Sulh
HMK Madde 434
(1) Tahkim yargılaması sırasında taraflar uyuşmazlık konusunda sulh olurlarsa, tahkim yargılamasına son verilir. Tarafların talebi, ahlâka veya kamu düzenine aykırı değilse ya da tahkime elverişli olan bir konuya ilişkin ise sulh, hakem kararı olarak tespit edilir.
HMK Madde 434 Gerekçesi
Uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözümü, tarafların sulh olmasına engel değildir. Bu hâlde, tahkim yargılaması son bulacaktır. Sulh sözleşmesi, hakem veya hakemlerin uygun bulması hâlinde, hakem kararı şeklinde tespit ve icra edilebilir.
HMK 434 (Sulh) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas: 2013/14689 Karar: 2014/3989 Tarih: 03.03.2014
-
HMK 434. Madde
-
Sulh
Davacı vekili, müvekkili tarafından davalı sigorta şirketine müvekkiline ait emtiaların Abonman Emtia Nakliyat Sigorta Poliçesi kapsamında sözleşmede yazılı ülkelere ve bu ülkelerden Türkiye’ye yapılacak sevkiyatların sigorta teminatı kapsamına alındığını, poliçe gereği sigortalı emtiaların bahse konu rizikolar dolayısıyla uğrayacağı her türlü hasarın poliçe teminatı kapsamında olduğunu, ancak poliçe kapsamında teminat verilen emtianın bir kısmının gümrük işlemlerinin yapıldığı ve gümrük sahasında iken bir kısmının da gemilere yüklenmiş iken varma limanı olan Libya’da çıkan olaylar nedeniyle sevkiyatların durdurulduğu ve yapılmak zorunda kalınan ardiye, liman, gümrük, demuraj, iç nakliye vs masrafların davalı sigorta şirketinden talep edilmesine rağmen davalı tarafça haksız olarak teminat harici olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ileri sürerek 63.500,00 TL tutarındaki tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili sigorta şirketi tarafından poliçe genel ve özel şartları dahilinde taşıma sırasında meydana gelecek yalnızca yük hasarının teminat altına alındığını, davacı tarafça taşınan emtianın iç ayaklanma/savaş nedeniyle geri çekilmesi sebebi ile navlun, gümrük, liman ve ardiye masraflarının talep edildiğini, bu masrafların ise teminat haricinde olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Tahkim komisyonu iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; sigorta poliçesi 15.09.2010-15.09.2011 vadeli olup rizikonun 18.02.2011 tarihinde gerçekleşmesi nedeniyle 6762 sayılı tabi olduğu ancak koruyucu hükümler bakımından 6102 sayılı hükümlerinin geçerli olduğu, davalı sigortacının savaş klozu “3. Genel istisnalar klozu bu sigorta hiçbir halde (aşağıdakileri) kapsamaz 3.7 sefer ya da yolculuğun engellenmesi ve zıyaına dayanan teminat talepleri..” gereği talep edilen masrafların teminat harici olduğunu savunduğunu, 6762 sayılı TTK. madde 1281 - Sigortacı, harb ve isyandan başka bir sebeple mallara arız olan telef ve tagayyür gibi bütün hasarlardan mesul olur. Sigortacının, gereğince mesul olduğu rizikolardan biri sigorta poliçesinin hükmünden istisna edilmişse vakı hasarın istisna edilen rizikolardan doğduğunun ispatı sigortacıya aittir.” hükmü mevcut olup 1264. maddesinin ı uyarınca son fıkrasının sigorta ettiren zararına sözleşme değiştirilmesinin mümkün olmadığını, sigortacının 1. fıkrasında belirtilen harp tazminatını özel kloz ile sigortalıya sağladığına göre, harp rizikosunun istisna olmayıp sigortacının poliçe ile açıkça, istisna edilmeyen rizikolardan sorumlu olduğunu, konunun 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun “Sigorta Sözleşmeleri” başlıklı de benzer şekilde düzenlendiğini, olayda koruyucı hükümler bakımından 6102 sayılı TTK’nın uygulanması gerektiğini bu bağlamda 6102 sayılı TTK.nın 1452/3. maddesi uyarınca sigortalı aleyhine aksinin kararlaştırılması mümkün olmayan 1448. madde gereği masraf ve giderlerin sigorta teminatı içinde sayılıp sayılmamasının önemi olmadığı, bu masrafların sigorta tazminatı dışında ayrı bir ödence olarak tazmin edilmesi gerektiği, gerekçesiyle 63.500,00 TL sigorta tazminatının 23.07.2012 tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Yasa uyarınca TCMB tarafından belirlenen reeskont faizi ile birlikte sigorta kuruluşundan alınarak başvuru sahibine ödenmesine karar verilmiştir.
Mahkemece hakem kurulunca verilen kararın hakem kurulunca taraflara tebliğ edilmiş bulunduğundan HMK.nın 436/3 maddesi uyarınca karar verilmesine yer olmadığına, mahkeme esas kaydının kapatılmasına karar verilmiş, davalı tarafın kararı temyiz etmesi üzerine mahkemece temyiz isteminin HMK.nın 434. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Mahkemece davalı tarafın temyiz itirazı hakem kararlarına karşı HMK.nın 439/1 maddesi gereğince iptal davası açılabileceği, bu nedenle temyizinin mümkün olmadığı gerekçesiyle karar verilmiş ise de 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu 30/12 maddesi uyarınca sigorta tahkim komisyonu kararlarına karşı temyiz yolu açık olduğundan yerel mahkemenin temyiz isteminin reddine dair 03.05.2013 tarihli ek kararının kaldırılmasına karar verilip hakem kararının temyiz incelemesine geçilmiştir.
2- Hakem kurulunca 6102 sayılı TTK’nın yürürlüğüne ilişkin 6103 sayılı Yasanın 39., 40. maddeleri uyarınca 6102 sayılı yeni yürürlüğünden önce yapılmış sigorta sözleşmesine bağlı olarak yine anılan yasanın yürürlüğünden önce meydana gelmiş rizikolarda da sigortalı lehtarı koruyan hükümler bakımından 6102 sayılı Yasanın uygulanabileceği gerekçesiyle 6102 sayılı TTK’nın 1448. maddesi uyarınca değerlendirme yapılarak sonuca ulaşılmıştır. Ancak 6103 sayılı TTK’nın yürürlüğü hakkındaki kanunun 39. maddesinin ilk cümlesinde 6762 sayılı Yasanın yürürlüğü zamanında yapılmış ve hüküm ifade etmeye başlamış sigorta sözleşmelerine yeni kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 1 yıl süreyle önceki yasanın hükümlerinin uygulanacağı öngörüldükten sonra 2. cümlede ancak; bu 1 yıllık süre içinde sigorta ettireni, sigortalıyı ve lehtarı koruyan hükümler bakımından 6102 sayılı hükümlerinin geçerli olacağı belirtilmiştir. Metinden de anlaşılacağı üzere hem sözleşmenin yapılma tarihi hem de rizikonun meydana gelme tarihi 6102 sayılı Yasanın yürürlüğünden önceyse 6103 sayılı Yasanın 39., 40. maddesinin uygulanma imkanı yoktur. Bu itibarla rizikonun gerçekleştiği tarih itibariyle 6762 sayılı Yasa hükümleri gereğince değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış hakem kararının davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
3- Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin temyiz isteminin reddine dair 03.05.2013 tarihli ek kararının kaldırılmasına, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden iadesine, 03.03.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Hukuki olarak belirlenmesi gereken ilk husus, sigorta sözleşmesinin kurulduğu tarih ve riziko tarihi dikkate alındığında, dava konusu olaya 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin mi yoksa 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin mi uygulanacağıdır.
Başvuruya konu abonman sigorta poliçesi 15.09.2010-15.09.2011 vadeli olup riziko tarihi ise 18.02.2011 tarihidir.
6103 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un “Eski hukukun ve Türk Ticaret Kanununun uygulanacağı hâller” başlığını taşıyan 2. maddesine göre;
“Madde 2 - (1) Bu Kanunda aksi öngürülmemiş veya farklı bir şekilde düzenlenmemişse:
a) Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen olayların hukuki sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse, o kanun hükümleri uygulanır.
Bu maddenin ortaya koyduğu genel kural olayımıza uygulandığında, 18.02.2011 tarihinde meydana gelen başvuru konusu olaya 6762 Sayılı Eski Kanun hükmünün uygulanması gerekmektedir. Ancak maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinden de anlaşıldığı üzere, eski kanunun uygulanmasının koşulu, bu kanunda aksinin kararlaştırılmamış olmasıdır.
Aynı Kanunun Aynı Kanunun Sigorta Sözleşmesi başlığını taşıyan 39. maddesine göre;
“Madde 39 - (1) 6762 sayılı Kanun yürürlükte iken yapılmış ve hüküm ifade etmeye başlamış sigorta sözleşmelerine, Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl süreyle 6762 sayılı hükümleri uygulanır.
Ancak, bu bir yıllık süre içinde sigorta ettireni, sigortalıyı ve lehdarı koruyan hükümler bakımından, 1517 nci Maddesi müstesna, Türk Ticaret Kanunu hükümleri geçerli olur.
Birinci fıkranın birinci cümlesindeki bir yıllık süre içinde sona eren 6762 sayılı kanuna tabi sigorta sözleşmelerinin uzatılması ya da yenilenmesi hâlinde Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanır.”
Başvuruya konu poliçe eski kanun döneminde sona ermiş, riziko da eski kanun döneminde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla esasen başvuruya konu abonman sözleşmesine sigortalının lehine olan hükümler yönünden 6102 Sayılı TTK’nın uygulanmaması gerekir.
Ancak 6103 Sayılı Kanun bir hüküm daha getirerek koruyucu hükümler bakımından özel bir düzenleme getirmektedir;
“Koruyucu hükümler
Madde 40 - (1) 6762 sayılı Kanun yürürlükte iken yapılmış olup da Türk Ticaret Kanununun 1452,, 1486,, 1488, 1520 nci Maddelerine aykırı bulunan sigorta sözleşmeleri de bu Kanunun 39 uncu maddesi hükmüne tâbidir.”
Bu maddenin TBMM Adalet Komisyonu ve Hükümet Gerekçesinde;
“Türk Ticaret Kanununun 1452,, 1486,, 1488, 1520 nci maddelerinde sigorta sözleşmesine ilişkin genel hükümler, zarar sigortaları ve can sigortaları bakımından koruyucu hükümler sıralanmıştır. Ayrıca, 1488 inci maddede, tontinler bakımından 6762 sayılı Kanunun 1333 üncü maddesinde öngörülen butlan hükmü kaldırılmıştır. Bu düzenlemelerin, Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte, 6762 sayılı Kanun döneminde yapılmış sigorta sözleşmelerine de uygulanması gerekli görülmüştür. Madde, bu amaç doğrultusunda kaleme alınmıştır.”
Denilmek suretiyle, 6762 Sayılı Kanun döneminde yapıldığı halde bu Kanunun 39. Maddesine göre 6102 Sayılı Kanunun uygulanması olanağı bulunmayan sözleşmelerin dahi, koruyucu hükümler bakımından 6102 Sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu’na tabi olmasının kamu düzeni yönünden yasa koyucu tarafından tercih edildiği anlaşılmaktadır.
Şu halde, başvuruya konu sigorta sözleşmesi asıl olarak 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’na tabi olacak, ancak koruyucu hükümler bakımından 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri geçerli olacaktır.
Sayın çoğunluk, rizikonun 01.07.2012 yürürlük tarihinden önce meydana geldiğinden yeni yasanın uygulanamayacağını kabul etmiştir. Ancak poliçe bitim tarihi 15.09.2011 olup 1 yıl ilavesiyle son bulma tarihi 15.09.2012 olmaktadır. Yani yeni yasa zamanından poliçe süresi bitmiş olmaktadır. Yürürlük kanunu 40. maddesinde riziko şartı öngörülmemiştir. Bu nedenle koruyucu tedbirler yönünden yeni yasanın uygulanması gerekir. Bu nedenle, işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesine katılmıyorum.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.