0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Davanın Reddi Hâlinde Verilecek Ceza

HMK Madde 49

(1) Dava esastan reddedilirse davacı, beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına mahkûm edilir.



HMK Madde 49 Gerekçesi

Hâkimin kusurlu davranışı nedeniyle, Devlete karşı açılan tazminat davası reddedildiğinde, davacı, disiplin para cezasına mahkûm edilecektir. Bu cezaya, davaya bakan mahkeme karar verecektir. Para cezasının verilebilmesi için davanın esastan reddi gereklidir.

Bu hükümde, 1086 sayılı Kanunun 576 ncı maddesinde olduğu gibi, davanın reddi hâlinde, hâkim lehine maddî ve manevî zarara hükmedilmesi esasına yer verilmemiştir. Zira, dava doğrudan doğruya hâkim aleyhine açılmayıp, Devlet aleyhine açıldığından, davanın tarafı olmayan, üçüncü kişi konumunda olan hâkim için, bu davada maddî veya manevî tazminata karar verilmesi uygun görülmemiştir. Şüphesiz, hâkim, haksız dava nedeniyle uğramış olduğu maddî veya manevi zarar nedeniyle, davacıya ayrı bir tazminat davası açabilecektir.


HMK 49 (Davanın Reddi Hâlinde Verilecek Ceza) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2015/4-2907 Karar: 2017/852 Tarih: 26.04.2017

  • HMK 49. Madde

  • Davanın Reddi Hâlinde Verilecek Ceza

Dava dilekçesinde, ihbar olunan hakim tarafından verilen tedbir kararı sebebiyle reddi hakim talebinde bulunulduğu ve durumun adalet müfettişlerine bildirildiği; bunun üzerine, ihbar olunan hakimin şikayeti sebebiyle soruşturma başlatıldığı ve davacı hakkında hakime hakaret suçu sebebiyle kamu davası açıldığı; yargılama sonucunda beraat kararı verildiği; şikayetin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, 5.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi talep ve dava olunmuştur.

CEVAP: Cevap dilekçesinde, dava şartlarının ve sorumluluk koşullarının oluşmadığı savunulmuştur.

GEREKÇE: Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.

Hakimlerin yargısal faaliyetleri sebebiyle sorumlulukları,dava tarihinde yürürlükte bulunan 573 vd. maddeleri ile yargılama aşamasında yürürlüğe giren 46-49. maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Her iki yasada da gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek niteliğinde olmayıp; sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.

Dava ile ilgili olarak, Kartal 1.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/217-2009/171 Sayılı dosyası getirtilip incelenmiştir. Davacının, sanık sıfatıyla yargılandığı dosyada beraat kararı verilmiş ve kesinleşmiştir.

Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgu; ihbar olunan hakim tarafından hukuka aykırı olarak şikayet dilekçesi verilmesidir. Şikayet, maddi olgulara dayalı bulunmakta olup; sorumluluğa neden olarak gösterilen olay da hak arama kapsamındadır. Salt zarar verme amacı ile davranıldığı yönünde bir delil bulunmamaktadır. Şu durumda, hukuka aykırılıktan söz edilemez. Bu sebeplerle davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 49. maddesi6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda, para cezasında yeniden değerleme oranında yapılması gereken artırım miktarı ile davaya konu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde tutulmuştur.

SONUÇ : Gerekçede açıklandığı üzere;

1- )HMK’nın 46. maddesindeki koşullar oluşmadığından davanın reddine,

2- )HMK’nın 49. maddesi sebebiyle 700,00-TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline,

3- )Alınması gereken 27,70.-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 74,25.-TL’den düşümü ile kalan 46,55.-TL’nin istenmesi halinde davacıya iadesine,

4- )Karar tarihinde yürürlükte bulanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına takdir olunan 3.000,00.-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5- )Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına… ),

Dair verilen 24.03.2015 gün ve 2013/27 E., 2015/13 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46.maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Davacı vekili tarafından Tuzla Sulh Hukuk Mahkemesine verilen dava dilekçesinde,Tuzla Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/189 Değişik İş sayılı dosyasında taraf avukatı olan müvekkilinin davalı hakimin verdiği ihtiyati tedbir kararına itiraz ettiğini, ayrıca tedbir kararındaki diğer usulsüzlükler ve şüpheli durumlar sebebiyle davalı hakkında o sırada Tuzla Adliyesinde teftişte bulunan Adalet Bakanlığı müfettişlerine başvurduğunu ve reddi hakim talebinde bulunduğunu, bunun üzerine davalı hakimin 01.11.2006 tarihinde müvekkilinin telefonda kendisine küfür ettiğini iddia ederek şikayetçi olduğunu, müvekkili hakkında bu şikayet üzerine Kartal l. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/217 Esas sayılı dosyasıyla kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçlamasıyla dava açıldığını, yapılan yargılama sonunda beraatine karar verildiğini, bu süreçte müvekkilinin söylemediği sözlerden dolayı sanık olarak yargılandığını, atılan iftira sebebiyle psikolojik açıdan yıprandığını ve manevi ızdırap çektiğini, davalının yönelttiği isnatların iftira olduğunun belgeler ve tarihler ile sabit olduğunu, davalının tamamen misilleme yapmak amacıyla şikayetçi olduğunu, nitekim Adalet Bakanlığı müfettişlerinin incelemesi üzerine davalı hakkında soruşturma başlatıldığını ve neticede hakkında yer değiştirme cezası verilerek Kartal Ağır Ceza Mahkemesi üyeliğinde görevlendirildiğini, yaşanan süreç ve davalının şikayetinin zamanlamasının davalının isnatlarının haksız olduğunu gösterdiğini ileri sürerek 5.000,00-TL manevi tazminatın haksız şikayet tarihi olan 01.11.2006 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Hakim tarafından Tuzla Sulh Hukuk Mahkemesine sunulan cevap dilekçesinde, davanın yargısal faaliyetiyle ilgili işlemler sebebiyle açıldığını, husumetin şahsına yöneltilemeyeceğini, şahsi bir işleminin söz konusu olmadığını, kamu adına verdiği karar sebebiyle davanın Devlet aleyhine açılması gerektiğini, olay tarihi itibarıyla Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi olarak görev yapmakta olduğu için HUMK’nın 575/2. maddesi uyarınca davanın görevli ve yetkili İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesinde açılması gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, davacı beraat etmiş olsa da hakaret olayının sabit olduğunu, beraat kararının delil yetersizliği gerekçesiyle verildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Tuzla Sulh Hukuk Mahkemesince davalının Tuzla Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi olduğu tarihte görevi esnasında tuttuğu tutanak sebebiyle manevi tazminat talep edilmiş olduğundan, HUMK’nın 575/2 maddesine göre İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli ve yetkili olduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir. Bu karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesince 03.10.2011 tarihinde onanarak kesinleşmiştir.

Davacı vekilinin talebi üzerine dosyanın gönderildiği İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesince, davanın Asliye Hukuk hakimi olan davalının haksız fiilinden kaynaklanan manevi tazminat istemine dair olduğu, 6110 Sayılı Kanun’un 12. maddesiyle 2802 Sayılı Kanuna eklenen 93/A maddesinin b bendinde de kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hakim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamayacağı, devlet aleyhine açılan tazminat davasının ise ilgili Yargıtay Hukuk Dairesinde açılacağı, HMK’nın 47. maddesinde de tazminat davasının ilgili Yargıtay Hukuk Dairesinde açılacağının düzenlendiği gerekçesiyle görevsizlik sebebiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İş bu görevsizlik kararının temyiz edilmeden kesinleşmesi ve davacı vekilinin talebi üzerine dosyanın gönderildiği Yargıtay 4. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla, her ne kadar davacı tarafından davalı Hakim hasım gösterilerek dava açılmış ise de, görevsizlik kararındaki gerekçeler dikkate alınarak dava dilekçesi ve ekleri Hazineye davalı sıfatıyla ve Hakim vekiline ihbar olunan vekili sıfatıyla tebliğ edilmiştir.

Davalı … vekili HMK’nın 46. maddesinde belirtilen koşulların oluşmadığını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.

İhbar olunan Hakim bu aşamada davaya karşı cevap vermemiş ve duruşmalara katılmamıştır.

Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan sebeplerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 26.04.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2014/4-1055 Karar: 2015/848 Tarih: 25.02.2015

  • HMK 49. Madde

  • Davanın Reddi Hâlinde Verilecek Ceza

Dava dilekçesinde, davacıyı öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanan dava dışı kişiler hakkında beraat kararı verildiği; ceza yargılaması sırasında, yine dava dışı kişilerin evinde yapılan aramada el konulan ve emanete alınan av tüfekleri ile davacının üzerinden çıkan kurşunların mukayese edilmesine karar verildiği; ancak, silahların Makina Kimya Endüstrisi Kurumu’na gönderilerek imha edildiğinin ortaya çıktığı; ihbar olunan Cumhuriyet Savcısı’nın kasıtlı olarak suç delillerinin ortadan kaldırılmasına neden olduğu ileri sürülerek; 50.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi, talep ve dava olunmuştur.

CEVAP : Cevap dilekçesinde, dava koşulları oluşmadığı ve sorumluluk sebeplerinin de gerçekleşmediği savunulmuştur.

GEREKÇE : Dava, Cumhuriyet Savcısı’nın hukuki sorumluluğuna dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.

Hakimlerin ve bu sınıftan sayılanların yargısal faaliyetleri nedeniyle sorumlulukları, 46-49.maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Yasa’da da gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek niteliğinde olmayıp; sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.

Dava ile ilgili Alanya 1.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16/05/2006 gün ve 2003/136-2006/131 sayılı dosyası içeriğine nazaran; davacının katılan sıfatı ile yer aldığı yargılama sonucunda, dava dışı kişilerin taammüden adam öldürmeye tam teşebbüs, iştirak ve azmettirmek suçlarından beraatlerine karar verildiği ve onanmak suretiyle kesinleştiği;Akseki Sulh ceza Mahkemesi’nin 31/05/2004 gün ve 2004/17-Müt. sayılı dosyasında, emanete alınan tüfeğin müsaderesine karar verildiği; yine, Akseki Sulh Ceza Mahkemesi’nin 25/06/2007 gün ve 2007/61-98 sayılı dosyasında, dava dışı emanet memuru hakkında görevi ihmal eylemi nedeniyle beraat kararı verildiği ve kesinleştiği; Alanya 1.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 07/06/2011 gün ve 2011/61-188 sayılı kararında, ihbar olunan Cumhuriyet Savcısı hakkında son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına karar verildiği, anlaşılmaktadır.

Somut olayda, suç soruşturması sırasında yapılan işlemler nedeniyle manevi tazminat talebinde bulunulmuştur.

Tazminat istemi, yasa yolları düzenlenmiş bulunan yargısal işleme ilişkindir ve yasa yolları da açık bulunmaktadır. Sınırlı ve sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiç birisi mevcut değildir. Şu durumda, davanın reddine karar verilmesi gerekir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda, para cezasında yeniden değerleme oranında yapılması gereken arttırım miktarı ile dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde tutulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;

1-Davanın esastan REDDİNE,

2-Takdiren 650,00.-TL disiplin para cezasının davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydedilmesine,

3-Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 25,20.-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 853,90.-TL’den düşümü ile kalan 828,70.-TL’nin istek halinde davacıya iadesine,

4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına takdir edilen 3.000,00-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,… ),

Dair oybirliği ile verilen 04.02.2014 gün ve 2013/3 E., 2014/3 K. sayılı karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46.maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Dairece, “HMK’nın 46.maddesindeki koşulların oluşmaması nedeniyle davanın esastan reddine” karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

İşin esasına geçilmeden önce, 21.02.2014 gün ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 19.maddesi ile 24/2/1983 gün ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesinin yürürlükten kaldırılmasının ve 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 5271 sayılı CMK 141.maddesine eklenen 3., 4.fıkraların görev bakımından eldeki davaya etkileri tartışılmıştır.

Görev konusu kamu düzenini ilgilendirdiği için öncelikle görev sorununun aşılması gereklidir.

Mülga 1086 sayılı HUMK 573 ve devamı maddelerinde, “hakim ve icra reisi” aleyhine 573.maddede düzenlenen yedi bent ile sınırlı olmak üzere tazminat davası açılabileceği, 25.03.1931 gün ve 19/35 sayılı İBK kararı ile ceza hakimlerinin de hakim kavramı içinde olduğu, Mülga 1086 sayılı HUMK 573 ve devamı maddelerinin, hakim ve icra reisi ile ceza hakimlerine yargısal faaliyet nedeni ile oluşan zararlardan dolayı sınırlı sorumluluk halleri getirerek koruma sağladığı, cumhuriyet savcılarının ise başlık ve madde metni dikkate alındığında 1086 sayılı HUMK 573 ve devamı koruması içine alınmadığı, cumhuriyet savcıları aleyhine genel hükümler çerçevesinde tazminat davası açılabileceği içtihatlar ile kabul edilmekteydi.

09.02.2011 gün ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14.maddesi ile mülga 1086 sayılı HMUK’nın 573.maddesinde değişiklik yapılmış, hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği düzenleme altına alınmış, 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na 93’üncü maddeden sonra gelmek üzere 93/A maddesi eklenmiş; Cumhuriyet savcıları da Devlet koruması altına alınmış, hakim ve cumhuriyet savcıları aleyhine kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa tazminat davası açılamayacağı düzenlenmişti.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 46.maddesi gereğince hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Madde gerekçesinde “Hükümde geçen “hâkim” kavramının genel anlamda kullanıldığı, buna yargı yetkisini kullanan tüm hâkimlerin dahil olduğu, ilk derece mahkemesi hâkimleri, bölge adliye mahkemesi hâkimleri, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyeleri keza ceza mahkemesi hâkimlerinin de buraya dahil” olduğu ifade edilmiştir.

6100 sayılı HMK’nun 47.maddesine göre, aynı Kanun’un 46.maddesine istinaden Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde açılacak ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülecektir.

Bu arada, 21.02.2014 gün ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Böylelikle “hukuk hakimleri” dışındaki hakimler ve cumhuriyet savcıları aleyhine açılacak tazminat davalarında görevli mahkemenin neresi olduğu sorunu ortaya çıkmıştır.

5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlıklı 141.maddesinde suç soruşturması veya kovuşturması sırasında, 141.maddenin 1.fıkras 1.fıkrasında düzenlenen haller nedeni ile zarar gördüğünü iddia eden kişilerin maddî ve manevî her türlü zararlarını Devletten isteyebilecekleri, 142.maddesinde ise koruma tedbirleri nedeni ile tazminat isteminin, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanacağı düzenlenmiştir.

18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141’inci maddesine;

” ( 3 ) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.

( 4 ) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder.”

şeklinde 3., 4.fıkralar eklenmiştir.

Ayrıca aynı Kanun ile “ceza hakimleri” ve “cumhuriyet savcıları” hakkında açılmış derdest olan davalar hakkında 5320 sayılı Kanun’a geçici madde eklenmiş; bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce suç soruşturması ve kovuşturması sırasında yapılan her türlü işlem veya alınan karar nedeniyle hâkimler ve Cumhuriyet savcıları hakkında hukuk mahkemelerinde açılan ve hâlen derdest olan tazminat davasına ilişkin dosyaların mahkemesince, Yargıtay incelemesinde bulunan dosyaların ise esası incelenmeksizin, ilgili dairece yetkili ağır ceza mahkemesine gönderileceği ve bu davaların ağır ceza mahkemelerince, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141’inci ve devamı maddeleri uyarınca Devlet aleyhine yürütülmek suretiyle karara bağlanacağı düzenlenmiştir.

Somut olayda davacı, ihbar edilen Cumhuriyet Savcısının yargısal faaliyeti nedeniyle manevi tazminat istemiştir. Karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri ceza hakimleri ve cumhuriyet savcıları aleyhine yargısal faaliyet nedeni ile açılan tazminat davalarında görevli mahkeme konusunda yeni düzenlemeler getirmiştir. Görev sorununun kamu düzenini ilgilendirdiği kabulü karşısında mevcut bu düzenlemeler dikkate alınarak eldeki dava hakkında karar verilmek üzere Daire kararının bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere; davacının temyiz itirazlarının kabulü ile Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın, 6217 sayılı Kanun’un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelemesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 25.02.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2014/7-1014 Karar: 2014/1075 Tarih: 24.12.2014

  • HMK 49. Madde

  • Davanın Reddi Hâlinde Verilecek Ceza

Davacı N. E. dava dilekçesinde: miras bırakanı babası A. E. 21.01.2000 tarihinde vefatı nedeniyle kız kardeşi M. Ç. tarafından talep edilen mirasçılık belgesinin Çayıralan Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.09.2000 tarih 2000/158-163 E.K. sayılı ilamı ile boşanan eş C. E. da mirasçı gösterilmek suretiyle hatalı olarak düzenlendiğini, Çayıralan Sulh Hukuk Mahkemesine açtığı ortaklığın giderilmesi dava dosyasına ibraz ettiği ve A. E. mirasçılarının doğru olarak belirlendiği Ankara 7.Sulh Hukuk Mahkemesinin 07.03.2000 tarih 2000/128-207 E.K. sayılı mirasçılık belgesi ile Çayıralan Sulh Hukuk Mahkemesince verilen mirasçılık belgesi çeliştiğinden çelişkinin giderilmesi için ortaklığın giderilmesine ait Çayıralan Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.02.2007 gün ve 2005/310 E. 2007/24 K. Sayılı kararının Yargıtay6.Hukuk Dairesince bozulduğunu, bu nedenle mevcut mirasçılık belgesinin iptali ile yenisinin alınması için Ankara 9.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/2571 esasında görülen davayı açmak zorunda kaldığını, dava yol ve konaklama gideri için masraf yapmak zorunda bırakıldığı gibi, babasından boşanan C. E. mirasçı gösterilmesi ve ortaklığın giderilmesi kararının Yargıtay’ca bozulmasının son derece üzülmesine ve acı çekmesine neden olduğunu öne sürerek, toplam 1.207,00 TL maddi ve 3.000,00 TL manevi zararın 01.07.2008 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

CEVAP: Davalı H. H. vekili cevap dilekçesinde davanın süresinde açılmadığını ayrıca 46.maddesinde belirtilen koşulların gerçekleşmediğini öne sürerek davanın reddini savunmuştur.

Davacı tarafından mirasçılık belgesinin hatalı olarak düzenlediği iddia olunan Hakim M. C.’a dava ihbar olunmuş, yapılan tebligata rağmen ihbar olunan davaya cevap vermemiştir.

Her ne kadar davalı H. H. vekili davanın süresinde açılmadığını öne sürmüş ise de davacının daha önce idare mahkemesine açtığı davanın adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle reddedildiği bunun üzerine davacı tarafından önce Asliye Hukuk Mahkemesinde daha sonra da Yargıtay 4.Hukuk Dairesinde tazminat davası açtığı Yargıtay 4.Hukuk Dairesince görevsizlik kararı verilmesi nedeniyle dava dosyasının Dairemize gönderildiği, bu nedenle de davanın süresinde olduğu anlaşılmıştır.

GEREKÇE: Dava hakimin hukuki sorumluluğuna dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Hakimlerin yargısal faaliyetleri nedeniyle sorumlulukları, 46-49 maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Yasada gösterilen sorumluluk nedenleri örnek niteliğinde olmayıp, sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.

Somut olayda ihbar olunan hâkimin düzenlediği mirasçılık belgesinin hatalı olması nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulmuştur.

Tazminat istemi yasa yolları düzenlenmiş bulunan yargısal işlem ve kararlara ilişkindir. Hatalı olduğu ileri sürülen yargısal işlemde, özel amaç ile kasıtlı davranıldığı yönünde bir delil dava dosyasında bulunmamaktadır. Somut olayda 46.maddesinde sayılan hukuki sorumluluk nedenlerinden hiçbirisi bu davada mevcut değildir. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

6100 Sayılı HMK’nun 49.maddesi uyarınca davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda para cezasında yeniden değerleme oranında yapılması gereken artırım miktarı ile dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde tutularak asgari hadden para cezasına hükmolunmuştur.

HÜKÜM:

1- 46.maddesinde öngörülen sorumluluk sebepleri bulunmadığından davanın reddine,

2- 49.maddesi uyarınca takdiren 500,00 TL disiplin para cezasının davacıdan alınarak H. H.’ye gelir kaydedilmesine,

3-Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 24,30 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 94,87 TL’den düşümü ile kalan 70,57 TL’nin istek halinde davacıya iadesine,

4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına takdir olunan 2.640,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5-Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına… ),

Dair oybirliği ile verilen 14.11.2013 gün ve 2013/1-2013/3 sayılı kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı, babasının vefatı nedeniyle kendisi tarafından Ankara 7.Sulh Hukuk Mahkemesinden, kardeşi tarafından ise Çayıralan Sulh Hukuk Mahkemesinden mirasçılık belgesi alındığını, Çayıralan’dan alınan mirasçılık belgesinde babasının boşandığı eşinin de mirasçı olarak gösterildiğini, mirasçılık belgesinin ortaklığın giderilmesi davasında kullanıldığını, çelişkili mirasçılık belgeleri nedeniyle kararın bozulduğunu, mirasçılık belgesinin iptali için dava açtığını, süreçte maddi ve manevi olarak yıprandığını, üzüldüğünü belirterek 1.207 TL maddi, 3.000TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili davanın süresinde açılmadığını ayrıca 46.maddesinde belirtilen koşulların gerçekleşmediğini öne sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile 7. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilamı harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, 24.12.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.Davacı N. E. dava dilekçesinde: miras bırakanı babası A. E. 21.01.2000 tarihinde vefatı nedeniyle kız kardeşi M. Ç. tarafından talep edilen mirasçılık belgesinin Çayıralan Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.09.2000 tarih 2000/158-163 E.K. sayılı ilamı ile boşanan eş C. E. da mirasçı gösterilmek suretiyle hatalı olarak düzenlendiğini, Çayıralan Sulh Hukuk Mahkemesine açtığı ortaklığın giderilmesi dava dosyasına ibraz ettiği ve A. E. mirasçılarının doğru olarak belirlendiği Ankara 7.Sulh Hukuk Mahkemesinin 07.03.2000 tarih 2000/128-207 E.K. sayılı mirasçılık belgesi ile Çayıralan Sulh Hukuk Mahkemesince verilen mirasçılık belgesi çeliştiğinden çelişkinin giderilmesi için ortaklığın giderilmesine ait Çayıralan Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.02.2007 gün ve 2005/310 E. 2007/24 K. Sayılı kararının Yargıtay6.Hukuk Dairesince bozulduğunu, bu nedenle mevcut mirasçılık belgesinin iptali ile yenisinin alınması için Ankara 9.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/2571 esasında görülen davayı açmak zorunda kaldığını, dava yol ve konaklama gideri için masraf yapmak zorunda bırakıldığı gibi, babasından boşanan C. E. mirasçı gösterilmesi ve ortaklığın giderilmesi kararının Yargıtay’ca bozulmasının son derece üzülmesine ve acı çekmesine neden olduğunu öne sürerek, toplam 1.207,00 TL maddi ve 3.000,00 TL manevi zararın 01.07.2008 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

CEVAP: Davalı H. H. vekili cevap dilekçesinde davanın süresinde açılmadığını ayrıca 46.maddesinde belirtilen koşulların gerçekleşmediğini öne sürerek davanın reddini savunmuştur.

Davacı tarafından mirasçılık belgesinin hatalı olarak düzenlediği iddia olunan Hakim M. C.’a dava ihbar olunmuş, yapılan tebligata rağmen ihbar olunan davaya cevap vermemiştir.

Her ne kadar davalı H. H. vekili davanın süresinde açılmadığını öne sürmüş ise de davacının daha önce idare mahkemesine açtığı davanın adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle reddedildiği bunun üzerine davacı tarafından önce Asliye Hukuk Mahkemesinde daha sonra da Yargıtay 4.Hukuk Dairesinde tazminat davası açtığı Yargıtay 4.Hukuk Dairesince görevsizlik kararı verilmesi nedeniyle dava dosyasının Dairemize gönderildiği, bu nedenle de davanın süresinde olduğu anlaşılmıştır.

GEREKÇE: Dava hakimin hukuki sorumluluğuna dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Hakimlerin yargısal faaliyetleri nedeniyle sorumlulukları, 46-49 maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Yasada gösterilen sorumluluk nedenleri örnek niteliğinde olmayıp, sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.

Somut olayda ihbar olunan hâkimin düzenlediği mirasçılık belgesinin hatalı olması nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulmuştur.

Tazminat istemi yasa yolları düzenlenmiş bulunan yargısal işlem ve kararlara ilişkindir. Hatalı olduğu ileri sürülen yargısal işlemde, özel amaç ile kasıtlı davranıldığı yönünde bir delil dava dosyasında bulunmamaktadır. Somut olayda 46.maddesinde sayılan hukuki sorumluluk nedenlerinden hiçbirisi bu davada mevcut değildir. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

6100 Sayılı HMK’nun 49.maddesi uyarınca davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda para cezasında yeniden değerleme oranında yapılması gereken artırım miktarı ile dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde tutularak asgari hadden para cezasına hükmolunmuştur.

HÜKÜM:

1- 46.maddesinde öngörülen sorumluluk sebepleri bulunmadığından davanın reddine,

2- 49.maddesi uyarınca takdiren 500,00 TL disiplin para cezasının davacıdan alınarak H. H.’ye gelir kaydedilmesine,

3-Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 24,30 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 94,87 TL’den düşümü ile kalan 70,57 TL’nin istek halinde davacıya iadesine,

4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına takdir olunan 2.640,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5-Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına… ),

Dair oybirliği ile verilen 14.11.2013 gün ve 2013/1-2013/3 sayılı kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı, babasının vefatı nedeniyle kendisi tarafından Ankara 7.Sulh Hukuk Mahkemesinden, kardeşi tarafından ise Çayıralan Sulh Hukuk Mahkemesinden mirasçılık belgesi alındığını, Çayıralan’dan alınan mirasçılık belgesinde babasının boşandığı eşinin de mirasçı olarak gösterildiğini, mirasçılık belgesinin ortaklığın giderilmesi davasında kullanıldığını, çelişkili mirasçılık belgeleri nedeniyle kararın bozulduğunu, mirasçılık belgesinin iptali için dava açtığını, süreçte maddi ve manevi olarak yıprandığını, üzüldüğünü belirterek 1.207 TL maddi, 3.000TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili davanın süresinde açılmadığını ayrıca 46.maddesinde belirtilen koşulların gerçekleşmediğini öne sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile 7. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilamı harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, 24.12.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2014/4-371 Karar: 2014/675 Tarih: 21.05.2014

  • HMK 49. Madde

  • Davanın Reddi Hâlinde Verilecek Ceza

Dava dilekçesinde, davacının İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14.5.2008 gün ve 2007/68-2008/115 Sayılı kararı ile 10 ay hapis cezasına mahkum edildiği ve kararın usulsüz olarak kesinleştirildiği; mahkumiyet hükmünden, yakalama kararı çıkarılması üzerine haberdar olunduğu; kararın, infazın durdurulması istemli olarak temyiz edildiği; ancak mahkemece infazın durdurulmadığı ve davacının 4 ay sonra şartla tahliye edildiği; Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından kararın usulsüz olarak kesinleştirildiğinin tespit edildiği ve zamanaşımı sebebiyle de davanın ortadan kaldırılmasına karar verildiği; usulsüz kesinleştirme işlemine dayalı olarak cezanın infaz edilmesinin hukuka aykırı olduğu ve sorumluluğu gerektirdiği ileri sürülerek; 1.908,72-TL maddi ve 20.000,00-TL manevi tazminata hükmolunması, talep olunmuştur.

CEVAP: Cevap dilekçesinde, istemin 141. vd. maddeleri kapsamında bulunduğu ve ağır ceza mahkemesinin görevli olduğu: hak düşümü süresinin geçirildiği; esası yönünden ise, sorumluluk koşullarının oluşmadığı savunulmuştur.

GEREKÇE: Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.

Hakimlerin yargısal faaliyetleri sebebiyle sorumlulukları, olay sırasında yürürlükte bulunan 573-576. maddelerinde ve dava tarihinde yürürlükte olan 46-49. maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Her iki Yasa’da da gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek niteliğinde olmayıp; sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.

Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgular; mahkumiyet kararının usulsüz tebliğ işlemine dayalı olarak kesinleştirilmesi; infazın durdurulması isteminin reddedilmesi ve kesinleşmemiş bir kararın uygulanması sonucunda, kişi özgürlüğünün yasaya aykırı olarak kısıtlanmış bulunmasıdır.

Dosya kapsamından; davacının, sanık sıfatıyla yargılandığı İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14.5.2008 gün ve 2007/68-2008/115 Sayılı dosyasında 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği; karara, 17.7.2008 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleştiği şerhinin düşüldüğü; hükmün infaza verildiği ve bu aşamada sanık müdafii sıfatı ile Av. E. A. tarafından sunulan 23.1.2009 havale tarihli dilekçede; kararın tebliğinin usulsüz olduğunun belirtildiği, infazın durdurulmasının talep ve hükmün de temyiz edildiği; İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27.1.2009 tarihli ek kararıyla istemlerin reddedildiği; bu kararın da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 22.9.2011 gün ve 2010/9593-2011/27183 Sayılı ilamı ile;müdafiiyle temsil edilen sanığın yokluğunda verilen kararın vekil yerine sanığa tebliğinin usulsüz olduğu belirtilerek, ek kararın kaldırılmasına ve zamanaşımı sebebiyle de kamu davasının düşürülmesine karar verildiği; ancak, süreç içerisinde ve 22.1.2009-22.5.2009 tarihleri arasında davacı hakkındaki hükmün, usulsüz kesinleştirme kararına dayalı olarak infaz edildiği, anlaşılmaktadır.

Ön sorun olarak, davanın 6110 Sayılı Kanunun 12. maddesiyle düzenlenen 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Yasası’nın 93/A maddesinde öngörülen, bir yıllık hak düşümü süresinde açılıp açılmadığı irdelenmelidir.

Dava konusu edilen işlemlerle ilgili ceza yargılaması, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 22.9.2011 tarihli kararıyla sonuçlanmış; eldeki dava ise, 24.9.2012 tarihinde açılmıştır. Sürenin, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin taraflara tebliğ edildiği dosya kapsamından belirlenemeyen 22.9.2011 tarihli kararından başlatılması halinde, sorumluluk davasının en geç 22.9.2012 tarihinde açılması gerekir. Bu tarih ise, cumartesi gününü denk gelmekte olup: takip eden ilk iş günü olan 24.9.2012 tarihinde açılan davanın, süresinde olduğu kabul edilmiştir.

Uyuşmazlığın esası bakımından ise: ceza yargılaması sırasında müdafiiyle temsil edilen davacının yokluğunda verilen kararın, vekil yerine asile tebliğ edilmesi; bu şekilde, usulsüz tebligata dayalı olarak hükmün kesinleştirilmesi; durumun, müdafii tarafından verilen 23.1.2009 havale tarihli dilekçeyle bildirilmesine rağmen, 27.1.2009 tarihli ek kararla infazın durdurulması ve temyiz istemlerinin reddedilmesi; 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesi hükmüne aykırıdır. Bu yön, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 22.9.2011 tarihli ve 2010/9593-2011/27183 Sayılı kararında da tespit olunmuştur.

Diğer yandan, hukuken kesinleşmiş sayılamayacak nitelikteki bir mahkumiyet kararı infaz edilmiş ve davacı özgürlüğünden yoksun bırakılmış olup; zararlı sonuç da meydana gelmiştir.

Dava, olay tarihinde yürürlükte bulunan 573/2.bendiyle dava tarihinde yürürlüğe giren 46/c bendi hükümlerine dayalı olarak açılmış olup: yasa hükmüne açık aykırılık gerekçesiyle sorumlu bulunulduğu ileri sürülmüştür.

Dava konusu olayda, davacının sanık sıfatıyla cezalandırıldığı eylemle ilgili iddianamenin 13.12.2000 tarihinde düzenlendiği; davaya konu yazının yer aldığı gazetenin künyesindeki yönetim yeri ve yazışma adresinin:(Tarlabaşı Cad. No: 232/4 Beyoğlu/İstanbul) iddianamede yazılı bulunduğu; yargılama aşamasında görevsizlik ve birleştirme kararları verildiği; sanık ve müdafiinin uzun süre yargılamalara katılmadığı; sanık müdafii Av. E. A. tarafından sunulan 5.12.2005 havale tarihli dilekçeyle dosyanın fotokopisinin talep edildiği ve vekaletname örneğinin sunulduğu; sonrasında, 7.5.2008 tarihli oturumda sanığın sorgusunun yapıldığı ve Yurt Malı. 143. Sok. Emirdoğan Apt. C/Blok No: 5/9-Seyhan/Adana adresinde ikamet ettiğinin tutanaklara geçirildiği; karar örneğinin, iddianamede yazılı adrese 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca tebliğ edildiği; infazın durdurulması ve temyiz isteminin reddine dair 27.1.2009 tarihli ek kararın da, davaya konu yazının yer aldığı gazetenin yönetim adresine tebliğ edildiği gerekçesiyle reddedildiği anlaşılmaktadır.

5187 Sayılı Basın Kanunu’nun 29. maddesi5187 Sayılı Basın Kanunu’nun 29. maddesi gereğince: “Süreli yayının yönetim yeri, tebligat işlemleri yönünden, yayın sahibinin ve temsilcisinin, görevi devam ettiği sürece sorumlu müdürün yerleşim yeri sayılır.”

Mahkemenin, kararın tebliği işlemiyle infazın durdurulması ve temyiz istemlerinin reddine dair ek kararı, yukarda yazılı Yasa hükmüne dayandırılmıştır.

Tüm bu açıklamalardan, sanığın vekil temsil edildiğinin mahkemece gözden kaçırıldığı sonucu ortaya çıkmaktadır.

Sorun, bu durumun: “Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin kanun hükmüne aykırılık” olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğine ilişkindir.

Öncelikle mahkemenin, 7201 Sayılı Kanunun 11. maddesine dair bir tespiti ve buna bağlı olarak da değerlendirmesi bulunmamaktadır. Aksine, sanığın vekil temsil edildiği olgusu gözden kaçırılmış; bu durum, sanık müdafii tarafından verilen 23.1.2009 havale tarihli dilekçeyle bildirilmiş; ancak, mahkemece yine gözardı edilmiş ve zararı sonuç ortaya çıkmıştır.

Dosyada mevcut vekaletnamenin gözden kaçırılması, maddi bir olgu olup; insani hata niteliğindedir. Hemen tüm yargılama işlemleri bakımından, eş veya benzer yanılgılara düşülmesi mümkün ve muhtemel olup: bu durum, nispi değer hükmü taşıyan yargısal faaliyetlerin doğasından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple olağan yasa yolları düzenlenmiş; yetinilmemiş, olağanüstü yasa yolları öngörülmüş; ötesinde, uluslararası yargı yolu da benimsenmiştir. Şu durumda, hakimin hukuki sorumluluğuna dair koşulların gerçekleştiğinden söz edilemez. Davanın, açıklanan bu sebeplerle reddine karar verilmek gerekmiştir.

Diğer yandan, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda, para cezasında yeniden değerleme oranında yapılması gereken arttırım miktarıyla davaya konu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde tutulmuştur.

Sonuç: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;

1)Davanın reddine,

2) 49. maddesi uyarınca takdiren 600,00-TL disiplin para cezasının davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydedilmesine,

3)Davanın reddi sebebiyle alınması gereken 24,30.-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 325,34.-TL’den düşümüyle kalan 301,04.-TL’nin istenmesi halinde davacıya iadesine,

4)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen maddi ve manevi tazminat istemleri itibariyle davalı yararına takdir olunan (3.080,00)-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5)Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına…”

Dair oyçokluğuyla verilen 1.10.2013 gün ve 2012/58-2013/69 Sayılı kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

Davacı vekili 6100 Sayılı H.M.K.46. maddesine dayanarak yargısal faaliyetten dolayı devlet aleyhine tazminat davası açmıştır. Mahkemece yukarda başlık bölümüne alınan gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hakimlerin hukuki sorumluluk halleri 1086 sayılı H.U.M.K.m.573 (olay tarihi) ve 6100 sayılı H.M.K.m. 46’da (dava tarihi) düzenlenmiştir. H.M.K.m. 46 uyarınca Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı hukuki sorumluluk halleri şunlardır:

i. Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

ii. Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle yasaya aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

iii. Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

iv. Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

v. Duruşma tutanaklarıyla hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması,

iv. Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.

Görüldüğü üzere, Kanunda sorumluluk halleri sınırlı(tahdidi) olarak düzenlenmiştir. Eş söyleyişle hakimlerin hukuki sorumluluğu için Kanun’da sayılan hallerden birisinin mevcut olması gerekir.

Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 10 ay hapis cezasına mahkum edildiği ve kararın usulsüz olarak kesinleştirildiğini, zira tebligatın müdafii yerine asile tebliğ edildiğini, bu tebligatın dahi usulsüz olduğunu iddiayla maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

Somut olayda davacının İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2007/68-2008/115 Sayılı kararı ile 10 ay hapis cezasına mahkum edildiği, bu kararın tebliğinde 7201 Sayılı Tebligat Kanun’a aykırı davranıldığı, zira davacının müdafii bulunduğu halde aynı Kanun’un 11. maddesine aykırı olarak mahkumiyetine dair kararın müdafii yerine asile tebliğ edilerek kesinleştirildiği anlaşılmaktadır. Esasen davacıya yapılan bu tebligatın dahi usulsüz olduğu belirgindir. Zira davacının en son, sorgusunun yapıldığı celsede adresini, ‘Yurt Mah. 143. Sok. Emirdoğan Apt. C/Blok No: 5/9- Seyhan/Adana” olarak bildirmiştir. Buna rağmen kendisine karar tebliği bilinen en son adresi yerine, iddianamedeki adres olan sahibi bulunduğu gazetenin künyesindeki “Tariabaşı Cad. no.232/4 Beyoğlu/İstanbul” adresine 7201 Sayılı Tebligat Kanunu m. 35’e göre yapılmıştır. Oysa Tebligat Kanunu 10/1. maddesinde; “tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır” hükmüne yer verilmiştir. Olayda davacının bilinen en son adresine dahi tebligat yapılmadan karar kesinleştirilmiştir. Şu halde açık kanun hükmüne aykırı bir karar verildiğinin kabulü gerekir.

Eldeki olayda 7201 sayılı T.K.’nın 11. maddesine aykırı olarak karar kesinleştirilmiştir. Bir an için sanığın vekil temsil edildiğinin mahkemece gözden kaçırıldığı düşünülse bile, belirtmek gerekir ki davacı(sanık) hakkındaki mahkumiyet hükmünün kesinleştirilmesi üzerine cezanın infazı için yakalandığında bu durumu müdafii açıkça dile getirerek, kendisinin sanık müdafii olduğunu, dosyada vekaletnamesinin bulunduğunu, tebligatın kendisine yapılması gerektiğini, kaldı ki dosyada sanığın bilinen son adresine de tebligat yapılmadığını hatırlatarak, infazın durdurulmasını istemesine rağmen, bu talebi ve temyiz talebi mahkemece ret edilmiştir. Bu sebeple hakimin sorumluğunun koşullarının oluştuğu tartışmasızdır. Sanık hakkındaki ceza hükmünün temyizen incelenmesi, temyiz dilekçesinin reddinin temyizi üzerine mümkün olmuş, bu durum Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin “müdafii yerine karar tebliğinin sanığa yapılmasının usulsüz olduğunu tespit ve sanık hakkındaki cezanın zamanaşımının gerçekleştiğinden bahisle düşmesine” dair verdiği, 22.9.2011 gün ve 2010/9593-2011/27183 Sayılı karar ile de tespit edilmiştir.

Cezanın infazına 22.1.2009 tarihinde başlanmış olup, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nce düşme karar verildiği 22.9.2011 tarihinden çok önce, 22.5.2009 tarihinde ceza infaz edilmiştir. Böylece zararda meydana gelmiştir.

Açıklanan tüm bu sebeplerle H.M.K.46/c maddesi uyarınca farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar verilmiş olması karşısında, hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı davalının sorumluluğu koşulları oluştuğundan davacı yararına uygun bir tazminata hükmedilmesi gerektiği sonucuna varıldığından bidayet mahkemesi sıfatıyla karar veren Özel Dairenin yazılı şekilde davanın reddine karar vermesi doğru görülmemiş ve hükmün bozulması gerekmiştir.

Görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce. Özel Daire kararının yerinde olduğu, verilen hükmün onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş belirtilen sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın, yukarıda açıklanan sebeple 6217 s Kanunun 30. maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 21.05.2014 tarihinde oyçokluğu ile, karar verildi.


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2013/4-1247 Karar: 2014/64 Tarih: 05.02.2014

  • HMK 49. Madde

  • Davanın Reddi Hâlinde Verilecek Ceza

Dava dilekçesinde dava dışı kişiler tarafından, davacıların konut dokunulmazlığının ihlal edildiği ve hırsızlık eylemleri nedeniyle şikayet dilekçesi verdikleri; C.Savcılığı tarafından yapılan soruşturma sonucunda Kovuşturmaya Yer Olmadığına karar verildiği; Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı nezdinde yapılan itirazın da reddedildiği; davacıların mülkiyet haklarının ihlal edildiği ve soruşturma ile yargılama makamları tarafından gereken hassasiyetin gösterilmediği belirtilerek; 15.000,00-TL maddi ve 10.000,00-TL manevi tazminata karar verilmesi talep ve dava olunmuştur.

CEVAP: Cevap dilekçesinde, davanın süresinde açılmadığı ve Devlet’e husumet yöneltilemeyeceği; esası bakımından da, yapılan işlem ve verilen kararın yerinde bulunduğu savunulmuştur.

İhbar olunanlardan K. Y. tarafından verilen cevap dilekçesinde ise; şikayet konusu uyuşmazlığın hukuki nitelikte bulunduğu ve verilen kararın yerinde olduğu savunulmuştur.

GEREKÇE: Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.

Hakimlerin yargısal faaliyetleri nedeniyle sorumlulukları, dava tarihinde yürürlükte bulunan 573-576. maddelerinde ve yargılama aşamasında yürürlüğe giren 46-49. maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Her iki Yasa’da da gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek niteliğinde olmayıp; sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.

Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgular; suç soruşturmasının gereken özen gösterilmeksizin yapılması ve itiraz üzerine de ret kararı verilmiş bulunmasıdır. Gerek kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar ve gerekse de itiraz üzerine verilen karar; yargısal işlemlerin özünde mevcut bulunan takdir yetkisinin kullanılmasına ilişkindir. Sınırlı ve sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiç birisi mevcut bulunmamaktadır. Şu durumda, davanın reddine karar verilmesi gerekir.

Diğer yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda, para cezasında yeniden değerleme oranında yapılması gereken arttırım miktarı ile dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde tutulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;

1-Davanın REDDİNE,

2- 49. maddesi gereğince takdiren 600,00-TL disiplin para cezasının davacıdan alınarak Hazine’ye irat kaydına,

3-Reddedilen maddi ve manevi tazminat istemleri nedeniyle alınması gereken 21,15-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 371,25-TL’den düşümü ile kalan 350,10-TL’nin istek halinde davacılara iadesine,

4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca, reddedilen maddi ve manevi tazminat istemleri gözetilerek davalı yararına takdir olunan 4.400,00-TL maktu avukatlık ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,

5-Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına…),

Dair oybirliği ile verilen 14.02.2012 gün ve 2011/14-2012/3 sayılı kararın davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

Karar: Davacılar, dava dışı kişiler tarafından davacıların konut dokunulmazlığının ihlal edildiği ve hırsızlık eylemleri nedeniyle şikayet dilekçesi verdiklerini; C.Savcılığı tarafından yapılan soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği; Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı nezdinde yapılan itirazın da reddedildiği, mülkiyet haklarının ihlal edildiği ve soruşturma ve yargılama makamları tarafından gereken hassasiyetin gösterilmediğini belirtilerek; 15.000,00-TL maddi ve 10.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava olunmuştur.

Davalı vekili cevap dilekçesinde davanın süresinde açılmadığını, Devlet’e husumet yöneltilemeyeceğini, esası bakımından da, yapılan işlemlerde bir usulsüzlük bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile 4.Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilamı harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici madde 3 atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.02.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS