İptal Davası
HMK Madde 439
(1) Hakem kararına karşı yalnızca iptal davası açılabilir. İptal davası, tahkim yeri bölge adliye mahkemesinde açılır; öncelikle ve ivedilikle görülür.
(2) a) Tahkim sözleşmesinin taraflarından birinin ehliyetsiz ya da tahkim sözleşmesinin geçersiz olduğu,
b) Hakem veya hakem kurulunun seçiminde, sözleşmede belirlenen veya bu Kısımda öngörülen usule uyulmadığı,
c) Kararın, tahkim süresi içinde verilmediği,
ç) Hakem veya hakem kurulunun, hukuka aykırı olarak yetkili veya yetkisiz olduğuna karar verdiği,
d) Hakem veya hakem kurulunun, tahkim sözleşmesi dışında kalan bir konuda karar verdiği veya talebin tamamı hakkında karar vermediği ya da yetkisini aştığı,
e) Tahkim yargılamasının, usul açısından sözleşmede veya bu yönde bir sözleşme bulunmaması hâlinde, bu Kısımda yer alan hükümlere uygun olarak yürütülmediği ve bu durumun kararın esasına etkili olduğu,
f) Tarafların eşitliği ilkesi ve hukuki dinlenilme hakkına riayet edilmediği,
g) Hakem veya hakem kurulu kararına konu uyuşmazlığın Türk hukukuna göre tahkime elverişli olmadığı,
ğ) Kararın kamu düzenine aykırı olduğu, tespit edilirse, hakem kararları iptal edilebilir.
(3) Hakem veya hakem kurulunun, tahkim sözleşmesi dışında kalan bir konuda karar verdiği iddiasıyla açılan iptal davasında, tahkim sözleşmesi kapsamında olan konuların, tahkim sözleşmesi kapsamında olmayan konulardan ayrılması mümkün olduğu takdirde, hakem kararının sadece tahkim sözleşmesi kapsamında olmayan konuları içeren bölümü iptal edilebilir.
(4) İptal davası, bir ay içinde açılabilir. Bu süre, hakem kararının veya tavzih, düzeltme ya da tamamlama kararının taraflara bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Hakem kararına karşı iptal davası açılması kararın icrasını durdurmaz. Ancak taraflardan birinin talebi üzerine hükmolunan para veya eşyanın değerini karşılayacak bir teminat gösterilmek şartı ile kararın icrası durdurulabilir.
(5) İptal talebi, davaya bakan bölge adliye mahkemesi aksine karar vermedikçe, dosya üzerinden incelenerek karara bağlanır.
(6) İptal davası hakkında verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Temyiz incelemesi, bu maddede yer alan iptal sebepleriyle sınırlı olarak, öncelikle ve ivedilikle karara bağlanır. Temyiz, kararın icrasını durdurmaz.
(7) İptal davasının kabulü hâlinde, kabul kararı temyiz edilmezse veya ikinci fıkranın (b), (c), (ç), (d), (e) ve (f) bentlerindeki hâllerin varlığı sebebiyle kabulü hâlinde, taraflar aksini kararlaştırmamışlarsa hakemleri ve tahkim süresini yeniden belirleyebilirler. Taraflar isterlerse eski hakemleri tayin edebilirler.
HMK Madde 439 Gerekçesi
Maddenin birinci fıkrasında, hakem kararına karşı ancak yetkili mahkemede iptal davası açılabileceği hüküm altına alınmıştır.
İkinci fıkrada, tahkimin amacı, niteliği, tarihsel gelişimi gereği ve tahkimde sürati temin etmek için, hakem kararlarının iptali sebepleri sınırlı olarak sayılmıştır. Şu husus ifade edilmelidir ki, hakem veya hakem kurulunun, hukuku doğru uygulayıp uygulamadığı meselesi bir iptal sebebi değildir.
Tahkim, sözleşmesel bir kurumdur. Yukarıda belirtilen riskin var olduğunu düşünen taraf öncelikle tahkim yolunu seçmez. Ayrıca, tahkimde hakem veya hakemlerin seçilmesi usulü, taraf serbestisine bırakılmıştır. Uyuşmazlık konusunda, uzman kişilerin hakem seçilmesi suretiyle var olduğu düşünülen riskin de ortadan kaldırılması imkânı taraflara tanınmıştır.
Üçüncü fıkrada, tahkim sözleşmesi kapsamına giren konularda, verilmiş olan geçerli bir hakem kararının korunması amaçlanmıştır.
Tahkim kurumunu teşvik amacı ile getirilen önemli yeniliklerden birisi de hakem kararlarının verildiği anda icra edilebilir hâle getirilmiş olmasıdır. Bu şekilde tahkimin, süratli bir şekilde gerçekleştirilmesi imkânı yaratılmış olmaktadır. Yetkili mahkemenin, itiraz eden tarafın iptale ilişkin iddiasını ciddi görürse, talep üzerine, hükmolunan para veya eşyanın değerini karşılayacak bir teminat gösterilmek şartı ile kararın icrasını durdurabileceği dördüncü fıkrada düzenlenmiştir.
Beşinci fıkrada, iptal başvurusunun süratle karara bağlanması amaçlanmıştır.
Altıncı fıkrada, temyiz incelemesinin iptal sebepleri ile sınırlı olması prensibi kesin bir şekilde belirtilerek, Yargıtaydaki incelemenin, iptal sebeplerini genişletici bir şekilde yapılmasının önüne geçilmek istenilmiştir. Tahkim kurumuna sürat kazandırmak ve bu suretle kurumun teşviki için, temyiz aşamasında kararın icrasının durdurulmasının önüne geçilmiştir. Hakem kararına ilişkin olarak yetkili ilk derece mahkemesi de bir iptal sebebi görmemiş ise artık temyiz aşamasında karar icra edilmelidir.
Yedinci fıkraya göre, bir iptal sebebinin varlığını taraflar kabul ediyor ise veya bu fıkrada belirtilen sebeplere dayanılarak iptal kararı verilmiş ise tarafların uyuşmazlıklarını tahkim yolu ile çözme iradesi üstün tutulmuş ve ilgili uyuşmazlık veya uyuşmazlıklarının yeniden tahkim yolu ile çözülmesi gereği kabul edilmiştir.
HMK 439 (Tahkimde Hakem Kararına Karşı İptal Davası) Yargıtay Kararları
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2024/532 E. , 2024/1178 K.
- HMK 439
- Tahkimde Hakem Kararına Karşı İptal Davası
HMK’nın 439 uncu maddesinde yer alan; “Hakem kararına karşı yalnızca iptal davası açılabilir. İptal davası, tahkim yeri Bölge Adliye Mahkemesinde açılır; öncelikle ve ivedilikle görülür.” şeklinde düzenleme gereğince, Hakem kararlarına karşı yalnız iptal davası açılabilecektir. Aynı maddenin devamında da iptal sebepleri tek tek sayılmıştır. Hakem kararının iptali davalarında iptal sebepleri tahdidi olarak sayıldığından, kararın esası yönünden hukuka uygun ve yerinde olup olmadığının incelenmesi mümkün değildir. Yargıtay içtihatları ile de Hakem Heyeti kararının esasının, yerinde olup olmadığının, hakemlerin hukuku doğru uygulayıp uygulamadığı gibi hususların Hakem Heyeti kararının iptali davalarında inceleme konusu yapılamayacağı kabul edilmektedir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 22.06.2016 gün, 2016/4931 E., 2016/6886 K.).
Hakem Kurulunun, başvuru sonucu ileri sürülen iddia ve savunmaları değerlendirerek, tarafların tüm talepleri hakkında bir karar vermesi gerekir. Maddi hukuka ilişkin konularla ilgili uygulanacak hukuk kurallarının tespiti ve tahlili de hakeme aittir. Somut olayda taraflar arasındaki tahkim sözleşmesinde Hakem Heyetinin uyuşmazlığın çözümünde hakkaniyet kurallarını uygulayacağına ilişkin açık bir düzenleme olmadığından, Hakem Heyetinin somut uyuşmazlığın çözümünde maddi hukuka ilişkin “aşırı ifa güçlüğü - uyarlama” kurallarını uygulayarak bu şekilde çözüme bağlamasında yasal engel yoktur. Uyuşmazlığın maddi hukuk kuralları uygulanarak hakkaniyet ilkesine göre çözümlenmesi maddi hukuk kurallarının uygulanmadığı anlamasına gelmez. Öte yandan uygulanan maddi hukuk müessesesi için Kanun ismi ve madde numarası belirtilmesi de zorunlu değildir. Bu nedenle İlk Derece Mahkemesinin uyuşmazlığın çözümünde maddi hukuk kuralları yerine hakkaniyet kurallarına göre karar verildiği şeklinde değerlendirmesi isabetli görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
İptal davasına bakan Mahkemelerce, hakem kararlarının tamamı ya da ayrılabilir bölümleri hakkında “kısmen” iptal kararı verilmesine engel bulunmamaktadır. Mahkeme iptal sebebiyle bağlı olup, bu sebepler doğrultusunda inceleme yapmak zorundadır. Somut olayda davacı HMK’nın 439/2-d “Hakem veya hakem kurulunun, tahkim sözleşmesi dışında kalan bir konuda karar verdiği veya talebin tamamı hakkında karar vermediği ya da yetkisini aştığı,” maddesi ile “f” bendi uyarınca tarafların eşitliği ve hukuki dinlenilme hakkına riayet edilmediği hukuksal gerekçelerine dayalı olarak iptal talebinde bulunduğu halde, Mahkemece anılan dava sebepleri dışına çıkılarak Hakem Heyeti kararının HMK’nın 439/2-ğ maddesinde düzenlenen “kamu düzenine aykırılık” hukuk sebebine dayalı olarak iptal kararı verilmesi isabetli görülmemiştir. Kaldı ki Hakem Heyeti kararının, kamu düzenine aykırı olduğunu söylemek için Hakem Heyeti kararının yarattığı sonucun, toplumdaki temel ahlak kuralları, temel insan hakları veya toplumu temelinden sarsacak sonuçlara yol açması gibi durumların söz konusu olması gerekmekte olup, somut olayda böyle bir halin varlığı da söz konusu olmadığından hükmün bu sebeple de bozulması gerekmiştir.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2023/6074 E. , 2025/4423 K.
- HMK 439
- Tahkimde Hakem Kararına Karşı İptal Davası
III. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI (İLK DERECE MAHKEMESİ SIFATIYLA)
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun (5684 sayılı Kanun) 30. maddesinin 12. fıkrası gereğince 5.000,00 TL’nin altındaki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararlarının kesin olduğu, 5.000,00 TL ve daha üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararlarına karşı kararın Komisyonca ilgiliye bildiriminden itibaren on gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere Komisyon nezdinde itiraz edilebileceği, 40.000,00 TL’nin üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen kararlara karşı temyize gidilebileceğinin düzenlendiği, sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların çözümüne yönelik olarak tahkime ilişkin usulü düzenleyen özel kanun niteliğindeki 5684 sayılı Kanun’un 30. maddesinde yer alan tahkim usulüne ve yargı yollarına yönelik düzenlemenin HMK’nın 407 vd. maddelerinde düzenlenen tahkim usulü ve yargı yollarını gösteren düzenlemeye göre özel bir düzenleme olduğu, 5684 sayılı Kanun’un 30. maddesinde hakem kararlarına karşı temyiz yolu düzenlenmiş olup ayrıca hakem kararının iptaline ilişkin HMK’nın 439. maddesine atıf yapılmadığı, HMK’nın 439. maddesinin birinci bendinde hakem kararına karşı yalnızca iptal davası açılabileceğine ilişkin düzenleme mevcut ise de ihtilafın çözümünde sigorta poliçesinden doğan uyuşmazlıkların çözümüne yönelik sigorta tahkim sistemiyle ilgili usul ve esasları düzenleyen özel kanun niteliğindeki 5684 sayılı Kanun’un uygulama önceliğinin bulunduğu, 5684 sayılı Kanun’un 30/12. maddesi gereği temyiz kanun yolunun düzenlendiği, hakem kararının iptaline ilişkin HMK’nın 439. maddesine atıf yapılmadığından Uyuşmazlık Hakem Heyeti kararına karşı HMK’nın 439. maddesine dayanılarak iptal davası açılmasının mümkün olmadığı, bu nedenle davacının Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyeti kararının iptali için dava açmasına yasal dayanak bulunmadığı ve dava şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; özel kanun olan 5684 sayılı Kanun’un 03.06.2007 tarihinde, HMK’nın ise 02.10.2022 tarihinde yürürlüğe girdiğini, genel kanun özel kanundan daha yeni tarihli bir kanun olup Bölge Adliye Mahkemesince bu husus dikkate alınmadan hatalı hüküm kurulduğunu, genel kanun olan HMK’da Uyuşmazlık Hakem Heyeti kararına karşı iptal davası yoluna gidilemeyeceği düzenlenmediği gibi HMK’nın 407. maddesi hükmü ile açıkça hangi uyuşmazlıklarda HMK’da düzenlenen tahkim hükümlerinin uygulanacağının açıkça belirtildiğini, HMK’nın 5684 sayılı Kanun’a göre daha yeni tarihli olması sebebiyle kanun koyucunun 5684 sayılı Kanun’daki düzenlemeleri bertaraf edecek şekilde düzenleme yapma niyeti taşıması halinde bunu açıkça HMK’nın 439. Maddesinde iptal davası yoluna gidilemeyecek uyuşmazlık çatışı altında düzenleyeceğini, oysaki HMK’nın 439. maddesinde açıkça hakem kararlarına karşı iptal davası açılabileceği yönünde ve sigorta hakemlerinin verdiği kararları ayırmaksızın düzenleme yaptığını, 5684 sayılı Kanun’un 30/22. maddesi gereğince HMK’nın kıyasen uygulanması gerektiğini, sigorta tahkim yargılamasında kusura ilişkin itirazları değerlendirilmeden ve kusur raporu alınmadan karar verildiğini, bu durumun hukuki dinlenilme, silahların eşitliği, adil yargılanma hakları ve hak arama hürriyetinin ihlali anlamı taşıdığını, HMK’nın 439/2-f maddesi uyarınca uyuşmazlık Hakem Heyeti kararının iptaline karar verilmesi gerektiğini beyan etmektedir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Uyuşmazlık, Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince verilen kararın 6100 sayılı Kanun’un 439. maddesi gereğince iptali istemine ilişkindir. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere ve özellikle özel kanun niteliğinde olup uygulama önceliği olan 5684 sayılı Kanun’a dayalı tahkim usulünde kanun yolunun kanunda açıkça belirtilmiş olmasına, bu nedenle HMK’nın 439. maddesinin anılan uyuşmazlıklara uygulanma imkânı bulunmamasına göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle; Davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA, Aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davacıya yükletilmesine, Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 17.03.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1666 Karar : 2017/2907 Tarih : 18.07.2017
-
HMK 439. Madde
-
İptal Davası
Dava, hakem kararının iptâli davasıdır. Davacı vekili; müvekkili belediye ile davalı şirket arasında İstanbul metrosu 4. Levent-Ağazağa Kesimi Depo Sahası ve Bağlantı Hatları İnşaatı” sözleşmesinin uygulanması sırasında bu sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlık hakkında 13.08.2016 tarihli hakem heyeti kararının iptâline karar verilmesini talep ve dava etmiş, davalı vekili cevap dilekçesinde davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece bölge adliye mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmiş, verilen karar davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Mahkemece, hakem kararın iptâli talebiyle açılan davada asliye ticaret mahkemesinin değil bölge adliye (istinaf) mahkemesinin görevli olduğundan bahisle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiştir. Uyuşmazlık hakem kararının iptâli talebiyle açılan davada asliye ticaret mahkemesinin mi? bölge adliye (istinaf) mahkemesinin mi? görevli olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle konu ile ilgili henüz içtihat bulunmadığından doktrindeki görüşlerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekir.
….Yayınları Ağustos-2016) hakem kararlarının iptâli davası sonucu verilen kararların istinaf edilemeyeceğini (sayfa 669), doğrudan doğruya temyiz edilebileceğini (sayfa 702) belirttikten sonra Hakem Kararlarına Karşı Kanun Yolları başlığı altında yaptığı incelemede iptâl davasının tahkim yerindeki toplu asliye ticaret mahkemesinde açılacağını ve bu mahkemelerce öncelikle ve ivedilikle görüleceğini belirtmiştir (sayfa 949). Prof. Dr…..017); “5235 sayılı Kanunda 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle birlikte bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından sonra da tahkimde bölge adliye mahkemelerinin görevli ilk derece mahkemesi olarak görev yapmasına son verilmiştir. Bu isabetli bir değişiklik olmamıştır. Zira Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 410. maddesinin gerekçesine bakıldığında, tahkimin niteliği, gerektirdiği sürat göz önünde bulundurularak tahkim yeri bölge adliye mahkemesinin yetkili ve görevli mahkeme olarak kabul edildiği görülecektir. Bu aynı zamanda bölge adliye mahkemelerinin tahkim konusunda uzmanlaşmasını ve daha isabetli karar verilmesini de sağlayabilecektir. Bu değişiklik bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasıyla birlikte, asliye ticaret mahkemelerinden verilen kararlara karşı önce istinaf ve ardından temyize başvurulması yönünde tartışmalara da neden olmaktadır. Halbuki bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi olarak görev yapması halinde, bu mahkemenin vereceği karara karşı sadece temyize başvurulabilecektir. Nitekim Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 439. maddesinin altıncı fıkrasına göre, “İptâl davası hakkında verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Temyiz incelemesi, bu maddede yer alan iptâl sebepleriyle sınırlı olarak, öncelikle ve ivedilikle karara bağlanır. Temyiz, kararın icrasını durdurmaz” denilmiştir. Bu durumda Milletlerarası Tahkim Kanunu’yla ilgili tartışma olan, yani asliye ticaret mahkemelerinin tahkimle ilgili kararlarına karşı istinafa başvurulmadan doğrudan temyize gidilip gidilemeyeceği, Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nda düzenlenen tahkim bakımından da geçerli olacaktır. Bu tartışmanın sebebi ise 6545 sayılı Kanunun bir “torba kanun” oluşu ve tüm torba Kanunlardaki gibi pek çok hükmün yeteri kadar düşünülmeden, tartışılmadan ve doğuracağı sonuçlar değerlendirilmeden bu değişikliklerin alelacele yapılabilmesidir. Kanaatimce asliye ticaret mahkemelerinden verilen tahkimle ilgili kararlara karşı önce bölge adliye mahkemesine başvurulması ve ardından temyize gidilmesi, verilen kararların kesinleşme süresini uzatacak ve aynı zamanda gereksiz masraf yapılmasına da neden olacaktır. Bu uzun süreç tahkimin amacına da aykırı olacaktır.
Uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözümünü kararlaştırılan taraflar, hakemlerin kararından sonra önce asliye ticaret mahkemesinde iptâl davası açacak, daha sonra bölge adliye mahkemesinde istinaf yoluna başvurulacak ve ardından temyize gidilecektir. Bu tahammül edilemeyecek kadar uzun bir zaman alacaktır. İptâl davası ile tahkimin sonunda verilen kararların devlet mahkemeleri tarafından sınırlı bir denetime tâbi tutulması amaçlanırken bu denetim sonunda verilen kararlara karşı hem istinaf, hem de temyize başvurulması gereksizdir. Aksi takdirde tahkim yoluna başvurulurken tahkimin olumlu yönleri ortadan kalkmış olacaktır. Ayrıca istinaf yoluna başvurulduğunda, iptâl davası sonunda verilen hüküm bölge adliye mahkemesinde kaldırılarak yeniden bir yargılama yapılırsa daha fazla bir zaman kaybına ve masrafa neden olacaktır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 439. maddesinin 6. fıkrasında ifade edilen “İptâl davası hakkında verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir” hükmünün bugün için halâ geçerli olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu fıkra hükmü bölge adliye mahkemelerinin tahkimde ilk derece mahkemesi olarak görev yapacağını esas alarak düzenlenmiştir. Bu nedenle bu hüküm gerekçe gösterilerek bir sonuca varılması mümkün değildir. Bununla birlikte hakem kararlarına karşı iptâl davasından sonra istinaf ve ardından temyiz yoluna başvurulması tahkimin tercih edilmesini engelleyecektir. Kanaatimizce bu nedenlerle iptâl davasının açılacağı asliye ticaret mahkemelerinden verilen kararlara karşı doğrudan temyiz yoluna başvurulmalıdır (2. cilt sayfa 2625 ve devamı).” şeklinde görüşünü ortaya koymuş bulunmaktadır.
Prof. Dr. ….., “Asliye Ticaret Mahkemeleri Hakkında Değişiklik Çerçevesinde Tahkimde Görevli Mahkeme, Prof. Dr. … Armağan, İzmir 2015 adlı makalesinde “HMK m. 410’da tahkimde görevli mahkeme, tahkim yeri bölge adliye mahkemesi olarak belirtilmekte ve esasen iptâl davasında da bölge adliye mahkemesinin görevli olduğu kabul edilmekte idi. Ancak 5235 sayılı Kanun’da değişiklik yapan 6545 sayılı Kanun, bu konuda asliye ticaret mahkemelerini görevli hale getirmiştir.” demek suretiyle, iptâl davalarında görevli mahkemenin, bölge adliye (istinaf) mahkemeleri değil, asliye ticaret mahkemeleri olduğunu kabul etmektedir. Prof. Dr. Ramazan Arslan Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. ….. Medeni Usül Hukuk adlı eserlerinde (Yetkin Yayınları Ankara 2016); “İptâl davası tahkim yerindeki mahkemede açılır; öncelikle ve ivedilikle görülür. HMK 410’da tahkimde görevli mahkeme, tahkim yeri mahkemesi olarak belirtilmekle ve esasen iptâl davasında da bölge adliye mahkemesinin görevli olduğu kabul edilmekte idi. Ancak 5235 sayılı Kanun`da değişiklik yapan 6546 saylılı Kanun bu konuda asliye ticaret mahkemelerini görevli hale getirmiştir. (sayfa 775)” demek suretiyle iptâl davalarında ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu kabul etmektedirler.
Prof. D….Tahkim adlı eserlerinde (Adalet Yayınları Ankara 2016) “6545 sayılı Torba Kanun’un 45. maddesi ile HMK m. 410’da “görevli mahkeme bölge adliye mahkemesidir” şeklindeki düzenleme zımni olarak mülga olmuştur. HMK m. 410’daki yetkiye ilişkin düzenleme geçerliliğini korumaktadır. Buna göre tahkim yargılamasında, tahkime ilişkin itirazlara, iptâl davalarına, hakemlerin seçimi ve reddine yönelik davalara ilişkin tüm yargılama safhaları ve dava açılmadan önce veya açıldıktan sonra talep edilen ihtiyati tedbir de, görevli ve yetkili mahkeme bir başkan ve iki üye ile toplanacak tahkim yeri asliye ticaret mahkemesidir. Tahkim yeri belirlenmemiş ise görevli ve yetkili mahkeme, davalının Türkiye`deki yerleşim yeri, oturduğu yer veya işyeri asliye ticaret mahkemesidir.” şeklinde görüşlerini belirtmişlerdir.
Tülin Kurtoğlu Özel Hukukta İstinaf Denetimi ve Yargılaması adlı eserinde (Yetkin Yayınları Ankara 2017) “18.06.2014 tarihinde kabul edilen 6545 sayılı “Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına dair Kanun”un 45. maddesi ile 26.09.2004 tarihli 5235 sayılı “Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun”un 5. maddesinin üçüncü fıkrası yeniden düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere kabul edilen bu hükümle, gerek HMK gerekse MTK’ya tabi olan tahkim birlikte ele alınarak, her iki Kanun’a göre yapılan tahkim yargılamasında, tahkim şartına ilişkin itirazlara, iptâl davalarına, yabancı hakem kararlarının tanıma ve tenfizine yönelik davalardaki tüm yargılamaların, bir başkan ve iki üyeden oluşan heyetçe yürütülmek ve sonuçlandırılmak üzere asliye ticaret mahkemeleri tarafından yerine getirileceği ifade edilmiştir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nın 410. maddesinde, tahkim yargılamasında mahkeme tarafından yapılacağı belirtilen işlerde görevli ve yetkili mahkemenin tahkim yeri istinaf mahkemesi olduğu, 439. maddesinde de, hakem kararlarına karşı yalnızca (tahkim yerindeki) mahkemede iptâl davası açılacağı, ayrıca bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir. Kanun’un 410. maddesinin gerekçesinde, mahkeme tarafından yapılacağı belirtilen işlerde görevli ve yetkili mahkemenin, tahkimin niteliği, gerektirdiği sürat ve uzmanlık göz önünde bulundurularak tahkim yeri istinaf mahkemesi olarak kabul edildiği açıklanmış iken, 439. maddesinin gerekçesinde ise, “…hakem kararına ilişkin olarak yetkili ilk derece mahkemesi de bir iptâl sebebi görmemiş ise denilmek suretiyle, hakem kararının iptâline ilişkin davanın ilk derece mahkemesinde görüleceği ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere iptâl davalarında görevli mahkemenin, HMK’nın 410. maddesi ve gerekçesine göre istinaf, 439. maddesinin gerekçesine göre ise ilk derece mahkemesi olduğu şeklinde, çelişkili bir sonuç ortaya çıkmaktadır. 21.06.2001 tarihli MTK’da ise, Kanun’da mahkeme tarafından yapılacağı belirtilen işlerde asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu (m.3), hakem kararlarına karşı iptâl davalarının da yine asliye hukuk mahkemesinde açılacağı (m. 15) öngörülmüş, bu kararlara karşı temyiz yolunun açık, karar düzeltme yolunun ise kapalı olduğu belirtilmiştir. 18.06.2014 tarihinde kabul edilen 6545 sayılı Kanun’un 45. maddesi ile de (asliye ticaret mahkemelerinin çalışma usulünün düzenlendiği 5235 sayılı Kanun”un 5. maddesinin üçüncü fıkrası yeniden düzenlenmek suretiyle), asliye ticaret mahkemesinde heyetçe yürütülecek davalar arasında, HMK’ya ve MTK’ya göre yapılan tahkim yargılamasında, tahkim şartına ilişkin itirazlara, iptâl davalarına, hakemlerin seçimi ve reddine yönelik davalar ile yabancı hakem kararlarının tanıma ve tenfızine yönelik davalar da sayılmıştır.
HMK’nın kabulünden sonra, 5235 sayılı Kanun’da yapılan bu değişiklikle, gerek 6100 sayılı HMK’ya tabi olan milli tahkimde, gerekse 4686 sayılı MTK’ya tabi olan tahkimde verilen hakem kararlarına karşı açılan iptâl davalarına (ve Kanun’da belirtilen diğer davalara) asliye ticaret mahkemesinde bakılacağı öngörüldüğüne göre, mevzuat hükümleri arasındaki son tarihli olan söz konusu Kanun’a göre, bu davalarda görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu kabul edilmelidir.
Kaldı ki, yukarıda da değindiğimiz üzere, iptâl davalarında görevli mahkeme konusunda, HMK’nın 410. ve 439. maddeleri arasında çelişki bulunduğu gibi, 6545 sayılı Kanun’la değişik 5235 sayılı Kanun, HMK’ya göre özel bir Kanun’dur. Dolayısıyla özel nitelikteki Kanun hükümlerinin öncelikli olarak uygulanması gerekir. Öte yandan önceki tarihli özel kanun ile sonraki tarihli genel kanunun çatışması durumunda da yapılması gereken; kanun koyucunun iradesinin araştırılmasıdır. Burada ise, 5235 sayılı Kanun’da yapılan değişiklik (18.6.2014 tarihli 6545 sayılı Kanun), HMK’nın kabulünden çok sonra olduğu gibi, söz konusu Kanun’a (5235) eklenen 5. maddenin 3. fıkrasının açık hükmü karşısında, kanun koyucunun iradesinin de hakem kararlarına karşı açılan iptâl davalarında görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu yönündedir. ” şeklinde görüşünü belirtmektedir.
Doktrindeki tüm bu görüşler çerçevesinde somut olayımıza gelince; hakem kararlarının iptâli davalarında görevli mahkemenin belirlenmesi uyuşmazlığın özünü oluşturmaktadır. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 410. maddesinde “Tahkim yargılamasında, mahkeme tarafından yapılacağı belirtilen işlerde görevli ve yetkili mahkeme tahkim yeri bölge adliye mahkemesidir. Tahkim yeri belirlenmemiş ise görevli ve yetkili mahkeme, davalının Türkiye’deki yerleşim yeri, oturduğu yer veya işyeri bölge adliye mahkemesidir.” ifadelerine yer verilmiştir. 6545 sayılı Kanun’un 45. maddesi ile Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun`un 5. maddesinin ikinci fıkrası yeniden düzenlenmiş ve asliye ticaret mahkemeleri tahkim ile ilgili konularda görevli mahkeme olarak belirlenmiştir. HMK’nın 410. maddesinin lafzı ile bağlı kalıp buna göre yorum yapılarak sonraki değişikliği yok saymak suretiyle hakem kararlarının iptâli davalarında görevli mahkemenin bölge adliye mahkemeleri olduğu sonucuna uluşmak hukuken mümkün değildir. Zira hakem kararının iptâli davası, 410 maddenin lafzında belirtildiği üzere hakem yargılaması sırasında mahkemenin görevli olduğu bir iş değildir. Hakem kararının iptâli davası, tahkim sonucunda verilen kararın iptâli istemine ilişkindir. Kaldı ki, hakem kararlarına karşı ancak iptâl davası açılabileceğinin kabul edildiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 439. maddesinin gerekçe kısmında “…Hakem kararına ilişkin olarak yetkili ilk derece mahkemesi de bir iptâl sebebi görmemiş ise artık temyiz aşamasında karar icra edilmelidir.”
ifadesine yer verildiğinden görevli mahkemenin ilk derece mahkemesi olduğu, Bölge Adliye Mahkemesi olmadığının kanun koyucu tarafından da kabul edildiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Diğer taraftan, Kanun koyucu hakem kararlarının iptâli davalarında görevli mahkemenin Bölge Adliye Mahkemesi olduğunu kabul etmek istemiş olsaydı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361/1 maddesinde “Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptâli talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz yoluna başvurulabilir.” demek suretiyle temyizi kabil olan kararlar konusunda ikili ayrıma gitmezdi. Zira hakem kararının iptâli davalarında görevli mahkemenin Bölge Adliye Mahkemesi olduğu kabul edilecek olursa, yine bir nihai karar olan hakem kararının iptâli davası, ilk cümle nedeniyle temyizi kabil bir karar olacağından düzenlemede “…ile hakem kararlarının iptâli talebi üzerine verilen kararlara…” şeklinde ifade edilen ikinci kısma gerek kalmazdı. İkili ayrıma gidilmiş olması da göstermektedir ki, temyizi kabil olan kararlar; Bölge Adliye Mahkemesi’nin temyizi kabil nihai kararları ile ilk derece mahkemelerinden verilen hakem kararlarının iptâli davalarıdır. Aksine yorum ve düşünce tahkimden beklenen süratli yargılama ve sonuca bir an önce ulaşma amacıyla bağdaşmayacaktır. Gerek özel kanun- genel kanun ilişkisi, gerekse önceki kanun- sonraki kanun ilişkisi ve gerekse kanun koyucunun amacı birlikte değerlendirilip tahkimin niteliği ve amacı ile tahkime ilişkin uyuşmazlıkların süratle sonuçlandırılması gereği nazara alındığında hakem kararının iptâli davalarında görevli mahkeme ilk derece mahkemesi olup, ilk derece mahkemelerinden verilen bu kararlara karşı da temyiz kanun yoluna başvurulması mümkün görüldüğünden karar usul ve yasaya uygun bulunmamış, bozulması gerekmiştir.
Sonuç : Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 18.07.2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/2160 E. , 2020/5736 K.
- HMK 439. Madde
- Tahkimde İptal Davası
İlk Derece Mahkemesince, iddia, savunma, toplanan delillere göre; HMK’nın 439. maddesinin 1. bendinde hakem kararına karşı yalnızca iptal davası açılabileceğine ilişkin düzenleme mevcutsada ihtilafın çözümünde sigorta poliçesinden doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesine yönelik olarak sigorta tahkim sistemi ile ilgili usul ve esasları düzenleyen özel kanun niteliğindeki 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun uygulama önceliği bulunduğu, 5684 sayılı Kanun’un 30/12.maddesi gereğince Sigorta Tahkim Komisyonunca verilen kararlar için 40.000,00 TL sınırı aşması halinde temyiz kanun yolunun düzenlendiği, hakem kararının iptaline ilişkin HMK’nın 439. maddesine atıf yapılmadığından Uyuşmazlık/İtiraz Hakem Kararına karşı HMK’nın 439. maddesine dayanılarak iptal davası açılmasının mümkün olmadığı, bu nedenle davacının Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık/İtiraz Hakem Heyeti kararının iptali için dava açmasında yasal dayanak bulunmadığı ve dava şartının gerçekleşmediği anlaşıldığından, HMK’nın 115/2. fıkrası gereğince davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 18,50 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 15/10/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2022/14026 E. , 2022/17534 K.
- HMK 439. Madde
- Tahkimde İptal Davası
İlk derece mahkemesi sıfatıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesince, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde; her ne kadar 6100 sayılı HMK’nın 439/1. maddesinin 1. bendinde hakem kararına karşı yalnızca iptal davası açılabileceğine ilişkin düzenleme mevcutsa da, sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesine yönelik olarak sigorta tahkim sistemi ile ilgili usul ve esasları düzenleyen özel kanun niteliğindeki 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun uygulama önceliği olduğu, 5684 sayılı Kanun’un 30/12. maddesi gereğince Sigorta Tahkim Komisyonunca verilen kararlar için 40.000,00 TL’nin üzerinde bulunması halinde temyiz kanun yolunun düzenlendiği, hakem kararının iptaline ilişkin HMK’nın 439. maddesine atıf yapılmadığından, Uyuşmazlık Hakem Kararına karşı HMK’nın 439. maddesine dayanılarak iptal davası açılmasının mümkün olmadığı, bu nedenle davacının Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Kararının iptali için dava açmasında yasal dayanak bulunmadığı ve dava şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle, HMK’nın 114/2., 115/2. maddesi ile 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30/12. maddesi gereğince davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 80,70 TL temyiz peşin harcının onama harcına mahsubuna 22.12.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2023/1430 E. , 2023/1711 K.
- HMK 439. Madde
- Tahkimde İptal Davası
I. ASIL VE BİRLEŞEN DAVA
Davacı vekili asıl dava dilekçesinde özetle; müvekkili aleyhine başlatılan icra takibinde alacağın dayanağı olarak sunulan ve tahkim başvuru dilekçesine de eklenen faturaların sekiz adet olduğunu, tahkim yargılamasında ise takip dayanağı dışındaki faturaların da hükme esas alındığını, taleple bağlılık ilkesinin aşıldığını, davalının hizmet verdiğini kanıtlayamadığını, hakem kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek HMK 439/2-d-ğ bentleri uyarınca kararın iptalini talep etmiştir.
Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde özetle; tahkim yargılamasında tarafların defterlerinin incelendiğini ve bilirkişi raporu alındığını, hakemin 2021 kayıtları sunulmamış eksik sunulan davalı kayıtlarını dikkate alarak 10.958,44 TL alacakları bulunduğuna karar verdiğini, davalı defter ve kayıtlarının neden hükme esas alındığı konusunda kararda açıklama bulunmadığını, taraf defterleri birbirleri ile örtüşmemesine rağmen hakem kararında davalının defter ve kayıtları esas alınarak hüküm kurulduğunu ve tarafların eşitliği ilkesine riayet edilmediğini belirterek İstanbul Tahkim Merkezinin 2021/DA-680 Esas ve 01/03/2022 tarihli kararı ile 20/04/2022 tarihli ek kararının HMK 439/2-f bendi uyarınca iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili asıl davada cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde HMK 439. maddesinde yer alan iptal sebeplerinden hiç birisine dayanılmadığını, taleple bağlılık ilkesine aykırı davranılmadığını belirterek davanın reddine istemiştir. Davalı vekili birleşen davada cevap dilekçesinde özetle; hakemin ek kararının tavzih, düzeltme ya da tamamlama kararı olmayıp kararın yorumlanmasına ilişkin olduğunu, bu nedenle iptal davası açma süresinin kararın tebliğinden başlaması gerektiğini ve hakem kararının tebliğinden itibaren bir aylık yasal sürede iptal davası açılmadığını, hakem heyetinin davacının talebi hakkında karar verdiğini ve hüküm tesis edilmeyen kısım kalmadığını, davacının tarafların eşitliği ilkesi ve hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği iddiasına dair maddi vakıa ortaya koyamadığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.
III. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİNİN İLK DERECE MAHKEMESİ OLARAK VERDİĞİ KARAR
Mahkemenin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile tarafların uyuşmazlık hakkında karar verme yetkisini hakemlere verdiği, hakem tarafından yapılan yargılamada taraflara iddia, savunma ve ispat hakkının tanındığı, tarafların eşitliği ilkesi ve hukuki dinlenilme hakkına aykırı davranılmadığı, hakemin esas yönünden yaptığı tespit ve değerlendirmelerin kamu düzenine aykırılık hali dışında mahkemece irdelenmesinin mümkün olmadığı, somut olayda kamu düzenine aykırılık teşkil eden bir hususun bulunmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin (İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararının temyizen incelenmesi birleşen davada davacı vekili tarafından istenilmiştir.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde, hakem kararının gerekçesinin bulunmadığını, bu haliyle kamu düzenine aykırı olduğunu, kamu düzenine aykırı olduğundan re’sen inceleme yapılması gerektiğini,tam olarak sunulan müvekkil ticari defter kayıtları yerine eksik olarak sunulan davalı ticari defter kayıtlarına itibar edilerek karar alındığını, düzenlenen tüm faturaların davalıya tebliğ edildiği, itiraz edilmeksizin kesinleştiği sabitken neden davalı defterleri dikkate alınarak karar verildiğinin gerekçede açıklanmadığı, gerekçesi bulunmayan kararın HMK 439. madde gereğince iptal edilmesi gerektiği, AİHS 6. madde ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği belirtilerek kararın bozulması talep edilmiştir.
Uyuşmazlık, HMK 439. maddesi gereğince açılmış hakem kararının iptali istemine ilişkindir.
- İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 369 ncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 nci maddeleri, 407-444. maddeleri.
- Değerlendirme
1.Mahkemelerin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanunun geçici 3 ncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun’un 428 nci maddesi ile 439 ncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2.HMK’nın 439. Maddesinde yer alan iptal sebepleriyle sınırlı yapılan incelemede; davacının hakemin,tam olarak sunulan davacı ticari defter kayıtları yerine eksik olarak sunulan davalı ticari defter kayıtlarına itibar edilerek karar alındığı yönündeki itirazlarının delillerin değerlendirilmesine ilişkin olduğu, eşitlik ilkesine aykırı hareket edildiği yönünde somut delil ileri sürülmediği, kamu düzenini ilgilendiren bir husus olmadığı incelenen hakem kararının gerekçeli olduğu da dikkate alındığında istinaf mahkemesince verilen karar yerinde olmuştur.
3.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup birleşen dosyada davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/674 Karar : 2017/1251 Tarih : 2.03.2017
-
HMK 439. Madde
-
İptal Davası
Karar düzeltme talebinde bulunan davacı vekilinin karar düzeltme istemi, hakem heyeti kararının iptali istemiyle açılan dava sonucunda verilen mahkeme kararını onayan Dairemiz ilamına ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nın 439/6. maddesinde hakem kararının iptali davası hakkında verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir. HMK’nın geçici 3. madde 2. bendinde Bölge Adliye Mahkemeleri göreve başlamadan önce temyiz edilen kararlar hakkında 1086 sayılı HMUK’nın 427 ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam edileceği belirtilmiş, 1086 sayılı HMUK’nın 440/III-4. maddesinde “Hakemlerin verdiği hükümlerin ve bu Kanun’un tahkim hükümlerine göre mahkemece verilecek kararların onanmasına veya bozulmasına ilişkin kararlar” hakkında karar düzeltme yoluna gidilemeyeceği ifade edilmiştir.
Bu durum karşısında, Dairemiz ilamına karşı karar düzeltme istenemeyeceğinden, karar düzeltme talep eden davacı vekilinin karar düzeltme dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme istemli dilekçesinin REDDİNE, ödediği karar düzeltme harcın isteği halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 02/03/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/10408 Karar : 2014/10179 Tarih : 26.06.2014
-
HMK 439. Madde
-
İptal Davası
Davacı vekili, davacı şirkete sigortalı olan aracın işleteninin tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğini, hakem kurulu tarafından işletenini kendi kusuru ile kazaya yol açtığı düşünülmeden davacıdan 68.493 TL destek hesabının tahsiline karar verildiğini, kararın HMK 439. Maddesine aykırılık taşıdığını belirterek Hakem Heyeti kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, hakem kurulu kararına karşı iptal davası açılamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, yapılan inceleme sonunda; HMK 439. Maddesinde bildirilen eksikliklerin kararda mevcut olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Mahkemece her ne kadar davanın reddine dair karar yukarıdaki şekilde gerekçelendirilmiş ise de; 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu 30/12. maddesi gereğince temyiz yolu açık iken veya kesin karar varken hakem kararının iptali için dava açılmasında hukuki yarar olmadığı ve HMK`nun 114/1-b maddesi gereğince dava şartı gerçekleşmediği, gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi gerektiği hususu gözden kaçırılmıştır. Ne var ki, sonuç itibariyle verilen red kararı hukuka uygundur. Bu nedenle sonucu itibariyle doğru olan kararın HMK.nun 370/4.maddesi uyarınca değişik bu gerekçeyle onanması gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile kararın 6100 sayılı HMK`nın 370/4.maddesi uyarınca gerekçesi değiştirilerek ( ONANMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/8311 Karar : 2014/11832 Tarih : 23.06.2014
-
HMK 439. Madde
-
İptal Davası
Davacı vekili, müvekkil şirket ile davalı dernek arasında 01.09.2010 tarihinde imzalan sözleşme gereğince müvekkili şirketin Pakistan’da 2010 yılında meydana gelen sel felaketi nedeni ile afet bölgesine gönderilecek olan insani yardım malzemelerinin Türkiye-Pakistan demir yolu nakliye hizmetini ve bu nakliye hizmetine ilişkin lokal lojistik hizmetini üstlendiğini, davalı dernekte bu hizmettin karşılığı olarak bir bedel ödemeyi kabul eden bir sözleşme imzalandığını, bu sözleşme kapsamında davalı derneğe müvekkili firrnanın sözleşme kapsamındaki edimlerini yerine getirdiğini, ancak müvekkili firmaya atfedilmeyecek nedenlerle tamamen davalı dernekten kaynaklanan sebeplerle söz konusu malların taşındığı müvekkiline ait konteynerlerin sözleşmede ön görülen sürelerin çok üzerinde, içinde mallar ile bekletildiğini, bunun üzerine sözleşmede kararlaştıran şekli ile müvekkili firma davalı derneğe demoraj yani bekleme ücretlerini içeren faturaları düzenlendiğini, davalı dernek tarafından bu bedellere ve faturaya itiraz edildiğini, bunun üzerine taraflara arasında ihtilaf baş göstermiş olduğunu, bu ihtilafın çözümü ile ilgili olarak taraflar arasında açıkça 01.09.2010 tarihli sözleşme ile İstanbul Mahkeme ve icra daireleri çözüm yeri olarak belirtilmiş olmasına rağmen müvekkili şirket yetkililerinin bilgisi dışında yapılan ana sözleşmeden sonra tahkim sözleşmesi adı altında bir sözleşme imzalandığını bu sözleşme kapsamında hakem kurulu oluşturularak bu hakem kurulunca karar verildiği ve bu kararın da kesinleştiğinden bahisle İstanbul 26. İcra Müdürlüğü’nün 2013/3787 Esas sayılı dosyası ile ilamlı takip yapıldığını, icra dosyasına gerek müdürlük nezdinde gerekse de icra mahkeme nezdinde itiraz edildiğini, bugüne kadar davalı derneğe böyle bir hakem oluşumunu kabul etmedikleri ve bir karar verilmiş ise bu kararının nasıl ve ne şekilde tebliğ edildiği sorulmuşsa da bir sonuç alınamadığını, hakem kararının kendilerine tebliğ edilmediğini, hakem kararının içeriğinde HMK 436 /d hükmü gereğince bu karara karşı iptal davası açılabileceği ve bunun süresi de belirtilmediği, tahkim sözleşmesini imzalayan A… N…`nın müvekkili şirket adına sözleşme tanzim etme yetkisi bulunmadığını, seçilen hakem heyetinden bir tanesinin da davalı dernek yönetim kurulu üyesi olduğunu, hakem kararının şekli, içeriği ve saklanması hususlarında da kanuna riyaet edilmediğini, ileri sürerek hakem kararının iptali ile söz konusu kararın icrasının HMK 439/4 gereğince infazının durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğunu, HMK 439/4. md. Gereği hakem kararlarına karşı iptal davası, bir ay içinde açılabilir hükmünü ihtiva ettiğinden, huzurdaki dava yasada öngörülen sürede açılmadığını, ayrıca müvekkili derneğin hakem kararını icraya koyduğu tarih de 19.02.2013 olup, icra emrini aldıktan ve yapılan icra-i haciz işlemlerinden aylar sonra iptal talebi ile dava açan davacı şirketin usulüne uygun tebligat yapılmadığına dair itirazları gerçek dışı ve kötü niyetli olduğunu, tahkim yargılamasının davacısı yani tahkime başvuran davacı şirket olduğunu, davacı şirketin tahkimden çıkan sonuç beklediği şekilde olmadığı için bu kez kararı tanımamak adına gerçek dışı iddia ve beyanlarla kararın iptali yoluna gittiğini, 01.09.2010 tarihli ve davacının kabulünde olan sözleşmeyi imzalayan davacı şirket yetkilisi A… N…`nın 02.07.2012 tarihli tahkim sözleşmesinin de imza sahibi olduğunu, savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacı takip borçlusu şirketin Hakem Heyeti Kararından en geç 27/02/2013 tarihi itibariyle haberdar olduğu ve bu tarih itibariyle HMK 439/4. maddesindeki bildirimin yapılmış olduğu kabul edileceği, 27/02/2013 bildirim tarihi itibariyle Hakem Kararının iptali davasını 1 aylık hak düşürücü süre içerisinde açmadığı, İcra Hukuk Mahkemesi`ne şikayet yoluyla yapılan başvuru üzerine açılan 2013/157 Esas sayılı dosyanın ise HMK. 439/1. Manasında bir mahkemede (genel mahkemede) açılan bir dava olmadığı, dava açma süresi geçirilmiş olmakla HMK. 439. maddesinde yer alan diğer şartların oluşup oluşmadığı hususlarının araştırılmasına yer olmadığı, gerekçesi ile, davanın, HMK. 439/4. maddesi gereğince bir aylık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığından reddine, karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün (ONANMASINA), temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Esas: 2013/13812 Karar: 2014/8452 Tarih: 27.05.2014
-
HMK 439. Madde
-
İptal Davası
Davacı vekili, davalıların desteği M. A.’ın idaresinde bulunan araçla yaptığı kaza sonucu vefat ettiğini, aracın müvekkili şirkete Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalı olduğunu, davalılar tarafından Sigorta Tahkim Komisyonuna yapılan başvuru üzerine taleplerinin kısmen kabulüne karar verildiğini, ancak kararın kamu düzenine aykırı olarak verildiğini, sürücünün tam kusurlu olması nedeniyle davalıların destekten yoksun kalma tazminatı isteyemeyeceğini belirterek HMK. gereğince Sigorta Tahkim Komisyonu kararının iptali ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 7.000 TL. maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davacı sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olması nedeniyle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarına göre üçüncü kişi olan davalıların destekten yoksun kalma zararından sorumlu olduğu, hakem heyeti kararının HMK.439. maddesine göre kamu düzenine aykırı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı sigorta şirketi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davacı tarafından Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından verilen hakem heyeti kararının 6100 sayılı HMK’nın 439. maddesi gereğince iptal edilmesi istemine ilişkindir.
Sonuç: Mahkemece davacı tarafından açılan iptal davası hakkında yargılama yapılarak davacının hakem heyeti kararının iptali isteminin reddine karar verilmiş ise de 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30. maddesinin 12. fıkras 12. fıkrasında, “Uyuşmazlığa düşen taraflar arasında açık ve yazılı şekilde yapılması gereken sözleşme ile daha yüksek bir tutar belirlenmemişse hakemin verdiği kırk bin Türk Lirasına kadar olan kararlar her iki taraf için kesindir. Kırk bin Türk Lirasının üzerindeki kararlar için temyize gidilebilir” hükmü mevcuttur. Her ne kadar 6100 sayılı HMK’nın 439. maddesinin 1. bendinde 1. bendinde Hakem kararına karşı yalnızca iptal davası açılabileceğine ilişkin düzenleme mevcutsa da sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesine yönelik olarak sigorta tahkim sistemi ile ilgili usûl ve esasları düzenleyen özel kanun niteliğindeki 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun uygulama önceliği olduğu gözetildiğinde sigorta tahkim komisyonu tarafından verilen hakem heyeti kararlarının iptali için dava açılamayacağı halde iptal davasının bu gerekçe ile reddi gerekirken esastan inceleme yapılarak reddine karar verilmiş olması nedeniyle sonucu itibariyle doğru olan kararın ONANMASINA ve 1.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davalılara verilmesine, aşağıda dökümü yazılı 320,30 TL fazla alınan harcın temyiz eden davacıya geri verilmesine 27.05.2014 gününde oybirliğiyle, karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.