0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

İhtiyati Tedbir ve Delil Tespiti

HMK Madde 414

(1) Aksi kararlaştırılmadıkça, tahkim yargılaması sırasında hakem veya hakem kurulu, taraflardan birinin talebi üzerine, bir ihtiyati tedbirin alınmasına veya delil tespitine karar verebilir. Hakem veya hakem kurulu, ihtiyati tedbir kararı vermeyi, uygun bir teminat verilmesine bağlı kılabilir.

(2) Mahkeme hakem veya hakem kurulunca verilen tedbir kararının, geçerli bir tahkim sözleşmesinin var olması kaydıyla taraflardan birinin talebi üzerine icra edilebilirliğine karar verir.

(3) Hakem veya hakem kurulunun ya da taraflarca görevlendirilecek bir başka kişinin zamanında veya etkin olarak hareket edemeyecek olduğu hâllerde, taraflardan biri ihtiyati tedbir veya delil tespiti için mahkemeye başvurabilir. Bu hâller mevcut değil ise mahkemeye başvuru, sadece hakem veya hakem kurulundan alınacak izne veya tarafların bu konudaki yazılı sözleşmesine dayanılarak yapılır.

(4) Tahkim yargılaması öncesi veya tahkim yargılaması sırasında taraflardan birinin talebi üzerine mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararı, aksine karar verilmedikçe, hakem veya hakem kurulu kararının icra edilebilir hâle gelmesiyle ya da davanın hakem veya hakem kurulu tarafından reddedilmesi hâlinde kendiliğinden ortadan kalkar.

(5) Mahkemenin verdiği ihtiyati tedbir kararı, hakem veya hakem kurulu tarafından değiştirilebilir veya ortadan kaldırılabilir.



HMK Madde 414 Gerekçesi

Maddenin birinci fıkrasına göre, aksi kararlaştırılmamışsa taraflar, ihtiyatî tedbir veya delil tespiti için esas olarak hakem heyetine başvurabilirler. Tahkim yolu ile uyuşmazlıklarını çözmek için sözleşme yapan tarafların, tahkim yargılaması esnasında bir ihtiyatî tedbirin alınması veya delil tespiti için öncelikle hakem veya hakem kuruluna başvurulması ve tarafların haklarını nihaî olarak korumak için karar verebilecek hakemlerin, geçici hukukî koruma sağlayan tedbir ve tespite hükmetme yetkisine sahip olmaları, tarafların tahkim iradesi ile uyumludur. Hakem veya hakem kurulu bu yetkisini uygun hâllerde kullanabilir ve tedbir veya tespit kararı verilmesini, doğacak zararların karşılanabilmesi için uygun bir teminat verilmesine bağlı kılabilirler.

Uygulamada, hakem veya hakem kurulunun kararlarına taraflar çoğunlukla uymaktadırlar. Ancak, verilen tedbir kararına uyulmaması veya uyulmaması ihtimali olması hâlinde, yetkili mahkeme, hakem heyeti tarafından verilen ihtiyatî tedbir kararının, taraflardan birinin talebi ve geçerli bir tahkim sözleşmesinin var olması şartı ile icra edilebilirliğine karar verir. Burada, mahkemenin yaptığı inceleme tahkim sözleşmesinin geçerliliğine ilişkin olacak; işin niteliği gereği, Türk hukukuna göre icra edilebilir bir tedbir veya tespit kararı ise hakem kararının icrasına hükmedilecektir.

Özünde Alman, İsviçre ve İngiliz hukukları gibi bir çok ülke hukuku ile uyum hâlinde olan ikinci fıkra ile amaçlanan husus, tedbir kararlarının etkinliğini, bu kararlara icra kabiliyeti kazandırarak artırmaktır.

Üçüncü fıkraya göre, hakem veya hakem kurulu yanında taraflar, ihtiyatî tedbir veya delil tespiti kararı vermek için ön hakem gibi bir başka kişiyi de görevlendirebilirler. Ancak tahkimin niteliği ve işleyişi gereği, hakem, hakem kurulu veya ön hakem gibi kişilerin, henüz atanmamış olması ve kararın vakit geçirilmeksizin derhâl verilmesi ihtiyacının olması sebepleri ile zamanında veya etkin bir şekilde ihtiyatî tedbir ve delil tespiti kararı vermeleri mümkün olmayabilir. İşte bu hâllerde taraflar mahkemeye başvurarak tedbir veya tespit için yardım isteyebilir. Bu hâllerin varlığının takdiri mahkeme tarafından yapılacaktır. Bu hâller dışında, tedbir veya tespit kararının hakem heyetinden alınması kuralı geçerli olup mahkemeye başvuru tarafların yazılı sözleşmesi veya heyetin izni ile mümkün kılınmıştır.

Dördüncü fıkrada, tahkim yargılaması öncesinde veya tahkim yargılaması sırasında mahkemece verilen tedbir kararı, geçici bir hukukî koruma tedbiri olduğundan, aksi mahkeme veya hakemler tarafından belirtilmedikçe, hakem kararının icra edilebilir hâle gelmesiyle ya da davanın, hakem veya hakem kurulu tarafından reddedilmesi hâlinde, kendiliğinden ortadan kalkacağı hususu düzenlenmiştir.

Mahkeme tarafından verilen tedbir kararının hakem veya hakem heyeti tarafından değiştirilebileceği veya ortadan kaldırılabileceği de tahkimde taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir gereğidir. Uyuşmazlığın esasını inceleyen hakem veya hakem kurulu, mahkeme tarafından verilen tedbiri değiştirebilir veya gerek olmaması sebebi ile ortadan da kaldırabilir. Beşinci fıkrada düzenlenen bu durum usul ekonomisine de uygundur.


HMK 414 (İhtiyati Tedbir ve Delil Tespiti) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2022/3529 E. , 2022/4699 K.

  • HMK 414
  • İhtiyati tedbir ve delil tespiti

Geçici hukuki koruma tedbirleri, mahkeme yargısında olduğu gibi tahkim yargılamasında da büyük öneme haizdir. Özel bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak tahkimde, farklı aşamalarda çeşitli sorunların ortaya çıkması nedeniyle, geçici hukuki koruma önlemlerine başvurulmasına daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.

Mahkeme yargılamasından farklı özel bir yargılama türü olarak tahkim yargılamasında geçici hukuki koruma tedbirlerine başvurulması açısından çıkan sorunlar onlarında geçici hukuki koruma tedbirlerinin verilmesi için nereye başvurulacağı önemli bir yer işgal etmektedir. Tahkim yargılaması mahkeme yargılamasına alternatif bir yargılama faaliyeti olarak, mahkeme dışında ve tarafların iradelerine tabi olarak cereyan etse de, kimi durumlarda mahkemenin yardımına da ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak bu yardımın , tahkim yargılamasının mahkeme dışında özel bir yargılama faaliyeti olduğu dikkate alınarak ancak ihtiyaç duyulması halinde ve sınırlı olarak yapılması gerekmektedir. Günümüzde tahkim yargılamasında mahkemenin yardımının sınırlanması yönündeki genel gidişata ülkemizde de uyulmuş ve gerek Milletlerarası Tahkim Kanununda gerek Hukuk Muhakemeleri Kanununda mahkemeye başvurulacak haller sınırlandırılmıştır.

Geçici hukuki koruma önlemleri de mahkemenin yardımına ihtiyaç duyulan hallerdendir. Zira tahkim yargılaması başlamadan önce geçici hukuki koruma önlemlerinden birisine ihtiyaç duyulması halinde, acil durum hakemi de bulunmuyorsa, mahkemeye başvuru zorunlu olmaktadır. Yine bir kısım geçici hukuki koruma önlemleri devletin cebri icra yetkisi ile yerine getirilmesi açısından mahkemeye başvuruyu zorunlu kılmaktadır.

Milletlerarası tahkime tabi uyuşmazlıklar açısından geçici hukuki koruma tedbirlerine ilişkin düzenleme MTK’nın 6. Maddesinde; milli tahkime ilişkin uyuşmazlıklar yönünden ise, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 414. Maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere bakıldığında da aralarında ciddi farklılıkların bulunduğu görülmektedir. Örneğin, HMK’nın 414. maddesinde, hakem kuruluna mahkemeler tarafından verilen geçici hukuki koruma önlemlerini değiştirme ve kaldırma yetkisi verilmişken MKT’da hakemlere bu yetki verilmemiştir. MTK’daki düzenleme bu konuda mahkemelere daha geniş yetkiler tanınırken, HMK’da mahkemelere başvurunun ciddi şekilde sınırlandığı, geçici hukuki koruma önlemleri açısından daha da sınırlanarak taleplerin tahkimde değerlendirilmesinin ancak izin verilen hallerle sınırlandığı anlaşılmaktadır. 2011 yılında yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 11. Kısmında düzenlenen tahkime ilişkin hükümlerde genel olarak Milletlerarası Tahkim Kanunu esas alınmakla birlikte, bazı hususlarda bilinçli olarak bu temayülden ayrılma yaşandığı görülmektedir. Bu ayrık durumlardan birisi de geçici hukuki koruma önlemlerine ilişkindir.

Geçici hukuki koruma önlemleri açısından yaratılan bu farklılıkta milli ve milletlerarası tahkimin ayırıcı vasıflarının da dikkate alındığı anlaşılmaktadır. Daha sonra Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda yapılan değişikliklerde bu farklılığın giderilmemesi de dikkate alındığında, bu farklılığın bilinçli olarak oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda HMK’ya dayalı tahkim yargılamasının Türkiye’de yapılması nedeniyle her zaman Türk mahkemelerinin yardımına başvurulacak olması, hakem kararına karşı itiraz edilmesinin ve temyiz yolunun Türkiye de icra edilecek olması ve Türk mahkemelerinin verdiği kararlar üzerinde ülke dışında hakem heyetlerinin karar vermesinin Türk Mahkemelerinin bağımsızlığı açısından yerinde görülmemesi gibi sebeplerin etkili olduğu anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlığın giderilmesine konu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi ile 45. Hukuk Dairesinin kararlarına konu olan uyuşmazlıkların; taraflar arasında yapılan eser sözleşmesinden kaynaklandığı, taraflar arasında “yabancı hakem anlaşması” bulunduğu, sözleşmelerde tahkim yerinin Türkiye olarak belirlenmediği ve bu eser sözleşmelerine istinaden verilen teminat mektuplarının tahkime başvuru yapılmadan önce paraya çevrilmesinin önlenmesi konusunda tedbir talep edildiği görülmektedir. Her iki daire arasındaki uyuşmazlık; tahkim yargılaması başlamadan önce yabancılık unsuru içeren tahkime tabi bir uyuşmazlığa ilişkin olarak Türk mahkemesinden ihtiyati tedbir kararı alınması ve sonucunda tahkim yargılaması başladıktan sonra bu karara yapılacak itiraza bakmaya mahkemenin yetkili olup olmadığı hususundadır.

Öncelikle uyuşmazlıkların milli tahkime mi, milletlerarası tahkime mi tabi olduğunun belirlenmesi ve milletlerarası tahkime tabi olması durumunda da 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanun’un uygulanıp uygulanmayacağının belirlemesi gerekmektedir. 4686 sayılı kanunun 1. Maddesinde açık bir şekilde, bu kanunun yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği veya bu Kanun hükümlerinin taraflar ya da hakem veya hakem kurulunca seçildiği uyuşmazlıklar hakkında uygulanacağı belirtilmiştir. Uyuşmazlığa konu olayda da taraflardan birisi yabancı olmasına karşın, taraflar arasında yapılan anlaşmada tahkim yerinin Türkiye olarak belirlenmediği anlaşılmaktadır. Bu yönüyle MTK’nın uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır. Yine bu kanun hükümlerinin uygulanmasının taraflarca veya hakem heyetince seçilme olgusu da bulunmadığından bu yönden de bu kanunun bu uyuşmazlıklara uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır.

Ancak 4686 sayıl Kanun’un yukarıda belirtilen 1. Maddesinde geçici hukuki koruma tedbirleri yönünden bir istisna getirilmiştir. Bu hükme göre, Bu Kanunun 5 ve 6 ncı madde hükümleri, tahkim yerinin Türkiye dışında belirlendiği durumlarda da uygulanacaktır. Bu durumda, taraflarca tahkim yeri Türkiye olarak belirlenmese de yabancılık unsur içeren tahkime konu bir uyuşmazlığa ilişkin geçici hukuki koruma tedbirlerinden birisinin talep edilmesi durumunda 4686 sayılı Kanun’un 6. maddesi uygulanacaktır.

Daireler arasındaki ihtilafa konu uyuşmazlıklarda da tahkim yeri olarak Türkiye belirlenmese de, yabancılık unsuru içermeleri nedeniyle, ihtiyati haciz veya ihtiyati tedbir istenmesi halinde 4686 sayılı Kanun’un ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbire ilişkin 6. maddesi hükmü uygulanacaktır.

4686 sayılı Kanun’un 6. maddesinde, mahkeme tarafından verilen geçici hukuki koruma tedbirlerine ilişkin itiraza kimin bakacağı konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu bakımdan milletlerarası tahkimin genel niteliği, geçici hukuki koruma önlemlerinin vasfı ve 6. madde içeriği bir bütün olarak değerlendirilerek bir sonuca ulaşmak gerekecektir.

MTK’nın 6. maddesine göre, taraflardan birinin, tahkim yargılamasından önce veya tahkim yargılaması sırasında mahkemeden ihtiyatî tedbir veya ihtiyatî haciz istemesi ve mahkemenin de böyle bir tedbire veya hacze karar vermesi tahkim anlaşmasına aykırılık teşkil etmez. Bu hükümle kanun koyucu, yabancılık unsuru içeren tahkime tabi uyuşmazlıklarda ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz talebi açısından mahkemenin yetkisini saklı tutmuştur. Bu yönüyle Hukuk Muhakemeleri Kanununa tabi tahkimden de ayrılmaktadır.

HMK’nın 414/3. maddesine göre, hakem veya hakem kurulunun ya da taraflarca görevlendirilecek bir kişinin zamanında veya etkin olarak hareket edemeyecek olduğu hallerde, taraflardan biri ihtiyati tedbir veya delil tespiti için mahkemeye başvurabilir. Görüldüğü üzere, milli tahkimde geçici hukuki koruma tedbirleri için mahkemeye başvuru oldukça sınırlanmış durumdadır. Kanun koyucu bu sınırlamayı yapmakla yetinmemiş ve maddenin devamında da, bu hallerin mevcut olmaması durumunda mahkemeye başvuru, sadece hakem veya hakem kurulunun izni veya tarafların bu konudaki yazılı sözleşmesine bağlı kılınmıştır.

Cebri icra organları tarafından yerine getirilecek geçici hukuki koruma tedbirleri açısından da Milletlerarası Tahkim Kanununun sınırlayıcı bir tutum takındığını görmekteyiz. MTK’nın 6/3. maddesi gereğince, hakem veya hakem kurulu, cebrî icra organları tarafından icrası ya da diğer resmî makamlar tarafından yerine getirilmesi gereken ihtiyatî tedbir veya ihtiyatî haciz kararı veremez. HMK’da ise böyle bir sınırlama bulunmamaktadır. HMK’nın 414/1. maddesi gereğince, tahkim yargılaması sırasında hakem veya hakem kurulunun ihtiyati tedbire veya ihtiyati hacze karar vermesi mümkündür. Yalnızca hakem kurulunca verilen ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz kararının icrası açısından mahkemeden yardım alınması yeterli olacaktır.

Üçüncü kişilerin durumunu etkileyecek tedbirler açısından da yine, HMK’nın aksine, MTK’da sınırlama getirildiği görülmektedir. MTK’nın 6. Maddesi gereğince, hakem veya hakem kurulunun, üçüncü kişileri bağlayan ihtiyatî tedbir veya ihtiyatî haciz kararı vermesi mümkün değildir. Uyuşmazlık konusu olayda da banka teminat mektubunun paraya çevrilmesinin önlenmesine ilişkin karar verilmesi söz konusu olup, bir yönüyle bankaya ilişkin bir karar verilmektedir. Bu durumda tahkim sözleşmesinin tarafı olmayan ve üçüncü kişi konumunda olan bankaya yönelik karar verilmesi de MTK’nın 6. maddesinin yukarıda belirtilen hükmüne aykırılık teşkil edecektir. Genel tahkim hukuku doktrinine göre de tahkim yargılaması nispilik niteliği taşımakta olup, hakem kurulunun yetkisi taraflarla sınırlıdır. Tahkim yargılamasında ancak taraflara yönelik olarak karar verilebileceğinden hakem heyetinin teminat mektubunu düzenleyen bankaya yönelik karar vermesi tahkimin nispilik niteliğine aykırılık teşkil edecektir (Erten, Rıfat; Tahkimde Geçici Hukuki Koruma Önlemleri: Hakem Kurulunun ve Mahkemelerin Yetkisine İlişkin Türk Mahkemeleri Hakkında Değerlendirmeler, Tahkimde Güncel Sorunlar(I-IV), İstanbul 2022, s. 53-69).

Belki de bu konuda fikir verecek en belirgin hüküm MTK’nın 6. maddesinin son fıkrasıdır. MTK’nın 6. maddesinin son fıkrasında, “tahkim yargılaması öncesi veya tahkim yargılaması sırasında taraflardan birinin istemi üzerine mahkemece verilen ihtiyatî tedbir ya da ihtiyatî haciz kararı, hakem veya hakem kurulu kararının icra edilebilir hale gelmesiyle ya da davanın hakem veya hakem kurulu tarafından reddedilmesi halinde kendiliğinden ortadan kalkar” hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm tahkim yargılaması öncesi ve tahkim yargılaması sırasında mahkemece verilen hükmün akıbetine ilişkindir. Bu hükmün gerekçesinde açıkça, tahkim yargılaması öncesinde ve tahkim yargılaması sırasında mahkemece verilen ihtiyati tedbir ya da ihtiyati haciz kararının, hakem veya hakem kurulunun kararıyla ortadan kaldırılamayacağı, tahkim davasının hakem veya hakem kurulunca reddedilmesi ya da hakem kararının icra edilebilir hale gelmesiyle ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz kararının kendiliğinden ortadan kalkacağı belirtilmiştir. Bu madde, gerekçesi ile birlikte değerlendirildiğinde, hakem veya hakem kurulunun mahkeme tarafından verilen tedbir kararının değiştirilmesi veya ortadan kaldırılması konusunda yetkisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Burada ihtiyati tedbir kararının tahkim yargılaması başlamadan önce veya sonra verilmesinin de bir önemi bulunmamaktadır. Bu konuda hakem kurulunun yetkisinin bulunmadığı kabul edildiğinden, mahkeme tarafından verilen geçici hukuki koruma tedbirinin sonucuna ilişkin olarak da ayrıca bir hüküm getirilmediği anlaşılmaktadır (Erten, Rıfat; Tahkimde Geçici Hukuki Koruma Önlemleri: Hakem Kurulunun ve Mahkemelerin Yetkisine İlişkin Türk Mahkemeleri Hakkında Değerlendirmeler, Tahkimde Güncel Sorunlar(I-IV), İstanbul 2022, s. 53-69).

Hukukumuzda ihtiyati tedbirde görevli mahkeme, dava açılmadan önce esas hakkında görevli ve yetkili mahkeme; dava açıldıktan sonra ise, ancak asıl davanın görüldüğü mahkemedir. Bu ilke genel bir ilke kabul edilerek tahkimde de ilk akla gelen ilke olarak dile getirilmektedir. Ancak bu hükmün burada uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır. Zira MTK’nın 17. maddesine göre, bu kanunla düzenlenen konularda, aksine hüküm bulunmadıkça, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanamaz. Bu konuda aksine bir düzenlemede bulunmadığından HMK’nın bu hükmünün tahkimde uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır.

Diğer yönden, ihtiyati tedbir kararları geçici nitelikte bir korum sağladığından, yabancı mahkemelerce veya hakem heyetlerince verilen ihtiyati tedbir kararlarının tanınması ve temyizi de mümkün değildir. Bu durumda, esas uyuşmazlığa bakmakta olan yabancı mahkeme veya hakem heyetinin Türkiye’de bulunan mal veya alacaklarla ilgili olarak vereceği tedbir kararı Türkiye’de bir etkiye sahip olmayacak ve dolayısıyla yabancı mahkeme veya hakem heyetindeki davanın nihai hedefi bakımından taraflara bir koruma da sağlamayacaktır. Bu durumda Türkiye dışında bir tahkim yargılamasında verilen ihtiyati tedbir kararının Türkiye’de uygulanmaması ve bu tahkim yargılaması nedeniyle Türkiye’de verilen ihtiyati tedbire ilişkin itirazın Türkiye’de değerlendirilememesi nedeniyle ihtiyati tedbirin taraflara sağladığı korumadan mahrum bırakacağı da açıktır. Özellikle yabancılık unsuru taşıyan birçok uyuşmazlıkta tahkim yeri ile dava konusu malların bulunduğu yerin farklı ülkelerde bulunduğu durumlarda tarafları bu haktan mahrum bırakmak nihai yargılama sonucunda ulaşılmak istenen amacı da anlamsız kılabilecektir (Şanlı Cemal/Esen Emre/ Ataman-Figanmeşe İnci; Milletlerarası Özel Hukuk, 7. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul-2019, s. 516 vd.).

MTK’nın 6. maddesinde yer alan, “taraflardan birinin, tahkim yargılamasından önce veya tahkim yargılaması sırasında mahkemeden ihtiyatî tedbir veya ihtiyatî haciz istemesi ve mahkemenin böyle bir tedbire veya hacze karar vermesi, tahkim anlaşmasına aykırılık teşkil etmez” hükmünü, aynı kanunun 1. Maddesinde yer alan, “bu Kanunun 5 ve 6 ncı madde hükümleri, tahkim yerinin Türkiye dışında belirlendiği durumlarda da uygulanır” hükmü de dikkate alınarak, taraflar arasında akdedilmiş bulunan tahkim anlaşmasının varlığına rağmen Türk mahkemelerinin ihtiyati tedbir kararı verecek şekilde yorumlanması gerekmektedir. Zira, MTK’nın 6. maddesindeki bu hüküm, mahiyeti itibariyle ihtiyati tedbirin tahkim yargılamasının dışında kalan bir husus olduğunu ve tahkim anlaşmasının varlığının ihtiyati tedbir talep edilmesine engel teşkil etmeyeceğini ortaya koymaktadır (Şanlı Cemal/Esen Emre/ Ataman-Figanmeşe İnci; Milletlerarası Özel Hukuk, 7. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul-2019, s. 518 vd.).

Varılan bu sonuca göre, tahkim anlaşmasının varlığına rağmen yabancılık unsuru içeren bir uyuşmazlığa ilişkin olarak Türk mahkemelerinden ihtiyati tedbir istenebileceği gibi Türk mahkemelerinden verilen ihtiyati tedbire ilişkin kararlara yapılan itiraza da, tahkimde dava açılıp açılmadığına bakılmaksızın, Türk mahkemelerinde bakılabilecektir.


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/4467 Karar : 2015/11347 Tarih : 2.11.2015

  • HMK 414. Madde

  • İhtiyati Tedbir ve Delil Tespiti

Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında sekiz adet ortaklar kurulu kararından ve 0614 sayılı protokolden kaynaklı uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin 4.7.2012 tarihli anlaşmanın imzalandığını, söz konusu anlaşmada taraflar arasındaki ihtilafın çözümünde uygulanacak yolların, ne miktarda cezai şart ödeneceğinin belirlendiğini, bu anlaşmanın 2. maddesinin (b) bendinde taraflar arasında yaşanacak ihtilafların karşılıklı müzakere ile çözülememesi halinde tahkim yoluyla çözüleceğinin kararlaştırıldığını, aynı maddenin (h) bendinde ise “buradaki hiçbir husus taraflardan birinin söz konusu işlemin telafisi mümkün olmayan zararlardan kaçınmak, satış imkanının yok etmemek için geçici bir kısıtlayıcı mahkeme emri, ihtiyati tedbir veya diğer geçici benzer tedbir alınmasını ya da yukarıdaki maddeler ile ilgili dava açılmasını yasaklamayacaktır” denilmek suretiyle tahkim yetkisine alternatif bir yol olarak mahkemelerin yetkisinin saklı tutulduğunu, taraflar arasında düzenlenen anlaşmada uygulanacak hüküm bakımından HUMK hükümlerine atıf yapıldığını, tahkim sözleşmesinde hem mahkemenin hem de tahkimin yetkili kılınması durumunda tahkim şartının geçersiz olduğunu, sözleşmede uygulanacak kanun yönünde atıf yapılan HUMK’nın 519. maddesi uyarınca uyuşmazlığın çözümünde tahkim şartının uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin ihtilafların mahkemece seri seri yargılama usulü hükümlerince çözümleneceğinin düzenlendiğini ileri sürerek HUMK’nın 519. maddesi uyarınca taraflar arasında imzalanın 4.7.2012 tarihli anlaşmanın 2. maddesinde yer alan tahkim şartının hükümsüzlüğünün tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; tahkim sözleşmesinin HMK’nın yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapıldığını, sözleşmede HUMK’na yapılan atıfların dil alışkanlığı nedeniyle maddi hataya dayalı olarak gerçekleştiğini, kaldı ki anlaşma tarihi itibariyle HMK’nın yürürlükte olması nedeniyle uyuşmazlıklarda bu kanun hükümlerinin uygulanacağını, sözleşmedeki tahkim şartının geçerli olduğunu, geçersizliğin ve tahkimin yetkisizliğinin ileri sürülmesi durumunda HMK’nın 422. maddesi uyarınca bu hususta hakem heyetince karar verileceğini, davacı tarafından davaya mesnet gösterilen HUMK’nun 519. maddesine HMK’da yer verilmediğini, davacının daha öncesinde uyuşmazlıklar nedeniyle müvekkiline gönderdiği ihtarnameler ile tahkim yoluna giderek müvekkilinden anlaşma uyarınca hakem belirlemesini talep ettiğini, bu doğrultuda Tahkim Kurulunun oluşturulduğunu, davacının kötü niyetle yargılama sürecini uzatmak için bu davayı açtığını, sözleşmenin 2/h bendinde yer alan düzenle ile HMK’nın 414. maddesine atıf yapıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; taraflar arasında yapılan 4.7.2012 tarihli anlaşmanın 2. maddesinde ihtilafların çözümü için tahkim usulünün öngörüldüğü, HMK’nın 422. maddesi uyarınca tahkim sözleşmesinin geçersizliğine dair itirazları değerlendirme yetkisinin tahkim kuruluna ait olduğu, mahkemenin bu konuda görevli bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 2,50 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 02/11/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS