0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Genel Kural

HMK Madde 5

(1) Mahkemelerin yetkisi, diğer kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanundaki hükümlere tabidir.



HMK Madde 5 Gerekçesi

Medenî yargılama alanında görev yapan mahkemelerin yetkisi, Anayasanın 142 nci maddesine uygun olarak, bu Kanunla düzenlenmiştir. Diğer taraftan, 1086 sayılı Kanun dışında, özel kanunlardaki yetkiye ilişkin kurallar, kesin yetki kuralı olarak öngörülmediği takdirde genel yetki kuralı ile beraber seçimlik bir yetki kuralı oluşturacaktır. Bu sebeple özel kanunlardaki yetkiye ilişkin hükümler saklı tutulmuştur.

Maddedeki “diğer kanunlar” terimi Anayasa ile uluslararası antlaşmaları da kapsar şekilde, geniş anlamda kullanılmıştır.


HMK 5 (Genel Kural) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 2021/6893 E. , 2021/10392 K.

  • HMK 5
  • Mahkemelerin yetkisinin 6100 sayılı HMK’da düzenleneceğine ilişkin genel kuralın yanı sıra özel kanunlarda özel yetki halleri düzenlenebilir.

Her mahkemenin yargı yetkisi, belirli bir coğrafi bölge ile sınırlandırılarak yargı çevreleri oluşturulmuştur. Medenî yargılama alanında görev yapan mahkemelerin yetkisi, Anayasanın 142. maddesine uygun olarak, HMK’nın 5. maddesinde düzenlenmiştir. Diğer taraftan, bu Kanun dışında, özel kanunlardaki yetkiye ilişkin kuralların, kesin yetki kuralı olarak öngörülmediği takdirde genel yetki kuralı ile beraber seçimlik bir yetki kuralı oluşturacağı hususuna yer verilerek; özel kanunlardaki yetkiye ilişkin hükümler saklı tutulmuştur (Kuru, B: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. I, İstanbul 2001, s. 379 vd.; Pekcanıtez, H./Atalay, O./ Özekes, M: Medeni Usul Hukuku; Ankara 2011, s:117 vd.)

Davanın açıldığı ve ilk derece Mahkemesi tarafından karar verilen tarihte yürürlükte bulunan 7036 sayılı Yasa’nın 6. maddesi, “(1) İş mahkemelerinde açılacak davalarda yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ile işin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesidir. (2) Davalı birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. (3) İş kazasından doğan tazminat davalarında, iş kazasının veya zararın meydana geldiği yer ile zarar gören işçinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. (4) İş mahkemelerinin yetkilerine ilişkin olarak diğer kanunlarda yer alan hükümler saklıdır. (5) Bu madde hükümlerine aykırı yetki sözleşmeleri geçersizdir.” düzenlemesini içermektedir. Benzer düzenleme, mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde ve 5521 sayılı Yasa’da sarahat bulmayan hallerde Hukukuk Muhakemeleri Kanunu’na gönderme yapan 15. maddesinde de mevcuttur.

01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447/2.maddesine göre “Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır” hükmü gereğince genel yetki kuralı dışında düzenleme öngörülmemiş olması karşısında 6100 sayılı HMK’da yer verilen özel yetkiye ilişkin düzenlemelerin İş Mahkemelerinin yetkisinin belirlenmesinde dikkate alınması gerekir.

6100 sayılı HMK 6/1. maddesi genel yetki kuralını düzenlemekte olup; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” denilmektedir. Tüzel kişilere karşı açılacak davalarda yetkili mahkeme tüzel kişinin ikametgahının (merkezinin) bulunduğu yer mahkemesidir. (6102 s. TTK. 213., 339., ve 576. maddeleri) HMK. 14. maddesi ise, bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesinin de yetkili olabileceğini hüküm altına almıştır.

Birden fazla yetkili mahkeme bulunması halinde yetkili mahkemeyi seçme hakkı davacıya aittir. Davacı, yetkisiz bir mahkemede dava açmışsa, seçme hakkı itiraz eden davalıya geçer, davalını bildirdiği yetkili mahkemede davanın görülmesi gerekir. Yetki itirazının dinlenebilmesi için, davalı itirazında yetkili mahkemenin gösterilmesi zorunludur. Davacı, genel ve özel yetki kurallarına göre, kendisine verilen seçimlik hakkını yasaya uygun kullanmaz ise seçim hakkı davalıya geçer. Seçim hakkı kullanılırsa davalının bildirdiği yetkili mahkemeye dosyanın gönderilmesine karar verilir. (…, …, …, … - İş Kazaları ve Meslek Hastalıklarından Kaynaklanan Tazminat Davalarında Görev ve Yetki s.618; …, İş Kazası veya Meslek Hastalığından Doğan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları Uygulaması, 2. Baskı, s. 17)

Yetkisizlik kararında, yetki itirazında bildirilmemiş olan mahkemenin yetkili olduğuna karar verilemez. (Yargıtay 21. HD. 06/05/2008T. 2008/8323-7384 Esas ve Karar s. ilamı, …, İş Kazası veya Meslek Hastalığından Doğan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları Uygulaması, 2. Baskı, s. 26)

Somut olayda, ikametgâh adresi Malatya olan davacının HMK 16. maddesindeki seçimlik hakkını, yerleşim yerinde dava açarak kullanmasının, genel yetki kuralına uygun olduğu anlaşılmakla, uyuşmazlığın Malatya 2. İş Mahkemesince görülüp çözümlenmesi gerekir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Malatya 2. İş Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE, 27/09/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Hukuk Genel Kurulu 2018/1085 E. , 2021/164 K.

  • HMK 5
  • HMK m.5, yetki konusundaki genel kuralı düzenlemektedir.

Yargılama hukukunda yetki kavramı; bir davaya hangi yerdeki görevli mahkemenin bakacağını ifade eder. Mahkemelerin yetkisi, esas itibariyle ilk derece mahkemeleri bağlamında sorunların yoğunluk kazandığı alanlardan birisini oluşturmaktadır. Hukuk sistemimizde mahkemelerin yargı yetkisi, dava konusuna bağlı bir sınırlamanın (görev kavramı) yanında, yer itibariyle de sınırlandırılmıştır. Mahkemeler, bulundukları ilçenin idari sınırları içinde yargı yetkisine sahiptirler. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 142. maddesine göre “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” şeklindeki hükmü ile “yargılama hukukunda yetki kavramı” anayasal güvence altına alınmıştır.

Mahkemelerin kendi yargı çevresi içindeki davalara bakabilme iktidarı, yetki kurallarına göre belirlenir. Gerek 1086 sayılı Kanun, gerekse 6100 sayılı Kanun’da yetki kavramı, görev hususundan farklı olarak kamu düzenine ilişkin görülmemiştir. Buna bağlı olarak da genel yetki kuralının yanında, davacıya seçim hakkı tanıyan özel yetki kuralları düzenlenmiş olduğu gibi, belirli koşullarla, taraflara mahkemelerin yetkisi üzerinde anlaşmak suretiyle tasarrufta bulunmalarına da olanak sağlanmıştır. Fakat bazı hâllerde mahkemenin yetkisi kamu düzeniyle ilişkili kabul edilerek kesin yetki kuralları hüküm altına alınmıştır. Bu bağlamda Türk Hukuku’na göre mahkemelerin yetkisine ilişkin düzenlemeler “kesin yetki kuralları” ve “kesin olmayan yetki kuralları” olmak üzere iki şekilde hüküm altına alınmıştır. Kanunun ifadesinden, kanunda belirtilen yer veya yerler dışında başka bir yerde açılamayacağı anlaşılan davalarda yetki kuralları kesin yetki kuralıdır. Bu hâllerde; mahkemenin yetkili olup olmadığı hususu aynen görev kurallarında olduğu gibi kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle dava şartı hâline gelir ve bu bağlamda yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden araştırılması zorunlu unsur hâlini alır. Bir yetki kuralının kesin yetki kuralı olup olmadığı hususunda tereddüt oluştuğu takdirde; düzenleme emredici bir biçimde kaleme alınmışsa, kanun koyucu tarafından öngörülen yer mahkemesinin, tek yetkili mahkeme hâline getirmek istendiğine ilişkin irade, açık ve kesin bir dille ortaya konmuşsa, o yetki kuralının, hukuki niteliği itibari ile kesin yetki kuralı olduğu sonucuna varmak gerekir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 5. maddesinde “Mahkemelerin yetkisi, diğer kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanundaki hükümlere tabidir.” denilerek genel kural düzenleme altına alınmış olup, aynı Kanun’un 6. maddesi ile de “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir,..” genel yetki kuralı düzenlenmiştir.

Boşanma davalarına özgü olarak HMK’da yetki kuralı konusunda özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 168. maddesinde boşanma ve ayrılık davalarında yetki konusunda özel bir düzenleme getirilmiş olup, buna göre, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesinin yetkili olduğu belirtilmiştir. Görüldüğü üzere boşanma davalarında yetkili mahkeme konusunda davacıya seçme olanağı verilmesi nedeniyle kesin yetki kuralının söz konusu olmadığı, başka bir ifadeyle boşanma davasına bakmakla görevli mahkemenin yetkisinin kamu düzenine ilişkin olmadığı tartışmasızdır. Bilindiği üzere yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması dava koşuludur (HMK m. 114/1-ç). Dava şartlarının mevcut olup olmadığı ise davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden araştırılır (HMK m. 115/1). Oysa boşanma veya boşanmadan sonra açılacak tazminat ve nafakaya ilişkin davalarda yetki kamu düzenine ilişkin olmadığından, yetki itirazı süresinde ve usulüne uygun şekilde ileri sürülmedikçe mahkeme kendiliğinden yetkisiz olduğu sonucuna vararak, yetkisizlik kararı veremeyecektir.

Özetlemek gerekirse; 6100 sayılı HMK ile yetkisiz mahkemede dava açılması durumunda bir ayrım yapılmıştır. Buna göre; mahkemenin yetkisi kesin bir yetki kuralı ile belirlenmişse taraflar bu yetki itirazını yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilecekleri gibi mahkeme de davanın her aşamasında bu durumu kendiliğinden gözetmelidir (HMK m.19/1). Bunun dışındaki hâllerde, diğer bir ifadeyle mahkemenin yetkisinin kesin bir yetki kuralı ile belirlenmediği durumlarda yetki itirazı cevap dilekçesinde ilk itiraz olarak ileri sürülmelidir (HMK m. 116/1-a ve 117/1-a). Aksi hâlde davalı tarafından süresinde ileri sürülmeyen yetki itirazı, daha sonra ileri sürülemez, mahkemece dikkate alınamaz ve davaya yetkisiz mahkemede görülmeye devam edilir (HMK m. 19/2).

Mahkemece; davalı tarafından ileri sürülen yetki itirazının bir ön sorun olarak incelenerek karara bağlanması gerekir (HMK m. 117/3). Ön sorunun nasıl inceleneceği ise 164. madde ile “(1) Hâkim, taraflardan birinin ileri sürdüğü ön sorunu incelemeye değer bulursa, belirleyeceği süre içinde, varsa delilleriyle birlikte cevabını bildirmesi için diğer tarafa tefhim veya tebliğ eder. (2) Ön sorun hakkında iki taraf arasında uyuşmazlık varsa, hâkim gerekirse tarafları davet edip dinledikten sonra kararını verir. (3) Hâkim, ön sorun hakkındaki kararını taraflara tefhim veya tebliğ eder.” şeklinde düzenleme altına alınmıştır. Özel Dairece davalının ileri sürülen yetki itirazının bir ön sorun gibi incelenmesi ve karara bağlanması gerekliliğinden bahsedilerek karar bozulmuş ise de; yerel mahkemece davalının yetki itirazı 17.12.2014 tarihli ön inceleme duruşmasında “…Süresi içerisinde yapılmış yetki itirazı olduğu görülmekle ön sorun olarak incelenmesine geçildi,…” şeklinde ön sorun olarak ele alınmış, hazır bulunan taraf vekilleri dinlenmiş, bu yöne ilişkin deliller değerlendirilerek “…Davanın davacı yerleşim yeri olan Isparta Aile Mahkemesinde açıldığı TMK 168 maddesi uyarınca mahkememizin yetkili bulunduğu sonucuna varılmakla yetki itirazının reddine karar verildi,…” şeklinde yetki itirazının reddine karar verilmiştir. Bu hâliyle mahkemece yetki itirazının ön sorun olarak usule uygun şekilde incelendiği anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü bakımından üzerinde dikkatle durulması gereken asıl husus, eldeki davada olduğu gibi yetki kuralının kesin olmadığı hâllerde yetki itirazının ne şekilde ileri sürülmesi gerektiği noktasıdır.

HMK’nın 116. maddesinde “…İlk itirazlar aşağıdakilerden ibarettir: a) Kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazı. b) Uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiği itirazı” ve 117. maddesinde “(1) İlk itirazların hepsi cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır; aksi hâlde dinlenemez. (2) İlk itirazlar, dava şartlarından sonra incelenir. (3) İlk itirazlar, ön sorunlar gibi incelenir ve karara bağlanır” şeklinde düzenlemeler bulunmaktadır. Buna göre; yetkinin kesin olmadığı hâllerde yetki itirazının, ilk itiraz hâllerinden birisini teşkil etmesi nedeniyle hem yazılı yargılama usulünde hem basit yargılama usulünde, dava dilekçesinin davalıya tebliği tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde, verilecek cevap dilekçesinde ileri sürülmesi zorunludur. Hemen burada belirtilmelidir ki; davalı taraf, cevap süresinin dolmasından önce cevap dilekçesi vermiş ve fakat cevap dilekçesinde yetki ilk itirazında bulunmamışsa, henüz cevap süresi dolmamış olsa bile, ek dilekçe vermek suretiyle yetki ilk itirazını ileri süremeyecektir. Zira bu durum Kanun’un 131.maddesinde açıkça ifade edilmiştir.

Kanun’un 19. maddesi ile yetki itirazının ne şekilde ileri sürmesi gerektiği “…(1) Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir. (2) Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz. (3) Mahkeme, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de gösterir. (4) Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir.” şeklinde düzenleme altına alınmıştır. Madde gerekçesinde ve yukarıda 16. bentte açıklandığı üzere; yetki itirazının ne zaman ve nasıl ileri sürüleceği, yetkinin kesin olduğu ve kesin olmadığı hâller ayırımı yapılarak düzenlenmiştir. Birinci fıkraya göre, kesin yetkinin söz konusu olduğu hâllerde, mahkeme, bu husus bir dava şartı olarak kabul edildiğinden, yetkili olup olmadığını davanın sonuna kadar, her zaman kendiliğinden araştıracaktır. Taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu, yine davanın sona ermesine kadar, her zaman ileri sürebileceklerdir. Esasen maddenin birinci fıkrasında yer alan bu durum, yetkiyi incelemesi için mahkemeye bir hatırlatma niteliğindedir. İkinci fıkrada ise yetkinin kesin olmadığı hâllerde, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi esası kabul edilmiştir. Davalı, cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunmamışsa, cevap dilekçesini verdikten sonra artık yetki itirazında bulunamayacaktır. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi, birden fazla yetkili mahkemenin söz konusu olduğu hâllerde ise kendi kanaatine göre tercih ettiği yetkili mahkemeyi de itirazında belirtmek zorundadır. Üçüncü fıkraya göre, mahkemenin yetkisizlik kararı verirken, yetkili mahkemeyi de göstermesi gerekmektedir. Mahkeme, yetkisizlik kararı verirken, kesin yetkinin söz konusu olduğu hâllerde, taraflar itirazlarında belirtmemiş olsalar bile, yetkili mahkemeyi kendisi bulup, yetkisizlik kararında göstermelidir. Yetkinin kesin olmadığı hâllerde ise itirazda bulunan tarafın, itirazında belirttiği mahkeme gerçekten yetkili ise mahkeme vereceği kararda yetkili olan o mahkemeyi gösterecektir. Dördüncü fıkrada, 1086 sayılı Kanun’un 23. maddesinin ilk cümlesine benzer şekilde, yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalının süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmaması hâlinde, davanın açıldığı mahkemenin, yetkili hâle geleceği kabul edilmiştir.

Açıklanan yasal düzenlemeler gözetildiğinde yetkili mahkemenin belirlenmesinde öncelikle süresinde ve usulüne uygun olarak yapılmış bir yetki itirazının varlığı aranmaktadır. 6100 sayılı Kanun’un 19. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde yer alan “aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz” cümlesinden de kastedilenin bu olduğu anlaşılmalıdır.

Kesin yetki kuralının bulunmadığı somut olayda da davalı taraf süresi içinde ibraz ettiği cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunmuş ancak yetkili mahkemeyi göstermemiştir. Bu durumda usulünce yapılmış bir yetki itirazından söz edilemeyecektir.

Hâl böyle olunca; her ne kadar süresi içerisinde verilmiş olsa da yetkili mahkemenin belirtilmediği yetki itirazının usule uygun ileri sürülmediği gerekçesiyle reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemenin yetkisi tartışılarak reddine karar verilmiş olması isabetli değilse de, sonucu itibariyle doğru olan direnme kararı yukarıda yazılı değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı yerinde görülmüştür.


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/6008 Karar : 2017/919 Tarih : 23.03.2017

  • HMK 5. Madde

  • Genel Kural

Davacı vekili, müvekkilinin davalı-borçlu …‘in kullanmış olduğu ihtiyaç kredisinden doğan borcu nedeniyle hakkında Kozan İcra Müdürlüğü’nün 2014/2096 E. sayılı dosyasından takibe geçildiğini, ödeme emri kesinleştikten sonra borçlunun çalışmakta olduğu … Posta İşletme Merkezi Müdürlüğü’nden almakta olduğu maaşının haczi için yazılan yazıya verilen cevapta maaş haczinde davalı alacaklı dosyasının birinci sırada bulunduğunu bildirdiklerini, işbu yazı cevabının İİK’nın 138 ve devamında düzenlenen sıra cetveli yerine geçeceğini, davalı alacaklının takip dayanağını oluşturan bononun gerçeği yansıtmadığını, gerçekte böyle bir alacak borç ilişkisi olmadığını ileri sürerek, maaş haczinde alacaklarının birinci sıraya alınmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı … vekili ve …, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, tüm dosya kapsamına ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; sıra cetveline itirazın yedi gün içinde takibin icra edildiği yer mahkemesinde yapılacağı, icra takibi Cihanbeyli İcra Müdürlüğü’nün 2014/136 E. sayılı dosyası olduğundan görevli ve yetkili mahkemenin Cihanbeyli Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gerekçesiyle, yetkisizlik kararı verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

İİK’nın 140/1. maddesinde İcra Müdürlüğü’nce hangi hallerde haciz sıra cetveli düzenleneceği belirtilmiştir. Maddeye göre haciz sıra cetvelinin düzenlenebilmesi için satış tutarının bütün alacaklıların alacağını tamamen ödemeye yetmemesi gerekir. Bu madde uyarınca düzenlenen bir sıra cetvelinde, hacizlere ilişkin takip dosyası (takip tarihi, haciz tarihi, alacak miktarı gibi) bilgilerine, ipotek veya hapis hakları varsa bu hakların tesis edildiği tarihlere ve dayanak bilgilerine yer verilmesi gerekir. Somut olayda, icra dosyasına intikal etmiş bir para bulunmamaktadır. İİK’nın 83/2. madde hükmüne göre, maaş üzerinde birden fazla haciz varsa bunlar İcra Müdürlüğü’nce sıraya konur ve sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe sonraki haciz için kesintiye geçilemez. Açıklanan bu durum karşısında İcra Müdürlüğünce yapılan maaş hacizlerinin ve yapılması gereken kesintilerin İİK’nın 355. madde hükmü uyarınca bildirilmesi üzerine … Posta İşletme Merkezi’nce bu madde hükmü uyarınca düzenlendiği anlaşılan ve maaş hacizleri ile ilgili yapılan sıralamanın İİK’nın 140/1. maddesinde tanımlanan sıra cetveli niteliğinde olduğundan söz edilemez. Dairemizin 14.01.2014 tarih ve 2013/7887 E., 2014/82 K. sayılı ilamı bu yöndedir.

Bu durumda mahkemenin Posta Müdürlüğü’nce yapılan bu sıralamanın İİK’nın 140/1. maddesi uyarınca İcra Müdürlüğü’nce düzenlenen sıra cetveli niteliğinde olduğu kabul edilerek, aynı Kanun’un 142/1. maddesi uyarınca yetkili mahkemeyi belirlemesi doğru olmamıştır. Zira, 04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı İBK’da da belirlendiği gibi, HMK’nın 24/1, 25, 26,30 ve 33. (HUMK’nın 74,75 ve 76.) maddeleri gereğince hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar, bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re’sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlüdür.

Bu durumda mahkemece, davanın dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 19. (818 sayılı BK’nın 18 ) maddesinde düzenlenmiş muvazaa iddiasına dayalı iptal istemine ilişkin olduğunun kabulü ile uyuşmazlıkta HMK’nın 5. ve devamı maddeleri uyarınca yetkili mahkemenin … Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gözetilerek uyuşmazlığın esasının çözümlenmesi gerekirken, davanın tavsifinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 23.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/20865 Karar : 2016/10822 Tarih : 20.06.2016

  • HMK 5. Madde

  • Genel Kural

Davacı 3. kişi vekili, müvekkillerinin bu icra takibi ile hiç bir ilgilerinin olmamasına rağmen borçlu firmanın borçlarından dolayı müvekkiline hacze gelinerek kendilerine ait bir çok menkulün haczedildiğini, haczedilen menkullerin kendilerine ait olduğunu belirterek istihkak davalarının kabulü ile mahcuzlar üzerindeki hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı alacaklı vekili süresi içinde verdiği cevap dilekçesinde, davanın asıl icra takibi yapılan yerdeki icra mahkemesinde açılması gerektiğini belirterek yetki itirazında bulunmuş ve devamında davanın reddini istemiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davalının yetki itirazında bulunduğu, davaya bakma yetkisinin…Mahkemeleri olduğu gerekçesi ile mahkemenin yetkisizliğine karar vermiş bu karar davacı 3. kişi tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, üçüncü kişinin İİK’nun 96. vd. maddeleri uyarınca açtığı “istihkak” davası niteliğindedir.

Dava, 6100 sayılı HMK`nun yürürlüğe girmesinden sonra açılmış olup bu Kanun’da 1086 sayılı HUMK’nun 512. maddesine paralel bir düzenleme getirilmemiştir. Bu durumda İİK’nun yetkiye ilişkin 4 ve 50. maddeleri ayrıca 6100 sayılı HMK’nun 5 ve 6. maddeleri uyarınca genel yetki kuralının uygulanması gerekir. Buna göre istihkak davalarının asıl icra takibinin yapıldığı yer mahkemesi ile davalının yerleşim yeri mahkemelerinde açılması mümkündür. HMK’nun 7/1. maddesi gereğince davalının birden fazla olması halinde davanın, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılması mümkündür. Aksi halde HMK’nun 19, 331. maddeleri uyarınca yetkisizlik kararı verilmesi gerekir.

Davalı alacaklı taraf cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunmuştur. Davalı borçlunun yerleşim yeri Konya sınırları içinde olup, dava da yine davalı borçlunun yerleşim yeri olan Konya`da açılmıştır. Bu durumda yetki itirazının reddi ile işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması hatalı olmuştur.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı 3. kişi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün İİK’nun 366 ve 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, İİK`nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 25,20 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 20.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/4638 Karar: 2015/5309 Tarih: 23.10.2015

  • HMK 5. Madde

  • Genel Kural

Dava, ayıptan kaynaklanan iş bedelinin tahsili için başlatılan takibe itirazın iptâline ilişkin olup, mahkemece Yeşilhisar İcra dairesinde yapılmış bir icra takibi bulunmadığından davanın usulen reddine dair verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı yüklenici vekili, müvekkili şirketin işverenin İller Bankası olan Yeşilhisar atıksu arıtma tesisi işini üstlendiğini, taahhüdünde bulunan işin beton temininin davalılardan M. Y. tarafından yapıldığını, ancak M. Y.’ın verdiği belgelerden diğer şirketlerin de sorumlu olduğunun anlaşıldığını, davalıdan sipariş edilen C 30-37 sınıfı betonun 7 günlük numunesi üzerinden yapılan deney sonucunda sınıfının değerini sağlamadığını, C15 ( düşük dozlu ) beton sınıfına eşdeğer sonucu vermesi üzerine idareler nezdinde yapılan itirazlar sonucunda betondan 28 günlük karot numunesi alınmasının kabul edildiği ve davalı şirket yetkilisi huzurunda alınan numunelerin C 30-37 şartlarını sağlamadığının anlaşıldığını, bunun üzerine 2 nolu havuzların ivedi olarak yıkılması ve projenin sözleşme şartnamesindeki imalât esasına uygun olarak yeniden yapılması talebi üzerine havuzların yıkıldığını, yıkım nedeniyle müvekkili şirketin toplam 26.630,00 TL zarar gördüğünü, 20.08.2013 günlü noter kanalıyla davalılara ihtarname çekilmesine rağmen davalılarca bir ödeme yapılmadığını, davalı A… Ltd. Şti.’ne de tebligat yapılamadığını, alacağın tahsili için takip başlattıklarını, takibe itiraz edildiğini, haksız itirazın iptâli ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar vekili icra dosyasında yetki itirazları bulunduğunu, davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.

Mahkemece, Yeşilhisar Asliye Hukuk Mahkemesi kaza çevresinde icra takibi yapılmadığından davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Mahkemece Yeşilhisarda usulüne uygun bir takip bulunmadığından davanın usulen reddine karar verilmiştir.

Mahkemece öncelikle incelenmesi gereken icra takibinin yetkili yerde yapılıp yapılmadığı hususudur. İİK’nın 50. maddesi uyarınca icra dairesinin yetkisi incelenirken HMK’nın yetkiye ilişkin hükümleri kıyasen uygulanacaktır.

Yetki kuralları incelenirken davanın özelliğini de gözönünde tutmak gerekmektedir. Nitekim taşınmazın aynına ilişkin davalarda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin yetkisi kesin niteliktedir ( 12.maddesi ). Öte yandan sözleşmeye dayalı alacak davalarında ise, kesin yetkinin bulunmadığı hallerde tarafların tacir veya kamu tüzel kişisi olmaları halinde HMK’nın 7. maddesi gözetilerek yetki sözleşmesi yapılabilir.

Eser sözleşmelerinde ise, genel yetki kuralı, HMK’nın 6. maddesi uyarınca davalının yerleşim yeri mahkemesi ( takip yönünden ise icra dairesi ), aynı zamanda özel yetki kuralı uyarınca ( HMK’nın 10. maddesi ) sözleşmenin ifa yeri mahkemesi ( icra dairesi ) de yetkilidir. Bu durumda takibin davalılardan birinin ikametgahında yapılabileceği gibi, sözleşmenin ifa yerinde de takip başlatılabilir. Tacirler arasında yetki sözleşmesi de az yukarıda açıklandığı üzere kesin yetki istisnası dışında mümkündür.

Somut olayda da; Kayseri 4. İcra Müdürlüğü’nün 2014/5462 Esas sayılı takip dosyasında alacaklı şirketin davalı borçlular A… Mimarlık Mühendislik, E… Limited şirketleri ve M. Y. hakkında takip başlattığı, takibe 08.05.2014 tarihinde borçlular vekilince itiraz edildiği, takibin durduğu ve eldeki bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Takipte borçluların adresi Yeşilhisar/Kayseri olarak gösterilmişse de, davalı borçlulardan A… Limited Şirketi’nin merkez adresinin Kocasinan/Kayseri adresine taşındığı ve Ticaret Sicili Gazetesi’ne de ilan için yazıldığı adres değişikliğinin 13.01.2005 tarihinde tescil edildiği anlaşılmaktadır. Sözleşmeye dayalı bulunan davalarda sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesi ( icra dairesi ) yetkili olabileceği gibi, davalının ikametgahı mahkemesinde de dava açılabilecek ve takip yapılabilecektir. Davalılardan A..ın ikametgahı Kayseri olduğuna göre doğru yerde takip açılmıştır. Bu durumda davalı borçlulardan A…‘ın adresi Kayseri olup, İİK’nın 50. maddesi delaletiyle HMK’nın 6. maddesi uyarınca genel yetkili icra dairesinde takip başlatabilecektir. HMK’nın 7. maddesi de birden fazla davalı bulunması halini düzenlemekte, birden fazla davalı bulunması halinde bunlardan birinin ikametgahı mahkemesinde dava açılabileceği, ( açısından da takip yapılabileceği ) öngörülmüştür. Öte yandan davacının kötüniyetli olduğu da iddia edilmemiş olup, ayrıca takibin Kayseri de yapılması halinde Yeşilhisar Mahkemesi nezdinde bir takip yapılması zorunlu olmayıp, itirazın iptâli davasının Yeşilhisar’da açılmasına engel bir hal bulunmamaktadır. İtirazın iptâli için yetkili mahkeme, HMK’nın 5 ve devamı maddelerine göre belirlenir. Zira usul yasamızda, itirazın iptali davası ile ilgili özel yetkili bir mahkemenin varlığı kabul edilmemiştir. Oysa borçtan kurtulma davası ( İİK’nın 69/II, ) menfi tesbit ve istirdat davaları ( İİK’nın 72 /VIII, İİK. 89/III ) için özel yetki hükümleri kabul edilmiş, bu davaların icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği düzenlenmiştir. Ancak itirazın iptâli davaları için az yukarıda açıklandığı üzere özel bir yetki kuralı getirilmediğinden HMK’nın yetkiye ilişkin düzünlemeleri tatbik edilecektir. Davalılardan bir kısmının Yeşilhisar’da ikamet ettikleri anlaşıldığından yetkili mahkemede dava açıldığı gözetilmelidir.

Bu durumda mahkemece yetkili yerde takip başlatıldığı ve yetkili mahkemede de dava açıldığı anlaşıldığından işin esasının incelenerek taraf delilleri toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekili tarafından temyiz olunan kararın BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 23.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS