıştır.

1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesine1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesine göre “Avukatlık ücreti, avukatın hukukî yardımının karşılığı olan meblâğı veya değeri ifade eder. Yüzde yirmibeşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir. İkinci fıkraya göre yapılacak sözleşmeler, davaya konu para dışındaki mal ve haklardan bir kısmının aynen avukata ait olacağı hükmünü taşıyamaz. Avukatlık asgarî ücret tarifesi altında vekâlet ücreti kararlaştırılamaz. Ücretsiz dava alınması halinde, durum baro yönetim kuruluna bildirilir. ( Değişik üçüncü ve dördüncü cümle:13.01.2004 - 5043/5 md. ) Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete dair hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır. Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu sebebiyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.”

Hukuk sistemimizde iki tür vekalet ücreti söz konusudur. Birincisi, müvekkil ile vekil arasında yapılacak bir sözleşme ile ( yazılı sözleşme yoksa Avukatlık Kanunu’nun 164/4 maddesine göre ) belirlenen vekalet ücreti ( AK.m.164/1,2,3,4 ); ikincisi ise Avukatlık Kanunu’nun 164/ son maddesine göre, vekille takip edilen davalarda mahkemece yargılama gideri olarak Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre re’sen takdir edilen vekalet ücretidir.

Davada haklı çıktığı için lehine yargılama gideri hükmedilen taraf, davayı bir avukat aracılığı ile takip etmiş ise, mahkemece takdir edilen vekalet ücreti, diğer yargılama giderlerine dahil edilerek, davada haksız tarafa yükletilir. Başka bir ifade ile davayı kazanan lehine takdir edilen vekalet ücreti yargılama giderlerine dahildir. Nitekim 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesinde, vekalet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmıştır.

Bu genel açıklamalar ışığında olmak üzere tarafların temyiz itirazları değerlendirildiğinde;

1- )Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- )Dosya içeriğinden, davacılardan …‘ın 01.09.2004 ilâ 07.10.2009 tarihleri arasında iş sözleşmesi ile davalı sendikanın avukatı olarak görev yaptığı, davacılardan …‘ın ise 15.11.2007 ilâ 09.10.2009 tarihleri arasında vekalet sözleşmesi ile davalı sendikanın avukatı olarak görev yaptığı, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin, her iki avukatın da 02.10.2009 tarihli dilekçeyle sözleşmelerin sona erdirilmesini talep etmeleri üzerine son bulduğu anlaşılmaktadır.

Davacılardan … ile sendika arasındaki sözleşmenin üçüncü maddesinde “Avukat’ın takip ettiği dava ve takiplerde takdir edilen ücret Avukat’a aittir. Sendika tüzelkişiliği dışındaki ve konusu para ile ölçülebilen işlerde AAÜT ilk dilimi uyarınca vekalet ücreti ayrıca Avukat’a ait olacaktır. Avukat’ın kusuru olmaksızın sözleşmenin feshi veya vekaletten azli halinde, iş sonunda hüküm altına alınacak vekalet ücreti alacağı da muaccel hale gelecektir. Ancak, iş sözleşmesi sona erdirilse bile, Sendikaca, Avukatın takibinde bulunan dava ve işlerin tamamen sonuçlanmasına kadar ve bu davalara münhasır olarak, vekalet akdi ilişkisi bu sözleşme hükümleri uyarınca devam ettirilebilecektir. İşin, Sendika’daki başka Avukatla birlikte takibi durumunda, bu vekalet ücreti, Avukatlar arasında eşit olarak taksim olunacaktır” düzenlemesi yer almaktadır.

Davacıların talepleri, ilk olarak, sendika tüzel kişiliği dışındaki ve konusu para ile ölçülebilen işlerde akdi vekalet ücretinin ödenmediği, ikinci olarak, takip edilen dava ve takiplerde, mahkeme ve icra dairelerince takdir edilen vekâlet ücretlerinin ödenmediği, üçüncü ve son olarak da, vekâletten azil tarihinde derdest olmakla birlikte, haksız azil nedeni ile işi takip imkânı bırakılmayan dava ve takipler nedeni ile karşı taraftan tahsil edilecek vekâlet ücretlerinin de tahsil edilemediği iddialarına dayalıdır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin sona erdirilmesine dair talep davacılardan sadır olmakla, mahkemece, somut olayda haksız azil bulunmadığı gerekçesiyle, davacıların derdest dava ve takipler yönünden vekalet ücreti taleplerinin reddi isabetlidir. Bununla birlikte, “sendika tüzel kişiliği dışındaki ve konusu para ile ölçülebilen işler” yönünden ise, sendikaların üyelerini temsilen açtıkları davalar esas alınarak sonuca gidilmesi doğru olmamıştır.

Bu noktada sözleşmede yer alan “sendika tüzel kişiliği dışındaki işler” ifadesinin değerlendirilmesi gerekmektedir. İlk olarak, sendikaların işleyişini ve faaliyet alanlarını ilgilendiren, doğrudan taraf olarak yer aldıkları, genel kurul iptali, işkolu tespit kararının iptali, yetki tespitinin iptali gibi davaların, anılan düzenlemenin kapsamı dışında kaldığı açıktır. İkinci olarak, sendikaların, üyeleri tarafından verilen yetki belgesi ile açmış oldukları davalar izaha muhtaçtır.

Mülga 1086 Sayılı Kanun’da açıkça düzenlenmemiş olan “Dava takip yetkisi” kurumu 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun’un 53. maddesinde hükme bağlanmıştır. Maddeye göre “Dava takip yetkisi, talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisidir. Bu yetki, kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, maddi hukuktaki tasarruf yetkisine göre tayin edilir.”

Kural olarak, dava ehliyetine sahip olan kişi, taraf bulunduğu bir davayı ( davacı veya davalı olarak ) kendisi takip edebilir. Fakat, bazı hallerde dava, dava ehliyetine sahip olan kişiden başkası tarafından takip edilebilir ( KURU, Baki : Hukuk Muhakemeleri Usulü, s. 1152 ). Bu gibi durumlarda davayı takip yetkisi kurumu gündeme gelmektedir. Hükûmet gerekçesine göre de, davayı takip yetkisi, tamamen şekli taraf kavramının bir sonucudur. Bu anlamda olmak üzere, söz konusu durumlarda, davayı takip yetkisine sahip olan gerçek veya tüzel kişi, yargılamada taraf haline gelmekte, yargılama ile ilgili her tür hukuki işlemi yapabilmektedir. Mülga 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu’nun 32. maddesiyle 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 26. maddesi gereğince, üyelerini temsilen dava açan sendikaların da, davayı takip yetkisi kapsamında söz konusu davalarda şekli taraf oldukları tartışmasızdır. Bu itibarla, üyelerini temsilen sendika tarafından açılan davaların “sendika tüzel kişiliği dışındaki işler” kavramı kapsamında değerlendirilmesi olanaksızdır.

Açıklanan maddi ve hukuki olgular karşısında, sözleşmede yer alan “sendika tüzel kişiliği dışındaki işler” ifadesinin, sendika üyesi işçiler tarafından doğrudan avukata vekalet verilen davaları kapsadığı tartışmasızdır. Bu itibarla, mahkemece anılan hususlar gözetilerek sonuca gidilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi hatalıdır.

3- )Mahkemece, takip edilen dava ve takiplerde takdir edilen karşı yan vekâlet ücretleri yönünden de yazılı şekilde karar verilmiş ise de, yapılan araştırma eksik ve hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır.

Davalı vekili, takdir edilen karşı yan vekalet ücretlerinin davacılar tarafından tahsil edildiğini savunmuş, bu husus nazara alınmamıştır. Yapılacak iş, takip edilen işlerde takdir edilen vekalet ücretlerinin davacılar tarafından tahsil edilip edilmediği hususunda Ankara İcra Müdürlükleri ve ilgili kurumlar nezdinde gerekli araştırma yapılarak oluşacak sonuca göre karar vermekten ibaret iken, yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde ilgiliye iadesine, 06.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/374 Karar : 2016/2930 Tarih : 5.05.2016

  • HMK 53. Madde

  • Dava Takip Yetkisi

Davacı vekili, davalılardan kooperatif ile … arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi ile ek sözleşmelerin imzalandığını, müvekkilinin 2003 yılında ödeme yaparak 55 numaralı ortak olarak davalı kooperatife kaydolduğunu ve tüm ortaklık yükümlülüklerini yerine getirdiğini, davalı kooperatifin inşaatı yaptığını, yapı kullanma ruhsatını aldığını, ancak tapuyu müvekkili adına tescil ettirmekten imtina ettiğini, müvekkili ile diğer birkaç üye adına devri gerçekleştirmediğini, müvekkilinin davalı kooperatife herhangi bir borcunun bulunmadığını, kooperatif yönetim kurulunun 28.02.2011 tarihli ve 11 sayılı kararı ile müvekkiline teslim edilen ve müvekkili tarafından kullanılan dava konusu taşınmazın müvekkiline tapuda devrine karar verildiğini, buna rağmen devrin yapılmadığını, davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğunu ileri sürerek, davalılardan … ve … adına kayıtlı olan 3962 Ada 2 parsel A Blok 22 numaralı bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tescilini talep ve dava etmiştir.

Davalılar … ve … vekili, davacının koşulları var ise davayı ancak ortağı olduğu kooperatife karşı açabileceğini, davalı kooperatifin sözleşme koşullarına uygun davranmadığını ve müvekkiline ait bağımsız bölümlerin inşaatlarını süresinde tamamlamadığını, davalı kooperatif hakkında…. 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/50 Esas sayılı dosyasında tazminat davası açtıklarını, müvekkilinin tazminat alacağının bulunduğunu, bu alacak tamamen ödenmeden kooperatifin dahi tescil davasının dinlenemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Davalı kooperatif vekili, inşaatın müvekkili tarafından tamamlanarak davalı arsa sahiplerine teslim edildiğini, davalı arsa sahipleri tarafından sözleşmede belirtilen ve müvekkiline kalması kararlaştırılan taşınmazların bir kısmının direkt olarak üyelere tapuda devir ve tesliminin yapıldığını, devir esnasında arsa sahipleri tarafından üyelerden sözleşme dışında ayrıca bir bedel alındığını, sözleşme ile müvekkiline ait olan bir kısım taşınmazların halen teslim edilmediğini, bu konu ile ilgili olarak ihtarname göndermelerine rağmen devrin yapılmadığını, davacının dava konusu ettiği taşınmazın da ihtara rağmen müvekkiline teslim edilmeyen taşınmazlardan olduğunu, diğer davalılar taşınmazı müvekkiline teslim etmediği için müvekkilinin kusuru olmadan taşınmazların devrinin yapılamadığını, müvekkili ile davalı arsa sahipleri arasında görülmekte olan kira kaybı, cezai şart ve fazla imalat bedelinin tahsili konulu davalar bulunduğunu, davacının müvekkili, kooperatifin ortağı olduğunu, kooperatife herhangi bir borcunun olmadığını, dava konusu taşınmazın kooperatif ortağının payına isabet ettiğini beyan ederek, davayı kabul etmiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının tarafı olmadığı sözleşmeden dolayı arsa sahiplerine dava açma hakkı olmadığı, kooperatife açtığı dava yönünden ise hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle, davanın taraf ehliyeti ve hukuki yararına ilişkin dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

1-Dava, davalı kooperatifin ortağı olan davacının, arsa malikleri ve ortağı olduğu kooperatiften tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davacı vekilinin davalı arsa sahiplerine yönelik temyiz itirazları yönünden;

Kural olarak, arsa malikleri ile yapılan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde, davacı ortak taraf olmadığından ve arsa maliklerince davacı ortağa karşı bağımsız bir taahhüt altına girilmediğinden, davacının arsa sahiplerine karşı doğrudan dava açması mümkün değildir. Yine yüklenici konumunda olan kooperatifin, arsa sahiplerinden tapu talep edebilmesi sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmiş olmasına bağlıdır. Ortakların da kendilerine tahsis edilen konutun mülkiyetini isteyebilmeleri, genel kurullarda kararlaştırılan ve geçerliliğini koruyan parasal yükümlülüklerini yerine getirmiş olmaları halinde mümkündür.

Öte yandan, yukarıda belirtildiği üzere, ilke olarak kooperatif ortağının arsa sahiplerine doğrudan dava açma hakları bulunmasa da tüm dairelerin arsa sahipleri adına tescilinin ardından, kooperatifin edimlerini yerine getiren ortakları için arsa sahiplerinden tapu devrini istemesi şeklinde bir uygulama benimsenmiş ve arsa sahibi ile kooperatif arasındaki sözleşme ve uygulamalara göre davacı tarafından tapusu istenilen dairenin kooperatife bırakılacak dairelerden olduğu belirlenir ise arsa sahiplerine husumet yöneltilebileceği kabul edilmelidir.

Dosya kapsamından, yüklenici konumunda bulunan davalı kooperatifçe arsa sahiplerine bildirilen ortaklara arsa sahiplerince doğrudan tapularının verildiği, davalı kooperatif yönetim kurulunca 28.02.2011 tarihli kararla, davacıya dükkan niteliğindeki bağımsız bölümün tapusunun devrinde herhangi bir sakınca görülmediğine ilişkin karar alındığı, davacının dava tarihi itibariyle davalı kooperatife herhangi bir borcu bulunmadığı hususunun kooperatifin kabulünde olduğu, dava konusu bağımsız bölümün de içinde olduğu bir kısım bağımsız bölüm tapu kaydının yüklenicinin gecikme tazminatı borcu gerekçe gösterilerek arsa sahiplerince devredilmediği anlaşılmıştır.

Mahkemece, davalı kooperatifin arsa sahipleri ile yaptığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan tüm yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği, tapu talep etme koşullarının bulunup bulunmadığı hususunda herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır.

Davalı arsa sahiplerince cevap dilekçesinde bildirilen…. 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/50 Esas 2015/62 Karar sayılı karar örneği kapsamından, arsa sahiplerince davalı yüklenici aleyhine gecikme tazminatı ve cezai şart istemiyle dava açıldığı, davalı yüklenici tarafından fazla imalat bedelinin tahsili istemiyle açılan davanın işbu dava ile birleştirilmesine karar verildiği, yapılan yargılama sonucunda asıl davanın kısmen kabulü ile 787.014,00 TL gecikme tazminatının davalı yükleniciden tahsiline, cezai şart bedeli isteminin reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile 100.000,00 TL fazla imalat bedelinin arsa sahiplerinden tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

Öte yandan, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 97., (818 sayılı BK’nın 81.) maddesine göre, karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifasını talep eden kimse sözleşmede aksine bir hüküm yoksa, kural olarak kendi borcunu ifa etmedikçe karşı taraftan edimin ifasını isteyemez. İmar mevzuatına uygun imalat, inşaatın iskân alınabilecek duruma getirilerek fiili ve hukuki yönden eksiksiz olarak arsa sahibine teslim edilmesi

anlamını taşır ve sözleşmeye göre iskân alması gereken yüklenici iskânı alınca kendisine düşen bağımsız bölümlerin arsa payının devrini isteyebilir. Arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmelerinde, ücret, devri kararlaştırılan arsa payıdır (TBK. m. 479). Kural olarak, ücret (arsa payı) sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa (kademeli ferağ öngürülmemişse) işin yapılmasından sonra ödenir (devredilir). Bu durumda, inşaat yapma borcunu yerine getirmeyen yüklenici, arsa sahibinden tapu devrini isteyemez (TBK. m. 97). Somut olayda davalı arsa sahipleri gecikme tazminatı alacaklarının bulunduğunu savunmuş olup, davalı arsa sahiplerinin sözleşmeden doğan haklarını, teminat altına alabilmek amacıyla elde tuttuğu bağımsız bölüm veya bölümlerin gecikme tazminatı alacağı ödenmeden; sözleşmeye uygun olarak teslim olgusunun gerçekleştiği kabul edilemeyeceğinden, davalı yüklenici kooperatif tescile hak kazanamaz.

Diğer yandan, 6100 sayılı HMK’nın dava şartlarını düzenleyen 114/1-d maddesindeki dava ehliyeti, fiil ehliyetinin medeni usûl hukukunda büründüğü şeklidir. Fiil ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptir.

Aynı Kanun’un 114/1-e maddesindeki dava takip yetkisi, davada taraf olan kişinin o davayı kendi adına yürütebilme ve talep sonucu hakkında kendi adına hüküm alabilme yetkisidir. (HMK 53). Sözü edilen kurum, şeklî taraf kuramının kabulünün sonucu olarak ortaya çıkmış ve sözü edilen kuramı tamamlamak amacıyla geliştirilmiştir. Davayı takip yetkisi, maddi hukuktaki tasarruf yetkisinin usul hukukundaki karşılığını oluşturur. Ayrıca, bu kavram, davada taraf olmadığı halde kanun gereği taraf gibi davranmakla görevli kılınmış olanların hukuki konumlarının açıklanmasında başvurulan bir kavram konumundadır. Kural olarak taraf ehliyeti ve dava ehliyeti bulunan kişinin dava takip yetkisi vardır. Ancak bazı istisnai durumlarda davada taraf olarak gösterilen kişinin taraf ve dava ehliyeti olmasına rağmen dava takip yetkisi olmayabilir. Örneğin hakkında iflas kararı verilen kişinin taraf olduğu hukuki davalarda da istisnai durumlar dışında davayı takip yetkisi iflas idaresine aittir.

Taraf sıfatı (husumet) ise, maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Taraf ehliyeti; davada taraf olabilme, usulî hukuki ilişkinin süjesi olabilme ehliyetidir. Taraf ehliyetine sahip olan kişi, davada davacı veya davalı olabilecektir. Bu nedenle, taraf ehliyeti usûli bir kavramdır. Taraf ehliyetine sahip olabilmek için medeni hukuktaki hak ehliyetine sahip olmak gerekir. HMK’nın 50. maddesine göre, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, taraf ehliyetine de sahiptir. Buna göre tüm insanlar, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahiptir. Dava ehliyeti ise, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. (HMK’nın 51) Fiil ehiyetine sahip olan kişi, dava ehliyetine de sahiptir ve davayı yürütebilir, usûl işlemlerini yapabilir. Reşit olan ve temyiz kudretine sahip olan kişiler fiil ehliyetine sahiptir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve dava takip yetkisi davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, “sıfat” yerine “husumet” terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır. Sıfat, davada taraflardan birinin davaya konu subjektif dava hakkının bulunup bulunmadığı ile ilgili bir husustur. Tarafların sıfatının yargılama sonuna kadar devam etmesi zorunludur. Bu husus mahkemece re’sen gözönünde bulundurulmalıdır. Bir davada, taraflardan birinin, davacı ya da davalı sıfatının (aktif ya da pasif husumet ehliyetinin) olmadığı belirlenirse, artık bu davanın esasının çözümüne girilmeden, davanın husumet yokluğundan reddi gerekir. Bir kişinin belli bir davada davacı ya da davalı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin, ileri sürülme zamanı Yasa ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi, davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir def’i de değildir. Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vakıf olunduğu takdirde re’sen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur.

Bu durumda mahkemece, Taraflar arasındaki …. 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/50 Esas 2015/62 Karar sayılı dosyası incelenerek, davalı arsa maliklerinin kaç bağımsız bölümün tapu devrinden kaçındıkları, elde tuttukları bağımsız bölümlerin değerlerinin anılan dosyadaki gecikme tazminatı alacağını karşılayıp karşılamadığı, alacaklarından fazla bağımsız bölüm tapusunu elde tutup tutmadıkları, buna göre davalı yüklenici kooperatifin tapu talep etme hakkının bulunup bulunmadığı, bu arada dava konusu bağımsız bölümün hukuki durumu gerekirse bilirkişi incelemesi ile belirlenerek sonucuna göre arsa malikleri yönünden karar verilmesi gerekirken, Taraflar arasındaki uygulama ve davacının taraf ehliyeti bulunduğu hususları gözardı edilerek, muhtemelen aktif davacı sıfatının bulunmadığı kastedilerek yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.

Davacının davalı kooperatif yönünden kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarına gelince;

Davacı, davalı kooperatifin ortaklığına bağlı olarak tapu iptali ve tescil istemektedir. Yargılama sonunda verilen karar, kooperatifin hukukunu da etkileyecektir, kooperatifin yokluğunda verilen kararın ona karşı infaz edilme olanağı bulunmamaktadır. Davada taraf olamayanın durumu tartışılarak onun leh veya aleyhinde bir karar verilemez.

Somut olayda, davalı kooperatifçe davacının tapu talep etme koşullarını taşıdığı kabul edilmiş ise de, davalı kooperatifin dava konusu bağımsız bölümün tapu kaydını talep etme koşullarını taşıyıp taşımadığı yukarıda açıklanan araştırma sonucu belirlenecektir.

Bu durumda mahkemece, kooperatif ortaklığına bağlı tapu iptali ve tescil isteyen davacının davalı kooperatife dava açmakta hukuki yararının bulunduğu gözardı edilerek yazılı şekilde yanılgılı gerekçeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru olmamıştır.

2-Kabule göre, mahkemece hükmün gerekçe bölümünde dava şartının gerçekleşmediği kabul edildiğine göre, bu kabul doğrultusunda davalı kooperatif yönünden HMK’nın 114/1-h ve 115/2 maddeleri uyarınca davanın usulden reddine, karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/19513 Karar : 2014/5487 Tarih : 12.03.2014

  • HMK 53. Madde

  • Dava Takip Yetkisi

Dava, tapu kaydında yanlış yazılan kimlik bilgilerinin düzeltilmesi isteğine ilişkindir.

Davacı, kayden paydaşı olduğu 531 ada 1 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydında Nasuf olması gereken adının Nasuh; bütün paydaşların soyadlarının P. yerine, P; annesi Emine’nin baba adı hanesine Ömer eşi yazıldığını ileri sürerek söz konusu yanlışlıkların nüfus kayıtlarına uygun şekilde düzeltilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddianın ispat edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Toplanan deliller ve tüm dosya içeriği ile, kayıt maliklerinden davacı N.. P.. ile onun mirasbırakanları E. P. ile Ö. P.’nun kimlik bilgilerinde hata yapıldığı saptanmak suretiyle bu kişiler bakımından düzeltme isteğinin kabul edilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde olmadığından reddine.

Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince;

Davacının, kardeşleri olan diğer kayıt malikleri yönünden de kimlik bilgilerinin düzeltilmesini istediği, mahkemece bu talebin de kabulüne karar verildiği görülmektedir.

Bilindiği üzere; tapuda kayıt düzeltilmesi ve tespit taleplerini, tapu maliki ile mirasçıları isteyebilir. Bunun yanı sıra, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren Türk Medeni Kanununun 702. maddesinin son fıkrası gereğince ortaklardan her birinin topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabileceği ve bu korumadan bütün ortakların yararlanabileceği öngörüldüğünden elbirliği mülkiyetinde, ortaklardan her hangi biri de tek başına tapuda murisin kimlik bilgileri ilgili olarak düzeltme isteyebilir. Ayrıca bu işlerin, bir başka dava nedeniyle verilen yetkiye dayanılarak açılması da mümkündür. Böyle bir yetki verildiğinde yetkiye dayanarak talep eden kişinin HMK’nin 53. maddesi uyarınca aktif dava takip yetkisi vardır.

Somut olayda, diğer paydaşlar Ahmet, Fatma ve Zehra’nın payları bakımından davacının taraf sıfatı ve dava takip yetkisi olduğu söylenemez.

Hal böyle olunca, mahkemece diğer kayıt malikleri olan Ahmet, Fatma ve Zehra Pehlivan bakımından davanın reddine karar verilmesi gerekirken değinilen husus gözardı edilerek davanın kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.

Davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 12.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS