0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Zaman Bakımından Uygulanma

HMK Madde 448

(1) Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.



HMK Madde 448 Gerekçesi

Maddede yer alan düzenlemede, 1086 sayılı Kanunun 578 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan kuralın doktrin ve uygulamada anlaşıldığı biçimde formüle edilmek suretiyle dili de sadeleştirilerek aynen benimsenmiştir. Adı geçen kanunî düzenlemenin ikinci fıkrasında yer alan kural ise bilinenin tekrarı niteliğini taşıdığı için madde metnine alınmamıştır.


HMK 448 (Zaman Bakımından Uygulanma) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/2723 Karar : 2018/11134 Tarih : 7.06.2018

  • HMK 448. Madde

  • Zaman Bakımından Uygulanma

Davacılar, … 6. Sulh Hukuk Mahkemesinin 29/05/2008 tarih ve 2007/2092 Esas 2008/1198 Karar sayılı veraset ilamı ile dava konusu … parselin diğer mirasçılar ile birlikte davalılar adına tescil edildiğini, anılan veraset ilamının iptali için … 5. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/391 Esas sayılı dosyasında açtığı verasetin iptali davasının sonucu beklenerek bu davada belirlenecek veraset ilamına göre dava konusu 344 parsel sayılı taşınmazda yeniden intikal ve tescilini istemişler, davacılardan Süleyman dışındaki diğer davacılar davalarından feragat etmişlerdir.

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, feragat eden davacılar yönünden davanın reddine, davacı … yönünden ise dava değeri gösterilmeden ve avans yatırılmadan açılan davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; eldeki davanın 05.07.2011 tarihinde maktu harç ile 1086 sayılı HUMK’nın yürürlüğü döneminde açıldığı, mahkemece 23.11.2011 tarihli ara karar ile davacı tarafa 6100 sayılı HMK’nın 120. maddesi uyarınca 250,00-TL tutarındaki gider avansını yatırması için kesin süre verildiği, davacının 01.12.2011 tarihinde gider avansını yatırdığı, bir sonraki celsede ise gider avansının yatırılmadığı ve dava değeri gösterilmeden dava açıldığı gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK.’nın 114. maddesinde dava şartları düzenlenmiş olup, aynı maddenin (g) fıkrasında davacının gereken gider avansını yatırması dava şartları arasında sayılmıştır. Yasanın 115/2. maddesinde ise dava şartının yokluğu halinde izlenecek yol gösterilmiş, 120. maddesinde yargılama sırasında yeterli olmadığı anlaşılan gider avansına ilişkin düzenlemeler getirilmiş, 324. maddesinde de delil ikamesi için avans düzenlemesine ve avansın yatırılmaması halinde o delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılacağı öngörülmüştür.

Tüm bu düzenlemelere göre, her davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan hükümlere göre inceleneceği kuşkusuzdur.

Nitekim, 6100 sayılı H.M.K.’nın 448. maddesinde tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla yasanın derhal uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

Somut olayda, dava 1086 sayılı Yasa döneminde açılmış ve 6100 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihe kadar eski yasa hükümleri uygulanarak yürütülmüştür. Bu durumda davanın açılması ile ilgili tüm işlemlerin tamamlandığı kabul edilmelidir. Öte yandan gerek 1086 sayılı Yasanın ilgili hükümleri gerekse 6100 sayılı Yasanın 324. maddesi hükmü yargılamanın gerektirdiği masrafların ilgili tarafça yatırıp yatırılmaması hususunda benzer hükümler getirmiş, yatırılmaması halinde uygulanacak yaptırımlar da gösterilmiştir.

Öte yandan, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 119. maddesinde dava dilekçesinin içeriğinin ne şekilde olması ve aynı maddenin 1-d bendinde ise malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava dilekçesinde dava konusu ve değerine yer verilmesi gerektiği belirtilmiş olup,119. maddenin 2. fıkrasına göre de “ (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması halinde, hakimin davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre vereceği, bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği hususu hükme bağlanmıştır.

Hal böyle olunca, 6100 sayılı HMK’nın 324 ve 119/2 maddeleri uygulanmak suretiyle sonuca gidilmesi gerekirken, aynı Kanun’un olayda uygulama yeri bulunmayan 114/g ve 119/1d maddesinden söz edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

Davacının yerinde olan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre bir kısım davalılar vekilinin katılma yoluyla temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/2769 Karar : 2017/8638 Tarih : 5.10.2017

  • HMK 448. Madde

  • Zaman Bakımından Uygulanma

Asıl dosyada davacı vekili, … plaka sayılı aracın davalı şirket tarafından mali mesuliyet (trafik) sigortası ile sigortalı olduğunu, 22.07.2010 tarihinde müvekkili … yolcu olarak bulunurken kaza meydana geldiğini, bu kaza nedeniyle sigorta şirketinin müvekkiline tazminat ödemekle yükümlü olduğunu, müvekkilinin kaza esnasında hamile olduğunu ve kaza nedeniyle çocuğunu kaybettiğini, müvekkilinin mağdur olduğunu ve yatağa bağlı duruma geldiğini, müvekkilinin çocuklarının geçimini sağlamakla yükümlü olduğunu, kaza sonucunda müvekkile 2 ay boyunca yatak istirahati önerildiğini, ayrıca kaza nedeniyle müvekkilinin yüzünde kalıcı izler meydana geldiğini, davalı … şirketine ihtarname göndermelerine rağmen herhangi bir ödeme yapılmadığını bu nedenlerle davalı … şirketinden 8.000 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek ticari faizle birlikte müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Birleştirilen dosyada davacı vekili, aynı kaza nedeni ile hizmet kusuruna dayanarak davalı kurumdan müvekkilinin uğramış olduğu zarar karşılığı olarak 10.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminatın fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla tahsilini talep etmiştir. Davalılar vekilleri, asıl ve birleşen dosyada açılan davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre; 6100 sayılı HMK`nın 114/1-g ve 115/2, 448 maddeleri gereğince yatırılması gereken gider avansının yatırılmamış olması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, asıl-birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-) Asıl dava, trafik kazasından kaynaklı cismani zarar nedeni ile maddi tazminat istemine, birleşen dava trafik kazasından kaynaklı cismani zarar nedeni ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Bir usul hükmünün yürürlüğe girmesinden sonra bir dava açılırsa, bu davaya yeni usul kurallarının uygulanması esastır. Dava konusu işlemin daha önce yapıldığı ileri sürülerek, o sırada geçerli kuralların uygulanması istenemez. Ancak yeni hükümlerin ne zaman yürürlüğe gireceği açıkça düzenlenmişse, bu düzenleme dikkate alınacaktır. Buna ilişkin hüküm yoksa, usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığına bakılması gerekir. Eğer bir usul işlemi tamamlandıktan sonra yeni kural yürürlüğe girerse o işlem geçerli olarak kalır. Buna karşılık bir usul işlemi henüz tamamlanmamış veya başlamamış ise, yeni kanun, kural olarak hemen yürürlüğe girecektir. Çünkü genel olarak kanunlar hemen etkili olur ve uygulanırlar (Prof.Dr.Hakan Pekcanıtez ,Medeni Usul Hukuku, Ankara 2000,syf 47 vd.) .

Somut olayda, asıl dava 11.03.2011 tarihinde, birleşen dava 20.04.2011 tarihinde 1086 sayılı HMUK’nın yürürlükte olduğu zamanda açılmıştır. Dava açılırken yürürlükte olan HMUK gereği alınması gereken harç ve yargılama giderleri alınmış ve bu işlem tamamlanmıştır. O halde, mahkemece 23.02.2012 tarihli celsede “01/10/2011 tarihinden itibaren 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girdiği, gider avansı, tarifesine göre taraf sayısının 5 katı olan katı tutardaki 105 TL tebligat gideri, diğer iş ve işlemler için 50 TL, keşif ve bilirkişi incelemesi talep edildiğinden 129,20 TL keşif harcı, 750 TL bilirkişi gideri ,150 TL ulaşım gideri, olmak üzere toplam, 1184,20 TL tutarın yatırılmadığı, bu tutarın yatırılmasının dava şartı olduğu ve gider avansının sonradan ikmalinin mümkün olduğu anlaşılmakla 6100 sayılı HMK’nın 448, 114,115,120/2 maddesi gereği 2 haftalık kesin süre içerisinde davacı tarafça Yazı İşleri Müdürlüğü kasasında depo ettirilmesine, kesin süre içerisinde eksiksiz olarak dava şartı olan avans ikmal edilmediği taktirde aynı yasanın 115/2 maddesine göre davanın, dava şartı yokluğundan reddedileceğinin ihtarına bu hususta davacı vekiline ihtaratlı müzekkere yazılmasına, ihtar ve duruşma zaptı örneğinin davacı vekiline tebliğine masrafın davacı tarafça karşılanmasına” dair ara karar kurması ve 6100 sayılı HMK`nın 114/1-g ve 115/2, 448 maddeleri gereğince yatırılması gereken gider avansının yatırılmamış olması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.

2-) 1086 Sayılı HUMK’nun 388 ve 389. maddeleri ile 6100 Sayılı HMK’nun karşılık 297/1-2 maddeleri uyarınca, mahkeme kararında; hüküm sonucunun, taraflara yükletilen hak ve sorumlulukların şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekir. Ayrıca; 1086 Sayılı HUMK’nun 45. maddesi ile 6100 Sayılı HMK`nun karşılık 166. maddesi uyarınca, birleştirilen dava dosyaları birbirlerinden bağımsız ayrı bir dava olup, birleştirilen her dava hakkında usul hükümlerine göre ayrı ayrı hüküm kurulması gerekir. Yukarıda belirtilen ilkeler gözardı edilerek, infazda tereddüt oluşturacak şekilde asıl ve birleştirilen davalar yönünden ayrı ayrı hüküm kurulmamış olması doğru görülmediğinden, kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.

O halde mahkemece yapılacak iş, her bir dava için iddia ve savunmalar irdelenip gerekçelendirme yapılarak, sonrasında da asıl ve birleşen davalar için ayrı ayrı hüküm kurmak olacaktır.

SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle asıl-birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden asıl-birleşen davada davacıya geri verilmesine 05/10/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/16925 Karar : 2017/5495 Tarih : 6.07.2017

  • HMK 448. Madde

  • Zaman Bakımından Uygulanma

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 336/3. maddesi uyarınca kanun yollarına başvuru sırasında adli yardım talebi, bölge adliye mahkemesine veya Yargıtay’a yapılır. Aynı Kanunun 448. maddesi uyarınca bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır. 336/3. maddesi, bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümlerinden olmadığından, geçici 1. madde kapsamında da değildir. Dolayısıyla anılan davalının temyiz aşamasındaki adli yardım talebi hakkında karar vermeye yetkili mercii, temyiz incelemesi yapmakla görevli bulunan dairemizdir. (HGK 2011/19-54 E.,2011/315 K., 10 HD 2013/13339 E., 2014/3487 K.)

Bu çerçevede davalı …’in adli yardım talebi ile ilgili olarak yapılan incelemede, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 335 vd. maddeleri uyarınca, adli yardım talebinde bulunan kimsenin, kendisiyle ailesini geçindirmek bakımından önemli bir zarurete düşürmeksizin davanın gerektirdiği giderleri ödemekten kısmen veya tamamen aciz içinde bulunduğunu (fakirlik şartı) ve davasında veya savunmasında haklı olduğunu (haklı olma şartı) ispat etmesi gerekir. Aynı Kanunun 336/2. maddesine göre de talepte bulunan kişi, iddiasını dayandırdığı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır. Somut uyuşmazlıkta ise adı geçen davalı tarafından sunulan adli yardım talebine ilişkin dilekçenin ekinde gerekli bilgi ve belgelere yer verilmemiştir. Açıklanan nedenle davalı …’in adli yardım talebinde bulunarak temyiz harcı yatırmamış olması nedeniyle adli yardım şartlarının oluşup oluşmadığı hususunda gerekli araştırma yapıldıktan sonra gönderilmek üzere dosyanın mahalline ( GERİ ÇEVRİLMESİNE ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/23823 Karar : 2017/4315 Tarih : 17.04.2017

  • HMK 448. Madde

  • Zaman Bakımından Uygulanma

Mahkeme, tahkikatın bitiminden (HMK m. 184) sonra sözlü yargılama ve hüküm için tayin olunacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkarılacak davetiyede (Tebligat K. m.9) belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir (HMK m. 186/1). Sözlü yargılamada mahkeme, tarafların son sözlerini sorar ve hükmünü verir (HMK m. 186/2). Hukuk Muhakemeleri Kanun hükümleri zaman bakımından tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır (HMK m. 448). Hakim, Türk Hukukunu re`sen uygular (HMK m. 33).

Mahkeme Hukuk Muhakemeleri Kanununun emredici düzenlemelerinin gereğini yerine getirmek zorundadır (HGK 13.03.2013. 2013/802 esas, 2013/347 karar). Mahkeme taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama ve son sözlerini söyleme hakkı vermeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanununun 184 ve 186. maddelerinin emredici ve açık hükmünü uygulamadan hüküm vermiştir. Hükmün münhasıran bu sebeple bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/19279 Karar : 2017/2609 Tarih : 30.03.2017

  • HMK 448. Madde

  • Zaman Bakımından Uygulanma

Dava, hizmet istemine ilişkindir.

Mahkemece, bozma ilamına uyulup, davanın kısmen kabulü ile hükümde yazılı şekilde karar verilmiştir.

6552 sayılı Kanunun 11.09.2014 günü yürürlüğe giren 64. maddesiyle 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7. maddesine eklenen 4. fıkrada, hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda, davanın Kuruma resen ihbar edileceği, ihbar üzerine davaya davalı yanında feri müdahil olarak katılan Kurumun, yanında katıldığı taraf başvurmasa dahi kanun yoluna başvurabileceği belirtilmiştir.

6552 sayılı Kanun ile ilgili olarak öncesinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan hükümet teklifinde, söz konusu düzenleme 54. madde olarak yer almış, izleyen 55. maddede “5521 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.” denildikten sonra “7 nci maddeye bu Kanunla eklenen dördüncü fıkra hükmü, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalarda da uygulanır.” hükmü Geçici 3. madde olarak öngörülmüş, ancak yasalaşma aşamasında anılan Geçici madde çıkarılıp 6552 sayılı Kanunda bu türden düzenlemeye yer verilmemiştir.

Diğer taraftan, 5521 sayılı Kanunun 15. maddesinde, bu Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerinin uygulanacağı, 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 66. maddesinde, üçüncü kişinin, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer’î müdahil olarak davada yer alabileceği, 447/2. maddesinde, mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamaların, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı, 448. maddesinde, bu Kanun hükümlerinin, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanacağı açıklanmıştır.

Şu durumda, hizmet tespiti davalarında kurumun feri müdahilliğine ilişkin hükmün geçmişe yürütüleceği yönündeki düzenlemenin kanun koyucu tarafından benimsenmemiş olması, ayrıca ve özellikle yukarıda değinilen 448. madde kapsamında, kurum bakımından taraf oluşumu gerçekleştiğinden tamamlanmamış işlemden söz edilemeyeceğinin de belirgin bulunması karşısında 5521 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen 4. fıkranın 11.09.2014 tarihinden önce açılan davalarda uygulanamayacağı açıktır.

6100 sayılı HMK nun “yargılama giderlerinin kapsamı” başlığını taşıyan 323. maddesinde yargılama giderlerinin hangi kalemleri kapsadığı tek tek sayılmış, “yargılama giderlerinden sorumluluk” başlığını taşıyan 326. maddede “kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği,” “yargılama giderlerine hükmedilmesi” başlığını taşıyan 332. maddesinde ise “yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği, yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümün hüküm altında gösterileceği,” hüküm altına alınmıştır. Mahkemece hizmet tespiti yönünden kurulan hüküm yerinde ise de, mahkemece verilen hükümde davalı …’nın, 5502 sayılı Yasanın 36. maddesi uyarınca yargılama harçlarından muaf tutulması yerinde olup, harçlar dışında avukatlık ücretinden ve yargılama giderlerinden herhangi bir muafiyetinin bulunmadığı gözetilmeksizin 6552 sayılı Kanun hükümleri göz önünde bulundurularak davalı … lehine ve aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmemesi ve 6552 sayılı Kanunun 54. maddesi ile 6100 sayılı HMK.’nun 312 ve 323. maddelerine aykırı şekilde ve hatalı değerlendirme sonucu, davacı lehine hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderinin tamamının diğer davalıdan tahsiline karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir, ayrıca kısmen kabule karar verilmesine rağmen yargılama giderlerinin sadece davalı işverenden alınması ve davalı işveren lehinede herhangi bir vekalet ücretine hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Ne var ki, bu yanlışlıkların giderilmesi, yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hüküm bozulmamalı, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi gereğince düzeltilerek onanmalıdır.

SONUÇ: 1- Hükmün karar başlığı bölümünde … … Kurumu Başkanlığı’nın “Feri Müdahil” olarak yazılan taraf sıfatının silinerek yerine “Davalı” ibaresinin yazılması,

2- Hükmün 3. fıkrasının silinerek yerine “ Davacı tarafça yapılan bozma öncesi toplam 421,90 TL yargılama gideri ile bozma sonrası yapılan 127 TL tebligat gideri, 300 TL bilirkişi ücreti ile 24,10 TL posta masrafı olmak üzere toplam 873 TL yargılama giderinin kısmen kabul oranına göre 437,00 TL’sinin davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, geri kalan tutarın davacı üzerinde bırakılmasına” rakam ve sözcüklerinin yazılmasına,

3- Hükmün 4. fıkrasının silinerek yerine “ Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan … gereğince 1.800,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,” rakam ve sözcüklerinin yazılmasına,

4- Hükme davalılara ödenecek vekalet ücretini düzenleyen 6. fıkra eklenerek “ Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan …‘ne göre hesaplanan 1.800,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine” sözcüklerinin yazılmasına ve kararın bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davalılardan …‘na yükletilmesine, 30.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/11673 Karar : 2017/3797 Tarih : 14.03.2017

  • HMK 448. Madde

  • Zaman Bakımından Uygulanma

Alacaklı tarafından borçlular … A.Ş. ve … Ltd.Şti. hakkında genel haciz yolu ile başlatılan ilamsız takipte borçluların süresinde yetkiye ve borca itiraz ettikleri, alacaklı tarafından itirazın kaldırılması istemi ile icra mahkemesine başvurulduğu, mahkemece yetki itirazının kaldırılması talebinin reddine karar verildiği görülmektedir.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile yürürlükten kaldırılan 1086 Sayılı HUMK’nun 22. maddesinde; tarafların yetki sözleşmesi yapmak suretiyle yetkili olmayan bir mahkemenin yetkisini kabul edebilecekleri, buna göre tüzel kişilerin yanında gerçek kişilerin de yetki sözleşmesi yapabilecekleri düzenlenmiş bulunmakta idi.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ nun yetki sözleşmesini düzenleyen 17. maddesinde ise; “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır” düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile getirilen yeniliklerden bir tanesi de yetki sözleşmelerine ilişkin olup yetki sözleşmesi düzenleyebilecek şahıslar sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri olarak belirlenmiştir.

Yetki sözleşmesine ilişkin olarak yapılan bu düzenlemede tacirler veya kamu tüzel kişileri ile diğer kişiler yetki sözleşmesi yapmak açısından birbirinden ayırdedilmiştir. Tacirler veya kamu tüzel kişileri kendi aralarındaki hukuki ilişkilerde hukuken eşit konumda sayılabilirler. Buna karşılık tacirler veya kamu tüzel kişileri, gerçek kişiye göre daha güçlü konumda bulunmaktadır. Daha zayıf konumda olan kişilerin daha güçlü olan tacir veya kamu tüzel kişilerine karşı korunma ihtiyacının ortaya çıkması nedeniyle kanun koyucu böyle bir düzenlemeye gitmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, yeni düzenlemeye bakıldığında, tacirler veya kamu tüzel kişileri dışındaki diğer kişilerin, kendi aralarında yetki sözleşmesi yapmaları da kabul edilmemiştir.

Söz konusu düzenleme ile ilgili olarak belirtilmesi gereken bir başka husus da yetki sözleşmesi yapılmasında tarafların tacir veya kamu tüzel kişisi olması aranmıştır. Diğer bir anlatımla, maddedeki tacirden anlatılmak istenen işin ticari nitelikte olması değil, tarafların kanunlarda tacir olarak tanımlanan kişilerden olmasıdır. Sözleşmenin konusunun ticari iş olması gerçek kişilere yetki sözleşmesi yapma imkanı vermemektedir.

HMK’nun 448. maddesi gereğince bu kanun hükümlerinin tamamlanmış işleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı ilkesi de dikkate alındığında yetki itirazının takip tarihi itibariyle yürürlükte olan HMK’nun 17. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

Borçlunun ikametgahının bulunduğu yerdeki genel yetkili icra dairesinde (HMK. 6.md.), icra takibi yapılabilir.Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir (HMK.7.md.)

Somut olayda … Ltd.Şti.’nin adresinin … Cad. … …… … olduğu borçlu olarak gösterilen … A.Ş’nin adresinin ise … Cad…. … …/… olduğu, bu adreslere ödeme emrinin tebliğ edildiği görülmektedir. Takibe konu belgelerde … İcra Dairelerinin yetkili olduğunun yazılması yetki sözleşmesi niteliğinde olup, takip tarihi (11.05.2015) itibari ile yürürlükte olan 6100 Sayılı HMK’nun 17. maddesi gereğince yetki sözleşmesi geçersizdir.

Bu durumda mahkemenin, borçlu … A.Ş. yönünden adresi itibariyle … … İcra Daireleri yetkili olup itirazın kaldırılması talebinin reddi kararı isabetlidir.

Borçlu … Ltd.Şti. yönünden ise alacaklı ile … Ltd.Şti. arasında imzalanan 27/12/2010 tarihli alacağın temliki, sulh, ibra ve feragat başlıklı sözleşmede … Mahkemelerinin ve İcra Müdürlüklerinin yetkili icra müdürlüğü olarak kararlaştırılmış ise de yukarıda belirtilen ilke ve kurallar uyarınca yetki sözleşmesi geçersizdir. Ancak bu borçlu yönünden ikametinin bulunduğu yer olan … İcra Dairesi yetkili olup, yetki itirazının kaldırılması ve borca itirazın esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi yerine, reddi yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/6712 Karar : 2017/1285 Tarih : 7.02.2017

  • HMK 448. Madde

  • Zaman Bakımından Uygulanma

Davacı- (birşen davada davalı) … vekili, evlilik birliği içinde davalı-davacı adına edinilen üç adet taşınmaz ve bir adet araç yönünden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL katkı payı alacağının faiziyle birlikte tahsilini istemiştir. Birleşen davaya cevap dilekçesinde asıl …, …‘daki adına kayıtlı evin alınmasında davalı-davacının katkısının bulunmadığını, Aliağa`daki evin ise ailesi tarafından alındığını ileri sürerek birleşen davanın reddini savunmuştur.

Davalı-(birşelen davada davacı) … vekili tarafından …. 8. Aile Mahkemesine 2012/819 esas ve 2012/995 karar sayılı dosya ile açılan davalarında evlilik birliği içinde davacı-davalı adına edinilen iki adet taşınmaz bulunduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla….daki ev için 7.000,00 TL,….daki ev çin 3.000,00 TL olmak üzere 10.000,00 TL katkı payı alacağının faizi ile tahsilini talep etmiştir. Asıl davaya cevaben davalı-birleşen davada davacı vekili, davaya konu edilen taşınmazlardan birinin miras malı olduğu, bir taşınmazın boşanma davasından sonra inşa edildiğini, diğer taşınmaz ve aracın ise tamamen müvekkilinin kendi geliri ile alındığını, davacı-davalının malvarlığının edinilmesinde hiçbir katkısının bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, 2008/165 esas ve 2008/1196 karar sayılı verilen ilk kararda asıl davanın zamanaşımından reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin itirazı ile yapılan temyiz incelemesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 05.05.2011 gün 2010/8089 esas 2011/7708 karar sayılı karar ile dava konusu taşınmazlar ve aracın alındığı tarih itibariyle eşler arasında 743 sayılı TKM`nun geçerli olduğu, dolayısyla zamanaşımı hususunda BK ilgili hükümleri gereği 10 yıl geçerli olacağı ve dava 10 yıl dolmadan açıldığından işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekçesiyle hüküm bozulmuştur. Davalı vekilinin karar düzeltme talebinin ise reddine karar verilmiştir.

Mahkemece, bozma sonrası asıl dava ve birleştirilen (bozma sonrası açılan) dava hakkında yapılan yargılama neticesinde; asıl dava yönünden davanın kısmen kabul ile 116.250,66 .TL’nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile ödenmesine, ….’deki taşınmazlarla ilgili talep atiye bırakıldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, birleşen dava yönünden taleple bağlı kalınarak kabulü ile 10.000.TL`nin birleşen dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerisinde her iki taraf vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacı-(birleşen davada davalı) vekilinin tüm ve davalı-(birleşen davada davacı) vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-Davalı-(birleşen davada davacı) vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince; Dosya kapsamı incelendiğinde Davalı-davacı tarafça, yargılama sırasında asıl dava yönünden yapılan 01.12.2015 tarihli ıslahın zamanaşımına uğradığı, ıslahla yükseltilen miktarın reddine karar verilmesi gerektiğine ilişkin itirazın Mahkeme tarafından reddedildiği anlaşılmaktadır.

Mahkemece, asıl dava yönünden kısmen kabulüne ilişkin gerekçesinde, “Davalı vekili davacı tarafça dava değerinin artırılmasını yasaya uygun olmadığını, zira alacağın bilirkişi raporu ile tespit edilmesinin söz konusu olmadığını, davacının ıslah niteliğindeki talebinin zaman aşımı nedeniyle reddi gerektiğini, 28/06/2002 tarihinde boşanan taraflar yönünden 30/11/2015 ıslah tarihi itibariyle zaman aşımı süresinin dolduğunu, Yargıtay 8 Hukuk Dairesinin kararlarına göre HMK yürürlülük tarihinden önce hukukumuzda olmayan belirsiz alacak davasının kanunun yürürlülük tarihinden önce açılmış sayılmasının mümkün olmadığını, ıslah talebinin reddi gerektiğini belirtmiş ise de; 6100 sayılı HMK`nın 1/10/2011 tarihinde yürürlüğe girdiği ve dava tarihi itibariyle yasalarımızda bulunmayan belirsiz alacak davasının sistemimize dahil edildiği, HMK 107 maddesi gereğince davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenemeyeceği hallerde alacaklının asgari bir miktar ve değer belirterek belirsiz alacak davası açabileceği, dava konusu alacak yönünden davacının matematiksel olarak kendi katsını hesaplamasının mümkün olmadığı, alacak miktarının mahkemece yapılan keşif, tarafların gelir durumları, tasarruf miktarları, davalı kocanın evi geçindirme yükümlüğü gibi hususların tartışılarak bilirkişice belirlenmesi gerektiği, derdest davada davacının alacak miktarının hukukçu bilirkişi tarafından verilen 16/03/2015 tarihli bilirkişi raporu ile belirlendiğinin ve zaman aşımı süresinin bilirkişi rapor tarihi itibariyle işlemeye başlayacağının kabulü gerektiği aksine kabul durumunda hakkaniyete aykırı sonuçlar doğabileceği, dava tarihi itibariyle sistemimizde belirsiz alacak davası mümkün olmamakla birlikte HMK 448 maddesi gereğince 6100 sayılı kanun hükümlerinin tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydı ile derhal uygulanacağı, bu durumda HMK 107 maddesi gereğince işlem yapılmasının yasaya uygun olduğu kanaatine varılarak davacı tarafın artırım dilekçesi, hukukçu bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle davacının araçtan dolayı 3.492,00TL, Kazan da ki taşınmazdan dolayı 35.045,5TL…. ki taşınmazdan dolayı 78.713,51TL katkı payı alacağının bulunduğu anlaşılmış. Ancak atiye bırakılan…. ki 1000TL talep edilen taşınmazlarla ilgili talep atiye bırakıldığından toplam 116.250,66TL katkı alacağına, “ hükmedildiği anlaşılmaktadır.

Davacı-(birleşen davada davalı) taraf, dava dilekçesinde, evlilik birliği içerisinde davalı erkek adına edinilen bir adet araç, bir adet bağ ve iki adet mesken yönünden davacı kadının katkısı olduğu bildirilerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL katkı payı alacağının faizi ile davalıdan tahsili talep edilmiştir. Mahkemece, verilen süre içerisinde davacı(birleşen davada davalı) taraf 13.10.2008 tarihli sundukları dilekçe ile…‘teki eve katkısından dolayı evin yarı parasının, … ilçesindeki villa için günümüz değerinin yarısı,….`deki üzüm bağı yönünden katkısı nedeniyle üzüm bağından gelecek gelirin yarısı, ayrıca üzüm bağının satılması halinde satış değerinin yarısını, araç yönünden bugunkü değeri üzerinden yarı payını talep ettiklerini belirtmiştir.

Mahkemece, bozma sonrası yapılan yargılamada verilen süre içinde 26.01.2012 tarihli dilekçe ile davacı-(birleşen davada davalı) vekili fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ….t’teki evin sürüm değerinin %65’inden az olmamak üzere 6.000,00 TL…. villa için sürüm değerinin %65’inden az olmamak üzere 2.000,00 TL,…. üzüm bağı için sürüm değerinin %65’inden az olmamak üzere 1000,00 TL, araç yönünden ise sürüm değerinin %65`inden az olmamak üzere 1.000,00 TL alacağın faizleriyle birlikte talep ettiklerini açıklamıştr.

Hesap bilirkişi raporundan sonra Mahkemeye, davacı-davalı asıl tarafından sunulan 01.12.2015 tarihli dilekçe ile davalarının belirsiz alacak davası olduğu belirtilerek bilirkişi raporu doğrultusunda 117.250,66 TL`nin faiziyle tahsili talep edilmiştir.

Asıl davanın açıldığı 11.02.2008 tarihi itibariyle 1086 sayılı HUMK yürürlüktedir. Belirsiz alacak davası, HUMK’nun yürürlükte olduğu dönemde yer almayan bir dava türü olup 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 107. maddesiyle kabul edilmiştir. Bu durumda eldeki asıl davanın açıldığı tarihte HUMK yürürlükte olduğuna göre, HMK döneminde açılan davalar açısından uygulanma imkanı bulunan belirsiz alacak davası ile ilgili hükümlerin asıl dava dosyası bakımından uygulanması düşünülemez.

Davacı-(birleşen davada davalı) taraf 11.02.2008 tarihli dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 10.000,00 TL talep ettiğini bildirmiştir. 01.12.2015 tarihli mahkemeye sunduğu 117.250,66 TL talebe ilişkin dilekçe ise ıslah niteliğindedir. Dosya içinde yer alan boşanma evrakları incelendiğinde, tarafların 01.08.1985 tarihinde evlendiği; 13.06.2002 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, 28.06.2002 tarihinde kesinleşmesiyle boşandıkları anlaşılmaktadır. 743 sayılı TKM’nin 170. maddesi uyarınca eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mallardan kaynaklanan katkı payı alacağı TMK’nun 5. maddesi yoluyla TBK’nun 146 (eski BK.m.125). maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tabi bulunmaktadır. Somut uyuşmazlıkta, ıslah yapıldığı tarih itibariyle 10 yıllık zamanaşımı süresi geçmiştir. Davalı-davacı vekili ıslaha karşı açıkça ve süresinde karşı koyduğuna göre asıl dava yönünden ıslahla arttırılan miktarın reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektimiştir.

Her ne kadar hüküm fıkrası 1. bendinde “1-Davanın kısmen kabulü ile 116.250,66. TL’nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine”, şeklinde yazılmış ise de bunun “..davalı-davacıdan tahsili ile davacı-davalıya ödenemesine”, yine hüküm fıkrasında 2. bendinde “ 2-Birleşen davanın taleple bağlı kalınarak kabulü ile 10.000.TL`nin birleşen dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,” şeklinde yazılmış ise de bunun “..davacı-davalıdan tahsili ile davalı-davacıya ödenmesine” şeklinde olması gerekmekte ise de bu husus maddi hatadan kaynaklanıp mahallinde her zaman düzeltilmesi mümkün yazım hatası niteliğinde olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle davalı-davacı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davacı-davalı vekilinin tüm ve davalı-davacı vekilin diğer temyiz itirazlarının yukarıda (1). bentte gösterilen nedenle reddine, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.480,00 TL Avukatlık Ücreti’nin davacı-birleşen davada davalı …‘den alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davalı-birleşen davada davacı …‘e verilmesine, taraflarca HUMK’nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, davacıdan (birleşen dosya davalısı) 170,77 TL peşin alınan harcın 31,40 TL’nin onama harcına mahsubu ile geriye kalan 139,37 TL’nin davacı-(birleşen dosyada davalı) …‘e iadesine, davalı-birleşen dosyada davacı …`e peşin harcın istek halinde iadesine, 07.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/11034 Karar : 2016/11173 Tarih : 22.09.2016

  • HMK 448. Madde

  • Zaman Bakımından Uygulanma

Uyuşmazlık; ayrı yaşamada hakılılık iddiasına dayalı tedbir nafakası istemine ilişkindir.

Yerel mahkemece yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; söz konusu karar davalı tarafından temyiz harç ve masrafları yatırılmadan temyiz edilmiştir. Davalının temyiz dilekçesinde el yazısı ile adli müzaharetli`` yazılı olması ve dilekçeye muhtarlık tarafından alınan fakirlik belgesinin eklenmiş olması göz önünde bulundurularak Dairemizce; hükmün temyiz harç ve masrafları yönünden adli yardım kararı verilmesi istemli olarak temyiz edildiği kabul edilmiştir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 448. maddesi hükmü uyarınca, davalının temyiz harç ve giderleri ile ilgili adli yardım talebi bakımından söz konusu yasa hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Bu durumda aynı yasanın 336/3. maddesi uyarınca davalının kanun yoluna ilişkin adli yardım talebi ile ilgili karar vermeye yetkili mercii temyiz incelemesi yapmakla Dairemiz görevli olduğundan, davalının adli yardım talebi ile ilgili olarak yapılan incelemede; 6100 sayılı HMK’nın konuya ilişkin ve emredici nitelikteki 336/2. maddesi hükmünün hilafına, davalının adli yardım talebine ilişkin dilekçesi ekinde talebini haklı gösterecek yeterli bilgi ve belgeye yer verilmediği gibi yargılama sırasında yapılan kolluk araştırması ile davalının emekli olup 900TL gelirinin olduğu ve bunun yanında çiftçilik de yaptığı nazara alındığında, adli yardım talebinin makul ve inandırıcı olmadığı kanısına varılmakla, davalının kanun yoluna ilişkin harç ve giderler bakımından adli yardım talebinin HMK’nın 337/2. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.

Bu itibarla; davalı lehine kanun yoluna ilişkin adli yardım talebinin reddi nedeniyle, 1086 sayılı HUMK’nın 434/3. maddesi uyarınca peşin temyiz harcının ve dosyanın Yargıtay’a sevk giderinin ikmali için gerekli işlemler yapılmak üzere dava dosyasının yerel mahkemeye geri çevrilmesi gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının adli yardım isteminin reddine, eksik harç ve masrafların tedariki için dava dosyasının yerel mahkemeye GERİ ÇEVRİLMESİNE, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/20421 Karar : 2015/32098 Tarih : 12.11.2015

  • HMK 448. Madde

  • Zaman Bakımından Uygulanma

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, davalı işyerinde 10.06.2002-11.09.2008 tarihleri arasında saha donanım teknisyeni olarak çalıştığını, fazla çalışma yaptığını, 2005 ve 2008 yıllarında hak kazandığı jestiyon primlerinin ödenmediğini ileri sürerek, jestiyon primi ile fazla çalışma alacaklarını istemiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davacının fazla çalışma yapmadığını, jestiyon primi almaya hak kazanacak bir görevde çalışmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının haftada 18 saat fazla çalışma yaptığı, 2005 ve 2008 yıllarında davacı ile birlikte çalışan başka işçilere jestiyon ödemesi yapıldığı halde davacıya yapılmamasının hatalı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı taraflar temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

Davacı tarafından dava 12.11.2009 tarihinde 1086 sayılı HUMK döneminde açılmıştır. Belirsiz alacak davası ise 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK. da düzenlenerek usul hukukuna girmiştir.

Davacı tarafça dava açılması ile birlikte dava ile ilgili usuli işlemler tamamlanmıştır. Davacı tarafından 16.05.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile dava belirsiz alacak davası olarak değiştirilmek istenmiş ise de HMK 448. madde uyarınca dava açma süreci 1086 sayılı HUMK döneminde tamamlandığı için bu talebe yönelik ıslah, ıslah değildir. Kısaca talep sonucu değiştirilmeden davanın türü ıslah sureti ile değiştirilemez.

Dosya içeriğine göre davacının davayı belirsiz alacak davasına dönüştürmeye yönelik işlemi ıslah sayılmaz ise de, davacı 16.04.2014 tarihinde harcını yatırdığı “ tamamlama “ olarak adlandırdığı dilekçe ile taleplerini artırdığından bu dilekçe kısmi ıslah dilekçesi olarak kabul edilmeli ve öncelikle davalı vekiline tebliğ edilerek değerlendirilip, sonuca gidilmelidir.

Mahkemece harç tamamlama adı altında verilen kısmi ıslah dilekçesi davalı vekiline tebliğ edilmeden karar verilmesi hatalıdır. Kaldı ki bu dilekçe alacağı belirli hale getirmeye yönelik tamamlama dilekçesi olarak kabul edilse dahi davalı tarafa tebliğ edilmelidir. Bu hukuki dinlenilme hakkının da gereğidir.

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı ( BOZULMASINA ), bozma sebebine göre tarafların sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/133 Karar : 2015/427 Tarih : 27.01.2015

  • HMK 448. Madde

  • Zaman Bakımından Uygulanma

Uyuşmazlık zaman bakımından uygulanması gereken 818 Sayılı Borçlar Kanunu`nun 355 vd. maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi ilişkisinden kaynaklanmaktadır.

Davada, kamulaştırma haritalarının hazırlanması işine ait 23.8.2011 tarihli eser sözleşmesinin yüklenici temerrüdü sebebiyle haklı sebeple feshedildiği ileri sürülerek sözleşme uyarınca ödenen avansın istirdadı için Ankara 8. İcra Müdürlüğü`nün 2013/605 E. sayılı dosyası ile başlatılan ilamsız icra takibine davalı borçlu tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin devamı istenmiştir.

Davalı borçlu icra takibine itirazında yetkili icra dairesinin Burdur İcra Müdürlüğü olduğunu belirterek icra dairesinin yetkisine ve borca itiraz etmiş, davaya cevabında da yetkili mahkemenin Burdur Mahkemeleri olduğunu belirterek mahkemenin yetkisine itiraz etmiş, devamla davanın esas yönden de reddini istemiştir.

Mahkemece, 16.6.2014 tarihli ön inceleme duruşmasında davalının icra dairesinin ve mahkemenin yetkisine yönelik itirazı İİK’nın 50, HMK’nın 10 ve TBK’nın 89. maddeleri uyarınca yerinde görülmeyerek reddedilmiş ise de nihai kararda bundan dönülmüş, taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 5. maddesinde Konya Mahkemelerinin yetkili olacağına dair yetki şartı bulunduğu, HMK’nın 17. maddesi uyarınca tacirler arasındaki uyuşmazlıklarda sözleşmeyle yetkili kılınan mahkemenin yetkisinin kesin nitelikte olduğu belirtilerek mahkemenin yetkisizliğine, kararın kesinleşmesi ve talep halinde dosyanın yetkili Konya Asliye Ticaret Mahkemesi`ne gönderilmesine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlığın kaynaklandığı sözleşme 23.8.2011 tarihinde 1086 Sayılı HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde imzalanmış, dava ise 6100 Sayılı HMK`nın yürürlüğe girmesinden sonra 15.9.2014 tarihinde açılmıştır.

HMK’nın “Zaman bakımdan uygulama” başlıklı 448. maddesinde “… Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” hükmüne yer verildiğinden HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra açılan davalarda HMK’nın yetkiye dair hükümlerinin uygulanması gerekir. Ancak HMK`nın yürürlüğe girmesinden önce düzenlenen yetki sözleşmeleri bu kuralın dışındadır.

Yetki sözleşmeleri usul hukuku bakımından sonuç doğurmakla birlikte kurulmaları ve geçerlilikleri bakımından maddi hukuk ilkelerine tabi olduğundan HMK`nın yürürlüğe girmesinden sonra da geçerliliklerini korur. Aksinin kabulü, müktesep hak müessesesine aykırı olacağı gibi sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Kanunun tanımış olduğu seçimlik hakları ortadan kaldırarak hak kaybına yol açacağından ve eşitlik ilkesine aykırı olacağından kabul edilemez.

Yanlar arasında düzenlenen 23.8.2011 tarihli sözleşmenin 5. maddesinde “ sözleşmeden doğacak ihtilafların önce tarafların kendi arasında, anlaşma olmadığı takdirde Konya mahkeme ve icra dairelerinde halledileceği “ kararlaştırılmıştır.

Yetki koşulunu içeren sözleşme 1086 Sayılı HMUK’nın yürürlükte olduğu dönemde düzenlendiğinden sözleşmeyle yetkili kılınan Konya Mahkemelerinin yetkisinin seçimlik yetki mi yoksa kesin yetki mi olduğu hususunun sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan HUMK hükümlerine göre belirlenmesi gerekir. HUMK’nın 22. maddesine göre yetki sözleşmesi ancak yetkinin kamu düzenine dair olmadığı hallerde yapılabilir, sözleşmeyle yetkili kılınan mahkemenin yetkisi de kesin yetki olmaz. Sözleşmeyle yetkili kılınan mahkemenin yanında kanunen yetkili genel ve özel diğer mahkemelerin yetkisi de devam eder. HMUK’nın yürürlükte olduğu dönemde akdedilen sözleşmeyle yetkili kılınan mahkemenin yetkisinin, sözleşme tarihinden sonra yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK`nın 17. maddesine dayanarak kesin yetki olduğu kabul edilemez.

Eser sözleşmesinden kaynaklanan davalar davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yerinde ( HUMK m.9/1,HMK m.6/1 ), sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde ( HUMK m.10,HMK m.10 ), sözleşmeyle yetkili kılınan yer mahkemesinde ( HUMK m.22, HMK m.17 ) açılabilir.

Davacının seçimlik hakkı mevcut olup, davasını genel ve özel yetkili mahkemelerden herhangi birisinde açabilir.

Somut olayda icra takibi Ankara’da yapılmış, itirazın iptali davası da Ankara`da açılmıştır. Ancak, davalının yerleşim yeri Burdur, sözleşmenin ifa mahalli Bozkır, Çumra, Ermenek, Karaman ve sözleşmeyle yetkili kılınan mahkeme de Konya olup, Ankara mahkemelerinin yetkisi bulunmamaktadır.

Eser sözleşmesinden doğan borçlar münhasır para borcuna dair olmadığından 818 Sayılı Borçlar Kanunu`nun 73/1 maddesinin ise olayda uygulama yeri bulunmamaktadır.

Davacı yasal süre içinde yetki ilk itirazında bulunduğundan mahkemece yetkisizlik kararı verilmesi isabetlidir. Ancak davalı yetki ilk itirazında yetkili mahkemenin davalının yerleşim yeri olan Burdur Mahkemeleri olduğunu bildirdiğinden dosyanın Burdur Mahkemeleri yerine kesin yetki kuralının varlığından bahisle sözleşmeyle yetkili kılınan Konya Mahkemelerine gönderilmesi yasaya aykırıdır. Kararın açıklanan sebeple bozulması gerekmiştir.

Yukarıda açıklanan sebeplerle kararın temyiz eden davacı alacaklı yararına ( BOZULMASINA ), karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/11315 Karar : 2014/18472 Tarih : 30.09.2014

  • HMK 448. Madde

  • Zaman Bakımından Uygulanma

1- Dosyadaki yazılara, hükmün uyulan önceki Yargıtay bozma ilamına uygun biçimde verilmiş olmasına, bozma ile kesinleşen ve karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin yeniden incelenmesine hukukça ve yasaca cevaz bulunmamasına göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,

2- Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde çalıştığını, iş sözleşmesinin emeklilik nedeni ile sona erdiğini, iddia ederek kıdem tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalının temyizi üzerine Dairemizin 08.07.2013 tarihli ilamı ile özetle, “…Somut olayda, davalı, davacının fazla çalışmalarının sefer primi olarak ödenmesi konusunda anlaştıkları ve davacı tanıklarının da beyan ettiği üzere ayda 450,00-500,00 TL arası sefer pirimi ödendiği anlaşılmaktadır yukarıda ilkeler ışığında davacının aldığı sefer primleri ile hakkettiği fazla mesai alacağı karşılaştırılmalı ve sefer primini geçen fazla mesai alacağı varsa aradaki fark ödenmeli aksi taktirde davacının bu talebinin reddine karar verilmelidir. Ayrıca davacı tarafından 26.12.2011 tarihli ıslah dilekçesiyle bilirkişi raporu doğrultusunda tüm talepleri ıslah edilmiş ve ıslah harcı da aynı gün ödenmiştir. Yine davacı tarafından 17.10.2012 tarihinde ikinci kez ıslah dilekçesi verilmiş olup aynı gün harcı ödenmiş, talep ettiği alacak miktarları yükseltilmiştir. Dava 4.2.2011 tarihinde açılmış olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. HMK’nun 448.maddesinde bu kanun hükümlerinin, tamamlanmamış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı bildirildiğinden HMK.’nun 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davasına ilişkin hükmün somut olayda uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Gerek HUMK.’nun 83.maddesine, gerekse HMK.`nun 176.maddesine göre aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir. Mahkemece, 2. ıslah dilekçesi dikkate alınarak hüküm kurulmuş olması hatalıdır.” gerekçeleri ile bozulmuştur.

Mahkeme bozma kararına uymuş, ek hesap raporu aldıktan sonra davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.

Mahkemenin bozma sonrası hükmüne esas aldığı bilirkişi ek hesap raporunda, davacının istek dönemi içinde hak ettiği fazla mesai ücretinin %30 indirimle 12.960,18 TL; yine bu dönem içinde ödenen sefer priminin ise toplam 14.250,00TL olduğu belirtilmiştir. Hal böyle olunca davacının sefer primi ile karşılanmaya fazla mesai ücreti olmadığı için fazla mesai ücret talebinin reddi yerine kabulü hatalı olmuştur.

O halde davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazı kabul edilmeli ve karar bozulmamalıdır.

Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenden ( BOZULMASINA ), davalının yatırdığı temyiz harcının istek halinde iadesine, davacıdan temyiz harcı peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, oybirliğiyle ile, karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS