0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Diğer Geçici Hukuki Korumalar

HMK Madde 406

(1) Mahkemece, gerekli hâllerde, mal veya haklarla ilgili defter tutulmasına ya da mühürleme işleminin yapılmasına karar verilebilir.

(2) İhtiyati haciz, muhafaza tedbirleri ve geçici düzenleme niteliğindeki kararlar gibi geçici hukuki korumalara ilişkin diğer kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.



HMK Madde 406 Gerekçesi

Bu maddede diğer geçici hukukî korumalar tek tek belirtilmek yerine, ihtiyatî tedbir ve delil tespiti dışında da geçici hukukî korumalar olabileceğine işaret edilmiştir.

Birinci fıkra, 1086 sayılı Kanunda daha ayrıntılı düzenlenmiş olan, ancak aslında geçici hukukî koruma mahiyetinde bulunan, defter tutulması veya mühürleme işlemi yapılması konusundaki düzenlemeye tekabül etmektedir. Esasen bu hüküm olmasa dahi defter tutma ve mühürleme işlemi yapılabilir. Ancak, uygulamada bir tereddüt yaratmamak için özel bir geçici hukukî koruma olarak açıkça vurgulanmıştır.

İkinci fıkrada, diğer geçici hukukî korumaların bu kısımda düzenlenen geçici hukukî korumalar karşısındaki durumu açıklanmıştır. Bu fıkra ile, özellikle uygulamada farklı geçici hukukî korumaların birbirinin yerine kullanılmasının, hatta “ihtiyatî tedbir zımnında ihtiyatî haciz kararı verilmesi” gibi aslında kanuna tamamen aykırı geçici hukukî koruma kararı oluşturulmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Bu Bölümde düzenlenen ihtiyatî tedbir ve delil tespiti dışında, diğer geçici hukukî korumalar kendi özel hükümlerine tâbidir. Bu sebeple, bu Bölüm hükümlerinin doğrudan diğer geçici hukukî korumalara uygulanması mümkün değildir; ayrıca bu şekilde bir uygulama bir çok sakıncayı içinde barındırmaktadır.

1086 sayılı Kanunun Dokuzuncu Babının İkinci Faslında yer alan “Temhir” ve Üçüncü Faslında yer alan “Tahrir” hükümlerinin ayrıca bu Tasarıda sıralanması esası kabul edilmemiştir. Bu işlemlerin ve diğer geçici hukukî koruma işlemlerinin uygulama şekli, çıkarılacak yönetmelikte ayrıca belirtilebilir.


HMK 406 (Diğer Geçici Hukuki Korumalar) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2014/870 Karar : 2016/966 Tarih : 12.10.2016

  • HMK 406. Madde

  • Diğer Geçici Hukuki Korumalar

Dava, kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla yapılan takip nedeniyle borçsuzluğun tespiti ve istirdat istemine ilişkindir.

Yerel Mahkemece, takibe konu senetteki borçlu kefil … adına atılı imzanın sahte olduğu, adı geçen davacının haciz tehdidi altında toplam 10.385,00-TL ödeme yapmak zorunda kaldığı, toplam borç miktarının 51.947,37-TL olduğu, davalılara verilen üç adet senet bedelinin mahsubundan sonra davacı …’un halen 9.750,22-TL borcunun bulunduğu gerekçesiyle, davacı …’un takibe konu senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, kötüniyet tazminatı talebinin reddine, 10.385,00-TLnin istirdadına, davacı ...un ise 10.05.2010 tarihi itibariyle bir miktar borcu bulunduğundan menfi tespit isteminin kısmen kabulüne, istirdat ve kötüniyet tazminatı istemlerinin ise reddine karar verilmiştir.

Davalı-alacaklılar vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Mahkemece davacı …`un ihtiyati haciz kararının infazı sırasında gerçekleşen ikrarı ve kısmi ödemesinin asıl takibe ve bundan doğan itiraz haklarına engel olmadığı gibi haciz tehdidi altında yapılan taahhüdün de geçerli olmayacağı belirtilerek, ilk hükümdeki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiş, kararı davalılar vekili temyize getirmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacı …’un Bolu 1. İcra Dairesinin 2009/7466 sayılı takip dosyasındaki kabul ve taahhüt beyanının haciz tehdidi ve baskı altında imzalanıp imzalanmadığı, varılacak sonuca göre bu davacı yönünden istirdat isteminin kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere, ihtiyati haciz 2004 sayılı İcra İflas Kanununun (İİK) 257 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, alacaklının devam etmekte olan ya da açılacak olan dava veya icra takibi sonucunda, bir para alacağının zamanında ödenmesini güvence altına almak için mahkeme kararı ile borçlunun mallarına (önceden) geçici olarak el konulmasıdır.

2004 sayılı İİK`daki düzenleme uyarınca; rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir. Vadesi gelmemiş borçtan dolayı da borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa ya da taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeye, kaçırmaya veya kendisi kaçmaya hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa, yine alacaklı taraf ihtiyati haciz isteminde bulunabilir.

İhtiyati haciz, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 406/2 maddesinde geçici hukuki koruma olarak düzenlenmiş olup, alacaklıya henüz kesin haciz isteme yetkisinin gelmediği bir dönemde para alacağının zamanında ödenmesi güvencesini sağlamaktadır. Diğer bir deyişle, alacaklı davasında veya icra takibinde haklı çıkarsa (ihtiyati haciz kesin hacze dönüşürse), üzerine ihtiyati haciz konulan mal icra dairesi tarafından satılır ve bedeli ile alacaklının alacağı ödenir. İhtiyati hacizde, borçlunun mallarına önceden geçici olarak el konulduğundan ihtiyati haczin kesin bir etkisi yoktur yani ihtiyati haciz (icrai) kesin hacze çevrilip takip kesinleşmeden, alacaklı ihtiyaten haczedilen malların satılmasını talep edemez.

Dava veya takipten önce konulmuş bulunan ihtiyati haczin kesinleşmesi için ise alacaklının yedi gün içinde borçluya karşı takip talebinde bulunması ya da bir alacak davası açması zorunludur.Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, bir kambiyo senedine dayanarak ihtiyati haciz kararı alınması halinde alacaklı yedi gün içinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapabilir. Bu durumda, borçluya gönderilen ödeme emrine beş gün içinde itiraz edilmemesi durumunda yapılan icra takibi kesinleşir. İhtiyati haciz ise on günlük ödeme süresinin (İİK. 168/2 md.) ödemesiz geçmesi üzerine kendiliğinden kesin hacze dönüşür.

İhtiyati haczin açıklanan bu niteliği uyarınca, ihtiyati haciz kararının infazı aşamasındaki borcu kabul ve ödeme taahhüdünü içeren beyanların icra tehdidi altında yapıldığı ileri sürülebilir ise de; takip kesinleştikten ve ihtiyati haciz kesin hacze dönüştükten sonra borçlunun özgür iradesi ile icra dairesine giderek iradi olarak borcu kabulle ödeme taahhüdünde bulunması halinde, bunun haciz (cebri icra) baskısı ve tehdidi altında yapıldığını kabul etmek olanaksızdır. Kabul iradesinin önüne hiçbir şekilde geçilemeyeceği açıktır.

Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut olaya gelince; davacı alacaklıların talebi üzerine Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.12.2009 gün ve 2009/306 D.İş Esas., 2009/307 D.İş Karar sayılı dosyasında 10.01.2009 tanzim ve 10.03.2009 ödeme tarihli, 35.000,00-TL bedelli bono nedeniyle borçlu … ile kefil … hakkında ihtiyati haciz kararı verildiği,aynı gün Bolu 1. İcra Dairesinin 2009/7466 e. sayılı dosyasında adı geçen borçlular aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi başlatıldığı, yine aynı tarihte alacaklılar vekilinin ihtiyati haciz kararının icrasını talep etmesi üzerine ihtiyati haciz aşamasında 15.12.2009 tarihinde borçluların Küçükberk Köyündeki adresleri ile borçlu …‘un sanayi sitesindeki işyeri adresine gidilerek haciz tutanağı düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bu arada borçlular adına gönderilen ödeme emri ile senet fotokopisini içeren tebligatın parçalarının 23.12.2009 tarihinde kendilerine ayrı ayrı tebliğ edildiği, davacıların borca itiraz etmedikleri gibi ödeme emrinde gösterilen on günlük süre içerisinde borcu da ödemedikleri, 11.05.2010 tarihinde ise davacı …‘un icra dairesine giderek borcun tamamını taksitler halinde ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği, zapta geçirilen beyanını imzaladığı ve aynı tarihte 9.750,00-TL, 09.12.2010 tarihinde de 635,00-TL ödemede bulunduğu görülmektedir. Yerel mahkemece …‘un ihtiyati haciz kararının infazı aşamasında taahhüt ve kısmi ödemede bulunduğu kabul edilmiş ise de icra takibinin itiraz edilmeksizin kesinleştiği, ihtiyati haczin de on günlük ödeme süresinin dolması ile kesin hacze dönüştüğü açıktır. Dava ve takibe konu senetteki imzanın kefil …‘a ait olmadığı halde adı geçen davacının takibin kesinleşmesinden ve ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmesinden yaklaşık beş ay sonra icra dairesine giderek, kendi özgür iradesi ile borcu ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği, yaptığı ödemelerin de bu tarihten sonra olduğu tartışmasızdır. Bu durumda, davacı …`un icra baskısı ve tehdidi altında borcu üstlendiği söylenemez, davacı artık yazılı kabul beyanı ile bağlıdır. Bu durumda mahkemece, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.

Hal böyle olunca yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere 12.10.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/27367 Karar : 2016/14852 Tarih : 27.09.2016

  • HMK 406. Madde

  • Diğer Geçici Hukuki Korumalar

Dairemiz ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, davacının (karşı tarafın) talebinin ihtiyati tedbir mi, yoksa ihtiyati haciz mi olduğu noktasında toplanmaktadır.

Dairemizin “…Öncelikle varılan sonucun anlaşılabilmesi için ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kavramları üzerinde durulması ve bu kavramlar hakkında kısaca bilgi verilmesi gereklidir.

Geçici hukuki koruma ile ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kavramları bir birinden ayrı kavramlardır. Geçici hukuki koruma daha genel ve üst kavram olarak kabul edilirken, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz geçici hukuki korumanın birer türü olarak kabul edilmelidir.

İhtiyati tedbir, geçici hukuki korumaların düzenleme altına alındığı HMK 389 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş iken, ihtiyati haciz İİK 257 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. İİK 257. maddesinde düzenlenen ihtiyati haciz, alacaklının bir para alacağının zamanında ödenmesini güvence altına almak için mahkeme kararı ile borçlunun mallarına (önceden) geçici olarak el konulmasıdır.

İhtiyati haciz, HMK 406/2 maddesinde geçici hukuki koruma olarak kabul edilmiş, ihtiyati haczin şartları ve etkileri ise İİK 257. maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.

“ Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.

Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir:

1 - Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa; 2 - Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa; Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında mu acceliyet kesbeder” şeklindedir. Maddenin birinci fıkrasında vadesi gelmiş borçlar için ihtiyati haciz talep etme koşulları; ikinci fıkrada ise vadesi gelmemiş borçlar için ihtiyati haciz istenebilecek haller düzenlenmiştir.

Gerek birinci, gerekse ikinci fıkra hükümleri dikkate alındığında, ihtiyati haciz talep edebilmek için, öncelikle ortada bir para borcunun bulunması, bir diğer deyişle ihtiyati haciz talep eden kişinin talep konusu borcun alacaklısı sıfatına sahip olması gerekir.

Maddenin birinci fıkrasına göre ihtiyati haciz isteyebilmek için, alacağın kural olarak vadesinin gelmiş olması gerekir. Vadesi gelmiş borçlar için ihtiyati haciz istenebilmesinin diğer bir şartı ise alacak rehin ile temin edilmemiş olmalıdır. Rehin ile temin edilmiş olan bir alacak teminata haiz olduğu için ihtiyati hacize gerek yoktur.

Fakat rehinli malın kıymetinin rehinli alacağı karşılamayacağı tahmin ediliyorsa, karşılanamayacağı (açık kalacağı) tahmin edilen bölümü için, ihtiyat haciz istenebilir. Yine alacağın rehin ile temin edilmiş olmasına rağmen, istisna olarak, ilk önce rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapmak zorunluluğu olmayan hallerde, alacaklı (rehinle temin edilmiş olan alacağı için) ihtiyat haciz isteyebilir (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El kitabı, Türkmen Kitabevi, İstanbul 2004, s. 883).

Yukarıda belirtilen şartların bulunması halinde, vadesi gelmiş bir borcun alacaklısı başka bir şart aranmaksızın ihtiyati haciz isteme hakkına sahiptir. Vadesi gelmemiş bir borçtan dolayı ihtiyati haciz talep edilebilmesi ise; İİK.’nun 257 maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Söz konusu fıkraya göre, borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa, borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa, bu hallerde ihtiyati haciz talep edilebilecektir. İhtiyati tedbir ise; 6100 sayılı HMK 389 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Davanın açılması ile hüküm arasında geçen zaman içinde müddeabihin çeşitli şekillerde istenmeyen değişikliklere maruz kalması veya maruz bırakılması mümkündür. Bu değişiklikler sonucu davanın sonunda elde edilecek hükmün icrası, mümkün olmayabilir veya çok güçleşebilir. İşte ortaya çıkan bu tehlikeyi bertaraf etmek amacıyla ihtiyati tedbir müessesesi kabul edilmiştir.(Pekcanıtez H.; Atalay O.; Özekes M., Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, 13. Basım, Ankara 2012, S. 873)

HMK’ nun 389. maddesinde ihtiyati tedbirin şartları düzenlenmiş olup, söz konusu maddede; meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ya da tamamen imkânsız hâle geleceği veya gecikmesinde sakınca bulunması yahut ciddi bir zararın ortaya çıkacağı endişesi bulunan hâller, genel bir ihtiyatî tedbir sebebi ve şartı olarak kabul edilmiştir. Mahkemece, ihtiyatî tedbir yargılamasının gerektirdiği inceleme ve ispat kuralları dikkate alınarak, yapılan incelemeden sonra, bu sakınca veya zararı ortadan kaldıracak tedbire karar verilmesi mümkün olacaktır.

İhtiyatî tedbirde asıl olan ihtiyatî tedbire esas olan bir hakkın bulunması ve bir ihtiyatî tedbir sebebinin ortaya çıkmasıdır. Bunlar ihtiyatî tedbirin temel şartlarını oluştururlar. Maddede bu iki hususa yer verilmiş ihtiyatî tedbire ilişkin hak ve özellikle ihtiyatî tedbir sebebi genel olarak belirtilmiştir. Tedbir talebinin kabulü veya reddi bir kısım genel ilkeler konularak hakime bırakılmış, ancak ihtiyati tedbirin uyuşmazlık konusu hakkında verileceğini düzenlemiştir.

İhtiyati tedbire esas olan hakkın iyi belirlenmesi gerekir. Taraflar arasında çekişmeli olan şey veya yargılama konusunu oluşturan hak, aynı zamanda tedbirin konusu hakkı da oluşturacaktır. Kanun, “uyuşmazlık konusu hakkında” diyerek bu hususa vurgu yapmıştır (m. 389/1). Ancak, özellikle dikkat edilmesi gereken husus, diğer geçici hukuki korumaların alanına giren konularda ihtiyati tedbire karar verilmemesidir. Bu sebeple, para alacakları konusunda özel ve istisnai durumlar dışında asıl geçici hukuki koruma ihtiyati hacizdir. Keza, diğer özel hükümlerde açıkça farklı bir geçici hukuki korumadan bahsedilmişse, bu durumda da o çerçevede bir karar verilmeli, ihtiyati tedbir kararı verilmemelidir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, a.g.e., s. 877).

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için ihtiyati haczin, ihtiyati tedbirden farkına da kısaca değinilmesi gereklidir; ihtiyati haciz yalnız para (ve teminat) alacakları hakkındaki davalarda (veya icra takiplerinde) söz konusu olduğu halde, ihtiyati tedbir kural olarak paradan başka şeyler (haklar, taşınır ve taşınmaz mallar) hakkındaki davalarda alınır. İhtiyat tedbirde çekişmeli ve bu nedenle dava konusu olan şey (mesela, taşınır veya taşınmaz bir mal) hakkında önleyici nitelikte tedbir alınır; buna karşılık ihtiyati hacizde; alacaklıya henüz kesin haciz isteme yetkisinin (m.78;37) gelmediği bir dönemde, alacaklının para alacağının zamanında ödenmesi güvence altına alınır.

İhtiyati hacizde (ihtiyaten) haczedilen mallar üzerinde (bu malların borçluya ait olduğu hakkında) bir çekişme yoktur ve bu nedenle bu mallar alacaklının açtığı veya yaptığı (veya açmayı veya yapmayı düşündüğü) bir dava veya icra takibinin konusu değildir. Oysa, ihtiyati tedbirde, üzerine ihtiyati tedbir konulan mallar, çekişmeli olup, davacının açmış olduğu veya ilerde açmayı düşündüğü bir davanın konusudur. Taşınmaz mallar üzerine ihtiyati tedbir konulması halinde, genellikle taşınmazın başkasına devrinin yasaklanmasına (ferağdan men`ine) de karar verilmektedir ve üzerine ihtiyati tedbir konulan taşınmaz başkasına satılamamaktadır/ devredilememektedir.

Oysa, borçlu, üzerine ihtiyati haciz konulmuş olan taşınmazını başkasına satabilir/devredebilir (İİK m.26l, m.91). İhtiyati hacizde alacaklı ihtiyati haciz kesin hacze dönüşürse, üzerine ihtiyati haciz konulmuş olan mal icra dairesi tarafından satılır ve bedeli ile alacaklının alacağı ödenir. Oysa ihtiyati tedbirde, davacı davayı kazanırsa, üzerine ihtiyati tedbir konulmuş olan mal aynen davacıya verilir (teslim edilir). İhtiyati haciz ile ihtiyati tedbir arasındaki bu açık farka rağmen, uygulamada ihtiyati haciz yerine hatalı olarak ihtiyati tedbir kararı verildiği görülmektedir.

Bahsedilmesi gereken bir diğer husus ise hukukun uygulanmasıdır. 6100 sayılı HMK’nun 33. maddesine göre hâkim, Türk hukukunu resen uygulayacaktır. Maddedeki “Türk hukuku” terimi kanunların yanı sıra mevzuat ile örf ve adet hukukunu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri de kapsamaktadır. Davacı, dava nedenini yani dayandığı olayları bildirmekle yetinir. Bu olaylara uygulanacak hukuk kurallarını bulmak ve uygulamak, başka bir söyleyişle bu olayların hukuksal niteliğini ve nedenini tayin etmek Türk yasalarını kendiliğinden (re’sen) uygulamakla yükümlü olan (HMK.33) hakime aittir. ((HGK`nun 2013/21-1791 Esas 2013/1676 Karar sayılı kararı)

Somut olay gelince; davacı vekili her ne kadar ihtiyati tedbir istemiş ise de, davacının amacı para alacağını teminat altına almak olduğuna göre, HMK 33 üncü maddesindeki “uygulanacak hukuk normunun resen hakimce tespit edilmesi ve uygulanması hakime aittir” ilkesi gereğince talep hakkında ihtiyati haciz hükümlerinin uygulanması ve bu hükümler çerçevesinde talebin değerlendirilmesi gereklidir. Ayrıca dava konusu tazminat istemi olduğuna göre, HMK 389 maddesi gereğince ihtiyati tedbirin sadece “uyuşmazlık konusu hakkında” verilebilmesi karşısında talebin ihtiyati tedbir olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir. (HGK`nun 2013/21-1791 Esas 2013/1676 Karar sayılı kararı) Bu itibarla talebin ihtiyati haciz olduğu ve Dairemizce esas hakkında temyiz incelemesi yapılmasının mümkün olduğu anlaşılarak dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Karşı taraf (Davacı) vekili, 04.12.2015 tarihinde açtığı dava ile, müvekkilinin 08/09/2008-01/12/2015 tarihleri arasında davalıya ait hastanede radyoloji uzmanı olarak çalıştığını, aylık ücretinin 15.500,00 TL olduğunu, davacının ücretlerinin ödenmemesi nedeni ile iş akdini haklı nedenle feshettiğini, fazla mesai yaptığını, milli bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını, şua izin alacağı olduğunu iddia ederek kıdem tazminatı, şua izni, fazla mesai, milli bayram ve genel tatil ücreti ile 2014 Temmuz ve 2015 Kasım ayına ait ücretlerinden oluşan toplam 109.000,00 TL alacağın tahsilini ve davalı hakkında İş Mahkemelerinde açılan davaların yoğunluğu, yapılan icra takiplerinin birden fazla oluşu, piyasaya aşırı borçlanması, şirketin el değiştirmesi ve işçi alacaklarının ödenmemesi için mal kaçırmaya yönelik eylemlerde bulunması nedenleri ile alacakların tahsil kabiliyetinin ortadan kalkmaması için davalının İzmir SGK İl Müdürlüğü`ndeki hak ve alacaklarına dava değeri kadar teminatsız ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz şerhi işlenmesini talep etmiştir.

Davalı (itiraz eden )vekili, davacının iddialarının asılsız olduğunu beyanla davanın reddini istemiştir.

Mahkeme, 28.12.2015 tarihinde Tensip Tutanağının 6 numaralı ile bendi ile “davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile SGK İzmir İl Müdürlüğüne bu hususta müzekkere yazılmasına, masrafın davacı tarafından karşılanmasına” şeklinde ihtiyati tedbir kararı vermiştir.

08.01.2016 tarihinde dava dilekçesi ve tensip tutanağı davalı tarafa tebliğ edilmiştir. 07.12.2015 tarihinde ise bu hususta müzekkere yazıldığı ve SGK İzmir İl Müdürlüğü`nün 25.12.2015 tarihinde davalının 109.000,00 TL tutarındaki alacağına bloke konulduğu belirtilmiştir.

Davalı vekili, 15.01.2016 tarihli dilekçesi ile dava konusu olmayan hakediş için ihtiyati tebdir kararı verilemeyeceğini, ihtiyati tedbir şartlarının oluşmadığını belirterek ihtiyati tedbire itiraz etmiştir.

Mahkemece duruşma açılmadan evrak üzerinde yapılan inceleme ile kararın yerinde olduğu gerekçesi ile itirazın reddine karar vermiştir. Görüldüğü üzere ihtiyati tedbir şeklinde verilse de esasında ortada bir ihtiyati haciz kararı sözkonusudur.

2004 sayılı İcra İflas Kanunu`nun 257.maddesinde, “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir. Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir: 1 – Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa; 2 – Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlâl eden hileli işlemlerde bulunursa; Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder.”;

258.maddesinde, “İhtiyati hacze 50 nci maddeye göre yetkili mahkeme tarafından karar verilir. Alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeğe mecburdur. Mahkeme iki tarafı dinleyip dinlememekte serbesttir. İhtiyatî haciz talebinin reddi halinde alacaklı istinaf yoluna başvurabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir.”

265.maddesinde ise; “Borçlu kendisi dinlenmeden verilen ihtiyatî haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata karşı; huzuruyla yapılan hacizlerde haczin tatbiki, aksi hâlde haciz tutanağının kendisine tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde mahkemeye müracaatla itiraz edebilir. Menfaati ihlâl edilen üçüncü kişiler de ihtiyatî haczi öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içinde ihtiyatî haczin dayandığı sebeplere veya teminata itiraz edebilir. Mahkeme, gösterilen sebeplere hasren tetkikat yaparak itirazı kabul veya reddeder. İtiraz eden, dilekçesine istinat ettiği bütün belgeleri bağlamaya mecburdur. Mahkeme, itiraz üzerine iki tarafı davet edip gelenleri dinledikten sonra, itirazı varit görürse kararını değiştirebilir veya kaldırabilir. Şu kadar ki, iki taraf da gelmezse evrak üzerinde inceleme yapılarak karar verilir. İtiraz üzerine verilen karara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir. İstinaf yoluna başvuru, ihtiyatî haciz kararının icrasını durdurmaz.” hükümleri yeralmaktadır.

İİK’nun 257 ve devamı maddelerindeki düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava 04.12.2015 tarihinde açılmış daha tensip aşamasında hiçbir delil toplanmamış iken ihtiyati tedbir (aslında ihtiyati haciz) kararı verilmiştir. Ortada yapılan bir yargılama, alınan bir bilirkişi raporu bulunmamaktadır. Bu itibarla dava konusu edilen alacakların varlığı ya da yokluğu veya miktarı belli değildir ve yargılamayı gerektirmektedir. Bu durumda ihtiyati haciz talep eden davacının, alacaklarını ve ihtiyati haciz sebeplerinin varlığını ihtiyati haciz kararı verilmesini gerektirir biçimde delillendirdiği söylenemez. Başka bir anlatımla davacı ihtiyati haciz için gerekli olan “yaklaşık ispat” yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Bu nedenle ihtiyati tedbire (hacze) itirazın kabulü ile verilen ihtiyati tedbirin (haczin) kaldırılması gerekirken itirazın reddi hatalı olmuştur.” gerekçesi ile verdiği bozma kararının usul ve yasaya uygun olmasına, yerleşik uygulamanın da bu yönde bulunmasına göre direnme kararının yerinde olmadığı anlaşıldığından, temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun Geçici Ek 2 inci maddesi uyarınca yetkili ve görevli YARGITAY HUKUK GENEL KURULU`NA GÖNDERİLMESİNE, 27/09/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/3164 Karar : 2015/5052 Tarih : 15.10.2015

  • HMK 406. Madde

  • Diğer Geçici Hukuki Korumalar

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkin olup,

Mahkemece davanın kısmen kabulüne dari verilen karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece davalının temyiz talebi süre yönünden incelenmiş, 25.06.2014 tarihli ek kararla temyizin süresinde yapılmadığı kabul edilerek temyiz istemi süre yönünden reddedilmiş, ek karar davalı tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

Mahkeme kararı davalıya Tebligat Kanunu`nun 35. maddesine göre tebliğ edilmiştir.

Tebligat Kanunu`nun 35. maddesi gereğince eski adreste tebligat yapılabilmesi için; muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin tespit edilmemiş olması gerekir.

Muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi tespit edilmiş ise tebligatın belirlenen adreste yapılması zorunludur. Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine tebligat çıkarılmaksızın doğrudan eski adreste 35. maddeye göre tebligat yapılamaz.

Mahkemece davalı Mehmet Bahçeli’nin adres kayıt sistemindeki adresi tespit edilmeden, dava dilekçesinde yazılı “….E…. Mah. İ.. M… Sk. No:… Bandırma” adresine Tebligat Kanunu`nun 35. maddesine göre tebligat çıkarılmıştır.

UYAP üzerinden araştırıldığında, davalının adres kayıt sistemindeki adresinin, davalının temyiz dilekçesinde ve mahkemenin temyiz isteminin reddi kararının temyizine ilişkin dilekçesinde de yazılı olan “…. E..Mah. A..Cad. No:../.. Bandırma” olduğu görülmektedir.

Bu durumda mahkeme kararının davalıya usulüne uygun tebliğ edilmediği açıktır. 7201 sayılı Tebligat Kanunu`nun 31. maddesine göre davalının bildirdiği öğrenme tarihine göre temyizin yasal süre içerisinde yapıldığı anlaşıldığından, mahkemenin temyiz isteminin süre yönünden reddine dair ek kararının bozularak kaldırılmasına karar verildikten sonra dosyanın esası incelendi.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2-Davacı tarafından davadan önce delil tesbiti isteminde bulunulmuş ve istemin kabul edilerek Bandırma 1.Asliye Hukuk Mahkemesince iki kez delil tesbiti yapılmış ve mahkemenin 2011/28 D.iş ve 2011/40 D.iş sayılı iki ayrı tespit dosyasına bilirkişi raporu sunulmuştur.

Delil tesbiti dosyaları kapsamında davacı tarafından 695,00 TL delil tesbiti gideri yapıldığı anlaşılmaktadır.

Mahkemece davacı yanca yapılan delil tesbiti giderleri yargılama giderlerine katılmamış, aksine dava konusu eksik işler bedeli alacağına katılarak hüküm altına alınmıştır. Oysa 22.03.1976 tarih ve 1/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince davanın açılmasından önce yapılan delil tespit giderleri yargılama giderlerinden sayılmaktadır.

Bu içtihat 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun yürürlüğe girmesinden sonra da değişikliğe uğramamış olup geçerliliğini sürdürmektedir.

6100 sayılı HMK’nın 400-406 maddeleri uyarınca yapılan delillerin tesbitine ilişkin giderler aynı Kanun`un 323-333 maddelerinde yer alan yargılama giderlerindendir. Yine davadan önce gönderilen alacağın ödenmesi ihtarı için yapılan giderler de yargılama giderlerinden olup, yargılama giderlerinin dökümü içerisinde gösterilerek davadaki haklılık oranına göre taraflara paylaştırılması gerekir.

O halde, mahkemece delil tesbiti giderlerinin ve ihtarname giderlerinin yargılama giderleri kapsamında değerlendirilerek davadaki haklılık oranına göre taraflara paylaştırılması gerekirken, yazılı şekilde müdeabih eklenerek hüküm altına alınması doru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.

Yukarıda 1.bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2.bent uyarınca hükmün kabulü ile davalı yararına ( BOZULMASINA), karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas: 2013/16525 Karar: 2014/9119 Tarih: 08.07.2014

  • HMK 406. Madde

  • Diğer Geçici Hukuki Korumalar

Uyuşmazlık, 4162 TL eski hale getirme bedeli ve 3.000 TL onarım süresi kirası olmak üzere toplam 7.162 TL’nin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 2.262 TL alacağın tahsiline karar verilmesi üzerine, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına, takdirde de bir isabetsizlik olmamasına göre temyiz eden davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davalı vekilinin hüküm altına alınan tazminat miktarına ilişkin temyiz itirazlarına gelince;

Davada dayanılan ve hükme esas alınan 01.07.2012 başlangıç tarihli ve on yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşme ile kiralanan eczane olarak kullanılmak üzere davalıya kiralanmıştır. Sözleşmenin kiralanan yerin şimdiki bölümüne göre kiralanan “boş” olarak kiraya verilmiştir. Sözleşmenin özel şartlar bölümü kiracının kiralananda mal sahibinin haberi olmadan tadilat yapamayacağı, özel kiracının mal sahibine verdiği 1.000 TL güvence parası ile 1.400 TL peşinatı yapacağı tadilata mahsup edemeyeceği, kiracının daireyi boşaltıp giderken doğacak herhangi bir zarar ve ziyanı mal sahibinin güvence parasından gidereceği, güvence parasının yapılacak zarar ve ziyanı karşılamaması halinde, aşan kısmı kiracının karşılayacağı ve de, kiracı tarafından eczane nedeniyle dükkanın kapı camekanları vs’nin tamiratının yapıldığı, kiracının çıkmasından sonra olduğu gibi mal sahibine bırakılacağı kararlaştırılmıştır. Bu şartlar geçerli olup tarafları bağlar. Davalının sözleşme konusu kiralananı kiralayıp, kiralama amacına uygun şekilde bir takım tadilatlar yaptıktan sonra, kullanmaya başlamadan tahliye etmesi üzerine, davacı tarafından Diyarbakır 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2012 / 44 Değişik İş sayılı dosyası ile 01.08.2012 tarihinde tespit yaptırılmış, yapılan inceleme sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda kiralananda WC’ye kapı takılması, WC’de sökülen fayansların tekrar yapılması, soyunma kabini yapılması, kolonlara MDF kaplama yapılması, MDF raf yapılması ve dükkanın duvarlarına plastik boya yapılması bedelinin 4.162.96 TL olduğu belirtilmiştir. Bilirkişi raporu davalıya tebliğ edilmemiştir. Davacı 17.09.2012 tarihinde açmış olduğu işbu dava ile, tespit bilirkişisi raporu ile belirlenen zarar miktarının ve tadilatlar nedeniyle mahrum kaldığı iki aylık kira parasının tahsilini talep etmektedir. Yargılama sırasında davalı taraf tespit raporuna itirazlarını bildirmiş ise de, mahkemece yeni bilirkişi incelemesi yaptırılmamıştır.

Delil tespiti konusu 1086 Sayılı HMUK’nun 368-374 (6100 Sayılı HMK’nun 400-406) maddelerinde düzenlenmiştir. Bu kısımda tespit raporuna itiraz konusunda açık düzenleme yer almamakla birlikte yasanın 373. maddesinin yollaması ile aynı yasanın 283. maddesine göre tespit yokluğunda yapılan tarafın bir haftalık süre içinde tespit sonucu alınan bilirkişi raporuna itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu süre 6100 Sayılı HMK’nun 281. maddesinde iki hafta olarak düzenlenmiştir Bu rapora itiraz edilmez ya da itiraz süresi geçirilirse tespit bilirkişisi raporu taraflar bakımından kesinleşir. Ancak davalıya yokluğunda yapılan tespit sonucu alınan bilirkişi raporu tebliğ edilmemiştir. Bu itibarla davalı tarafın yokluğunda yapılan tespit sonrasında alınan ve itiraza uğrayan, tespit raporunun hükme esas alınması usul ve yasaya aykırıdır. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 334 maddesi (mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 266. maddesi) hükmü gereği kiracı kiralananı ne durumda teslim almışsa, kira sözleşmesinin bitiminde o durumda geri vermekle yükümlüdür. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, tespit raporunda belirlenen bulgulardan hareketle dosya üzerinden konusunun uzmanı bir bilirkişi kurulu marifeti ile inceleme yaptırılarak, tespit raporunda varlığı belirtilen ve eski hale getirilmesi istenen alacak kalemlerinden her birinin söz konusu alacak kalemlerinin onarımı için gereken masraf tutarı ile bu onarımın yapılabilmesi için gerekli süre konusunda dayanakları gösterilmiş, denetime elverişli bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda 2 no’lu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 08.07.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/6242 Karar : 2016/4085 Tarih : 23.02.2016

  • HMK 406. Madde

  • Diğer Geçici Hukuki Korumalar

Davalı, davacı tarafından açılan işçilik alacakları davasında yerel mahkemenin tensip kararı gereğince vermiş olduğu ihtiyati tedbir kararına itirazının kabulü ile … İl Müdürlüğü nezdinde bulunan hakedişi üzerine konulan tedbirin (blokenin) kaldırılmasını istemiştir.

Mahkemece itirazın reddine karar verilmiştir.

Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Öncelikle varılan sonucun anlaşılabilmesi için ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kavramları üzerinde durulması ve bu kavramlar hakkında kısaca bilgi verilmesi gereklidir.

Geçici hukuki koruma ile ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kavramları bir birinden ayrı kavramlardır. Geçici hukuki koruma daha genel ve üst kavram olarak kabul edilirken, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz geçici hukuki korumanın birer türü olarak kabul edilmelidir.

İhtiyati tedbir, geçici hukuki korumaların düzenleme altına alındığı HMK 389 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş iken, ihtiyati haciz İİK 257 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. İİK 257. maddesinde düzenlenen ihtiyati haciz, alacaklının bir para alacağının zamanında ödenmesini güvence altına almak için mahkeme kararı ile borçlunun mallarına (önceden) geçici olarak el konulmasıdır.

İhtiyati haciz, HMK 406/2 maddesinde geçici hukuki koruma olarak kabul edilmiş, ihtiyati haczin şartları ve etkileri ise İİK 257. maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.

“ Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.

Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir:

1 - Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa;

2 - Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa;

Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder” şeklindedir.

Maddenin birinci fıkrasında vadesi gelmiş borçlar için ihtiyati haciz talep etme koşulları; ikinci fıkrada ise vadesi gelmemiş borçlar için ihtiyati haciz istenebilecek haller düzenlenmiştir.

Gerek birinci, gerekse ikinci fıkra hükümleri dikkate alındığında, ihtiyati haciz talep edebilmek için, öncelikle ortada bir para borcunun bulunması, bir diğer deyişle ihtiyati haciz talep eden kişinin talep konusu borcun alacaklısı sıfatına sahip olması gerekir.

Maddenin birinci fıkrasına göre ihtiyati haciz isteyebilmek için, alacağın kural olarak vadesinin gelmiş olması gerekir. Vadesi gelmiş borçlar için ihtiyati haciz istenebilmesinin diğer bir şartı ise alacak rehin ile temin edilmemiş olmalıdır. Rehin ile temin edilmiş olan bir alacak teminata haiz olduğu için ihtiyati hacize gerek yoktur.

Fakat rehinli malın kıymetinin rehinli alacağı karşılamayacağı tahmin ediliyorsa, karşılanamayacağı (açık kalacağı) tahmin edilen bölümü için, ihtiyat haciz istenebilir. Yine alacağın rehin ile temin edilmiş olmasına rağmen, istisna olarak, ilk önce rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapmak zorunluluğu olmayan hallerde, alacaklı (rehinle temin edilmiş olan alacağı için) ihtiyat haciz isteyebilir (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El kitabı, Türkmen Kitabevi, İstanbul 2004, s. 883).

Yukarıda belirtilen şartların bulunması halinde, vadesi gelmiş bir borcun alacaklısı başka bir şart aranmaksızın ihtiyati haciz isteme hakkına sahiptir.

Vadesi gelmemiş bir borçtan dolayı ihtiyati haciz talep edilebilmesi ise; İİK.’nun 257 maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Söz konusu fıkraya göre, borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa, borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa, bu hallerde ihtiyati haciz talep edilebilecektir.

İhtiyati tedbir ise; 6100 sayılı HMK 389 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Davanın açılması ile hüküm arasında geçen zaman içinde müddeabihin çeşitli şekillerde istenmeyen değişikliklere maruz kalması veya maruz bırakılması mümkündür. Bu değişiklikler sonucu davanın sonunda elde edilecek hükmün icrası, mümkün olmayabilir veya çok güçleşebilir. İşte ortaya çıkan bu tehlikeyi bertaraf etmek amacıyla ihtiyati tedbir müessesesi kabul edilmiştir.(Pekcanıtez H.; Atalay O.; Özekes M., Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, 13. Basım, Ankara 2012, S. 873)

HMK’ nun 389. maddesinde ihtiyati tedbirin şartları düzenlenmiş olup, söz konusu maddede; meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ya da tamamen imkânsız hâle geleceği veya gecikmesinde sakınca bulunması yahut ciddi bir zararın ortaya çıkacağı endişesi bulunan hâller, genel bir ihtiyatî tedbir sebebi ve şartı olarak kabul edilmiştir. Mahkemece, ihtiyatî tedbir yargılamasının gerektirdiği inceleme ve ispat kuralları dikkate alınarak, yapılan incelemeden sonra, bu sakınca veya zararı ortadan kaldıracak tedbire karar verilmesi mümkün olacaktır.

İhtiyatî tedbirde asıl olan ihtiyatî tedbire esas olan bir hakkın bulunması ve bir ihtiyatî tedbir sebebinin ortaya çıkmasıdır. Bunlar ihtiyatî tedbirin temel şartlarını oluştururlar. Maddede bu iki hususa yer verilmiş ihtiyatî tedbire ilişkin hak ve özellikle ihtiyatî tedbir sebebi genel olarak belirtilmiştir. Tedbir talebinin kabulü veya reddi bir kısım genel ilkeler konularak hakime bırakılmış, ancak ihtiyati tedbirin uyuşmazlık konusu hakkında verileceğini düzenlemiştir.

İhtiyati tedbire esas olan hakkın iyi belirlenmesi gerekir. Taraflar arasında çekişmeli olan şey veya yargılama konusunu oluşturan hak, aynı zamanda tedbirin konusu hakkı da oluşturacaktır. Kanun, “uyuşmazlık konusu hakkında” diyerek bu hususa vurgu yapmıştır (m. 389/1). Ancak, özellikle dikkat edilmesi gereken husus, diğer geçici hukuki korumaların alanına giren konularda ihtiyati tedbire karar verilmemesidir. Bu sebeple, para alacakları konusunda özel ve istisnai durumlar dışında asıl geçici hukuki koruma ihtiyati hacizdir. Keza, diğer özel hükümlerde açıkça farklı bir geçici hukuki korumadan bahsedilmişse, bu durumda da o çerçevede bir karar verilmeli, ihtiyati tedbir kararı verilmemelidir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, a.g.e., s. 877).

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için ihtiyati haczin, ihtiyati tedbirden farkına da kısaca değinilmesi gereklidir; ihtiyati haciz yalnız para (ve teminat) alacakları hakkındaki davalarda (veya icra takiplerinde) söz konusu olduğu halde, ihtiyati tedbir kural olarak paradan başka şeyler (haklar, taşınır ve taşınmaz mallar) hakkındaki davalarda alınır. İhtiyat tedbirde çekişmeli ve bu nedenle dava konusu olan şey (mesela, taşınır veya taşınmaz bir mal) hakkında önleyici nitelikte tedbir alınır; buna karşılık ihtiyati hacizde; alacaklıya henüz kesin haciz isteme yetkisinin (m.78;37) gelmediği bir dönemde, alacaklının para alacağının zamanında ödenmesi güvence altına alınır.

İhtiyati hacizde (ihtiyaten) haczedilen mallar üzerinde (bu malların borçluya ait olduğu hakkında) bir çekişme yoktur ve bu nedenle bu mallar alacaklının açtığı veya yaptığı (veya açmayı veya yapmayı düşündüğü) bir dava veya icra takibinin konusu değildir. Oysa, ihtiyati tedbirde, üzerine ihtiyati tedbir konulan mallar, çekişmeli olup, davacının açmış olduğu veya ilerde açmayı düşündüğü bir davanın konusudur. Taşınmaz mallar üzerine ihtiyati tedbir konulması halinde, genellikle taşınmazın başkasına devrinin yasaklanmasına (ferağdan men’ine) de karar verilmektedir ve üzerine ihtiyati tedbir konulan taşınmaz başkasına satılamamaktadır/devredilememektedir.

Oysa, borçlu, üzerine ihtiyati haciz konulmuş olan taşınmazını başkasına satabilir/devredebilir (İİK m.26l, m.91). İhtiyati hacizde alacaklı ihtiyati haciz kesin hacze dönüşürse, üzerine ihtiyati haciz konulmuş olan mal icra dairesi tarafından satılır ve bedeli ile alacaklının alacağı ödenir. Oysa ihtiyati tedbirde, davacı davayı kazanırsa, üzerine ihtiyati tedbir konulmuş olan mal aynen davacıya verilir (teslim edilir). İhtiyati haciz ile ihtiyati tedbir arasındaki bu açık farka rağmen, uygulamada ihtiyati haciz yerine hatalı olarak ihtiyati tedbir kararı verildiği görülmektedir.

Bahsedilmesi gereken bir diğer husus ise hukukun uygulanmasıdır. 6100 sayılı HMK’nun 33. maddesine göre hâkim, Türk hukukunu resen uygulayacaktır. Maddedeki “Türk hukuku” terimi kanunların yanı sıra mevzuat ile örf ve adet hukukunu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri de kapsamaktadır. Davacı, dava nedenini yani dayandığı olayları bildirmekle yetinir. Bu olaylara uygulanacak hukuk kurallarını bulmak ve uygulamak, başka bir söyleyişle bu olayların hukuksal niteliğini ve nedenini tayin etmek Türk yasalarını kendiliğinden (re’sen) uygulamakla yükümlü olan (HMK.33) hakime aittir. ((HGK’nun 2013/21-1791 Esas 2013/1676 Karar sayılı kararı)

Somut olay gelince; davacı vekili her ne kadar ihtiyati tedbir istemiş ise de, davacının amacı para alacağını teminat altına almak olduğuna göre, HMK 33 üncü maddesindeki “uygulanacak hukuk normunun resen hakimce tespit edilmesi ve uygulanması hakime aittir” ilkesi gereğince talep hakkında ihtiyati haciz hükümlerinin uygulanması ve bu hükümler çerçevesinde talebin değerlendirilmesi gereklidir. Ayrıca dava konusu tazminat istemi olduğuna göre, HMK 389 maddesi gereğince ihtiyati tedbirin sadece “uyuşmazlık konusu hakkında” verilebilmesi karşısında talebin ihtiyati tedbir olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir. (HGK’nun 2013/21-1791 Esas 2013/1676 Karar sayılı kararı) Bu itibarla talebin ihtiyati haciz olduğu ve Dairemizce esas hakkında temyiz incelemesi yapılmasının mümkün olduğu anlaşılarak dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Karşı taraf (Davacı) vekili, 04.12.2015 tarihinde açtığı dava ile, müvekkilinin 08/09/2008-01/12/2015 tarihleri arasında davalıya ait hastanede radyoloji uzmanı olarak çalıştığını, aylık ücretinin 15.500,00 TL olduğunu, davacının ücretlerinin ödenmemesi nedeni ile iş akdini haklı nedenle feshettiğini, fazla mesai yaptığını, milli bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını, şua izin alacağı olduğunu iddia ederek kıdem tazminatı, şua izni, fazla mesai, milli bayram ve genel tatil ücreti ile 2014 Temmuz ve 2015 Kasım ayına ait ücretlerinden oluşan toplam 109.000,00 TL alacağın tahsilini ve davalı hakkında … ve 2 inci İş Mahkemelerinde açılan davaların yoğunluğu, yapılan icra takiplerinin birden fazla oluşu, piyasaya aşırı borçlanması, şirketin el değiştirmesi ve işçi alacaklarının ödenmemesi için mal kaçırmaya yönelik eylemlerde bulunması nedenleri ile alacakların tahsil kabiliyetinin ortadan kalkmaması için davalının … İl Müdürlüğü’ndeki hak ve alacaklarına dava değeri kadar teminatsız ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz şerhi işlenmesini talep etmiştir.

Davalı (itiraz eden )vekili, davacının iddialarının asılsız olduğunu beyanla davanın reddini istemiştir.

Mahkeme, 28.12.2015 tarihinde Tensip Tutanağının 6 numaralı ile bendi ile “davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile … İl Müdürlüğüne bu hususta müzekkere yazılmasına, masrafın davacı tarafından karşılanmasına” şeklinde ihtiyati tedbir kararı vermiştir.

08.01.2016 tarihinde dava dilekçesi ve tensip tutanağı davalı tarafa tebliğ edilmiştir.

07.12.2015 tarihinde ise bu hususta müzekkere yazıldığı ve … İl Müdürlüğü’nün 25.12.2015 tarihinde davalının 109.000,00 TL tutarındaki alacağına bloke konulduğu belirtilmiştir.

Davalı vekili, 15.01.2016 tarihli dilekçesi ile dava konusu olmayan hakediş için ihtiyati tebdir kararı verilemeyeceğini, ihtiyati tedbir şartlarının oluşmadığını belirterek ihtiyati tedbire itiraz etmiştir.

Mahkemece duruşma açılmadan evrak üzerinde yapılan inceleme ile kararın yerinde olduğu gerekçesi ile itirazın reddine karar vermiştir.

Görüldüğü üzere ihtiyati tedbir şeklinde verilse de esasında ortada bir ihtiyati haciz kararı sözkonusudur.

2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 257.maddesinde, “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir. Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir: 1 – Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa; 2 – Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlâl eden hileli işlemlerde bulunursa; Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder.”;

258.maddesinde, “İhtiyati hacze 50 nci maddeye göre yetkili mahkeme tarafından karar verilir. Alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeğe mecburdur. Mahkeme iki tarafı dinleyip dinlememekte serbesttir. İhtiyatî haciz talebinin reddi halinde alacaklı istinaf yoluna başvurabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir.”

265.maddesinde ise; “Borçlu kendisi dinlenmeden verilen ihtiyatî haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata karşı; huzuruyla yapılan hacizlerde haczin tatbiki, aksi hâlde haciz tutanağının kendisine tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde mahkemeye müracaatla itiraz edebilir. Menfaati ihlâl edilen üçüncü kişiler de ihtiyatî haczi öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içinde ihtiyatî haczin dayandığı sebeplere veya teminata itiraz edebilir. Mahkeme, gösterilen sebeplere hasren tetkikat yaparak itirazı kabul veya reddeder. İtiraz eden, dilekçesine istinat ettiği bütün belgeleri bağlamaya mecburdur. Mahkeme, itiraz üzerine iki tarafı davet edip gelenleri dinledikten sonra, itirazı varit görürse kararını değiştirebilir veya kaldırabilir. Şu kadar ki, iki taraf da gelmezse evrak üzerinde inceleme yapılarak karar verilir. İtiraz üzerine verilen karara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir. İstinaf yoluna başvuru, ihtiyatî haciz kararının icrasını durdurmaz.” hükümleri yeralmaktadır.

İİK’nun 257 ve devamı maddelerindeki düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava 04.12.2015 tarihinde açılmış daha tensip aşamasında hiçbir delil toplanmamış iken ihtiyati tedbir (aslında ihtiyati haciz) kararı verilmiştir. Ortada yapılan bir yargılama, alınan bir bilirkişi raporu bulunmamaktadır. Bu itibarla dava konusu edilen alacakların varlığı ya da yokluğu veya miktarı belli değildir ve yargılamayı gerektirmektedir. Bu durumda ihtiyati haciz talep eden davacının, alacaklarını ve ihtiyati haciz sebeplerinin varlığını ihtiyati haciz kararı verilmesini gerektirir biçimde delillendirdiği söylenemez. Başka bir anlatımla davacı ihtiyati haciz için gerekli olan “yaklaşık ispat” yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Bu nedenle ihtiyati tedbire (hacze) itirazın kabulü ile verilen ihtiyati tedbirin (haczin) kaldırılması gerekirken itirazın reddi hatalı olmuştur.

O halde itiraz eden (davalı) vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 23.02.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS