0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Dava Dilekçesi ve Davanın İhbarı

HMK Madde 48

(1) Tazminat davası dilekçesinde hangi sorumluluk sebebine dayanıldığı ve delilleri açıkça belirtilir; varsa belgeler de eklenir.

(2) Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder.



HMK Madde 48 Gerekçesi

Bu maddede, Devlete karşı açılacak tazminat davasında, dava dilekçesinde özel olarak bulunması gereken hususlar belirtilmektedir.

Dilekçede, tahdidi olarak belirtilen sorumluluk nedenlerinden hangisine dayanıldığı, bunu ispat etmek için başvurulacak deliller belirtilecek ve mevcut deliller dilekçeye eklenecektir.

(Tasarıdaki ikinci fıkra yasalaşmamıştır; bu sebeple gerekçesi alıntılanmamıştır)

Maddenin üçüncü fıkrası (ikinci fıkrası) ile, Devlet aleyhine açılan tazminat davasına bakan mahkemenin, bu davayı, sorumlu hâkime re’sen ihbar etmesi esası getirilmiştir. Dava kendisine ihbar edilen hâkim, davalı Devlet yanında davaya katılabilir. Böylece, sorumlu hâkimin de davadan haberdar olması ve hukukî dinlenilme hakkı çerçevesinde davada etkili olabilmesi, delil getirebilmesi imkânı sağlanmak istenmiştir.


HMK 48 (Dava Dilekçesi ve Davanın İhbarı) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2016/1673 Karar: 2018/109 Tarih: 07.02.2018

  • HMK 48. Madde

  • Dava Dilekçesi ve Davanın İhbarı

Davacı dava dilekçesinde özetle, Ankara 32. İcra Müdürlüğünün 2012/14432 esas sayılı dosyasından satışa çıkartılan borçlu … Boya İnş. Mlz. San. Tic. Ltd. Şti. adına kayıtlı 06 BL 0267 plakalı aracı ihale yolu ile 02.05.2013 tarihinde satın aldığını; ihale sürecinde Ankara 32. İcra Müdürlüğünce 14.11.2012 tarihli ve 2012/14432 esas sayılı yazı ile Ankara 7. İş Mahkemesinin 2010/680 esas sayılı dosyası üzerinden konulan ihtiyati tedbirin devam edip etmediğinin ve cebri icra yolu ile satışına engel teşkil edip etmediği sorulduğunu; Ankara 7. İş Mahkemesince tedbirin devam ettiği ancak, aracın cebri icra yoluyla satışına engel teşkil etmediği yolunda cevap verildiğini, bunun üzerine de satışın gerçekleştirildiğini;

Satıştan sonra tescil işlemleri için Emniyet Müdürlüğüne başvurulduğunda, araç üzerinde tedbir olması sebebiyle devir işlemlerinin gerçekleştirilemediğini, Emniyet Müdürlüğünce 24.05.2013 tarih ve 13 sayılı yazı ile … plakalı aracın devir tescil işleminin yapılıp yapılmamasında sakınca bulunup bulunmadığının sorulması üzerine, Ankara 7. İş Mahkemesince araç kaydındaki tedbir şerhinin mahkeme kararı kesinleşinceye kadar devamına karar verildiğinin bildirildiğini;

Araç üzerindeki söz konusu şerh sebebiyle tescil işlemlerinin ancak 26.03.2014 tarihinde gerçekleştirebildiğini; tescil işleminin geç gerçekleştirilmesi sebebiyle ihale yolu ile satın aldığı aracın kullanılamadığını ve üzerinde tasarruf edilemediğini beyanla tazminat talebinde bulunulmuştur.

S A V U N M A :

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davanın süresinde açılmadığını; davaya konu mahkeme kararının usul ve kanuna uygun olarak verildiğini, davada 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 48/1, 46. maddelerine göre belirtilmesi gereken sorumluluk sebeplerinin açıklanmadığını, maddi zararın ispatlanamadığını ve 6100 sayılı Kanun’un 46. maddesinde sayılan şartların oluşmadığını beyanla, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME :

Dava, 6100 sayılı Kanun’un 46. maddesi uyarınca hâkimin kararından, fiil ve davranışından dolayı hazine aleyhine açılan tazminat istemine ilişkindir. 6100 sayılı Kanun, 01 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ve “Hâkimin Hukuki Sorumluluğu” başlığı altında yer verilen düzenlemeyle, 46 ilâ 49. maddelerinde sorumluluk sebepleri, yargılamada görevli mercii, dava dilekçesine dair özel yöntem ve davanın reddi halinde verilecek cezaya dair özel hükümler getirmiş, hâkimlerin hukukî sorumluluğuna ilişkin yeni bir sistem benimsemiştir.

6100 sayılı Kanun’un 48. maddesinin6100 sayılı Kanun’un 48. maddesinin ikinci fıkrasının; “Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder” emredici hükmü gereği dava, kararı veren hâkim …‘a ihbar edilmiş, ihbar olunan vekili tarafından özetle, davanın süresinde açılmadığı gibi, kanunda hakimin sorumluluğuna ilişkin koşulların hiçbirinin gerçekleşmediği belirtilerek davanın reddi gerektiği beyan edilmiştir.

6100 sayılı Kanun’un 137 ve6100 sayılı Kanun’un 137 ve devamı maddeleri uyarınca ön inceleme aşaması tamamlanmış ve tahkikat aşamasına geçilmiştir.

Görevli yargı merciine ilişkin olarak 6100 sayılı Kanun’un 47. maddesinde; “Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay’ın ilgili hukuk dairesinde açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür” hükmü yer almaktadır. Bu maddeye göre dava, karar temyiz edilse idi, temyiz incelemesi Yargıtay’ın hangi hukuk dairesinde yapılacak idiyse o hukuk dairesinde açılacaktır. Somut olayda Ankara İş Mahkemesi hâkiminin kararlarından dolayı tazminat davası açılmakla, bu mahkemenin temyiz mercii Dairemiz olduğundan, davaya bakmaya ilk derece mahkemesi sıfatıyla Dairemiz görevli bulunmaktadır.

6100 sayılı Kanun’un 46/1 maddesinde6100 sayılı Kanun’un 46/1 maddesinde; Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği vurgulandıktan sonra dava sebepleri tahdidi olarak gösterilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.07.2011 gün ve 2011/4 esas 2011/4 karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Hâkimlerin görevlerini yaparken yargısal faaliyetleri sebebiyle, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olmaları durumunda, vermiş oldukları zararlar için, 6100 sayılı Kanun’un 46. maddesinde sayılan hallerde, haklarında tazminat davası açılabilecektir.

6100 sayılı Kanun’un 46,6100 sayılı Kanun’un 46, 2802 sayılı Kanun’un 93/A ve mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 ve devamı maddelerine göre, hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet ve kararları sebebiyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecek olup; kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamayacağı her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır. Yargı yetkisinin özellikleri, hâkimlerin kişisel sorumluluğunda özel bir düzenin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Kuşkusuz; adaletin gerçekleşmesi, hâkim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, hâkimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur.

Hâkimin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi için; 6100 sayılı Kanun’un 46. maddesinde tahdidi olarak yazılı bulunan sebeplerin bir ya da bir kaçının gerçekleşmesi, hâkimin görevini yaparken davacıya karşı düşmanlığı veya karşı tarafla dostluğu sebebiyle, davacı aleyhine, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olması, kasten adalete ve kanunlara aykırı karar verdiğinin yoruma ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olması, davacının karardan dolayı zarar görmesi ve hâkimin davranışı ile zarar arasında illiyet bağının olması ve bu hususların davacı tarafından ispatlaması gerekir.

Somut olayda davacı tarafından; hakimin sorumluluğunu gerektirir hukuki bir olguya dayanmadığı gibi, buna ilişkin hiçbir somut delil de sunmamıştır. Her ne kadar dava dilekçesinde, ihbar olunan hâkim tarafından verilen karara atıfta bulunulmakta ise de, söz konusu kararda usul ve kanuna aykırı bir yön de tespit edilemediğinden, davanın esastan reddine karar vermek gerekmiş; dava esastan reddedildiğinden 6100 sayılı Kanun’un 49. maddesi uyarınca davacı, takdiren 700,00 TL disiplin para cezasına mahkum edilmiştir.

H Ü K Ü M :

Yukarıda açıklanan sebeplere, kararın dayandığı kanuni ve hukuksal gerekçeye, dosyadaki delillere ve heyetin takdirine göre;

1-Davanın reddine,

2-6100 sayılı Kanun’un 49. maddesi uyarınca davacının takdiren 700,00 TL disiplin para cezası ile cezalandırılmasına,

3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

3-Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 29,20 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 27,70 TL’den düşümü ile kalan 1,50 TL’nin davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,

4-6100 sayılı Kanun’un 333. maddesi gereği, hükmün kesinleşmesinden sonra, davacı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısım kalması halinde, iadesine karar verilerek, tebliğ gideri avanstan karşılanmak suretiyle iade kararının davacıya tebliğine,

5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davalı yararına 3.500,00 TL maktu vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,”

Dair oybirliği ile verilen 28.03.2016 gün ve 2015/1 E., 2016/1 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm belgelerin okunmasından sonra gereği düşünüldü:

Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkilinin Ankara 32. İcra Dairesinin 2012/14432 sayılı takip dosyasından satışa çıkartılan borçlu … Boya İnş. Mlz. San. Tic. Ltd. Şti. adına kayıtlı 06 BL 0267 plakalı aracı ihale yolu ile 02.05.2013 tarihinde satın aldığını, ihale sürecinde Ankara 32. İcra Dairesince 14.11.2012 tarihli yazı ile Ankara 7. İş Mahkemesinin 2010/680 E. sayılı dosyasından konulan ihtiyati tedbirin devam edip etmediğinin ve cebri icra yolu ile satışına engel teşkil edip etmediğinin sorulduğunu, Ankara 7. İş Mahkemesince tedbirin devam ettiği, ancak cebri icra yoluyla satışına engel teşkil etmediği cevabının verildiğini, bunun üzerine ihalenin yapıldığını ve satışın gerçekleştirildiğini, satıştan sonra tescil işlemleri için Emniyet Müdürlüğüne başvurulduğunda araç üzerinde tedbir olması sebebiyle tescil işlemlerinin sonuçsuz kaldığını, İl Emniyet Müdürlüğünce 24.05.2013 tarih ve 13 sayılı yazı ile 06 BL 0267 plaka sayılı aracın devir tescil işleminin yapılmasında sakınca bulunup bulunmadığının sorulduğunu, Ankara 7. İş Mahkemesince araç kaydındaki tedbir şerhinin mahkeme kararı kesinleşinceye kadar devamına karar verildiğine ve mahkeme kararının kesinleşmediğine dair cevap verildiğini, araç üzerinde ihtiyati tedbir şerhi olması sebebiyle tescil işlemlerinin ancak 26.03.2014 tarihinde gerçekleştirilebildiğini, tescil işlemlerinin gecikmesi sebebiyle müvekkilinin aracını kullanamadığını ve üzerinde tasarruf edemediğini, bu nedenle müvekkilinin maddi yönden zarara uğradığını ileri sürerek zarar miktarı olan 500,00 TL’nin (fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla) dava tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili ve ihbar olunan hakim vekili davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.

Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 500,00 TL maddi tazminatın tahsilinin istenmesi, toplam zararın veya saklı tutulan kısmın ne kadar olduğuna ilişkin bir açıklama bulunmaması ve kısmi davanın reddine dair kararın verildiği 28.03.2016 tarihinde temyiz (kesinlik) sınırının 2.190,00 TL olması karşısında, davacı vekili tarafından temyize konu edilen kararın miktar itibari ile temyizi kabil nitelikte olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

Bilindiği üzere 21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun “yürürlük tarihinden sonra yerel mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL olarak değiştirmiştir. Sonraki yıllarda 5219 ve 5236 sayılı Kanunlarda öngörülen katsayılar çerçevesinde miktarlar giderek artırılmıştır.

Özel Dairenin kararının Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 tarihinden önce verilmiş olması nedeniyle, HMK’nın Geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesinin 5326 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki metninde;

“Madde 427 - (Değişik madde: 16/07/1981 - 2494/23 md.

Mahkemelerden verilen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Davada haklı çıkmış olan taraf da hukuki yararı bulunmak şartıyla, hükmü temyiz edebilir.

(Değişik fıkra: 26/02/1985 - 3156/19 md.) Miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.

(Değişik fıkra: 26/02/1985 - 3156/19 md.) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması halinde, birmilyar kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.

(Değişik fıkra: 26/02/1985 - 3156/19 md.) Alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, hükümde, asıl isteminin kabul edilmeyen bölümü birmilyar lirayı geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur; şu kadar ki karşı tarafça temyiz yoluna başvurulması halinde, düzenleyeceği cevap dilekçesinde temyize ilişkin itirazlarını ileri sürmesi mümkündür.

(Değişik fıkra: 26/02/1985 - 3156/19 md.) 438 inci maddenin birinci fıkrasındaki onmilyar liralık duruşma sınırı ile 440 ıncı maddenin üçüncü fıkrasının birinci bendindeki altımilyar liralık karar düzeltme sınırının belirlenmesinde yukarıdaki fıkra hükmü kıyasen uygulanır.

…”

Şeklinde düzenleme bulunmaktadır.

Eldeki davada, davacı vekili dava dilekçesinde müvekkilinin maddi yönden zarara uğradığı iddiasıyla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 500,00 TL tazminatın tahsilini istemiş olup, dilekçe içeriğinde ya da sonraki aşamalardaki beyanlarda davacının toplam zararının veya saklı tutulan kısmın ne kadar olduğuna ilişkin herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Ayrıca dosya kapsamındaki belge ve delillerden zarar miktarının temyiz edilebilirlik sınırı üzerinde olduğuna dair bir belirleme yapılamamaktadır.

Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatı ile davanın reddine dair kararın verildiği 28.03.2016 tarihi itibariyle temyiz (kesinlik) sınırının 2.190,00 TL olması karşısında, temyize konu edilen karar miktar itibari ile bu sınırın altında kaldığından, karara karşı temyiz yoluna gidilmesi mümkün değildir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 1086 sayılı HUMK’nın 427/3. maddesi hükmüne göre alacağın tamamının belirlenmesinin yargılamayı gerektirdiği, somut davada herhangi bir bilirkişi raporu alınmadığından toplam zarar miktarının tespit edilmiş olmadığı, temyize konu kararın miktar itibariyle kesin olduğundan söz edilemeyeceği, bu nedenle temyiz isteminin incelenmesini gerektiği savunulmuş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca kabul edilmemiştir.

O hâlde, temyiz edilen miktarın temyiz kesinlik sınırı altında kaldığı kabul edilerek temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekmektedir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi gereğince, davacı vekilinin temyiz dilekçesinin miktar itibariyle kesin olması nedeni ile REDDİNE, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.02.2018 gününde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/4612 Karar : 2017/782 Tarih : 13.03.2017

  • HMK 48. Madde

  • Dava Dilekçesi ve Davanın İhbarı

Hükmü, asıl ve birleşen davada davalı-birleşen davalarda davacı yüklenici şirket vekili dört dava yönünden de ayrı ayrı temyiz etmiştir. Verilen temyiz dilekçelerinin 03.04.2012 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği’nin 48. maddesi hükümleri uyarınca temyiz kaydı yapılmış ise de; asıl ve birleşen davalarda her bir istem için ayrı ayrı temyiz başvuru ve karar harcı yatırılması gerekirken, asıl ve birleşen 2012/523 Esas sayılı dava yönünden temyiz başvuru harcı ve nispi karar harcı yatırıldığı görülmüştür.

Oysa, asıl ve birleşen davalar birbirlerinden bağımsız olup, ayrı ayrı temyiz yoluna başvurma harcına tabi olduğundan birleşen 2007/641 esas ile 2007/2790 esas sayılı iki ayrı dava yönünden de temyiz başvuru ve maktu karar harcı yatırılması gereklidir. Bu itibarla; harcı yatırılmayan birleşen davalar yönünden anılan harçların yatırılması için asıl ve birleşen davada davalı-birleşen davalarda davacı şirket vekiline HUMK`nın 434/III. maddesi uyarınca muhtıra çıkarılması, sonucuna göre gerektiğinde aynı madde hükmü uyarınca mahkemece bir karar verilmesi ve temyiz incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmesi için dosyanın yerel mahkemesine geri çevrilmesi gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, dosyanın yerel mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 13.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS