Tahkim Sözleşmesinin Tanımı ve Şekli
HMK Madde 412
(1) Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır.
(2) Tahkim sözleşmesi, taraflar arasındaki sözleşmenin bir şartı veya ayrı bir sözleşme şeklinde yapılabilir.
(3) Tahkim sözleşmesi yazılı şekilde yapılır. Yazılı şekil şartının yerine getirilmiş sayılması için, tahkim sözleşmesinin taraflarca imzalanmış yazılı bir belgeye veya taraflar arasında teati edilen mektup, telgraf, teleks, faks gibi bir iletişim aracına veya elektronik ortama geçirilmiş olması ya da dava dilekçesinde yazılı bir tahkim sözleşmesinin varlığının iddia edilmesine davalının verdiği cevap dilekçesinde itiraz edilmemiş olması yeterlidir. Asıl sözleşmenin bir parçası hâline getirilmek amacıyla tahkim şartı içeren bir belgeye yollama yapılması hâlinde de tahkim sözleşmesi yapılmış sayılır.
(4) Tahkim sözleşmesine karşı, asıl sözleşmenin geçerli olmadığı veya tahkim sözleşmesinin henüz doğmamış olan bir uyuşmazlığa ilişkin olduğu itirazında bulunulamaz.
(5) Yargılama sırasında tarafların tahkim yoluna başvurma konusunda anlaşmaları hâlinde, dava dosyası mahkemece ilgili hakem veya hakem kuruluna gönderilir.
HMK Madde 412 Gerekçesi
Maddenin birinci fıkrasında, doğmuş ya da ileride doğacak uyuşmazlıkların hakem veya hakemler tarafından çözümü için tahkime gidilebileceği, yine tarafların bir hukukî ilişkiden doğacak uyuşmazlıkların tamamının ya da sadece bir kısmının tahkim yolu ile çözümünü kararlaştırabilecekleri belirtilmiş olup, son durumda uyuşmazlıklardan diğer kısmı için genellikle mahkemeye gidilmektedir. Bu durum tahkim sözleşmesinin geçerliliğini etkilemez.
Tahkim sözleşmesi genellikle bir başka sözleşmenin bir hükmü olarak görülmekle birlikte, tarafların, asıl sözleşmeden ayrı bir sözleşme yaparak da uyuşmazlıklarını tahkime götürebilecekleri ikinci fıkrada düzenlenmiştir.
Üçüncü fıkrada, tahkim sözleşmesinin tahkim yargılamasına dayanak olması nedeniyle, yazılı şekilde yapılması, anlaşmanın geçerlik şartı olarak düzenlenmiştir. Ayrıca, hangi hâllerde yazılı şekil şartının yerine getirilmiş olarak kabul edileceği örnekler sayılarak belirtilmiştir. Bu sebeple, Borçlar Hukukundaki şekil şartına ilişkin prensipler, tahkimde bu fıkra ile çelişmediği ölçüde uygulanabilir.
Ayrılabilirlik prensibi gereği asıl sözleşmenin geçersiz olduğu iddiası, o sözleşmenin bir parçası olsa bile tahkim şartına karşı ileri sürülemez. Ayrıca, sözleşme gereği tahkim yolu ile çözülecek bir uyuşmazlığın doğmuş olup olmadığı hakem veya hakemler tarafından kararlaştırılacaktır. Bu husus dördüncü fıkrada düzenlenmiştir.
Beşinci fıkrada, bir uyuşmazlığın halli için mahkemeye başvurulmuş olmasının, o meselenin çözümü için tahkime gidilemeyeceği anlamına gelmeyeceği hus
HMK 412 (Tahkim Sözleşmesinin Tanımı ve Şekli) Yargıtay Kararları
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2025/285 E. , 2025/569 K.
- HMK 412
- Mail yazışmasında tahkim sözleşmesi yapıldığı anlaşılan ve ticari iletişimi bu şekilde sürdüren taraf tahkim sözleşmesi yapmış sayılır.
HMK’nın 412/3 maddesi gereğince tahkim sözleşmesinin yazılı olarak yapılması gerekir. Ancak tahkim sözleşmesinin taraflarca imzalanmış yazılı bir belgeye, taraflar arasında teati edilen mektup, telgraf, teleks, faks gibi bir iletişim aracına veya elektronik ortama geçirilmiş olması durumunda da yazılılık şartının gerçekleştiği kabul edilir. Davaya konu olayda da şirket çalışanı tarafından yapılan mail yazışmalarının şirket yetkilisi tarafından da mail kopyalama yoluyla görüldüğü ve yazışmaların benimsenerek ticari ilişkinin sürdürüldüğü dikkate alındığında artık bu durumun şirket yetkilisinin yazışmaların tarafı olmadığı yönünde ileri sürülmesi Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralına da aykırılık teşkil edeceğinden davacı tarafın temyiz itirazları yerinde görülmeyerek kararın onanması uygun bulunmuştur.
Hukuk Genel Kurulu 2021/855 E. , 2022/129 K.
- HMK 407
- Tahkim nedir? Tahkimin şartları nelerdir?
Özel hukuk alanına ilişkin uyuşmazlıkların bağımsız ve tarafsız hakemler eliyle ve yargısal yolla çözümüne “tahkim” denir. Devlet yargısına göre hızlı olması, öngörülebilir olması, yargılama koşullarını (belirli sınırlar içerisinde) tarafların belirliyor olması, hakemlerin uzmanlık alanlarına göre taraflarca seçilmesi, arzu edilmesi hâlinde gizliliğin sağlanabilmesi gibi birçok avantajı nedeniyle tahkim, uluslararası alanda olduğu gibi ülkemizde de uygulama alanını giderek genişleten bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi hâline gelmiştir (Ağırman Doğan: Millî & Milletlerarası Tahkim, Ankara 2022, s. 80).
Tahkime ilişkin hükümler HMK’nın 407-444. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Özel hukuka ilişkin uyuşmazlıkların mahkemeler dışında tahkim yolu ile çözümü, tarafların yapacağı bir tahkim sözleşmesi ile mümkündür. Yani, tahkim sözleşmesi, tahkim yargılamasının temelini oluşturur (Pekcanıtez Hakan/ Özekes Muhammet/ Akkan Mine/ Taş Korkmaz Hülya: Pekcanıtez Usûl, Medeni Usûl Hukuku, Cilt III, İstanbul 2017, s. 2594).
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 412. maddesinde:
“(1) Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır.
(2) Tahkim sözleşmesi, taraflar arasındaki sözleşmenin bir şartı veya ayrı bir sözleşme şeklinde yapılabilir.
(3) Tahkim sözleşmesi yazılı şekilde yapılır. Yazılı şekil şartının yerine getirilmiş sayılması için, tahkim sözleşmesinin taraflarca imzalanmış yazılı bir belgeye veya taraflar arasında teati edilen mektup, telgraf, teleks, faks gibi bir iletişim aracına veya elektronik ortama geçirilmiş olması ya da dava dilekçesinde yazılı bir tahkim sözleşmesinin varlığının iddia edilmesine davalının verdiği cevap dilekçesinde itiraz edilmemiş olması yeterlidir. Asıl sözleşmenin bir parçası hâline getirilmek amacıyla tahkim şartı içeren bir belgeye yollama yapılması hâlinde de tahkim sözleşmesi yapılmış sayılır” şeklinde tahkim sözleşmesinin tanımı yapılmıştır.
Öte yandan Türk Hukuk Lûgatında tahkim ve tahkim sözleşmesi, Kanun’da düzenlenen hâli aynen muhafaza edilerek tanımlanmış olup; tahkim sözleşmesinin taraflar arasındaki sözleşmenin bir şartı ya da ayrı bir sözleşme biçiminde yapılabileceği, yazılı şekilde yapılmasının zorunlu olduğu ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 1048-1049).
Tahkim sözleşmesinde tahkim iradesi açık, kesin ve hiçbir kuşkuya yer vermeyecek derecede ortaya konulmalıdır. Uyuşmazlığın genel yol olan devlet yargılamasının dışına çıkarılarak taraf iradeleri ile tahkimin kapsamına alınması ve hakemde çözüleceğinin kabul edilmesi istisnaî bir durum olduğundan, tahkim sözleşmesinin geçerliliği de açık ve kesin bir tahkim iradesinin varlığını gerektirmektedir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 413. maddesine göre tahkim sözleşmesinin konusunu oluşturan bir uyuşmazlığın çözümü için mahkemede dava açılmışsa, karşı taraf tahkim ilk itirazında bulunabilir. Bu durumda tahkim sözleşmesi hükümsüz, tesirsiz veya uygulanması imkânsız değil ise mahkeme tahkim itirazını kabul eder ve davayı usulden reddeder.
Uyuşmazlığın tahkim yoluyla ve hakemler vasıtasıyla çözümlenmesinin kararlaştırıldığı hâllerde, aleyhine dava açılan davalı tarafın ileri süreceği tahkim itirazı, HMK’nın 116. maddesinde ilk itiraz olarak düzenlenmiştir. Kanun’un 116. maddesinde sınırlı (tahdidi) olarak sayılan ilk itirazlardan biri de tahkim itirazıdır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 117/1. maddesi gereğince ilk itirazlar arasında sayılan tahkim itirazı cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır, aksi hâlde dinlenemez. Cevap dilekçesinde tahkim itirazı ileri sürülmemiş ise, süre dolmamış olsa bile ek dilekçe verilerek tahkim itirazı ileri sürülemez.
Kanun’da ilk itirazların cevap dilekçesinde ileri sürülmesi zorunlu tutulmuş, ancak cevap süresinin uzatılması hâlinde uzatılan bu süre içinde ileri sürülebilmesine herhangi bir sınırlama getirilmemiştir. HMK’nın 117/2. maddesine göre ilk itiraz olan tahkim itirazı, dava şartlarından sonra incelenir. Tahkim itirazı, ön sorunlar gibi incelenir ve karara bağlanır (HMK m. 117/3).
Cevap dilekçesini verme süresini düzenleyen HMK’nın 127. maddesinde; “Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Anılan hüküm uyarınca cevap dilekçesi verme süresi iki hafta olup, bu süre dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren hesaplanır. İki hafta olan yasal cevap süresi, cevap verebilmek için genellikle uygun bir süredir. Ancak, büyük çaplı davalarda veya davalının cevabını hazırlayabilmesi için başka kişi yahut kuruluşlarla yazışma yapması, görüşmelerde bulunma ihtiyacının varlığı ve hatta delil toplamasının uzun sürecek olması gibi durumlarda, iki haftalık süre, cevap vermek için yetmeyebilir. Kanun (m.127) bu gibi durumlarda, hâkimin davalıya daha uzun yeni bir süre verebileceğini kabul etmektedir. Uygulamada buna “süre uzatımı” denilmektedir.
Süre uzatımı, davalının talebi üzerine olur; hâkim kendiliğinden (re’sen) süre uzatımı veremez. Davalı cevap süresinin uzatılması talebini mutlaka yasal cevap süresi olan iki hafta içinde, talebini haklı gösterecek sebepleri belirterek ve varsa delillerini de ekleyerek mahkemeden talep etmek zorundadır; aksi takdirde ek süre isteyemez. Davalı iki hafta içinde süre uzatım talebinde bulunmazsa, HMK’nın 128. maddesine göre davacının dava dilekçesinde dayandığı vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır. Bu yaptırımın, iki haftalık süre geçtikten sonra yapılacak süre uzatımı talebi ile ortadan kaldırılması mümkün değildir.
Süre uzatımı için davalının uzatma talebinin gerekçelerini, delilleriyle birlikte bildirmesi gerekir. Hâkim talebi dosya üzerinden inceler ve yerinde görürse, davalıya yeni bir süre verir. Hâkimin süre uzatımı verebilmesi için, cevap dilekçesinin iki hafta içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumların varlığını (kapsamlı bir çalışmanın gerektiği, önemli ölçüde hesap, bilanço, defter yahut depo kontrolünün yapılmasının kaçınılmaz olduğu gibi) tespit etmiş olması gerekir.
Hâkimin vereceği ek süre, cevap süresi bitiminden itibaren işlemeye başlamak üzere iki haftaya ilâve olarak en çok bir ay olabilir (m.127,1/cümle 2). Hâkim ek süre verirken hassas davranmalıdır. Bu nedenle verilecek ek süre, davanın daha başlangıcında gereksiz yere uzamasına sebep olacak uzunlukta bir süre olmamalı ve öte yandan davalının savunma hakkı zaman baskısı altında kısıtlanmamalıdır.
Ek süre verilmesi bir defaya mahsus olduğundan (m.127,1/cümle 2), verilen ek süre bir aydan az belirlenmişse tekrar yapılan müracaat üzerine yeni bir ek süre daha verilemez. Başka bir ifadeyle, kalan süre ilâvesiyle sonradan süre bir aya tamamlanamaz.
Cevap süresinin uzatılmış sayılabilmesi için, mahkemenin yapılan talebi olumlu bir şekilde karara bağlamış olması gerekir. Mahkeme talep hakkında olumlu veya olumsuz bir karar vermemişse, süre uzatılmış sayılmaz (Yılmaz Ejder: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 3. Cilt, Ankara 2021, s. 2903).
Cevap dilekçesi verilmesinin sonucu ise HMK’nın 131. maddesinde; “Cevap dilekçesinin verilmesinden sonra, cevap süresi dolmamış olsa bile ilk itirazlar ileri sürülemez” biçiminde düzenlenmiştir. İlk itirazların hepsi birlikte, cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır; aksi hâlde dinlenmez. Kanun’un 131. maddesi hükmü ile, cevap dilekçesinin verilmesinden sonra yasaklanan husus, yalnızca ilk itirazların ileri sürülememesidir. Çünkü cevap dilekçesinin verilmesi ile işin esasına girilmiştir ve ilk itirazlar bakımından hak düşürücü bir süre söz konusudur; hatta henüz cevap süresi dolmamış olsa bile cevap dilekçesinden sonra ayrı bir dilekçeyle ilk itirazlar ileri sürülemez.
Tüm bu açıklamalar çerçevesinde uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; somut olayda, taraflar arasında ihtilâf hâlinde hakeme gidileceği konusunda tahkim sözleşmesinin bulunduğu, dava dilekçesinin davalılara 11.04.2018 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine davalılar vekilinin 18.04.2018 tarihli dilekçesi ile cevap süresinin uzatılmasına yönelik bir aylık ek süre verilmesini talep ettiği, mahkemece davalı tarafça istenen süre uzatım talebiyle ilgili olumlu ya da olumsuz herhangi bir kararın verilmediği, davalılar vekilinin 05.05.2018 tarihinde dosyaya sunduğu dilekçesinde tahkim itirazını ileri sürdüğü görülmektedir.
Her ne kadar davalılar vekili cevap süresinin uzatılmasını talep etmiş ise de; mahkemece bu konuda istemin kabulüne yönelik herhangi bir karar verilmediğinden, süre uzatılmış sayılmaz. Nitekim HMK’nın 127. maddesinde cevap süresinin uzatılması talep edildiğinde, mahkemenin mutlaka talebi kabul ederek istenen süreyi vereceği ya da uzatacağı şeklinde bir zorunluluk değil; bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verebileceği eş deyişle süreyi uzatabileceği düzenlenerek hâkime süre uzatım isteminin kabulü ya da reddi yönünde takdir yetkisi verilmiştir. Davalılar vekilinin süre uzatım talebinin mahkemece değerlendirilmeyerek cevapsız bırakılması, sürenin uzatılmasına yönelik istem hakkında karar verilmemiş olması, talebin kabul edildiği anlamına gelmez. Süre uzatım talebinin akıbetini takip etmeyen davalıların kendi kusurlarından kaynaklanan sonuca katlanmaları gerekir.
Netice itibariyle; somut olayda, yasal cevap dilekçesi verme süresi içinde veya şayet mahkemece kabul edilmiş olsa idi uzatılmış cevap süresinde ileri sürülen tahkim itirazının varlığından söz edilemeyeceğinden, mahkemece davalılar tarafından Kanun’da öngörülen hak düşürücü süre geçtikten sonra yapılan tahkim ilk itirazı reddedilerek işin esası incelenmek suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir.
Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2024/159 E. , 2025/1431 K.
- HMK 407
- Tahkim sözleşmesinin teşmili (sirayeti, yayılması)
Uyuşmazlık, hakem kararının iptali istemine ilişkindir.
Sözleşmelerdeki nispilik ilkesi gereği sözleşme hükümleri ancak sözleşmenin tarafları arasında hüküm ve sonuç doğurur. Bu bağlamda tahkim sözleşmesi (tahkim şartı) de ancak sözleşmenin taraflarını bağlar ve sözleşmenin tarafları arasında hüküm ve sonuç doğurur. Ancak öyle durumlar ortaya çıkmaktadır ki, tahkim sözleşmesine taraf olmayan kişi ve kurumlar için de tahkim sözleşmesi bağlayıcı olmakta, sözleşmenin hüküm ve sonuçları, lehe veya aleyhe olarak, bu kişiler için de doğmaktadır. Bu duruma, tahkim sözleşmesinin teşmili (sirayeti, yayılması) denilmekte ve uygulamada da kabul görmektedir.
Tarafların sözleşmenin doğrudan tarafı olmamakla birlikte, tahkim sözleşmesine muhatap olmalarına ve sözleşmenin onlar için de bağlayıcı olmasına ilişkin olarak şüphesiz ki öncelikle sözleşme hukuku (maddi hukuk) ilkelerinin göz önünde bulundurulması gerekir. Kimi durumlarda kanundan kaynaklanan halefiyet halleri de tahkim sözleşmesinin teşmilinde belirleyici olmaktadır. Bunların yanında hak ve nesafet kuralları, dürüstlük kuralları, hakkın kötüye kullanılması ilkesinin de tahkim sözleşmesinin teşmilinde dikkate alınması gerekir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 205. maddesine göre, sözleşmenin devri, sözleşmeyi devralan ile devreden ve sözleşmede kalan taraf arasında yapılan ve devredenin bu sözleşmeden doğan taraf olma sıfatı ile birlikte bütün hak ve borçlarını devralana geçiren bir anlaşmadır.
Yine aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, sözleşmeyi devralan ile devreden arasında yapılan ve sözleşmede kalan diğer tarafça önceden verilen izne dayanan veya sonradan onaylanan anlaşma da, sözleşmenin devri hükümlerine tabidir.
Maddeden açıkça anlaşıldığı üzere; sözleşmenin devrinin, devreden, devralan ve sözleşmede kalan taraf arasında yapılması geçerlilik koşuludur. Ancak önceden verilen izne dayanan veya sonradan onaylanan anlaşma da sözleşmenin devri hükümlerine tabi olur.
Davaya konu olayda, davalılar ile dava dışı … İnşaat ve Sanayi A.Ş. arasında Kadıköy 8. Noterliği’nin 18.11.2014 tarihli ve 17164 yevmiye no’lu Taşınmaz Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi düzenlenmiş, daha sonra yüklenicinin ekonomik sıkıntılar yaşaması nedeniyle bu sözleşme, Kadıköy 8. Noterliği’nin 21.05.2015 tarihli ve 7893 yevmiye no’lu sözleşmenin eki olarak düzenlenen sözleşme ile davalıların oluşturduğu adi ortaklığa devredilmiştir. Bu devre de davalılar … ve … Kadıköy 30. Noterliği’nin 22.04.2016 tarihli ve 9432 yevmiye no’lu Muvafakatname ile, davalı … ise Kadıköy 30. Noterliği’nin 22.04.2016 tarihli ve 9433 yevmiye no’lu Muvafakatname ile onay vermiştir.
Asıl sözleşme olan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi resmi şekilde noterde düzenlendiği gibi bu sözleşmenin devrine de davalılar, yukarıda belirtildiği üzere, yine resmi şekilde noterde onay vermişlerdir. Bu durum karşısında artık sözleşmenin devri geçerli olduğundan sözleşmenin devrinin hüküm ve sonuçları, taraflar için doğar ve bağlayıcıdır. Devir sözleşmesi ve verilen onay ile sözleşmenin diğer hükümleri gibi tahkim şartına ilişkin hüküm de taraflar için artık bağlayıcı hale gelmektedir. Yukarıda belirtildiği gibi burada tahkim sözleşmesinin teşmili söz konusu olup tahkim şartı sözleşmeyi devralan davacılar için de bağlayıcıdır.
Diğer yönden sözleşme devralındıktan sonra taraflar edimlerini sözleşmeye göre ifa etmişlerdir. Sözleşme bir bütün olup bir kısım hükümleri yerine getirildikten sonra sözleşmede yer alan bir hükmün geçersizliğinin ileri sürülmesi aynı zamanda hakkın kötüye kullanılması olur ki, hukuk düzeni hakkın kötüye kullanılmasını korumaz.
Tüm bu hususlar dikkate alındığında, tahkim sözleşmesinin teşmili ile davacılar açısından da tahkimin bağlayıcı hale geldiğinin kabulü ile açılan iptal davasının reddine karara verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve dosya kapsamına uymayan gerekçe ile iptal kararı verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/15498 Karar : 2017/1870 Tarih : 29.03.2017
-
HMK 412. Madde
-
Tahkim Sözleşmesinin Tanımı ve Şekli
Davacı vekili; müvekkilleri ile davalı arasında 07/04/2014 tarihli varlık satın alım ve satım sözleşmesi bulunduğunu, ancak davalının sözleşmeyle üstlendiği edimleri yerine getirmediğini, sözleşmeyi sürüncemede bıraktığı ve nihayetinde de fesih yoluna gittiğini, haksız fesih nedeniyle müvekkillerinin zarara uğradığını ileri sürerek şimdilik 1.000.000,00 TL üzerinden ihtiyati tedbir ve ihtiyati hacze karar verilmesini ve kısmi davanın kabulünü talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; müvekkili şirketin yabancı sermayeli bir şirket olduğunu ve yürürlükte bulunan yabancı sermaye mevzuatına tabi olarak faaliyette bulunduğunu, oluşacak sözleşmeden kaynaklanan bir uyuşmazlık halinde ilgili uyuşmazlığın Türkiye dışında tahkim yargılaması ile çözümlenmesi konusunda tüm tarafların anlaştıklarını, Türk Mahkemelerinin görev ve yetkisinin bulunmadığını savunarak davanın tahkim sözleşmesi nedeniyle usulden reddini savunmuştur.
Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasındaki 07/04/2014 tarihli varlık satın alım ve satımı sözleşmesinin 16.12. maddesinde ihtilaf halinde uyuşmazlığın öncelikle dostane anlaşma çerçevesinde çözümleneceği, dostane anlaşmanın gerçekleşmemesine bağlı olarak bu sözleşmeden doğan veya sözleşmenin ihlali, feshi veya geçersizliği ile ilgili tüm ihtilafların nihai olarak … Ticaret Odası Tahkim Kuralları altında, bu kurallara göre tayin edilecek 3 hakem tarafından çözümleneceği, tahkim yerinin… olacağının düzenlenmiş olduğu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın varlık satın alım ve satışı sözleşmesinin ihlali nedeniyle tazminat istemine dayandığı, tahkim şartının …‘nun 2/2.fıkrası hükmü ile HMK’nun 412. maddesinde kapsamında şekil şartlarını taşıdığı, geçerli ve bağlayıcı olduğu gerekçesiyle davalı tarafın tahkim itirazının kabulü ile, dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara kararın dayandığı deliller ile gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 3,70 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 29/03/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi
YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/4735 Karar: 2017/259 Tarih: 23.01.2017
-
HMK 412. Madde
-
Tahkim Sözleşmesinin Tanımı ve Şekli
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, davacı taşeronun davalı yüklenici ile yaptığı gemi techiz, imalât ve montaj işleri sözleşmesi gereğince hakedişlerden yapılan teminat kesintisi alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece taraflar arasındaki sözleşmenin düzenleme gereğince, davalı süresi içinde tahkim ilk itirazında bulunduğu ve itirazında haklı olduğundan HMK’nın 413/1, 116/1-b maddesi gereğince tahkim itirazının kabulüne ve davanın usulden reddine dair verilen karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Gerçek ya da tüzel kişiler arasında çıkan uyuşmazlıklarda asıl olan uyuşmazlığın devletin bünyesindeki yargı organları-mahkemeler tarafından çözülmesidir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yolları arasında sayılan arabulucuk, tahkim, hakem, bilirkişi vs. gibi yollarla uyuşmazlıkların çözümü tarafların serbest iradesi ya da bu yola başvurmayı zorunlu kılan yasa hükmünün varlığına bağlıdır.
Tahkim yolu, uyuşmazlıkların çözümünde tarafların devlet yargısı yerine hakem olarak adlandırılan özel kişileri görevli ve yetkili kılmalarını ifade eder. Bunun sonucu olarak tahkim çözüm yoluna gidilebilmesi için tarafların tahkim sözleşmesi yapmaları ya da düzenledikleri sözleşmede tahkim şartının bulunması gerekir. Tahkim anlaşması veya tahkim şartındaki uyuşmazlığın hakem veya hakemler kurulunca çözümlenmesine ilişkin irade beyan ve açıklaması tahkim şartı sözleşmesinin temel unsurudur. Tahkim şartı veya anlaşmasının geçerli olabilmesi için yanların tahkim iradesini açıkladıkları tahkim şartı ya da sözleşmede tartışma ve karışıklığa neden olmayacak biçimde açık ve kesin olarak belirtmiş olmaları zorunludur. Dairemiz ve yerleşik Yargıtay içtihatlarında geçerli bir tahkim şartı varlığı veya tahkim anlaşmasının geçerli sayılabilmesi için uyuşmazlığın kesin olarak hakemde çözüleceğinin kararlaştırmış olması gerektiği kesin iradeyi ortadan kaldıran ya da zayıflatan kayıtların tahkim sözleşmesi veya şartını geçersiz-hükümsüz kılacağı kabul edilmektedir. Taraflar sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıkların tümünün tahkim yoluyla çözülebileceğini kararlaştırabilecekleri gibi sadece bir bölümünün tahkim yoluyla çözülebileceğini de kararlaştırabilirler.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince, taraflar arasında imzalanan 03.09.2007 tarihli kapağında 079/2007-4 tarih ve tersane inşaat numarası yazılı sözleşmenin anlaşmazlıkların çözümü başlıklı 37. maddesinde aynen “şirketle yüklenici arasında bu sözleşmenin uygulanmasından doğabilecek her türlü anlaşmazlıklar hakemlik yoluyla çözülecektir. Tarafların seçecekleri hakemler kendi aralarında kabul edecekleri üçüncü kişiyi seçecekler ve bu kurulun vereceği karar geçerli olacaktır. Hakemler TMMOB üyesi olacaklar ve hakemlik masrafları yüklenici tarafından karşılanacaktır. Hakemlik yoluyla çözülmesi mümkün olmayan hususlarda ve sözleşme ve eklerinde belirtilen durumlarda başvuru makamı İstanbul mahkemeleri ve icra daireleridir. “ denilmek suretiyle sözleşmeye tahkim şartı konulmuştur.
Az yukarıda belirtildiği gibi taraflar sözleşmenin bir kısmının uygulanmasından çıkan uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözülmesini kararlaştırabilirlerse de; eldeki davanın dayanağı sözleşmenin tahkim şartını içeren 37. maddesinin birinci fıkrasında sözleşmenin uygulanmasından doğabilecek her türlü anlaşmazlıklar hakemlik yoluyla demek suretiyle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkların tümünün tahkim yoluyla çözümünü kararlaştırdıktan sonra, üçüncü fıkrasında hususlarda ve kelimelerinden sonra “sözleşme ve eklerinde belirtilen durumlarda başvuru makamı İstanbul mahkemeleri ve icra daireleri” demek suretiyle tahkim şartının sözleşmenin bir kısmıyla ilgili olmadığı ve bu hallerde mahkemelerin ve icra dairelerinin görevli olduğunu belirtmek suretiyle tahkim iradelerinin mutlak ve kesin olmadığını ortaya koymuşlardır.
Bu durumda mahkemece sözleşmenin uygulanmasından doğan tüm uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözümlenmesi kararlaştırıldıktan sonra sözleşme ve eklerinde belirtilen durumlarda başvuru makamlarının İstanbul mahkemeleri ve icra daireleri olduğu kabul edilmek suretiyle şeklinde konulan kaydın tahkim iradesinin mutlak ve kesin olmadığı ve bu kaydın tahkim şartını hükümsüz kıldığı kabul edilerek tahkim ilk itirazı reddedilip işin esası incelendikten sonra sonucuna uygun bir karar verilmesi yerine, yanlış değerlendirme yapılarak davanın usulden reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile kararın yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 23.01.2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
6100 sayılı HMK’nın 412/1 maddesine göre “Tahkim Sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır. Sözleşmenin 37. maddesinde … sözleşmenin uygulanmasından doğabilecek her türlü anlaşmazlıklar hakemlik yoluyla çözülecektir… Hakemlik yoluyla çözülmesi mümkün olmayan hususlarda ve sözleşmelerinde belirtilen durumlarda başvuru makamı İstanbul Mahkeme ve İcra Daireleridir.” şeklindeki ayrık durumlar Hakemde çözülmesi mümkün olmayan kısma ilişkin olup hakem şartını ortadan kaldırmayacağından HMK’nın 412/1. maddesindeki uyuşmazlığın kısmen dahi tahkim yoluyla çözülmesine imkân veren hükme aykırı düşeceği kanaatıyla çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/16083 Karar: 2016/17467 Tarih: 13.06.2016
-
HMK 412. Madde
-
Tahkim Sözleşmesinin Tanımı ve Şekli
Davacı vekili, müvekkilinin … Belediyesi Anka Spor Klubü Derneğinde voleybol antrönörü olarak çalıştığını, ücretlerinin ödenmemesi sebebi ile, tahsili için, aralarında organik bağ bulunan … Spor Klubü Derneği ve … aleyhine yaptıkları icra takibine davalı … tarafından itiraz edildiğini belirterek itirazın iptali ve icra takibinin devamına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, … Spor Klübü Derneği ile aralarında organik bağ bulunmadığını belirterek davanın husumet yönünden reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının imzaladığı sözleşmede, voleybol federasyonunun yönetmeliklerine uyacağı ve uyuşmazlıkların voleybol federasyonu hukuk kurulunca incelenerek çözümleneceğinin öngörüldüğü gerekçesi ile göreve dair dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine ve davaya bakmakla Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğuna karar verilmiştir.
Karar süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 Sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, bu bağlamda iş mahkemesinin görevi ve uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözümlenip çözümlenmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca, İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında, iş sözleşmesine veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir.
4857 Sayılı İş Kanununun 4. maddesinin4857 Sayılı İş Kanununun 4. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi uyarınca, “sporcular” hakkında bu kanun hükümleri uygulanmaz
Yargıtay İçtihadları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 23.05.1960 gün, 11-10 Sayılı ve 10.05.1974 gün, 3-44 Sayılı kararları uyarınca, özellikle iş hukukunda istisnaî hükmün genişletilerek değil, dar yorumlanması gerekir. İşçiler yararına düzenlenen hükümlerin, işçiler yararına yorumlanması asıldır.
Sporla doğrudan uğraşan sporcunun İş Kanunu kapsamında kalmadığı açıktır. Ancak doğrudan aktif spor yapmayan, sporcuyu aktif spor yapması için hazırlayan antrenör ile aktif görevi daha çok direktif vermek olan ve takımı başarıya ulaştırma görevi de bulunan teknik direktörün sporcu sayılmaması ve İş Kanunu kapsamında bir işçi olarak kabul edilmesi gerekir. Bu sebeple antrenör veya teknik direktör ile kulüpleri işveren arasındaki iş sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklarının iş mahkemesinde görülmesi gerekir.
İş güvencesine yönelik hükümler dışında, İş Kanununda işçilik alacakları ile ilgili olarak tahkim yoluna gidilmesine yönelik bir düzenleme olmadığından, antrenör veya teknik direktör ile işveren arasındaki uyuşmazlıkların çözümü için, bu kişilerin bağlı bulundukları federasyonun yönetmelik veya genelgelerinde özel hakem veya tahkim kurulunun öngörülmesi iş mahkemesinin görevini ortadan kaldırmaz.
6100 Sayılı Kanun’un 412/1-2. maddesinde6100 Sayılı Kanun’un 412/1-2. maddesinde;” Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır.
Tahkim sözleşmesi, taraflar arasındaki sözleşmenin bir şartı veya ayrı bir sözleşme şeklinde yapılabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan Kanunu’nun 114/1-c maddesinde,mahkemenin görevli bulunması dava şartları arasında; uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiği itirazı ise 116/2. maddesinde ilk itiraz olarak düzenlenmiştir. 117. maddesinde ise, ilk itirazların cevap dilekçesi ile birlikte ileri sürülmesinin zorunlu olduğu dava şartlarından sonra inceleneceği açıklanmıştır.
Somut olayda davacı, davalı … ve dava dışı … Spor Kulübü Derneği arasında organik bağ bulunduğunu iddia ederek her ikisi aleyhine ücret alacağının tahsili amacı ile yaptığı icra takibine, davalı belediyenin itirazı nedeni ile , itirazın iptali istemine dair davayı açmıştır. Dosya içeriğine göre, davacının dava dışı … Spor Kulübü Derneğinde voleybol antrönörü olarak çalıştığı taraflar arasında tartışmasızdır. Yarışma ve müsabakalara aktif sporcu olarak da katılmamıştır. Bu durumda, kulübü ile arasında organik bağ bulunduğu iddiası ile … Belediye Başkanlığına yöneltmiş olduğu davaya bakma görevi iş mahkemelerine aittir. Ayrıca davacının bağlı bulunduğu federasyonun yönetmelik veya genelgelerinde özel hakem veya tahkim şartının öngörülmesi iş mahkemesinin görevini ortadan kaldırmayacaktır. Davacı tarafından imzalanan sözleşmede düzenlenen tahkim şartının ilk itiraz olarak da ileri sürülmemiş olması karşısında davanın bu sebeple usulden reddedilme imkanı bulunmamaktadır. Mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi hatalıdır.
Kabule göre de, mahkeme gerekçesinde tahkim ilk itirazına dair açıklamalarda bulunulmasından sonra 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 413/1. maddesine aykırı olarak görevsizlik kararı verilmesi hatalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan sebepten BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde ilgiliye iadesine, 13.06.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/1687 Karar : 2015/6696 Tarih : 11.05.2015
-
HMK 412. Madde
-
Tahkim Sözleşmesinin Tanımı ve Şekli
Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında taşımadan kaynakla cari hesap ilişkisinin bulunduğunu, müvekkilinin davalıdaki alacağının tahsili için Bakırköy 5. İcra Müdürlüğü’nün 2012/20739 esas sayılı dosyasında takip başlattığını, davalının borca itirazı nedeniyle takibin durduğunu ileri sürerek davalının icra takibine yaptığı itirazın iptaline ve takibin devamına, asıl alacağın % 40’ından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı tarafından yapılan takibin 31.5.2012 tarihli taşıma sözleşmesi nedeniyle düzenlenen navlun alacağı faturasına dayandığını, söz konusu taşıma sözleşmesinde uyuşmazlıkların İstanbul Ticaret Odası Uzlaştırma ve Hakem Bilirkişilik Yönetmeliği uyarınca çözümleneceğinin düzenlenilmesi nedeniyle tahkim itirazında bulunduklarını, müvekkiliyle davalı arasında İ.’dan T.’ye taşınan dava dışı O.G.Mak. San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından satın alınan makinelerin taşınması nedeniyle üst taşıyıcı ve fiili taşıyıcılık ilişkisinin bulunduğunu, müvekkilinin üst taşıyıcı, davacı şirketin ise fiili taşıyıcı olduğunu, taşınan malların davacı alt taşıyıcının kusuru dolayısıyla hasarlandığını, hasarın sigorta teminatı kapsamında sayılmayıp sigorta şirketince ödeme yapılmadığını, O. G. firmasınca hasar bedeli olarak 14.036,10 TL yansıtma faturası düzenlenilerek hasar bedelinin müvekkilinin bu firmadan olan cari alacağından mahsup yoluyla tahsil edildiğini, müvekkilince bu ödeme nedeniyle düzenlenen yansıma faturalarının davalıya gönderilmesine rağmen davalı tarafından iade edildiğini, müvekkilinin davacıdan olan bu alacağı nedeniyle takas ve mahsup def’inde bulunduklarını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasında yazılı bir sözleşmenin varlığının ve bu sözleşmede yer alan tahkim kaydının ispat edilememesi nedeniyle tahkim itirazının yerinde olmadığı, incelenen taraf defterlerinden davacının takip konusu alacak tutarı olan 7.434,85 TL alacaklı olduğu ancak davalını takip sonrasında 14,036,10 TL yansıma faturası düzenleyip defterine kaydettiği, bu faturanın davacı tarafından kabul edilmediği, yansıma faturasının takibe konu alacağın dayanağını oluşturan taşıma sırasında meydana gelen hasardan kaynaklı olduğu, hasarın oluşumunda davacının % 25 oranında kusurunun bulunduğu, davalının takas mahsup def’i gözetilerek davacı alacağının tespit edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüyle Bakırköy 5. İcra Müdürlüğü’nün 2012/20739 Esas sayılı dosyasında alacağın 3.221,85 TL’lik kısmına yönelik itirazın iptaline, takip tarihinden itibaren bu alacağa avans faizi yürütülmek suretiyle takibin devamına, icra inkar ve kötü niyet tazminatı taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dava; CMR hükümlerine tabi taşıma sözleşmesinden kaynaklı alacak nedeniyle yapılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Tarafların sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamının veya birkısmının çözümünü hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmalar tahkim sözleşmesi olarak adlandırılmakta olup yalnızca iki tarafın iradeleriyle tasarrufta bulunabilecekleri konularda tahkim sözleşmesi yapılabilir. İster bağımsız bir tahkim sözleşmesi şeklinde isterse bir tahkim şartı şaklinde yapılsın tahkim sözleşmesinin geçerliliği için aranan temel unsurlar geçerli bir tahkim iradesinin varlığı ve yazılı şekil şartıdır. Tahkim sözleşmesinin tabi olduğu şekil doğrudan doğruya Türkiye’nin tabi olduğu 1958 tarihli New York Sözleşmesi’nin 2. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre tahkim şartından bahsedebilmek için taraflarca imzalanmış yazılı bir anlaşma, karşılıklı mektup teatisi veya telgraf aranmaktadır. Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 4. maddesinde ise; “Yazılı şekil şartının yerine getirilmiş sayılması için tahkim anlaşmasının taraflarca imzalanmış bir belgeye veya taraflar arasında teati edilen mektup, telgraf, teleks, faks gibi iletişim aracına veya elektronik ortama geçirilmiş olması ya da dava dilekçesinde yazılı bir tahkim antlaşmasının varlığının iddia edilmesine davalının verdiği cevap dilekçesinde itiraz edilmemiş olması gerekir. Asıl sözleşmenin bir parçası haline getirilmek amacıyla tahkim şartı içeren bir belgeye yollama yapılması halinde de geçerli bir tahkim anlaşması yapılmış sayılır” hükümlerine yer verilmiştir. Nitekim 6100 sayılı HMK’nın 412. maddesinde New York Sözleşmesi ve Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümlerine eşdeğer nitelikte düzenlemelere yer verilmiştir.
Somut olayda tarflar arasındaki uyuşmazlık; asıl taşıyıcı davalı ile fiili taşıyıcı davacı arasında dava dışı O. G. firmasına ait malların İspanya’dan Türkiye’ye nakliyesine ilişkin taşıma sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Dosya içerisinde yer alan “Yükleme Antlaşması” başlıklı taşıma sözleşmesinin, yazılı şekilde düzenlendiği, taraflarca icap ve kabulün teyitleşilerek yapıldığı anlaşılmaktadır. Bahsi geçen sözleşmede; sözleşme koşullarına 24. saat içide itiraz edilmediği taktirde teyit edilmiş sayılacağı, sözleşmeden doğabilecek uyuşmazlıkların İstanbul Ticaret Odası Tahkim Uzlaştırma ve Hakem Bilirkişilik Yönetmeliği uyarınca çözümleneceği belirtilmektedir. Sözleşme uyarınca davacı firma tarafından taşımanın yapılması, davacı tarafından bu taşımadan kaynaklı navlun alacağının talep edilmesi karşısında davacı tarafından “Yükleme Antlaşması” başlıklı taşıma sözleşmesindeki koşulların tahkim şartı da dahil olmak üzere kabul edildiği sonucuna varılmaktadır. HMK’nın 116. maddesinde tahkim itirazı ilk itirazlar arasında sayılmış olup davalı vekilince süresinde tahkim ilk itirazında bulunulmuştur. Mahkemece yukarıda açıklanan hususlar uyarınca geçerli bir tahkim şartının mevcudiyeti gözetilmeksizin tahkim ilk itirazının reddiyle işin esasının incelenip yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 11/05/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.