0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Davada Kanuni Temsil

HMK Madde 52

(1) Medenî hakları kullanma ehliyetine sahip olmayanlar davada kanuni temsilcileri, tüzel kişiler ise yetkili organları tarafından temsil edilir.



HMK Madde 52 Gerekçesi

Bu maddede, medenî hakları kullanma ehliyetine sahip bulunmayanların, davada temsil esası düzenlenmiştir.

Medenî hakları kullanma ehliyetine sahip bulunmayanlar bakımından kanunî temsilci eliyle, tüzel kişiler bakımından da yetkili organları aracılığıyla davanın yürütülmesi taraflara ilişkin bir dava şartıdır. Bu nedenle, davada, medenî hakları kullanma ehliyetine sahip olmayan gerçek kişiler kanunî temsilcileri, tüzel kişiler ise yetkili organları tarafından temsil edilir.


HMK 52 (Davada Kanuni Temsil) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/708 Karar : 2018/1136 Tarih : 26.02.2018

  • HMK 52. Madde

  • Davada Kanuni Temsil

Davacı, miras bırakanın maliki olduğu 481 parsel sayılı taşınmazın davalılara muvazaalı olarak tapuda devredildiğini ileri sürerek, taşınmazın davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile mirasçılar adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar … ve … vasisi, davanın reddini savunmuşlardır.

Davalılar … ve … ile davalı … usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemişlerdir.

Dahili davalı … , mirasbırakanın sağlığında çocuklarına yaptığı işlemlerin (481 parsel) tapuya yansıyanlarının iptaline ve mirasçılar arasında veraset ilamındaki pay oranlarına göre yeninden paylaşılması ile tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Dairece;”… Somut olayda, 6100 sayılı HMK’nın 52. maddesi bağlamında taraf teşkilinin sağlandığı söylenemez. O halde, öncelikle dava dilekçesinin yöntemine uygun biçimde davalı … ‘in yasal temsilcisi olan vasisine tebliği, taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılama yapılması zorunludur. Kabule göre de; davalı … ‘e 481 nolu parseldeki 150 payın bağış yolu ile temlik edilmiş olması karşısında, bu tür işlemlerde gerçek irade ile akitteki irade arasında aykırılık bulunmadığından 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı; ancak tenkis istenebileceği gözardı edilerek yazılı biçimde iptal ve tescil kararı verilmesi de isabetsizdir… “ gerekçesiyle bozulması üzerine bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde, davacının saklı payına tecavüzün söz konusu olmadığı ve tenkis talebinde de bulunulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili ve dahili davalı … vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla;Tetkik Hakimi … ‘in raporu okundu,düşüncesi alındı.Dosya incelendi,gereği görüşülüp düşünüldü:

Hükmüne uyulan bozma kararında, gösterildiği şekilde işlem yapılarak karar verilmiştir. Davacı ve dahili davalı … ‘ın temyiz itirazı yerinde değildir. Reddi ile usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, dahili davalı … ‘tan harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, aşağıda yazılı 10.70.-TL. bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 26.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2017/2039 Karar : 2017/1555 Tarih : 6.12.2017

  • HMK 52. Madde

  • Davada Kanuni Temsil

Dava, kooperatifin önceki dönem yöneticisinin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, yönetim kurulu üyesi aleyhine sorumluluk davası açılabilmesi için alınmış bir kararın bulunmadığı, verilen kesin süre içerisinde de dava şartı niteliğindeki bu eksikliğin giderilmediği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Davacılar vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda gösterilen gerekçe ile bozulmuştur.

Mahkemece gerekçe genişletilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme hükmü davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davacı kooperatifin 26.06.2005 tarihli olağan genel kurulu toplantısında “…2004 ve 2005 senesindeki mevcut yönetimden bir önceki yönetime ait harcama olan 17.700 TL’nin faturanın geri tahsili için gerekli mercilere dava açılması yönetim kuruluna yetki verilmesine…” şeklinde alınan 6 nolu genel kurul kararının, genel kurul toplantısının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu`nun 341. maddesi çerçevesinde davalıya karşı sorumluluk davasının açılması hususunda alınmış bir karar olarak kabul edilip edilmeyeceği; burada varılacak sonuca göre davacı vekiline denetçilerin vekâletname vermesi ya da asıl olarak davayı takip etmelerine olanak tanınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle kooperatif yönetim kurulu üyeleri hakkında sorumluluk davası açılmasına ilişkin yasal düzenlenmelerin incelenmesi gerekir.

1163 sayılı Kooperatifler Kanunu`nun 62. maddesinde, yönetim kurulu üyelerinin görevleri belirtilmiş ve yönetim kurulunun, kooperatif amaçlarının gerçekleşmesi ve ortakların çıkarlarının korunması ile ilgili olarak yasalara, ana sözleşme hükümlerine ve genel kurul kararlarına göre, işleri titizlikle ve en iyi şekilde yürütmekle ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda gereken çabayı göstermekle görevli oldukları açıklanmış, ayrıca kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumlu oldukları da ifade edilmiştir.

Kooperatifler Kanunu ve ana sözleşmede yönetim kurulu üyelerinin bu sorumluluklarının niteliği hakkında açık bir hüküm mevcut değilse de anılan Kanunun 98. maddesinde bu kanunda aksine açıklama olmayan hususlarda Ticaret Kanunundaki anonim şirketlere ait hükümlerin uygulanacağını düzenlemiş olduğundan, anonim şirketlerle ilgili hükümlere bakmak gerekmektedir.

Davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 336. maddesinin birinci fıkrasında, yönetim kurulu üyelerinin yapmış oldukları mukavele ve işlemlerden dolayı şahsen sorumlu olmayacakları belirtilmiş ise de, hemen devamında “aşağıda yazılı hâllerde” denilerek, gerek şirkete gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen sorumlu olacakları hâller beş bent hâlinde düzenlenmiştir.

336.maddenin 5. bendinde ise, “Gerek kanunun gerek esas mukavelenin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasten veya ihmal neticesi olarak yapılmaması” da yönetim kurulu üyelerinin müteselsilen sorumlu olacakları hâller arasında sayılmıştır.

Bu durumda kanun ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği vazifeleri kasten veya ihmal neticesi olarak yapmayan yönetim kurulu üyelerinin müteselsilen sorumlu bulundukları belirtilmiştir. Bu tür sorumluluğun neticesi olarak, yönetim kurulu üyelerinin bütün kooperatif işlerine titizlikle ilgi göstermek, yönetim kurulu adına yapılan işlemleri ve harcalamaları kontrol etmek görevini kasıt veya ihmal sonucu yerine getirmemeleri hâlinde birlikte ve müteselsilen sorumlu olacakları tabiidir.

Sorumluluk konusunun düzenlendiği 6762 sayılı TTK’nın 341. maddesi, “Umumi heyet; idare meclisi azaları aleyhine dava açılmasına karar verirse yahut dava açılmamasına karar verilip de esas sermayenin en az onda birini temsil eden pay sahipleri dava açılması reyinde bulunursa, şirket, bu karar veya talep tarihinden itibaren bir ay içinde dava açmaya mecburdur. Bu müddet geçirilmesiyle dava hakkı düşmez. Murakıpların ve alacaklıların vekilinin mesuliyeti hakkındaki hükümler mahfuzdur.” hükmünü içermektedir.

Buna göre sorumluluk davası açılması ancak genel kurulun bu yönde vereceği kararın varlığına bağlıdır (TTK m.341/I).

6762 sayılı TTK’nın 341. maddesinde, kooperatif eski yöneticilerinin neden olduğu zararların tazmini istemine ilişkin davanın denetçiler tarafından açılması gerektiğine dair düzenleme bulunmaktadır, fakat 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, 6762 sayılı TTK’daki bu düzenlemeden farklı olarak, anonim şirketin zorunlu organlarının genel kurul ve yönetim kurulu olduğunu belirtmesine rağmen, denetimin şirket organı olup olmadığı konusunda açık bir hükme yer verilmeyerek, dolaylı olarak denetimin organ niteliğine son verilmiştir.

Diğer taraftan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 397 ve devamı maddelerinde denetleme işlemlerinin bağımsız denetçiler tarafından yürütülmesi hususunda düzenleme yapılmış ve sorumluluk davalarının da artık yönetim kurulunca açılacağı hükme bağlanmıştır.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davalı kooperatifin 26.05.2005 tarihli genel kurulunda, önceki yönetim döneminde kayıtlara geçen 17.700 TL`nin eski yöneticilerden tahsili için mevcut yönetime yetki verilmiştir. Tahsili istenen zararın miktarı ve zararın önceki yönetim dönemine ait olduğu yazılmış olup, kim hakkında dava açılacağının da anlaşılmasına göre 26.05.2005 günlü genel kurul kararında hakkında dava açılacak eylemin kişi, konu ve kapsamını somutlaştıran bir karar niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.

Sonuç itibariyle yerel mahkemece işin esasına girilerek bir sonuca varılmak gerekirken; kooperatif eski yöneticileri hakkında usulüne uygun şekilde alınmış genel kurul sorumluluk kararı bulunmadığından bahisle açılan davanın usulden reddine karar verilmesi doğru değildir.

Ne var ki Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında Özel Daire bozma kararında: “…Mahkemece davanın gelindiği aşamadaki denetçilerin vekâletnamesini sunmak üzere davacı vekiline süre verilmiş ise de, denetçilerden …in dosyada vekâletnamesinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Davanın devamı sırasında görevde olan denetçilerin ya bizzat veya vekâlet vererek avukat aracılığıyla davayı takip etmeleri gerekir. Bu durumda mahkemece, davacı tarafa HMK’nın 52, 53 ve 54. (HUMK`nın 39. ve 40.) maddeleri uyarınca uygun bir kesin süre verilerek, davanın gelindiği aşamada görevde olan tüm denetçilerin belirlenerek, davayı açan vekile vekâletname vermesine ya da asıl olarak davayı takip etmelerine olanak tanınması…” şeklinde yazılı ibarelerin, bozma kararından çıkarılması gerektiği ifade edilmiştir.

Zira denetçilerin kurul hâlinde çalışmasının zorunlu olmaması nedeniyle davacı kooperatifin beş denetçisinden, içlerinde …’in de yer aldığı dört denetçi tarafından eldeki davayı takip eden Av. …’a verilen 02.07.2005 tarihli vekâletname davanın görülmesi için yeterlidir (Hukuk Genel Kurulunun 04.11.2009 gün ve 2009/16-428 E., 2009/483 K. sayılı). Kaldı ki 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu`nda denetçilerin dava açma yetkisi kaldırıldığı için gelinen aşamada davanın denetçi tarafından bizzat ya da vekâlet vererek avukat aracılığı ile takip edilmesi zorunlu değildir. Bu nedenle bu ifadelerin bozma kararından çıkartılarak direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmektedir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında eski yöneticiler hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için genel kurulda alınan kararın, hakkında sorumluluk davası açılacak kişi ve eylem yönünden somut olması gerektiği hâlde, davacı kooperatifin 26.06.2005 tarihli olağan genel kurul toplantısının 6. maddesinde yer alan kararın, hakkında sorumluluk davası açılacak kişi ve eylem yönünden somut olmaması nedeniyle kooperatif temsilcileri aleyhine sorumluluk davası açılabilmesi için yeterli olmadığı, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya süre verilmesine rağmen sorumluluk davası açılması hakkında bir genel kurul kararı alınmadığından direnme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.

Şu durumda Hukuk Genel Kurulunca da az yukarıda vurgulanan ifadelerin bozma kararından çıkartılması suretiyle benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı görüldüğünden direnme kararının değişik gerekçe bozulması gerekmiştir.

S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında geçen “…Mahkemece davanın gelindiği aşamadaki denetçilerin vekâletnamesini sunmak üzere davacı vekiline süre verilmiş ise de denetçilerden …‘in dosyada vekâletnamesinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Davanın devamı sırasında görevde olan denetçilerin ya bizzat veya vekâlet vererek avukat aracılığıyla davayı takip etmeleri gerekir. Bu durumda, mahkemece, davacı tarafa HMK’nın 52, 53 ve 54. ( HUMK`nın 39. ve 40.) maddeleri uyarınca uygun bir kesin süre verilerek, davanın gelindiği aşamada görevde olan tüm denetçilerin belirlenerek, davayı açan vekile vekâletname vermesine ya da asıl olarak davayı takip etmelerine olanak tanınması…” ifadelerinin çıkartılması suretiyle Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, tebligat tarihinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.12.2017 gününde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Dava, kooperatif yönetim kurulu başkanının sorumluluğuna ilişkin olup, davacı kooperatif dava dışı… Ltd. Şti`den hizmet alınmamasına rağmen hizmet faturasının ticari defterlere masraf olarak kaydedildiğini bildirerek ilgili dönemde yönetim kurulu başkanı olan davalının zarara sebebiyet vermesi nedeniyle fatura bedelinin kendisinden tahsilini talep etmiştir.

Yerel mahkeme, davacı kooperatifin dava açması için gerekli olan genel kurul kararının bulunmaması ve mehile rağmen de bu eksikliğin giderilmesi nedeniyle bilirkişi raporuna uygun olarak davanın reddine karar vermiş; Özel Daire ise bozma ilamında gösterildiği gibi dava açılması yönünde karar bulunduğu, fakat bir denetçinin vekaletnamesinin dosya içinde bulunmadığı, bu eksikliğin tamamlanması gerektiğini belirtmiştir.

Davacı kooperatifin 26.05.2005 tarihli genel kurulunun 6. maddesinde “…17.700.000.000 TL faturanın geri tahsili için gerekli mercilere dava açılması için yönetim kuruluna yetki verilmesine…” karar verilmiş olup, bu karar kooperatifin yöneticileri aleyhine sorumluluk davacı açılabilmesi için gerekli karar mahiyetinde değildir. Fatura bedelinin, kim veya kimlerden tahsil edileceği belirtilmemiştir. Sorumluluk davası açılması yönünde bir açıklık yoktur. Kaldı ki mahkemece, bu yönde genel kurulda karar alınması için mehil verilip kooperatifin genel kurul toplantısı yapması beklenmesine ve 03.07.2012 tarihli celsede alınan davacı vekilinin beyanına göre de bu husus kooperatif temsilcilerine iletilmesine rağmen sorumluluk davası açılması yönünde genel kurulda karar alınmamıştır.

Bu nedenle, mahkemece dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine dair verilen kararın onanması görüşünde olduğumdan, Sayın Çoğunluğun kararına katılmıyorum.


YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/14338 Karar : 2017/2159 Tarih : 20.03.2017

  • HMK 52. Madde

  • Davada Kanuni Temsil

İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. maddesi gereğince iş mahkemelerinden verilen kararlara ve buna bağlı Yargıtay ilamına karşı karar düzeltme yolu kapalıdır. Ancak; Yargıtay onama ya da bozma kararlarında açıkça maddi hatanın bulunduğu hallerde, dosyanın yeniden incelenmesi mümkündür. Zira maddi yanılgıya dayalı olarak verilmiş onama ya da bozma kararları ile hatalı biçimde hak sahibi olmak, evrensel hukukun temel ilkelerine ters düştüğünden karşı taraf yararına sonuç doğurmamalıdır. Dairemizin ve giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri de bu doğrultudadır.

Gerçekten; davacı 16.11.1997 – 01.08.2000 tarihleri arasında davalı ….’ne ait işyerinde geçen çalışmalarının tespitini talep etmiş ise de; Dairemizin 01.02.2016 Tarih ve 2015/21852 E, 2016/752 K sayılı bozma kararında; davacının talep ettiği süre “09.03.2003 – 10.03.2006” tarihleri arası olarak ve davalı şirketin adı “…” olarak yanlış yazılmıştır. Hal böyle olunca; Dairemize ait anılan bozma kararının ortadan kaldırılması gerektiği anlaşılmıştır.

SONUÇ: Dairemizin 10.06.2014 Tarih ve 2013/194 E, 2014/415 K sayılı mahkeme kararının bozulmasına ilişkin 01.02.2016 Tarih ve 2015/21852 E, 2016/752 K sayılı kararının KALDIRILMASINA,

Dava, davacının 16.11.1997 – 01.08.2000 tarihleri arasında davalı işverene ait iş yerlerinde geçen ve davalı Kurum’a bildirilmeyen sigortalı çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece; davacının 16.11.1997 – 01.08.2000 tarihleri arasında 1036107.16 sicil sayılı dosyada işlem gören davalı… tarafından davalı Kurum’a bildirilen günler dışında sürekli ve kesintisiz çalıştığının tespitine karar verilmiştir.

Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davalı şirketin ticaret sicili kaydının 23.01.2014 tarihi itibari ile …‘nın geçici 7. maddesi gereğince re’sen silindiği anlaşılmaktadır.

Dava ehliyeti, gerçek ve tüzel kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci veya vekil aracılığı ile bir davayı takip etme ve usuli işlemlerini yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti dava şartlarından olup davaya bakan hakim tarafından kendiliğinden gözönünde tutulması gerekir.

Limited şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Fesih ve tasfiye işlemi, bir tüzel kişiliğin son bulmasını ifade eder. Tüzel kişiliğini kaybeden limited şirketlere davada husumet tevcih edilebilmesi için şirketin yeniden ihyasına gidilerek yargılamanın limited şirket tüzel kişiliğine karşı devamının sağlanması gerekmektedir. Taraf sıfatının bulunmaması halinde dava, sıfat yokluğundan (husumet yönünden) reddedilecektir.

…/…

Tüzel kişiliği sona eren şirketin ihyası için tasfiye memuru ile Ticaret Siciline husumet yöneltilerek görevli Asliye Ticaret Mahkemesinde ayrı bir dava açılması için davacı tarafa HMK’nın 52 ve 54. maddeleri hükümleri uyarınca uygun bir önel verilmelidir. Dava açıldığı, takdirde ve alınacak sonuca göre eldeki davaya devam edebilme olanağı bulunduğu belirlendiğinde tüzel kişiliğe tebligat yapılarak usulüne uygun şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilerek davanın sonuçlandırılması gerekir.

Mahkemece yapılacak iş; öncelikle davacıya ticaret sicilinden kaydı silinerek tüzel kişiliği sona eren … Şirketi’nin ihyasını sağlamak amacıyla dava açması için uygun süre vermek, ihya edilen … Şirketi usulüne uygun olarak davaya dahil edildikten varılacak sonuca göre karar vermekten ibarettir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, karar düzeltme harcının istek halinde davacıya iadesine, 20.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/2538 Karar : 2017/1554 Tarih : 14.03.2017

  • HMK 52. Madde

  • Davada Kanuni Temsil

Davacı … ve arkadaşları vekili; 04.11.2010 tarihli dilekçesi ile Kadastro çalışmaları sonucunda … Köyünde bulunan 3, 6, 7, 11, 12, 13, 14, 15, 179, 208, 209, 210, 211, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224 parsel sayılı muhtelif yüzölçümlü taşınmazların bir kısım payının davacılar ve murisleri adına kayıtlı iken davalı … tarafından müvekkilleri … ve … ile adı geçenlerin murisleri … aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/367 Esas sayılı dosyası ile tapu iptali ve tescili davasının açıldığını, müvekkilleri ve murisleri aleyhine alınan gaiplik kararına dayalı olarak taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile … adına tesciline karar verildiğini, kararın 03.11.2010 tarihinde tapuya tescil edildiğini, kendilerinin de bu tarihte işlemden haberdar olduklarını, oysa ki davacıların gaip olmayıp sağ olduğunu, gaiplik kararının iptali için dava açtıklarını belirterek taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ve davacılar adına tescili istemiyle dava açmışlar; daha sonra 24.04.2014 tarihli dilekçe ile davalarını tamamen ıslah etmişler, yargılama sırasında Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/732 Esas sayılı dosyası ile açtıkları gaiplik kararının iptaline dair davanın sonuçlandığını ve gaiplik kararının iptal edildiğini, hükmün de 05.12.2012 tarihinde kesinleştiğini böylece eldeki davanın açılmasının nedeni olan Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/367 Esas sayılı dosyası ile görülen tapu iptali ve tesciline dair davanın mesnedi olan gaiplik kararının ortadan kalkmış olduğunu öne sürerek davaya yargılamanın yenilenmesi olarak devam ettiklerini belirterek; Asliye Hukuk Mahkemesininin 2006/367 Esas sayılı dosyasında verilen hükmün kaldırılmasını, … tarafından açılan davanın reddini, bu mahkeme kararı nedeniyle davalı adına tescil gören hisselerin davacılar adına payları oranında tekrar tescilini, … adına herhangi bir tescil işlemi yapılmamışsa tapunun aynen korunmasını istemişlerdir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda yargılamanın yenilenmesi davasının kabulüne, Mahkemenin 30.01.2006 tarih 2006/363-588 Esas, Karar sayılı ilamının iptaline, anılan dosyada davacı …‘in davasının reddine, tescil işlemi yapılmış olmasına binaen … adına verilen tescil kararından önceki durumun yeniden tesisi için kararın bir örneğinin iptal edilen karar örneği ile birlikte Tapu Müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmiş; hüküm, yargılama sırasında ölen davalı … mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece, davanın esasına girilerek, yargılamanın iadesine konu Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/363 Esas sayılı ilamının dayanağını oluşturan gaiplik kararının iptal edildiği gerekçe gösterilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Ne var ki, davacı …‘ın Marmaris Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 20.10.2009 tarih 2007/727 Esas, 2009/717 Karar sayılı ilamıyla kısıtlandığı ve diğer davacı …‘ın kendisine vasi atandığı, Av. …‘ya verilen vekaletname ekindeki karar örneğinden anlaşılmakta ise de; vesayete ilişkin kararda, vasi olarak atanan kişiye verilmiş husumet (dava açma) izni bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 52. ve 54. maddeleri hükmü gözetilerek davacı vasisine Türk Medeni Kanunu’nun 462/8. maddesi hükmü uyarınca vesayet makamından “husumete izin” kararı alınması için süre verilmesi, ancak bu izinin alınmasından sonra dava ehliyeti sağlanmış olacağından bundan sonra esası bakımından bir karar verilmesi gerekirken; bu husus göz ardı edilerek esasa girilip yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, eldeki davada taraf olmayan … isimli kişi adına bir talep olmadığı halde yargılamanın iadesine konu ilamda bu kişilerden davalı tarafa intikal ettiği belirtilerek davalı … … adına tescil edilen paylar yönünden de iptal kararı verilmesi isabetsiz olup, davalı tarafın temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, Yargıtay duruşması için belirlenen 1.350,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak, duruşmada kendisini vekil ile temsil ettiren davalılara verilmesine,

peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edenlere iadesine, 14.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/9659 Karar : 2017/101 Tarih : 19.01.2017

  • HMK 52. Madde

  • Davada Kanuni Temsil

Davacı, davalı … arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiği, … Büyükşehir Belediyesi’nin borcundan ötürü taşınmaz üzerine konulan hacizler nedeniyle inşaat ve satış işlemlerinin defalarca sekteye uğradığını, yol kotu tutanaklarının düzenlenmediğini, sözleşmenin davalı tarafça açıkça ihlal edildiğini, davalı tarafça sözleşme gereğince … adet bağımsız bölümün devrinin halen yapılmadığını ileri sürerek bir kısım tapu kayıtlarının iptali ve tescili ile tazminat talebinde bulunmuştur.

Davalı vekili, dava dilekçesi ekinde hiçbir belge ve delilin kendilerine tebliğ edilmediğini, … …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2003/253 esas sayılı dosyası üzerinden açılan davada, davacı tarafın iflasının açılmasına karar verildiğini, davacı tarafın dava açma ehliyetinin sona erdiğini, yetkinin iflas masasına geçtiğini, davanın şirket yetkilisi tarafından açılıp açılmadığının belli olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savuma ve tüm dosya kapsamıa göre; adına dava açılan … …. ….Mühendislik Müşavirlik ve Ticaret ve Sanayi A.Ş.’nin … …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ….04.2014 tarihi saat …:… itibari ile iflasının açılmasına karar verildiği, şirket adına açılan eldeki davanın dava dilekçesi ekinde, şirketi temsile ilişkin hiçbir bilgi ve belge sunulmadığı, ve bu hususun mahkemece re’sen göz önünde bulundurulması gerektiği, gerekçesiyle, açılan davanın HMK’nın 52/…., 114/d ve 115/… ve …. maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

Somut olayda davanın ….04.2014 saat …:… de açıldığı, davacı şirketin iflasına ise ….04.2014 tarihinde saat …:… de verildiği, dava açıldığı tarihte davacının dava ehliyetinin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda mahkemece yapılması gereken İİK’nın 194. maddesi geregi işlem yapmaktır. Aksi düşünce ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz sebeplerinin kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere ….01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/5586 Karar : 2016/11385 Tarih : 9.06.2016

  • HMK 52. Madde

  • Davada Kanuni Temsil

Davacı, yabancı mahkeme ilamının tanınmasına ve tenfızine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, tarafların boşanmalarına ve müşterek çocuğun velayetine ilişkin… Bölge Mahkemesinin 19.10.2009 gün FE 081450 sayılı dosya numarası üzerinden verilen…Eyaleti Yüksek Mahkemesinin LC 10001l/U esas sayılı 20.09.2010 tarihinde kesinleşen mahkeme kararının tanınmasına ve tenfızine karar verilmiş, davalı vekili, davalının yargılamanın başından sonuna kadar ve halen İsveç`te cezaevinde hükümlü olarak bulunduğunu, vasi tayini hususunda herhangi bir inceleme yapılmadığını belirterek hükmü temyiz etmiştir. Tanıma ve tenfıze konu yabancı mahkeme ilamında davalının cezaevinde bulunduğunu belirten açıklamalar bulunmaktadır. Mahkemece, davalının vesayet altında bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Medeni haklarını kullanma ehliyetine sahip olmayanlar, davada kanuni temsilcileri tarafından temsil edilirler (HMK. m. 52). Öyleyse, öncelikle davalının vesayet altında bulunup bulunmadığı araştırılmalı, vasi atanmış ise dava dilekçesi ve duruşma günü kanuni temsilcisine tebliğ edilmelidir. Taraf teşkilinin bu şekilde sağlanmasından sonra işin esasının incelenmesi gerekirken, dava şartı olan husus nazara alınmadan, hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/15782 Karar : 2015/32412 Tarih : 10.11.2015

  • HMK 52. Madde

  • Davada Kanuni Temsil

Davacı, davalı banka şubesinden konut kredisi kullandığını, kendisinden dosya masrafı olarak 2.050,00 TL, yeniden yapılandırma ücreti olarak da 808,26 TL alındığını, yapılan tahsilatların haksız olduğunu ileri sürerek, kesinti tarihlerinden itibaren işleyecek en yüksek faizleriyle birlikte iadesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davalı banka şubesinin taraf ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

HMK`nun 14/1. maddesinde, bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesinin de yetkili olduğu düzenlenmiştir. Aynı Yasa’nın 52. maddesine göre tüzel kişiler yetkili organları tarafından temsil edilirler. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun tanımlar başlıklı 3. maddesinde şube, elektronik işlem cihazlarından ibaret birimler hariç olmak üzere, bankaların bağımlı bir parçasını oluşturan ve bu kuruluşların faaliyetlerinin tamamını veya bir kısmını kendi başına yapan, sabit ya da seyyar bürolar gibi her türlü işyerleri olarak tanımlanmıştır.

Banka şubeleri, banka adına kuruluş faaliyetlerinin tamamını veya bir kısmını kendi başına yapan birimler olup, şubenin yapmış olduğu işlemlerden doğan davalarda şubenin bulunduğu yer mahkemeleri de yetkilidir. Bankayı tüm faaliyetlerinde temsile yetkili olan şubelerin davada taraf ehliyetine sahip olmadığını kabul etmek, yukarıda belirtilen kanun maddelerinin amacına aykırı düşmektedir. Dosya kapsamından davaya konu konut kredisinin davalı banka şubesince verildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle davalı banka şubesinin kendi işlemlerinden dolayı açılan davada bankayı temsile yetkili olduğunun kabulü ile işin esası incelenerek, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, davanın usulden reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz edilen hükmün davacı yararına ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/2457 Karar: 2016/3373 Tarih: 13.06.2016

  • HMK 52. Madde

  • Davada Kanuni Temsil

Dava, vekâletsiz işgörme hükümlerine göre yapılan imalâtların bedelinin tahsili isteminden ibaret olup, mahkemece davalının pasif dava ehliyeti yokluğu sebebiyle davanın reddine dair verilen karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili müvekkili tarafından davalı çitliğin bulunduğu mevkide vekâletsiz iş görme hükümleri çerçevesinde hemzemin geçit işaret, levha, ve zemin kaplama işi yapıldığını, bu iş sebebiyle fazlaya dair hakları saklı tutularak … TL’nin … tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsilini istemiş, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü vekili cevabında davalının tüzel kişiliğinin bulunmadığını, husumetin Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne yöneltilmesi gerektiğini savunmasına rağmen mahkemece; davalının taraf sıfatı bulunmadığından davanın reddine karar verilmiştir.

6100 Sayılı HMK’nın 52. maddesine6100 Sayılı HMK’nın 52. maddesine göre “medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olmayanlar davada kanuni temsilcileri, tüzelkişiler ise yetkili organları tarafından temsil edilir.”

Davalı gösterilen … tüzel kişiliği bulunmayan ancak Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı bir kamu kuruluşudur. Davada hasımda yanılma olmayıp temsilcide yanılma söz konusudur. Bu gibi durumlarda davacıya davayı gerçek hasıma yöneltip, dava dilekçesini tebliğ ettirmek üzere süre verilmesi gerekir. Dava gerçek hasıma yöneltilip tebliğ işlemi tamamlandıktan sonra ( esasen gerçek hasım cevap dilekçesi vererek davaya katılmıştır ) taraf kanıtları toplanıp işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar vermek gerekirken davanın reddi doğru olmamış hükmün bu sebeple davacı yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda yazılı sebeplerle kararın temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz eden davacıya iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 13.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS